Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 27

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.424.289 Cevap: 12.492
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Ocak 2006       Mesaj #261
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
GEL

Sponsorlu Bağlantılar
Aşkımız sembolleşsin iğde çiçeklerinde
Olgunlaşan meyveler dalları eğerken gel
Duru bir yaz sabahı Toros eteklerinde
Akdeniz dalga dalga kıyıyı döğerken gel.

Seher yeli çamları, çavdarları tararken
Dağlar göller üstüne sisten perde örerken
İlkbaharın ilk gülü kılıfını yararken
Sonbaharda son yağmur yollara yağarken gel.

Suların sessiz akıp, kuşların ötme vakti
Yollar daha bitmeden düşlerin bitme vakti
Semada yıldızların uykuya yatma vakti
İster ay batarken gel, ister gün doğarken gel.
ABDURRAHIM KARAKOC

Sen Varsın

Gönül tezgahında şiir dokudum
İplik iplik nakışında sen varsın
Aşk yolunun kanunu okudum
Madde madde yokuşunda sen varsın

Fikir vadisinden bir ırmak geçer
Eğilir serviler suyundan içer
Bağrında ay doğar zambaklar açar
Sessiz sessiz akışında sen varsın

Öz suyusun hayat denen şişenin
Nedenisin keder ile neşenin
Sevda cephesinde şehit düşenin
Donuk donuk bakışında sen varsın

Hep senin renginde görünür bahar
Yaprakta yeşilin gülde kokun var
Yama yama kalbimdeki yaralar
Sıra sıra dikişinde sen varsın

Gidip de yorulma çok uzaklara
Sen-seni gel benim içimde ara...
Umut güneşimin mor bulutlara
Girip girip çıkışında sen varsın

Abdurrahim Karakoç

HANGI AYRILIK

Hangi gün karar verdin,
Küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana,
Böyle inceden inceye?

Hangi otobüs söyle,
Hangi uçak, hangi tren;
Seni benden götüren,
Beni bir kuş gibi öttüren?

Hangi kırılası eller dolanır şimdi,
Kırılası belinde?
Hangi rüzgar şarkı söyler,
O ay tanrıçası teninde?

Hangi çirkin gerçek uğruna,
Tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin,
En mahrem sırlarımızı?

Hangi cama kafa atsam;
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip,
Hangi masaları dağıtsam?

Ben de bu sersem başımı,
Karakolun duvarına vursam!
Kendimi caddeye atıp,
Arabaların altına savursam!.

Hangi tercih beni,
En hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de
Ömür boyu süründürür?

Kayıp ilanı mı versem,
Şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri,
Seni bulup getirene?

Hangi ayrılık var ki,
Böyle diş ağrısı gibi, durmadan zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki
Böyle musluk gibi, içime damlasın?

Hiç sanmam, hasta kalbim,
Bunu bir süre daha kaldıramaz..
Feriştah olsa, böyle
Eli-kolu bağlı, bekleyip duramaz!..

Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mazeret ikna eder,
Ateşimi söndürmeye?

Olur mu be, olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi;
Buruşturup bir kenara atılır mı?

Vefa bu kadar basit mi?
Alınır mı, satılır mı?

Hangi hırsız çaldı
Seni yırtık cebimden?
Hangi pense kopardı,
Bizi birbirimizden?

Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü,
Yerden bütün izini?

Hangi yaldızlı otel,
Çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara,
Seni kolayca kandırdı?

Hangi şarlatan imaj,
Böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaatler,
O saf kalbini cezbetti?

Dağ gibi adamı eze-eze,
Hangi anası tipli parlak çömeze
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?

Hangi yamyamlara yedirdin,
O masum rüyamızı?
Hangi mahluklar çiğnedi,
El değmemiş sevdamızı?

Hangi bıçak keser şimdi,
Benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır,
İnsanlara olan inancımı?

Hangi bekçi,
Hangi polis artık zapteder beni?
Ve hangi su bağışlatır,
Hangi musalla temizler seni?

Hangi sevgili var ki
Senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki
Benim kadar çaresiz?

Hangi ayrılık var ki
Böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taşyürek var ki
Benim kadar ağlasın?
Yusuf Hayaloğlu

Yaşayabilme İhtimali

soğuk ve şehirlerarası
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle bir gün Veyselkarani`de haşlama yeme ihtimalini sevdim.

İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
(ankara`da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman)
özlemeye başladım herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki,
adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra...

Bizim Kemalettin Tuğcu`larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık...
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu, pütürlü duvarlara
ve Türk Dil Kurumu`na inat bir Türkçeyle...
Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi...

Ankara`ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri
Oysa Ankara`da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim...
(Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak...)
Ankara`ya usul usul kurşun yağıyordu...
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri...
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim...
Ve hiçbir mahkeme tutanağına geçmedi adım...
çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece...

sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde
ama sen yoktun...
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni tenefüs saatlerinde...
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu...
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum...

Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini...
Sonra otobüs oluyordum,
kırık yarık yoların çare bilmez sürgünü...
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliğini...
Otobüs oluyordum bir süre...
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
yanağım otobüs camının garantisinde...
Otobüs oluyordum...
Bir ülkeden bir iç ülkeye...
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...

Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin...
Korkuyordum...
Sonra iniyordum otobüsten...
Çarşıdan bizim eve giden,
ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa,
ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum...
Çünkü sonunda annem oluyordum
babam kokuyordum sonunda...

Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim, çocuk olmaktan...
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle bir gün Van`daki bir kahvaltı salonunda...
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü lokantasında...
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt`ın herhangi bir toprak damında...
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim...

Ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim!

Yılmaz Erdoğan

Aşk Bitti


Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle
AHMET TELLI

Son düzenleyen Blue Blood; 25 Ocak 2006 16:59 Sebep: Flood yapmayınız..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Ocak 2006       Mesaj #262
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
... İSTERDİM...
Bir martı olmak isterdim.
Sponsorlu Bağlantılar
Mavilikler arasında süzülen,
Gözlerinden ellerinden
bir parça umut kapmaya çalışan,
Sonra bir bakışınla vurulan,
derinliklerinde boğulan,
ama hiç unutulmayan.
Birkaç damla yaş olmak isterdim.
En güzel gözlerden bir martı için dökülen,
Kapkara topraklardaki
Kıpkırmızı gülleri sulayan.
Ama hiç kurumayan,
Asla kurutmayan.
Bir avuç toprak olmak isterdim.
Sensizliğin kuraklığında,
Belki günlerce belki yıllarca seni bekleyecek,
Sonunda saracak ama ellerini
Bir daha hiç bırakmayacak olan.
Bir ağıt olmak isterdim.
Mezarının başında belki annence,
belki aşığınca yazılan
İçinde senden benden bir şeyler olan
İkimizi anlatan hiç
UNUTTURMAYAN.

Son düzenleyen f.L.y; 23 Ocak 2006 20:04
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ocak 2006       Mesaj #263
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sevsen Gitmezdin
Eğer sevseydin
Böyle boynu bükük
Sana muhtaç, ellerine muhtaç
Bir gülümseyişine muhtaç,
Bırakıpta gitmezdin beni
Herşeyimle bağlanmışken sana
Ölüm bile ayıramaz sanırken,
Hiç sevmemiş gibi,
Savurup en büyük acılara,
Bırakıpta gitmezdin beni
Ne kadar da aptalmışım meğer,
Yalanmış gözlerinde ışıldayan gözler
Yalanmış bana sarılan kollar
Öptüğüm dudaklar,
Yalan söylüyormuş seni seviyorum derken
giderken,
Bütün umutlarımı,
Bütün değerlerimi,
Tek tek çiğneyen ayaklarının,
Bana yürüyüşü yalanmış
Köpeklere yem yapsam
Yeridir şu yüreğimi
Koparıp parça parça etmeli
Sana uzanan ellerimi
Ve sana kilitlenmiş beynimi
Kurşunlamalı,
Ben buna layığım
Ben bunu hak ettim
Hak etmesem
Bırakıp da gitmezdin beni
Canın sağolsun aşkım
Gururla dolsun yüreğin
Sevdalara yürek kapatmış beni
Deli divane ettin ya aşkından
Bir de sen vurdun ya
Bir de sen,
En incinmiş yanımdan
Sen çok yaşa
Sen çok yaşa aşkım
Ben sevdandan gebereyim.
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
24 Ocak 2006       Mesaj #264
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Beni güzel hatırla!
Bunlar son satırlar...
Farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından
ya da bir yağmur sel oldum sokağında
sonra toprak çekti suyu...
Kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
Uyandın ve ben bittim...

Beni güzel hatırla!
Çünkü; sevdim seni ben, herşeyini...
Sana sırdaş oldum, dost oldum,
koynumda ağladın.
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini,
beni üzdün, kınamadım.
Alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım...

Beni güzel hatırla!
Sayfalarca mektup bıraktım sana.
Şiirler yazdım her gece, çoğunu okutmadım.
Sakladım günahını, sevabını içimde
sessizce gittim...
Senden öncekiler gibi sen de anlamadın.

Beni güzel hatırla!
Sana unutulmaz geceler bıraktım
sana en yorgun sabahlar...
Gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım.
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka,
söylenmemiş "Merhaba"lar sakladım her köşeye
vedalar bıraktım duraklarda.
Ne ararsan bir sevdanın içinde
fazlasıyla bıraktım ardımda.

Beni güzel hatırla!
Dizlerimde uyuduğunu düşün,
saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı,
mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
Alnından öptüğüm dakikaları...
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün
şaşırtmayı severim biliyorsun.
Bu da sana son sürprizim olsun.
Şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
beni güzel hatırla.
Gidiyorum...

etoileetoile
etoileetoileetoileetoileetoileetoileetoileetoileetoileetoileetoileetoileetoileetoileetoileetoile
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
uzayperisi - avatarı
uzayperisi
Ziyaretçi
24 Ocak 2006       Mesaj #265
uzayperisi - avatarı
Ziyaretçi
şiir insanı başka ditarlara götüren belkide kelime sandığımız şeylerden oluşan o garip anlatılmaz duyguyu aşılayan mükemmmel uyum ve şairin yaradılışına karşı sorduğu suallerin cevabını karşısındakine hissetiren olağın üstü birşey bence şiir teşekkür ederim

ve ben şiir aşığıyım benim tutkum şiirler Msn Brokenheart
Son düzenleyen Blue Blood; 24 Ocak 2006 12:11 Sebep: flood >
baby_cans - avatarı
baby_cans
Ziyaretçi
24 Ocak 2006       Mesaj #266
baby_cans - avatarı
Ziyaretçi
>Her Şey Sende Gizli
>

>Yerin seni çektiği kadar ağırsın
>Kanatların çırpındığı kadar hafif..
>Kalbinin attığı kadar canlısın
>Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
>Sevdiklerin kadar iyisin
>Nefret ettiklerin kadar kötü..
>Ne renk olursa olsun kaşın gözün
>Karşındakinin gördüğüdür rengin..
>Yaşadıklarını kâr sayma:
>Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
>
>Ne kadar yaşarsan yaşa,
>Sevdiğin kadardır ömrün..
>Gülebildiğin kadar mutlusun
>Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
>Sakın bitti sanma her şeyi,
>
>Sevdiğin kadar sevileceksin.
>Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
>Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
>Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
>Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
>Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
>Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
>Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
>Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
>Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
>Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
>Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
>
>İşte budur hayat!
>İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın
>Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
>Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
>Çiçek sulandığı kadar güzeldir
>Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
>Bebek ağladığı kadar bebektir
>Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
>Sevdiğin kadar sevilirsin...
>
>
>Can Yücel

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ocak 2006       Mesaj #267
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yasak
Yasakladım seni kendime
kendimi sana bundan böyle
Seni senle yaşamak yasak
Ömür senindi, verirdim uğruna
Can koyardım,
Baş koyardım yoluna
Kaçmazdım hiç kolayına
Yaşardım en yaşanmazları
Oysa şimdi
Seni öpmek, dokunmak yasak
Çılgın bir aşk bu
biliyorum
biliyorsun
Yinede sana gel demiyorum
Sende çağırma
Seni çağırmak, çağrına uymak yasak
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ocak 2006       Mesaj #268
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ya Sensizlik Ölmekse

Bir zamanlar sen vardin ya ben boyle yok degildim
Dusunurdum neyi mi? Hep seni odalarda
Kimdi bana benziyen baktigim aynalarda
Senden baskasi miydi o sesiz bekledigim
Bir zamanlar sen vardin ya ben boyle degildim
Kim bilir aglamayi olup kendi kabrinde
Sensizligi bu turlu benim kadar kim bilir
Aksam karanliginda herkes gider o gelir
En sevdigim cicekler curumus ellerinde
Kim bilir aglamayi olup kendi kabrinde
Ya sensizlik olmekse her gun bir baska turlu
Ya bir sey olmamaksa sen olmak o yerlerde
Yasamak nerde hani yasamak gucu nerde
Bilinmez sensiz kalan yasiyor mu olu mu
Ya sensizlik olmekse her gun bir baska turlu.
UMIT YASAR

Gün Batımı
Yaklasan ayak sesleridir aksamin
Sefaktan cikmis bu uzun yolculuga
Bir gelen var uzaktan soluk soluga
Kapkara gozleri huzunlu ve dalgin
Aksam, ruyalarimiza giren o esmer kadin


Iste! acilmis dipdiri gogusleri
Bir vuslat gecesine cagirir bizi
Ve ansizin buyuler gozlerimizi
Saclarinda o yildiz yildiz susleri
Sair "hoyrattir" diyor aksam ustleri

Hoyrattir evet, o butun aldanmislar
Yuz karasi fahiseleri dunyamizin
En vazgecilmez yerinde ruyamizin
Gelir, gozlerinde o vahsi bakislar
Aksam, uzak bir golde buyuyen kamislar

Ne hazin batmasi ciglik cigliga her gun
Gullerin solmasi ve donmesi havada kuslarin
O bitmeyen huznu, apansiz aksam oluslarin
Affedilmez bir zamandir bu, isteksiz, olgun
Her aksam dunyamiza golgesi duser olumun

Biz eli kolu bagli insanlariz cirkin ve zavalli
Kotuluk kusmak icin karanligi bekleriz
Kirletir geceleri turlu pisliklerimiz
Bizim gibisini gormedi evren evren olali
Boyle kotu bir dunyaya bir daha gun dogmamali

UMIT YASAR


Islak Gül

Seninle paylasmak uykularda en buyuk gunahlari
Seninle uyanmak nice cilgin gecelerden sonra
Alir goturur beni kokun uzaklara en uzaklara
Agzin dudaklarimda islak bir guldur sabahlari

Tenin cekiyor beni tenin tutmus saclarimdan
Afrikali kolenim senin, esirinim, mecburunum
Gozlerin degmese gozlerime kahrolurum
Olurum cekersen ellerini avuclarimdan

Donsun basim tutussun damarlarimda kanim
Gel otur yanibasima erisilmez kadinim
Yum iri gozlerini, devir kirpiklerini
Ser onume bir hazine gibi guzelliklerini

Sana en muhtac oldugum su anda gel
Yasamak olsan da gel, olum olsan da gel.

Umit Yasar OGUZCAN

Yelkensiz Gemi




'Kal' deseydin, kalırdım. Demedin oysa...

Kuru bir 'Bitmesin'den başka hiçbir şey demedin.
Öyle kuru, öyle soğuk, öyle uzaktı ki, ondaki anlam!
Bu kadar kolay mıydı her şey, bu kadar yakın mıydık uçuruma?
Savunmayacak mıydın sevgimizi?
'Kal' diye haykırmayacak mıydın ardımdan?

Düşündüğüm bu değildi...
Hayal ettiklerim, beklediklerim başkaydı senden,
Mücadele beklemiştim oysa...
Yelkensiz olan gemimizi kıyıya ulaştırırız sanmıştım...
Kıyıya ulaştırırsın sanmıştım...
Oysa, onu denizin ortasında savunmasız bırakmama göz yumdun...
Bu kadar yıpratıcı olamazsın...
Oysa, bir anlam olmalıydı yaşadıklarımızda!
Paylaşılan duyguların bir anlamı olmalıydı.
Yüreğimdeki martıların bir anlamı olmalıydı.
Beynimizdeki melodilerin, aramızdaki çekimin,
Geçen akşamki sohbetin bir anlamı olmalıydı.
Duygularımızın bir anlamı olmalıydı.

Yüreğimdeki tüm martıları uçurdun şimdi...
Hangi yöne gittiler bilmiyorum,
Geri dönerler mi bilmiyorum.
Dünya boşaldı mı ne!
Neden bu kadar sessizleşti birden yaşam,
Neden artık parlamıyor yakamozlar gözlerimde?
Neden artık rüzgar esmiyor,
Her şey seninle mi kaldı yoksa?
Mantığım... Mantığımı bana bırak lütfen, ona ihtiyacım var.
Bazı şeyleri anlamak için ona ihtiyacım var!
Evet! Ben istedim ayrılığı, çıkmaz yollara yönelen bendim,
Kucağında bir yığın noktayla karşına çıkan bendim...
Kahretsin! Bunu neden yaptığımı bilmiyorum.
Ve senin buna nasıl göz yumduğunu...
Tıpkı balkondaki akasyaları sularken,
Fazla sudan dolayı sararacaklarını bilmediğim gibi...
Su, onun için hayat olmalıydı oysa...
Ve... Sen de benim tutunacak dalım!

Bazı şeyler vardı aramızda biliyorsun,
Olmaması gereken ama daima varolan.
Farklı uçlardaydık seninle,
Farklı mevsimleri seviyorduk, farklı zamanlarda....
Sen büyük fırtınalara vardın, bense lodostan bile ürküyordum..
Oysa başardığımız şeyler vardı her şeye rağmen,
Daha doğrusu öyle sanıyordum...
Binlerce yıldız arasında,
Ayın güzelliğini gösterebilmekti tek amacım...
Yıldızları söndürmekti... Sorunları yok etmekti...
'Bitti' deyişim öylesine bir şeydi, öylesine, sıradan, şakacıktan...
'Hayır' demeliydin!
Hatta kıyametler koparmalıydın yüreğimde,
Hendekler açmalıydın yoluma gidemeyeyim diye.
Sahip çıkmalıydın gözlerimdeki ay'a sevgimiz diye...
Beni yolumdan alıkoymalıydın...
'kal' demeliydin... Defalarca 'kal' demeliydin...
Oysa, demedin...

Belki de senin çiçeklerin çoktan solmuştu ve ben
Akasyaları kışın yaşatmaya çalışmakla hata etmiştim...
Belki böylesi daha iyi oldu...
'Kal' deseydin kalırdım... Hem de seve seve kalırdım.
Martılarla kalırdım. Yakamozlarla kalırdım.
Demedin oysa!
Bilir misin?
Kaç çığlık olup yıkıldı yüreğim giderken...
Bilir misin?
Nasıl bir cana hasretti yüreğim, yolumdan döndürecek...
Bilir misin?
Nasıl zor oldu ardıma bakmadan çekip gitmek...
'KAL' desen kalacaktım...




DEMEDİN OYSA! !
Fatoş Yıldız









Son düzenleyen Blue Blood; 4 Şubat 2006 13:30 Sebep: Flood yapmayınız..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ocak 2006       Mesaj #269
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sevdalar Böyle Başlar
Önce dünyama sesin girdi özlemli, kısık
Bir mutluluk muştusu gibi ta uzaklardan
Çok sonrası öptüğüm o gül dudaklarından
Önce sesindi çağıran beni gür ve aydınlık
Önce küçük ellerin kondu avuçlarıma
Yolunu şaşırmış bir kuş gibi, ürkek
Alıştım herşeyine, her yerine giderek
Saplandın iğnelerce parmak uçlarıma
Önce bir akşamdı gelen seninle dopdolu
İnanılmaz, doyulmaz, anlatılmaz, kanılmaz
Bir akşamdı sevgiden, apaydınlık, bembeyaz
Bir akşamdı, alev alev istekli, duygulu
Herşey gerçekti, öylesine güzel, yalansız
Ağladım sensiz geçen ve geçecek günlere
Sende olumsuzluğun çagrısını duydum önce
Sonra tutuşup, yandım ben, sevdalandım apansız
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ocak 2006       Mesaj #270
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DUDAK PAYI
Çay bardaginda
birakilan dudak payi
kadar bile
uzak kalamam
gözlerine

Yakin olsun isterim
ellerime ellerin
yanindaki beton binaya
yaslanmasi gibi
köhne bir evin
Seni bir çivi
gibi çaktim
çünkü beynime
ve toplayip
bütün kerpetenleri
attim denize

SUNAY AKIN
Son düzenleyen Blue Blood; 4 Şubat 2006 13:30

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya