Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 518

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.439.512 Cevap: 12.492
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
1 Ağustos 2006       Mesaj #5171
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
Adımları Yok Bu Dansın

Sponsorlu Bağlantılar
Can kafesimde bir güvercin, yuvasını arayan;
Bir de sen yeşil gözlüm, can yüreklim, alınyazım! ..
Bir ben vardım, her salınışta gönüllü kaybolan;
Bir de sen, sıcağına sığındığım! ..
Bir kulağımda nefesin vardı, dinlediğim;
Diğerinde o eski şarkı, anılardan çağırdığın...
Yüreğimin bir yarısında bir mutluluk, özlediğim;
Diğer yarısında bir sızı, hiç duymadığın...
Bir kolumla sımsıkı sarılmıştım boynuna;
Diğeriyle tutunmuştum düşlere, hesapsız! ..
Bir gözüm pırıldarken mutluluk sarhoşluğuyla;
Diğerinden bir mavi damla süzüldü apansız! ..
Can kafesimdeki güvercin ne kadar çırpınsa da
Bakma, o da bilir aslında kanadının vurgununu...
Yine de uçar yüreği ardınsıra;
Gözlerinin ışığı avutur yorgunluğunu...
Bırak çalsın şarkılar, düşlerim raksetsin gizlice;
Seninle bu biricik dansım yarım kalmasın! ..
Biliyorsun ya sevdiceğim, hâcet yok uzun söze;
Adımları... Adımları... Adımları yok bu dansın! ..

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
1 Ağustos 2006       Mesaj #5172
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Her Nere'ye Baksan

Sponsorlu Bağlantılar




Benim sevgim suya benzer
Akar kalbini derinliklerine
Seversin sevilirsin gün geçtikçe
Her nereye baksan
Görürsün hayalimi çaresizce…

TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
1 Ağustos 2006       Mesaj #5173
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
Benden bir sey

Benden bir sey


Benden bir seyler koydum
Sevgi dolu bakisa
Hasretlerle kivranisa
Riyasi olmayan tebessümlere
Görebilirsen bilki o benim iste


Benden bir seyler koydum
Sözlerde ki anlayisa
Bakislarda ki yalvarisa
Yürekten gelen seslenise
Anlayabilirsen bilki o benim iste


Benden bir seyler koydum
Dilberi cesmi büsraya
Sonbaharla gelen hüsrana
Siir_ce yasanan bir sevdaya
Hissedebilirsen bilki o benim iste

Siir_ce
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
1 Ağustos 2006       Mesaj #5174
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Gözler
Rengârenk tılsımlı, nurdan örtülü,
Sihirli türküler anlatır gözler.
Hüzünle yayılır sevdanın tülü,
Sevdayı içime damlatır gözler.
Göz vardır mercandan sarayı görmez,
Göz vardır gönülde yarayı görmez,
Göz vardır simsiyah karayı görmez,
Bazen de kafayı demletir gözler.
Çisil çisil endam adeta peri,
Göz vardır kıskanır kır çiçekleri,
Göz vardır çok özel kalbimde yeri,
Bir başka musiki dinletir gözler.
Göz vardır insanı nara götürür,
Göz vardır yareni yara götürür,
Göz vardır adamı gora götürür,
Civanı nazarla gümletir gözler.
Elası, mavisi, yeşili vardır,
Hüzünlü, vefalı, neşeli vardır,
Ceylanı, elvanı, cilveli vardır,
Duyguyla mesajı anlatır gözler.
Göz vardır kehribar Bilal'a benzer,
Göz vardır bal gibi şifalı anzer,
Göz gördüm kahveden gönlümü bezer,
Sevdalı gönlümü nemletir gözler
Gören göz aradım derinden sessiz,
Boyasız, sürmesiz, riyasız süssüz,
Sevdaya sevdalı sevdası eşsiz,
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
1 Ağustos 2006       Mesaj #5175
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Sevgi Bendeki Kadar mı?




Şimdi hangi kolların yalnızlığındasın bensiz?
Ağladığında gözyaşlarını öpen var mı?
Üşüdüğünde ısındığın tenden bir liman,
Her sevgi bendeki kadar mı?
Var mı kederlerini gizlice senden çalan?
Şimdi hangi kolların yalnızlığındasın bensiz?
Seninleyken sana hasretle coşan,
Çılgın kıyılarında dalgalarıyla taşan,
Yorgun sessizliğinde seni anlayan,
Bana gibi aktığın biri var mı?
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
1 Ağustos 2006       Mesaj #5176
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
İstanbul Sil Gözyaşımı.....

Acılar ektin yüreğimin nadasına
Üzüntüler verdi hasadı deniz yeşilinin ve gök mavisinin gölgesinde
Her yağmur damlası yaktığın yeri deşti
Zamansız ayrılık acısı gibi izi kaldı yüreğimde
Topkapı’nın surlarına vurdun hassas kalbimi
Toprağında çürüttün koklamaya kıyamadığım sevdiğimi
Ağlattın beni ben gülmeye hasretken
İstanbul sil gözyaşımı

Kader oldu acı sonrası sessizliğim
İsyan eder deliye dönmüş Uğur Mumcu anıtı
Şu ağlamaklı halime
Ey korkulu yüzlerin,kaçak güreşenlerin
Bazı bazı küçücük elinde dev yüreğini tutanların şehri
Nasıl ki sen ağlattın
İstanbul sil gözyaşımı

Sanırdım ki dindirirsin yedi göğsüne bastırıp acımı
Oysa sen yedi kat dibine soktun beni acıların en olmazının
Sitemkârım iki kıtayı birleştiren
Fatih Sultan Mehmet köprüsüne,
Beni ayırdığı için
Ey yaşayamadığım şehir
Yaktın 1453’ten beri ben gibileri
Sürgün ettin beni ağlamaklı hasretlere
İstanbul sil gözyaşımı

Rumeli hisarında, Nisantaşında,
Beyoğlu’nda,Beşiktaş’ta,Kadıköy’de,
Denizin yedi kat dibinde ağlıyorum
İstanbul sil gözyaşımı

Eğer her gözyaşı damlasının hesabini sormayacaksan
Eğer çağlayan acılarımı bitmek bilmez çığlıklarla karmayacaksan
Eğer sevdaya isyan edenleri acılarla susturmayacaksan
Yeter artık bırak
İstanbul silme gözyaşımı
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ağustos 2006       Mesaj #5177
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Biliyorum Bu Yara Hiç Kapanmayacak



Telefonlarıma cevap vermeyeceksin…Cevap versen bile, öyle yorgun öyle
isteksiz çıkacak ki sesin, bir küfür gibi…

Sevmeyeceksin beni…Biliyorum bu şehri bana dar edeceksin…
Çünkü anladın; sevgimden tanıdın beni.O yanık, o hasta bakışımdan…Uçuruma
atlar gibi sevdalanışımdan…
Sevmek deyince, hemen ardından, ölüm, dememden anladın…
Anladın ve kardeşini bir kabustan uyandırır gibi çırılçıplak gerçeğe
uyandırdın beni; uyandırdın ve kaçtın…
Çünkü sen de benim gibiydin; sen de benim gibi seni sevmeyeni sevdin hep.Sana
acı çektireni…Seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı, çıkınca seninle bir küfür
gibi konuşanı sevdin…Sen de benim gibi seni incitip üzeni sevdin hep.
Bakışından hissettim bunu, kokundan, dokunuşundan…
Beni sevmeyecektin biliyorum ama…Ama, öyle susamıştımki kendim gibi birini
sevmeye…Öylesine muhtaçtımki gercekten incitilmeye, gercekten acı
çekmeye, kendim gibi birini özlemeye öylesine muhtaçtım ki, seni tanır tanımaz
çözüldüm…
Sana da olmuştur…Öylesine susamışsındır ki sevilmeye, kendin gibi birini
bulunca tutamaz kendini, herşeyi, belkide söylenmiycek her şeyi o an, garip bir
telaşla söylersin…

Hatta söylerken anlarsın, söylememen gereken şeyleri söylediğini
hissedersin, battığını, giderek çıkmaza girdiğini…Ama yine de engelleyemezsin
kendini tutamazsın.
Aleyhinde olabilecek herşeyi söylersin…Üstelik bunu anladıkca daha da
batırmak istersin kendini…Biraz daha zor duruma düşürmek…
Daha da kaybetmek, daha da dibe batmak istersin…Sanki bile isteye kendi
mutlulugunu kendi elinle bozmak istersin…Kendinden gizli bir öç alır gibi.
Sanki hiç mutlu olmak istemiyormuş gibi…
Sanki hiç sevilmek istemiyormuş
gibi…
Bir tür gurur muydu bu?
Birgün nasılsa ve hiç olmadık bir anda alınıp kopartılmadan, kendi
ellerimizle onu yok etmek, bizim gibilerin mutluluğuna tahammül edemeyen bu
hayatta, bu hayatın zorba kurallarına bir tür başkaldırmak mıydı?

Bir şizofren çocuk tanımıştım bir gün.Tam karşımda
oturuyordu.gencecik, yakışıklı bir çocuktu.Şizofren olduğunu
biliyordu.Biliyordu iyileşemiyeceğini…İki de bir, önce kolunu uzatıp, sonra
avucunu açıyor;
Mutluluk avuçlarımdaydı, yakalamıştım ama kaçtı
diyor, kaçtı, derken avuçlarını boşluğa kapatıyordu…

Hiç unutmuyorum, bu hareketi defalarca yapmıştı…
Yine hiç unutmuyorum; burjuvalara özenen bir ailede büyüdüm ben.Görgü kitabı
masanın üstünde dururdu hep.
Annem o kitabı defalarca ezberletirdi bize.Yemeğe nasıl oturulacak..çorba
nasıl içilir? Kaşık nerede, çatal nerede durmalı…Balık nasıl yenir? Peçete nasıl
katlanır…Sinemada nasıl oturulur…
Ben de eskiden senin gibi saftım.İnanırdım bu dünyada bile şölenler
olacağına…Bu dünyada anne, baba, kardeşler, bir sofrada lekesiz bir mutluluk
yaşayabilirler diye inanırdım…O kasvetli görgü kuralları kitabına rağmen
inanırdım…

Önce dilediğim gibi başlardı herşey.Herkes bir arada, sonsuz mutlu gibi…Sonra
birden hiç beklenmedik bişey olur, biri ağlayarak odaya kaçardı…İçerden, arka
odadan, ağlamaklı, sonsuz küskün sesler gelirdi; bıktım artık, bıktım, usandım
hepinizden, gideceğim buralardan, yetti artık! …
Ben de senin gibi saftım o zamanlar…Gidilecek neresi var dı ki derdim…İşte
hep birlikteyiz…Alemi var mı bu mutluluğu bozmanın? …
Sonraları çok sonraları anladım.Meğer biz, bizim aile, herkes, tesadüfen bir
araya gelmişiz tesadüften de öte…Biz…bizim aile, herkes, aslında hiç
istemeden, nedeni bilinmeyen bir zorunluluk sonucu bir araya gelmişiz…
Aslında biz bir araya gelmemek için yaratılmışız.
Hayatın en büyük yanlışıymış bizim bir arada olmamız! …
Evet cok geç anladım…
Bıraktım lekesiz mutlulukları; ben kavgasız, üzüntüsüz bir pazar sofrası
özlerken, aslında herkes…annem, babam, kardeşim o evden uzaklara, hiç dönmemek
üzere çok uzaklara gitmek istiyormuş…
Dünyanın en mutsuz otogarı…
Dünyanın en imkansız istasyonuydu bizim
evimiz…
Yıllarca uzaklara, cok uzaklara gitmek isteyip, bir türlü gidemeyenlerin
sonsuz bekleme durağıydı bizim evimiz…
İşte bu yüzden sevmek benim için bir tutsaklıktı, tuzaktı böylesi sevip
bağlanmak.
Uzaklara cok uzaklara gitmek isteyenleri engellemekti.
Sevgi yüzünden bizim ailedeki hiç kimse istediği yere
gidemiyordu…Birbirimize duyduğumuz sevgi, aynı zamanda bizi birbirimize düşman
ediyordu…
Hem biz, bizim aile…
Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar
gibiydik…
Bu yüzden hep hırçın, hüzünlü, kırgındık…
Bu yüzdendi, her şeyi, çok iyi gidiyor sanırken, içimizde yükselmesine bir türlü
engel olamadığımız o felaket duygusu…
Anlamıştım senin ailen de böyleydi…
Üstelik öyle severlerdi ki sizi, birgün hiç olmadık bir anda, aslında
istenmeyen çocuklar olduğunuzu söylerlerdi size! …
Sana ya da kardeşine…Tesadüfen dünyaya geldiğinizi…Beklenmedik bir misafir
olduğunuzu! …Aksi gibi, istikbaliniz için hiçbir şeyi esirgemediklerini
söyledikten sonra söylerlerdi böyle sıradan şeyleri! …
Sizin için…Senin için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadıklarını söyledikten
sonra…
Senin de ailen benimki gibiydi…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak
yağmurlar gibiydi…Bu yüzden sen de benim gibi böyle hırçın, hüzünlü, kırgınsın
her şeye…
Yıllar önce tanıdığım o şizofren çocuk gibi; tam mutluluğu yakalamışken
kaybetmiş gibisin hep…
Ben beni istediğim gibi sevmemiş olan annemin hayaletini arıyorum imkansız
kadınlarda…
Sen, seni istediğin gibi sevmemiş olan babanın hayaletini arıyorsun imkansız
erkeklerde…
Biliyorum ne ben o kadını bulacağım ne de sen o erkeği bulacaksın…
Ve ne acı ki, hep bizi sevmemiş olanları seveceğiz ikimizde…Ne acıki, hep bizi
incitip üzenlere bağlanacağız…Telefonlarımıza çıkmayanlara… Çıksa bile küfür
gibi konuşanlara sevdalanacağız…
Bizden bir çift güzel laf esirgeyenleri özleyecegiz…
Ölesiye, amansız seveceğiz onları…
Biliyorum, bu yüzden odan böyle…Güncelerin ortalık yerde…Kitapların
orada, burada…Anıların saçılmış ortalık yere…Her şeyin darmadağın…
Biliyorum bu yüzden düzenden, adı düzen olan her şeyden nefret ediyorsun…Sen
de benim gibi; toparlayıp da ne yapacağım, düzenli olunca ne olacak; sonunda bir
gün biri gelip her şeyi, biriktirdiğim, düzenlediğim, üzerine özenle titrediğim
her şeyi daha önce hep olduğu gibi hiç beklemediğim bir anda savurup, bozup
gitmeyecek mi, diye düşünüyorsun…
Biliyorum, sen benim için hiç bir zaman ulaşamayacağım annemin
hayaletisin…
Ailemdeki insanlar gibisin çok duygusal çok güçlü, çok yaralı…
Onlar da senin gibi seninkiler gibiydi…Aklı başında, mazbut insan rolünü
oynamaktan ve ertelenmiş düşleri yüzünden yorgun düşmüş, yarı çılgınlardı…Hepsi
yanlış evde ve yanlış bir yerde yaşadıklarını söylerlerdi…Düşleri çok
garipti…En kısa yolculuk bile onları yorduğu halde; okyanusları aşmayı ve başka
kıtalara gitmeyi düşlerlerdi…
Yine aradım seni, yoksun…bulsam, benimle küfür gibi konuşacaksın…
Bir kere çözüldüm sana…Bir kere sana senin gibi olduğumu hissettirdim…
Oysa baştan beri biliyordum; sen.seni sevmeyenleri seversin.Tıpkı benim
gibi…
Ama öyle özledim ki benim gibi birini sevmeyi…
Öyle özledimki kendim gibi
biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi…
Yine aradım seni yoksun…Beni de birileri arıyor…Beni de kendi gibi birini
sevmeyi özleyenler arıyor…Kendi gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi
özleyen birileri arıyor.
Hiç cevap vermiyorum…

BEN SENİ İSTİYORUM, SENİ ARIYORUM…

Kayıtsızlığınla beni yok ediyorsun, geride sen kalıyorsun.Ama seni de biri
yok ediyor…
Aslında bu oyunda herkes birbirini yok ediyor…
Ben birilerini, o birileri başkalarını.
Sen beni…Seni bir başkası…
Hem çok iyi biliyorum; beni sevsen bile hiç kapanmayacak bu yaram…Seni biri
sevse de hiç kapanmayacak bu yaran…
Hiç kapanmayacak! …Avuçların hep boşluğa kapanacak.
Tıpkı o şizofren genç gibi…

Cezmi Ersöz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ağustos 2006       Mesaj #5178
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Beni Sevme !

sen bilmezsin benim yalnizligimi
yasayamazsin sokaklarinda
umutsuzlugumun
icin üsür
kis aksamlari indiginde üzerine
yalnizligimda batirirsin
kagittan gemilerini
dudaklarindan kan sizar catlak catlak
kaybolursun bir adamin
pesinden kosarken
burnuna calar kokusu
tenindeki yagmurun
hep geceyi görür gözlerin
bir rüzgar eser denizimin üzerinden
yapraklar cildirir ayaklarinin altinda
saclarini dagitir ,
umutsuzlugumun firtinasi
yüreginle solursun yalnizlik tozunu
kaybolursun
düsüncemden büyük bir parca alip
hayalini alip yokluklarda
durmaksizin gidersin sonsuzluguma
hic bitmez yolculugun.

sen bilmezsin benim yalnizligimi
yasayamazsin sokaklarinda
umutsuzlugumun
sehrimin icerisinden dogar karanlik
beni sevme
bu zamansizlik boslugunda
nefesin tikanir yollarimin yarisinda
düsüp kalir avucuna yüregin
alev alev
gözlerin kayar
kirmizi yildizlarima
ölü denizimden cigliklar sarar etrafini
gölgeler üsüsür basina
kurakliginda cöllerimin
-beni sevme-
zamansizlik dört bir tarafim
pusulasiz bir gemi atislari yüregimin
kaybolmus bir hikaye
sonunu bilmedigim
-beni sevme-
belki bir dakika sonra (belki simdi)
kendi sehrimin icerisinden gidecegim

-beni sevme-
yorulursun
belki bir dakika sonra (belki simdi)
ölecegim..
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
2 Ağustos 2006       Mesaj #5179
kambis - avatarı
Ziyaretçi
BİR KUTU DOLUSU YAŞAM GÖNDERİYORUM SANA !
Bir kutu dolusu yaşam gönderiyorum sana, sade bir kurdeleyle
süslenmiş. Çöz kurdeleyi ve kaldır yavaşça kutunun kapağını..
Kocaman bir fırça ve bin renk koydum kutuya bir cennet resmi yapıp
içine gir diye...
Düşler serpiştirdim gizlice, düş kurmayı unutma diye.
Bir tanede elma şekeri yerleştirdim, içindeki çocuğu yeniden tadabil diye...
Güneşin batışını, billur suyun sesini, kırmızıyı, gelinciklerin
saflığını, taze ekmeğin kokusunu ve bir gülümsemenin sıcaklığını da
sığdırdım.
Ruhlarımız aç kalmasın diye...
Kutuya biraz da sevecenlik koydum, güçlü ol diye, çünkü acımasız olan
güçsüzdür.
Beyaz bir güvercin uçup kendi kondu kutuya, barışı ve özgürlüğü sunmak için....
Bir buket sevgi, bir yudum aşk ve yarım bir elma da koymadan edemedim.
Paylaşmayı anımsayalım diye...
İçtenliği, umudu neşeyi, bağışlayıcılığı, özgüveni ve açık yürekliliği
unutmadım, "Ben" in dışına çıkıp bize ulaşabilelim diye...
Son olarak da bir kart iliştirdim kutuya bak bu kartta neler yazıyor:
Bu kutunun kapağını her kaldırışında yaşamla ilgili yepyeni şeyler
keşfedeceksin. Yaşamak için yarını bekleme, al yaşamı kollarının
arasına ve sımsıkı sarıl yaşamdan yalnızca almak yerine ona bir şeyler
ver.
Kısacası bütünüyle "insan" ol.
Unutma (!)
Yaşam dokuması henüz tamamlanmamış ,
olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır ve
sana ait olan boşluğu yalnız sen doldurabilirsin...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ağustos 2006       Mesaj #5180
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gelme İstemem

İyi günde gelmedin
Kötü günde hiç gelme
Seviyorken gelmedin
Sevilmeden hiç gelme

Gülüyorken gelmedin
Ağlıyorken hiç gelme
Gündüzüme gelmedin
Gecelerime hiç gelme

Yanıyorken gelmedin
Söndüğümde hiç gelme
Ben sen iken gelmedin
Ben ben iken hiç gelme

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya