Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 1214

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.427.136 Cevap: 12.492
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Kasım 2006       Mesaj #12131
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşk ve Korku

Sponsorlu Bağlantılar
Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde,
Allah'tan nasıl korkmaz, insan O'nu sever de...

Necip Fazıl Kısakürek
nazlisu - avatarı
nazlisu
Ziyaretçi
21 Kasım 2006       Mesaj #12132
nazlisu - avatarı
Ziyaretçi
Dokuz ay karnımda taşıdığım
Doğduğunda göz yaşlarımı tutamadığım
Sponsorlu Bağlantılar
Sanki cennet kokusu doldu kucağım
Söz vermiştim sana hep yanında olacağım

Beş yaşından sonra sevip okşayamadığım
Ayrılığın acısını içime sığdıramadığım
Anneliğin has duygusunu tattıramadığım
Çaresizlik içinde hazmedemiyorum

İçime düşen kor ateş misali kül olup uçuyorum
Sensizliği derinlere gömüp sessizce ağlıyorum
Kimseler duymasın diye bağıramıyorum
Çaresizlik içinde yanıyorum

Ben sensiz yaşar gibiyim ama yaşamıyorum
Sen olmadan nefes dahi alamıyorum
Anılarda kalmanı istemiyorum
Çaresizlik içinde tıkanıyorum

Çaresizlik oldu çarem, ben sensiz neylerim
Atmaz olur yüreğim, buz tutar ellerim
Hep seni arar yaşlı gözlerim
Çaresizlik içinde kaldı düşlerim

MARLON - avatarı
MARLON
Ziyaretçi
21 Kasım 2006       Mesaj #12133
MARLON - avatarı
Ziyaretçi
Ne Diye Aratırsın


NE DİYE ARATIRSIN



Hazan bahçelerine, tövbe ettim girmeye,


Hep ağlatırsın beni, hasret kaldım gülmeye,


Değiştin anladım de, anlamıyorum niye,


Hicranları yaşatıp, günümü karartırsın,


Geçen acı günleri, ne diye aratırsın.



Hava karardı yine, güneşi görmüyorum,


İstemiyorsan tövbe, bağina girmiyorum,


Zından ettin dünyâmı, nerdeyim bilmiyorum,


Bir gün yine gönlüne eğlence yaratırsın,


Geçen acı günleri, ne diye aratırsın.



Artık gücüm kalmadı, gönül macerasına,


Bir merhem bulamadım, bu sevda yarasına,


Ne gün, ne mehtap doğar, bahtımın karasına,


Hayatımı al derim, sev diye diretirsin,


Geçen acı günleri, ne diye aratırsın.



Viran oldu bağlarım, çiçeklerim soluyor,


Ağlamaktan yaş bitti, gözlerim kan doluyor,


Öyle bir hale düştüm, kuşlar bile gülüyor,


Sanmıştı, gülüşünle buzları eritirsin,


Geçen acı günleri, ne diye aratırsın.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Kasım 2006       Mesaj #12134
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları

1
Senin adını
kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım.
Malum ya, bulunduğum yerde
ne sapı sedefli bir çakı var,
(bizlere âlâtı-katıa verilmez),
ne de başı bulutlarda bir çınar.
Belki avluda bir ağaç bulunur ama
gökyüzünü başımın üstünde görmek
bana yasak...
Burası benden başka kaç insanın evidir?
Bilmiyorum.
Ben bir başıma onlardan uzağım,
hep birlikte onlar benden uzak.
Bana kendimden başkasıyla konuşmak
yasak.
Ben de kendi kendimle konuşuyorum.
Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
şarkı söylüyorum karıcığım.
Hem, ne dersin,
o berbat, ayarsız sesim
öyle bir dokunuyor ki içime
yüreğim parçalanıyor.
Ve tıpkı o eski
acıklı hikâyelerdeki
yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek,
mavi gözleri ıslak
kırmızı, küçücük burnunu çekerek
senin bağrına sokulmak istiyor.
Yüzümü kızartmıyor benim
onun bu an
böyle zayıf
böyle hodbin
böyle sadece insan
oluşu.

Belki bu hâlin
fizyolojik, psikolojik filân izahı vardır.
Belki de sebep buna
bana aylardır
kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan
bu demirli pencere
bu toprak testi
bu dört duvardır...

Saat beş, karıcığım.
Dışarda susuzluğu
acayip fısıltısı
toprak damı
ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran
bir sakat ve sıska atıyla,
yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı
dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla
ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.

Bugün de apansız gece olacaktır.
Bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın.
Ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan
bu ümitsiz tabiatın
ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır.
Yine o malum sonuna erdik demektir işin,
yani bugün de mükellef bir daüssıla için
yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam.
Ben,
ben içerdeki adam
yine mutad hünerimi göstereceğim
ve çocukluk günlerimin ince sazıyla
suzinâk makamından bir şarkı ağzıyla
yine billâhi kahredecek dil-i nâşâdımı
seni böyle uzak,
seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi
kafamın içinde duymak...

2
Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar.
Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire
taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire...
Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar,
dışarda bozkırın üstünde pırıltılar...
Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet,
suyu donmayan testi
ve sabahları çimentonun üstünde güneş...
Güneş,
artık o her gün öğle vaktine kadar,
bana yakın, benden uzak,
sönerek, ışıldayarak
yürür...
Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara,
başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı :
dışarda akşam olur,
bulutsuz bir bahar akşamı...
İşte içerde baharın en kötü saatı budur asıl.
Velhasıl
o pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle
bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı
hürriyet denen ifrit...
Bu bittecrübe sabit, karıcığım,
bittecrübe sabit...

3
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...

1938
Nazım Hikmet Ran
firstlady - avatarı
firstlady
Ziyaretçi
21 Kasım 2006       Mesaj #12135
firstlady - avatarı
Ziyaretçi
Şiir Gözlüm

Ne kadar da
Şiire benziyorsun sen
Şiir gibi gülüyor
Şiir gibi konuşuyor
Şiir gibi yürüyor
Şiir gibi bakıyorsun...

Usta bir şairin
Eseri olduğun belli
Teman harika
Kurgulama müthiş

Gözlerin ne kadar da
Şiire benziyor senin

Saçların başak tarlalarını anımsatıyor
Şiir gibi
Dalgalanıyorsun gönlümde...

Adın şiir olmalı senin
Hürriyet şiiri mesela
Ya da aşk şiiri
Tasavvufi aşk ama...
Aranmalısın sen
Şiir gibi olmalısın
Ulaşılmaz yerleri anlatmalısın

İyice şiire benziyorsun
Gün geçtikçe
Şiire benzedikçe
Ulaşılmaz oluyorsun
Şiir gibi bakma
Kıskanıyorum seni
Seni mısra mısra
Seni dize dize
Ezberlemek istiyorum

Sen şiire benzedikçe
Ben daha çok şair olmak istiyorum

Şiir gözlüm
Seni seviyorum...


Ahmet Köse
nazlisu - avatarı
nazlisu
Ziyaretçi
21 Kasım 2006       Mesaj #12136
nazlisu - avatarı
Ziyaretçi
içiçe ve deforme aynalar diyarında,
her yerde sen, çok fazla sen!
her yerde diğerleri,
çok fazla diğerleri!
üst üste binmiş, karışmış
bulanık nice görüntü.
hangisi sensin?
hangisi o, veya onlar?
kendine koştuğunda bile
cam duvarlar acıtıyor canını.
birer birer kırsan da
tükenmiyor aynalar.
ola ki varsan
son ve tek aynaya,
hala yansıyansın
hala yansımana bakansın
sen neredesin, ne olansın?

öyleyse kabul et
direnme hayallere.
benimse bu oyunu
farkındalığının izinde
öğrenecek çok şey var
recruit87 - avatarı
recruit87
Ziyaretçi
21 Kasım 2006       Mesaj #12137
recruit87 - avatarı
Ziyaretçi
Güzelcin

Koşu koşuver nar gözlüm
Yuvarlak biçimli ayakların
Küheylan kolanı gibi kuşağın
Gürbüz kalçalarının üzerinde
Koştur azaplardan kaçalım
Koruklar üzümlenmiş mi bakalım
Bir söze iki gülüş bir öpücük
İki bedeni birbirine katalım
Ruhsatlım sevdamsın beri gel
Kanın höpürtülü başın dik
O seven yuyan bakışınla
İçimi yu mermer döşegel
Dorukta yeni ay ince işaret
Geceye bir şey olmaz gayri
Ne kem gözler gizlenir karanlığa
Ne evin sevincinden korkan bulunur
Asmalarda güneş ve çocuklarımız
Çardakta ıslak ve ekşi uyur
Bacın bazlama yağlasın sahan
Mutluyuz tüm dünyaya duyur
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
21 Kasım 2006       Mesaj #12138
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
ARTIK VEDA VAKTİ

Havada nemli ve tuzlu bir serinlik
Karanfil yağları damacanayla
Gül yağları, bergamut, lavanta
Akşam güneşine bulandı
Limanda boydan boya

Ne dedilerse yaptım bavullar hazır
Geçmişi sığdırdım içine
Ağır değilmiş o kadar
Geçiştirmişiz zamanı
Ateş ve su ve güzelim deniz
Buluşmuşlar arasıra

Her yerden akıyor gün
Suyun üstünde esintiler
Bir yolculuk vaktidir şimdi
Köklerinden koparak yolculuk
Yerinde sayarak yolculuk
Rüzgarlara karışıyor kalbim
Yamaçların, yarların en ucunda
Kızıl kuşlar gibi titreyerek

Ey benim güzel aşkım
Sen hiç kış görmedin ki
Poyraz nedir, kar, tipi bilmezsin
Yalnızlık bile
Ağzının kenarında
Açıveren çiçekti

Bütün gece limanlarda
Beni alacak tekneyi aradım
Yabancı yıldızların altında
Bir göktaşı gibiydim
Işığım gitgide eksildi

Unutmazsın beni bilirim
Pencerene yine
Beyaz bir gül bıraktım
MARLON - avatarı
MARLON
Ziyaretçi
21 Kasım 2006       Mesaj #12139
MARLON - avatarı
Ziyaretçi
Sen Gittin ya


Sen gittin ya
Ben hatıralara sarıldım,
Hayalini koydum her gece başucuma,
Gözleri mi hiç kapatmadım.

Sen gittin ya
Ben bu gidişi bize yakıştıramadım.
Kapılara hiç çıkmadım,
Yollara hiç bakmadım,
Elleri mi ellerinden alamadım,
Yüreği mi ruhuna salmıştım ya,
Ruhunu ruhuma kattım.

Sen gittin ya
Ben gülüşlerini bana sakladım,
Acıları toplayıp rafa kaldırdım,
Kötüye dair ne varsa silidim de iyiyi aşıma kattık yaptım.

Sen gittin ya
Gülüşleri yüzüme yakıştıramadım,
Tebessüm ettim de anlamasınlar diye,
Gözyaşlarımı kirpiklerime çiğ yaptım.

Sen gittin ya
Ben saçlarıma karlar yağdırdım
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Kasım 2006       Mesaj #12140
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
23 Sentlik Askere Dair

Mister Dallas,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23 sente,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülmeye hazır;
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akıllı,
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz,
(her kaba uymak meselesi)
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
Yahut da aynı hesapla Mister Dallas,
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birden
İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısını yahut,
bir çift ıskarpin parasına.
Yalnız bir mesele var Mister dallas,
herhalde bunu sizden gizlediler.
Size yirmi üç sente sattıkları asker,
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak,
mevcuttu,
tuhafınıza gidicik,
mevcuttu
hem de çoktan mı çoktan
daha sizin devletin adı bile konmadan.
Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela Mister Dallas,
yeller eserken yerinde sizin New York'un,
kurşun kubbeler kurdu o,
gökkubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
Halı dokur gibi yonttu mermeri
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebem kuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
Dahası var Dallas,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek
ve yarin yanağından gayri her yerde,
her şeyde,
hep beraber
diyebilmek için,
yürüdü peşince Bedrettin'in;
O, tornacı Hasan, köylü Memet, öğretmen Ali'dir,
Kaya gibi yumruğunun son ustalığı,
922 yılı 9 Eylül'üdür.
Dedim ya, Mister Dallas,
Herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
Ucuzdur vardır illeti.
Hani şaşmayın,
yarın çok pahalıya mal olursa size
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim,
her millet gibi büyük Türk milleti.

16.07.1953
Nazım Hikmet Ran

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya