Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 323

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.437.181 Cevap: 12.492
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
4 Temmuz 2006       Mesaj #3221
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Başka Şehir Burası
Yıllardır ayrıyız
Sponsorlu Bağlantılar
Ayrı şehirlerde....
Ne tuhaftır, aynı yaşıyoruz,
Ama yazık(!) aynı şeyleri düşünmüyoruz!
Aynı şeyleri severdik de seninle,
Sevemedin sen bir tek beni(!)
Çok silmek istedim seni,
Yürümek istedim sensiz bu çizgiyi...
Bazen başardın,
Arttırdın içimdeki kini,
Yok, atamadım içimden seni....
Unuttum(!)
Sana vermiştim yüreğimi,
Sen de giderken vermedin geri....
Meçhuller içine atmışsın beni,
Çok aradım,bulamadım kendimi....
Unuturum da seni
Sevebilir miyim başka kimseyi,
Her şeyi unuturum
Ama asla unutamam gidişini,
Yoktu bir sebebi(!)
Gidişini düşündüm de
Karanlığa boğuluyor burası
Artıyor yüreğimin acısı
Kalmamış anladım aşkının vefası
Belki bana da gelir sevilme sırası...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Temmuz 2006       Mesaj #3222
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bırak hayaLim sevsin...!

Sponsorlu Bağlantılar
Hangi cennet bulutu getirdi,
Yüreğime damlayan yüreğini
Hangi firari akıllar göremedi,
Bakmaya doyulmayan güzelliğini
Hangi uğultu fısıldadı,
Kulağıma merhametini

Bana mı geldin!

Gökyüzü sandığım, odamdaki tavana konmuş bir karasinek,
Ne kadar yıldızsa, o kadar parlaktı benim geleceğim.
Sesi soluğu kesilmiş sevinçlerimin merhemi,
Ve olmayan yarınlarımın ümidi olmak için mi geldin?

Bana mı kaldın!

Gelmişsin artık haydi gir yüreğime
Uyandırma elvedalarımı
Basma kuru dallarına terkedilmişliğimin
Yoksa yine bana kesilir bu sevdanında faturası
Ödeyemez meteliksiz kaderim.

Gördüğünde kör olmak, yandığında kor olmaksa aşk
Bu kör yangınıyla sana biriken beden
Hasretinle her gün kalp ağrısıyla sevişsede yeniden
Merak etme, Birgün bile sormayacak Neden!

Ama gideceksin biliyorum.
Aslında sen,
Ucuz bir şarabın en pahalı hayaliydin
Tütünümün dumanındaydı saçların
Bir çay bardağını kavradığımda hissederdim
İnce belini, sıcak tenini, şeker dilini

Birazdan doğar güneş
Başlar savaş kaldığı yerden
Birazdan gelir bir nefret
Kovar beni kalbindeki yerimden...

Şimdi ölü kuşlar satılır yüreğimin tezgâhlarında
Kanadında yarım kalmış bir umut
Gözlerinde ise bu sevdayı unut sözcüğü...
Doğma güneş, doğma. Bırak hayalim sevsin.

Ben darağacıyım, nar değil
Bu sevda, hasretime bile yar değil...

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
4 Temmuz 2006       Mesaj #3223
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bir Zamanlar


Eskiden masum şeyler düşünürdük
Ve masumca şeyler söylerdik birbirimize
Masumca yaşardık aşkımızı
Dünyadaki acılara inat, savaşanlardandık.

Kalplerimizde bunlar vardı bir zaman,
Henüz törpülenmeden
Ve nasırlaşmadan umutlarımız.

Şimdilerde tutkular var, sınırsız istekler
Çizgileşen yüzümüzde, masumiyetten eser yok
Sevişmeler bile anlık, yapay
Aşklar ise anlamsız ve yitik...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Temmuz 2006       Mesaj #3224
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yürek Çağrısı



Acılı yağmurlarla düşmüşüm yere
Tatlı su göllerine akamıyorum
Yüzüm yüreğim deprem dalgası
Bu gül kıyımlarına bakamıyorum
Her sevi bir türküdür bağrımda
Her öfke bir ağıt
Ağıtlar kuşatmış dört yanımı
Kendi türkülerimi haykıramıyorum

Şarkılarla bezeniyor ufuklar
Yüreğim patlıyor dağbaşlarında
Yüreğim
Sancımı duyar mısın yaralarında
Kuş seslerinde yas nağmeleri
Şarkılar sabır ve çile makamında

Mendilimde öfke çıkınımda bilinç
Uykusuz kalır mısın kitaplarıma
Dudaklarımda hüzün
Avuçlarımda sevinç
Kulak verir misin çığlıklarıma
Dağları aşarak gelmişim sana
Demir kapıları kırarak
Işık olur musun karanlıklarıma

İsterim ki senden
Yaylalarda otlak olasın
Ovalarda ırmak olasın
Yayılasın göğsümün kırlarına
Sarasın beni sarasın

Dalların sevdası düşmüş toprağa
Olgun meyvelere hasret gençliğimiz
Zamanın billur çağlayanı
Gürül gürül akarken avuçlarımızda
Bir damla yağmur adına
Yakarmış dağbaşlarında yüreğimiz
Gökyüzünde sanılmış bütün yaşam
Gökyüzüne çivilenmiş ellerimiz

Ateşler yine parlıyor dağlarda
Dolular yine kırıyor çiçekleri
Gecenin karnına inerken şafağın tekmeleri
Bulutları delen ışıklar
Ezik ve kinli
Aydınlık iri
Sanki kocaları işkencede kadın gözleri

Nasıl kapanır bu kanayan yara
Nasıl anlatılır ki sana bu hal
Terimde tuz gözyaşımda bal
Bağdaş kurar mısın soframa
Gözlerimde umut yüreğimde aşk
Ölümleri boşlayıp düşer misin sevdama

İsterim ki senden
İnancıma aşık olasın
Zindanıma ışık olasın
Yürüyesin gönlümün yollarına
Sorasın beni sorasın

İnce kabukları zorlanıyor zamanın
Gelecek damlıyor yorgun havuzlara
Damlalarla yılların gelin yüzü
Suların üstünde koskoca bir çağ
Umutlar sığmaz oluyor alanlara

Baharda gazel dökme bahçelerime
Ben yaşamayı bilmez miyim
Çocuklarım okul yollarında
Okullarım sabah kollarında
Sanki güzellikleri görmez miyim
Papatya beyazlığında ölüm sarısı
Karanfil kıvrımlarında kan
Bu çiçekler uğruna ölmez miyim
De gülüm ben seni sevmez miyim

Bahar değil acı yükleniyor dallarıma
Yapraklarımda ayrılık
Meyvelerimde gurbet
Vuslat olup gelir misin kollarıma
Ellerimde kış saçlarımda kar
Cemre olup düşer misin toprağıma

İsterim ki senden
Yılgınlıkta inanç olasın
Zulme karşı direnç olasın
Gömülesin aşkımın sularına
Göresin beni göresin

Göresin ki destan edesin
Söyleyesin dillerden dillere
Bir türkünün dizelerinde
Bir kavalın nağmelerinde
Alıp başını gidesin
Bağrı yanık yeller üstünde
Güneşin rengiyle düşesin ufuklarıma
Kırasın karanlıklarımı kırasın
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Temmuz 2006       Mesaj #3225
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
nasılda çabuk geçti o günler

Nasıl da çabuk geçti o günler
Koştum peşinden yetişemedim
Güzel bir söz vardı dilimde
Çok istedim söyleyemedim

Seninle şöyle birgün başbaşa
Konuşmak isterdim sevgimizden
Umutlarla dolu tozpembe
O güzel günlerimizden

Sevgi miydi ne bitmek bilmeyen
Bir günü bile ayrı geçmeyen
Ne sen o eski sen ne ben o eski ben
Biz miydik yoksa zaman mı değişen

Çözülmeyen bir bilmece gibi
Öyle zor ki anlamak seni
Bilinmeyen şarkılar gibi
Öyle zor ki söylemek seni

Kararmayan bir günün sonunda
Son bulmayan bir aşkın yolunda
Kaybolmak isterdim seninle
Mutluluğun kollarında......
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
4 Temmuz 2006       Mesaj #3226
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bırak be Gönül

Değmezmiş be gönül
Yaşananlar hep boşa
Akıp giden bu zaman
Bırak kalksın şaha.

Bilmezler ki değeri
Anlamazlar gerçeği
Sırtından vurup gidenler
Dönmez bir daha asla geri.

Boşuna be gönül
Üzülmeye değmez
Kanayan bu yaralar
İnşallah bir daha geri dönmez.

Bülbül güle çiler
Ben yüreğime
Ne olur artık yeter
Daha fazla gözyaşı dökme.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
4 Temmuz 2006       Mesaj #3227
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Mecnun


Biter mi sanırsın aşklar,sevdalar
Diner mi sanırsın gözlerde yaşlar
Sevgi yollarında,sevgi dağlarında
Çiçeği severler,aşık olurlar
Umuttur onları yollara suren.

Bir tepe var diyorlar yolun sonunda
İşte o tepede kavr-i sur da beklersin beni
Islanır saçlarım,yağmurun sesi
Güneşin doğusu yine yoldayım.

Bir tepe var diyorlar yolun sonunda
İşte o tepede kavr-i sur da beklersin beni
Umuttur yüreğimi yollara suren.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Temmuz 2006       Mesaj #3228
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tarih-i Kadim*



İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu.
Ve başlar bize maval okumaya.
Ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
Gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
Bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden.
Senin tarih dediğin işte budur,
alnında altı bin yıllık buruşuklar
ve bir o kadar da kuşku.
Başı geçmişe bir düşe değer,
sürünür ayağı bomboş bir geleceğe,
bir deri bir kemik,
ayakta zorla durur.

Ben hiç tiksinmem ondan,
karşıma alırım onu arada bir,
anlat bakalım, derim, şu eskilerden.
Bir parça feylesofa benzer o,
bir parça sırtlana benzer,
berbat suratıyla da bir hortlağa.
Yoklar mezarını unutulmuş gecelerin,
başlar paslı, boğuk bir sesle
bir bir bana anlatmaya,
sırasıyle, ne olmuş ne bitmişse:
Hep yıkım üstüne yıkım,
acı üstüne acı!
Ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu,
çöküverir ağır gölgesi bir bulutun,
kanlar yağar dört bir yana.
En başta bir kanlı bayrak.
Kanlı bir taç gelir arkasından.
Sonra araçlar sökün eder kan içinde:
Balta, topuz, yay, kılıç, mızrak,
mancınık, top, tüfek, sapan.
Arada, kanlı komutanlar ve savaş birlikleri.
En son alay alay esirler geçer.
Yenen bir kişiye yenilen on kişi,
çiğneyen haklı, yiğnenen hapı yuttu.
Yıkımlara, acılara alkış tut,
yüksekten bakanlar önünde eğil,
insafla birdir aşşağılık ve namussuzluk,
doğruluk lafta, yürekte değil,
iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda.
Bir gerçek var, tek bir gerçek:
Eli kolu bağlayan zincir.
Bir tek şey var sözü geçen: yumruk.
Hak güçlünün, kötünün yanı.
Uzun lafın kısası:
Ezmeyen ezilir!
Nerde bir şeref var, iğreti.
Nerde bir mutluluk var, yama.
Bir şeyin ne başına inan ne sonuna.
Din şehit ister, gökyüzü kurban.
Her yanda durmadan kan akacak,
durmadan her yanda kan!

İşte böyle inler, sayıklar o,
anlatır insanoğlunun bu belalı ömrü
ne yolda, nasıl sürdüğünü.
Bakarım iskeletin kanlar köpürür dişlek ağzında.
Duyarım sesinin titreyen kuyusunda
yankısını korkunç bir iniltinin,
ben de başlarım birdenbire titremeye,
toprak da tiksintiyle titremiş gibi gelir bana.
Savaşın gürültüsü, patırtısı, indir artık
indir bu acıklı sahnenin perdesini!
Dinsin sonu gelmeyen bu karışıklık!
Sen de, gelenekçi iskelet,
yazdığın kara yazılara bir son ver,
aydınlığa susadık biz, aydınlığa susadık.
Uzun karanlıklar içinde uyumak isteyen mi var?
Bizden iyi geceler onlara,
bizden onlara iyi uykular!
Kimsin, ey gölge, kendinden geçmiş,
koşuyorsun karanlıklara doğru?
Kanla oynamış gibisin,
kırmış geçirmişsin insanoğlunu.
Sen buna kahramanlık mı dedin?
Onun kökü kan ve hayvanlık be?
Şehirler çiğne, ordular dağıt,
kes, kopar, kır, sürükle,
ez, vur, yak ve yık.
Yalvarmalara yakarmalara boş ver,
gözyaşlarına iniltilere aldırma.
Ölümle, acıyla doldur geçtiğin yeri,
ne ekin ko, ne ot ko, ne yosun.
Sönsün evler, sürünsün insanlar orda burda,
kalmasın alt üst olmayan hiçbir yer,
mezar taşına dönsün her ocak,
damlar çöksün yetimlerin başına.
Bu ne alçaklık böyle bu ne namussuzluk!
Hey bana bak, başbuğ musun ne?
Yerin dibine bat, cakanla gösterişinle!
Her başarı bir yıkım bir mezarlık,
işte bir yavrucak yatıyor şurda,
ey cihangir, onu gör de utan!
Devril, bağımsızlığın eskimiş tahtı, devril,
nice acılar verdin bütün insanlara,
inim inim inlettin bütün insanları.
Parçalan, kararmış tac, tuz buz ol,
hep senin yüzünden yoksulluğu insanların.
Göz yaşından incilerin nerde hani?
Nasıl da yosun tutmuşlar, bi görsen!
Eski çağlar nasıl kanmış size?
Ey kan içen kargalar,
bütün karanlıklar sizinle dolu!
Artık yeter fikri susturduğunuz,
yerini hiç bir şey tutamaz bu dünyada
zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın.
Hadi gidin tarih korusun sizi,
-haydutlara en iyi sığınaktır gece-,
gidin, yok olun siz de o mezarlıkta.
İşte müjdelerin en güzeli,
işte en gerçek özgürlük
düşümüzdeki gelecek çağlarda:
Ne savaş, ne savaşan, ne salgın,
ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,
ne yakınma, ne de zulmün kahrı,
ne tapılan, ne tapan,
ben benim, sen de sen!

Ey soyulan iskelet, kimse bilmeyecek o zaman,
kimse bilmeyecek senin sayıp döktüklerini,
savaş ne, karışıklık ne, zafer ne, anlaşma ne?
Belki duyulmadık bir öykü,
belki korkunç bir masal.
Çok sürmez köhne kitap,
fikri gömen sayfaların
bugün olmazsa yarın yırtılacak.
Ama kim yapacak dersin bu işi?
Bu öyle büyük, öyle kocaman bir devrim ki,
hangi güç kalkar, ben yaparım der?
Yerlerin ve göklerin sahibi mi?
Tamam, işte oldu şimdi!
Yeri göğü elinde tutan o kibirli,
o somurtkan ve dokunulmaz.
Bütün bu kavgalar onun yüzünden değil mi?
Gökyüzü, sen söyle,
yüzyıllarca sel gibi akan su,
- şimdi esrik bir ağzın türküsü,
kuru sesi zindandaki bir adamın,
iç açan bir söz ya da yakan bir söz şimdi,
bir geniş "oh!", bir derin "eyvah!",
bir yakarış, bir övgü,
Şimdi tüy gibi bir rüzgar,
Şimdi ağzın bir kasırga.
Dokunaklı bir yakınma şimdi,
sabredemeyen bir başa kakma,
bir titreme, bir çan sesi,
bir savaş davulunun gümbürtüsü,
için için ağlamasi çaresizliğin,
kahrın iyilikbilir kişnemesi,
bir söylev, apaçık, gürül gürül,
Şimdi utangaç ve hasta bir yalvarış,
bir rahatlık bir iç sıkıntısı,
Şimdi korkunç bir haykırma -
bütün bu karman çorman gürültü patırtıyla
inleyen boş kubbe, sen söyle!
Sen ki her sesi yankılayansın,
söyle, bu bir sürü boş çabalama içinde,
daha yukarlardaki şu tanrı katına
hangi sesin yankısı varabilmiş ki?
Hangi dua kabul olmuş bugüne dek?
Binlerim seni, göklerin tanrısı,
din ulularından dinlerim seni:
"Ne benzer var, ne noksanı,
canlı ve ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve yüce.
Odur veren yiyeceği içeceği,
düşleri gerçek yapan o,
bilen, haberi olan, kahreden ve öç alan,
açık, kapalı her şeyi duyan ve anlayan,
el uzatan yoksullara ve çaresizlere,
her zaman her yerde bulunan ve her yeri gören..."
Seni böyle övüp duruyorlar işte.
Oysa senin en üstün özelliğin ne,
"Ortaksız" oluşun değil mi?
Kaç ortağın var şu bataklıkta, bir bak.
Topu ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve kahreden.
Ve topu ortaksız ve tek.
Ve topunun buyruğu yasağı ve saltanatı var,
ve topunun yukarlarda bir gökyüzü.
Bütün ordan gelir yüreğe doğan.
Topunun güneşi, ayı, yıldızları var,
ve topunun görünmez bir tanrısı.
Topunun adanan bir cenneti var,
ve topunun bir varlığı, bir yokluğu,
ve topunun saygıdeğer bir peygamberi.
Ve topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yaşar.
Ve topunun cehenneminde birer lokmadır insancıklar.
Tanrılar ne derse onu yapacak halk,
sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.
Ama tanrılar ne derse onu yapacak.

İnanasım gelmiyor bunların hiçbirine.
"Ne bileyim?" diyor kime sorsam.
Hepsi bir kuruntu mu bunların yoksa?
Belki aldanmak yaşamanın bir gereği.
Belki de hepsi de doğrudur, kim bilir,
belki ben hiç bir şeyin farkında değilim,
karıştırmaktayım "yok" la "var" ı.
Kusurum ne? Kuşkuda olmak mı?
Kuşku koşmaktır aydınlıklara doğru.
İnsan aklıdır eninde sonunda gerçeği bulacak olan.
Belki de yok olacağız bir gün topumuz birden.
Kimbilir, öbür dünya belki de var.
Madem bu beden o ölümsüzün işi,
ne diye kıvranır durur bin türlü dert içinde?
Hadi diyelim aslımız toprak bizim,
sen gel onu kederden bir çamur yap.
- her yeri kanla, göz yaşıyla dolu -
insaf be, bu kadarı da olur mu?
Sen gel hem yoktan var et,
sonra da ettiğini boz, kötüle.
Hiç bir yaradandan ummam bunu:
Yaradan yok eder, ama perişan etmez!

En zorlu düşmanın işte, tanrı,
boğmak ister seni ulu katında,
çok iyi tanırsın sen o yılanı,
onun kızgın zehrinden bir vakitler bize
bir tadımlık vermiştin hani.
Kuşku! En zalim en güçlü düşman.
Bunu ya bildin ya koydun kafamıza,
ya da bilemedin işin nereye varacağını.
"şeytanlık, düzen, sapıklık" denen şey var ya,
bugün yerinden yurdundan edecek seni o.
Tapınağında ışıklarını söndürüyor,
elleriyle parçalıyor heykelini.
Sense, iler tutar yerin kalmamış,
göçüp gidiyorsun olanca gücünle.
Burçlarında yıkılmalar falan hani?
Nerde hani gümbürtüsü yıldırımlarının?
O kızgın soluğun hani nerde?
Ne cehennemlerinde bir kaynama var?
Ne büyük acını gören bir göz.
Ne de kulaklarda dokunaklı bir çınlama.
Oysa bir ufak parçası kopsa insanın,
bir sızlanma olur, duyulur bir ağlaşma.
Sen Yeryüzü ve Gökyüzü'nle göç gir de,
bir inilti bile duyulmasın ortalıkta.
Tam tersi, kahkahadan geçilmiyor.
Zaten yalana ağlasa ağlasa,
bir ikiyüzlüler ağlar,
bir de ahmaklar.

* Tarih-i Kadim: eski çağlar tarihi



Tevfik Fikret
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
4 Temmuz 2006       Mesaj #3229
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Madem ki Sen Yoksun
Madem ki sen yoksun yanımda
Madem ki senden başkasına varmıyor ellerim
Madem ki sensiz çarpmıyor kalbim
Yaşamak haram bana

Şu öksüz yüreğimin sahibi sen
Şu yaralı kalbimin ilacı sen
Şu sevgimin sahibi sen
Sen yoksan yaşamak haram bana

Sensiz bir günüm geçiyor
Kelimelere sensiz başlayıp
Sensiz bitiriyorsam
Sensiz nefes alıyorsam
Dudaklarımda senin ismin yoksa
İşte o zaman o hayat haramdır bana
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
4 Temmuz 2006       Mesaj #3230
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bırak Beni Gideyim


Bağırmak, haykırmak istiyorum,
Avazım çıktığınca.
Yaşamı düşünüyorum,
Acısıyla,tatlısıyla….
Dur demek istiyorum,
Geçen zamana.

Bırak beni,
Bırak ki gideyim…
Sevincin,neşenin olduğu diyara.
Varayım beni çağıran
Tatlı düşe.
Atayım gülmeyi
Bir avuç toprağa.

Atayım içimdeki
Çaresizliği, yalnızlığı
Kurtulup karanlıktan
Işığa ulaşayım…
Ve boğayım
Tüm sebepsiz acıları.
Bir daha dönmemek üzere
Kendime geleyim….

Bırak beni
Bırak ki gideyim….


Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya