Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Sayfa 41

Güncelleme: 2 Haziran 2012 Gösterim: 268.677 Cevap: 628
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
1 Haziran 2007       Mesaj #401
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Ey Kalbim !

Sponsorlu Bağlantılar
Hadi Bembeyaz Sıcacık Karlar Çizelim.

Ey kalbim!..Hatırlayacaksın, sessiz sessiz ağlarken başımı dizlerine
koyduğumda, kimse yoktu yanımda. Yalnızdık seninle can dostum, yalnızdık... Atışların hızlanırdı hezeyanlarımdan, kanın çekilirdi damarlarından. Gözlerim susmazdı hani, senide esir edip yaşlarına. Sabahları yalnız inerdik,bir sen, birde ben. Anlamazdı hiçbir arkadaş, dinlemezdi hiçbir
yoldaş. Biz iki divaneydik seninle...

Ben dıştan, sen içten şelalelerin bendini yıkardık ağıtlarımızdan.
Kimse duymazdı ama, kimse düşünmezdi bizim düşündüklerimizi...

İki divaneydik seninle kalbim! Kimse anlamaz, ama herkese anlatırdık
derdimizi. Yaramaz bir çocuğun çığlıklarını çoktan geçmişti
dilimizin söylediği sahipsiz türküler. Hani düşünürdük derin derin.
Aynı sorularla bulanırdı toz pembe rüyalarımız. Bizden başka yokmu
derdik buradan bakan bir iki divane... Sorardık hani kimsenin
düşünmeye bile cesaret edemediği soruları. Çekiliverirlerdi simalar
çevremizden. Hatırlıyorsun mutlaka, mızraklara saplanmış kuşlara
deniz suyundan yuva yapışımız, başı dimdik duran beyaz güvercinleri
kafeslerinden salışımız ve ağıtlarımız yalnızlığımızın tarifi oldu.
... Aldatılmışlık değil, aldanmışlıktı bizi yıkan o zamanlar...

Değil mi dostum. değil mi sırdaşım nasıl terk ettiler bizi? Nasıl
koydular önümüze tek düze tabuları?.. Ahkam kesmek marifet oldu,
zincirleri günün modası diye taktılar boynumuza. Ağıtlarımıza
yalancı ninniler diyip, anlamadılar onuru gurura karşı
yarıştırdığımızı. Kavgalardan nefret ettiğimizi ve güneşin doğuşuna
mevzilendiğimizi anlamadılar. Neden biliyor musun kalbim? Çünkü biz
yalnızdık karanlık gecelerin gri yıldızlarında... Başbaşa ağladık da
hıçkıra hıçkıra dönüp bakan olmazdı. Gülüp geçerlerdi bize. Biz
kurtaramayacaktık çünkü dünyayı. Sende atan sevgi, bende yeşeren
sabır yetmeyecekti onların prangalarını çözmeye....

Çiftliklerde meleyen koyunları gösterdiler bize. Nereye çeksen oraya
giden, hani boynundan urganı eksik olmayan, hani yumuşacık tüyleri
olan koyunları işaret ettiler. Halbuki biz çoktan çizmiştik, insan
figürünün dahi karışmadığı tabiat manzarasını. Masmavi göklerden
sevgiyi indirip, dallara hoşgörü meyvaları koymuştuk. Ama resimdi
işte, alt tarafı bir tabloydu. Hatırlayacaksın kalbim, rengarenk
boyalarla süslediğimiz o tabloyu nasıl silerdi sadece o kara
lekeler. Kimse görmezdi kendi çiziktirdiği işaretlerden başkasını...
Herkes bir "ben" di kendinde, hatırlıyor musun vefakarım?.. Sana da,
bana da, "biz" olmak düştü yinede bir beyaz nokta gibi hayatımıza...
Az ağlamadık, az vurmadık umutlarımızı duvarlara, az bağırmadık
sağırlığımızı unuttuklarımıza... Ama yinede çıktık düze "biz"... Sen
ve ben kalbim... sen ve ben....

Hatırlarım şimdi o karanlık gecelerde yardıma koşmaya çalışan bir
kaç iyi insanı da... Dokunamadığımız, yanımıza çağıramadığımız,
uzaklardan bakıştığımız birkaç iyi insan vardı ya kalbim... Evet
dostum, isimleri bile hala bizde değil mi?.. "Gül dikenleriyle
güzeldir" diyemeden tutup yapraklarımızla koparırlarken
çiçekliğimizi, sert ama vefalı bir sonbahar rüzgarı da vardı, en
kavurucu yazlarda. Bilirim unutmazsın kalbim....

Belki çilekeş bir yağmurun, yahut en yalnız kalabalıklarda ardımıza
düşen küçücük ama bembeyaz bir bulutun hatırına bu tebessümlerimizMsn Happy
.... Arkamızdan uzanıp boynumuzu sıkmaya çalışan ayrık otlarına
inat. Binin içinde birde olsa, tek gamzesiyle özgürlüğü getiren bir
kelebek hatıına belki hayata sırt çevirmeyişimiz...

Ne dersin kalbim?.. Acılara gülmek seni mi gerektirir, yoksa seni mi
getirirsin acıların peşine düşen umutları? Bilmem ki çilelim, kalk
hadi, tamamlayalım yarım kalan tablomuzu, hatta orta yerine
bakışları düşmemiş gök gözlü bir çocuk konduralım.. Çarpma öyle
hızlı hızlı bedenime... Yeni bir cesaret için ben de ümitle korku
arasındayım...

Tuvalimiz beyaz değil lakin, bilsen kapkara kömürden bile... Ama
sevgiyse her şeye rağmen ve umutsa martıların hatırına... Hadi kış
manzarası çizelim bembeyaz. Kimse karışmasın gönlümüze. Sabahlardaki
kömür bile siyah olmasın tam tamına..Hadi, hadi bembeyaz sıcacık
karlar çizelim, adı "umut" olsun... Ve orta yerde bütün
gülücükleriyle başı dimdik, gözleri sıcacık bir çocuk kartopu
tutsun.....
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
1 Haziran 2007       Mesaj #402
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Hep Sana

Sponsorlu Bağlantılar
Sensizlikte başladım yeni bir güne... Bu nasıl bir şey biliyor musun? Bilemezsin...
Bilseydin,aynı acıyı sende yaşatsaydın yaşatır mıydın bana bunu...iki gün oldu senle aynı şehirde değiliz.ne kadar tuhaf değil mi? Aynı şehirde olup da seni görmediğim halde sanki uzansam dokunacaktım sana ama burdan asla...
Gözlerim bir noktaya dalmış öyle; duraksadım bir an...karşımda hayalini hatırlıyor da ne düşündüğümü hiç hatırlamıyorum.
Geceyi seviyorum ya! ayrı bir güzelliği var karanlık çöktüğünde sanki bütün rezillikleri kapatıyor.
Offff! Gene yoksun yanımda... seni çok seviyorum ama yazık bunu sen bile bilmiyorsun. Ah sevdiğim yanımda olup da bana sarılmanı nasıl isterdim. Ama olmadı olacak mı dersen, aslaaaaaa......
Üzülme ama sakın ağlama seni sonsuz bir aşkla seviyorum.
Üzülme seni hayalinle yaşatmaya devam ediyorum,
Ne kadar sürer bende bilmiyorum!!!

Balkondayım şimdi,ya sen nerdesin? Bildiğim bir yerde mi?
Belki de sen de gittin benden sonra başka bir şehre kim bilir?

Burayı seviyorum. Denizin dalgasını dinliyor ve kötü değil hep iyi yönünle seni düşünüyorum. Hatalarını hatırlamıyorum,ihanetini unutuyorum.

Evde de kimse yok(!) resmini aldım karşıma, biraz denizi dinliyor, biraz seni seyrediyorum. Neler neler yaşıyorum. Kendimi dinliyorum da çok kızıyorum kendime.... Sonra elime kalemi alıp yazıyorum...

ben senden uzaktayım sevgili,
çok özledim sıcak tenini,
bir gün dönecek misin geri,
yoksa ben mi gelip alayım seni,
sevgili;
sen benim yüreğimsin,
ama sen hiç düşünmez bırakıp gidersin,
seni asla affetmeyeceğim bilirsin....
of ne zordu bu aşk(!)
seni sevmediğimi zannedip gidiyorsun,
aşk değil bu bir sürgün,kaçak
sakın arkaya dönme,
sakın sakın,
çünkü o an anlayacaksın
sana olan sevgimi,
seni seviyorum....

Nurgül Gündoğdu

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
1 Haziran 2007       Mesaj #403
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Acıyı görmek mi istiyorsun?
Gözlerime bak!
Dudaklarımda söyleyemediğim sana ait duyguları,
Bana her fırsatta bıraktığın yokluğunun acısını fark edeceksin.
O zaman anlayacaksın acının sende ne kadar masum durduğunu.

Ayrı yetişmiş güllerin birbirine hasreti gibi,
Umutla kurudum sensiz.
Ve sen hiç gözlerime bakıp beni sevdiğini söyleyemedin.
Oysa sırf bu kelime için kurduğum hayallerdi beni hayatta tutan
Bir boşluktan içeri girdim her gece,
Senli düşlerden sensiz karanlıklara süzülür gibi.

Ellerin nasıldı? Küçük müydüler? ve parmakların ince uzun mu?
Parmaklarını parmaklarımın arasında hissedip,
Seninle sahil boyu denizi hiç fark etmeden bir birimize bakıp yürüyemedik.
Gözlerinin yeşilinde geleceğe dair hayaller kuramadan,
sadece umut ettim gözlerini görebilmeyi.
Ve o gözlerinde ki ışıltıyla karanlık gecelerime yol göstermeni istedim.

Acıyı görmek mi istiyorsun.
Gözlerime bak!
Ve yaşanmamış boşa geçen anların hüzünlü şiir'ini oku,
Kirpiklerinden sıyrılıp yanaklarına düşen dizelerimde.

Bensiz yattığın o yataklarda benli hayaller kurma artık.
Sabahlara merhaba derken beni seven bir şair var deyip gurur duy sadece.
Ve hiç bilme o şairin senin için her gün defalarca öldüğünü.
Ve bil ki insan sevdiğiyle beraber olacak mahşerde.
Tek avuntum bu şimdilik.

Dünyada olamadığım anları mahşere bıraktım ben,
Ben seni bu dünyalık mı sevdim sandın?
Ölüm'müş,terk edilişmiş umurumda değil,gelme istersen.
Nasılsa bir gün hayat biletimi kestiğinde,
Kavuşma vakti olacak benim için ölüm.
Dudaklarımda ki acı tat?
Yoksa acı bir tebessüm mü olacak sana ulaşmayı beklemek?
Ne yazık hiç bilemeyeceğim.

Acıyı görmek mi istiyorsun?
Gözlerime bak!
Sen uzakta çok uzakta
Bensiz bir yaşamın anlamsız günlerini yaşamaktasın,
Benim gibi.

Seni seviyorum,
Gerçeğin ta kendisi bu iki kelime,
Sırf dudaklardan çıkması istenen değil de
İçimde taa içimde senin için atan bir kalbin feryadı,
Haykırışı bu sevdiğim.
Sana ulaşamasam da,
Biliyorum ki zavallı kalbim
Sana ait her şeyi saklıyor en gizli yerlerinde
Kanlı ve uykusuz gözyaşlarımın
Her gece aynalardan süzülmesi gibi acı veriyor uzaklarda oluşun.

Biliyorum beni sevdiğini
Acıyı tattığını da benden uzaklarda
Ama hiç bana sana ait bir şeyi vermedin?
Acı tek taraflı olsaydı,
Ne yürek dayanırdı ne yaşamın bir anlamı olurdu.
Ama yokluk kötü sevdiğim.
Bir beden olmak isteyen yüreklerde ayrı ayrı yaşamak kötü.

Sana her fırsatta koşmak isterken beni durdurmaların,
Yüzüne hasret kaldığım günlerde
Beni ısrarla kırışlarını hiç anlamış değilim.
Eminim yine okuyunca bu şiirimi büzeceksin dudaklarını
Ve eminim ağlayacaksın.
Ağlamak seni ben yapar sevdiğim
Ve beni sen yapanda içimde senin için yanan bir kalple yaşamak.
Her gün Üsküdar’da oturup kendimi dinlerim
Oysa konuşan sendin hep benimle,
Ne martıların vapurlara takılışı,
Ne işportacıların bağırışıydı fark ettiğim.
Ben denizi seyrederken gözlerinde boğulmayı sevdim.
Yosun tuttu gözyaşlarım sensizliğin dalgalarında.
Gözlerim ve ben her Üsküdar’a inişimizde
Bir gün seninle bir bankta oturup
Sadece ve sadece hiç konuşmadan gözlerine bakmak istedik.

Kaç zamandır bir hüzün dolaşıyor odamda.
Duvarlar bir şeyler söylüyor sanki
Adım adım yok oluşumu izliyorum
Her batan güneşin karanlığı getirmesiyle.
Sabahlara kadar uykusuz gözlerimle uzaklara,
karanlıklara bakıyorum mütemediyen
Kayan her yıldızda tek bir şey diliyorum?
Ve Senin için yalvardığım namazlarda secdeye kapanıp
Rabbime ettiğim dualarım,
Tuttuğum dilekle aynı olması ve sonra umudumu yitirmeden
Rabbimin bir bildiği var deyip
Kabul olmadığında dualarımın
Tekrar tekrar yalvarmalarım.

Seni okyanusların diplerinde
Bir midyenin içinde ki
İnciyi görme ihtimalimin olmadığı gibi kabul ettim aşkım
Ve seni hiç ulaşılamayacak dağların zirvesinde
Koklayamayacağım bir çiçek olduğunu fark ettiğimde
Tek bir şey düşündüm?

Dokunamadan tenine,
Öpemeden öpülesi dudaklarını mahşere erteledim vuslatı.
Ben o kargaşada ne yaparım bilmem ama
İnsan mahşerde sevdiğiyle beraberdir derler
Seni seviyorum meleğim.

Acımasız olan ne sensin ne de ben,
Bize gümüş tepsiyle sunulan hüzünlü bir hayat sadece
Ve kabul etmesi zor olan bu ayrılıklara katlanmak sanırım.
İnsan yaşamın değerini
Yüzü ve kalbi güldüğünde anlıyor
Anlıyor ki ölüm sadece toprağa girmek değil
Ve nefesi kesilene kadar yaşadığı her şeyin
Gözlerinin önünden geçmesi değil.
Ölüm sensizliğin sadece yaşarken verilen cezası sevdiğim.

Seni bulduğumda sevgi anlam kazandı
Her anımsadığımda yaşamamım oldu gülüşlerin
Hiç tükenmedi içimde senin için yanan ateş
Ve ben o ateşle yanmayı,
Sırf seni sevmek olduğu için
İnan bana çok sevdim.

01,08,2006
Oysa
Doğum günüme sadece 10 gün kalmıştı
Eğer yanımda olsaydın
Yaşama daha bir sıkı sarılacaktım..
Şimdi ölüm ne anlam taşıyor?
Yaşamak ne anlam?
Hiç anlayamayacağım
Sensiz bedenim toprağa girmedikçe






Ertuğrul Bayam
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
3 Haziran 2007       Mesaj #404
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Şimdi hangi kolların yalnızlığındasın bensiz
Ağladığında gözyaşlarını öpen varmı ?
Üşüdüğünde ısındığın tenden bir liman,
Her sevgi bende ki kadar mı ?
Varmı kederlerini gizlice senden çalan ?
Şimdi hangi kolların yalnızlığındasın bensiz,
Seninleyken sana hasretle çoşan,
Çılgın kıyılarında dalgalarıyla taşan,
Yorgun sessizliğinde seni anlayan,
Bana gibi aktığın biri varmı ???
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
3 Haziran 2007       Mesaj #405
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Sahipsiz Mektup!

Şaşkınım!
Söze nasıl başlayacağımı ve hayal bile edemediğim bugün, sana yaziyor olmanın şaşkınlığıdır bu.
Uzun bir aradan sonra daha dün seni yakından görmenin mutluluğunu yaşamiştım oysa!

Dünden önceleri sokakta; zihnimde o hiç bitmeyen yürüyüşünü anımsıyordum, onların seni, senin onları tamamladığın giyisilerin var ya! ...
(hiç unutamiyorum bir gün sırtın dönüktü bana -habrin olmadığı bir zamanda-
tam karşımda duruyordun kendimi unutmuşcasına ahenkle belinde dağılan saçlarını seyre dalmiştım ah! durabilirdi dünya; dönmesin, sona ermesin, bitmesin o an istemiyordum) ah! avuntularım, yüreğime su serpen mutluluklarım, serap gibi şimdi, hepsi gittiler... Yüzüne bakamiyordum. Neden mi? 'içime batan' gözlerin vardi ya! ... Bir suçluluk duygusuyla dönerdi bakışlarım yer çekimi dibe çekse raziydim ne bileyim?

Benim yüzümden mi? akşamları eve koşarak gidiyorsun! görüyorum gözlerimin önünde yüzün var, yanımdasın sanki bakiyorum sana, gözlerin var östümde üstelik hissediyorum içimin acıdığından biliyorum. Suç benim mi? bir şey var sende? : bakışlarımı, ruhumu çeken: neye uğradığımı bilmeden...
Az kalsın unutuyordum! arkadaşın diyorum? sana baktığım gibi bakıyor bir farkla, o bana, bense, sana bakıyorum. Bakışlarını yakaldığımda göreceksin! ne pişmanlıkrada gömülüyor, boğuluyor ve...''

Birlikte geçireceğimiz bir geleceğimiz olamayacağını bildiğin için mi? ayrıldın buralardan! Bilmiyorum? seni üzülerek düşünmek düşmüş bana!
Bir engel çıkarsa, eline geçmezse bu mektup üzülürüm diyordum kendime: şimdi üzülüyorum ama ne çıkar? Bu bir yazgı olsa gerek senden daha çok acı çekiyorum! ... Çünki, bir erkeğim; sende bilirsin ki, 'kadınlar suçları olmadan acı çekerler'
Sevmeye gücüm mü Yetmiyor? Seni yittirmek düşmüş bana. Vazgeçebilirim yaşamaktan ama sevmek bu mudur? Bende kolayca yaparım bunu.
Böyle olmasaydım-tanımasaydın- çevirip başını bakarmiydin bana? ... Üzüntü içinde akımlar boşaliyor içime, sarsılıyor, aciyor yüreğim. Tuhaf bir yanılgıya düşmüşüm: Doğru bulduklarımı açıkladığım halde. Dünyanın bir ucuna gidebilirim, ne olursun kal! gitme sen hiç bir yere. Şimdi yakınıyorsun bunu hissediyorum sözle değil ama susarak ve buralardan giderek!

Ah o gün! (benim uğursuz günüm) ne oldu da yüreğimi; arkadaşın olan yılanın eline verdim: Cehennemdeki kazandı (O günden sonra olanlar) östüme devirdiğim... Hemen hemen, iki gecedir uyuyamiyorurum hem nasıl uyuyabilirim ki, o kara yılanın yaptıkları aklımdayken. Talihsızlık üstümde bir kere! biliyorum; içim titriyormuş, yarın doktorla randevum varmiş, iyi olacakmışım, gün gelecek dünden olanları unutacakmişim ne çıkar? Üzücü cadece; üzücü her şey: alabildiğine boş kafam; evirip çeviriyorum dünden bu gündekileri, anlamiyorum? Böyle mi olacaktı? Aklımdan geçirmemiştim böyle bir sonla karşılaşmayı. Düştüm işte 'Gök yüzüm' yerdeyim duyabilirmisin içimdeki sesleri. Koptuk birbirimizden, bugün hiç gelmedin. Bana öyle geliyorki hiç gelmeyeceksin! . Tamam kabul ediyorum, üzüntülere boyun eğdim 'yüreğimin dayanağı' gözlerin aklımda yeter! Elimden bir şey gelmiyor üzüntülü olduğunu görüyorum. Etrafında toplanmiş geçmiş günlerimizle alay ediyor sanki herkes ve 'dost bildiğin' kara yılanım'

Düşünmek yazmak zor geliyor artık! karanlıklara gömülmem gerek en doğrusu da bu.
Neler olduğunu anlayamiyorum; bu bilinmezlik ve ağır suskunluk karşısında ürperiyorum! Karanlık, sessizlik olsun, onun peşinden gideyim. Başka bir şey istemiyorum. Bir bilsen nasıl kızıyorum kendime: çok üzgünüm bir de üstelik.
Ne çok söylemek isterdim (Gel unutalım bunları) nasılsın? (Hasta değilsin değilmi?)
İstemediğim bir şekilde bitti! hiç bir şey yazamam artık, sığınamam sözcüklere. Senin olmayacak bu mektupta neyi açıklayabilirm ki?

Abdüsselam Bügür
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
3 Haziran 2007       Mesaj #406
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Penceremin başında oturmuş seni düşünüyorum yine işte, sebepsiz özlemlerde gözlerim...Senin giderken sakat bıraktığın yüreğimin tutsaklığın da yaşam denen kasırganın içinde ayakta durmaya çalışıyorum, ne kadar becerebiliyorsam...Hep gülümsemelere saklıyorum içimdeki sensizlikte boğulan beni, Senin için de kolay olmadı biliyorum şimdi sende kederlerdesin bin pişmansın dönmek istiyorsun,ama söyle hangi bahanen avutur beni ,hangi özrün tamir eder sakat kalmış yüreğimi, sensizlikle doldurduğun gecelerimi hangi pişmanlığın değiştirir..Geç çook geç!!..Sen giderken beni sensizliğe mahkum etmedin sadece,kendinide bensizliğe mahkum ettin bilmeden...
Alışacaksın çaresiz..benim alıştıklarıma sende, sensizlik neymiş öğreneceksin bensizlikle kavrulurken bedenin,gecelere sığdıramadığın kabuslarla uyanacaksın her sabaha benim ismim dudakların da ,ÜZÜLME ! alışacaksın sende, kanın damarlarından taşacak sana sarılmalarımı anımsadığında, şişelere sarılacak unutana kadar içeceksin biliyorum, sanmaki sarhoşluk unutturacak beni sana, her kadehte daha çok çörekleneceğim yüreğine,ama sen sen alışacaksın, Hasret türküleri dinleyeceksin günlerce,
Her Aşk şarkılarında tazelenecek benden kalan hatıraların, sonra yeterrrrrr! diye inleyeceksin içine sancılar bastığında iki büklüm yatağında kıvrılırken Gell! GELL!! artık diye ,çağıran sesin yankılanacak odanın boş duvarlarında, ama sesini sadece sen duyacaksın, Bİr zamanlar dı diyeceksin, bir sen vardın diyeceksin , içimde ta derinler de diyeceksin, ALIŞACAKSIN benim sensizliğe alıştığım gibi alışacaksın.. YALANNNNN ! diyeceksin biliyorum ,SENDE BENİ KANDIRMIŞTIN giderken!...ALACAĞIM kalmıştı...
ÖDEŞTİK SEVGİLİM, artık sende biliyorsun BENİM SENSİZLİĞİMİN ACISINI, BENSİZLİĞİNLE...ÜZGÜNÜM!!!!!!....çok GEÇ.
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
4 Haziran 2007       Mesaj #407
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Bugün yorgunum gönlüm ,yılgınım anılardan, sebepsiz hüzünlerden, zamansız sevmelerden,bırakıp gidenlerden,ölgünüm…
Günler geçip gidiyor,yıllar yüzümdeki çizgilere her an bir yenisini ekliyor,aynalarda gözlerim,yüzümdeki çizgilerden hesap soruyor,cevaplarını alamayacağı sorular…
Çaresizlik nedir bilirmisin? Gönlüm, sen hiç biçare çaresizliklere yenildin mi?,kaybolmuş yüreklerden umut dilendin mi?ben umutsuz umutlara uzattım ellerimi ellerim boşluklarda bomboş kaldı….
Bugün dalgınım gönlüm, denizde giden bir vapurun ardında bıraktığı köpükler gibi,içimde biriken duygularım,sebepsiz ayrılıklara daldım, nedensiz sebepler aradım bulamadım…
Baharlara özendim ,çiçekler ektim saksılara, ellerimde toprak tortusu,şimdi yağmur diliyorum ektiğim tohumlara…
Dedim ya dalgınım gönlüm gözlerim karşı dağlarda ,yağmurun düştüğü topraklarda,bir umut aradım çaresiz de olsa biçare yalnızlığıma..
Nasıl düşerse bir yağmur damlası bulutlardan topraklara,bende düşüyorum her ayrılıktan sonra sonu olmayan yalnızlıklara
Anlıyorsun değil mi gönlüm,yıllar nasıl da hükmediyor, acımasız zamanlara,biçare umutlar çaresiz çaresizliklere saklanıyor..
Bugün her günden daha yorgunum gönlüm,yağmurlara saklanmak istiyorum,yağmur damlalarıyla birlikte toprağa düşüp kaybolmak,kim bilir belki de yeniden doğmak….-
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
5 Haziran 2007       Mesaj #408
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Yine sessiz bir kış seheri, odamın perdeleri açık, kar usul usul yağıyor şehrime. Dört tane duvar , yaylı yatağım , yatağımın baş ucunda duran ahşap sehpa ve üzerindeki içi boş vazo; geçen sene vardı içinde bir şeyler ama zamana, birazda susuzluğa yenik düştüler. Kocaman dev blokları olan dillere destan bir konağın arkasına saklanmış küçük ,ahşap bir evdeyim işte. Kimim kimsem yok, annemi hiç görmedim , babam; bir yaz akşamıydı iyi hatırlıyorum , sofada oturmuş gümüş kabzalı tabancasını temizliyordu, ben yan odada elimi kafese daldırmış babamın kanaryasını tutmaya uğraşıyordum . Babam sinirli adamdı kızdığı zaman eline ne geçerse fırlatır, yeri göğü inletirdi, bana hiç kızmamıştı belki o silah patlamasaydı bir gün bana da sinirlenecek belki bir tokat patlatacaktı yanağıma . Silah sesini duydum öyle bir irkildim ki masadaki kafes yere yığılı verdi , bir an kuşun delicesine çırpınışını gördüm, içim korkuyla dolmuştu hemen sofaya koştum babam yerde öylesine yatıyordu ki korkudan yaklaşamadım bile . küçük kanaryamda ölmüştü babam da, artık hiç kimsem yoktu. İlk başlarda böyle olmadığını sanıyordum baba tarafımdan akrabalarım vardı, iki üç yıl sonra kendimi sokaklarda buldum . Ne babam vardı ne de bir yakınım. Yirmilerimde bir kız sevdim! İşte şimdi bu küçük kasabadayım yalnızlığımda pek bir değişiklik yok ama biraz yaşlandık galiba gelecek ay elliyi devireceğim. Neyse ağır ağır çıkmak gerek rahat musalla taşından, eh şimdilik rahat tabi arkamıza cemaat gelirde Allahuekber denilince sırtımız ya rahatta olur yada azapta. Adamın çıkası da gelmiyor sıcacık yorganın altından, şimdi sen tut buz gibi havada kalk işe git olacak iş mi yahu! “Tak tak “ , ha! sen kimsin be seher bülbülü sabahın köründe? “geldim geldim” ses soluk yok gitti mi acaba? Ceketim nerede yahu bulamıyorum, hay aksi , yerlerde buz kesmiş .Eee neredesin seher bülbülü? Öyle geçerken ihtiyarı yatağından kaldırayım diye mi uğradın? Yoksa yuvanı mı şaşırdın?
Buda nesi be eski toprak! Aman, aman şaka maka iyice yaşlandın eski toprak baksana yerden bir kağıdı bile alamıyorsun, tamamdır işte sabahları hep böyle olur cıvatalar soğuktan sıkılaşıyor eğilemiyorsun ,eğilirsen doğrulamıyorsun.
“Sen benim kadar sevebilir misin? “ hah ha haaaa ne bu eski toprak? Bizim bilmediğimiz bir gizli hayranın mı var? Baksana sabahın altısında kapıya bırakılan pembe bir mektup hem isimsiz, hem aşklı meşkli. Neyse bu arada iliklerim dondu gir içeri ne demeye kapının önünde alık alık bekliyorsun sanki bırakan geri dönecekmiş gibi,! Şöyle sıcak bir çay iyi gider yediğimiz bu soğuğun üstüne, bu arada da şu alacalı bulacalı mektubu rahat rahat okuruz.
Ohhh içim ısındı ciğerlerimiz cana geldi be eski toprak. Ne diyor bizim seher bülbülü bir bakalım. Hah tamam! Bohça sarar gibi sarmış mübarek kat kat, adam mektubu açarken yoruluyor inşallah içindekiler bizi bu kadar yormaz.

“ Bu mektubu sana hem çok uzaklardan hem de çok yakınından yazıyorum sevdiğim!

Hep birini sevmek istemiştim, yitikte olsa yalanda olsa , yanımda olmasa da sevmeyi delicesine ve sen çıktın karşıma..
Ben Leyla isem benim sevdiğim Mecnun olsun isterim , yan yana olmasak da , beden toprağa kavuşsa da ruhlarımız hiç ayrılmasın isterim. Sen böyle sevebilir misin? Ben severim diyorum kendi kendime en az ölüm kadar gerçek. Keşke şimdi yanımda olsaydın, ama yoksun! Olsun diyorum, ben seni öylesine sevmedim ki! Ben seni sıcak tenin içinde sevmedim , ben seni ruhunla sevdim. Ben seni! Ben seni zifiri bir karanlıkta sevdim .
Sevdim mi acaba? Gerçek sevgi bu mu? İçimi cayır cayır yakan bu ateşin adı aşk mı? Yoksa ,yoksa her şeyin yapmacık olduğu şu küçücük dünyada daha da küçülen insanların adını aşk koydukları bir heyecan mı sadece? Eğer bu gerçek aşk değilse gerçeğini hayal bile etmek istemem. Şu an hissettiklerim bile beni ağır ağır boşluğa çekiyor bundan fazlasını ne hislerim ne yüreğim ne de ruhum kaldırır. Sadece bir tek cevap ver. Ben senin kalbinde hiç olmasam da artık sana sarılamasam da unutma ki bu ateş hiç sönmeyecek değil mi? Ta ki ruhum ölene dek. Sevda’nın adını anan tek bir yürek kalmasa da , tüm kalplere mühür vurulsa da , seven gönülleri kor ateşle dağlasalar da, benim kalbim seni anar , benim sevdam tüm mühürleri söker , ben de dağlanacak tam bin yürek var her biri Arş kadar.
Tekrar soruyorum “Sen beni böyle sevebilir misin?”
Dur ! sakın söyleme, ben duyamıyor olsam da , kim bilir belki karanlık kıskanır, belki yalnızlık çekemez sevdamızı. Belki de ışıklar küser gözlerime . Bir sel olur çağlar yüreğim aşkın yıkımında . Ne olur sarmaşıklar girmesin aramıza ; zehirli sarmaşıklar. Tut elimden ne olursun beni sensiz sadece sensiz bırakma. Bir gün olurda duyarsan çekildiğini bedenimin toprağa “gülmeyen bir yüzü vardı yazsınlar mezar taşıma”. Sonra gelip güldür beni bir tanem. Ay ışığında gel mezarıma , bir demet papatya bırak mezarımın başucuna, ellerini üstüme yığılı toprağa sok ve hisset hayattayken sana anlatamadıklarımı. Dedimya ben zifiri karanlıkta sevdim; kuşkusuz, amaçsız, ölesiye sevdim, tabi adı sevdaysa bu çilenin.
Adına her ne diyorlarsa acı, ızdırap , keder tarifi her neyse bu duygunun ben kabulüm sen yanımdaysan.
Şu içimden geçenlerin sadece birini tutup çıkarabilsem seni sana onunla anlatabilsem ne yazmaya kalem ne de satırlarıma kağıtlar yeterdi. Çünkü sen benim içimdesin ruhumun deli sarmaşığı!

Seni seviyorum, seni seviyorum
Öylesine değil , ölümüne, bir bulmacanın karelerinde yok olmacasına!
Hatırlar mısın? hep seher bülbülüm derdin bana ben sana seni öldükten sonrada seveceğim derdim de sen hep gülerdin, hiç inanmazdın bana belki ben öyle hissederdim, sanki fersahlar vardı aramızda ben senin başucundayken. Hep boşluğa dalardı gözlerin sanki bir benim yanımdaydın bir boşluğun içindeki düşlerde. Bak işte aradan nice yıllar geçti ben toprak oldum sen Eski Toprak!
Hani papatyalarımız vardı cam vazoda sakladığımız arada bir alıp seviyor sevmiyor oynadığımız papatyalar. Şimdi boş görüyorum vazoyu aşkımız soldu mu yoksa sevdiğim?
Ben seni böyle sevdim, beşikten mezara kadar değil , ruhum yok olana kadar.
Sen beni böyle sevebilir misin?
Sensiz geçen her gün ufkuma göz yaşı yağıyor , ben zaten gözyaşı olmuşum! Hatıralarının sıcaklığı tüm ruhumu ısıtıyor aradan geçen onca yıla rağmen. Hatırlar mısın sevdiğim? Hani gözlerinde kendimi görmeye çalışırdım da sen hep ağlardın da puslu bir hayal olurdum gözlerinin içinde , ellerini tutarken, sana sarılırken yutkunurdun hep öyle ağlamaklı. Bugün ruhlar semada ölümle dans ediyorlar yırtık kefenlerinde. Bugün yıldızlar bizim için parlıyor farkında mısın?
Senden ayrılmadan; yani seni terk etmeden önce saçlarından bir tutam aldım, şimdi avuçlarımın içindeler. Hani ben ölmüştüm de sen bana sarılıp ağlamıştın da ben kıpırdayamamıştım , usul usul gel kollarıma sevdiğim kainatı kıskandırmadan gel ben seni işte böyle sevdim!”

“ Vakit geldi Eski Toprak!”

Ekleyen : VuSLAt Tarih : 04-11-2005
CyniX - avatarı
CyniX
Ziyaretçi
10 Haziran 2007       Mesaj #409
CyniX - avatarı
Ziyaretçi
Sevgili insanlar, yıllarca benim peşimde koştunuz; beni anlamaya, beni tanımlamaya çalıştınız; birçok kez beni bulduğunuzu zannettiniz; bana sahip olmaya çalıştınız; birbirinize ve kendinize zarar verdiniz; acı çektiniz. Ama beni hiç fark etmediniz. Evet! Beni hiç fark etmediniz diyorum size



İki kedinin öyküsünü bilir misiniz? Küçük kedi durmadan kuyruğunu kovalıyormuş. Yakalayamadıkça da sinirlenmiş, daha da hırsla atılmış. Bunu gören büyük kedi, küçük kediye sormuş: "Neden kuyruğunu yakalamak istiyorsun?" Küçük kedi cevap vermiş: "Bana, kuyruğu mu yakalarsam mutluluğu bulacağımı söylediler de ondan?" Büyük kedi gülmüş ve demiş ki: "Yıllar önce ben de senin gibiydim, kovaladım, kovaladım, ama yakalayamadım. Bir gün kovalamaktan vazgeçtim ve yürümeye başladım. O benim peşimden geldi."

Benim sırrım buradadır işte. Siz beni kovaladıkça ben kaçıyorum. Çünkü sizden korkuyorum. Siz bana sahip olmak istiyorsunuz; ama ben özgürlükte varım; yoksa var olamam. Bir kelebeğe benzerim. Sizi hazır hissedince gelip konarım. Çoğunuz ilk başlarda benim tadımı çıkartır. İnanılmaz duygular yaşar. Ben de yaşarım, sizin mutluluğunuz arttıkça ben de büyürüm. Taa ki, yaradılışınızda var olan sahiplenme dürtüsü devreye girene dek. O dürtü ki, kelebekleri çivileyip duvarlarına asıyor: Sahip olmaktan haz duyuyor. Bu duyguyu hissedince ben hemen uçarım. Gördüğünüz gibi, ben çok ürkeğimdir.

Sahiplenme duygunuzun ve bunun sonucunda oluşan korkularınızın, kıskançlıklarınızın, öfkenizin, kavgalarınızın olduğu yerde ben yokum. Yoo! Üzülmeyin, onlar bana zarar veremezler, çünkü ben ölümsüzüm; sadece öyle ortamlarda var olamam ve kaçarım. Ve onlar gittiğinde, tekrar gelirim.

Beni en çok, "Artık içimdeki aşk tamamen öldü" ya da "Bir daha aşkı asla yaşamayacağım" gibisinden düşünenler üzüyor. Ben asla ölmem, sadece siz, benim size gelmemi engellersiniz. “Korku, endişe, umutsuzluk, sahiplenme duygusu, kıskançlık" bunlar da sizin duygularınızdır. Hatta biliyor musunuz, bunlar başlangıçta iyi duygulardı. Fakat çeşitli nedenlerle engellenince asileştiler ve sizinle mücadeleye başladılar. Ve yine biliyor musunuz ki, siz beni yaşarken, inanılmaz mutluyken; birazdan bunlar da gelir? Çünkü onlar da mutlu olmayı istiyorlardır. Onlar da sizin yaşadığınız gibi, özgürce mutluluğu yaşamak istiyorlardır. Ama siz ne yaparsınız? Suçluluk hissedip, onlarla mücadele edersiniz? Aklınızda, "Ben şu anda çok mutluyum, neden bunlarla karşılaşıyorum?" düşüncesi vardır. Bastırırsınız, onlar direnir ve sonuçta gerilim gelir ve ben giderim. Lütfen, böyle bir durumda onları serbest bırakın. Nasıl mı? Onları dinleyin, ama direnmeyin. Sadece ne dediklerini dinleyin ve izleyin. Onlar ilk başta ne idiler ve neden bu hale geldiler? Unutmayın, onlar bir zamanlar sizin saf duygularınızdı. Bir şekilde engellendiler ve şu an çok mutsuzlar. Belki de ailenizden veya çevrenizden gelen tepkiyle engellediniz onları, ama artık serbest bırakma zamanı. Onları dinleyin, nedenleri öğrenin ve serbest bırakın. Böylece bana daha geniş bir iniş alanı bırakırsınız.

Aşk acısı

Bir de beni hep suçluyorsunuz: "Aşk acısı" diyorsunuz buna. Ben size asla acı çektirmem. Siz, sahip olma tutkularınızla kendinize acı çektirirsiniz. Süreç şöyledir: Beraberizdir, bir varlıkta somutlaşmışımdır, mutlusunuzdur, her şeyden büyük zevk alıyorsunuzdur ve birden korkmaya başlarsınız: Ya bu mutluluğunuz gelecekte de devam etmezse... Kendinizi garantiye almak istersiniz, bunun için bana sahip olmak istersiniz; üzülerek sizi terk ederim. Kırgınlık, öfke yaşarsınız; beni tekrar yakalamak için planlar, stratejiler oluşturursunuz; güzel sözler, hoş armağanlar, harika davranışlar kullanırsınız, ama maalesef bu davranışlarınız sadece sempati toplar; beni var etmez. Belki bu davranışlarınızla, somutlaştığım varlığı tekrar kazanırsınız, ama bir şey eksik değil midir? Ben. Onu tekrar kazanana kadar yaşadığınız yürek çarpıntısına ne oldu? İstediniz ve elde ettiniz, değil mi? Yanlış anlamayın, sizi suçlamıyorum: Siz, içinizden geleni yaptınız ve başarmanın mutluluğunu tadıyorsunuz. Ben sadece size şunu anlatmak istiyorum: Kendinizi ve onu serbest bırakın. Özgürleştirin birbirinizi. Ben sadece özgür ortamlarda var olabilirim. Ve beni tekrar yaşayabilmenin yolu özgür olmak ve özgür bırakabilmektir. Yoo! Kaybetmekten asla korkmayın. Benim tadımı bilen asla kaybetmez. Ve aslında bir gün şunu fark edersiniz, benim A veya B varlığında somutlaşmam önemli değildir, önemli olan tek şey: Sizin beni hissedebilme gücünüzdür... Bir gün fark edeceksiniz, umarım kendinize çok fazla eziyet etmeden yaşarsınız bunu".

Sizlere veda etmeden önce, son bir şey ifade etmeye çalışacağım: Sizlerle beraber olmak harika, lütfen kendinizi özgür bırakın ve sizinle beraber olalım. Sizleri seviyorum".

Varlığımla…
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
10 Haziran 2007       Mesaj #410
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Dostumdan Sana

Bir gün gözlerimi açtığımda sen yoktun. Uyku sersemi olmalıyım ki; döneceğini düşündüm o an. Sonra aklıma geldi beni 24 saat önce terkedişin... Her şeyin bir sebebi vardı da bu ayrılığın bir sebebi yoktu. Sonra evi toplamaya başladım, yani umursamadım gidişini... Senin için kendimi feda etmemi dahi unutmuştum. Vicdanım rahattı, ne dua ediyordum, ne beddua... Yani bunun bir oyun olduğunu düşünerek sıranın sende olduğunu ve dönüşünü bekliyordum. Sıra sendeydi, benim suçum yoktu ve sevgilim sen gelmedin. Sıranı mı unuttun?

İçimden bir şey kopmuştu sen giderken(!)
Ama öyle bir acı vardı ki; o hep benimle... Artık aynaya da bakmıyorum, türkü de dinlemiyorum, alışık değilim bir başıma hüzünlenmeye, ağlamaya bile! Gökyüzünde güneş var bugün, fakat bir benim üstümde kara bulutlar, ağlıyorlar... hep korkmuşumdur ihtiras sahibi olmaktan olandan da yazık sen de çıktın onlardan... Bazen hayata direniyorum. Mesela o gün güneş bir başka doğuyor. Gözlerim ağlamıyor, saçlarımı topluyorum ve gözlerim bir başka gülüyor. Fakat her zaman değil(!) Sonra duyduğum bir türkü yüreğimi ağlatıyor gözlerimi ağlatmasa da...
Ah sevgili!
Gözlerim yorgun, içim ezik...
Her kafadan bir ses çıkıyor. Akşama şunu yapalım, hafta sonu şuraya gidelim. Eskiden bunlar benim her şeyimdi... Oysa şimdi(!) düşünsene bunları bile almışsın elimden.....

Nurgül Gündoğdu

Benzer Konular

17 Haziran 2009 / _PaPiLLoN_ Taslak Konular
19 Haziran 2014 / By_Dark Cevaplanmış
16 Ağustos 2014 / Misafir5 Cevaplanmış
3 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük
15 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük