Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 127

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.433.732 Cevap: 12.492
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Nisan 2006       Mesaj #1261
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
aimageindex5ynSENİ DÜŞÜNDÜM...

Sponsorlu Bağlantılar

Hani bir yağmur yağar da bazen
Hani gök gürler ya arkasından
Hani şimşekler çakar peşinden
İşte öyle birşey...

Seni düşündüm dün akşam yine
Sonsuz bir umut doldu içime
Bir de kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma

Hani ıssız bir yoldan geçerken
Hani bir korku duyar da insan
Hani bir şarkı söyler içinden
İşte öyle birşey

Hani eski bir resme bakarken
Hani yılları sayar da insan
Hani gözleri dolar ya birden
İşte öyle birşey

Seni düşündüm dün akşam yine
Sonsuz bir huzur doldu kalbime
Bir de kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma

Hani yıldızlar yanıp sönerken
Hani bir yıldız kayar da insan
Hani bir telaş duyar ya birden
İşte öyle birşey

Hani bir yağmur yağar da bazen
Hani gök gürler ya arkasından
Hani şimşekler çakar peşinden
İşte öyle birşey...
aimagepetiteindex1hr

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #1262
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Otuz Yaş Şerefine

Sponsorlu Bağlantılar
Birazdan vakit gece yarısını geçecek.
Ve tarih 27 Temmuz olacak
Mutlu yıllar bana, nice mutlu yaşlara
Yaş...
Yaşım...
Yaşlandım!
Ne çabuk geçti yirmi dokuz yıl da, yerini bıraktı otuza
Bir tuhaf buruğum bu kez
Her yıldan daha bir buruk
Niye?
Çünkü yaşlanıyorum hem de yalnız
Her yıl, bu yıl, belki seneye de...
Umut bitmez mi hiç?
Tükenmek bilmeyen tek şey umut galiba
Ne olursa olsun
Gitsem ya ben bir yerlere
Bir sabaha daha yalnız uyanmak,
Yanında biri olmadan, elinde bir el olmadan,
Birinin kalbinde olduğunu bilmeden
Biri kalbindekine yanıt vermeden
Bir yaşı daha bitirmek
Ah bu hüzün, bu duygusallık, ah bu yalnızlık!
Gitsem ya ben buralardan
Bu yalnızlıktan kaçsam ya
Uzak olsam, çok uzak olsam yalnızlığımdan
Gitsem de götürmesem buralardan hiçbir şeyi
Yıllar geçse, uzun sürse, kısa sürse
Ama bitse,
Hüznüm de yalnızlığım da
Geceler yalnız, geceler uzun
Gündüzler de öyle
Gitsem ya ben bu gece
Gece ve gündüzün ayırt edilmediği bir yere
Hadi bir şarap iç, kadeh kaldır kendin için
Vakit gece olmadan eski yaşın kaçıp gitmeden
Gençliğini uğurla
Yalnız olgunluğa merhaba
Şerefe olgun kadın
Nice yaşlara
Doğum günün kutlu olsun
Doğduğun gün kutlu olsun
Tek başına bir doğum günü daha
Kaldır kadehini
İşte nice yalnız yıllara
Belki bu son olur diye
Şerefe...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #1263
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KALDIRIMLAR
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #1264
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ADİLE TEYZE

Yaş yetmişe merdiven dayadı biliyorsun.
sen giyinmeyide çok seviyorsun
giyin kuşan neysede,
şu yüzündeki yoğurt gibi boyalarla,
mahalleyi güldürüyorsun...

aynalar insanlara,
"insanlardan daha" samimidir
biliyorsun yaş yetmiş olmuş ,
gerdan sarkmış ,yüz solmuş....

sil yüzündeki yoğurtları
uyurken kediler yalamasın...
dokuz koca eskittiğini,
kimseler anlamasın....

al eline sedef tesbihi ,
önünde kebayi gösteren seccaden olsun...
hatırla ölümü,
tövbe et ,gözlerin yaşla dolsun...
kusura bakma " adile teyze"
sen hiç bir şey bulamasan
büyük babamı yine bulursun....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #1265
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DUYDUNUZMU GÜZEL YÜZLÜ FISTIK ŞİMDİ ÇOK UZAKLARDA
BELKİ GECENİN BU VAKTİNDE UYUYOR
TÜM DERTLERDEN UZAK
BELKİDE O GÜNLERİ DÜŞÜNÜYOR
KİMBİLİR..KİMBİLİR KAÇKEZ ULAŞMAK İSTEDİM
TATLI SESİNE DUYDUĞUM ÖZLEMLE KAÇKEZ TELEFONUNU ÇALDIRDIM
HAY ALLAH..YALNIZLIK NE ZORMUŞ
NE ZORMUŞ ONU ÖZLEYİP ONA ULAŞAMAMAK
ELİNİ TUTUMAMAK,YANAĞINDAN GİZLİ SAKLI BİR ÖPÜCÜK ÇALAMAMAK NE ZORMUŞ
BİLEMEZDİM YAŞANASI DUYGULARIN GÜN GELİR TÜKENECEĞİNİ BİLEMİZDİM
BUGÜNLE BERABER ETTİ 3 AY 10 GÜN
DİLE KOLAY BİR SAAT DAHİ AYRI KALAMADIĞIM GÜZEL YÜZLÜ FISTIĞIMDAN
3 AYDIR HABER YOK VE BEN 3 AYDIR HERGÜN ÖZLEM DOLUYUM
HİÇ BİTMEYEN BİR ÖZLEM..
DÜŞÜNÜYORUM SENİ VE YAŞADIKLARIMIZI
BİLİYORMUSUN SENİ UNUTMAK İSTEMİYORUM GÜZEL YÜZLÜ FISTIĞIM
SENİ UNUTURSAM O GÜNLERE, O YAŞANANLARA İHANET OLUR
KİNMİ.. YOO HAYIR YOKSUN AMA SANA KİN DOLU DEĞİLİM
SENİ ÖZLEMEK,SENİ HATIRLAMAK İÇİMDE KALANLARLA CANLI TUTMAK
BENİ DAHA DA MUTLU EDİYOR
SEN BENİM OLMASAN BİLE SENİ DÜŞÜNÜYORUM
SANIRIM PEK ÇOK KEZ SENİ DÜŞÜNÜCEM
AMA SEN YİNE OLMAYACAKSIN..

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #1266
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Masum Asker

ben çocukken
babamın aldığı
oyuncak tabancayla
kapsüller patlatırdım
büyüyüp asker olunca
komşu ülkelerin
insanlarına karşı
kullanmam için
komutanım elime
sahici mermiler ile
bir tüfek tutuşturdu
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #1267
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Pişmanlık

Zorluklarla dolu hayat,
İşkence artık yaşamak,
Bıktım bu dünyadan,
Maskeyle dolaşan insanlardan...
Sürekli böyle feryad eder insan,
Geçen zamana aldırmadan.
Herşeyden şikayetçi
Oysa bilmiyor mu ki
Bu dünya geçici...
Bir zaman sonra,
Ak düşünce saçlara,
Hatırlar feryadını,
Ve boşa geçen yılları...
İçinde tarifsiz bir pişmanlık başlar...
Artık çok geç olsa da,
Geçen yıllara yanar,
Çünkü yarım kalmıştır yaşanacaklar...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #1268
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Günün güneşi sevdiği kadar sevdim seni
Gecenin mehtabı sevdiği kadar...
Güneşin batmayı sevdiği kadar sevdin beni
Yıldızın ölmeyi sevdiği kadar...

Toprağın yağmuru sevdiği kadar sevdim seni
Yaprağın ışığı sevdiği kadar...
Yağmurun dinmeyi sevdiği kadar sevdin beni
Ateşin sönmeyi sevdiği kadar...

Yüreğin acıyı sevdiği kadar sevdim seni
Acının yakmayı sevdiği kadar...
Ve acının beni sevdiği kadar sevdim seni
Ve acıyı sevdiğim kadar...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #1269
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ŞAFAK TÜRKÜSÜ


beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama

kaç zamandır yüzüm tıraşlı
gözlerim şafak bekledim
uzarken ellerim
kulağım kirişte
ölümü özledim anne
yaşamak isterken delice

bugün görüş günü
günlerden salı
islak
sarı bir yağmur
ülkemin neresine bakarsa ay
orada yitik bir anne ağlıyor
sen aralıyorsun yağmuru
acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini
sonra bir umut koşuyorsun
yüreğin avcunda
ısırırken
çırpıntı gözlerini
(ah verebilseydim keşke
yüreği avcunda koşan
herbir anneye
tepeden tırnağa oğula
ve kıza kesmiş
bir ülkeyi armağan
koşma anne
birdenbire batacak olan
düş denizinde yarattığın umut sandalıdır
oysa benim için gece
ışık hızıyla koşan
kısa ve soğuk bir zamandır
bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak
uykusuz
yorgun
ve korkak

sanırım baytardı
yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken
ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor
boşver hipokrat amca
üzülme ne olur
sen de anne
sen de üzülme
hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi
ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim
ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim
korkak kahraman gecelerimi
düşlerimle sınırsız
diretmişliğimle genç
şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine
usulca açılıverdi
yanağımda tomurcuk

pir sultan'ı düşün anne
şeyh bedrettin'i
börklüce'yi
torlak kemal'i düşün anne
hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde
utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının
onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen
ince bilekli çıplak ayaklı tanya'nın
deniz'i düşün anne
her mayıs şafağında uzun
uzun döverken darağaçlarını
ve o şafaktan doğma
onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
insanları düşün anne
düşün ki yüreğin sallansın
düşün ki o an
güneşli güzel günlere inanan
mutlu bir yusufçuk havalansın

sıcak omuzlar değerken omzuma
buz üstünde yürüdüm yıllar boyu
bayraklar ve türkülerle
kopunca memelerinden o mükemmel yaşama

kurşunlar sıktılar alnıma
açık alanlarda ağır
kartalların konup kalktığı
yalçın kayalardan biriydim
ölüp dirildim yeniden
güneşli güneşsiz akşamlarda

mutlu yarınlar adına
özgürlük adına ekmek adına
üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin
dirilip dönmesin diye hiroşimalar
tahtadan atların boynuna çıplak
ölümlerle yatmasın diye çocuklar
aç gözlerle bakmasın diye çocuklar
kardeşlik adına
havadaki kuş denizdeki balık adına
yürüdüm yıllar boyu

dönüp bakmadım arkama
ıraktı gözlerim cok ırak
izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda
kalsa da silinir gider
yalnızca bir ağıt gibi çakılır
ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer

tören adımlarıyla ölmek
ne garip şey anne
kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum
bütün gözler üstümde

sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun
masa üstünde üşüyen bir sigara
yanında küçücük bir cam bardak
içinde rengi bu gecenin
cılız titrek bir kibrit
kağıt kalem
sandalye
geride flu
yağlı
büküm büküm bir ip
ve çingene kuralına uygun
değişmez dekoru mudur
idam mahkumunun

kırılacak cammışım gibi davranıyorlar
yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün
oysa birazdan boynumu kıracaklar
pul pul dökülecek yaz sivası eylül'ün

ben ölümü asıl az ötede titreyen
çingenenin kara kıllı ellerinde gördüm
anladım ki küllenen sigaradır
soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm

yani benim güzel annem
alacaşafağında ülkemin
yıldız uçurmak varken
oturup yıldızlar içinde
kendi buruk kanımı içtim

ne garip duygu şu ölmek
öptüğüm kızlar geliyor aklıma
bir açıklaması vardır elbet
giderken darağacına

geride
masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
bağışla beni güzel annem
oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
elleri değsin istemedim
gözleri değsin istemedim
ağlayıp koklayacaktın
belki bir ömür taşıyacaktın koynunda

usul adımlarla yürüdüm ömrümü
karşımda kurum kurum-laşan darağacı
(tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan
ökse de olsa dört bir yanı)
birdenbire acıdı boynum
gelecekler var birbiri ardınca genç
yakışıklı

ne olur işçi kadınım
az yumuşak dik
şu kefenin yakasını

yaşamak ağrısı asıldı boynuma
oysa türkü tadında yaşamak isterdim
çiçekleri kokmak ırmakları akmak
yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
su başlarında aylak sektirmek kavalımı
sonra bir çocuğun afacan bacaklarında
anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim
o güzel günleri görenler arasında
bir soluk ben de yaşamak isterdim
bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden
öperken siya-u jakond'u tebessümünden
işte o an saçlarından yakalamak dolunayı
bir de yirmibeş kilometreden görebilmek
nazım'in gözleriyle pırıl pırıl moskova'yı

ölmek ne garip şey anne
bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
sedef kakmalı bir kutu içinde
vermek isterdim çocukların ellerine
sonra
sonra benim güzel annem
damdan düşer gibi
vurulmak isterdim bir kıza

künyemi okudular
suçumuz malum

gecenin kıyısında durmuşum
kefenin cebi yok
koynuma yıldız doldurmuşum
koşun çocuklar çocuklar koşun
sabah üstüme
üstüme geliyor
yanlış mı duydum yoksa
erkenci bir horoz mu ötüyor
keskin bir acı bilenmiş
gitgide yaklaşıyor sonum

iri sözlerim yoktu söyleyecek
usulca baktım yüzlerine
bin yıllık iskeletleri çatırdayarak
göçtü ayaklarının dibine

korkutamadılar beni anne
avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran
darağacı
bir zaman rüzgarda
saçını tarayan telli kavak değil mi
boynumdaki kemendi bir oğle sonu bükerken o kız
sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi
söyle anne
o çingene
bir çicek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan
bağıra çağıra geçen bohçacı kadını
sevmedi mi çılgınca

kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda
işkenceler zindanlar hücreler
savunmak yok mutlu tok bir yaşamı
açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren
mideme karşı
kısacası
bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
gülmek umut etmek özlemek
ya da mektup beklemek
gözleri yatırıp ıraklara

ölmek ne garip şey anne
artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
baba olamayacağım örneğin
toprak olmak ne garip şey anne
ceplerimde el yerine balyoz taşırken
korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
ve yüreğimin ırmakları taştı
taşacakken
ölmek ne garip şey anne

uçurumlar ki sende büyür
dağdır ki sende göçer
ben yaprak derim çiçek derim
cam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim
gül yanaklı çocuğa benzer
yine de
oğlunu yitirmek kimbilir
ne garip şey anne

beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama
kırıldıysa düş evinin kapısı
bütün kırık kapıların çağrılısıyım
kızların yanaklarında çukurlaşan
biten başlayan aşkların ortasındayım
her kavgada ölen benim
bayrak tutan çarpışan
her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni
özlem benim kavga benim aşk benim
bekle beni anne
bir sabah çıkagelirim

bir sabah anna bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
cam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
öylece kalkar uykudan salterler
dişleyip tükürmeden sigaralarını
türkü tadında giyinirken işçiler

bir sabah anna bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
adı başka sesi başka nice yaşıtım
koynunda çicekler
çicekler içinde bir ülke getirirler
başlarını koymak için yoğun dizine
sen hazır tut dizini anne
o mükemmel güne

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #1270
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Soru İşareti

Hayat bir soru işareti.
Yok bunun ötesi.
Takıldı mı aklına bir soru işareti,
Bilemezsin yapacağın şeyi.
Her şey karanlıklaşır,
Hayatın daha da zorlaşır,
Sevdiğin hırçınlaşır,
Belirdiğinde soru işareti.
Bırak karamsarlığı,
Sev tanıdıklarını,
Her şey güzelleşti,
Silinince soru işareti.

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya