Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Sayfa 30

Güncelleme: 2 Haziran 2012 Gösterim: 268.670 Cevap: 628
C.A.N.D.Y - avatarı
C.A.N.D.Y
Ziyaretçi
25 Şubat 2007       Mesaj #291
C.A.N.D.Y - avatarı
Ziyaretçi
Anne Mektubu

Sponsorlu Bağlantılar
Bu telefonlar olmasa anne
Ne güzel mektuplar yazardım
Uzun uzun anlatırdım
Anne yoksunluğunu anne
Ben kıymet bilmezim anne
Sen deniz deryasın
Göklerden inen rahmet gibi
Örtseydin üşüyen yanımı anne
Köyümün baharı yine erken mi anne
Tavuklar yemlerini serçelerle paylaşıyor mu
Kuzularla oglaklar oynasip melesiyormu
Kekik kokulu süt buğusu gönder anne
Çocukluğumun çiçekleri aynı mı kokar yine anne
Nergisler güllere karışıyordur mutlaka
Cam ormanlarından gelen esintiyi al avucuna
Anne kokusuyla birlikte üfleyiver bu yana anne
O nasırlı kutsal ellerinden öpebilseydim anne
Okşasaydın başımı usul usul
Dizlerin hala yastık mı sarı oğluna
Yoksa ağrıların odağı mı anne
Ben sana derman olmalıydım anne
Heyhat onu hala senden umuyorum
Bir uzak iklimdeyim
Bir garip diyardayım
Nerdeyim ne haldeyim bilmiyorsun
Ama mutlaka hissediyorsun anne
C.A.N.D.Y - avatarı
C.A.N.D.Y
Ziyaretçi
25 Şubat 2007       Mesaj #292
C.A.N.D.Y - avatarı
Ziyaretçi


Sponsorlu Bağlantılar
siir10117 cbk

siir10117

ONÜÇÜNCÜ MEKTUP

Er geç beni affedeceksin. Bir şey beklemeden,
bir şey istemeden affedeceksin. Sevgin seni
oraya götürecek.

Düşe kalka ilerleyeceğin yollarda, taşlar
kanatacak ayaklarını. Issız, karanlık
ormanlardan gececeksin yapayalnız.
Sonra bir bataklık başlayacak gözün
alabildiğine. Omuzlarına kadar yapışkan
çamurlara saplanacaksın. Durmadan yağmur
yağacak üstüne, iliklerine kadar ıslanacaksın,
üşüyeceksin. Ahtapot elleri gibi uzun, pis sarmaşıklar
dolanacak ayak bileklerine. Dört yanında kara
bataklık kuşları dönecek çığlık çığlığa.

Geçmiş zamanı düşüneceksin. O bir daha
yaşanılmaz günleri, geceleri düşüneceksin.

Bataklığın son bulduğu yerde zift gibi koyu bir
gece başlayacak geçmiş gecelere benzemeyen.
Yürüyeceksin, ağır ağır ilerleyeceksin zamanın ve
gecenin ortasında. Keskin bir rüzgâr çıkacak,
merhametsiz kırbaçlar gibi parçalayacak yüzünü.

Sonra bir dağ yamacına varacaksın, bitkin ve
perişan... Uzaklarda cılız bir ışık göreceksin.
Sen yaklaştıkça büyüyecek, sıcak kollarıyla
saracak seni. Fakat, sen o ışığın olduğu yere
hiç bir zaman varamayacaksın ve bu gerçeği
anladığın anda yıkılacaksın, korku ve
ümitsizlik saracak yüreğini, ağlayacaksın.

İşte o zaman beni düşüneceksin, çektiklerimi,
senin için katlandığım şeyleri düşüneceksin.
Bulutlar dağılacak. Seni nasıl sevdiğimi,
nasıl yüceleştirdiğimi, nasıl o erişilmez ışık
haline getirdiğimi birer birer anlayacaksın.

Onun için beni affet demeyeceğim sana.
Ergeç anlayacak ve affedeceksin.
Bunu biliyorum.

Karşılaşmamız kaderdi belki. Ama çektiğimiz
çiledir, bizi birbirimize yaklaştıran, o korkunç
ümitsizlikler, büyük çaresizliklerdir.

Acılarımızı yitirmeyelim.

Ümit Yaşar OĞUZCAN





Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Şubat 2007       Mesaj #293
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
NaR-I HiCRaN


dadybra gece



Senin düşlerine hiç kar yağdı mı sevdiğim?



Benim tüm şehirlerim ölüme uyuyan morg soğukluğunda buz tutuyor şimdi.

Sözlerim “tüm vakitlerde” isyanlara gebe…

Kanata kanata tüketiyorum gecenin sessizliğini.

İhtilaller koparıyorum içimin ayrılığa sürgün “gittin” taraflarında

Ve tüm militanlığıyla acûze bir yalnızlık tırmanıyor izbe sokaklardan şakaklarıma.

Tam şah damarından kesiyorum geceyi;

ki simsiyah karanlığa boyanıyor gözlerimin hicran zifiriliği.



Ne vakit sana revan olsam yüreğimin aşk çukurlarından

Uçurum kesiliyorsun yollarıma.

Aralıksız zulmünü kusuyorsun yorgun ayaklarımın altına.

Ah ü firaz ediyor çocukluğum.

Ve kâbuslara bulanmış zamanlara gömüyorsun düşlerimi;

Bî-dâr kalıyorum olmadığın soysuz sabahlara.

İz düşürdüğün tüm sokaklar metrûk çıkmazlara açıyor gözlerini.

De hele! Adının hangi harfinden yol tutsam ucu “ikimizliğe” çıkar şimdi?



Yoksun!

Yokluğuna uzanan yolların her durağında durmaksızın kanatıyorum gözlerimi.

Ve isli tren garlarında ben’liğimi ararken buluyorum kendimi…

Yokum!

Viyana kapılarında Süleyman gibi eli boş dönüyorum şehirlerinden.

Ecelim oluyorsun…

“Sen” uçurumlarımdan düşüyorum “kan” çukurlarına…

Ben ölüyorum;sen gülüyorsun!



Sonra Kızkulesi oluyorsun;

İstanbul düşüyorsun sevda taraflarıma.

Kıyılarına geliyorum bir zaman.

Fethedilmez gibi duruşun takılıyor bakışlarıma…

Kimler yitip gitmedi ki vurgun düştüğüm gözlerinin efsunkâr maviliğinde(?)

Muradların muradıydın ezelden;

Kaç sevdalını boğdun sularında..

Ben elimi uzatsam Ulubatlı gibi vurulup kalırım surlarında.

Bilirim sen Fatih’ini arıyorsun

Ve belki de Beyazıd olmak düşüyor bana..

Senden çok uzakta,bozkır ayazında esir olmak…!



Ahh dört mevsim kışa çalan ömrümün yitik uykularında adı “bekleyişlerim” olan sevdam!

Bil ki ben hâlâ kendi kalabalığıma karışıp

Ayaklarımı eskitiyorum şehrin en tozlu sokaklarında.

Hercaî kuşların kanatlarında arıyorum saçlarının kokusunu

Ve ıssız günbatımlarını sarıyorum yaralarıma…



Gelseydin ya da hiç gitmeseydin!

Belki o dem bir yağmur geliverirdi şehre güvercinlerin koynunda.

Belki “aşk” olur düşerdin karanfil kokulu düş kırıklarıma…

El ele soluklanırdık dilimizde puslu bir suskunlukla

Gözlerinde yitmiş sarhoş gündoğumlarını

Belki de yan yana uzanırdık İstanbul’un tepelerinden mavinin uçukluğuna…

Oysa yoksun!

Ve azar azar tükeniyorum yokluğunun dikiş tutmaz yokuşlarında…
Gelmiyorsun…!!!
C.A.N.D.Y - avatarı
C.A.N.D.Y
Ziyaretçi
26 Şubat 2007       Mesaj #294
C.A.N.D.Y - avatarı
Ziyaretçi
Özlem üzerine aşk mektubu

Sevgilim

Sen gideli kaç saat oldu ? Kaç gün geçti, kaç hafta..? Saymadım.. Bana yüzyıllar geçmiş gibi geliyor. Son anda sen giderken gözlerinin buğusunu bıraktın.. Şimdi sis içinde bütün dünya. Çiçekler gözyaşlarımı içti, sen onları kırağı sanırsın, çiy sanırsın.. oysa hepsi benim gözyaşlarımla ıslak..

Sevgilim özlüyorum seni.. Bir balta indirildi, içimden bir ağaç köküyle devrildi. Gözlerimden akan yaştan belli değil mi, içim kanıyor. Özlem bir bulut gibi sarıyor beni, kuşatıyor . Seni sevmek bir sonsuzluk gibi büyüyor içimde. Haftanın her gününe, geçen her saate senin adını verdim. Senin adınla başlıyor mevsimler, yıllar sen varsan içinde, geçerli...

Özlem bir yağmur gibi yağıyor üstüme. Damlalar yüreğime vuruyor. Gecenin karanlığında bir başınayım.Uykularım bölük pörçük. Bütün rüyalarımda sen.. gözlerim kapanır kapanmaz gözlerin yaklaşıyor. Sonra bir rüzgar alıp seni, benden uzaklara götürüyor.

Geceler boyu sabahlayıp uğruna, boşluğa düştüğüm sevdiğim, bir tanem, gözbebeğim.. Yüreğimden mühürlendim sana.. Şiirler havalanıyor kuşlar gibi, şarkılar ağlıyor yokluğuna.. Sevgilim hayatı sende buldum ben, tükenirsem sen tüketirsin beni.

Yoksun, gittin, tek başına koydun... Bu nasıl bir özlemdir, kendi gövdem ateşten bir gömlek.. yanıyorum..Yetti artık, yetiş n'olur dayanamıyorum.

tikkymelike - avatarı
tikkymelike
Ziyaretçi
26 Şubat 2007       Mesaj #295
tikkymelike - avatarı
Ziyaretçi
"SEN KAZNDIN AMA BEN HAKLIYDIM"
Kazanmak herşey midir?Ya da kazanan haklı olma durumuna,kazandığı için geçmiş mi olur?Kazanmak başarısını gösteren insanlar tüm haklılıkları bünyelerinde toplayarak mı bu noktaya gelmişlerdir?Kazanmak,özünde diğer insanlara karşı yapılmış bir haksızlığın olamaz mı acaba?Yani ortada bir kazanan varsa bir kısım insanların da haliyle kaybetmiş olmaları kuvvetle olasıdır.Ne diyor bu adam diye düşünebilirsin.Şu ana bende tam ayrında değilim bunun.Çünki tüm karmaşalar gibi bu da kendi halinde ve durağan ve beni şiddetle üstüne çeken bir varsayımı doğanın.Ne bileyim doğmak gibi,yaşamak gibi,öylesine olup bitiveren.

Sporu düşün mesela.Uzun bir süre kendinden ödünler vererek,büyük bir gayret ve ciddiyetle çalışırsın.Büyük bir inançla çıkarsın rakibinin karşısına.Her kazananın bir rakibi vardır çünki.Onun ne denli güçlü ya da zayıf olduğunu düşünmeksizin yoğun bir savaş verirsin.Tek amacın vardır;kazanmak!Oysa kaybetsen de okadar fazla şey değişmeyecektir.Kendini hiçe sayarak yoruluşun aklının ucundan bile geçmez.Yenilince emeklerinin yok oluşuna değil şansızlığına üzülürsün.Gerçekler dışına iterek kendini koyu bir matem havası içinde yenilginin faili meçhulsorumlularını sorgularsın.En büyük yanılgıdır bu yaşamda.
Kazanmak;haklı olmak değildir!
Kazanmak;hileli yollara gebedir!
Kazanmak;kan ister bazen!
Ve her kazanan iyi değildir!

İnsan yoğunluna yaşamalıdır yaşamı ve kazanmak önemsiz bir ayrıntıdan öte bir şey olmamalıdır.Ve insan kaybetmeden,kaybedeni bilmeden,kazanmanın hazzını çekemez damarlarına...
C.A.N.D.Y - avatarı
C.A.N.D.Y
Ziyaretçi
26 Şubat 2007       Mesaj #296
C.A.N.D.Y - avatarı
Ziyaretçi
Karşılıksız aşk üzerine mektup

Seni ne çok sevdim ben. Ne çok gözyaşı döktüm senin için. Geceleri sen yatağında meleklerin kanatlarıyla uçarken ben penceremin önünde senin rüyana girmek için dua ederdim. Bir bakışına, bir dudak kıvrımında titreşen gülüşüne ulaşmak için dünyanın bütün çiçeklerini önüne sererdim.

Şiirler, şarkılar, sevgiler içimde tutuşan bir ateş, onun yangınında senin için kül kesildim. Ağır hastalar geceyi zor geçirir. Sabahı bekler kırgın yürekler, hasta umutlar, yalnız ruhlar. Yalnızdı gecelerim. Hastaydı gecelerim. Kan kaybından giden bir yaralı gibi umarsızdı gecelerim. Bir uçurumun kenarına beni taşıyan karabasandı gecelerim. Adına yalnızlık dedim. Sensizlik dedim.. Sen beni bilmedin, beni tanımadın, beni sevmedin.. Bu bir ölümdü, bu bir fermandı .. Bıçak kesmez artık beni, ip asmaz, çeküller yüreğimi taşımaz. Yaşamak mümkün değil, yalnızlık karanlık kapılarıyla üstüme kapandı. Amansız acılar içindeyim.

Ey Sevdiğim.. Ben seni ne çok sevdim. Dünya bildi, bir sen bilmedin. Yalnızlığın diğer adı aşka karşılık almamaktır. Kaçılamayacak kadar yakın, tutulamayacak kadar uzak bir yerdesin.. Benim aşkıma yalnızlık kucak açtı. Senin yokluğuna dokundum, içim yandı. Odamın çıldırtan sessizliğinde sana seslendim. Yankısı döndü dolaştı, senin kapıların bana kapalı. Kendi sesim yine bana ulaştı. Anladım ki beni hiç duymayacaksın.

Sana sitem edemem. Sana kırılamam. Bir tek dileğim var senden, son bir tek isteğim. O da MUTLU OLMAN.

MUTLU OL SEVDİĞİM.. BİRİCİĞİM.. AŞKIM. NEREYE, KİME GİDERSEN GİT YETER Kİ SEN MUTLU OL...

NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
26 Şubat 2007       Mesaj #297
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Tarih hiç önemli değil , olmadı da hiçbir zaman . Bölünmüşlüğümüzün bir kalıntısı o da . Bizi , kendi özümüzden ve yetielrimizden mahrum bırakan ve insanların yarattığı acımasız bir sınır “tarih” . Şu anda yazdıklarım sadece benimle “ben” arasında karalamalar . Neden ve nasıl yazdığımın hiçbir önemi yok , önemli olan şu anı yakalyıp kendimi aktarabilmek . Beni birilerinin anlayıp anlamaması da zerre kadar ilgilendirmiyor artık . Ben kendi halimde , kendi dört duvarımda yaşamaktan başka şansı olmayan - elimden kendi ellerimle çekip aldım bu şansı haince- kendime sesleniyorum artık .

Yapabildiğim tek şey kağıda kaleme sarılıp düşüncelerimi onlara hapsetmek senin bana ya da benim sana ulaşıp ulaşmamam gerçel zamanın bir sorunu . Yani bizim dışımızda ama dehşetle haberdar olduğumuz bir süreç . İnsanların yaşamlarında birçok kez yaşadıkları ve unutup gittikleri bir süreç . En son okuduğum kitapta da söylendiği gibi böyle bu . Birçoğumuzun yaşamı nefes alıp vermekten öteye geçemiyor . Kendimizi hayatın kollarına bırakakmıyoruz . Korkuyoruz , inatla kurallar ve sınırlar oluşturuyoruz kendimize . Kendimiz dışındaki insanları dışlayarak acımasız bir bencilliğe gömülüyoruz . Neden bu sence ? Niye böyle bir yolda ilerleyerek zavallı dünyaya eziyet ediyoruz ? Yani kişinin kendinde özünde hiç mi sorumluluk yok ?

Zihnimşzin karanlık köşelerinde sıkışıp kalan o zamanın mirasını ve çığlıklarını kullanmamak sadece bizim kendimizle ilgili bir sorun değil belki ama eğer yenilmemek için hiçbir uğrtaşı verilmiyorsa kişinini kendisiyle olan savaşını yitirmesi olarak değerlendirilemez mi bu ?

Amaç ne olmalı ya da ne olmamalı . Bunu açıkça ortaya koynak mümkün mü ? Bir amaç olmalı mı ya da ? Yani ıssızlığında varlığımızın bir toz zerresi gibi yuvarlanırken bizden sonrakileir düşünmek ve bunun için çaba harcamak kendimize yapılmış bir haksızlıktır denebilir mi ? Bence hayır . Her ne kadar aydınlığın uzakta olduğunu bilsek de diğerlerine aldırmadan ve onları kapsamya çalışmaksızın , kendimizi ve varlığımızı ortaya koyarak , bozuk gömrdüğümüze bozuk , yanlış gördüğümüze yanlış diyebilmeliyiz, kendimize haksızlık etmemek için yapmalıyız bunu . Toplumdan soyutlanmak , hain ya da deli ilan edilmek , sevilmemek korkutmamalı bizi . Çünkü doğanın ve kendimizin potansiyelideki sevgi bize yeter . Hainlik ve delilikse zamanın bir oyunu sadece .

Bu sana ilk mektubumdu . Sen okumayacaksın belki bunu ama benim bunları yazmış olmam yeterli .
C.A.N.D.Y - avatarı
C.A.N.D.Y
Ziyaretçi
26 Şubat 2007       Mesaj #298
C.A.N.D.Y - avatarı
Ziyaretçi
İhanet üzerine mektup

Sana hiçbir şey söylemek istemiyorum. Bütün sözcükler yetersiz.. Hiçbir şey yazmak istemiyorum. Engin denizlerde kulaç attığım, üstüme gökkuşağını kuşandığım bu aşk yalanmış. Şimdi karanlık sularda boğuluyorum. Gökyüzü kurşun gibi ağır. Ne yana dönsem yalan. Gülüşler yalan, vaatler yalan..İnsanlar yalan. Ben seni mi sevdim..Senin gözlerinle mi baktım dünyaya.. senin ellerinle mi çiçek derledim.. sevinçti, aşktı göğsüme bastım. Kocaman bir yalanı seninle mi yaşadım?

Gözlerine baktığım zaman cennet bahçesine geçerdim.. Bir aldatmacaymış, kötü bir rüya.. Kötülüğün bile bir yüzü vardır, bir görünüşü.. ama en beteri buymuş.. bu aldatmaca. Bir masal olsaydın razıydım, bir şiir olsaydın, alır saklardım.Güzel bir yüz kalırdı senden geriye, hoş bir anı.. kimsenin dokunamıyacağı bir tarih. Ama hiçbir şey kalmadı.. Bir yokluğu varsaymışım. Bir HİÇ’e sarılmışım. Çölde serap bile değilsin. Serabın gizli ışığı vardır. Sen ışığı yutan karanlık.. bir kör kuyu.. Ben kör kuyularda kaynak suyu aramışım.

Nasıl olsa biterdi bu aşk. Ama unutulmaz bir hatıra, gençliğin en güzel anısı olarak kalsaydı.. Sen hiçbir şeyin değerini bilmedin. Kökün çürük, yaprağın kül, meyvan zehirmiş. Ben seni aşkın yerine koymuş aldanmışım. Kabahat sende değil, ben insan tanımamışım.

Sana karşı öfke duymuyorum, kırgın değilim, kızgın değilim.. Çünkü sen zaten yokmuşsun. Asıl kızılacak kişi benim.. Küçücük bir toz tanesini bir mücevher sanmışım. Senin ihanetin bana koymadı..Beni kahreden, beni yokeden, beni bin pişman eden tek şey.. bir aşk yaratmış tek başına yaşamışım. Sen zaten yokmuşsun ki.. senin neyine yanayım?

C.A.N.D.Y - avatarı
C.A.N.D.Y
Ziyaretçi
26 Şubat 2007       Mesaj #299
C.A.N.D.Y - avatarı
Ziyaretçi
Kıskançlık üzerine aşk mektubu

Sana baktığım zaman gözlerim kamaşıyor. İnce bir rüzgar esiyor saçlarının arasından, bütün denizler deviniyor .. binlerce güneş parlıyor gözbebeklerinde.. senin ışığın öyle parlak ki gökyüzündeki utancından eriyor

Sana dokunduğum zaman sudan geçer gibi ellerim, senin beyazlığınla arınıyor. Yüreğimin içinden ırmaklar akıyor. Sana dokunduğum zaman nefes alamıyorum, soluğum kesiliyor.Sana dokunduğum zaman boyut değiştiriyorum.. bütün renkler yenileniyor.

Bir masanın başında oturuyorsun, elinde çay bardağı… Diyelim ki çay içiyorsun. Senin oturduğun masa birden anlam kazanıyor. Çay daha lezzetli, masa daha sevimli, bulunduğun oda huzur veriyor.

Sen yürüdüğün zaman bastığın kuru toprakta çimen bitiyor, çevrende güller açıyor. Kuşlar havalanıyor sevinçle mavi gökyüzüne. Senin el sürdüğün yerden bereket fışkırıyor.

Ah sevgilim.. yüreğimin ateşi, başımın dumanlı yüce dağı, dinim kadar imanım kadar güvendiğim ey güzel insan.. seni kimse benim gözlerimle görmüyor. Sana sıradan biriymişsin gibi, yüzüne bile bakmadan bir söz söylüyor, cevabındaki gizemi fark etmiyor. Seninle kurulan cennet umurlarında değil.. Ama senin yüzüne bakıyorlar, onlara gülümsüyorsun, sana uzanıyorlar ses etmiyorsun. Verdiğin nimetin farkında değiller. Ben sana niçin onlarla berabersin diye hesap sormuyorum. Ama onlar senin değerini bilmiyorlar.

Bunun adı kıskançlıksa evet.. Seni kıskanıyorum.. Ama bu, sana layık olmayanların vurdumduymazlığından kaynaklanıyor. Kimse seni bulunduğun yerden bir santim aşağıda göremez, görmemeli.. İşte o zaman çıldırıyorum. Sana uzanan elleri kırmak, sana bakan gözlere mil çekmek istiyorum.

Sen burada, benim dünyamda, teksin, ulaşılmazsın. Sana ulaştığını sanan herkese lanet ediyorum. Çünkü onlar seni benim gözümle seni görmüyorlar.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Şubat 2007       Mesaj #300
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
dadybra gokkusagi14cr


“bir düş bozumu bu;

çocukluğumun gözlerinden damla damla kanayarak düşen”



Kendi yokluğumdan kaçıyorum kimseye fark ettirmeden,

yine kendime yakalanacağımı bilerek.

Çıldırasıya susuyor çocukluğum kan çanağı uçurumların kıyısında....



Sessizlik rüzgarla bir olup yüzüme vuruyor gecikmişliğimi;

düşüyorum gözlerinden…!



Gittiğinden beri aralıksız ölüm yağıyor kente,bembeyaz.

Çocukluğum üşüyor parmaklarımın ayazında…

Yoksun!

Bir uçurtma daha asılı kaldı gökkuşağının alaca kanadında...

Ki bastığım toprak daha kara şimdi,daha utangaç.

Öyle ki koynuna almaktan çekinir oldu gölgemi…



Gözlerimde hâlâ ıslaklığı var dudaklarının cümlelerce

ve dudaklarımda Sahra kuraklığınca suskunluğun.

Kefensiz tabutsuz gömdün sesimi senli bir bensizliğe,bilmiyorsun!



Şimdi alabildiğine haykırmak istesem de seni sevdiğimi

gölgemden başkası duymaz beni…



Kendime kıvrılmış bakışlarla seyrediyorum seni ötelerden.



Gökyüzünden kırlara inmiş yıldızlara benziyor saçlarındaki ateşböcekleri.

Bir yağmur sonrası gecenin ıslaklığında toprak kokusu oluyor tenin;



hani o beton yığınları arasında hiç hissedemediğim…



Hep bir çığlık olmak isterdim diline yapışan…

Öyle bir çığlık ki başkaldıran kardelenler gibi

soğuğa ve bir günlük ömrüme inat

delicesine bir yaşama isteğiyle yanmalıydım iliklerime kadar.

Oysa şimdi her sevişme bir intihar,

her gece diğerinden daha karanlık.

Tanıdığım insanlar dertlerini doldurup içime,

ağzımı bağlayıp attılar beni bir köşeye.

Çok kereler ölümü düşledim ve çok kereler döndüm ipin ucundan…



“Her gün yeni bir şeyler göz açmakta zamana

ve yeni bir şeyler tükenmekte,çaresiz.

Bense her yeri eskilerle doldurdum senden sonra;

başkalarının yaşanmışlıklarında bulabilmek için kendimi.

“Beni” aradıkça “sana” kaybolmuşum meğer…Bilemedim…!”



Bazen kendine küsüyor

uçurtmasını gökyüzüne çaldıran o yaramaz çocuk.

Çoğu zaman kendine uyuyor gece;ben hâlâ bıraktığın gibi uykusuz.



Her şeyi öldürüyorum kendimle birlikte

ve şafak vakti işliyorum cinayetlerimi.

Eldiven takmıyorum ellerime;parmak izlerim yok çünkü.



Oturup yıldızların arasına bir sigara yakıyorum bazen yaşama inat.



Duman duman efkâra boğuluyor

yüreğimde gölgesiyle oynaşan o çocuk.

Soluk yüzlü bir Ay’la konuşuyorum

ve sevişken bir karanlık oluyor dert ortağım.

Gülmekle aldatıyorum kendimi çoğu kez;

ağlamaya cesaret edemiyorum.

Yüzümü de göremiyorum aynalarda.

Böyle karlı bir kış günü kaybettim onu;

sen sokaklarda ihanete atarken adımlarını ağırdan…



Şimdi sana yazdığım şiirlere kaldırımlardan mısra topluyorum;

hüzün süpürüyorum Kızkulesi’nin eteklerine doğru.

Her pisliği,her ihaneti,her düşü ardımdan sürüklüyorum umarsızca…



Ve ne zaman kar yağsa (!)

kirli elleriyle çırılçıplak bir İstanbul tırmanıyor

Üsküdar’dan Sarayburnu’na...

(Yine mi rötarlı trenlerin? Bil ki sana hâlâ küsüm Haydarpaşa..!)



Öyle garip bir umman ki burası

her yan sarhoş kayıklarda gözyaşı içen yıldızlarla dolu.

Gecenin koynunda

günahla çıldırış arası bir yerde sürükleniyor düşlerim…

Ve bir akrep bütün zehriyle kalbimin tam üstünde atıyor adımlarını .



Batırırsa iğnesini sol yanıma,o vakit çocukluğum düşecek,

kan-ter içinde görülmüş kaçak düş misali avuçlarına.

Sakın ola ki korkma! Çünkü en kusursuz cinayetimi getirdim sana…



Hadi göm yüreğimi çukurlarına…!

Göm ki masmavi gözleriyle
hiç yaşanmamış bir İstanbul doğsun bahar yüzlü sabahlara….

Benzer Konular

17 Haziran 2009 / _PaPiLLoN_ Taslak Konular
19 Haziran 2014 / By_Dark Cevaplanmış
16 Ağustos 2014 / Misafir5 Cevaplanmış
3 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük
15 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük