Ziyaretçi
gizlenmiş dünümüz.....mektuplar
Yıllar var kağıdı kalemi almadım elime.. Kutsal bir ayindi yazmak benim için. Yıllar sonra sararmış sayfaların kenarları yıpranmış haliyle, kat izlerinden dikkatlice açıp okunacak, ve yıllar önceki beni bizi anlatacaktı yazdıklarım. O an ne yapıyordum, neye özlem duyuyordum, yüreğimin çarpıntıları hangi bahara eşlik ediyordu ve beynim hangi kitabın hangi satırlarında cirit atıyordu o zamanlar. Her mektubun başına tarih atmak adetti . Altı çizili, mart ayının temmuz ayının , bilmem kaçıncı gününde ve bilmem kaçıncı sancılı saatlerinde , hangi haykırışları hangi kırgınlıkları suların derin akışına katıp dökmüştüm beyaz bir kağıdın üstüne..
Dur ihtarına uymayıp, sadece kaçmaya odaklanmış bir kaçak gibi, yazardım. Koşarken, eteklerimden dökülen taşlar oldu kelimeler… İçim boşalırdı, kurmayı planlamadığım cümleleri yazarken..
Cüzdanımın en nadide köşesinde iki adet mektup durur. Bir tanesi , annemin , 15 sene önce çizgili bir kağıda ablama yazdırdığı bir mektup. Memleketten gelen , bir kolinin içinde, bir torba cevizle beraber gönderilmiş ve arasına telefon kartı konulmuş mavi deniz kokulu bir mektup. Hastayım ve yaşlıyım diyor, Birde seni düşünmek yorar bu eskimiş kalbi. Patiklerini ayağından çıkarma, bizi habersiz bırakma. Havalar soğuk kalın giyin, Sırtını pek, gönlünü sıcak tut..
Mektup yazmalı, illa yazmalı, inadına yazmalı. Yıllar sonra , yorgun kalpler pes ettiğinde , onlardan kalan tek şey, o beyaz kağıtların üzerine sinmiş, bir parça parmak izi ve bir parça memleket kokusu sadece. Ve sadece akışını seyrettiğimiz bir nehir gibi akıp giden ömrümüz… Arada soluklanıp ta geriye baktığımızda bugünümüzde gizlenmiş dünümüz..
banu bingöl
Sponsorlu Bağlantılar
Yıllar var kağıdı kalemi almadım elime.. Kutsal bir ayindi yazmak benim için. Yıllar sonra sararmış sayfaların kenarları yıpranmış haliyle, kat izlerinden dikkatlice açıp okunacak, ve yıllar önceki beni bizi anlatacaktı yazdıklarım. O an ne yapıyordum, neye özlem duyuyordum, yüreğimin çarpıntıları hangi bahara eşlik ediyordu ve beynim hangi kitabın hangi satırlarında cirit atıyordu o zamanlar. Her mektubun başına tarih atmak adetti . Altı çizili, mart ayının temmuz ayının , bilmem kaçıncı gününde ve bilmem kaçıncı sancılı saatlerinde , hangi haykırışları hangi kırgınlıkları suların derin akışına katıp dökmüştüm beyaz bir kağıdın üstüne..
Dur ihtarına uymayıp, sadece kaçmaya odaklanmış bir kaçak gibi, yazardım. Koşarken, eteklerimden dökülen taşlar oldu kelimeler… İçim boşalırdı, kurmayı planlamadığım cümleleri yazarken..
Cüzdanımın en nadide köşesinde iki adet mektup durur. Bir tanesi , annemin , 15 sene önce çizgili bir kağıda ablama yazdırdığı bir mektup. Memleketten gelen , bir kolinin içinde, bir torba cevizle beraber gönderilmiş ve arasına telefon kartı konulmuş mavi deniz kokulu bir mektup. Hastayım ve yaşlıyım diyor, Birde seni düşünmek yorar bu eskimiş kalbi. Patiklerini ayağından çıkarma, bizi habersiz bırakma. Havalar soğuk kalın giyin, Sırtını pek, gönlünü sıcak tut..
Mektup yazmalı, illa yazmalı, inadına yazmalı. Yıllar sonra , yorgun kalpler pes ettiğinde , onlardan kalan tek şey, o beyaz kağıtların üzerine sinmiş, bir parça parmak izi ve bir parça memleket kokusu sadece. Ve sadece akışını seyrettiğimiz bir nehir gibi akıp giden ömrümüz… Arada soluklanıp ta geriye baktığımızda bugünümüzde gizlenmiş dünümüz..
banu bingöl
Son düzenleyen Nephthys; 2 Nisan 2007 02:05
Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi