Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 217

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.435.329 Cevap: 12.492
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #2161
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kapat perdeleri !
Kapatki , yalnızlığın başlasın ...
Sponsorlu Bağlantılar
İyidir insanın kendi kendine kalması .
Alışmalısın ...
Mevsime pek gitmiyor
Şimdi o şarkıyı sustur !
Dinleme artık .
Sanma ki aylardan ağustostur ....
Duvarlarına yüzümün gölgesi düşerse ,
Şaşırma !
Bazı geceler ruhum , göç edecektir evine .

ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #2162
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
DONMUS DALLARDA CICEK

Sponsorlu Bağlantılar
İyidir beraber olmamız
Yaklaşmış, değişik.
Duyulur çevrenin gürültüsünde
Issız
Bizde bir şey eksik.

Belki de bir şey fazla, yıllarca bilmedik
Çökmüş birdenbire ağır:
Bir kırık gülüşte
Yitik
Ümitsiz hatırlanır.

Bulmak gibi tıpkı
Karlar altında kayıp uzanırken ova
Yolu kendiliğinden,
Donmuş dallar esen ılık rüzgâra
Çiçek açar çekingen.

Aldanarak, unutulmuş
Senin yolun ayrı, benimki ayrı
Az sonra ikimiz de yalnız
Kısa bir zaman için, saat beş suları
İyidir beraber olmamız.

Behçet NECATiGiL
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #2163
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yaprağın Ömrü



Dağlardan esersin bir yel gibi,
Savrulursun bir sonbaharda yaprak gibi,
Dalından düşer uzak diyarlara uçarsın,
Hasretinden tükendiğin cananın ordaymış gibi.

Bilmezler yaprağın canı kalmıştır dalında,
Anlamazlar yaprağın ömrü tükenmektedir,
Sanırlar ki savrulmuş bir yaprak vuslata gitmekte,
Görmezler ki can özünde, özü dalındadır.

Artık vuslat yeşilin sararıp bittiğidir,
Nefessiz kalınmış bir boşlukta son nefestir,
Artık hasret sensizliğin ebedi olduğudur,
Tükenmiş bir bedenin çürüyüp gittiği topraktır.
ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #2164
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
SEBEBİM DERLER YA . . .

ölümüm senden olur
bilinsin
ne uçsuz bir kan akışı
ne buğusu kadehte rakının,
ela ve sonsuz bir teneşir uykusu
gözlerinin ağlamaklı bebeğine...

acemi zamanlar silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin
sen istesen aslında
bütün kafiyeleri eskitirsin

aklında kalmayacak aklım
başka kollar başka sarılmalar
ve her defasında alsancak
platonik rutubet kokacak
aklına bir fikir gelecek
bir çift iri memenin kuşkusuna
fidye vereceksin

bütün iklimlerin feri silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin

gözlerin bir içimçaydı bizansta,
gözlerin,
ela teneşir uykularıma kapanan kırık pencere..


Eylül 1993

Yılmaz ERDOĞAN
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #2165
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kubbeler



Dün başlar seferber, eller seferber,
Kurşun eritildi, mermer çekildi.
Bunlar, bu kubbeler, bu minareler
Akçayla olacak şeyler değildi.
Böyle bir gemide yendi suyu Nuh.
Ve bu yelkenlerle kanatlandı ruh.
Taşıtıp kalyonla pırlanta, inci
Abide haline koydu sevinci.
Gergefle işleyip bir inci sultan
Ki çiçek verirdi saksıya koysan.
Bulabildinse ey yolcu yerini,
Hepsinin altında altından bir ay.
Seyret İstanbul’un camilerini
Minare minare, kubbe kubbe say!
Açılır masmavi burada gökyüzü
Gümüşten sütunlar üstünde durur...
Kiminin gölgesi dinlenir yerde,
Kiminin beyazı sulara vurur.
Allah’a giden yol buralardadır
Kapılar açılır şerefelerden.
Buradan uğurlanır mübarek aylar,
Bayram burda başlar arefelerden.
Mihraplar, kemerler, kubbeler yapmış,
Sultanı, çerisi, piri, veziri.
Nesilden nesile götürsün diye
Kanatlar üstünde şanlı tekbiri.
Nice başbuğların açtığı yolda
Biri yardan geçmiş, öteki serden.
Yolcular gidiyor yarına doğru,
Kafile kafile bu köprülerden.
Kuşun uçuş, gülün açış saati,
Tanrı’nın fermanı yüce kubbede,
Duyulur, uyanık Fatih’in “Uyan’
Dediği uzaktan Sultan Ahmed’e..
Diken dikmiş, yakan yakmiş mumunu,
Şamdanlar, şamdanlar, ulu şamdanlar...
Ki aydinligiyle asirlar boyu,
Yolunu bulurdu yolda kalanlar.
Burda kubbe, kemer ve mihrap olmuş,
O kivrak şekil ki serhatte yaydi;
Atlas bayraklarin dalgalarinda
Rüzgarla öpüşen ince bir ay’dı.
Kimi yıkanırken şadırvanlarda,
Tekbir’e hu hû’lar katıyor kimi:
Beyazıt önünde güvercinlerin incidir yemi,
Söyleyin ey nazlı haber kuşları:
Tuna boylarından müjde geldi mi?
Uzaklarda kırık minarelerden
Gökte bir kapıyı vurur leylekler;
Bir gün açılacak o büyük kapı
Ve kanatlar yere inmeyecekler.
Taraf taraf, kol kol şu yamaşlardan
Aktıkça fetihler tarihi Türk’ün
Kubbeler erecek bir gün murada;
Ve minareler dal verecek bir gün.
Geçersen altından bu loş kemerin
Menekşe menekşe gül güldür içi...
Kapanmaz kapısı Allah evinin,
Ki beş vakit gürül gürüldür içi.
Çiniler, çiniler, taze çiniler;
Boyası göz nuru, fırçası kirpik...
Ey sanat, kuruyan dallarımıza
Bir yeşil yaprak ver! demeye geldik.
Biri hattın, biri mermerin, tuncun,
Kurşunun sırrını aramış bulmuş
Yesârî elinde Lafza-i Celal
Sinan’da kubbeyle minare olmuş.
Işte bu kubbe ki, söyler saati
Yolcu ilk, dalgalar son cemaati,
Mavidir çinisi, Yeni’dir adı
Mermerini sisler karartmadı.
Şehzâde, Laleli, Haseki Sultan
Hepsinin üstünde Süleymaniye...
Süleymaniye’den, Ayasofya’dan
Yollar iner dal dal Yeni Cami’ye
Yelken yelken, seren seren gemiler;
Yamaçta, kıyıda, yolda camiler.
Bu horasan, mermer, kurşun dağları
Omuzunda taşıdığı çağları
Taşıyacak daha çağlar boyunca
Ve yer çekmeyecek yere koyunca.
Yolları arkada bırakan hızla,
Kanatlarımızla, atlarımızla
Aşarken toprağı, taşı denizi
Bu kurşun memeler emzirdi bizi.
Böyle bir gemide yendi suyu Nuh.
Ve bu yelkenlerle kanatlandı ruh.



Arif Nihat Asya
ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #2166
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
Üzgünüm Sevgi
jO952391
Geçenlerde bir sevgi buldum yolda...
Aldım onu yerden yavaşça,
Çatlamıştı her yeri...
Tozlanmış... Yıpranmıştı.

Ellerimle dokundum yavaşça...
Ürkekçe içine çekildi birden
Gülümsedim... Sıcak ve içten,
Üstündeki tozları temizledim dikkatle
"Acaba?" dedim kendi kendime...
Acaba eski haline getirebilir miyim?

Dikkatlice çantama yerleştirdim,
Artık eve gitmeliydim...

Onu görmek, dinlemek...
Ona dokunmak istedim delicesine...
Eve gidip odama kapandığımda,
Oturdum önce çantamın başına.
Açmasam daha mı iyi olur acaba?
Ya... Ya daha da kırılırsa...
Ona dokunmamı istemezse
Ya da sevmezse beni!
Hayır, yine de görmeliyim.

Günlerce... Evet, günlerce dinledim Onu
Bir gece güldüm,
Bir gece ağladım yaşadıklarına.
Ve... Ondan sonraki her gece sadece ağladım.

Üzgünüm sevgi,
Yaranı kapatamayacağım kadar kırmışlar seni.
Üzgünüm sevgi,
Belki ölüm senin için olacakların en güzeli...
Üzgünüm sevgi,
Parça parça yaşatılamayacak kadar bütünselsin.

Ve, üzgünüm sevgi...
Çünkü sen,
Ya hep güzelsin doyana dek,
Ya da bir bilinmeyensin sonsuza dek............
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #2167
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Islak Notalar



( ay'a )

gece mehtabı sürüklüyordu
duygudan halatlarla
bulutlar parça parça geziniyordu peşinde
dağılıyordu yıldızlar birer birer
dudaklarım ıslak bir şarkı söylüyordu

hafiften bir yağmur çiselerken ardından
daha bir ıslandı nemlenen karanlıkta notalar
o an kainat durmuştu sanki
duygular zamanı sürüklüyordu...

parçalı bir yaz gecesi
birkaç dakikada sırılsıklam
sokaklar, evler, bacalar ve mehtap
kediler sırılsıklam miyavlıyordu karanlığın koynunda
yağmur ve siyahın ortak bilmecesi
mehtaplı, yıldızlı ve yağmurlu bir gecede
çözülüyordu

çok uzaklarda
ayın gölgesinde bir yerde
krater misali umut çukurları açılıyordu
her bir zerresine umutsuzluğun
mezar oluyordu
ve demirden düşünceler
karadeliklere çakılmış direklere gerilen
çamaşır tellerine
mandallanıyordu
ve kafesleniyordu umutsuz gece
kendi bedeninden mamûl
kemikten bir kafeste

şarkılar söylüyordu gece
varlık ve yokluk arasında
var olmak mıydı yok olan
yoksa yok olmak mıydı var olan
oysa gece sonun başlangıcında
bir sabahı müjdeliyordu
güneş var
gün var sabah var doğacak
yaşanacak günler var bir yaz çiçeğinin polenlerinde uçan
yaşanacak günler gece kadar lacivert
sabah kadar umutlu ve aydınlık

gece haykırdı
kainat sendeliyordu
kulakları yırtıyordu
ufukları ötelerde parçalayan sirenler
doğum sancısı çekiyordu
bir sabaha gebe karanlık
çiğ taneleri sancılı gecenin alnında
bir gümüş damlasıydı parıldıyordu
doğdu doğacak gibiydi güneş
dokuz ay on gün geçti
dokuz saat on dakika
dokuzuncu sol anahtarında bestenin
ve ıslak notalarında gecenin
terleyen serin ve işkenceli yüzünün
bağırtılı kıvrımlarında
umudun adı okunuyordu.

alacakaranlığın ardında
altın kadar değerliydi gün
altın gibi kızıl yirmidört ayar
yirmidört farklı dilimin
en değerli anındaydı an

ıslak notalar serptim koynuna gecenin
ıslak notalarla söyledim umut şarkılarını
ışıkla makyajlanan mehtabın
kraterlerle buruşmuş yüzüne karşı
dolu dolu söyledim
git ey mehtap git gece varsa sen varsın
bir yarasa gibi koynundasın karanlığın
incinir lekeli bakışların ışığa karşı
sonsuz arzularında gündüzün kaybolursun
git ey mehtap artık umut doğacak
sen gönlün karamsar ufuklarında eğlen
ışıklı gündüzler seni bir anda bitirir
sen bir aysın o bir güneş
o beni umutla yakan ateş
birazdan doğacak ve sen ey mehtap ve sen ey ay
umacılara nemli ve ıslıklı şarkılar okurken
ışıkla kısılacak sesin ve görüntün
ve bir sonraki karanlığa kadar
var olmayacaksın...

ışığında umudun kaybolacaksın...
ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #2168
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
Bir deli yağmurdun sen. .
Yağışını, tepeden tırnağa beni sırılsıklam yapışını severdim.Her damlan içime işlerdi,her damlan yüreğime akan bir nehre dönüşürdü.
O ıslak halimle tir tir titrerken ,bir tek damlanı kaçırmamak için kapanmazdım hiçbiryere.Yağmurdan sonra üşümeyi kim sever ki?Ben severdim işte.Bir yağmur bağımlısına dönüştürmüştün beni.
Sen yağdığın zaman ,elinde şemsiyeyle gezen ,kaçışan insanları gördükçe öfkelenirdim.Seni hissetmeyen insan,neden yaşardıki bu dünyada?Sonra dağılırdı öfkem ve gururlu bir gülüş kaplardı yüzümü.Hiçkimsenin fark etmediği o güzel ıslaklığın tek sahibi bendim.Bu beni hepsinden ayrıcalıklı kılıyordu.Onlar sıradandı,ben farklı.
Uçurumun dibinde yalnız çiçektim ben.Tek besinim yağmurdu.Yağışını beklerdim.Kurak günlere ,ayaz gecelere inat hiç bitmeyen bir umutla beklerdim.Kapardım yapraklarımı, bükerdim boynumu direnmek için.
Umudun yitip gittiği günler oldu elbette.Bekleyişin işkenceye dönüştüğü zamanlar oldu.Yağmama ihtimalin yoktu,ama ben sabırsızdım,yada sen yağacağın zamanı çok iyi bilirdin.Ben bunun rahatlığıyla hiç solmayacağımı düşünürdüm.
Seni taşıyan bulutlarda hiç siyah olmadı.Yakışmazdı sana kara bulutlardan düşmek dünyaya.Yağışından sonra gökkuşağına dönüşmeni sevdim,her damla başka bir renkti.Gözlerimi alamazdım o renk cümbüşünden.Çabucak kaybolacağını bildiğim için bir saniye ayırmazdım gözlerimi senden.Sonra güneş yükselir sen çekilirdin.Ama her gidişin,yeniden döneceğinin müjdecisiydi,bilirdim.
Bu aralar kurak gidiyor günler.Ne bir bulut var,nede yere düşen damla.Ben yine direniyorum,ama ,geciktin ey yağmur.Sitemdir sanma,vardır bir bildiğin,ama ,düşün ki sen olmasan solup gideceğim bu çorak dünyada. .
Yağ ve sırılsıklam et beni..
Ben . . . öyle tutkulu,öyle yağmur delisi . . .
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #2169
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir Damla Gözyaşının...



Uzak;
En az sen kadar uzak sabahı bekler
Düşünü ve gülüşünü kaybetmiş yüreğim.
Bir bilsen damla damla dökülen bu gözyaşları
Neleri anlatır...
Bir damla gözyaşımda şehirler temizlenir
Bir damla gözyaşı umut taşır, düş taşır.
Bir damla gözyaşı aşkı,
Bir şehrin aldanışı,
Ben haykırışı, yitirilişi, serzenişi,
İşi gücü taşırım sabaha.

Sıcak odalardan yağmur yağan şehre
Elinde birasıyla edepsiz bakanlara inat
Ne meze olurum sabaha, ne çökünce gece
Gözyaşıma.

Şehirlerde insan azalır,
Arzum çoğalır,
Darbıma ve adabıma
Bir damla gözyaşı bir kadeh taşır.
Ne çoğalır hüznüm
Ne azalır.
Az alır yar, az alır
Yüreğim bu kentin aydınlığından az alır.

Ezilir, şehirler temizlenir,
Sabah şehir aydınlanır, içim kararır
Öfkem çoğalır, gözyaşım çoğalır...
Bu şehre inat gözyaşım bütün dağları taşır...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Haziran 2006       Mesaj #2170
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
065r
İKİ SATIR





Her günün akşamı kalem elimde

İnan iki satır yazamıyorum

Bir bir dolanıyor sözler dilimde

İnan iki satır yazamıyorum



Bu hasret gerçekten bitirmiş beni

Bana çok görüyor severken seni

Kaldıramıyorum yorgun bedeni

İnan iki satır yazamıyorum



Bıraktığın izler gönlümde ne çok

Dokundukça yakar sanki kızgın ok

Kağıt kalem nemli çizgi desen yok

İnan iki satır yazamıyorum




Engin NAMLI


Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya