Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 1047

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.424.021 Cevap: 12.492
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #10461
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bu şiir benim bitanecik papatyam için : )

Sponsorlu Bağlantılar
PAPATYA

Koskoca bir bahçede
Demetler içinde bir papatya.
Aşık olmuş, yanmış, tutuşmuş
Ak sakallı bahçıvana...
Bir ümit bekliyormuş.
Yüzlerce çiçeğin arasından
Onunla, sadece onunla
Saatlerce ilgilenmesini.
Buz gibi suyunu
Sadece ona döksün istiyormuş...
Sadece ona değsin makası,
Sadece ona gülsün dudakları.
Kıskanıyormuş bahçıvanı
Kırmızı güllerden,
Sarı lalelerden,
Mor menekşelerden.
Papatya, sadece bahçıvan için açıyormuş,
Bembeyaz yapraklarını...

Bir gün,
Aşkı öyle büyümüş ki,
Papatya yapraklarını taşıyamaz olmuş.
Eğilivermiş boynu.
Toprağa bakıyormuş artık.
Bahçıvanın sadece sesini duyuyormuş
Ayaklarını görüyormuş.
Bunada sükür diyormus.
Yetiyormuş ona, bahçıvanın varlığını hissetmek.
Zaman akıp gidiyormuş.
Papatya bahçıvanın yüzünü görmeyeli çok olmuş.
Ne var sanki boynumu kaldırsa
Bi kerecik daha görsem yüzünü diyormuş.
Yanıp tutuşuyormuş...

Ve işte bir gün..
Bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış.
İncecik bedenini ellerinin arasına almış.
Elindeki sopayı, köklerinin yanına, toprağa sokmuş
Bir iple papatyanın gövdesini bağlayıvermiş sopaya.
Papatya o an daha çok sevmiş bahçıvanı.
Hâlâ göremiyormuş onu,
Ama bedeni kurtulmuş.
Uzun bir müddet sonra,
Bahçıvan uğramaz olmuş bahçeye.
Gelen giden yokmuş...

Kahrından ölecekmiş papatya.
Ama işte bir sabah,
Hortumdan akan suyun sesiyle uyanmış.
Derin bir oh çekmiş.
Çılgıncasına sevdiği bahçıvan geri gelmiş.
Birden, kendisine doğru gelen iki ayak görmüş.
Bu onun delicesine sevdiği bahçıvan değilmiş.
Başka birisiymiş.
Adamın elinde bir de makas varmış.
Papatyanın kafasını kaldırmış yukarıya doğru
Ne güzel açmışsın sen öyle demiş.
Bu gencecik, yakışıklı bir delikanlıymış.
Gözleri gök mavisi, saçları güneş sarısıymış...
Ama gövden seni taşımıyor demiş.
Elindeki makası papatyanın boynuna doğru uzatmış
Ve bir hamlede başını gövdesinden ayırmış.

Papatya yere düşerken hatırlamış sevdiğini,
O ak saçlı, ak sakallı, yaşlımı yaşlı bahçıvanı hatırlamış.
Bir de o gencecik, yakışıklı delikanlıyı düşünmüş,
Ve o an anlamış, neden o yaşlı bahçıvanı sevdiğini.
O, her şeye rağmen, papatyaya emek vermiş.
Belki, ona hiç bir zaman güzel olduğunu söylememiş,
Ama onu asluında hep sevmiş.
Papatya anlamış artık.
Sevgi; emek istermiş...
Yere düştüğünde son bir kez düşünmüş sevdiğini,
Teşekkür etmiş ona içinden..
Son yaprağı da kuruduğunda,
Biliyormuş artık...
Gerçek sevginin, söylemeden,
Yaşamadan ve asla kavuşmadan
Varolabileceğini...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #10462
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gözlerin Nemlenmesin

Sponsorlu Bağlantılar
Güzel dost ben seni candan severim
Gözlerin nemlensin istemem inan
Dertlerine ortak olmak isterim
Gözlerin nemlensin istemem inan

Yazıların sızlattı yüreğimi
Gözlerim de doldu bilesin emmi
Senden ayrı gelmez, gönlümün demi
Gözlerin nemlensin istemem inan

Sırın da sırımdır bilesin canım
Adın gibi emin olasın canım
Sende kalsın sakla benim sol yanım
Gözlerin nemlensin istemem inan

Anlattıklarına yutkundum inan
Derdin bana derttir inanasın can
Benimde kavgamdır senin bu kavgan
Gözlerin nemlensin istemem inan

Yusuf’um bugünde çok zor uyursun
Sevdiğini sen rüyanda görürsün
Hayalinde bile onla yürürsün
Gözlerin nemlensin istemem inan



ABERYY - avatarı
ABERYY
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #10463
ABERYY - avatarı
Ziyaretçi
bu guseL siir için tsk ederim bitanem buda senin için bitanecik CANım

GÖNLÜM

Bir gül doğdu bu gönlümün özüne,
Gonca gül oldun sen açtın kalbime,
Bahara uyandı duygularım seninle,
Sevdan ateş olmuş yanıyor içimde.

Toprak açılır içinden bir gül doğar,
Kalbime hep senin o sevgin dolar,
Gözlerim o hayaline takılıp donar,
Talih kuşu, asude gönlüme konar.

Kalbimdeki o gül rengi aşkımsın,
Gözlerinle o kalp kapımı açansın,
Gönlüme sevda korları saçansın,
Başıma sevdanın tacını takansın
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #10464
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yalnızlık

Bilir misiniz,
İğne atsanız yere düşmeyecek
Bir kalabalıkta yalnızlığı?
Hiç yaşadınız mı,
Başkalarının yanındayken
Anlatılmaz, anlaşılmaz yalnızlığı?

Bir derdim yok.
Ama mutlu da değilim.
Sensizim.
Ailemin yanındayken bile
Sanki kimsesizim.

Kaybettiğim bir şey yok,
Ama arıyorum.
Üzüldüğüm hiç bir şey yok,
Ama ağlıyorum.
Bu gürültüde sessizliği,
Bu kalabalıkta yalnızlığı yaşıyorum.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #10465
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
EYLÜL SONU

Günler kısaldı. Kanlıca'nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbalarları.

Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...

İçtik bu nadir içki'yi yıllarca kanmadık...
Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılışın ıztırabı zor.

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.

YAHYA KEMAL BEYATLI
ABERYY - avatarı
ABERYY
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #10466
ABERYY - avatarı
Ziyaretçi
Sen rüyalara inanır mısın? Anlatabilir misin hiç gitmediğin bir ormanı ? Uyku tutmayan gecelerde hayal kurar mısın? Sonra o hayallerin peşinden koşar mısın? Karanlığı ya da aydınlığı tarif edebilir misin ? Hatırlayabilir misin her gözyaşının sebebini? Kimsesizliğe katlanabilir misin ? Sebepsizce sevdiğini arayıp "canımsın" der misin? Yağmurda umarsızca ıslanır mısın? Ve inanır mısın her yağmurdan sonraki gökkuşağına? Bilir misin unutmayı ya da hiç aklında yokken hatırlamayı? Sahi sen "AŞK" a inanır mısın? Şiir tadında yaşamak, duyguların dillenişine şahit olmak, sevginin, aşkın dizelerden, sözlerden uzanıp yüreğinize dokunduğunu hissetmek ve hislerinizde yalnız olmadığınızı anlamak adına...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #10467
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kimbilir ne kadar güzelsin bugün
Benden uzaklarda doğum gününde
Hatırla ne kadar mutluyduk canım
Seninle geçen yıl doğum gününde

Kim derdi sonu bu öyle bir aşkın
Belki kurumuştur çoktan gözyaşın
Kutlu olsun sana bu yeni yaşın
Bana da sensizlik doğum gününde

Benim için bir mum yaktın mı bilmem
Camlardan yollara baktın mı bilmem
Ah burada olsa dedin mi bilmem
Yoksa unuttun mu doğum gününde

Kimbilir kiminle kesildi pasta
Bir dilim düşmez mi bu eski dosta
Sen sevinç içinde ben ise yasta
Senden uzaklarda doğum gününde

Elbette kuş olup gelmek isterdim
Ben de yanağından öpmek isterdim
Seni bir kez daha görmek isterdim
Alkışlar içinde doğum gününde.

.:Ahmet Selçuk İlkan:.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #10468
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Lal Kuşlar...

Ahh bu uzayan sessizlikler...
Ahh ayrılık habercileri lal kuşlar...
Ölüm belirtileri donuk bakışlar...
Çocukluğumdan aklımda kalanlar…

Nerdesin kapısını çalıp kaçtığım,
Kırık bastonlu, kara yazmalı teyze..
Sen göçmeseydin kalır mıydı aklımda,
O ılık rüzgârlı, kırmızı bulutlu gün…

Nerdesin tepe üstü içine düştüğüm,
Altı yosun tutmuş su dolu kurun...
İçine düşmeseydim düşer miydi hatırıma,
Köyün ortasındaki soğuk sulu kurun...

Nerdesin beslediğim yavru güvercinim..
Seni masum bildiğim kedi parçalamasaydı,
Kediyi çuvala koyup uzaklara yollamasaydık,
Aklımda kalır mıydı çocukluğumdan o gün,
ABERYY - avatarı
ABERYY
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #10469
ABERYY - avatarı
Ziyaretçi

KADIN KOKUSU...
Çok gündemde bir konu, aslında gündemini de hiç yitirmeyen, ölünceye kadar da kimin nerede,nasıl başına gelip ya da gelemeyeceğini bilemediği, tehlikeli sular...
Şu aralar Papa'nın bile verdiği müslüman alemini derinden sarsan üzücü mesajıyla, gazetelerde aynı sütunları paylaşıyor.
Yani anlaşıldığı üzere insanlığın önemle üzerinde durduğu bir konu,hatta genetik olduğu bile kısa süre önce kanıtlanmış.
Yaklaşık üç yıldır, köşemde güncel gelişmelerin de etkisiyle benim de zaman zaman yer verdiğim;
Aldatma!
Aslında gerçekten kimin ne yaptığı beni hiç ilgilendirmiyor, ancak konu bu kadar da aktüel olup şu aralar herkesin de dilinde ve kalemindeyse, çok da kayıtsız kalamıyor insan. Ben bu konuyla ilgili hiçbir yorum yapamam, herşeyden önce korkarım. İddialı konuşmalar yapmak, atıp tutmak, hatta fikir bile beyan etmek pek hoş olmaz.
Bu yüzden bu konuya geçtiğimiz günlerde, outlook express'ime düşen yine bir Can Dündar yazısıyla katılmak isterim. Can Dündar öylesine bir yazı yazmış, yazarken de öylesine empati yapmış ki, bana göre ilave söylenecek tek bir söz bile bırakmamış.
Buyrun siz de okuyun:

"Kendimi ayırt etmeden söyleyeceğim:
Bazen erkek soyu midemi bulandırıyor.
"Kadın kokusu", taze ete susamış bir sırtlana dönüştürüyor bizi... Gözümüzü kör ediyor; başımızı döndürüyor.
Amerikan başkanından hocasına, kör cahilinden okumuşuna, kılıbığından "Taşfırın"ına kadar böyle bu...
Hele 40'ımızı geçmişsek...
Hele cüzdanımızı şişirmişsek...
Ve hele 40 yılı "boşa" geçirmişsek...

Sokağın çağrısını 40'larında işiten erkeğin "kaybolan yıllar" ağıtına, "televole" özentisi bir aşermenin ağız şapırtısı eşlik ediyor.
Evet, "alem gezip eğleniyor". Sokakta onun karizmasına teslim olmaya hazır "çıtırlar" fink atıyor.
O ise pijaması içinde "evi bekliyor".
Oysa -40'lıkların yaman teşhisiyle- "Hayat hızla geçiyor" ve "Böyle mi öleceğiz?" sorusu beyni deşiyor.
Bu panik, yaşanmamış yılların hıncıyla sokağa döküyor 40 yaş erkeğini...
Altta kırmızı arabalar, belde zar zor giyilmiş kotlar, dilde demode iltifatlar, cepte karaborsa viagra’larla...
Hâlâ beğeniliyor olmanın vehmi, hala yapabiliyor olmanın hazzına karışıyor. Tatmin edilen ego şiştikçe şişiyor. Nefis uyanınca göz, ne iş ne ev görüyor.
Bitap evliliklerin tozunu, sevgisiz ilişkiler alıyor.
Her dişlenen "taze et", yenileri davet ediyor.
Ev zulaları, günahların çetelesini tutuyor.
İhanet kol geziyor.

Kim bilir kaç erkek, gömlekteki bir ruj izi, cepte unutulmuş bir mektup ya da ansızın gelen bir telefon mesajı yüzünden kan ter içinde hesap verdi, çocukça boyun eğdi, beceriksizce yalan söyledi, öfkeyle terk etti, terk edildi bugünlerde...
Kaçı, pişman gözler, yalvaran sözlerle geri döndü eşine, döndürdü eşini...
Kaçı, ertesi gün unuttu, "ebediyen" verdiği sözleri...
Kaçı, haber verenleri suçladı, yakalandığında...
Kaçı, yakalanana "enayi" dedi, haberi duyduğunda...
Ve kaç "kutsal kadın", aile denilen kumdan kalenin sınır boylarını bekledi, kızarak, ağlayarak, utanarak, yine de diş bilediği kale reisini savunarak; ...ve göz yumarak... bazen sevgiden, çoğu kez çaresizlikten...
...aynı saatlerde erkek, bir kahvede, becerdiklerini anlatırken...

Yanlış anlaşılmasın:
Garipsediğim, 40 yaş erkeğinin kadını sevmesi değil; sevmemesi...
Ve şaşırtıcı olan, ihanet etmesi değil; ihanet ettiği hayatı aynen sürdürmesi...
Yaşadığının bedelini ödemeye cesaret edememesi...
Harcına yalan kattığı kaleyi terk edememesi...
"Ben de karımın kaçamağını, ondan beklediğim tevekkülle karşılayabilirim" diyememesi...
Hep kendine yontarak diktiği ikiyüzlü bir ahlak totemine her daim secde etmesi...
Ne ihanet ettiği, ne ihaneti paylaştığı kadına karşı dürüst olabilmesi...
40'ında hala para karşılığı çiftleşmeyi, geceden kalma pudra izini banyoda gizlice çitilemeyi, cep telefonunu her an patlayabilecek bir el bombası gibi gizlemeyi kendine yedirebilmesi...

Kabul edelim:
Evlilik bitti!
Çağ yorgunu aile, ancak başka kadınların (ya da erkeklerin) kolunda yürüyebiliyor.
Yalan, bir mecburiyetler rejimi sayılan evliliğin temellerini oyuyor. Ve herkes her şeyi bilerek, gönülsüzce boyun eğerek bu oyunu oynuyor.
Çare, eşlerin birbirinin hayatını yaşamaktan vazgeçip her hayatı, sahibinin nefsine, iradesine, vicdanına, insafına terk etmesidir.
Sevgi varsa, aile ilelebet sürecektir.
Yoksa, böyle sürdürmek rezilliktir.
Yalansız yaşamayı özlemediniz mi?"
Can Dündar


4980658mdpe6
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #10470
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anlatsam seni geceye sığar mısın?
Yoksa gecede yanar mı sana benim gibi
Aşkın beşinci mevsimi gibisin
Sana dokununca
Yanıyorum üşüyorum
Birden en kuru dallarım çiçekleniyor
Erguvanlarım birden yapraklarını döküyor

Aşkın can içinde can çekiştiriyor
Öldürüşlerinde Doğuyorum
Doğuşlarımda ölüyorum

Kopuyor birden hayatla en sıkı dediğim bağlarım
Bakıyorum neden koptu diye
Elinde bir makas en güzel gülüşünle sen

Anlatsam seni tarihe sığar mısın?
Yazar mı tarih aynı sayfaya ikimizi
Başlıca yapıtların şu diye sıralanır mısın?

Aslında tarifsizsin
Seni anlatacak kelimelerde yok kifayet
Anlatsam seni
Anlattıkça bitmeyen olursun
Nihayetin yok sen sonsuzluksun

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya