Engelli olmak ya da olmamak!
Bugün 3 Aralık...Tüm bu fotoğraflara bakıp da günün ehemmiyetini anlamak mümkün aslında.Engellilere adanmış bir gün, bugün.Toplum içinde kendilerine çok rol bulamayan, kimi zaman dışlanan, hor görülen insanların günü.
Yine de tüm bu 'engellere' rağmen bunları aşıp başarı hikayeleriyle dolu insanlar da var bu hayatta.Resim yapanlar, profesyonel şarkı söyleyenler, kolları olmadığı halde yüzenler, o 64 kareyi görmeden satranç tahtasında rakibini mat edenler... Bugün onların hikayesidir.
1992 yılında Birleşmiş Milletlerin kararı ile 3 Aralık "Uluslararası Engelliler Günü" olarak kabul edilmiş; bu karar, 1993 yili Mart ayında Birleşmiş Milletler İnsan HaklarI Komisyonunun 1993/29 sayılı bildirisi ile 3 Aralık Gününün tüm dünyada engellilerin topluma kazandırılması ve haklarının
"tam ve diger insanlara eşit ölçüde" saglanması amaci için çalışılmasi gereken bir gün olarak tüm dünyaya duyuruldu.
O zamandan beri 3 Aralık Uluslararası Engelliler Günü olarak bilinmektedir.
Türkiye Psikiyatri Derneği'nden edinilen bilgiye göre engellilik doguştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yetilerini çeşitli derecelerde kaybetmiş, normal yaşamın gereklerine uyamama olarak tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü gelişmiş ülkelerde nüfusun %10'unu, gelişmekte olan ülkelerde ise %12'sini engellilerin oluşturduğunu kabul etmektedir. Buna göre dünyada yaklasik 500 milyon engelli bulunmaktadir. Avrupa'da fiziksel ve zihinsel engelli sayısı ise 46 milyon. Bu rakama hamilelik ve yaşlılık nedeniyle fiziksel kısıtlılık eklendiğinde rakam 130 milyonu bulmaktadir.
Ülkemizde Devlet Istatistikleri Enstitüsü tarafından 2002 yılında gerçekleştirilen Türkiye Engelliler Araştırması'nın verilerine göre ülkemizdeki engelli nüfusun toplam nüfusa oranı % 12.29 (erkeklerde % 11.10, kadınlarda % 13.45) olarak saptanmıştır. Engelli nüfusun %1.25'ini ortopedik engelliler, %0.38'ini dil ve konuşma engelliler, %0.60'ını görme engelliler, %0.37'sini işitme engelliler, %0. 48'ini zihinsel engelliler oluşturmaktadır. Kişinin çalışma kapasitesi ve fonksiyonlarının engellenmesine neden olan, sürekli bakiım ve tedavi gerektiren süregen hastalıklara bağlı engellilik oranı ise toplam nüfusun yüzde 9.7'sini oluşturmaktadır. Süregen hastalıklar arasında en çok yeti yitimine yol açanlar hastalıkların başında biri ruhsal hastalıklar gelmektedir.
Engelliliğin nedenleri araştırıldığında, büyük çoğunluğunun kaçınılabilir ve önlenebilir nedenler olduğu görülmektedir. Genetik etkenler, akraba evliliği, gebelik sırasında yaşanan sorunlar (hastalıklar, ilaç kullanımı, radyasyona maruz kalmak, alkol ve madde ve madde kullanımı, beslenme bozuklukları) gibi sorunlar tümü önlenebilir süreçlerdir. Doğum sonrasında kazalar, insan eliyle bilerek ya da kaza sonucu oluşan psikososyal travmalar, doğal felaketler engelliliğe yol açmaktadır. Engelliliğin bir yazgı olmadığı, geliştirilecek sosyal politikalar ve her alanda korucu-önleyici uygulamaları içeren düzenlemelerle önleneceği açıktır.
Engelliler özellikle toplumun kendisine yönelik olumsuz tutumlardan dolayı kendine içe kapanma, işe yaramama, yetersizlik duygusu, güvensizlik, endişe, korku, ümitsizlik gibi duygular yaşayabilir. Sonuç olarak etkinliklere katılmama, çekingenlik, yalnız kalma eğilimi gösterebilir, daha çok bireysel etkinliklere yönelebilir ve uyum sorunları yaşayabilirler. Ayrıca yaşadıkları kayıp duygusu, buna ilişkin öfke ve çaresizlik ruhsal sorunların ortaya çıkmasını kolaylaştırma ve daha da pekiştirme gücüne sahiptir.