Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 204

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.435.172 Cevap: 12.492
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #2031
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AÇSAM RÜZGARA

Sponsorlu Bağlantılar
Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoş
Mavillerde sefer etmek!
Bir sahilden çözülüp gitmek
Düşünceler gibi başıboş.

Açsam rüzgara yelkenimi;
Dolaşsam ben de deniz deniz
Ve bir sabah vakti, kimsesiz
Bir limanda bulsam kendimi.

Bir limanda, büyük ve beyaz...
Mercan adalarda bir liman...
Beyaz bulutların ardından
Gelse altın ışıklı bir yaz.

Doldursa içimi orada
Baygın kokusu iğdelerin.
Bilmese tadını kederin
Bu her alemden uzak ada.

Konsa rüya dolu köşkümün
Çiçekli dalına serçeler.
Renklerle çözülse geceler,
Nar bahçelerinde geçse gün.

Her gün aheste mavnaların
Görsem açıktan geçişini
Ve her akşam dizilişini
Ufukta mermer adaların.

Ne hoş. ey Tanrım, ne hoş!
İller, göller, kıtalar aşmak.
Ne hoş deniz deniz dolaşmak
Düşünceler gibi başıboş.

Versem kendimi bütün bütün
Bir yelkenli olup engine;
Kansam bir an güzelliğine
Kuşlar gibi serseri ömrün.
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #2032
kambis - avatarı
Ziyaretçi
AYNALAR YOLUMU KESTİ
Sponsorlu Bağlantılar

Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İşte yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karşıma,
Başımın tokmağı indi başıma.



Suratımda her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!



Nur topu günlerin kanına girdim.
Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
Doğmaz güneşlere bağlandı vade;
Dişlerinde, köpek nefsin, irade.



Günah, günah, hasad yerinde demet;
Merhamet, suçumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?



Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti...

Necip Fazıl Kısakürek(1905 - 1983 )
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #2033
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hazan bahçesi


Kapı açıldığında önce siluet olarak belireceksin
kapının aralığında.
biriktirdiklerin olacak içinde söylenmemiş
adımların hızlandıkça yitecek belleğindekiler
ve kuru bir selam kalacak geriye söylenemeyenlerden.
öylece bakarken sen düşlerin oyuncusu
ben yitirdiklerimi yazmakta olacağım gözlerinde
biçilmiş ekinlerin hasat vakti olmaz diyeceğim
uykusuz gözlerimin kan damarlarında
ellerim uzanmak isteyecek zihnimde
otur demeyi unutacak
çizgileri belirginleşmiş dudaklarım.
bir düş gecesinden uyandırılmış
sevdalı yürek gibi anlamsızken bakışlarım
sen dönüp gideceksin kırgın, biraz mahzun.
yine söyleyemediklerimi biriktirmede olacağım
beklerken kapının açılışını
ve sen bir daha girmeyeceksin
hüzünlü düşlerin mahzun bahçesine
yalnızca bir bülbül konacak seherde gülün har'ına
ve ben güller arasında değil köklere can veren olacağım
bir hazan vaktinde o mahzun bahçede
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #2034
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Her Şey Şiirdir

Her şey şiirdir, uğultusu rüzgarın
Bir ırmağa usulcacık yağan kar
Her gece okunan bir dua çocuklukta
Gökyüzünde bölük bölük turnalar

Her şey şiirdir, sevinç ve kader
Dünyada olmak duygusu...
Kıyıda, ıssız kayalarda
Kendi başına ışıldayan su

Her şey şiirdir, şimdi, şu anda
Ak kağıt üstünde dolanan elim
Karşıki avluda salınan söğüt
Yandaki odada uyuyan bebeğim

Her şey şiirdir, çağrısı aşkın
Bahar toprağından yükselen tütsü
Umut ve acı, başlayan ve biten,
Yağmurun ve akıp giden hayatın türküsü

Her şey şiirdir ve bir gün belki
İlk aşkım, ilk göz ağrım şiir
Koynunda ona yazdığım mektuplar
Bir yerlerden çıkıp gelecektir...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #2035
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BİR EFLATUN ÖLÜM

kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım

git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.

aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip yağmurlara durayım.

söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım

belki
sararmış
eski resimlerde kalırım

belki esmer bir çocuğun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #2036
kambis - avatarı
Ziyaretçi

Dikeni de Güldür Bize Dostluğun

Güneş gibi ısıtmalı; yakmadan
Acıtmalı; hatır.gönül yıkmadan
Yunus gibi; usanmadan bıkmadan
Sevgisi,sevdası hoştur dostluğun.

Şarkılar söylenir,dostluk üstüne
Kimisi,unutulmaktan yakınır
Kimisi de,cefasına katlanır
Cefası,sefası güzel dostluğun.

Kavgacı,sert olmaz ise dostluklar
Maya tutmaz,cömert olmaz dostluklar.
Nazlı ise,yapmacıksa dostluklar
Rahat nefes vermez bize dostluğun.

Dostluklar olmalı; lâle,gül gibi
Resulü Zişan'la Cebrail gibi
Veysel'in dediği, topraklar gibi
Dikeni de güldür,bize dostluğun.

Dursun Elmas
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #2037
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YAŞLANMIŞ SOHBET
Kır saçlı bir ihtiyar gördüm
Kurumuş bir ağacın yanında sigara tüttürüyordu
Geçmişin kaygıları vardı sanki yüzünde
Düşüncelerini okumak istedim ve çömeldim ayakucuna
"Bu ağaç ki kırılmış bir daldı evlat"
Bu ağaç ki incinen onurun bedeliydi
Ve bu ağaç daların arasında fideler büyütürdü
Umut şarkıları söylerdi olanca gücüyle
Özlem fısıltıları eserdi kavak yellerinde
Kök saldı toprağa fide oldu
Nice hoyrat rüzgarları gördü
Nice aşıkları barındırdı güzel renkli çiçeklerinde
İşte evlat işte bu ağaçtı
Her bir dalında yuva yapan kuşlara konak
Her bir çiçeğinde körpe umutlara renk katan
Kimi zaman eller uzandı kırdı dalları
Kimi zaman bir meltem esti kovuğunda
Ama asla yenilmedi ve kopmadı yaşamdan
Sonra bir gün bir sevdalı mecnun geldi
Oturdu dibine oturdu ve anlattı kaderini
İşte o gün bugün kurudur bu ağaç
Dinmeyen bir acıyla her gün ağladı
Bir anlatana baktı bir kendine
Ve şu mezarda yatanla öldü
Ağlayan yas tutan dallarında
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #2038
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana


Son düzenleyen Mystic@L; 29 Mayıs 2006 22:42 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #2039
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YYağmur zamanı Ankara' da

Ay ışığı altında salınır
Korkuların beklentisi huzursuz şafak
Çitler çekilir engin dağların yücesine
Uzun çok uzun sıra dağlar
Yağmur zamanı Ankara' da.
Yüksek tepelerin ulu ağaçları
Kucak açmışken göğe
Nankör bir yıldırım vurur en yüce dalı
Bazen kasırgaların eşiğinde bir engel
Bazen de nazlı bir selvi olur sevdalar
Bir ağacın dallarının altında yatıyorum,
Daha doğrusu dalları örtü yapıp uzanmışım
Yeşil sarı yaprakların arasından,
Bir ışık huzmesinin silikleşmiş siluetini gözlüyorum,
Renkler,
Ne bir gökkuşağının yedi rengi,
Ne de yaşadığım kentin,
Kış aylarında atan, önce gri
Sonra
Simsiyah olan göğünde gördüğüm renkleri gibi de değil,
Ekinlerin karın altında yaşam savaşı veren yeşilinden,
Canlılığı yaprağına vurmuş bir selvinin,
Ölüme meydan okuyan yeşillerin en koyusuna uzanıyor.
Sarı ise,
Bitip tükenmişliğin yolun sonuna gelmişliğin rengi gibi geliyor bana,
Sarı hep korkutuyor hep ölüme yakınlığı çağrıştırıyor.
Dedemin solan, soldukça sararan rengini gördüğümden beri,
Ekinlerinde ölüm vakitlerinde
Deste zamanlarına az kala,
Orakların ya da tırpanların demir ışıltıları,
Bir o yana bir bu yana salınıp kökü gövdeden ayırırken
Ya da
Baharın sonuna geldiğimizde sararıp,
Yolun kenarlarında,
Ölüme direnen bir canlılıkla yaşadığı yaz ve bahardan
Arta kalan yokmuş gibi
Ağır aksak bir kabullenişle
Sessiz sedasız süzülen, yapraklarında pekişti.
Ölüme yakınlığın işaretinin sarı olduğu
Ve her rengin sarardığında,
Senin beyaz teninin,
Destelerce biriktirdiğim hasretinde,
Susuz kaldığım,
Özleminle gözlerimi kapayacağım geliyor aklıma,
Hasretine sarılıp vuslat düşleri kuruyorum,
Bu düşleri en çok uyanık olduğum,
Yani
Seni düşünmenin acısını en çok hissettiğim zamanlarda görüyorum.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
29 Mayıs 2006       Mesaj #2040
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
ANALAR AĞLAMASIN
Bir ana ağlıyor
O ışıl ışıl parlayan masmavi gözler yok artık
Yerini ağlamaktan kızarmış gözler almış
O al al yanaklar sararıp solmuş
Gülmüyor herzaman gülen yüz gülemiyor
Yüreğinde büyük bir acı var nasıl gülsün ki zavallıcık
Ağlama ana ne olur ağlama,
Hatırlıyormusun ana beni askere gönderdiğin günü
Gözlerinden iki damla yaş süzülmüştü
Bana söz vermeni istemiştim
Şehit olursam ağlamayacaktın hani
Sözünde durmadın yine ana
Ben canımı vatanım için seve seve feda ettim.
Ben cennette mutluyum ana çünkü orada benim gibi binlerce şehit var
Yanlız değilim orada
Sende övünmelisin evladınla
Sen bir şehit anasısın
Sil gözyaşlarını ana akmasın onlar boşuna
Sonra üzülürüm buralarda
Bir bebek ağlıyor henüz 1 yaşında
O daha minicik konuşmayı daha yeni öğreniyor
Baba diyor o incecik sesiyle
Koklayamıyor babası onu, baba demesini duyamıyor

İçinde bir burukluk var minicik yavrunun
Babasının öldüğünü bilmiyor, ama sanki hissediyor bunu
Gözleri hep ağlamaklı bakıyor kapıya
Her kapı çalındığında koşuyor minik bebek
Minicik yüreği çarpıyor sevinçle
Babam geldi diyor!!!
Ama kapı açıldığında yüzündeki o mutluluk
Yerini hüzne bırakıyor
Minicik dudaklarını büküyor, bir köşeye oturup sessizce gözlerinden yaşlar boşalıyor
Annesine sarılıyor , "Anneciğim babam nerede ,neden babam gelmiyor ?"diyor
Yıllar geçiyor sonra minik bebek büyüyor
Koskocaman bir delikanlı oluyor
O da babası gibi askere gidiyor
Göğsünü gere gere mertçe
Ben vatanım için canımı seve seve feda ederim diyor .
Yine bir ana ağlıyor, korkuyor oğlunu kaybetmekten
Tıpkı kocasını kaybettiği gibi
Anneciğim ben bir askerim diyor
"Hakkını helal et anacığım !!" bu onun son sözü oluyor
Derken bir acı haber geliyor
Dünün minicik bebeği babası gibi şehit olmuş
***** bir kurşun sonucunda hayatını kaybediyor
Dağ gibi delikanlı bir kağıt gibi yıkılıyor ***** kurşun karşısında
Ey Apo binlerce yürek yaktın,
Binlerce yavruyu babasız bıraktın
Binlerce anayı ağlattın
Artık senin de sonun geldi
Bunların cezasını teker teker çekeceksin
Ey vicdansız Apo
Sana ne ceza verilse azdır
Sen bu ağlattığın insanların gözyaşlarında boğulacaksın
Sana öbür dünyada bile yer yok
Neden bu savaşlar, neden bu gözyaşı
Barış, sevgi ve dostluk varken
Bu kavga niye ?
Bitsin artık bu kalleşlik, bu pislik
Bitsin artık gözyaşı
ANALAR AĞLAMASIN ..

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya