Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Sayfa 31

Güncelleme: 2 Haziran 2012 Gösterim: 268.670 Cevap: 628
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Şubat 2007       Mesaj #301
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sahipsiz bir mektup!

Sponsorlu Bağlantılar
"Bu gece bir şeyler değişecek, sen gideceksin, ben biteceğim. Ardından isyanlar, isyanlar...

Bu gece bir şeyler bitecek, içimdeki sen, hayalindeki ben gidecek, ve bir daha asla geri gelmeyecek.

Komik! Bir an ne kadar da zayıf kalmışım sana karşı. Nasıl inanmışım sana. Gideceksin ne kadar "kal" desem de. Ardında yalnızlığının hediyesini bırakarak gideceksin. Sen; beni sevdiğini söyleyeceksin , ben de; "sevgin bensizliğin olsun" diyerek cevap vereceğim
sana. Belki de güzel olabilirdi. Belki de çok kötü...

Bir yaşamı daha bitirerek gidiyorsun işte. Söz söylemeye cesaretin yok. Susuyorsun yine, her zaman olduğu gibi. İçin içini yiyor ve sen yine de konuşmak istemiyorsun biliyorsun ki sende haksızsın en az benim kadar. Sen de suçlusun en az benim kadar. Şimdi git,bir daha seni bulamayacağım bir yere, sesini duymayacağım, yüzünü göremeyeceğim uzak bir diyara.Hatırlanmayacak kadar uzaklara git, git, git!


Bir yıl sonra...

Dün seni gördüm. Çok değişmişsin deli kız çok değişmişsin. O gülen kıza ne oldu, söylesene? Zayıflamışsın iyice, yüzünde eskisi kadar canlı değil ne oldu sana? Kim yaptı sana bunu, söylesene kim?

Konuşmadın yine, yine o keçi inadın tuttu. Bilirim seni, dediği dediksindir. Yapacağım dedikten sonra geri dönüş yoktur senin için. Değer miydi sence?

O sevimli kız nerede?Bir gün karşılaşırız diye bekledim.Ama bu şekilde olmamalıydı. Bende ardından üzüldüm. Bende yalnız kaldım, bende küstüm kendime, bende öğrendim gecelerle dost olmayı, bende alıştım soğuk gecelere ve bende...

Şimdi sen karşımdasın, o kadar gururlusun ki yüzüme bile bakamıyorsun, biraz olsun konuşmaya bile cesaretin yok. Suçluluğunu kabulleniyorsun, yine diyecek bir şeyin yok.

Düşündüm hem de çok, defalarca hata kimde diye?

Ne yaptım ki ben sana o kadar değişecek...
Bir rüya gördüm sandım, ama karşımdaydın,en olmadık bir zamanda...

Bir hafta sonra...
Bir telefon çaldı az önce, sevdiğin bir şarkı vardı ya onu dinletti bana arayan....Hemen eski rehberleri karıştırdım. Telefonunu buldum. Evet halen o şarkı çalıyordu o unutulmaz şarkı.

Birkaç gün sonra...

Gazete okuyordum, arkadaşlarımla şakalaşarak.Bir an "neyin var" diye haykırdıklarını hatırlıyorum. Sonrası... Eve getirmişler, bayılmışım
"Olamaz!" diye bağırmışım. Sanki çok korkmuş gibi sapsarı kesilmişim oracıkta. Sevdiklerim, dostlarım eve kadar yanımda gelmişler. Adını sayıklamışım yol boyunca. Telefona sarılıp aradım "Doğru mu?"
diyerek. Korkunçtu, inanılmazdı. Sen yaşamdan vazgeçmiştin, o tatlı kız bir delilik yapmıştı yine.

Neden ben neden? Vazgeçmediğin neden ben? Deli kız ne yaptın bize?"
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
28 Şubat 2007       Mesaj #302
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Seninle Olmanın En Güzel Yanı

Sponsorlu Bağlantılar
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN…
Can YÜCEL
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Şubat 2007       Mesaj #303
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Nereye gidersin sevdiğim…
Hatırlamak için harcadığımızdan çok daha fazla çabayı unutmak için harcıyoruz herhalde.
Unutmak…
Çaresizlerin, fırtınalar arasında, bir gün oraya ulaşmanın düşünü kurdukları o acıklı sığınak.Hayatımıza girenleri ya da girmek için kapılarımızı zorlayanları silmek aklımızdan, onlar yokmuş gibi davranıp onlar yokmuş gibi yaşamak.
Geçmişi, o geçmişi yaşayan parçamızla birlikte çıkartıp atmak içimizden, atılan her parçayla birlikte içimizde bir boşluk kalacağını bilerek yapmak bunu.
Ya da yaşanacak birşeyler vaat edenleri, bir gün onları da unutmak zorunda kalacağımızı düşünerek, daha baştan unutmaya çalışmak, geçmiş gibi gelecekten de parçalar ayıklamak.
Geçmişimiz ve geleceğimizle bir kazı yerine çevirmek hayatımızı.
Nasıl bir öğüt vermeliyiz kendimize?
“Unut “ mu demeliyiz?
Sana zevk vermiş olanları ve zevk vaat edenleri unut.
Hiçbir zaman yekpare bir kıta olamayıp birbirine köprülerle bağlı yüzlerce, binlerce küçük adacıktan oluşan hayatın parçalarını birbirine iliştiren köprüleri yakmalı mıyız?
Hafızamızın en çok dönmek istediği, en çok özlediği adacığı mı, köprülerini yıkıp, hayat haritamızdan silmeliyiz?
Geçmişimizde en çok özlediğimiz mi en çok unutmaya çalıştığımız?
En unutulmaz olan mı en unutulmak istenen?
Ya da geleceğimizde en fazla zevk vaat eden mi, köprüsünün başında en uzun oyalanıp gözlerimizi kapayarak, belki ben gözlerimi açana kadar, ışıklarıyla beni çeken o adacık aklımın haritasından silinir diye beklediğimiz?
Hatırlamak için harcadığımız çabadan çok daha fazlasını unutmak için harcıyoruz.
Unutabiliyor musunuz bari?
Hayatınıza kazdığınız o çukurların etrafından dolaşıp geçebiliyor musunuz?
Bir zamanlar bütün dünyayı birbirine katan o şarkıyı dinlediğinizde, sorulan sorunun cevabını verebiliyor musunuz:
“Nereye gidersin sevdiğim, yatağında yalnızken? ”
Nerelere gidiyorsunuz yalnızken yatağınızda? En çok gitmek ve en çok kaçmak isteğiniz yere mi?
Geçmişte en yakınınız olmuş olan”şimdiki yabancıyı” ya da gelecekte en yakınınız olabilecek “şimdilik yabancıyı” hafızanızın derinliklerinden söküp uzak sürgünlere gönderdiğinizde onunla birlikte giden birşeyler olmuyor mu?
Her “unutuş” bir “eksiliş” gibi gelmiyor mu size?
Unuturken eksilmiyor musunuz?
Ve korkmuyor musunuz, sımsıkı kapadığınızı sandığınız o sürgün kapıları bir gün aniden açılıverecek, sürgünleriniz, “nerelere gittiğinizi”hiç söyleyemeyeceğiniz yalnız yataklarınıza gülümseyerek geliverecekler diye?
Ansızın geliveren bir zarftan çıkan Haydar Ergülen’in yanına mavi çarpı atılmış şiirindeki mısralardan haberdar mısınız:
“Gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır”
Acıyor mu gözleriniz, göze alamadığınız yakınlıklardan?
Geçmişe ya da geleceğe doğru uzanan kaç köprü yaktınız bugüne dek; hayatınızın haritasını çizerken kendi ellerinizle, sevgiyle, gülümseyişle, sevişmeyle denizlerinize kondurduğunuz kaç adanın, unutuluşun depremleriyle suların derinliğine battığına tanıklık ettiniz?
Kaç adayı batırmak için kaç deprem yarattınız, bir adanın üstünü kapatsın diye depremlerinizle yükselttiğiniz o dalgalar, o adayla birlikte daha başka neler yuttu sizden?
Yıllar sonra bütün bu depremleri yarattığınız için affedebilecek misiniz kendinizi?
“ ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak”
Acıyor mu gözleriniz?
Gözlerinizi bağışlayacak “öbür” gözleri aramıyor musunuz?
Unutulanlar arasında en zor unutulanı olan o gözleri aramıyor musunuz?
Kim bağışlayacak gözlerinizi, kim bağışlayacak?
Kim bağışlayacak bu unutuşları?
“sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak
şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim”
Hatırlamak için harcadığımız çabadan çok daha fazlasını unutmak için harcıyoruz
Bize zevk verenleri ya da zevk vaat edenleri unutmak, onları aklımızın haritasından silmek için.
Unutuyoruz, her unutuşta biraz daha eksilerek.En hatırlanacak olanları unutmak derin sürgün yaraları açıyor içimizde.
Ve biri soruyor bize şarkılar söyleyerek: ”
“Nereye gidersin sevdiğim, yatağında yalnızken”
Geçmiş köprüleri yakıyor, geleceğe uzanan köprülerin başında, o gelecek de kaybolsun diye bekliyoruz, geçmişi unuttuğumuz gibi geleceği de unutmaya çalışıyoruz.
Zevk veren ve zevk vaat eden her şeyi unutmak için çabalayıp duruyoruz.
Gözlerimiz unutmaktan ve ayrılıktan acıyor.
“biri hepimizle göz göze gibi hala uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık
bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde.”
Bu sessizliği kim bıraktı size?
Gözleriniz birbirine değmiyorsa gecenin iki şehrinde bunun suçu kimde, neden değmiyor gözleriniz?
Neden tek sözcük bile yok o konuşkan gözlerde?
Geçmiş… Olan her şeyi biliyor ve unutmak için kıvranarak unutuyorsunuz.
Gelecek… Olacak her şeyi tahmin ediyor ve kıvranarak unutmaya uğraşıyorsunuz.
İki ucunu birden yıkıyorsunuz köprünüzün.Nereye gider bu köprüler, kendi eksilmişliklerinizden başka?
Ve sen nereye gidersin sevdiğim, yatağında yalnızken?
“İki şehri var gecenin, biri gözümde
tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur
gibi çöken siste, bana bu uykusuz
şehri niye bıraktın, göze alamadığım
bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin.”
Belki de hatırladıklarımızdan ziyade unuttuklarımızı taşıyoruz şehirlerden şehirlere, ”göze alamadığımız bir şehir” yerine her şehirde, yalnız yatağımıza yattığımızda unuttuklarımıza gidiyoruz.
Hatırlamak için harcadığımızdan daha fazlasını unutmak için harcıyoruz.
Ve bir şehirde unuttuklarımızı her şehirde hatırlıyoruz.
Yekpare bir kıta değil çünkü hayat, adacıklardan oluşmuş dantelli bir harita ve unutmayla hatırlamanın med cezirlerinde, silindiğini sandığımız bir ada birden çıkıveriyor ortaya.Her şehirde çıkıyor.
Unutmaya çalıştıklarınız zevk verdi çünkü, unutmaya çalıştıklarınız zevk vaat etti çünkü size.
Unutmak, yaşanmış ve yaşanacak olanları yok etmek, silmek, haritanızı derin boşluklara koyu lacivert noktalara boyamak ve eksilmek istiyorsunuz.
Unuttukça eksiliyorsunuz.
Eksiliyorsunuz, ama unutabiliyor musunuz?
Gözleriniz acımıyor mu gerçekten?
Gözlerinizi bağışlayabildiniz mi?
Peki şu şarkıyı dinliyor musunuz?
“Nerelere gidersin sevdiğim, yalnızken yatağında? ”
featherrn6Ahmet ALTAN
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
1 Mart 2007       Mesaj #304
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
“ İçimde filizlenen senden sana selamlar olsun…

Biliyorum, bir mektuba böyle başlanmamalı. Başlık belirsiz değil sade ve samimi olmalıydı; eğer adını bilseydim. İsmini bulamadım, ilk satıra koyamadım, kusuruma bakmazsın artık.
Sen görmeyeli çok değiştim. Gerçi sen hiç görmedin bu cennetten parsellenmiş, vicdan azaplarıyla doğup batan yeşil memleketimi ama halden anlarsın, bilirsin yalnızlığın kokusunu. Gözyaşlarının buğusundan etraf bulanır bazen. Ne söylenilenler anlanır o zaman ne yaşanılanlar. İşte böyle karmaşık bir anımda dökülüyor kömür tanecikleri selüloz tabakanın üzerine. Harfler çiziyor kalemim içinde senin olduğun nice hayatlara. Her suratta seni arıyor, seni buluyorum. Sahi, ne zaman geliyorsun buralara?
Herkes seni çok özledi demeyi çok isterdim ama miktar zarflarım benim yanımda ufalıyor, kayboluyor. Bunlar seni hiç özlemedi. İnanma bana, seni bir tek ben özledim, bir ben bekliyorum yolunu. Ne diyordum? Hımm! Geçen gün kapının önünde bir sürü zarf görünce yine sevindim, sanki sen göndermişçesine. Faturalar da en az senin kadar şaşırdı bu tepkime. Zarflarını nazikçe açıp gözlerimin önünde el yazınla yazılmış hatıralar canlandırdım.
Yazlar da kışlar da fark edilmez oldu artık. Ben hep üşüyorum yokluğunda. Bazen gün ortasında başlıyor güneş, bazense hiç doğmuyor. Zannedilen yerde yaşamıyorum belki de. Ama bedenim burada, ondan eminim. Bir aksilik olmazsa ben geliyorum sana. Hatta bu mektubu tezelden ulaşsın diye ben getiriyorum.

Şimdilik sağlıcakla kal!

Seni bulabilmem dileğiyle…”
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Mart 2007       Mesaj #305
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Doğduğumda bana senin adını vermişler "FATMA". Beşiğimi senin odana koymuşlar daha geniş diye. Belki o zaman biliyordu dedem, senin beni benimse seni canımdan çok seveceğimi. Yirmi yıldır bir gün bile bir ihtiyacımı eksik koymadın. Annem, babam bile yapamadı senin yaptığını. Hatırlıyorumda ben küçükken hasta yatağımda sen beklerdin başımda, annemse mışıl mışıl uyurdu. "Doğuran değil, büyütendir ana"derler, gerçektende öyle babarneciğim. Sen kimsenin sevemeyeceği kadar sevdin beni, bende annem yerine koydum seni (o bırakıp gitti ya bizi). Ama işte iki ay önce daha iyi anladım hayatımdaki önemini. Sen sabah namazına kalktığında düşüp bayıldın, bense ne yapacağımı şaşırdım. Hastanede bir hafta yattık seninle, babam hastanede yatarken o kadar kalmamıştım onunla ama seni kimselere bırakamadım. Çok korkmuştum, ilk defa seni kaybedebileceğimi anladım. Hastanede sen uyurken ben ellerini sımsıkı tutuyordum hatırlıyorsun değil mi? Sen uyuyordun, bense her saat başı kalkıp alarmımı bir sonraki saat başına kuruyor, elini hiç bırakmıyordum. Beyninde baloncuk var dediler, seni halamın yanına gönderdiler. Sen istanbul'dayken ben çok yalnızdım buralarda. Amcamlar, yengemler vardı ama kimse sen gibi olamazdı. Sen iyi ol ben razıydım senden ayrı olmaya ama genede özlemine dayanamıyordum.Sende hep fatoş gelsin diyormuşsun halama biliyorum sende bensiz yapamazsın. Sonra iki ay geçti yokluğunla, İstanbul'da baloncuk yok demişler . Çok iyiydin gene yüzün gülüyordu, gene dimdik ayakta yanımda duruyordun. Şimdi yanımdasın sımsıkı sarılıyor, her gün Allah'ıma şükür ediyorum. Genede içimde öyle bir korku yarattı ki bu iki ay geceleri hala kalkıp sana bakıyorum. Yüreğim öyle çarparak uyanıyorum ki, bakıyorum mışıl mışıl uyuyorsun rahatlıyorum. Sabah namazına kalkıyorsun, yatakta seni göremeyince korkudan kan beynime sıçrıyor. Kalkıyor, seni buluyorum evde"Git yat, iyiyim korkma diyorsun" ama biliyorsun o yatak taş kesiyor sen karşıma yatana kadar. Sanki gözümü kapatsam düşeceksin, bende seni kaybedeceğim gibi geliyor. O yüzden artık söyleme bana bırak kalayım seninle, bırak yanında olayım, bırak sana doyayım. Şimdi gene dua ediyorum Allah'a "Lütfen beni babarnemden ayırma, lütfenbeni kimsesiz, sevgisiz bırakma" diye. Sanada seleniyorum yüreğimden;
SAKIN GİTME BABARNE, DAHA HAZIR DEĞİLİM GİTMENE.
SEN GİDERSEN NE YAPARIM YAPAYALNIZ, KİMSEYİ KOYAMAM YERİNE.
SAKIN GİTME BABARNE, DAHA HAZIR DEĞİLİM GİTMENE.
SENSİZ GÜNLER GEÇMİYOR, SENİN GİBİ KİMSE SEVMİYOR.
SAKIN GİTME BABARNE, DAHA HAZIR DEĞİLİM GİTMENE.


benden babarneme hastayken yazdığım bir mektup
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
1 Mart 2007       Mesaj #306
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Tarih hiç önemli değil , olmadı da hiçbir zaman . Bölünmüşlüğümüzün bir kalıntısı o da . Bizi , kendi özümüzden ve yetielrimizden mahrum bırakan ve insanların yarattığı acımasız bir sınır “tarih” . Şu anda yazdıklarım sadece benimle “ben” arasında karalamalar . Neden ve nasıl yazdığımın hiçbir önemi yok , önemli olan şu anı yakalyıp kendimi aktarabilmek . Beni birilerinin anlayıp anlamaması da zerre kadar ilgilendirmiyor artık . Ben kendi halimde , kendi dört duvarımda yaşamaktan başka şansı olmayan - elimden kendi ellerimle çekip aldım bu şansı haince- kendime sesleniyorum artık .

Yapabildiğim tek şey kağıda kaleme sarılıp düşüncelerimi onlara hapsetmek senin bana ya da benim sana ulaşıp ulaşmamam gerçel zamanın bir sorunu . Yani bizim dışımızda ama dehşetle haberdar olduğumuz bir süreç . İnsanların yaşamlarında birçok kez yaşadıkları ve unutup gittikleri bir süreç . En son okuduğum kitapta da söylendiği gibi böyle bu . Birçoğumuzun yaşamı nefes alıp vermekten öteye geçemiyor . Kendimizi hayatın kollarına bırakakmıyoruz . Korkuyoruz , inatla kurallar ve sınırlar oluşturuyoruz kendimize . Kendimiz dışındaki insanları dışlayarak acımasız bir bencilliğe gömülüyoruz . Neden bu sence ? Niye böyle bir yolda ilerleyerek zavallı dünyaya eziyet ediyoruz ? Yani kişinin kendinde özünde hiç mi sorumluluk yok ?

Zihnimşzin karanlık köşelerinde sıkışıp kalan o zamanın mirasını ve çığlıklarını kullanmamak sadece bizim kendimizle ilgili bir sorun değil belki ama eğer yenilmemek için hiçbir uğrtaşı verilmiyorsa kişinini kendisiyle olan savaşını yitirmesi olarak değerlendirilemez mi bu ?

Amaç ne olmalı ya da ne olmamalı . Bunu açıkça ortaya koynak mümkün mü ? Bir amaç olmalı mı ya da ? Yani ıssızlığında varlığımızın bir toz zerresi gibi yuvarlanırken bizden sonrakileir düşünmek ve bunun için çaba harcamak kendimize yapılmış bir haksızlıktır denebilir mi ? Bence hayır . Her ne kadar aydınlığın uzakta olduğunu bilsek de diğerlerine aldırmadan ve onları kapsamya çalışmaksızın , kendimizi ve varlığımızı ortaya koyarak , bozuk gömrdüğümüze bozuk , yanlış gördüğümüze yanlış diyebilmeliyiz, kendimize haksızlık etmemek için yapmalıyız bunu . Toplumdan soyutlanmak , hain ya da deli ilan edilmek , sevilmemek korkutmamalı bizi . Çünkü doğanın ve kendimizin potansiyelideki sevgi bize yeter . Hainlik ve delilikse zamanın bir oyunu sadece .

Bu sana ilk mektubumdu . Sen okumayacaksın belki bunu ama benim bunları yazmış olmam yeterli .
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Mart 2007       Mesaj #307
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Biz iki deli aşık
Sözler sustu,bakışlarla anlaştık
O gün o ilk gece
Ateş düşünce
Kalp döndü yangın yerine

Tanrı istedi bu masum tesadüfü
İndi gökten aşkın tüm melekleri
Beni unutma hani olur ya
Ayrılık bir gün kapıyı çalarsa,unutma
Beni unutma ne olur unutma
Küser melekler sana

Eğer bir gün gidersek bu hayattan
Vazgeçersen benden bu büyük aşktan
Beni unutma, beni unutma
Başkası bile olsa yanında unutma
Beni unutma ne olur unutma
Küser melekler sana

Al bu yürek senin al
Her nerde olursan
Durma gel beni al
Beni unutma
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
1 Mart 2007       Mesaj #308
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi

saatler
delicesine bir yarış içinde
oya gibi yokluğunu işlerken
koca kentin karanlığında
kaybolur umutlarım

suya özlemli
çorak toprağıma düşen
ilk yağmur damlasıydın

sen varken
kendiliğinden bahar gelir yüreğime

şimdi
çocuk hüznü yüzümde
kalemimden yokluğun düştükçe şiirlerime
yüreğimdir parmaklarım

Atila IŞIK
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
2 Mart 2007       Mesaj #309
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Hep çiziyorum üzerini giriş cümlelerinin. Geride kalıyor çünkü her başlangıç. Aniden ortasından başlıyorum, ayakları yere basmaya yeni başlamış kimliğime...

Her defasında anî gözaçışlarla özlüyorum.. Daha ilk saniyelerinde zamanın, ağlamaya ihtiyaç duyduğumu fısıldıyor yeni doğan bebekler.Buna mecburum! biliyorum gülmek daha az yeretmeli insanda. Ağlamak, bakışlara takılan fiyakalı bir tebessüm olmalı..
Kendine meçhul ve acizim. Bu halime "NEDEN" sorusunu soran çok kişi farkında değil kendinden. Ve sordukları soru, başlı başına eleveriyor cevabın açılımında kendilerinden birşeyler görecekleri husunda. Ölümün ağıztadını bozan tuzu; efkarımdan pay biçtiğim çayımı hep üç şekerli içmeye zorluyor beni. Sonuç: Nafile.. Çaylar hâlâ gam ve keder tadında...
Ey kaldırım taşlarını adımlarıyla süsleyen güzel insan!
Bir bilsen ışık huzmeleri, senden beni çekiyor yolarına.
Zerreler şahittir inan.. İnan özlemeyi de özlüyorum: güneşin doğuşunda ve batışında ve her ikisi arasındaki meçhulde. Annemin dizlerinde uyumayı özlediğim gibi...
İşte burada üşüyor harfler. Ne onları ısıtabilirim şimdi, ne de daha fazla yorulabilirim kendi meçhulüne giden bu yolda.
Söz bitti, sukût herşeyi anlatıyor....

Yasin ONAT
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mart 2007       Mesaj #310
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Yarim / mektup

Yarim
deniz gözlü şirin yarim
bilsen ki; hasretin dört duvar ötesi
bilsen...

bir bilsen ki; nefesin rüzgârların sesi
bir tarafı memleket sevdası
bir tarafı ismin yarası yüreğin

geceden planlanmış
öldürmeye tam teşebbüs voltaların her adımı sana
geri dönüşler boynu bükük Gûci’ ye
iç çekişler dağlara

Nazlıcan bütün yutkunuşlar
değişmeyen tek gerçek ise
birbiri üzerine yürüyen dört duvar

bir ümit
hele sabır
yarını g/örmek de var

bilirim,
bilirim yirmi dokuz adım değil bütün yollar
bu voltaların ötesi de var

her taraf duvar değil bilirim
Gûci’de yemyeşil bir cennet var
her kulakta uğultu yok !
köyümde yetim kuş sesleri var bilirim

bilirim, bilirim...

yarim,
merak etme iyiyim
bir tek sen gözümde ö/nemsin
oturuşum kalkışım yine aynı
bakışlarım yine dik !
nefesim halâ Çölgüzeli kokuyor
cigaram yine maltepe
biz bunun memleket kokan dumanını sevdik
bu sevginin ötesini hiç bilmedik

değişen birşey varsa o da hayallerim
artık hayal etmiyorum ellerim cebimde
en sevdiğin türküyü ıslık etmeyi kapında

düşünmüyorum en masum günahımı koynunda
****** çektim siyahtan gayrısına
kilit vurdum tüm renklerin kapısına
tesbih astım kanayan yürek yarasına

lanet olsun
bin defa lanet olsun !
bu dünyanın hem çivisine, hem mayasına

ölmez karlırsam yarına
sonrasına
yine y/azar yollarım dillerimi
selâmetle yarim
alnından öperim selâmetle...



Gökhan CENGİZ

Benzer Konular

17 Haziran 2009 / _PaPiLLoN_ Taslak Konular
19 Haziran 2014 / By_Dark Cevaplanmış
16 Ağustos 2014 / Misafir5 Cevaplanmış
3 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük
15 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük