Yalnız
Yağmurlu bir gece,
boş sokakta bir fener.
Geceyi süsleyen yalnız bir fener,
ve önünde yalnız bir adam.
Ayaklar`ının artık tutmadığı bir anda,
bırakıvermiş kendini oraya.
Kimse bilmiyordu,
ama bu genç yaşına rağmen,
ne çok yol almıştı bu adam.
Gözlerine uykusuzluğun,
bedenine bitaplığın izleri yansıyordu.
Neydi onu bu hâle koyan,
hiç kimseye söylemiyordu.
Ne gece`ye açıklıyordu sırrını,
ne de onun gibi yalnız olan fener`e.
Zamanı geldiğinde,
bu sırrını bir tek toprakla paylaşacaktı.
Bir adam vardı,
o gece çaresizliğin en karanlık noktasına ulaşan bir adam.
Yağmurlu bir geceydi,
her zamankinden daha karanlık.
Bir kadın
kırık camlı pencere`nin önünde otururken,
gözyaşları yağmura eşlik ediyordu.
Yağmur`un ve sessizliğin sesinden başka
hiçbir şey duyulmuyordu.
Kadın`ın içinde atılan çığlıklar bile.
Yıkık ve soğuk bir kulübe`nin içinde yalnız bir kadın.
Ağlıyordu.
Gözleri geceye dalarken,
düşündüğü tek bir şey vardı:
Şimdi nerdeydi, ne yapıyordu acaba.