Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Sayfa 58

Güncelleme: 2 Haziran 2012 Gösterim: 268.736 Cevap: 628
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
4 Mart 2009       Mesaj #571
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Benimki gibi bir sevda yoktu..
Sanırdım ki seninki gibi de yoktur..
Sponsorlu Bağlantılar
Yok muş sahiden..
Olan kısmı da bana ait değilmiş..

Bu mektubun da sahibi yok..
Çünkü sen yoksun..
Hiç mi olmadın..
Hiç mi sevmedin..

Bu mektubu hiç alamayacaksın..
Çünkü sen yoksun
Elin yok mektubu tutacak..
Gözün yok ki okuyacak..
Yüreğin de yokmuş anlayacak..
Beynin olsaydı var olurdun..

(Alıntı olsa alırdın bu mektubu ama alıntı da değil,
sadece sahipsiz )


ela_ist - avatarı
ela_ist
Ziyaretçi
17 Mart 2009       Mesaj #572
ela_ist - avatarı
Ziyaretçi
.........Gülümsüyorum..Aslında ağlamaklı haldeyim ama gülmüsüyorum.Nedeni yok açıklması yok duygularımın.Söz vermiştim kendime bir daha sana yazmayacağım diye ama olmuyor işte.Güçlü olmak zorundayım.Çünkü zor ikimiz için de zor.Aynı sınıfta olmak kafanı her çevirişinde göz göze gelmek, bakamyacağım diye kendni şartlamya çalşırken o aşık olduğun buğulu gözlerin oyununa gelip ve uzaklara o gözlerin taa içine dalıp gitmek, saniyelik de olsa ! Ne kadar inkar etsen de biliyorum sende aynı duyguları hissedyorsun son zamanlarda ki bakışlarından anlıyorum.İşte ikimiz içn de daha doğrusu benim için bu kadar zorken sensizliğin senlilğine alışmak..güçlü olamıyorum sadece olmaya çalşıyorum ama onu bile beceremiyorum işte kahretsin ! Aslında ne kadar tuhaf şeyler hissediyorum ya da hayat bir çelişkiden ibaret..Varlığın çok koyuyor bana.Derste sesini her duyduğumda kafamı başka bir yöne çevirmek, ne kadar istesem de gözlerine ellerine bakamamak ve önemlisi artık o gözlere artık başka birinin baktığnı ellerini başka birinin tuttuğunu bilmek çok koyuyor.İşte bu yüzden gitmeni olmamanı istiyorum. Çelişki de burda varlığından rahatsızlık duyarken bir yanım deli gibi seni istiyor seni özlüyor.Eline her baktığımda sıranın altında gizli gizli elimi tuttuğn anlar geliyor bi de öyle bir sahiplenişin vardı ki elimi sıkı sıkı tutardın çekmeye yeltensem daha bir kavrardın sanki hiç bırakmak istemezmişçesine..Ama şimdi ? Seni seveni sadık olanı sahiplenme peşindesin.Sevmiyorsun biliyorum.Sadece ilgiye sevilmeye ihtiyacın var onu da kaybedersen boşlukta kalacaksın.Zamanında ban söylerdin bunları.En son öğrendiğim habere göre de o sara hastasıymış Msn Sad sanırım acıdığın için ayrılamıyorsun..Sığınacak bir liman arıyordun buldun da..Doğru bir liman bulmuşsun..Benim kadar sevemez ama benim yaptığım hataları da yapmaz sadık en azından sende bunu istiyordun zaten. Mutlu ol demyeceğim zaten mutlusun....Msn Happy yine gülümsüyorum..Yanımda bana eşlik eden fon müzik..''üzülme yarına kadar dinecek bu gözyaşlarında dinecek sonunda eskiyen sen olma''.. E iyi hoş demişsin de ben kaç yarın eskittim ondan sonra..Hala mutsuzum hala üzgünüm.Tek bir farkla artık üzüldüğümü ona belli etmiyorum.Evet en son gülümsüyordum.Senin bir yerlerde mutlu oldğunu bilmek de beni gülümsetiyor.Ben hakettğimi yaşıyorum.Yaptıklarımın bedeli buymuş.Pişmanlıklarım senle yaşadıklarımdan ötürü değil ( her ne kadar beni senleyken bile sensizliğe mahkum etmiş olsan da ) kendi yapmış olduğum saçmalıklardan ötürü..Sana 'balım' derdim.Çünkü öpüşün biel çok tatlı geliodu Msn Happy Uzun zaman oldu söylemeyeli................Balımmmmmmmmm........Msn Happy Sevgim sensiz gçen hergün daha da çoğlıyor.Aklımı zaten çoktan kaybettim.O yüzden deli misin? diye sorma Msn Happy İlk aşkımsın balımmm ..Tüm engellerine rağmen ben seni sevmekten hiç yorulmadım..Msn SadMsn SadMsn SadMsn Sad
Sponsorlu Bağlantılar
ScarletSunShine - avatarı
ScarletSunShine
Ziyaretçi
20 Mart 2009       Mesaj #573
ScarletSunShine - avatarı
Ziyaretçi
Artık aldanmak istemiyorum

Artık aldanmak istemiyorum. Beni sevgilerinin ölümsüzlüğüne inandır, korkulardan, şüphelerden kurtar. Hiç aldanmamışların o engin iç rahatlığına hasretim. Ayıkla, arıt beni... Bütün insanlar aldanıyormuş, sürekli bir aldanmaymış yaşamak... Ne çıkar? Ben artık aldanmak istemiyorum ya! Sen ona bak... Onun için seni erişemeyeceğin bir yere çıkarmayacağım, olduğun gibi seviyorum seni. Olmanı istediğim gibi değil... Hiç olamayacağın gibi değil... Neredeysen orada dur... Nasılsan öyle kal...

Bütün mevsimleri bir günde, bütün yılları bir mevsimde yaşamaya razıyım seninle. Yanımda olduğun zamanlar nasıl apaydınlık oluyorum, nasıl içim huzurla doluyor, görmüyor musun? Gözlerimin derinliğine bakma; başın dönmesin... Gelecek günleri düşünme, korkma büyük hazlar yaşamaktan. Erişemeyeceğin hiç bir mutluluk yok. "Yaşadım" diyemeyeceğin hiç bir günün olmayacak benimle...

Hiç aldatma beni, hiç yalan söyleme... Bir gün aldatsan bile; aldandığımı senden öğrenmeliyim önce. O zaman ölsem de mutlu ölürüm, inan... Biraz da olsa inanmış ölürüm.

Aldanmak...
En büyük yıkıntısı iç dünyamızın...

Aldanmak...
Ses veren üç telimizden birinin kopması...

Aldanmak...
O en son fakat en kesin kabullendiğimiz gerçek...

Sen hiç aldatma ne olur!..

Yıkılışım da sevgim kadar büyüktür benim. Bırak, kalbimden ses veren bütün teller ben yaşadıkça sana inanmayı söylesin. Sana kayıtsız, şartsız inanmak olsun; bütün kazancım yaşamaktan. O zaman her şeye katlanırım. Korkulardan, endişelerden uzakta her saniye yaşadığımı bilirim. Çaresizlikler beni korktumaz. Şu aşağılık dünyanın hiç bir acısı seni sevmeyi unutturamaz bana artık.

İnanmak; seni düşündükçe söylediğim bir şarkı olmalı dudaklarımda...

İnanmak; gökyüzünün en karanlık zamanında bile görebileceğim bir yıldız olmalı...

Dağlardan, denizlerden esen serin rüzgarlar gibi, senden gelen bir şey olmalı inanmak. Kimi gün kalem olmalı parmaklarımda, kimi gün kulağımda musuki, gözlerimde ışık olmalı. İçtiğim suda, yediğim ekmekte sana tüm inanmanın tadını duymalıyım. Her sabah ilk ışık, sana inanarak yaşayacağım mutlu bir gün getirmeli bana. İşte o zaman yokluğuna bile dayanabilirim, özlemlerim daha derin bir anlam kazanır. Seni beklerken şüphelerin o kahredici zehiri ile, geciktiğin her saniye bir defa ölmem.

Artık aldınmak istemiyorum. Seni aldatmak zevkinden sonuna kadar mahrum edeceğim. Beni aldatmanın acısını da, sevincini de hiç tattırmayacağım sana. Çünkü, aldattığın zaman; yemin ediyorum yeryüzünde olmayacağım. İnanmışlığım ölüme kadar sürsün, bırak...

Zarımı son defa senin için atıyorum!.
ScarletSunShine - avatarı
ScarletSunShine
Ziyaretçi
20 Mart 2009       Mesaj #574
ScarletSunShine - avatarı
Ziyaretçi
Ne diyeyim..
bir dalganın en tepesinde taşınmış, taşınmış ve şimdi en sonunda bir kıyıya vurup, bırakılmış gibiyim. ne deniz kaldı ortalıkta, ne köpüklü su, ne parlak güneş.
kalbimi açıp gitti birisi. kaburgalarımı ayırdı, çıplak atışlarıyle kaldı kalbim ortalıkta. ve gitti o. kapatmadan göğsümü. kaburgalarım yavaşça kapanacak şimdi kalbimin üstüne, toprak, kar ve çamurla birlikte. bir çocuk azarlandığında omzunun düşüşü gibi.
vakitsiz ikindiler yaşıyorum bir günün ortasında, vakitsiz gün batımları. vakitsiz susuyor dünya, ve vakitsiz konuşuyor. en çok da uyku zamanlarında.
ne diyeyim..
yatakta yatmak yerine oturup kafanı duvara yasladığında anlıyorsun bunu karanlıkta. kafanı duvara yaslıyorsun omzunla birlikte ve uğunuyorsun acıdan. ya da onu da yapamıyorsun. o zaman anlıyorsun sözün tükendiği yeri, ya da yakarmanın ne anlama geldiğini.
şimdi orda değilim. söz var şimdi. söz olabildi nihayet. buna da şükür.
"geçecek, üzülme. sana ne kadar hiç geçmeyecek gibi gelse de göreceksin geçecek" dediğinde bir dostun, gerçekten geçmeyeceğine inanışını ama onu bunları söylediği için ne kadar da sevdiğini hatırlıyorsun. geçiyor gerçekten, hiç geçmeyecek gibi dursa ve geçtiği kadarının daha çoğu bazen yeniden başlasa da..
ne diyeyim..
asla sözcüğünü alfabetik sırasına aldırmadan dağarcığının en başına getirip koyuyorsun şimdi. ama anlayamadığın, engelleyemediğin, adını bilmediğin ikinci bir sen onu ordan alıyor sen görmeden. ve yerine anlamsız bir umut koyuyor. aptal olduğunu yeniden anlıyorsun. ama asla. aptal olsan da asla aptallık yapmayacaksın, biliyorsun.
ne diyeyim.
sakladığım tüm sevgimi senin için çıkarmıştım sakladığım yerlerden. ve ortaya dökmüştüm. oysa öyle yapmamalıydım. baştan beri biliyordum.
II
yaptıklarımı, yaşadıklarımı, hayatımı basitçe anlatmayı hep severdim.
derin sandığım duyguların sığlığını, düşündüm sandığım şeylerin mutlaka daha önce düşünülmüşlüğünü, kendimi farklı sandığım tüm diğer insanlarla ne kadar da benzediğimizi anlatırdım durmadan. ne kadar da zevkliydi bu. öyle bir haz verirdi ki sorma, sanki bir eskrim kılıcını dürtmüşüm gibi gövdeme. sanki tüm beceremediğim şeylerin acısını alıyormuşum gibi. sanki olamadığım şeyleri yüzüme çarpıyor ve oldum sandığım şeylerin aslında bir hiç olduğunu hatırlatıyor gibi.
şimdi basitçe anlatmak istemiyorum ama. oysa en basitçe anlatabileceğim şey bu. tek kelimeye bile sığacak kadar basit birşey.
ama istemiyorum.
halimi karmaşık benzetmelerin içine koyayım da kimse anlamasın istiyorum. ben de anlamayayım bu yaşadığımı. bu yaşadığım gerçek olmasın istiyorum.
mesela toprağından sökülüp kamyona yüklenmiş bir ağacın hala toprak bulaşığı köklerinden bahsedeyim. kim bilir hangi başka bir yere dikilecek, hangi başka bir toprağa kök salmaya çalışacak, kim bilir belki tutacak belki tutmayacak, belki yeşerip belki kuruyacak bir ağaçtan bahsedeyim. ve sen anla. o köklerde kalmış toprağın ne olduğunu.
ya da başka şeylerden bahsedeyim. kırık bir daldan, su alan küçük bir gemiden, bardakla o geminin suyunu boşaltmaya çalışan küçük bir çocuktan ya da aslında koskoca bir kuyudan.. içi karanlık, büyük ve derin..
bir sürü şey söyleyebilirim. birsürü fotoğraf gösterebilirim şimdiye dair. ama aslında hepsi tek kelime. işte kimse onu söylemesin istiyorum.
III
rüyamda gördüm seni. tam uyanmadan önce. tüm yaptıklarını tekrarladın o 8-10 saniye içinde sanki. hepsini. rüyada da yaşanabiliyormuş bunlar. rüyada da sevilip, rüyada da üzülebiliyormuş insan. nefes nefese uyandım. sanki o 8-10 saniye boyunca hiç nefes almamışım ama kalbim 8-10 dakika boyunca hızlanmış gibi. bağıracaktım nerdeyse, nefesim olsaydı belki.
heryerde aklıma geliyorsun. bir acı tat bu. bir burukluk. otobüste, yatakta, bilgisayar başında.. hele birlikte olduğumuz yerlerde, kaldırımlarda, sokaklarda, çarşılarda.. nasıl anlatayım, hatırladığın, hatırlamaktan utandığın, tekrarını istediğin, ama anında karşı çıktığın bir şey bu. gözümü kapatınca karşıma gelen yüzün.. her görüşte aşık olduğum yüzün... allahım..
tüm bunları yazmamam gerekiyor. seni kalbime gömmem, ve başına da bir mezar taşı kondurmam gerekiyor. ama yapamıyorum.
aslında yaparım. daha kaç gün oldu ki.
"zaman. sadece birazcık zaman."
IV
ne diyeyim..
düşündükçe tüm beynime bulaşıyor gibisin. her hücreye giriyor, hepsine bir fotoğraf bırakıyor, hepsine bir şeyler söylüyor ve sonunda sırtımdan itiyor gibisin bir boşluğun içine beni.
belki ben çok büyütüyorum. belki aslında o kadar da çok sevmemiştim seni. kaldıramadığım sadece birden böyle yüzüstü kalakalmak belki de. neler düşünüp neler söylerken birden hepsini susmak zorunda kalmak..
"gidenlerin ardında bıraktıkları boşluk neden sanki her zaman varlıklarında doldurduklarından daha büyük oluyor?"
bilmiyorum.
nasıl bu noktaya geldik onu da bilemiyorum.
seni görmezden mi gelmeliyim, yoksa aklımda senden başka bir şey olamadığını kabul edip aklımdakileri yazmaya devam mı etmeliyim?
söyledikleri gibi aslında kimseye laf sokmaya hakkım yok. herkes kendi duyguları içinde kendi zorunluluklarını yaşıyor. ve yine söyledikleri gibi anlamak nefret etmeyi imkansız kılıyor.
yine de yazmak istiyorum. yazmak hasta mı eder beni yoksa artık kurtulur muyum senden bilmiyorum. ama bu işte..
eski hayatıma dönmeye çalışıyorum. annemin karnından seninle doğmadım sonuçta. ama sokağa çıktığımda kaybolmuş gibi oluyorum. otobüse bindiğimde boğazımda sürekli bir düğüm. cep telefonu elimde duruyor ama artık ne işe yarayacağını kavrayamıyorum. önceden ne yapardım ben bununla acaba.
filmler aldım. hepsi duruyor yatağın üstünde. sinemaya gitsem biliyorum yanımdaki koltuk daha çok üzecek beni.
senden önce yaptığımı hatırladığım bir şey var, yazmak. ama o da senden başkasına çıkmıyor artık.
ben meyilliydim zaten. yani üzülmeye, büyütmeye, böyle şeylere.. şimdi yeni bir fırsat çıktı belki de.
V
şimdi bir yabancısın. bunu kabul etmek çok da zor olmamalı. ben bir yabancı değil miydim sanki sana bunca zaman boyunca?
ağır gelen çok şey var aslında. ama bunları söylemeye hakkım yok.
aldanmış olsam da. saflığıma yanmak zorunda olsam da. ve kabullenmek istemediğim bir sürü durumun içinde olsam da, artık yakınmaya hakkım yok.
seni merak etmemeliyim mesela. sen artık kendi yaşamın içinde, kendi mutluluklarını yaşıyorsun. bunu sana çok görmemeliyim. dediği gibi dostun ben artık kendi derdime yanmalıyım ve toparlanmalıyım.
işimi buldum, evimi tutuyorum. tam da beynimin ikiye yarıldığı, uykunun çatlayan başıma bir türlü girmediği, uyuşamadığım, unutamadığım, ağlamanın her türlüsüyle tanıştığım ve her şeyin bittiği o gecenin ardında oldu bunlar. sen çıktın. bir yanım yıkıldı, ama bir yanım yeniden kuruldu.
sanki böyle olması gerekiyordu. benim daha fazla salak rolünü üstlenmemem gerekiyordu. yeni sayfanın böyle açılması gerekiyordu. hayırlı olsun, sana da bana da yeni yaşamlarımız..
ve bu da sana yazacağım son şey olsun.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
20 Mart 2009       Mesaj #575
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Her mektubun bir sahibi vardır ama önemli olan, onların o mektubu almaya, taşımaya, okumaya, yorumlamaya layık olup olmadıklarıdır.

Eğer kişi o mektubun içeriğini haketmediyse de alır o mektubu, okur da, yorum da yapar ve sonra da yırtar atar, ya da unutur gider..

Ama sahipsiz mektubun sahibi mektubu alıp, dikkatle okuyup, üzerinde düşünüp, itinayla yorumlayıp kendine düşeni yaparsa o güzel mektup artık sahibini bulmuştur, el üzerinde, baş üzerinde, yürek üzerinde taşınır..Tıpkı mektubun sahipleri gibi..Artık yazan da yazılan da mektubu sahipsiz olmaktan kurtarmışlardır.

Ne mutlu onlara, ne mutlu o mektuba ki, içeriği ne olursa olsun sahipli olduğu için.

BT
ScarletSunShine - avatarı
ScarletSunShine
Ziyaretçi
20 Mart 2009       Mesaj #576
ScarletSunShine - avatarı
Ziyaretçi
En Masum Günahındım Aşk Mektubu Varlığın acı veriyor olsaydı bana;
Seni ölüme sevmez,
Gelmeyeceğini bile seni beklemezdim hala.
Ben sensizlikte bile \"seni yaşıyorum\" sevgili... ”

Mevsim, sonbahara akarken ben de sana geliyorum. Elimde yokluğun yüreğimde suskunluğunla sana geliyorum sevgili. Ilık bir Eylül gecesi kentin yorgun kaldırımlarında tanıdık kelimeler arıyorum sevdana dair. Sana dair tek bir kelime yeterdi bana. Tek bir nefes bile gülümsemem için yeterdi bana..Sensizlikte kanarken sol yanım, ben hep seni düşledim zembereği kırılmış zamanın avuçlarında. Seni aradım güneşin sıcak alnında, senin ellerini aradım yağmurun ıslak dualarında.


Sana gelirken toprak yağmur kokuyordu sokaklar ise yalnızlık... Sana çıkan tüm yollar arsız dikenlerle süslenmişti sanki. Ayaklarım kan revan..Bir yanım uçurum bir yanım sensizlik ama her şeye inat sana geliyorum. Hava puslu, etraf ise sensizlik .. Dikenlere aldırmadan yalınayak yürüdüm gecenin dar sokaklarında. Yüreğimle ezdim tüm engelleri, ayaklarımla öptüm yollarındaki ikiyüzlü dikenleri. Her şeye inat sana geliyorum bir elimde mevsimlerin koynundan çaldığım ılık bahar bir elimde bulutların saçlarından arakladığım rüzgar ile .. Bir ömür uzaktan sana geliyorum bir elimde bir avuç gülüş karakışlarda güneş bil diye bir elimde bir yudum umut zifiri karanlıklarda aydınlığa sımsıkı tutun diye. Sana geliyorum sevgili....

Unutmadan sevgili; gittin diye meteliksiz bir intiharın ayakuçlarına boynunu büken bir kukla olmadım hiçbir zaman. Gittiğin gün kansız ve acımasız bir ihtilalin demir kelepçeli zamanlarından kaçıp sen diye ipsiz uçurumlara sığındım. Yokluğunda kimi zaman bir çocuk gibi koynunda ağladım kimi zaman kirpiklerinden ıslak yağmurlara kaçtım. Sensizlikte her gece arsız fırtınalarına göğüs gerdim ve esrarkeş yangınları sen diye koynuma alıp yüreğimde közledim yalnızlığının ıslak çığlıklarını. Evet gittiğin gün sen kokan kelimelerim çıplak kaldı dudaklarımda. Yüreğim gözyaşına asılı kaldı gözkapaklarımda. Ama hiçbir zaman boynumu bükmedim yokluğuna. Pes etmedim sensizlikte kıyılarıma vuran hasret dalgalarına. Direndim, savaştım yalnızlığınla. Kan revan içinde kalsam da, bilmediğim fırtınalarda sensiz savaşsam da ben hiçbir zaman “ yalnızlığına “ yenilmedim sevgili....

Gittiğin günden beri tek bir kelime konuşmadık seninle. Giderken seninle gitti taze baharlarım. Yetim kaldım mevsimlerin koynunda. Gözlerindeki sıcaklığı aradım güneşin sınırsız coğrafyasında. Seni sordum memleketimden göçen turnalara. Ama bulamadım seni. Yüreğimin derinliklerinde. kaybetmiştim seni. Aldığım nefeste, hayata bıraktığım her gülüşte seni aradım. Bulamadım işte. Ucube binaların nemli duvarlarına dayanıp sana ağladım. Dudaklarımı kapatıp kelimelerimle yalnızlığına ağladım. Ama hiçbir zaman ne kadere ne de sana isyan ettim. Gittin diye hiçbir zaman suçlamadım seni. Varlığına küfürler edip arkandan beddualar savurmadım hiçbir zaman. Gitmiştin beni “ sensiz “ bırakarak. Gitmiştin aramızda yaşananları bir kibritle zamansız yakarak. Ama gittin diye hiçbir zaman unutmadım seni. Yokluğuna inat yaşattım seni. Gittin diye bir ikindi vakti kefensiz satırlara gömmedim seni. Varlığın bana hiçbir zaman acı vermedi ki ben seni gidişinle suskunluğuna gömeyim sevgili…Seni “ sen “ diye sevdim ben. Varlığına inat yokluğunda bile sevdim seni. Sana duyduğum sevgim bir günlük olsaydı eğer; seni “ sensizlikte “ bile yaşatmazdım sevgili. Seni hiçbir zaman “ acılarımın metresi ” diye sevmedim ki ben. Ben yüreğindeki sıcaklığı, tenindeki saklı baharları ve gözlerindeki ıslak gözyaşları sevdim. Seni hep \" aldığım nefes \" bildim. Yüreğime dokunduğun için, yarım bir adamı sevginle tamamladığın için sevdim seni...


Satırlarıma sonvermeden bilmen gereken bazı şeyler var sevdiğim. İyi dinle beni sevgili. Cümlelere değil kelimelere örülmüş anlamları iyi algıla sevgili.. Yokluğunda seni aradım yorgun gecenin gri sabahlarında. Yalnızlığında kanattım fakir kelimelerimi. Dilimde birikmiş ve bir kaç cümleyi geçmeyen itirafım var sana canım. İyi dinle beni şimdi. Sensizlikte “ seni aldattım sevgili “. Yanlış duymadın sevgili. Açık açık utanmadan sıkılmadan seni aldattığımı söylüyorum sevgili. Sensizliğin soğuk gecelerinde seni aldattım. Hem de defalarca… Başucumda bu imkansız sevdanın sevapları dururken ben seni “ günahlarınla “ aldattım sevgili. Yokluğunda kanarken tövbesi yarım kalmış günahlarınla seviştim yalnızlığının buz tutmuş yatağında. Her gece bedenimi ateşlere serip günahlarınla seviştim kan ter içinde. Közlenmiş bedenimle, terkedilmiş yüreğimle tövbesi oldum en masum günahlarının. Seni sensizlikte “ senin günahlarınla “ aldattım sevgili…Sen benden uzaklarda iken bensiz zamanlarda işleyeceğin her günaha bedenimle kefil oldum. Körpe ve filizlenmemiş acılarını satın aldım ömür defterinden. Evet, tüm günahlarını ve bensiz yaşayacağın tüm acılarını satın aldım karşılığını “ yüreğimle “ ödeyerek.

Sen bu satırları benden uzaklarda okurken ben bir kelebek edasıyla baharın ince dallarından binlerce çiçeği yüreğimin eteklerine topluyor olacağım. Bir gün Cennetin taze baharlarında buluştuğumuzda giyineceğin “ beyaz duvağı “ süslemek için en parlak yıldızları çalacağım gecenin kirpiklerinden. Sen benden “ bir ömür “ uzaklıkta yaşarken sensizlikte bile sen varmışçasına sevdana nefes alıyor olacağım. Her gece günahlarınla sevişip güneşle beraber perdelerine gelip yüzüne ilk gülümseyen ben olacağım sevgili... Sen beni unutsan da ben seni yüreğimde yaşatacağım. Uzaklarda bir yerde yaşıyor ve nefes alıyor olmanı en büyük mutluluğum bilip acılarına delicesine yanacağım. Közlenmiş yüreğimle bir sonbahar gecesi ıslak saçlarına yağacağım avuçlarımda güller ile. Gözbebeklerinden yuvarlanıp ayakuçlarına serileceğim. Gülüşlerini nefesim bilip “ sensizlikte “ bile sana yaşıyor olacağım sevgili. Adını yüreğime vurulmuş bir mühür bilip dudaklarında anılan dua olarak hep seninle nefes alacağım sevgili..

“ Sen bana “ bir ömür “ uzakken ben sana bir nefes kadar yakınım sevgili. Gelmeyeceğini bile bile ben hala seviyorum seni. “

Gün gelecek,
Adımı unutmak zorunda kalacaksın
Puslu gecenin yorgun sabahında.
Bir kibrit çakıp yaşananlara,
Tek tek yakacasın benli hatıraları

Ömür defterinin en masum günahında.
Duvarlarında asılı takvimlerden düşen
Bir gün gibi,
Ağladığında yüreğine gömülen
Bir hüzün gibi
Yavaş yavaş eriyeceğim dudaklarında.
Ama ben sana inat,
Yokluğuna inat,
Bedenimle közleneceğim günahlarında.

Seni benden alan kadere,
Tek bir kelime etmeden
Seni içimde yaşatacağım.
Çünkü ben senin; “ Bedelini yüreğimle ödediğim
En masum günahındım….”
ScarletSunShine - avatarı
ScarletSunShine
Ziyaretçi
20 Mart 2009       Mesaj #577
ScarletSunShine - avatarı
Ziyaretçi
Düşlerimde Saklısın Bir birini kovalayan mektuplarımın her bitişinde bu son satırlarım desem de . Sana yazmaktan kurtulamıyorum her defasın sana ben ne kadar ben mutluyum desem de hayatımda başka biri var, yanındayken kahkahalar atıyorsam bilesin ki sadece bir yalandan ibaret o masum ve beni istemeyen gözlerinin bana bakıp ta sokaktaki bir dilenci gibi acımasını istememdir seni ve bedenimi kandırıyorum sadece.
Gittin sen zaten hiç istememiştin beni buna kader mi desem yoksa hayatın oynadığı bir oyun mu desem bilmiyorum.
Gece olunca uykularımdan kalkıp adını haykırmaktan bıktım. Gölgem kadar bana yakın olmandan adının geçtiği her şarkıda gözlerimin dolmasından bıktım katlanamıyorum artık bu acıya. Yaşanacak o güzel sevdaları yaşayamamaktan bıktım.

Biliyorum bir gün geleceksin pişmanlığınla geleceksin sende anlayacaksın seni ne kadar sevdiğimi. Anlayacaksın. Çok geç olduktan sonra sende biliyorsun ki seni benim seni sevdiğim kadar kimse sevemez.

Bu lanet olası aşklarda iyiler hep kaybeder bilirsin bunu sende suçumuz duygularımızın fazla olması sevgiliye değerimizi fazlasıyla vermek yani çok sevmek tir.


Ben yine yazacam sana satır satır gözlerimdeki yaşlar tükenene kadar yazacağım. Zaten ne olduysa şu günlerde oldu heyecanlarım üzüntülerim sıra dağlar gibi birbirine geliyor.

Şimdi bensiz sen ne yapacaksın bilmiyorum ret etiğin bu kalpsiz ne yapacaksın hiç bilmiyorum hani bir söz vardır sevgili bilirsin belki sende ‘’Dostluklar aşka dönüşe bilir ama Aşklar dostluğa dönüşemez ‘’ bana arkadaş kalalım diyorsun ya bir insan sevdiğiyle nasıl arkadaş kalabilir ki anlatsana bana hadi?

Sana öle inanmıştım ki benim olacağına öle hissetmiştim ki ta şuracımdan kalbimden hissetmiştim. Acıları ancak acıyı çeker anlar sevgili acılarını ancak acıyı çeken insan o acıları yaşatmaz sana bilesin bunu. Umutlarıma hayallerime o kadar inandım ki nerden bilecektim nerden bilebilirdim sadece düşlerimde saklı kalacağını evet şimdi sen sadece düşlerime saklısın zaten öle de kalacan bunun geriside yok ötesi de yok.

Geceler bana daha bir başka geliyor kâh bugün kâbuslar içinden uyanmak kah yarın düşlerimde olman acıyı ve mutluluğu veriyor bana. Sabahların ilk ışıklarında yolara koyulduğumda tanrıya bir tek şey için dua ediyorum. Gecelerimi hemencik getirsin diye çünkü sen sadece düşlerimde saklısın ve hep düşlerimde yaşayacaksın.
ScarletSunShine - avatarı
ScarletSunShine
Ziyaretçi
20 Mart 2009       Mesaj #578
ScarletSunShine - avatarı
Ziyaretçi
sevsendebosym7

Ne zaman iki satir yazmaya kalksam
Hep sana, hep seni hep bizi yaziyorum
Ne zaman bir kadeh alsam elime
Hep sana, hep seni, hep bizi iciyorum
Her gece kederdeyim, durmadan iciyorum
Sevda ektim kalbime, yalnizlik biciyorum.
Elveda deyip bir gün viran edip gönlümü
Ayrilip gidisinin bu gece yildönümü
Bugün de sensiz ictim, bu aksam sensiz hictim.
Bu gece her damlayi, iki kadehe bictim
Ayrilik öyle zor ki; kimsesiz kalan bilir
Gözyasi ne demektir; her gün aglayan bilir
Her gece kederdeyim, durmadan iciyorum
Sevda ektim kalbime, yalnizlik biciyorum
Yoklugunla bas basa, kendimden geciyorum
serefe deyip simdi, bin kahir iciyorum
Birazdan gözlerimden gecersin ilik ilik
Nice yillar sevgilim, mutlu olsun ayrilik
Sevincim kederim sen,
Gözüm sen ellerim sen
Benim ne sucum var ki
Sen benim kaderimsen
Karistirmis kaderim su gönlümün harcini
Yas döküp ödüyorum, ben bahtimin borcunu
Dertliyim efkarliyim gönlüm yine tasada
Unutmak istiyorum kendimi bu masada
Her sey yalniz senin icin üzme kendini
Belki bugün belki yarin
Anlayacaksin, cok sevdigimi
Aglayacaksin
Ayrilik mi cikti falda
Sen bir yanda ben bir yanda
Böyle bir ask bu zamanda
Belki bu gün belki yarin
Anlayacaksin cok sevdigimi
Anlayacaksin
Rüzgar gibi gecti yillar
Tutunacak dal kalmadi
Biran mutlu olmak icin
cekilmedik dert kalmadi ..
.
ScarletSunShine - avatarı
ScarletSunShine
Ziyaretçi
20 Mart 2009       Mesaj #579
ScarletSunShine - avatarı
Ziyaretçi
Nereye gidiyorsun ey insan! Bak insan diyorum sana! İnsan… Peki, sen inanıyor musun insan olduğuna? İnanıyor musun gerçekten “inandığına” ? İnancına, inanman gerektiğine, neye ve neden inandığına? Sen sen ey insan! Nasıl yaşıyorsun? Dur dur! Sen yoksa yaşadığını mı sanıyorsun? Nedir senin için yaşamak?
Fecir vakti O’nu düşünerek açıyor musun gözlerini? Ellerin, ayakların kıpırdıyor mu? En önemlisi kalbin atıyor mu? Fark ediyor musun, bugün de nefes aldığını? Sen yaşıyor musun ey insan? ! Tenin sıcak mı, soğuk mu? Hissettiğin duygunun adı ne? Üşüyor musun, terliyor musun ve gerçekten hissediyor musun?
Yaşamak nedir senin için söyle? ! Açtın gözlerini… Ellerin, ayakların kıpırdıyor… Tamam, kalbin de atıyor… Peki, yeterli mi bu oluşlar yaşamana? Yerinden doğruldun, bastın yeryüzüne… Bunlara “izin verenden” bihabersen yaşıyor musun söyle?!
Adım attın günün kalbine… Çevrende eş, dost belki… Ya yalnızsın ya da paylaşıyorsun; o yaşadığını zannettiğin hayatı sevdiklerinle… Sesler geliyor harmanlanmış güzelliklerle… Hepsi hitap ediyor sana… Mutlu oluyorsun duyduklarınla… Mevsim belki yaz, belki de kış… Ya bir kuş sesi var dışarıda, ya da yaz
yağmurunun çatı üzerine vuruş sesi… Yani ıssız değil hiçbir yer… Peki, farkında mısın duyduğuna? Ve bu yaşamak mı ey insan söyle?! Sen inanıyor musun gerçekten yaşadığına?
Hissediyorsun şimdi soğuğu ve sıcağı… Sol yanında bir et parçası ki; bütün bedenin onun elleri arasında… Bir kıpırtı, bir hareket var; gün içinde belki de hiç hissetmediğin… Oysa seni ayakta tutan, sana sevgiyle ya da nefretle baktırtan o… Ah be insan! Sen bir kalp taşıyorsun… Yoksa taşıdığını sanıyorsun! İnsan! Sen kalbini biliyor musun? Nedir senin için kalp, söyle? !
Gözünde iki damla belirirse kalbin sızladığındandır… Sesini duymak istediğin birine hasretteysen, kalbindir o özlemi, o hasreti taşıyan. Yüzünde bir tebessüm oluştuysa, bil ki o et parçasına Yaradan sevgi koyduğu içindir ki; o et parçası “sahibini biliyorsa” hep tebessüm kardır…
Hiç düşündün mü ha bir kalp taşıdığını? Ey insan! Sen ne kadar da bencilsin… Bilmiyorsun ki o olmasa sen hiçsin! Bilmiyorsun ki taşıdığın her uzuv onunla hareket eder… Ah insan! Bak, hala insan diyorum farkındaysan! Biliyorum, diyorsun ki; “ Bana mı sesleniyorsun?” Yoksa sen insan değil misin? Bilmem… Belki sen öyle olduğunu zannediyorsun…
Düşüncen var bilirim… Seni her gün güzelliklerden alaşağı eden… Bir de nefsin ki; gaflet kuyusuna adım adım sürükleyen… Ne demeli bilmem ki! Kişi kendi iyiliğini istemezse başka fani onu ne kadar düşünür? Kendinden çok düşünür ey insan! İnan kendinden ve nefsinden çok düşünür!..
Şimdi asrısaadete uzan bir an… Kapat gözlerini… Emri verdin, kapandı gözlerin… Eğer ki “biliyorsan” düşün şimdi Efendimizi. Sen ki O’ndan asırlar sonra gelecektin… Ne görmüştü seni, ne de bilmişti… Karşı komşun değildir; senden bir şey bekleyerek iyilik yapan! Oğlun ya da kızın değildir O; menfaatle seni sevip, canım diyerek sarılan… Kara gözlerine vurulan, sesine aşina olup vazgeçilmezi olduğun eşin değildir O! Demem o ki ey insan, O
Peygamberin! O seni görmeden seven! O senin için gece gözyaşı döken… Senin belki adını bir kere bile aşkla anmadığın halde sana “kardeşim, ümmetim” diyen…
Ne o! Ağır mı geldi insan! Kaçırıyorsun gözlerini… Yoksa bir vicdanın olduğunu mu hatırladın sözler içine dokununca? O zaman şükret Yaradan’a hala vicdanım var diye… Hala bir yazı okuyunca, bir gerçeği duyunca sızlıyor diye…
Ah ben insan! Ne mutlu sana… Hatırladın ben insanım diye… “Ben dünyaya insan suretinde, sağlam, ayakları yere basan, gören, hisseden, duyan, dokunan, ağlayan, gülen biri olarak geldim… Bir kalbim var; Allah’ı (c.c) biliyor. Bir dilim var; O’nu zikrediyor. Ben yürüyen, koşan yani sapasağlam…”
İnsan! Demek insansın ha! Bu dünyaya neden geldiğini biliyor musun peki? Vazifen ne, ne için yaratıldın? Tamam geldin… Tamam sağlamsın… Peki, gerisi yok mu? Ye, iç, gez, toz, ağla, gül, bağır... Ah insan! Sen yaşamak diye buna mı diyorsun? Öyleyse Ashap yaşamamış… Evliya hiç gelmemiş dünyaya! Peygamberimiz (s.a.v) yaşamayı mı bilmiyordu yoksa? Yaradan sana öğretmiş de en sevdiği, bütün âlemi O’nun adı için yarattığı “Sevgilisine” mi öğretmemiş?
İnsan! Demek yaşıyorsun… Ah gafil ah! Sen bal gibi de yaşadığını sanıyorsun… Anlayacaksın biliyor musun? Fakat bu dünyadaki gibi; nasıl bir şeyi elinden kaçırdığında onun değerini
anlıyorsun, işte ölüm meleği gelip o farkında olmadığın, taşıdığını sandığın ruhunu aldığında duracaksın… “Ben nerdeyim? Ah be! Ben insandım, yaşıyordum, yaşadığımı sanıyordum!” diyeceksin.
İçinde taşıdığın ve her gün hareket halinde olan ama senin ı koşuşturmada, iş peşinde, para peşinde ya da peşinde koştuğun her ne ise, farkında olmadığın o et parçasının o an farkına varacaksın… “Durmuş!“ diyeceksin… Yani görevi bittiğinde, yani değerini yitirdiğinde, hiçbir özelliği kalmadığında, aç kalmış bir hayvana verdiğinde bir lokmada yutacak küçük bir et olduğunda… Hani seni ağlatan, sevgilerle
coşturan, kör kütük aşık olan, bazen sancılarıyla seni uyutmayan o kalbin çok geç farkında olacaksın…
İşte böyle insan! Bak hala insan diyorum sana… Yalan diyorsam söyle, vur yüzüme! İnan gocunmam… Ben de senin gibiyim… Fani, geçici, kendini bilmeyen ve yaşadığını zanneden…

Sen şimdi bana doğruyu söyle!
Sen nereden geldin?
Sen nereye gidiyorsun?
Yaşıyor musun, yoksa sen yaşadığını mı sanıyorsun?

Zehra Öner
ScarletSunShine - avatarı
ScarletSunShine
Ziyaretçi
20 Mart 2009       Mesaj #580
ScarletSunShine - avatarı
Ziyaretçi
Narkoz verilmiş gibi uyuşturan, anlık hayallere daldıran, bittiğinde ise verdiği mutluluktan ziyade mutsuzluğu tetikleyen, gerçek hayattan uzak pembe cümlelerden oluşan yazıları, kitapları sever misiniz? Ben sevmiyorum. Olmayacak, yaşanmayacak, yaşanması realiteyle karşılaştırıldığında milyonda bir ihtimal olan hayatları, aşkları, peri masalı türü şeylerle zaman geçirmeyi, beyni doldurup yormayı gereksiz buluyorum. İşin daha da tuhafı okurken romantik olunacak anda gülüyorum. Güldüklerime sevgilimin bana gönderdiği bazı mesajlarda dahil. O bir başak erkeği olup tuvalete bile mantıkla giden bir adam ve genel karakteri mantık+espri olduğundan öyle pek edebi sözcükler söylemez. Anlayacağınız kendileri biraz ağır abidir. Bu yüzden romantik anların senkronunu pek tutturamayız. Birimizden biri kelimeleri cımbızlar ve o anı mutlaka geyiğe sardırırız.

Sizce de süslü cümleler doğallığı bozmuyor mu? Sevdiğim adamdan o an içinden ne geçiyorsa onları ‘Ömürce’ söylemesini istiyorum. Mesela, “Sensizlik beni ağlatıyor” demesi, belki bensizliğin acısını kanıtlamak içindir ancak inanamam, çünkü o asla ağlamaz, ağlasa göstermez ve bunu da asla dile getirmez. Anca “Seni manyaklar gibi seviyorum”, “Seni acayip özledim be aşkım” türü şeyler derse ya da şişenin dibini (bir yılı devirdiğimiz nişanlılığımızda bu halini yeni gördüm ve bu halini mantıklı haline bin kere tercih ediyorum  görüp o an ararsa ve mantığını kullanmadığı bu durumda her ne söylerse onlar gerçek ve tamamdır, çünkü bu, odur…

Peki sizler ne dersiniz sevdiğinize? Realiteden uzaklaşmadan, yapmacıklığa girmeden, hayatın her yüzünü gözönünde bulundurarak, çağımızda yaşanan sevgileri hangi kelimelerle ifade edersiniz? İşte buyrun, pembeleşmeye çalışmadan birkaç tanesini ben ediyorum. Bilmem, belki size de kılavuz olur.

- Seni seviyorum, çünkü…
Aşkı gerçek anlamda iliklerime kadar yaşatıyorsun.
- Seni seviyorum, çünkü…
Eğilip bükülmeyen, namuslu, saygı duyabileceğim sağlam bir karaktere sahipsin.
- Seni seviyorum, çünkü…
Kirlenmiş toplumda aşkımdan başka bir beklentin olmadı.
- Seni seviyorum, çünkü…
Kalbimi benden alabilecek kadar kararlı oldun.
- Seni seviyorum, çünkü…
Sevgililiğimizi o an unutarak sıkılmadan saatlerce sohbet edebildiğim, hayatı, dünyayı kısacası her şeyi paylaşabildiğim, en iyi arkadaşım olmayı da başarabildin.
- Seni seviyorum, çünkü…
İlişkimiz kadın-erkek-sevgili muhabbetini koruyarak bir üst seviyeye daha çıktı, sevgiliye dahi anlatılmayacak kadar özel sırlarımı, mutsuz anlarımı paylaşacak rahatlığı vererek dostum da oldun.
- Seni seviyorum, çünkü…
Özgüvenini ilişkimizde ustaca kullanarak özgürlüğümü kısıtlamadan sevmeyi becerebiliyorsun.
- Seni seviyorum, çünkü…
Beni güldürüyorsun. Üstelik güldürürken aynı anda sinir de edip grafiği monotonlaştırmıyorsun.
- Seni seviyorum, çünkü…
Pek çok duygu gibi aidiyet duygusunu da bu kadar yoğun ilk defa yaşatıyorsun.
- Seni seviyorum, çünkü…
Devam eden hayatıma girdin. Seni tanımaya başladıkça seninle yarım hayata değil, yeni, sıfır kilometre bir hayata başlayacak kadar değerli olduğunu gösterdin.
- Seni seviyorum, çünkü…
Her zor durumun altından tek başına, yardımsız kalkmaya becerebilen, herkese karşı dik duruşunu koruyan yapınla hayranlık beslettin.
- Seni seviyorum, çünkü…
Fiziksel ve ruhsal bir şablonum yokken, aradığım olduğunu seni tanıyınca anladım.
- Seni seviyorum, çünkü…
Bu kalpte bölünme olmadan sadece sen varolabilecek kadar büyüksün.
- Seni Çok Seviyorum, çünkü…
Sevgilim, arkadaşım, dostum, sırdaşım, akıl hocam, sığınabileceğim bir liman, bazen bir ağabey, bazen bir baba, en önemlisi eşim olmayı hak edecek bir insan olduğunu gösterdin…

Her şeyde doğallıktan, gerçeklikten, dobralıktan yanayım. Aşkın içinde bile argo olabilir, yeter ki yapay olmasın, yeter ki içten gelip denilenleri yalınca anlatabilsin… Sevdiğinize süslü cümleler bulmaktan vazgeçin, siz olun kafidir…

Öpü öpücükleeer…kara gözlüm............

Benzer Konular

17 Haziran 2009 / _PaPiLLoN_ Taslak Konular
19 Haziran 2014 / By_Dark Cevaplanmış
16 Ağustos 2014 / Misafir5 Cevaplanmış
3 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük
15 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük