Arama

Örümcek Resimleri - Sayfa 3

Güncelleme: 21 Kasım 2015 Gösterim: 220.134 Cevap: 175
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Kasım 2006       Mesaj #21
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
marshmallow spider

Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Kasım 2006       Mesaj #22
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
spider

Sponsorlu Bağlantılar
MARLON - avatarı
MARLON
Ziyaretçi
22 Kasım 2006       Mesaj #23
MARLON - avatarı
Ziyaretçi
orumcek25
Son düzenleyen asla_asla_deme; 5 Ağustos 2007 14:54
AreX - avatarı
AreX
Ziyaretçi
30 Kasım 2006       Mesaj #24
AreX - avatarı
Ziyaretçi
6H3HNHJH5HNZSLGZKLPZRLPZXHDHZLWZILBZEHNZML5ZQLDHMH1HGH2ZHL5ZHLDH8HCHKL2Z8HOHMHOH7HGZMHGZ
Son düzenleyen asla_asla_deme; 5 Ağustos 2007 14:54
PAUL_ÖLÜX - avatarı
PAUL_ÖLÜX
Ziyaretçi
9 Aralık 2006       Mesaj #25
PAUL_ÖLÜX - avatarı
Ziyaretçi
Örümcek, eklembacaklıların örümceğimsiler (Arachnida) sınıfının örümcekler (Araneae) takımından türlerine verilen genel ad. Hemen hemen dünyanın her tarafında yaşarlar. 30.000 kadar türü vardır. Baş ve göğüs kaynaşmıştır. Karın, göğüse ince bir bel ile bağlanmıştır. Aynı büyüklükte başka bir canlının beli bu kadar ince değildir. İçinden sindirim borusu, kan damarları nefes boruları ve sinir sistemi geçer. Örümceklerin boyları, birkaç cm'den 20 cm'ye kadar değişir. Ağızlarının önünde iki zehir çengeli (keliser) ve iki his ayağı (pedipalp) yer alır. Göğüslerinde ise, gelişmiş dört çift yürüme bacağı vardır. Uçları, tarak gibi dişli iki çengelle sonlanır. Örümcek bunların sayesinde ağ üzerinde rahatça dolaşır. Bir kısmı ileriye, geriye ve yanlara doğru yürüyebilirler. Çoğunun başında 8 adet osel (basit) göz bulunur. Gözlerin dizilişi, sınıflandırmada önemli bir özelliktir. Yuvarlak olan karın kısmı yumuşak ve esnek olup, alt kısmında solunum delikleri, ipek bezleri, anüs ve cinsiyet organları yer alır.
Örümcekler yırtıcı ve aç gözlü hayvanlardır. Birbirlerine saldırmaktan çekinmezler. Avları çok çeşitlidir. Çoğu, böceklerle beslendiklerinden faydalı sayılırlar. Bazı tropikal türler amfibyum, sürüngen, küçük kuş ve memeli gibi omurgalıları avlarlar. Örümceklerin hepsi avlarını yakalamak için tuzak ağları kurmaz. Bir kısmı avlarını kovalayarak veya üzerlerine sıçrayarak yakalar. Suda böcek, kurbağa ve balık avlayanlar da vardır. Yakaladığı avını, kıskaçlarına açılan zehir salgısı ile felce uğratır. Sonra ısırarak avının iç organlarına, eritici enzimler ihtiva eden tükrük salgısını akıtır. Kısa bir zaman zarfında, avın iç organları eriyerek sıvı haline gelir. Örümcek, emici midesini bir pompa gibi kullanarak bu sıvıyı emer. Av, kısa bir sürede içi boş kabuğa döner. Örümcek, bu boş kabuğu ya olduğu yere bırakır veya başka bir yere atar. Böcekler, küçük kuşlar bu avlar arasındadırlar.
Güney Amerika'da yaşayan, bacakları hariç 10 cm boyunda olan, toprakaltı inlerinde barınan bazı türler, tavşan ve tavukların içini boşaltabilecek güçtedir. Örümceklerin özofagusları (yemek borusu) çok dar olduğundan böyle beslenmek zorundadırlar. Ayrıca, ağız parçaları da bir sineği bile parçalayacak güçte değildir. Zehir çengelleri, avı delmeye ve zehir akıtmaya yarar. Uçtaki iğneli kısımları, bir şırınga gibi birer yan delikle biter. Deliğin böyle enjektörvari oluşu, tıkanma tehlikesini önler.
İğne ava girince, zehir bu delikten sızar. Örümcekler, iki keliseri de kullanırlar. Isırdıkları zaman yanyana iki delik olması bu yüzdendir. Keliser, aynı zamanda, delik açma ve küçük cisimleri taşıma işlerine de yarar.
Örümceklerin böceklerden ayrılan birçok özelliği vardır. Böceklerin çoğu kanatlı olduğu halde, örümcekler kanatsızdır. Böceklerde 6 bacak olmasına karşılık örümceklerde 8 bacak vardır. Antenleriduyu bacakları da denir. Üzerleri duyu algılayıcı tüylerle kaplı olup, dokunma, tad alma ve çevreyi koklayıp araştırma gibi görevler yaparlar. Üreme dönemlerinde erkeklerde spermaları biriktirip dişiye aktaran bir kopulasyon (çiftleşme) organı olarak da iş görürler.
Örümceklerde trakealar (solunum boruları), akreplerde olduğu gibi karın altında kitap akciğerleri tipindedir. Kitap yaprakları şeklindeki deri kıvrımlarından dolayı solunum organları bu adı alır. İki veya dört tane kitap akciğerleri vardır. Eğer örümcekte bunlar iki ise, eksikliği ek solunum boruları ile tamamlanır.
Örümceklerde, diğer eklembacaklılar gibi açık bir dolaşım sistemi bulunur. Kılcal damarları yoktur. Hemen hemen her yerde rastlanan örümcek ağı, aslında bir sanat şaheseridir. Yapılış maksadı avlanmak olan ağ, bir nevi tuzaktır. Fakat her örümcek türü ağ yapmaz. Ancak bütün örümcekler ağ tellerinden yumurtalarının etrafını saran kozalar yaparlar. Bazıları da ağ bezlerini, yaprakları yapıştırmakta, yuvalarının içini döşemede, açtıkları çukurun çevresini kapatmakta vs. işlerde kullanırlar. Ağ kurmayan bu tür avcı örümcekler de, arkalarında ağdan bir iz bırakarak, rüzgarla sürüklenmekten korunurlar. Erkekler, dişileri bulmakta da bu izlerden faydalanırlar.
Karın altlarının arka taraflarında üç çift ağ organları bulunur. Her birinin dışarıya ayrı bir çıkışı vardır. Bezlerden meydana gelen yapışkan ve sıvı iplik maddesi, havayla temas edince sertleşir. Her ağ memeciğinde 100 kadar ince ve küçük kanalcıklar bulunur. Bu ince kanalcıklardan sızan iplikçikler bir araya gelerek büküldükleri zaman (çelik kablolar gibi) tek iplik durumuna gelirler. Esnek ve yapışkandırlar. Bir sinek ne kadar sert çarpsa da kopmazlar. Ağ yapmak isteyen örümcek, ağ organlarını bacaklarının bir kısmı ile bastırarak ağ maddesinin akışını başlatır. Örümcekler, iplik deliklerinden çıkan tellerin hepsini toplayıp bir tek tel halinde kullandıkları gibi bunlardan ayrı ayrı incecik tel de yaparlar.
Düşme anında bir yere taktığı ağ telini, kendisi yere varıncaya kadar uzatabilir. Genç örümcekler, ağ tellerinin sayesinde uzun mesafelere uçabilirler. Bunun için telin bir ucunu bir yere bağlayarak kendilerini hava akımlarına bırakırlar. Böylece yerlerinden havalanan örümcekler, karada 5 km, denizde ise yüzlerce km uzaklara savrulabilirler. Okyanuslardaki ıssız adalarda yaşayan örümcekler, hep böyle havadan gelmişlerdir. Sonbaharda bol bol rastlanan ağ telleri de uçan genç örümceklerden kalmıştır.
Ağ yapacak olan bir örümcek, önce yüksekçe bir yere tırmanarak, ağın ucunu bulunduğu kısma yapıştırarak ipek iplik yardımıyla aşağı süzülür. Gözüne kestirdiği bir dala ulaşarak bağlantı kurar. Sonra o iplik üzerinde gidip gelerek ağı kalınlaştırır. Daha sonra vücudundan çıkmakta olan ipliğin bir ucunu ilk ipliğe tutturarak kendisini boşluğa bırakır. Ağa bağlı halde bir yere varınca, o ucu vardığı yere yapıştırır. Bu yolla birkaç gidiş gelişte ağın kaba iskeleti meydana gelir. Bundan sonra iskeletin merkezi çevresinde dairevi halkalar yaparak ağı tamamlar.
Ağ örümü çoğunlukla gece olur. Örülmesi en fazla 60 dakika alır. Ağın ortasında spiral ve yapışkan bir yer vardır. Diğer iplikçikler kurudur. Bir sinek ağa konsa hemen yapışır. Kurtulmak için çırpındıkça daha da yapışır. İkaz iplikçiği ile avın yakalandığını anlayan örümcek gelerek avını zehirler. İkaz iplikçiğinin bir ucu ağa bağlı, diğer ucu ise daima kendisindedir.
Ağlar, genellikle yere dik vaziyettedir. Maksat, uçan arı ve sinekleri yakalamaktır. Her örümcek türünün, kendisine has ağ örme stili vardır. Ancak dikkati çeken nokta, ağlarda geometrik inceliklerin her zaman varlığıdır. Ağ örme işi örümceklerin, doğuştan kazandıkları bir sanattır. Küçük bir örümcek, daha önce hiç ağı görmemiş ve örmemiş olmasına rağmen büyüklere benzer ağlar örer.
Bazı örümcekler düşmanlarından korunmak için çeşitli hilelere başvururlar. Güneydoğu Asya'da bir örümcek türü yaptığı büyük ve dairevi ağının ortasında durur. Bu duruş örümcek yiyen kuşlar için kolay bir hedef teşkil eder. Örümcek, düşmanlarını yanıltmak için birkaç adet sahte ağ merkezi tesis eder. Yediği avlarının kalıntılarını da ağ merkezlerine takarak manken örümcekler kullanır. Başka bir örümcek çeşidi de diken ve ağaç kabuklarından manken örümcekler yapar. Örümcek ağlarının ipleri ipektir. Bu iplikler, aynı çaptaki çelik telden daha sağlamdır.
Örümceğin ipeği, ipekböceğinin ipeğinden daha ince ve daha dayanıklıdır. Üstelik bildiğimiz ipekten daha güzeldir. Ancak yapılan araştırmalar göstermiştir ki, örümcek ipeği tellerinden ince ipek elde etmeye imkan yoktur. Daha doğrusu çok pahalıya mal olmaktadır. Bunun başlıca sebebi, örümcekleri bir arada tutmanın zorluğudur. Zira bir arada bulunan örümcekler birbirini yerler.
Örümcekler ayrı eşeyli canlılardır. Dişileri erkeklerden daha iridir. Ağ yapan ve ağ ile avlananlar da bunlardır. Bazı türlerde erkekler de ağ yapar. Örümceklerde bir arada yaşamak, toplum ve aile hayatı yoktur. Erkekten daha iri olan dişiler, yakaladıkları erkekleri hemen yerler. Örümceklerde en ilgi çekici hususlardan biri de erkeklerde duyu bacaklarının eşleşme organı vazifesi görmesidir. Erkek önce bir sperma ağı örerek üzerine bir damla spermatozoon sıvısı bırakır. Sonra ters dönerek bu sıvıyı şırıngaya çeker gibi pedipalplerin şişkin kısmına doldurur. Bundan sonra dişiyi aramaya çıkar.
Örümceklerin çiftleşmesinde erkek örümcek, daima ölümle karşı karşıyadır. Çiftleşme zamanında erkek örümcekler dişilerin karşısında çeşitli hareketlerle, dişilere açlığını unutturmaya çalışırlar. Sıçramalarla yaptığı bu hareketlere örümceğin sevgi dansı denir. Dişi örümceğe açlığını unutturmak için dans yaparken ondan uzak durmaya da dikkat eder. Zira bir anda yakalanmak tehlikesi vardır. Bazıları, çiftleşme öncesi dişi örümceğe bir böcek ikram ederek açlığını giderir. Bir tehlike kalmadığını anlayınca dişiye yaklaşır. Açlığını hatırlayan dişi, erkeği yemeyi düşündüğü için, erkekler çiftleşmeden sonra hemen kaçarlar. Birçok örümcek kaçmaya fırsat bulamadan dişi örümceğe yem olmaktadır. Fakat her çiftleşmeden sonra dişinin mutlaka erkek örümceği yediği söylenemez.
Dişi örümcekler yumurtalarını, ağ ipiyle yaptıkları kozalara (torbalara) bırakırlar. Bir kozada bazan yüzlerce yumurta olabilir. Genellikle yazın sonlarında döllenen yumurtalar, ilkbaharda yavru verir. Yaz başlarında döllenen yumurtalardan 20-60 gün içinde yavru çıkar. Örümcek, sonbaharda sarı bir ipek kozası içine bıraktığı yumurtalarına karşı çok şefkatlidir. Yumuşak ve çok küçük olan bu yumurtalarla dolu kozayı bir dala, taş altına duvar yarığına, ağaç kovuğuna veya çalılıklar arasına emin bir yere yapıştırır. İlkbaharda doğan yavrular ana-babalarına benzerler. Doğduktan birkaç gün sonra iyi bir ağ kurup kendi kendilerine beslenirler. Çoğu türlerde, yavrular dünyaya geldikleri zaman anneleri çoktan ölmüş olacaktır.

j5x0b
Son düzenleyen _VICTORY_; 21 Ocak 2013 17:13 Sebep: Resim eklendi
AreX - avatarı
AreX
Ziyaretçi
11 Aralık 2006       Mesaj #26
AreX - avatarı
Ziyaretçi
Bild295
C.A.N.D.Y - avatarı
C.A.N.D.Y
Ziyaretçi
15 Aralık 2006       Mesaj #27
C.A.N.D.Y - avatarı
Ziyaretçi
orumcek76

orumcek55

orumcek5
Son düzenleyen asla_asla_deme; 20 Mart 2010 21:21
BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
16 Aralık 2006       Mesaj #28
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi
spidersmall
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Aralık 2006       Mesaj #29
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
1018476919 RAGNO
ReberamiN - avatarı
ReberamiN
Ziyaretçi
24 Aralık 2006       Mesaj #30
ReberamiN - avatarı
Ziyaretçi
Örümcek Resimleri


GİRİŞ

Bugün; dünyada bilinen hayvan türlerinin yaklaşık 2/3'ni Arthropoda (eklembacaklılar) şubesi oluşturmaktadır. Artropodlar, dünyada yaşayan hayvanlar içinde tür bakımından olduğu gibi, birey sayısı bakımından da en zengin grubu oluşturur. Ayrıca, hayvanlar aleminde en fazla tür çeşitliliğine sahip böcekler (Classis: Insecta) de bu grupta yer almaktadır.
Eklembacaklılar şubesinde yer alan Arachnida sınıfı, geniş bir spektruma sahip olup Örümcek (Araneae), Akrep (Scorpionida), Kamçılı akrep (Uropygi), Silindir örümcek (Solifugae), Kamçılı örümcek (Amblypygi), Ot biçen (Opilionida), Akar (Acarina), Yalancı akrep (Pseudoscorpionida), Kırbaçlı örümcek (Palpigradi), Kamçılı akrep (Uropygi), Kırbaçlı akrep (Schzomida) ve Ricinulei gibi çok sayıda farklı grupların birleşmesiyle oluşur ve Araknitler (Classis: Arachnida) olarak adlandırılırlar.
Örümcekler her türlü habitat ve ekosistemde yaşayabilmektedir. Dünya üzerinde çok geniş bir yayılış alanına sahip olan örümcekler, kutuplardan kıta içlerine, deniz yüzeyinden 5000 m’ye ulaşan yükseltilere kadar yayılabilmektedir. Bunların çoğu karada, pek azı kıyılarda ya da tatlı suların yüzeyinde ve içinde yaşarlar. Genellikle bahçelerde, duvar üzerinde, saçak altında ağ gererek yaşayan hayvanlardır. Günümüzde örümcekler, karasal ekosistemlerde yaşayan başta böcekler olmak üzere birçok artropodların etkili predatörü olarak tanımlanmaktadır.
MORFOLOJİ


Prosoma ve opistosoma olarak iki kısma ayrılan vücut; pedisel denilen yapı ile birbirine bağlanmıştır. Prosoma bölgesinde yer alan ilk çift ekstremite keliserler olup bunların bağlandığı kısımda bir çift zehir bezi yer alır. Bezlere bağlı zehir kanalı keliserlerden, bunların ucunda bulunan ve sokma iğnesi olarak kullanılan kıskaçlara açılır. Zehir avın felç edilerek daha kolay yenmesini sağlar. İkinci ekstremiteler altı parçalı pedipalplerdir. Bunlardan sonra 7 parçalı dört çift yürüme bacakları yer alır. Bu segmentler kaideden uca doğru koksa, trohanter, femur, patella, tibia, metatarsus ve tarsus yer alır. Başın ön kısmında genellikle 8 (bazen 6) adet göz, iki veya 3 sıraya dizilmiş olabilir. Opistosoma farklı büyüklüklerde olmasına rağmen sistematikte önemli bir kriter sayılmaz. Dorsal kısımda kalp ya da yaprak şeklinde “folium” yer alır. Opistosomanın arka ucunda anüs, hemen altında ise üç çift ağ memeleri yer alır. Memelerden farklı yapılardan ağ çıkar ve bu değişiklik familyalara göre farklılık gösterir. Opistosomanın ventralinde, ön orta kısımda genital delik yer alır. Bundan başka solunum açıklığı olan boru trake stigmaları da örü memeciklerinin ön orta bölgesinde yer almıştır.

Fenoloji

Yumurtadan çıkan bir örümcek yavrusu, birkaç gün dişi örümcek tarafından bakıldıktan sonra yuvadan ayrılır ve belirli bir yere ağını kurduktan sonra burada yaşar. Bu da örümceklerin ergin hale geçmeden ağ örebilme kabiliyetinde olduğunu göstermektedir. Örümcekler ayrı eşeylidir. Erkeklerde opistosomanın her iki tarafında uzanan tüp şeklinde bir çift testis bulunur. Bu testisler epigastik çöküntünün arkasında tek bir eşeysel delikle dışarıya açılır. Erkeklerde kavuşma organı pedipalpuslardır. Dişi üreme sisteminde ise ovaryumlar, opistosomanın karın tarafından arkaya uzamış iki torba şeklindedir.
Örümceklerde eşeysel dimorfizim görülür. Genellikle erkek dişiden küçüktür. Çiftleşme meydana gelmeden önce bir çok davranış gösteren türlerde kimyasal algılama ve dokunma organları iyi gelişmiştir. Cezbetme amacıyla salgılanan bu maddelere feromon denir. Bir defada 300-3000 yumurta bırakabilirler. Yumurtalar kokon içerisinde bazılarında anneye bağlı olarak taşınır. Yavrular ilk deri değiştirmeye kadar kokon içerisinde kalır. Yavrular kokondan çıktıktan sonra erginlere benzerler ve dolayısıyla larva devresi görülmez.
Bir yavru örümcek ergin oluncaya kadar 6-8 kez gömlek değiştirir. Örümcekler yılın belli periyotlarında erginleşirler. Bu durum genellikle ilkbahar aylarında başlayıp sonbahara kadar sürmektedir. Bazı türler ise tüm yıl boyunca erginleşebilmektedir. Genel olarak Mayıs ve Haziran aylarında erginleşirler. Örümceklerde ömür uzunluğu 1-2 hatta 10 yıl sürebilmektedir. Uzun yaşayan örümcekler daha çok tropikal alanlarda yayılış göstermektedir.


Genital yapı

Örümcekler gelişme durumlarına göre Orthognatha ve Labidognatha olmak üzere iki alttakıma ayrılırlar. Orthognatlar ilkel yapılı olup tropikal ve çöl ekosistemlerinde yaşarlar. Gelişmiş örümceklerin içinde yer aldığı Labidognat örümcekler ise genital organlarının kompleks olup olmamasına göre Haplojin ve Entelejin örümcekler olarak iki gruba ayrılır. Genellikle altı gözlü olan Hoplojinlerde basit bir palp ve epijin bulunurken Entelejin örümceklerde ise palp ve epijin, ekstra kitinsi yapılar ile daha kompleks bir durum oluşturup tam bir kilit-anahtar özelliği kazanır. Erkek ve dişilerde opistosomanın ön orta kısmında akciğerlerin hemen gerisinde enine uzanan genital bir delik vardır. Erkek örümceklerde pedipalpler ampül şeklinde çiftleşme organı olarak görev yapar. Ayrıca femur, patella veya tibia ile pedipalpuslar uç kısmından öne doğru “apofiz” adı verilen kalınlık ve uzunluğu değişen bir uzantı yaparlar.

FİZYOLOJİ

Beslenme ve Sindirim

Çoğu polifag olan örümceklerin besinini, diğer hayvanların ve özellikle böceklerin vücudundan emilen özsuları oluşturmaktadır. Sindirim sistemi ağızla başlar, bunu kısa bir farinks izler. Daha sonra emici mide ve orta barsak (gerçek mide) gelir. Orta barsakta keseler halinde kör barsaklar yer almaktadır. İnce barsak, opistosoma bölgesinde birkaç küçük kanalla karaciğere birleştiği yerde genişler ve sonra ince, düz bir boru halinde devam eder. Arka uca yakın bir yerde yeniden genişleyerek bir kese oluşturur ve anüsle dışarı açılır. Barsak opistosoma bölgesinde büyük sindirim bezleri ve karaciğerle sarılır.

Solunum

Solunum trakelerle ve kitap akciğerlerle yapılır. Kitap akciğerler genellikle iki kese halinde olup her birinde 15-20 tane yaprak şeklinde ve üzerinde ince damarlar bulunan lameller vardır. Dışarıya açılan deliklerden hava girer ve bu yolla kan temizlenir. Ayrıca trakeler de bulunabilmesine rağmen, böceklerde olduğu gibi vücudun bütün kısımlarında dallanma göstermezler. Özellikle opistosomaya yayılmışlardır.

Sinir

Sinir sistemi baş bölgesinde bulunan bir beyin (iki loblu bir ganglion) ile göğüs bölgesinde bulunan bir ganglion kümesi (subözefagial ganglion) ve bunlardan çıkan sinirlerden oluşmaktadır. Pedipalpuslarda ve yürüme bacakları üzerinde duygu kılları bulunmasına rağmen başlıca duyu organları gözler olarak kabul edilir. Genellikle büyüklükleri ve duruş biçimleri türden türe göre değişen sekiz tane göz bulunur. Örümcekler, objeleri ancak 10-15 cm uzaklıktan net olarak görebilirler.

Dolaşım

Dolaşım sistemi, opistosomanın dorsal bölgesinde üç veya dört ostiumlu kalp ile, atar ve toplar damarlar, bir seri vücut boşluğu veya sinüslerden oluşmuştur. Kalp, kastan yapılmış kontraktil bir tüp biçiminde olup perikardium denilen bir kılıf içinde bulunur. Kalpten perikardium boşluğuna ostium adı verilen üç veya dört çift delik açılır. Kalpten arkaya doğru bir atardamar uzanır, öne doğru bir aort açılır. Aorta kollara ayrılarak prosomadaki doku ve organlara gider. Renksiz olan örümcek kanında amoeboid hücreler bulunmaktadır. Vücut boşluklarını dolaşan kan, kitapsı akciğerlere giderek temizlenir; buradan toplar damarlarla perikardiuma gelir ve en sonunda ostiumlardan geçerek tekrar kalbe döner.

Boşaltım

Boşaltım organı olarak, ince barsağa açılan malpighi tüpleri ile dördüncü yürüme bacağının kaidesinden dışarı açılan iki koksal bez bulunur. Koksal bezlerin bazen köreldikleri görülmüştür. Bu nedenle bunların açıklıklarını bulmak oldukça güçtür. Koksal bezler, tatlı su istakozunda bulunan anten bezleri ile homolog organlardır. Bunlar annelidlerin nefridyumlarına benzeseler de nefrostomları ve kanalları içinde kirpik yoktur.


GENEL ÖZELLİKLER

Kamuflaj, Taklit ve Mimikri

Örümceklerin değişen çevre koşullarına karşı yaptıkları adaptasyonlarından (uyma) daha etkili olan ve onları düşmanlarına karşı koruyan başka adaptasyonları da vardır. Bu koruyucu hareketler, basit kamuflaj renklerini kullanmaktan, taklit içeren kompleks davranışlara kadar uzanmaktadır. Çoğu örümcekler ölü (donuk) renge sahip olup çevrelerinde fazla dikkat çekmezler. Aksine çok belirgin yeşil renklerde olan Micrommata virescens veya Araniella cucurbitina türleri, yaprak üzerinde yaşadıkları için, bunları doğal ortamlarında seçebilmek oldukça zordur. Örümcekler yere düştüğünde çoğu kez bacaklarını vücuduna doğru çeker ve Katalepsi denen “ölüyü oynama” davranışını sergiler. Aynı zamanda, düşmandan korunma amaçlı olarak yapılan bu davranış; sadece örümceklerin taklit etmeleriyle değil böceklerin de örümcekleri taklit etmeleri yönüyle oldukça ilginçtir. Örneğin; bazı meyve sinekleri (Rhagoletis, Zonosemata) kanatlarında bazı zıplayan örümceklerin (Salticid, Phidippus) bacaklarını andıran belirgin koyu çizgiler taşırlar. Dolayısıyla kanatlarını kaldırıp indirdiklerinde hareket eden bir örümcek izlenimi verirler.
Kışlama

Örümcek faunasının %85’i kışı toprakta özellikle de soğuğa karşı iyi bir yalıtkan olan yaprak döküntüsünün içinde geçirir. Bu süre boyunca örümceklerin çoğunda, bacaklar vücuda sarılmış ve görünen vücut yüzeyi minimuma düşmüş durumdadır. Yaprak döküntülerinin altındaki mikrohabitat örümceği sadece aşırı sıcaklık değişimlerinden değil aynı zamanda kuraklıktan da korur. Ilıman bölgelerdeki “kışın-aktif” örümcekler, özellikle soğuğa karşı dirençli olmasalar da, diğer örümceklere nazaran çok düşük sıcaklıklarda daha aktiftirler. -4°C’nin altında diğer örümcekler gibi sabit dururlar ve -7°C’nin altında ölürler. Kışı pasif şekilde atlatan örümcekler soğuğa karşı daha dirençlidirler. Çoğu bahçe örümceği (Araneus sp.) korumasız yerlerde bile-20°C’ye dayanabilir. Örümceklerin bu soğuğa, nasıl dayanabildikleri ise henüz net olarak açıklanamamıştır. Fakat örümcek hemolenfinde antifiriz görevi gören gliserol varlığı ve oranının kış aylarında, yaza göre çok daha yüksek olması bu konuyu aydınlatmada bir giriş noktası oluşturmaktadır. Ancak bu konuda da bazı çıkmazlar dikkat çekmektedir.

Adaptasyon

Örümcekler soğuk, nemlilik, su baskını ve yiyecek sıkıntısı gibi olumsuz durumlara karşı çeşitli adaptasyonlar geliştirmişlerdir. Kışı aktif olarak geçiren örümcekler üzerine günümüzde kış ekolojisi ve bu hayvanların soğuğa karşı dirençleri araştırılmaktadır. Örümcekler uygun mikrohabitatlara sığınarak soğuğa karşı dirençlerini artırırlar. Metabolik oranlarını düşürür ve hazırlanırlar.

Zehir ve Özellikleri

Bütün örümceklerde bulunan zehir bezleri keliser içlerinde yer alır ve uçtaki kanca ile ava enjekte edilir. Zehirleri neurotoksik etkide olup solunum organlarında felçlere yol açar. Ölüm olayları genellikle çocuklarda ve solunum yetmezliğinde meydana gelir. Ilıman bölgede yayılış gösteren örümcekler az zehirli olup, insan için öldürücü bir etkiye sahip değildir. Ancak tropikal bölgelerde yaşayanlar çok zehirli olup insan için ciddi tehlikelere yol açabilir. İnsanlar için öldürücü etkiye sahip olan örümcekler çoğunlukla Araneidae, Agelenidae, Argiopidae, Clubionidae, Eresidae, Loxoscelidae, Lycosidae, Theridiidae familyalarına bağlı türlerdir. Tarantulalar büyük örümcekler olmalarına rağmen genel olarak düşünüldüğünden daha az tehlikelidirler.


ZEHİRLENMELER

Yeterli miktarda alındığında, vucudun kimyasal ve fizyolojik düzenine etki ederek, sonuçta ölüme yol açan maddelere toksin yada zehir denilir. Yeteri miktarda verildiğinde, zehir gibi davranabilecek bir kimyasal maddenin dokularda yol açtığı hasarın klinik belirtilerine de zehirlenme denilir.
Zehirin etkisi dozuna ve alınış şekline bağlı olarak değişebilir. Zehirlenmede, zehirli maddenin molekül ağırlığı, proteinlere bağlanabilme gibi özellikleri ve de etkili olacakları yapıların özellikleri önemlidir.
Zehirler, öncelikle merkezi sinir sistemine etki ederler. Bu etkiye bağlı olarak, zehirli maddenin özelliğine göre vucudun diğer sistemlerini bloke edebilirler.
Akut zehirlenmelerde, irritabilite artışı, titreme, hallusinasyon ve koma görülebilir. Kronik zehirlenmede, organlarda duyu kayıpları gibi sinir sistemi üzerinde çeşitli bozukluklar ortaya çıkabilir.
Zehirlenmeler üç yolla gerçekleşebilir:
1. Ağız yolu ile; Gıda zehirlenmeleri, ilaçlarla olan zehirlenmeler, kimyasa maddeler ile zehirlenmeler, alkol zehirlenmeleri.
2. Solunum yolu ile; Karbonmonoksit ve diğer zehirli gazlar ile olan zehirlenmeler.
3. Deri yolu ile; Zehirli gazların teması ile olan zehirlenmeler, böcek öldürücü ilaçların neden olduğu zehirlenmeler, yılan, akrep, örümcek ve diğer zehirli hayvanların sokmasıyla meydana gelen zehirlenmeler.
Akut zehirlenmelerin ilk yardım ve tedavisinde, zehirlenen kişinin, zehiri ne zaman, ne miktarda ve ne şekilde alındığının bilinmesi hayati öneme sahiptir.

Örümcek Sokması

Örümcek türlerinde, keliserlerinin kaide kısmında büyük zehir bezleri bulunur. Bu sebeble bilinen 20.000 örümcek türünün hemen hemen hepsi zehirlidir. Bu bezler bir kanalla keliserlerin son segmentinden dışarı açılır. Hayvan, avını ısırdığında uç segment ava batar ve zehrini ava boşaltır. Zehrin ava akıtılmasında bezlerin çevresindeki kaslar etkilidirler.
Çok az örümcek türü insan için tehlike oluşturur. Çünkü, etkili zehirlere sahip olan türlerin birçoğunun zehir dişleri insan derisine etki edemeyecek kadar kısa ve kırılgandır. Fakat çocuklar için ölümcül olabilirler.
G.Amerika’da yaşayan Phoneutria cinsi örümcekler bilinen en güçlü nörotik zehire sahiptir ve insanlar için büyük tehlike oluşturular. Kara dul olarak bilinen Lactrodectus cinsine ait örümcekler de kas sinir iletimini bloke eden peptid yapıdaki zehirleriyle bir diğer zehirli grubu oluştururlar. Kahverengi örümcekler olarak adlandırılan Loxoceles cinsi örümcekler ve Argyronetidae familyasına ait su örümcekleride oldukca zehirli diğer türlerdir.
Örümcek zehirlerinin hemen hemen hepsi nörotoksiktir. Bu zehirler sinir sistemine etki eder ve bağlantılı olarak kas kasılmaları ortaya çıkar ve sonuçta ölüm meydana gelebilir.
Genel kanının aksine, küçük örümcekler büyük örümceklere göre daha güçlü zehirlere sahiptirler. Tarantulalar sanıldıkları kadar zehirli türler değildirler.


Belirtiler

Sokulan yerde şiddetli bir ağrı, yanma, şişme, kızarıklık ve karıncalanma meydana gelir. Sokulan bülgede iki adet diş izi görülebilir. Zehirlenen bireyin karın, göğüs, omuz ve sırt kısmında şiddetli kramplar meydana gelir. Görülebilecek diğer semptomlar, baş ağrısı, baş dönmesi, kaşıntı, titreme, göz kapağında şişme, bulantı ve kusma, özellikle ayaklarda uyuşmalardır. Örümcek sokmalarında, özellikle çocuklarda solunum yetmezliği sebebiyle ölümler meydana gelebilir. Ortaya çıkabilecek diğer bir önemli sorunda kangrendir.

İlk Yardım

Öncelikle ısrılan bölgenin hemen yukarısı, bir ip yada bezle, dolaşımı yavaşlatmak amacıyla sıkılır. Isırılan bölge su ve sabunla iyice yıkanmalıdır. Daha sonra bölgeye beze sarılı buz parçaları veya ıslatılmış bir bezle soğuk uygulanır. Özellikle çocuklarda enfeksiyonu önlemek amacıyla ısırılan kısma antibiyotik krem sürülülür. Aynı amaçla amonyak veya permanganat, karbonat eriği yada sirke kullanılabilir. Acıyı azalmak amcıyla asetominofen verilebilir. Daha sonra hasta, zehrin etkisine bağlı olarak gerekebilecek daha ileri tadaviler için acilen bir sağlık kuruluşuna götürülmelidir.









Tüm örümcekler, türler arası farklılıkları yansıtacak şekillerde ipliğimsi ağ üretebilme yeteneğine sahiptirler. Bu nedenle sınıflandırmada kullanılan önemli bir kriterdir. Örümcekler ağlarını iki dal arasına, dal ile yapraklar arasına, çalı aralarına, yerdeki otsu bitki aralarına, toprak keseklerine, taş altlarına, evlerde duvarlara, bodrum katlarına örerler. Çok çeşitli şekillere sahip olan ağlar genellikle tekerlek gibi iç bükey çadır, dış bükey çadır, huni, düzensiz ve sık balıkçı ağlarını andırırlar. Örümceklerde ağlar, bir yayılma aracı olarak da kullanılır. Örümceklerin ürettikleri ipek, fibrion denilen yapısal bir proteindir. Opistosomanın son kısmında bulunan ağ memelerinden sıvı halde çıkan ipek hava ile temas edince yapışkan iplikçiklere dönüşür. Bu nedenle, havada uçan ufak bir böcek ağa dokunur dokunmaz yapışır.


Kur yapma

Örümcekler birbirleriyle iletişim kurmaları için çeşitli yollar geliştirmişlerdir. Kur yaparken, mekanik, kimyasal veya görsel işaretler önemli rol oynamaktadır. Özellikle ağ kenarından geçen titreşimler gibi çeşitli mekanik sinyalleri sezen, algılayan reseptörler de önemlidir. Ağ örümcekleri tarafından titreşimle yayılan sinyallerin bu türe özgü oldukları ve çiftleşme için yeterli oldukları kuvvetli bir ihtimaldir. Gezgin örümcekler de kur yapma döneminde titreşen sinyaller yaymaktadır. Titreşimlerini toprak veya yaprak gibi katı bir nesne aracılığıyla veya havada ses olarak aktarabilirler.

Ses çıkarma

Böceklerde olduğu gibi, örümceklerde ses çıkarırlarken esas olarak bacak veya karın gibi vücut kısımlarını kullanarak trompet gümletme sesi, stridülasyon organları kullanılarak bir eğeye sürtülen metal sesi, karın ve bacaklar titretilerek ses çıkarılır.
Kur döneminde erkek kurt örümceklerinin gösterdiği davranışlara dişiler de aynı şekilde karşılık verdiklerinden bu vücut kısımlarının iletişimdeki fonksiyonları açıktır. Bu durum stridülasyon için oldukça karışıktır. Stridulasyon’da kullanılan organlar yapısal olarak iyi tanımlanmıştır. Fakat bunlara bağlı iletişim fonksiyonları net değildir. Ama ağ örümceği Steatoda bipunctata üzerinde yapılan incelemeler stridülasyonun hem kur yapma döneminde hem de şiddetli karşılaşmalarda kullanıldığını göstermiştir. S. bipunctata’larda sadece yetişkin erkek bireyler stridulasyon organlarını kullanırlar. Bunlar prosoma üzerinde, opisthosomaya yerleştirilmiş sırt sırta gelen (1 mm2) güçlü keskin uçlardan oluşurlar.

Zirai Mücadele

Tarımsal ekosistemlerdeki predatörlerin avlarının büyük bir kesimini Collembola, Diptera ve Afidler gibi yumuşak vücut yapılı böcekler oluşturmaktadır. Tarımsal ekosistemlerde örümceklerin bulunduğu iki katman vardır: Toprak yüzey zonu ve vejetasyon zonu. Her bir zonda farklı örümcek grupları yer alır. Zirai alanlara uygulanan bazı pestisidlerin örümcek populasyonlarında önemli kayıplara neden olmaktadır. Pestisitler, kültür bitkilerine zarar veren böcekler kadar predatörü olan örümceklerin de yok olmasına sebep olmaktadır. Kültürel ve kimyasal tekniklerin dikkatli seçimi ile örümceklerin tarımsal ortamlardaki etkinliğini korumak ve daha da arttırmak gereklidir.

Düşmanları

Omurgalılar içinde balıklar, iki yaşamlılar, sürüngenler, kuşlar ve özellikle kemiriciler içinde bir çok düşmanları vardır. Birçok balık, özellikle alabalık, su yüzeyine gelir ve örümcekleri avlayabilir. İki yaşamlılar arasında kara kurbağaların en çok örümceklerle beslendikleri tahmin edilmektedir. Sürüngenlerin de besin listesinde örümceklerin yer aldığı bilinir, fakat genel olarak sürüngenlerin örümcek nüfusu üzerinde çok az bir etkiye sahip oldukları düşünülmektedir. Örümceklerin düşmanlarından sadece bir kaçı memelidir. Örümcekler, örneğin köstebek, kirpi gibi böcekçil memeli besinlerinin % 1-2'sini oluşturur. Yarasalar da örümceklerle beslenir. Örümceklerin asıl düşmanları kendileridir. Bazı türler diğer örümcek türleri üzerinden beslenirler. Kannibalist canlılar olduklarından, tür içinde doğal bir dengeleme söz konusudur.

Benzer Konular

4 Kasım 2017 / Misafir Zooloji
9 Aralık 2018 / Misafir Zooloji
21 Ekim 2013 / Heulwen Mitoloji
13 Mayıs 2013 / chromey Oyunlar
11 Aralık 2015 / Safi X-Sözlük