Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 1054

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.424.235 Cevap: 12.492
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #10531
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Harf Harf Alfâbem İstanbul

Sponsorlu Bağlantılar

Elif

ıhlamur ağacının altında hafîf bir rüzgâr
......................../ birimiz zikir hâlinde
......................../ birimiz seyir âleminde
salınıp duruyoruz aşkın medcezirinde
sonsuzluğun eşiğinde
........................bize eşlik eden bir şarkı:
‘çok geç kalmışız canım
vakit bu vakit değil
eski radyolar gibi
çatıya saklanmış aşk’

izbe yerlerin zulmet kokan hafakanları
gelip tahtını kurar ellerin boşluğunda
ömrü uzayan ölümler filizlenir Heybeli’de
ah! ne eyleyeyim ben, şimdi şiirler mensûr
şimdi kırgınsın bize, yangınsın içimizde
sâhiplenmedik seni
......................../ teyakkuzda ekâbir

dargınsın ey içime kümbetlenen azîze
vakit çok geçmiş değil soylu hânedan için
dâim ağlamaklıdır Leylâ, perçemi nemli
hiçbir diken, süs diye takılmamıştı güle
......................../ yine de yakışıyordu
büyük aşkın virandır akıttığı gözyaşı

gizem saklı surlarda, durur hâlâ ab-ı sevda
hâlâ sana sevdâlı ezelden güneş ve ay
ah! ne saâdet dünyâ gözüyle Hüdâî yol;
................................................/ ateşe serinliği
......................../ suya dinginliği öğretiyordu

çizdiğim resm-i yârdır Gerdan’ından akseden
sâkî! bana bir bâde sun aşkın şarabından
......................../ kendinden geçsin bu dingin dudaklar
şâirin sesine ses katsın renkli Alfâbe’m
say ki unutmuşum kelâmı
......................../ unutmuşum kırılan her kalemi
/ beni de alfâbende bir elif say


Be

adım adım elleri çıkar, öpmek içindir
................................................Koca Sinan’ı
çizgi çizgi elleri değiyordu Hattat’ın
........................…öperek Bâb-ı Âli’yi
/ harfler secde ediyordu
sînelerde kaldırım yalnızlığında Hırka
Cihangir’deki hüzün kuşatırdı göğümü
ve bir anne duâsı kadar içten olurdu
................................................Sadâbâd

kutlu bir şehzâdenin yangın suskunu dili
‘ya o beni alır, ya ben onu’ der Beyzâde’m
ensar niyetlenmişti de gelin olunan Fâtih
................................................yüzgörümlüğü fetih
hem ne yakışıyordu sancağım Ulubatlı’ya
sancılı bir yağmurun dokunduğu intizâr
saçlarında günlerin yorgunluğunda duran
................................................bir şehrâyin muştusu

Beyoğlu nâr, Üsküdar yâr, revnak Çamlıca’da
gülüşün kadar sıcak olurdu her münâcât
........................ - Yûşâ Tepesinde duâ -
sonsuzluğa kayan aşk Sirkeci’de vedâya
................................................dönüşüyordu

evvel şaşkınlık, sonra savurduğun telâşım
görmeden denedimse de kâtil özlemlerini
................................................diriltmemeyi
büyüdü şol sevdalar, kelimeler bendegân
bir tezyin, bir tezhip, bir nakıştır kalpte Vefâ
alıp götürür beni, okşar ruhumu neyzen


Te

saraylara kâh kumru, kâh güvercin konardı
leylak halkalar zarîf, zerrîn, nârin olurdu
nâzenin işlemeli, cumbalı evler virân
........................Ayasofya mahkûm
........................Topkapı serâzâd
tiran istilâsında yıkılmıştı pâyitaht
fayton kıvrımlarında uzayıp giden yollar
......................../ kuytudan kalabalığa
......................../ kesretten duldalığa
bendenin zebânı mı Hak, zebûnu mu beşerin
........................bir dirhem iz’ân ya Rab!

sağ yanın şark, sol yanın garp; gece ile gündüz
Mihmandâr’da her adım maverâ sohbetleri
unutturup dünyayı öteyi ifşâsıdır
haberler uçuran her güvercin, şâhit olup
........................döker en mahrem sırrını Harem’in
........................ ve sırra kadem aşkını Hürrem’in

şâir susarsa eğer kim anlar ki dilinden
hiç bu kadar âşikar değildi ağlayan ney
ikindi yağmurunda ıslanır münbit heyben
ellerimle yıkarım, iki yakanı senin
......................../ okşasın parmak uçlarım
bana mısın demeden ışırsın sabah akşam
köprülerin altına hoyratça düşen çocuk:
................................................seni biz düşürdük

…….


Sin

kaç bin yıldır görünen cemâlin Yûsuf’a ayna
‘su uyur’ surlar nöbette gizemli nazarıyla
/ açılsan on asırlık bir buz dağı çözülür
/ açılsan çağ sökülür, yaprak yaprak çan sesi
................................................dökülür

içini bir Fâtih’e açabilmiştin ancak
........................gece gündüz, elli üç gün / bilâ-fâsıla
sabrı öğretiyordun
kızıl renge boyanmayı suya, toprağa aşkı
hercaî hayâllerin son şaşkın bakışında
bir dev/in, hayâlinin ırağındaydı fetih
başladı mı, bitti mi suskunluğu şâirin
ve kana kana biter susuzluğu Fâtih’in

Kız Kulesi şaz, Eyüp niyâz, naz Emirgan’da
Yedi Tepe’nde işte en havadar Kanlıca
nefesler susturulmuş Prensler Adası’nda
koyu gölgesinde her Çınar’ın saklıdır keder
sükûnet lügatlerde, devinirken çığlıklar
......................../ el ele tutuşur nârâ ve nidâ

ses veriyorum suyun hayat kokan sesine
acılardan sevince, erinçlerden kedere
yırtınan gelgitlerde, dinginleş artık n’olur
hangi sırra gark olur tende süveydâ-yı kalp
arzuhâlimi mâzur görsün divân-ı hümâyûn
hece hece yitirdim, harflerde arıyorum
................................................kaybettiğim izleri

sen gelirsen naz biter, sen gidersen haz biter
karşılıksız sevda yok, biter nihâyetinde
kâim olduğunu her dîl/de, görebilseydi
lâl olurdu Aslı… ve Şirin’de başka ahval
ve ezelden masalmış Leyla’yla Mecnun aşkı

…….


Nûn

elvan elvan lezzetler resmeder ressâm
hayat yeniden başlar mehtaplı gecelerde
her vapur kalkışında eller askıda durur
........................biraz daha / yutkunur deniz
kalpler beraber gider, gidemese de beden
uzaktan uzağa bir akşam selâmı kalır
yummadan gözlerimi dinlemeliyim seni

zülfünü suya çalan tek dilberdir martılar
kimine göre hüzün, kimine göre efsûn
........................umuttur beyaz sayfalardan taşıdıkları
........................kendi rengine benzer her şey
neden uçtuklarını su üstünde, sormayın
kaybettikleri bir şey mi var bulamadılar
haberler uçuruyor, havâdis alıyorlar
................................................/ hülâsâ

Haydarpaşa Garı’nda ne çok anlamsız bakış
pususunda bekleyen inkisâr-ı hayâller
anbeân gelip çarpar mahzun bir yığın yüze
Hisar’lar kırgın, yılgın Beylerbeyi, utangaç
........................yaz akşamlarında muzdarip Kadıköy
daha ‘küçüktüm, çocuk değildim... aşıktım’ ben
intiharlara şâhit olunca Boğaziçi
siliverir dalgalar… ve ölüm çığlıkları
........................yankılanır dilimde:
........................‘keşke toprak olsaydım’


Vav

bir hattatın elinden çıkar gibi işveli
ölümsüz bir çiçeğin kokusu yayılmakta
eksiğim biliyorum, tamamlıyorsun dâim
sende ağlamıyorum karanlığa, leyl başka
........................nehâr oluyorsun bana / mâsivâ

mavi gözlü sevgili, ey rüyaların kızı
nereye baksam, senin ikliminden bir rüzgâr
sevginin gül kokusu, âhuzarı çiçeğin
şehadet ederim ki güneşin ışığı ve
dolunayı gecenin senden yanadır, inan.

burçlarında hâlâ bir Akşemseddin duâsı
erbabına bıraktık; Itri başlar nağmeye
Haliç’te martılarla her sabah kahvaltı var
........................kim der Yalnız Servi’ler
her şey revândır sana, sen kalender süedâ
sen yine el değmemiş Meryem bakireliği
........................lâkin doğurgan billur belde
en güzîde kelâmın ıtır neşîdesiyle:
........................‘beldetün tayyibetün’
........................kutlu zafer müjdesi

sıcak yürümeleri bir çınar serinletir
görürsün, bütün yollar birleşir Galata’da
orada bir Hezarfen alıp götürür sizi
gökyüzünden temâşâ mâziyi ve bugünü
......................../ sonra nesl-i âtiyi

…….


Lam-elif

kalabalığı teskîn eden sandallar yüzer
........................denizin orta yerinde
yüzlerinde yorgunluk, ellerinde bir umut
........................kaptanların, balıkçıkların
hangi tarafa baksam, senden kalan buhurdân
bir hıçkırık yayılır çılgınca dizelerden
kim tutar bir şâirin şuh yadsımalarını

mahzundur Ayasofya, âteş-i aşkında gam
uzaktan uzağa bir ezan, bazen Bilâl’dir
........................kulaklarda tutunan ses
bazen Dâvût sesinde oturur her yüreğe
devr-i sâbıkta huşû, bize mi kaldı özlem

Karacaahamet; kutsal ma’bedi ölülerin
geceyi konuşturan şimdi kırık iskele
Nef’î’nin susturulan sesinde Sihâm-ı Kazâ
bana kaldı anlatmak aşkın derinliğini

kıskanıyordu Bâbil küçülen her adımı
........................-Sahaf’larda, Mısır Çarşısı’nda-
yer ve gök arasında hummâlı yolculuklar
ne kelâm ki karşımda evrenin sonsuzluğu
gülüşünde bin bir renk, takılmak için durur
........................yığınla insan gürûhuna

meydanda arz-ı endâm, şâiran artık susar
sana sınırlı, sende sınırsız rûz-i yeldâ
......................../ ismiyle müsemmâ Der/saâdet

ıhlamur çiçek açar, sonra hafîf bir rüzgâr
......................../ birimiz salınmaktan
......................../ birimiz korkar yutkunmaktan
öylece duruyoruz aldırmadan zamana

işte ‘okudum harf harf alfabem İstanbul’u’
........................‘doymadan tekrar tekrar
........................biz sevdiceğim yeniden’

susunca şâir, susuz kalır buyurgan kadın
‘ben derim utanma iftihar et
sevmeyenler utansın
aşksızlığa mahkum edildiysek
bu dünya yansın’

...
..
.

Zafer ŞIK


Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #10532
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek

Sponsorlu Bağlantılar
Yarım kalan hiç bir yolculuk yok bu yaşamda
Bir birine karıştırılan hiçbir boyut yok
15 yaş nedir ki yılların sözde çizilen anlamında
Ya bir duygu selidir aralıksız ya da
Bir inanç fırtınasıdır yüreğin
Dirence açılan gençlik boylarında
Bir devrin sembolü diyorlar şimdi adına
Toprağa ölüm düştükten sonra hiroşima’da
Tüm bitkilerden önce yeşeren bir
Açelya
Şimdi
Kadiköy rihtiminda
Neyi çagriştiriyor sana
Sen söyle direnç çiçegi
Neyi
Bir köpük
Onur ugruna
Çürüyen irmaklar
Henüz dile gelmedi
Istanbul’u ezen suskunluğunda senin
Gazetelerde
Resimlerinle dolarken sayfalar
Nedense
Söyleşilerde yalnızca
Beyin hücrelerine
Yöneltiliyor sorular
Sense ölüm rengine inat
Kan maviliğince
Susuyorsun
Yalnızca geçmişin
Gelecekteki
O ölümsüz sesini yansıtıyorsun
Hani o bin renkli açelyanın
İnançlı sesini yansıtıyorsun
Gülümsüyorsun susuyorsun
Eyyyyyyyyyyyyyyyyyy
Ovaların ateş ateş çölleştiği yerde
Toprağın ırmak ırmak yüreklenişi sen
Yarınlara selamını iletsin diye adın
Damarlarına bağlanan yaşam
Ölümü kucaklarken ellerinle
Kopardın
Kurtarmak için enginlerin anlamını
Gökyüzünü yere indirdiğinden beri
Ve silmek için bir damlanın yüzünü
Bir okyanusu kucağına bastığından beri
Adın bir
Açelyadır
Artık senin
Koynuna ölüm
Düşen tüm topraklarda
Bir açelya
Yepyeni sözcükler yeşeriyor şimdi
Alnının ışıklı yamaçlarında
Yüreğini işitmek gerek duymak için
Soluğunu solumak gerek
Her dalıp gidişinde
Bin şiir
Çıkarıyor belki gözlerin
Yaşama gözlerinle dalmak gerek
Bir devrin sembolü diyorlar şimdi adına
Ve imgelerin en ulaşmaz doruğunda
Ey herşeye bitti diyenler
Korkunun sofrasında
Yılgınlık yiyenler
Ne kırlarda direnen çiçekler
Ne kentlerde devleşen öfkeler
Henüz elveda demediler
Bitmedi daha
Sürüyor o kavga ve sürecek
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #10533
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bakışı züleyhayı kıskandıran adam


yüreğinin sarısı
saçlarına vurmuş tacirin kölesi
hangi pazarlarda teşhir edildin
denildi mi ederin?

saçlarının her buklesi
topuklarına inmek isteyen merhamet damlası mı
okun kaç bedeni devirdi
yoksa kozasına kabzolan ipek böceği miydin?

bakışından sıçrayan
eşk midir yoksa isyan mı?
yüreğinin yangınları mı
yoksa çevirdi kömüre gönül elmasını.

ellerin hangi bilindik işlere değdi
eyledin mi hiç kahveyi yeşil
yeşili mi boyadın zifte
hangi rüzgarlar değdi,
hangi başaklar kıskandı sarını

gözünün gidemediği hangi odakların yolcususun
ellerin hiç değdi mi bir kızın gül kokan ellerine
yoksa ellerin mi verdi kokusunu güle

bakışı kendinden önde giden adam
hiç değdi mi gözün bir başka gözün süveydasına
yoksa ondan mıdır saclarının sarılığı

isa dokunsa pinhan yarana
bakışının gitmek istediği aralığa
karanlık dehlizlerden koşarak hızla
saclarından evvel
bedenin savrulurdu.

bakışı züleyhayı kıskandıran adam!
saclarından damlayan
sevdanın hüznü mü?


Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #10534
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Cadde

bir caddenin adı ölüm olsun
uyandırır mı bu sizi yolculuğunuzu beklerken
şantajcıları birikmiş kahve köşelerinde
kıpırdatmaz güvensizliğini bir tanesi
kurşun eziktir, örümcek işini bitirmiştir
dolgusu toplam bir düzinedir belki fazla
gizini çözmek için yalnızlığını verir biri
haykırışı sıradan, çaresiz

bir caddenin adı korku olsun
satılmış pompacıları, kuytularında uyumayan
karanlığı hortlak, aydınlığı cesaret torbası
her an bitebilir de, uçurumun kenarındadır
belki bu bir kampanyadır, tükenişin
varlığı tertemiz, sonuncusu gedik desenli
parçalanmış bir tasarımıdır yerde duran
alacalı siren sesidir aslında caddeyi korkutan
recruit87 - avatarı
recruit87
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #10535
recruit87 - avatarı
Ziyaretçi
Bir Destanım Vardır Zamana Uygun

Bir destanım vardır zamana uygun
Yattıkça yat kardeş sakın uyanma
Bir meşhur cevaptır sen kazan sen ye
El içinde beyhude ateşe yanma

Ananın erine çağırma peder
Ahırında sana kötülük eder
Kemlik et elinden geldiği kadar
Ey'lik edip sakın düşman kazanma

Kime ki eyi dersen darılır söğer
Merhamet zamanı değilmiş meğer
Yanında birini kesseler eğer
Bir hançer de sen vur sonra utanma

Her nereye gidersen eyle talanı
Öyle yık ki ağlatasın güleni
Bir saatte söyle yüz bin yalanı
Her doğru söz söyleyene inanma

Hediye namile bir şey gönderme
Adet edip hiç misafir kondurma
Komşunun evi yanarken söndürme
El karı için de bir adım uzanma

Beyhude Mevla'dan eyleme dilek
Asla zihin yorup çekme boş emek
Babanın hayrına verme bir ekmek
Aç kalıp da kapı kapı dilenme

Bir yetim görürsen vur dök dişini
Çalış ki bozasın halkın işini
Günde yüz adam vur kır başını
Bir yarayı sarma için dolanma

Keyfin bozma altı için beş için
Çekme kahır olur olmaz iş için
Canın feda eyle bir sarhoş için
Kuru sofuların sözüne kanma

Huzuri neylesin dünya ülfetin
Kesme doğruluktan sen muhabbetin
Cenab-ı Mevla'dan iste izzetin
Her şaşkının sözüne de inanma

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Ekim 2006       Mesaj #10536
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gelmek bilmeyen sevgiye…






Çare olmuyor camların buğusuna yazdığım şarkı
senin için hangi şiirden kiralasam aşkı

Sensiz kaçıyorum duygusuz yaşıyorum
Sesin yalnızlığıma düştüğü an
Kıyılarıma gelmezsen eğer kalabalıklar arasından
Haydi kalk gönlüm açılalım bu limandan
Kirletilmiş duygulardır nede olsa denizi kanatan

Bakma öyle yorgun argın uyandığıma her sabah
Hep sen sanırım martıların günaydın deyişini
Nefesim dalgalara sığındığı zaman
Bir gölge bulur, camların buğusuna yazarsam seni
Ne olur gözlerinin ışığını söndürme şimdi

Artık sesin konmaz hayalin geçmez oldu düşlerimden
Galiba rüya saatinden kalmayım bir sarhoş küfesinden
Deniz gibi aşklarda yüzmek varken
Kaç güzellik yelken açar ki bize yeniden
Son bir kez tutsaydı ellerin ellerimden
Kiralık bir şiiri batırmazdın istesen

ne zaman penceresi açılsa şu ömrümün
ya bu sevda acı yada kalbimin tadı kaçtı
kim bilir sevdiğimin gözleri nerelerde yaşlı
ağrısı sızısı içimde saklı
senin için hangi şiirden kiralasam aşkı
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
7 Ekim 2006       Mesaj #10537
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Cahil

Selamünaleyküm dedi oturdu
Muskacı hocaya güvendi cahil
Yanında da bir oğlunu getirdi
Muskanın gücüne inandı cahil

Hocam şu oğluma birhaller oldu
Tazecik fidanım sarardı soldu
De Allah aşkına bu nasıl oldu
Hocaya muskaya pek kandı cahil

Evli mi bekar mı bu oğlan dedi
Kaşını kaldırıp seyran eyledi
Babası konuştu hoca dinledi
Sırrını anlattı saftandı cahil

Oğlanın adını sordu ilk önce
Acıdı oğlanla göze gelince
Ooo ne büyüler deyince
İrkildi hayretle sallandı cahil

Ebced hesabıyla yıldızın açtı
Yazacağı muska iyi ilaçtı
Okuyup üfleyip bir sayfa açtı
Hocanın eline kapandı cahil

Yazdı muskaları tarifin yaptı
Hocamız böylece milyonlar kaptı
Allah'ı unutup hocaya taptı
İNCE bir saygıyla toplandı cahil
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Ekim 2006       Mesaj #10538
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KAÇINCI GECEDESİN

içimde ki kalbimden aynada ki kalbime-


acısı büyüttü senelerin
tortusu kaldı içimizde
süpüremedik yenilgileri
çizgisi arttı yüzümüzde
ve gecede
büyük düşler büyüttükçe
sakın ola aldanmayın
ey aynalarda çırpınan kalbim
alışkındır etrafındaki sahte gülüşler
sol kulağın çınlatarak
ölü etini yemeğe


ne yazıktır ki bu dağlarda sesin
yapayalnız yankılanır işitemezsin
şu üç günlük dünyada da herşeyine
ayaz çalınmış üşüyor nefesin
artık kimbilir ki sen
aynalar da kaçıncı gecedesin




recruit87 - avatarı
recruit87
Ziyaretçi
7 Ekim 2006       Mesaj #10539
recruit87 - avatarı
Ziyaretçi
Hayat Beni Kaçırma...

Sıradan hayallerden uyanmak...
işte en kötü buydu...
yaşamak...
Sanki taş molozları arasında,
kıpkırmızı bir cevhere ulaşmaya çalışmak...

Dumanlı akşamların gizinde,
Soluk alışımı dinle..
Ne kadar yavaş değil mi?
Ama bir Ateş evinde,
hızla akıp gidiyor hissi...

Bir küfür daha,
İsyankar dudaklarda sıkışıp,
Söz çölünde yere yığılır...
Ve işte ben..
Herkesin dilinden bir buğday tanesi...
Sahipsizim hem,
Uzatsam sıkarlar elimi...
Canım yanar...
Kaybederim narin nefsimi...

Tutanaklarda dua diye geçmiş düşlerim...
Oysa ki ben sadece bir hayalperestim...
Gerçekler emeline yatkın,
Bakışlarda beden bilerim...
Uyansam olmaz bugün...
Çünkü yine doğrulur,
Sonra kadere yenilirim...

Buğulu bir müzik mırıldanırken çiçekler...
Ne bu hüzün ne bu hayaletler...
Sızılı bir kasırga misali,
Nedir tanrım bu çekişmeler...
Ya ne demeli bu bağrışlara..
Her nefeste yayılan hırs kokusuna...

Oturdum bir taş üstüne...
Ne bir lahitti..
Ne de bir kapı...
Sadece soğukla yıkanmış bir kurtuluş umudu...
Düşüncelerden başımı kaldırdım bulutlara...
Boğulmuşlar yine gözyaşlarına...
Üşüdüm galiba...
herkesten uzak,
bu leş kokulu mezarlıkta...
Eve gitmeli ozan...
Dönmeli hataların başlangıcına...
Ah ömrüm,
Sen beni bağışla...
Sen beni kaçırma...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Ekim 2006       Mesaj #10540
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mezar Taşları

Musallada başlar bilinen meçhule sefer.
Hazır mı değil mi bilinmez bu yola nefer!

Apansız zamandan kesilir zoraki bilet!
Vardır bir sebep, bu sefere hayattır illet.

Yataklı vagona yazılmış bu bilete yer.
Şimdi dimdik olmak ayakta, her şeye değer!

Gelince son tayin emri, hiç bakılmaz yaşa.
Akıbet işte bu! İster çok, ister az yaşa!

En önü sunar, dört tekbirlik acılı sükun.
Boğazlar düğümlü, duygular hep hüzne meftun.

Film şeridi iki kelimelik: Helal olsun!
Nasıl bilirsiniz? şahadet: Nuru bol olsun!

Sallanır yolcuya ıslak mendil, gözyaşından.
Okunur hayatın özeti, mezar taşından.

Uğurlar dört kolda ilk durağa birer omuz.
Uzun mu kısa mı? Hiç görünmez ki yolumuz!

Dünyaya sığmayan razı, bu iki mikaba.
Atlas kaftanlara eşitlenir yırtık aba.

Sevabı günahı örter, birkaç arşın ak bez.
Sonsuz mekanlara sabittir gözler son bir kez.

Herkes kendisiyle bu ilk durakta baş başa.
Nura mı, nara mı? Şaşkın esnaf, köylü, paşa!

Kavuşur toprağa, her şey dönüverir asla.
Şahit taşlar, kimse dönemez geriye asla!

Bu seferden var, ne bir mektup, ne de bir haber!
Tohumlar yeşerir sevdikleriyle beraber...

Künyeler boyunda, bak okunuyor yaşları.
Asker gibi dimdik, nöbetçi mezar taşları!

Ey mezar taşları! Bana da nöbetçi olun.
Vatan, bayrak gibi, aşk gibi gönlüme dolun!

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya