Arama

Kütle ile Ağırlık Arasındaki Fark

Güncelleme: 16 Aralık 2010 Gösterim: 16.447 Cevap: 3
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
15 Eylül 2008       Mesaj #1
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Kütle ile Ağırlık Arasındaki Fark
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Baştan başlayalım. Kütleler birbirlerini etkiler ve bu etkileşim kütleçekimi kuvveti dediğimiz olaydır. Senin ya da benim ya da herhangi bir cismin üzerinde durduğu gezegenden dolayı hissettiği kütleçekim kuvvetine o cismin ağırlığı diyoruz. Dolayısıyla ağırlık bulunduğumuz gezegene bağlıdır ve hatta gezegene doğru hızlanıp yavaşlamamıza da bağlıdır. Eğer gezegene doğru hızlanıyorsak ağırlığımız azalır ve hatta sıfır bile olabilir. Ama asla kilo kaybetmeyiz. Sadece hissettiğimiz kütleçekimi miktarı azalmıştır. Kütle ise cismi meydana getiren madde miktarıdır (elektron, proton ve nötron). Kütlenin başka bir açıklaması da şöyledir; Bir cisme uygulanan kuvvet aynı oranda ivmeye neden olur (F~a). Bu eşitliği sağlayan orantı sabitine de kütle denir (F=ma). Yani kütle cismin hızlanmasına direnç gösteren büyüklüktür diyebiliriz.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen KisukE UraharA; 26 Ekim 2008 12:01
ispermecet - avatarı
ispermecet
Ziyaretçi
16 Ekim 2008       Mesaj #2
ispermecet - avatarı
Ziyaretçi
Ağırlık, üzerine çıktığımızda terazi ibresinin gösterdiği kuvvettir. Yani bizim kütlemiz ile dünyanın kütlesinin çarpımının, dünyanın yarıçapının karesine bölümünün sonucu ve bunun dünyaca kabul edilmiş birim değeri ile.
Sonuçta ağırlık bir kuvvettir. Bizi yeryüzünde tutan, koltuğumuzda çaba göstermeden oturmamızı sağlayan bir kuvvet. Evren mevcut 4 kuvvetten biri. Kütlesel çekim yasası ile Newton'un tanımladığı kuvvet.
Sponsorlu Bağlantılar

Kütle, bir cismin özündeki niceliklerin ölçüsüdür. Diğer bir deyişle kütle, madde miktarıdır. Ayrıca nesnenin hareket etmeye karşı gösterdiği direnç olarak da adlandırılabilir.


Kütle ve Ağırlık Arasındaki Farklar

* Kütle ve ağırlık aynı kavramlar değildir.

1- Kütle, bir cismin değişmeyen madde miktarıdır. Ağırlık ise bir cisme etki eden yer çekimi kuvvetinin büyüklüğüdür.

2- Kütle eşit kollu terazi ile ağırlık dinamometre (veya yaylı el kantarı) ile ölçülür.

3- Kütle yönsüz (skaler), ağırlık ise yönlü (vektörel) büyüklüktür.

4- Ağırlık cismin bulunduğu yere göre değişirken kütle değişmez. (Farklı gezegenlerde cisme uygulanan kütle çekim kuvveti farklı olduğu için ağırlık değişir).

5- Kütle birimi kg ya da gr'dır. Ağırlık birimi N ya da dyn'dir.


Alıntıdır.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
16 Kasım 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
KÜTLE VE AĞIRLIK

Nedir Ağırlık ve Ağırlıksızlık?

Bir yapay uydu içinde dolaşan, deney yapan, su içen astronotların ağırlıkları var mı, yok mu? Dünya onları çekiyor mu, çekmiyor mu? Daha genel olarak, kütle, yerçekimi, ağırlık ve bunların ilişkileri hakkında bilgimiz yeterli mi? Yoksa, çoğumuzun yaptığı gibi, birini ötekiyle, diğerini başkalarıyla karıştırıp, kendimiz de işin içinden çıkamıyor muyuz? Eğer bu sorulara kendinizi inandırabilecek açıklamalarınız yoksa yalnız değilsiniz. BÜTÜN yaşamımız Dünya üzerinde. O'na yerçekimi ile o kadar bağıl ve bağımlıyız ki, ağırlıksız olmayı bazen gerçek dışı, bazen heyecan verici, hatta korkutucu bir durum gibi algılamaktan kendimizi alamayız. Lunaparklarda rağbet gören oyunlar, insana kendini boşluktaymış gibi hissettirir. Tramplenden suya atlarken, arabayla bir tümseği hızla aşarken içimizde bir şeylerin eksildiğini, yok olduğunu duyar, ürpeririz. Bindiğimiz asansörün halatı kopsa ne hissedeceğimiz hakkında iyi kötü bir fikrimiz vardır. İnsanoğlu, mekanik denilen hareket bilimini ve onun sıcaklığa uzantısı olan termodinamiği ancak son zamanlarda geliştirip, anlamaya başladı. Hâlâ çoğumuz, kütleyi ağırlıkla, kuvveti güçle, gücü enerjiyle, ısıyı sıcaklıkla karıştırır dururuz. Ağırlıksızlık uzayı çağrıştırdığı, uzay da atmosferin ötesinde olduğu için, atmosferin dışına çıkar çıkmaz ağırlığımızın yok olacağını düşünürüz. Bütün bu karışıklık ve yanlış anlamaların altında, bazı temel kavramlar ve bunların birbirleri ile ilişkilerini doğru ve sindirerek bilmememiz yatıyor. Gelin, önce bu temel kavramları gözden geçirelim.

Önce Kütleyi Tanıyalım
Terazide bir şey tartarken kullanılan, "bir kilo" denilen demir parçası bazen başka işlere de yarar:
Çivi çakmak, ceviz kırmak gibi.
İster tartmada ister öteki işlerde olsun faydalanılan şey, o demir parçasının sanki adı gibi değişmez bir özelliğidir: Kütlesi.
Zaten "Bir kilo" diye anılmasının nedeni, kütlesinin 1 kilogram yani 1000 gram olması (1 kg=1000 g). Dünya üzerinde nerede, hatta hangi uydu veya gezegende bulunursak bulunalım, neyin etrafında dönüyor, ne kadar hızlı veya yavaş gidiyor olursak olalım, yanımızda taşıdığımız "bir kilo"nun kütlesi daima 1 kg olarak kalacak ve çivi çakmak gibi kinetik enerjisinin kullanıldığı işlerde daima aynı derecede işimize yarayacaktır. Kütle, bir maddenin değişmez kimliğidir. Maddenin korunumu kütlenin değişmemesi ile eşdeğerdir. (Bu arada, bizim de bir madde olarak kütlemizin değişmemesi, örneğin 72 kg değerini koruması beklenir. Ancak canlıların, canlı kalabilmek için gerekli olan çevreyle besin ve atık alışverişi yüzünden kütleleri değişir. Büyüme, zayıflama, "kilo" alma vb, bu değişmelere verdiğimiz isimlerdir.) Her maddenin, küçük veya büyük olsun, kendine özel bir kütlesi vardır. Bu yüzden madde yerine kütle de diyebiliriz. Kütleyi tanıdıktan sonra, onunla en çok karıştırılan ağırlık kavramına geçmemiz beklenirdi. Her ne kadar ağırlık yerçekimi olmadan da tanımlanabilecek bir olgu ise de, hemen her zaman yerçekimi ile ilişkili olarak algılandığı için, önce şu yerçekimi, daha genel adıyla kütlesel çekim üzerinde durmak yerinde olur.

Nedir Kütlesel Çekim?
Maddeler (kütleler) birbirini çeker. Yani bir madde bir başkasına, onu kendisine doğru gelmeye zorlayan bir kuvvet uygular; bunu aralarında yay, ip, hava gibi hiçbir bağlayıcı ortama gerek olmadan yapar. Öteki madde de aynı şekilde birincisini, onu kendine doğru gitmeye zorlayıcı, aynı büyüklükte (tabii ki ters yönde) bir kuvvetle çeker. Örneğin, Dünya bir tenis topunu aşağı doğru bir kuvvetle çekerken, tenis topu da Dünya'yı yukarı doğru aynı büyüklükte bir kuvvetle çeker. Bu birbirine denk çekme kuvveti, iki maddenin de kütleleri ile doğru orantılıdır. Yine bu kuvvet iki kütlenin sanki birbirlerini "gördükleri" sanal büyüklükle de orantılıdır.

Örneğin, 1 m uzaktaki tenis topu 2 m uzağa gidince sanki eskisinin dörtte biri kadarmış gibi gözükür. 100 m uzakta, yani onbinde bir küçüklükte ise topu görmekte güçlük çekeriz. Çekim kuvveti de o oranda, yani uzaklığın karesi ile ters orantılı olarak değişir. Yani 1 m uzaktaki tenis topunu, kütlemizden dolayı çektiğimiz kuvvet, 100 m uzakta onbinde bire düşer. Fakat bizimle top arasındaki bu kuvvet çok yakında bile o kadar küçüktür ki, top hiç de bize doğru yaklaşmaya tenezzül etmez, sanki. Ancak, kütlelerden hiç değilse biri çok büyükse çekim kuvveti önemli bir büyüklüğe ulaşır. Örneğin, bizim yerimize Dünya'yı alırsak, onun çekim kuvveti (yani topa etki eden yerçekimi) bizimkinden o kadar büyüktür ki, elimizden bıraktığımız top bize yaklaşmaktansa Dünya'ya yaklaşmayı (düşmeyi) tercih eder. Çekim kuvvetini belirleyen uzaklık, iki cismin kütle merkezleri arasındaki uzaklıktır.

Dünya ve üzerindeki topu alırsak bu uzaklık Dünya'nın ortalama yarıçapından çok az farklıdır (6371 km). Onun için, deniz seviyesinde veya yükseklerde, ekvatorda veya kutuplarda olmak pek fazla değiştirmez Dünya'nın bize uyguladığı çekim kuvvetini. Yaklaşık olarak 1 kg kütleye bu ortalama uzaklıkta 9,83 N (Newton) etki eder. Benim kütleme göre İstanbul'da, örneğin 700 N kuvvetle çekiliyorsam, Antarktika kıyılarında ancak 5 N daha fazla, Everest zirvesinde 2 N daha az bir çekim kuvvetine maruz kalacaktım. Peki daha uzaklarda? Yer'den 240 km yüksekte (herhangi bir uydu uzaklığında) 650 N, 36 000 km de (yer istasyonu uzaklığında) 22 N, Ay uzaklığında 0,19 N; yani uzaklığın karesiyle azalan bir kuvvet, ama yine de sıfır değil. Dünya yerine başka büyük kütleleri alırsak, örneğin Ay yüzeyinde 115 N, yani Dünya'dakinin 1/6'sı, Merih'te (Mars) 0,4, Müşteri'de (Jüpiter) 2,7, Güneş'te 28 katı. Tipik bir nötron yıldızı üzerinde ise, Dünya'dakinin 1012 katı kuvvetle çekiliyor olacaktım; çünkü Güneş kadar büyük bir kütleye, nötron yıldızının ancak birkaç kilometre olan yarıçapı kadar yaklaşmış bulunacaktım. Yalnız, yaklaşırken başımla ayaklarım arasındaki çekim kuvveti farkı o kadar büyüyecek ki, daha yıldıza erişmeden çok önce, pişmaniye haline gelmiş olacaktım. Bereket versin, Dünya'dan pek fazla ayrılmadıkça bu büyük kütlelerin çekimi ihmal edilecek kadar az. Örneğin, Ay beni şimdi ancak 0,0023 N, Güneş ise 0,41 N kadar çekebiliyor. Yine de bu küçük kuvvetler gel-git olaylarının başlıca nedeni. Dikkat ederseniz, yerçekiminden söz ederken ağırlığa hiç başvurmadık.

Çekim kuvveti ile statik ağırlık arasında önemli ve nazik bir ilişki var; ileride göreceğiz. Ağırlığa geçmeden önce son bir söz:
Kütlesel çekim kuvveti de, cisimler arasındaki uzaklık aynı kaldığı sürece değişmeyen bir büyüklük. Yani 240 km yüksekte bulunduğum sürece, bana etki eden yerçekimi kuvveti daima 650 N olarak kalacaktı; ister orada duruyor olayım, ister dairesel bir yörüngede hareket ediyor olayım, hep 650 N ile çekiliyor olacaktım. Ve Ağırlık... Ağırlık ve kütle, çoğu zaman birbiri ile karıştırılan veya alışkanlıkla birbiri yerine kullanılan iki farklı kavram. Ağırlık aslında kuvvet birimi ile ölçülür. Pratikte, terazi denilen bir karşılaştırma aracı ile "tartma" sonucu elde edilen bir büyüklük olarak bilinirse de, bu yanlış. Aslında basit, eşit kollu terazide iki kefeye konan kütleler karşılaştırılır. Eğer kol yatay durumda dengede durabiliyorsa etki eden ağırlık kuvvetleri dengededir. Bunun için de kütlelerin eşit olması gerekir. O halde "bir kilo" ile dengede olan patatesin kütlesi de 1 kg'dır.

Ya ağırlığı? Bu tür teraziyle ağırlık tayin edilemez. Kütle ile ağırlık arasındaki ilk karışıklık ta bundan doğar. Tartma sonucunu "patatesin ağırlığı bir kilo" diyerek açıklarız. Halbuki "patatesin ağırlığı bir kilonun ağırlığına eşit" dememiz gerekirdi ki, ikisini de henüz bilmiyoruz. Bu yanlışlık günlük alışverişimize, banyo terazimize kadar girmiştir. Yakın bir geçmişe kadar kütle ve onun ağırlığı aynı skalada gösterilmeye çalışılmış, yine de, birine kg-kütle ötekine kg-kuvvet gibi isimler bile verilse, mekanik öğrenenlerin kâbusu olmaktan kurtulamamıştır. Hâlâ hiç kimse (fizikçiler dahil) size ağırlığından söz ederken "700 Newton çekiyorum" demez; "72 kiloyum" der. "Nedir bu 72 kilo?" sorusuna hiç kimseden "Kütlem" cevabını alamazsınız, isterseniz deneyin. Bu yanlışlıklar yalnızca dilimizde kaldığı, anlayışımızı etkilemediği sürece zarar yok. Zaten, Dünya üzerinden fazla ayrılmadıkça ağırlık da pek değişmiyor; ha kütle ha ağırlık. Fakat konu ağırlıksız olmaya dayanınca daha dikkatli olmak gerek. Çünkü ağırlıksız olunduğu söylenilen durum ve şartlarda artık neyin kütle, neyin çekim kuvveti veya ağırlık olduğunu açık seçik bilmekten başka çare yok.

Kütlenin hiç değişmediğini, çekim kuvvetinin ise, kütleler arası uzaklık aynı kaldığı sürece değişmediğini gördük. Ayrıca, uzaklık arttıkça çekim kuvvetinin hızla küçüldüğünü, fakat asla sıfır olmadığını da biliyoruz. Deneyimlere dayanarak bildiğimiz başka şeyler de var. "Ağırlıksız" denilen şartlarda, örneğin bir yapay uydu kapsülünde (veya halatı kopmuş asansör kabininde) hiçbir yere dayanmadan, dokunmadan kapsüle göre durumumuzu koruyabiliyoruz; kullandığımız aleti elimizden bırakınca sanki bıraktığımız yerde boşlukta kalıyor. Dikkatle düşünürsek "ağırlıksız" olmak, etkisinden hiçbir şekilde kurtulamayacağımızı bildiğimiz yerçekimi kuvveti hariç, başka hiçbir kuvvete maruz olmamak gibi bir durum. Yani sadece ve sadece, kütlesel çekim kuvvetinin altında isek, ister duruyor 'herhangi bir anda) ister hareket ediyor olalım, ağırlığımız olmayacak. Örneğin tramplenden havuza atlarken, ayaklarımız trampleni terkettiği andan suya ilk dokunduğumuz ana kadar, (hava ile sürtünmeyi ihmal edersek) hiçbir yerden destek almadan sadece yerçekimi altındayızdır. Önce yükselir, bir noktada bir an durur, sonra aşağı doğru gittikçe hızlanarak düşeriz. Bu sırada bir ağırlığımız olduğunu bize hissettirecek başka hiçbir kuvvet yoktur. Halbuki, ayakta dururken (veya otururken) her bir parçamız, yerçekiminden dolayı düşmesini önleyecek belli bir kuvvetle yukarı itilerek dengelenir. Bu kuvvetleri ise biz toptan ağırlığımız olarak algılarız: En çok ayaklarımızla, en az başımızla (tepe üstü durduğumuz zaman da tersine en çok başımız, en az ayaklarımızla). Asansörle çıkıyor veya iniyorsak ağırlığımız değişir. Kabine girip çıkış düğmesine basıncaya kadar hareket etmeyiz. Yerçekimi, döşemeden ayaklarımızı yukarı iten kuvvetle (hemen hemen) dengededir ve bu itme kuvvetini biz normal ağırlığımız olarak algılarız. Düğmeye basınca, döşeme bizi daha büyük bir kuvvetle yukarı iterek hızlandırır, bunun için de kendimizi daha ağır hissederiz. Kabin hızı sabit değerini alınca ağırlığımız yine normale döner. Duracağımız kata yaklaşırken kabin yavaşlar, döşeme kuvveti azalır, kendimizi daha hafif hissederiz (biraz boşlukta gibi). Durduktan sonra her şey normal değerine döner. İnişte olay ters yönde tekrarlanır: Önce hafifleme, sonra normal, sonra ağırlaşma ve nihayet normale dönüş. Çabuk hızlanan veya halatı kopan bir kabinde neler hissedeceğimiz belli artık. Birincide daha çok ağırlık, ikincide neredeyse sıfır ağırlık. Mekik-uydu içindeki durumu da analiz etmek mümkün. Mekik, personel, deney aletleri ve Dr. Nurcan Baç'ın zeolitleri (bk. Bilim ve Teknik 345, s. 8-11), her şey hemen hemen aynı yörünge üzerinde, isterlerse birbirlerine hiç dokunmadan, yani sadece yerçekimi altında hareket etmektedir. Başka kuvvet gerekmediği için ağırlıkları yoktur; hem de çok uzun bir süre. Böylece zeolit kristalleri en özgür ortam içinde büyüyebilir. Dünya üzerinde ise ancak bir düşme kulesinde, kabini yukarı fırlatıp tekrar dibe düşünceye kadar, birkaç saniyelik bir ağırlıksız durum yaratabilecektik.

Yerçekimi İvmesi
Newton'un meşhur ikinci (hareket) kanunu, bir kütleye bir kuvvet etki ettiğinde onun bu kuvvet doğrultusunda kuvvetin büyüklüğü ile orantılı, fakat kendi kütlesi ile ters orantılı şekilde hızlanacağını (yani mevcut hızına, zamanla o oranda artan hız katacağını) söyler. Kütlenin, "atâlet" (tembellik) diye adlandırılan bir özelliğin ölçüsü olması, bu ters orantı yüzündendir. Bir el arabasını kolaylıkla hızlandırabilirsiniz. Ama aynı kuvvetle bunu arabanızda sağlamak uzun zaman alır; çünkü arabanız çok daha "âtıl" yani kütlelidir. Hızlanma mekanik dilinde "ivme"dir. Tenis topunu elimizden bıraktıktan sonra, hava direncini ihmal ederseniz, yerçekimi ona etki eden tek kuvvettir ve aşağı doğrudur. Bıraktığımız anda sıfır olan hızı, her saniye başına saniyede 9,8 m gibi artar ve top hızlanarak yere düşer. Hava direnci gerçekten yoksa (örneğin havası tamamen boşaltılmış bir odada) tenis topu, kuş tüyü ve değirmen taşı hep aynı ivmeyle hızlanır; çünkü birim kütleye etki eden kuvvet olan ivme aynı kalır, bütün cisimler için.

İşte bu birim kütleye etki eden yerçekimi kuvvetine yerçekimi ivmesi denir. Uygulanma yeri çoğunlukla Dünya yüzeyi olduğu ve orada kaldığı sürece değeri pek fazla değişmediği için sabit bir ortalama değeri olduğu kabul edilebilir.
go= 9,83 N/1 kg = 9,83 (m/s)/s = 9,83 m/s2.
Öte yandan, bir cismin hareketi incelenirken, çoklukla bu hareketin Dünya'ya göre tanımlanması istenir. Böyle olunca da mutlak hareketi (yani uzayda sabit kabul edilebilecek bir referansa göre hareketi) düzenleyen yerçekimi ivmesi değil, Dünya'ya göre hareketi verecek olan ağırlık ivmesi daha uygun bir büyüklük olur. Onun da standart değeri g = 9,81 m/s2'dir. Bundan farklılıklar doğuran yükseklik ve enlemin etkileri çoğu zaman ihmal edilir. Dünya'nın simetrik olmaması, zamanla şeklinin değişmesi gibi nedenlerden gelebilecek düzeltmeler ise çok daha küçüktür. Hızlı hareketler, kısa sürede hızlanmayı, yani yüksek ivmeyi gerektirir. Atmosfer içi ve ötesi hareket programlarında yüksek ivmeler, m/s2 birimi ile olduğu kadar g değerini birim kabul ederek de ifade edilir. Örneğin, bir uydunun fırlatılmasında, uçak manevralarında 2-3 g'lik ivmeler ağırlığın 2-3 katına çıkacağını müjdelerken, 8-10 g gibi ivmeler insanın dayanma sınırına erişir. Çarpışmalar genellikle çok daha yüksek g'lerle ölçülür. Örneğin, teniste, topun raketle buluşma süresi 1/100 saniye ve topun çıkış hızı 50 m/s ise ortalama ivme nerdeyse 500 g olacaktır. Ağırlıksız durumlarda ağırlığı temel alan ivme de sıfır olmalı, yani 0 g. O halde neden mikrogravite? Ağırlığın etkilediği (ve bu yüzden ağırlıksız ortama ihtiyaç gösteren) doğal konveksiyon, tabakalaşma gibi olaylar içeren işlemlerde, çok küçük de olsa, ağırlık, yüzey gerilimi, elektrostatik kuvvetler gibi faktörler ayrıntılı olarak bilinmelidir. Bir uzay istasyonunda yer çekiminin kabinin "altında" ve "üstünde" farklı değerlerde olması, personelin hareketi, istasyonun dönmesi veya teorik yörüngeyi tamı tamına izlememesi yüzünden g değeri sıfırdan farklıdır ve sınırlarının bilinmesi gerekir. Erişilebilecek küçük değerler, bir düşme kulesinde 10-5 g, balistik yörüngede uçan bir uçakta 10-3 g, uzay mekiğinde 10-6 g (personel uykuda) ile 10-3 g (çalışırken) arasında olabilir.
Quo vadis?
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
16 Aralık 2010       Mesaj #4
ener - avatarı
Ziyaretçi
Kütle ve Ağırlığın Özelikleri

Kütle
Kütle ve ağırlık genellikle bir birine karıştırılır.

''Dünya'da 60 kilo gelen adam ayda 10 kilo geliyormuş'' denildiğini bir yerlerden duymuşsunuzdur. Bunun nasıl olduğunu öğrendiğinizde, bundan sonra ağırlık ile kütleyi asla karıştırmayacaksınız.
Her biri bir kilo olan, 60 tane çelik bilye ile uzay gemisine binip, aya gittiğinizi düşünün. Dünyada tarttığınızda 60 kg gelen bilyelerinizi, bir de ayda tartın. 60 tane bilyenin ayda 10 kg geldiğini göreceksiniz.
Bilyelerinizi incelediğinizde, hacimlerinde, cinslerinde, içlerindeki atom sayılarında bir fark olmadığını görmeniz sizi daha da şaşırtacaktır. Bilyelerinizin fiziksel ya da kimyasal yapılarında hiç bir değişiklik olmamıştır.
Şimdi, ayın çevresine bir ip bağlayıp ayı tartın. Olmaz ya oldu diye düşünün, unutmayın Süpermen de yok.
Sonrada aynı tartma işlemini Dünya'mız için yapın.
Buraya kadar olanların sizi yeterince şaşırttığını biliyorum. Ama bir şey daha yapmanızı istiyorum. Dünya için bulduğunuz rakamı, Ay için bulduğunuz rakama böldüğünüzde altı [6] bulacaksınız. Bu, şu anlama gelir, Dünyamız, Aydan altı 6 kat daha büyüktür.
Bilyelerimizin içindeki atom sayıları, bilyeleri nereye götürürseniz götürün, değişmeyecektir. Bu sayıların değeri bize bilyelerimizin kütlesini verir.
Bunun için; cismin içinde bulunan madde miktarına KÜTLE deriz.


Ağırlık
Şimdi de ağırlığı anlamaya çalışalım;

Yukarıdaki bilye örneğinde de olduğu gibi, ağırlık tartıldığı yere göre değişiyor. Dünya'da farklı, Ay'da farklı değer bulmuştuk.
Ve çok sık duyduğunuz bir şey daha; Dünya'mız, Güneş'in çevresinde dolanır.
Neden dolanır, kocaman uzayda başka bir yere gitmez?
''Çünkü onu Güneş kendisine doğru çeker '', dediğinizi duyar gibiyim.
Newton'da, neresine düştüğünü bilmiyorum, ancak, elmanın yere düştüğünü gördüğünde, aklındaki sorunun; ''Dünya neden güneşin çevresinde dönüyor, neden bir başka yere gitmiyor.'' sorusunu düşünüyordu.
Elma yere düşmüştü, şimdiye kadar bunda ilginç bir taraf yoktu, çünkü sadece elma değil tüm cisimler yere doğru düşüyordu.
İlginç olan, elmanın yere düşmesi değil, Güneş'in Dünya'yı kendisine çekiyor olmasıydı.
Elmayı yere düşüren neden de dünyamızın elmayı kendisine doğru çekmesidir. Bunu yer çekimi olarak duydunuz.
Her hangi bir kütlenin, bir başka kütle tarafından çekilme kuvvetinin değeri bize o maddenin ağırlığını verir.

AĞIRLIĞI NASIL BULACAĞIZ VE AY'DA NEDEN DAHA HAFİF GELİYORUZ?
Sarmal bir yay alıp bir ucunu tavana sabitlediğinizi düşünün.
Sarmal yayınızın boyunu ölçün. Varsayalım ki 40 cm. Bu sarmal yayın ucuna bir kilogramlık bir ağırlık bağlayın. Bağladığınız cismi Dünya kendine doğru çekeceği için yayınız aşağıya doğru uzayacaktır.
Uzamış yayınızın da boyunu ölçün. Varsayalım ki yayınızın uzunluğu 45 cm oldu. Demek ki yer küre, sizin yayınıza göre, 1 kg'lık cisim için yayınızı 5 cm uzatıyor.
Yayınıza şimdi değerini bilmediğiniz bir kütle astığınızda yayınızın uzunluğu 55 cm oldu. Yayın kütle asılmadan önceki boyu 40 cm idi. Aradaki fark 15 cm oldu. Bir önceki ölçümden, yayınızın 1 kg için 5 cm uzadığını biliyorsunuz. Yayınız 15 cm uzadığına göre astığınız yeni cismin ağırlığı ya da yer kürenin o cisme uyguladığı kuvvet 3 kg olacaktır.
Basit bir yayla yaptığınız bu şey, bir ölçü aletidir artık. Onunla güvenilir bir şekilde cisimlerin ağırlıklarını bulabilirsiniz.
Bu aletin fen bilimlerindeki adı DİNAMOMETRE'dir.
El kantarı, omuz kantarı, baskül v.b gibi mekanik tartı araçları sizin yaptığınız bu basit sisteme göre yapılmaktadır. Hepsiyle yaptığımız şey cisimlerin ağırlığını bulmaktır.
Bu deneyi Ay da yaptığınızda yayınız daha az uzayacaktır. Ağırlığını ölçtüğünüz cisimde daha hafif olacaktır. Unutmayın, bulunduğunuz yerin kütlesi ağırlığınızı etkiliyordu.
Kütle açısından Dünya'nın 10 kat büyüğü olan bir gezegene giden 60 kg'lık adam kaç kilo gelecektir?
Hepinizin bildiği gibi 600 kg gelecektir. Bu da o adamın ezilmesine neden olur.
1 kg mı nasıl belirleyeceğiz?
Bunun için Uluslararası Standartlar cetveline bakmanız gerekecektir. Burada; + 4°C'deki 1 dm³ saf suyun kütlesi seçilmiş ve buna 1 kg denilmiştir. Ancak su buharlaşacağı için tanımlanan su kütlesi eşit kütlede platin-iridyum alaşımından yapılmış bir silindir alınmıştır. Bu silindir Paris yakınlarındaki Uluslararası Ağırlık ve Ölçüler Bürosunda saklanmaktadır.
SI birim sisteminde kütle birimi kilogram (kg) dır. Kütle biriminin as ve üst katları
1 kg = 1000 g, 1 ton = 1000 kg, 1 g = 1000 mg'dır.



Benzer Konular

1 Ocak 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
3 Mayıs 2010 / nötrino Genel Mesajlar
1 Mart 2016 / erdem5555 Taslak Konular