
Ziyaretçi
Beyaz gömlek üstüne lacivert tayyör giymişti. Göz alıcı bir güzelliği vardı. İçime atmaktansa söylemeliydim.
"Bu gecenin yıldızı sizsiniz."
Heyecan ve telaşın içinde durup gülümsedi
"Bence acele ediyorsun, konserden sonra söylemen daha yerinde olmaz mı?"
Akşama kadar pancar tarlasında iki büklüm çapa yapmalarına rağmen tüm köy halkı davetimize katılmıştı. Dolunay Şenliği yapıyorduk. Aslında onlar mahalli sanatçılar için gelmişlerdi. Değilse Elvan Hanım'ın piyano resitaline bu kadar kalabalığı toplamak imkansız olurdu. Bu da benim acizane düşüncemdi. " Eğer köylülere klasik müziği sevdireceksek listeye bir iki tane mahalli sanatçı alırız olur biter, " demiştim.
Günlerce provalar yaptık. İstanbul'dan gelip köye yerleşen emekli bir çiftin okula hediye ettiği kuyruklu piyano, okulumuzun kaderini değiştirecek bir büyü taşıyor gibiydi. Üstelik bu Elvan Hanımın sihirli parmaklarıyla birleşince… Bacalarından duman yerine kahır tüten köye pırıl pırıl bir güneş doğardı sanki. Çalmadığı zamanlarda bile piyano ezgileri kulaklarımdan hiç gitmiyordu. Fur Elisa… Evrende hep çalınıyor gibiydi...
Sahne platformu okul sıraları bir araya getirilerek düzenlenmişti. Spotlar, ses düzeni, seyirci sandalyeleri her şey hazırdı. Bütün öğretmenler takım elbise giymiş, Oscar ödülü alacak oyuncular gibiydi. Bazen bu durumu komik bulup gülümsediğimde olmuyor değildi. Konukları kapıda karşılıyor, çikolata ikram ediyordum. Herkes: "Gerçekten Rıza Konyalı gelecek mi?" diye soruyordu.
" Tabii ki gelecek. Kör Ahmet'ten sonra o çıkacak sahneye! "
Bu konuşma komşu köylere de ulaşıyor ki traktörüne , arabasına binen geliyor. Oturacak yer kalmadı. Arka taraflarda yığılmalar devam ediyor. Özellikle Konya'nın kırsal kesiminde çok tutulan iki mahalli türkücünün adı bile yetmişti. Hacı Dursun amcanın sponsorluğunda tandır böreği satan öğrenciler, böreklerin tükendiğini söylüyor. Boz Dağların üstüne bakıyorum. Ay doğmuş. Ilık bir mayıs akşamı. "Aksilik olmadan yapabilsek şu şöleni…" Dememe kalmadan elektrikler kesiliyor. Rüzgara tutulan bir mum gibi sönüyor sevincimiz. Heyecanımız kedere dönüşüyor.
" Ben Tedaş'ı ararım, " diyor muhtar. " Ne yapıp etsin- arızayı gidersin. "
Kulise koşuyorum. Elvan Hanım , küçük mumun ışığında notaları okumakla meşgul. Gözlüğünün mavi kemik çerçevesi bir şimşek parıltısına dönüşüyor beynimde. Hizmetliye bir ateş yakmasını söylüyorum.
Ateş sağ yüzümü aydınlatırken sol yanım karanlıkta kalıyor.
" Değerli konuklar, Dolunay Şölenimize hoş geldiniz! " Alkışlar arasında konuşmaya başlıyorum.
" Hepiniz merakla bekliyorsunuz ama küçük bir aksilik oldu. Her gün elektriğimizi düzenli olarak verdiği için TEK'e teşekkür ediyor muyuz? Hayır. O halde şimdi kızıp öfkelenmeye hakkımız yok. İşte, ay aydınlatıyor geceyi. Ateşin aydınlattığı yüzümü görmek kolay ya diğer yüzümü?… " İçimden 'felsefe yapma Selim,' diyorum kendime. 'Onların dilinden konuş.'
" Pancar avansları yakında ödenecekmiş. " Dememle birlikte bir uğultu kopuyor kalabalıktan. Herkes birbirine bakıyor. Bahçenin aydınlatma lambası önce cılız bir ışık sızdırıyor, bir daha , sonra daha canlı… Ve elektrikler geliyor! Çocuklar gibi alkışlıyoruz. Kuliste herkes birbirine sarılıyor.
Programı okuyorum.
" Sevgili konuklar, ilk olarak okul müdürümüz Elvan Gülperi sizlere bir piyano resitali verecek. Hemen ardından mahalli sanatçılarımız Ahmet Taşdelen ve Rıza Konyalı sizleri coşturacak. Alkışlarınızla… Elvan Gülperi! "
Elvan Hanım, zarif yürüyüşüyle sahnenin ortasına kadar gelip selamlıyor kalabalığı. Üniversiteden sonra ilk kez bir topluluğa dinleti verecekti. Bir de dinleyicilerin pek alışık olmadığı türde çalacağından çok heyecanlı görünüyordu. Bu yüzden klasik parçaların arasına halk ezgilerini de aldı.
Evet , şimdi ışık sadece onun güzel yüzünü ve eski piyanomuzu aydınlatıyor. Işık işlerine, aslen su ürünleri mühendisi olan ama sınıf öğretmeni olarak çalışan Remzi Bey bakıyor. Tarla balıkçılığı üzerine bitip tükenmez hayalleri vardır.
Herkes merakla sahneye bakıyor. Bir iki defa fa sol lâ denemesinden sonra 'Yemen Türküsü'yle başlıyor Elvan Hanım. " Çok güzel !" diyorum içimden. " Harika! " Piyano ile ilk kez dinliyorlardı belki. Varsa yoksa ud ve kanundan dinlemişlerdi hep. Parçanın hüznü ay ışığına karışıyor. Sessizlik büyüyor. Hemen ardından 'Yürü Konyalım Yürü' parçasına geçince bir alkış fırtınası kopuyor ki piyanoyu duyamıyoruz. Söz olmayınca kendileri söylemeye başlıyor.
Sonra Fur Elisa ve Do Minör Ay Işığı Sonatı…Chopin'den bir mazurka derken resitali noktalıyor Elvan Hanım…Alkışlar ayakta uzun süre devam ediyor. Şehirden özel siparişle gönderilen çiçekleri takdim ediyorum kendisine. Yoğun istek üzerine 'Şeker Oğlan'ı çalıyor. Bu ümitlerimizi arttırıyor. Köylüler piyanoyu sevmişlerdi.
Mahalli sanatçı Ahmet Taşdelen'i takdim edip kulise koşuyorum. Gözleri görmediği için onlar Kör Ahmet diyorlar.
Kuliste sayfaları karıştırıyordu Elvan Hanım;
" Evet , bu bölümü kaybettim. Ezbere çaldım , fark ettiniz mi? "
" Hayır…" derken hayranlığım artıyordu ona…Hepimiz birer kitap kurdu olmuştuk onun sayesinde. Müzik zevkimiz derinleşmiş, günlük yaşamımıza sanatı da dahil etmiştik.
Heyecanını benimle paylaşırken gözlerinin dolduğunu gördüm. Çok duygulanmıştı.
" Buraya geldiğim ilk günlerde bir an önce gitmek istiyordum. Köy hayatına alışamam, bana göre değil diyordum. Meğer…."
" Söylemiştim size, bu gecenin yıldızı sizsiniz! "
" Teşekkür ederim Selim Bey…"
Köylüler hep birlikte türkü söylüyor, gönüllerince eğleniyordu.
Bir ara yanımıza muhtar geldi.
" Böyle olacağını bilsem kaymakamı da çağırırdım. "
" Boş ver ," diyorum. " Bunu sizin için düzenledik. Değilse resmi tören havasında geçerdi. "
Rıza Konyalı' yı Hüseyin Bey playback ile canlandıracaktı. Onu hazırladık. En çok bıyıklarına güldük.
" Bana bak müdürüm… Sakın kaset sarmasın, sosyeteye rezil olmayalım."
" Sen rahat ol ", diyor Elvan Hanım. " Onu ben hallederim. Yeter ki sen açık verme. "
Hüseyin Bey günlerce VCD den Rıza Konyalı yı izlemekten yorgun düşmüştü. Kalemi, tebeşiri bile mikrofon tutar gibi tutuyordu hep. Gece sahneye çıkacak olması bizim lehimizeydi.
" Kahvenin önünden gelir geçersin…."
İnanılmaz bir alkış ve coşkulu haykırış yükseliyor. " Bu kadar olur! " diyorum. " İyi çalışmış Hüseyin bey! " Konuklar konser sonuna kadar oturmuyor. Sandalyeler kenarlara itilmiş. Kaşıkla oynayanı mı ararsın , kol kola oynayanını mı?...Yanılmıyorsam Hüseyin Bey 'Kahvenin Önünden..' türküsünü beş defa söyledi. Hazırlıklı olmamız bizi kurtarmıştı.
Konser sonunda ona doğru bir hücum dalgası oldu.Hüseyin Bey'i kulise kapatıp, seyircilere; 'sakin olmalarını konser yorgunu olan Rıza Bey' in kalp rahatsızlığı olduğunu' falan söyleyip yatıştırmaya çalıştık.
" Her ay yapalım! " diyor muhtar. " Bu köy, tarihinde böyle bir şey görmedi! "
" Bir düşünelim ." diyerek ağırdan alıyoruz. " Kolay olmuyor…Sanatçılar her zaman her yere her zaman gelemez. "
Birbirimize bakıp gülüşüyoruz.
O gecenin heyecanı üzün süre içimizde kaldı. Ta ki bir hafta sonra okulun bahçesine siyah bir jeep gelene kadar. " Müfettişler sınıf atlamış olmalı…Belki de Asmalı Konak çekimleri olacaktır. " diye içimizden geçirirken birkaç takım elbiseli bey bize doğru yürüyordu. Vali Yardımcısı Atilla Bey'i hemen tanıdım. Ceketimi düğmeleyip " Hoş geldiniz ! Öğretmen Selim ." diye kendimi takdim ettim.
" Elvan Hanım'la görüşecektik? "
" Annesi rahatsızlandığı için üç gün mazeret izni alıp memleketine gitti. "
" Ya, öyle mi? " derken üzüntüsünü gizleyemeyen Atilla Bey'e sordum.
" Ben vekâlet ediyorum . Mesele nedir? "
" Köyde düzenlemiş olduğu şenlikten dolayı vali beyin teşekkür belgesi vardı. Onu takdim edecektim. "
" Peki , size kim söyledi? "
" O akşam Aksaray yolundan şehre gidiyorduk, kalabalığı görüp biz de izledik konserinizi. Bu ödülü ben önerdim. "
Ağzım açık kalmıştı. Nasıl haberimiz olmadı? Hangi yönetici geldiğini belli etmez? Pes doğrusu Atilla Bey!
Fazla kalmadılar.
" Gelince haberimiz olsun. Mutlaka elden biz vereceğiz. Emir böyle!. Unutmadan söyleyeyim: Vali Bey kendisini 19 Mayıs Gençlik Gecesine davet ediyor. Piyanist olarak! "
Hemen telefon açıp müjdemi iletmek istiyorum.
O ise bana denize yağmur yağdığını söylüyor….
Dipnot:
Elvan Hanım bir daha köye dönemedi. Rapor üstüne rapor aldığını duyduk.. ( Aslında rapor almayı hiç sevmezdi-yolunda gitmeyen bir şeyler mi vardı acaba? ) Sonra düğün davetiyesi geldi. Davetiye, elimize düğünden iki gün sonra ulaştı. Buna çok üzüldük.
Teşekkür belgesi valinin makam odasında asılı kaldı.
"Bu gecenin yıldızı sizsiniz."
Sponsorlu Bağlantılar
"Bence acele ediyorsun, konserden sonra söylemen daha yerinde olmaz mı?"
Akşama kadar pancar tarlasında iki büklüm çapa yapmalarına rağmen tüm köy halkı davetimize katılmıştı. Dolunay Şenliği yapıyorduk. Aslında onlar mahalli sanatçılar için gelmişlerdi. Değilse Elvan Hanım'ın piyano resitaline bu kadar kalabalığı toplamak imkansız olurdu. Bu da benim acizane düşüncemdi. " Eğer köylülere klasik müziği sevdireceksek listeye bir iki tane mahalli sanatçı alırız olur biter, " demiştim.
Günlerce provalar yaptık. İstanbul'dan gelip köye yerleşen emekli bir çiftin okula hediye ettiği kuyruklu piyano, okulumuzun kaderini değiştirecek bir büyü taşıyor gibiydi. Üstelik bu Elvan Hanımın sihirli parmaklarıyla birleşince… Bacalarından duman yerine kahır tüten köye pırıl pırıl bir güneş doğardı sanki. Çalmadığı zamanlarda bile piyano ezgileri kulaklarımdan hiç gitmiyordu. Fur Elisa… Evrende hep çalınıyor gibiydi...
Sahne platformu okul sıraları bir araya getirilerek düzenlenmişti. Spotlar, ses düzeni, seyirci sandalyeleri her şey hazırdı. Bütün öğretmenler takım elbise giymiş, Oscar ödülü alacak oyuncular gibiydi. Bazen bu durumu komik bulup gülümsediğimde olmuyor değildi. Konukları kapıda karşılıyor, çikolata ikram ediyordum. Herkes: "Gerçekten Rıza Konyalı gelecek mi?" diye soruyordu.
" Tabii ki gelecek. Kör Ahmet'ten sonra o çıkacak sahneye! "
Bu konuşma komşu köylere de ulaşıyor ki traktörüne , arabasına binen geliyor. Oturacak yer kalmadı. Arka taraflarda yığılmalar devam ediyor. Özellikle Konya'nın kırsal kesiminde çok tutulan iki mahalli türkücünün adı bile yetmişti. Hacı Dursun amcanın sponsorluğunda tandır böreği satan öğrenciler, böreklerin tükendiğini söylüyor. Boz Dağların üstüne bakıyorum. Ay doğmuş. Ilık bir mayıs akşamı. "Aksilik olmadan yapabilsek şu şöleni…" Dememe kalmadan elektrikler kesiliyor. Rüzgara tutulan bir mum gibi sönüyor sevincimiz. Heyecanımız kedere dönüşüyor.
" Ben Tedaş'ı ararım, " diyor muhtar. " Ne yapıp etsin- arızayı gidersin. "
Kulise koşuyorum. Elvan Hanım , küçük mumun ışığında notaları okumakla meşgul. Gözlüğünün mavi kemik çerçevesi bir şimşek parıltısına dönüşüyor beynimde. Hizmetliye bir ateş yakmasını söylüyorum.
Ateş sağ yüzümü aydınlatırken sol yanım karanlıkta kalıyor.
" Değerli konuklar, Dolunay Şölenimize hoş geldiniz! " Alkışlar arasında konuşmaya başlıyorum.
" Hepiniz merakla bekliyorsunuz ama küçük bir aksilik oldu. Her gün elektriğimizi düzenli olarak verdiği için TEK'e teşekkür ediyor muyuz? Hayır. O halde şimdi kızıp öfkelenmeye hakkımız yok. İşte, ay aydınlatıyor geceyi. Ateşin aydınlattığı yüzümü görmek kolay ya diğer yüzümü?… " İçimden 'felsefe yapma Selim,' diyorum kendime. 'Onların dilinden konuş.'
" Pancar avansları yakında ödenecekmiş. " Dememle birlikte bir uğultu kopuyor kalabalıktan. Herkes birbirine bakıyor. Bahçenin aydınlatma lambası önce cılız bir ışık sızdırıyor, bir daha , sonra daha canlı… Ve elektrikler geliyor! Çocuklar gibi alkışlıyoruz. Kuliste herkes birbirine sarılıyor.
Programı okuyorum.
" Sevgili konuklar, ilk olarak okul müdürümüz Elvan Gülperi sizlere bir piyano resitali verecek. Hemen ardından mahalli sanatçılarımız Ahmet Taşdelen ve Rıza Konyalı sizleri coşturacak. Alkışlarınızla… Elvan Gülperi! "
Elvan Hanım, zarif yürüyüşüyle sahnenin ortasına kadar gelip selamlıyor kalabalığı. Üniversiteden sonra ilk kez bir topluluğa dinleti verecekti. Bir de dinleyicilerin pek alışık olmadığı türde çalacağından çok heyecanlı görünüyordu. Bu yüzden klasik parçaların arasına halk ezgilerini de aldı.
Evet , şimdi ışık sadece onun güzel yüzünü ve eski piyanomuzu aydınlatıyor. Işık işlerine, aslen su ürünleri mühendisi olan ama sınıf öğretmeni olarak çalışan Remzi Bey bakıyor. Tarla balıkçılığı üzerine bitip tükenmez hayalleri vardır.
Herkes merakla sahneye bakıyor. Bir iki defa fa sol lâ denemesinden sonra 'Yemen Türküsü'yle başlıyor Elvan Hanım. " Çok güzel !" diyorum içimden. " Harika! " Piyano ile ilk kez dinliyorlardı belki. Varsa yoksa ud ve kanundan dinlemişlerdi hep. Parçanın hüznü ay ışığına karışıyor. Sessizlik büyüyor. Hemen ardından 'Yürü Konyalım Yürü' parçasına geçince bir alkış fırtınası kopuyor ki piyanoyu duyamıyoruz. Söz olmayınca kendileri söylemeye başlıyor.
Sonra Fur Elisa ve Do Minör Ay Işığı Sonatı…Chopin'den bir mazurka derken resitali noktalıyor Elvan Hanım…Alkışlar ayakta uzun süre devam ediyor. Şehirden özel siparişle gönderilen çiçekleri takdim ediyorum kendisine. Yoğun istek üzerine 'Şeker Oğlan'ı çalıyor. Bu ümitlerimizi arttırıyor. Köylüler piyanoyu sevmişlerdi.
Mahalli sanatçı Ahmet Taşdelen'i takdim edip kulise koşuyorum. Gözleri görmediği için onlar Kör Ahmet diyorlar.
Kuliste sayfaları karıştırıyordu Elvan Hanım;
" Evet , bu bölümü kaybettim. Ezbere çaldım , fark ettiniz mi? "
" Hayır…" derken hayranlığım artıyordu ona…Hepimiz birer kitap kurdu olmuştuk onun sayesinde. Müzik zevkimiz derinleşmiş, günlük yaşamımıza sanatı da dahil etmiştik.
Heyecanını benimle paylaşırken gözlerinin dolduğunu gördüm. Çok duygulanmıştı.
" Buraya geldiğim ilk günlerde bir an önce gitmek istiyordum. Köy hayatına alışamam, bana göre değil diyordum. Meğer…."
" Söylemiştim size, bu gecenin yıldızı sizsiniz! "
" Teşekkür ederim Selim Bey…"
Köylüler hep birlikte türkü söylüyor, gönüllerince eğleniyordu.
Bir ara yanımıza muhtar geldi.
" Böyle olacağını bilsem kaymakamı da çağırırdım. "
" Boş ver ," diyorum. " Bunu sizin için düzenledik. Değilse resmi tören havasında geçerdi. "
Rıza Konyalı' yı Hüseyin Bey playback ile canlandıracaktı. Onu hazırladık. En çok bıyıklarına güldük.
" Bana bak müdürüm… Sakın kaset sarmasın, sosyeteye rezil olmayalım."
" Sen rahat ol ", diyor Elvan Hanım. " Onu ben hallederim. Yeter ki sen açık verme. "
Hüseyin Bey günlerce VCD den Rıza Konyalı yı izlemekten yorgun düşmüştü. Kalemi, tebeşiri bile mikrofon tutar gibi tutuyordu hep. Gece sahneye çıkacak olması bizim lehimizeydi.
" Kahvenin önünden gelir geçersin…."
İnanılmaz bir alkış ve coşkulu haykırış yükseliyor. " Bu kadar olur! " diyorum. " İyi çalışmış Hüseyin bey! " Konuklar konser sonuna kadar oturmuyor. Sandalyeler kenarlara itilmiş. Kaşıkla oynayanı mı ararsın , kol kola oynayanını mı?...Yanılmıyorsam Hüseyin Bey 'Kahvenin Önünden..' türküsünü beş defa söyledi. Hazırlıklı olmamız bizi kurtarmıştı.
Konser sonunda ona doğru bir hücum dalgası oldu.Hüseyin Bey'i kulise kapatıp, seyircilere; 'sakin olmalarını konser yorgunu olan Rıza Bey' in kalp rahatsızlığı olduğunu' falan söyleyip yatıştırmaya çalıştık.
" Her ay yapalım! " diyor muhtar. " Bu köy, tarihinde böyle bir şey görmedi! "
" Bir düşünelim ." diyerek ağırdan alıyoruz. " Kolay olmuyor…Sanatçılar her zaman her yere her zaman gelemez. "
Birbirimize bakıp gülüşüyoruz.
O gecenin heyecanı üzün süre içimizde kaldı. Ta ki bir hafta sonra okulun bahçesine siyah bir jeep gelene kadar. " Müfettişler sınıf atlamış olmalı…Belki de Asmalı Konak çekimleri olacaktır. " diye içimizden geçirirken birkaç takım elbiseli bey bize doğru yürüyordu. Vali Yardımcısı Atilla Bey'i hemen tanıdım. Ceketimi düğmeleyip " Hoş geldiniz ! Öğretmen Selim ." diye kendimi takdim ettim.
" Elvan Hanım'la görüşecektik? "
" Annesi rahatsızlandığı için üç gün mazeret izni alıp memleketine gitti. "
" Ya, öyle mi? " derken üzüntüsünü gizleyemeyen Atilla Bey'e sordum.
" Ben vekâlet ediyorum . Mesele nedir? "
" Köyde düzenlemiş olduğu şenlikten dolayı vali beyin teşekkür belgesi vardı. Onu takdim edecektim. "
" Peki , size kim söyledi? "
" O akşam Aksaray yolundan şehre gidiyorduk, kalabalığı görüp biz de izledik konserinizi. Bu ödülü ben önerdim. "
Ağzım açık kalmıştı. Nasıl haberimiz olmadı? Hangi yönetici geldiğini belli etmez? Pes doğrusu Atilla Bey!
Fazla kalmadılar.
" Gelince haberimiz olsun. Mutlaka elden biz vereceğiz. Emir böyle!. Unutmadan söyleyeyim: Vali Bey kendisini 19 Mayıs Gençlik Gecesine davet ediyor. Piyanist olarak! "
Hemen telefon açıp müjdemi iletmek istiyorum.
O ise bana denize yağmur yağdığını söylüyor….
Dipnot:
Elvan Hanım bir daha köye dönemedi. Rapor üstüne rapor aldığını duyduk.. ( Aslında rapor almayı hiç sevmezdi-yolunda gitmeyen bir şeyler mi vardı acaba? ) Sonra düğün davetiyesi geldi. Davetiye, elimize düğünden iki gün sonra ulaştı. Buna çok üzüldük.
Teşekkür belgesi valinin makam odasında asılı kaldı.