Ziyaretçi
Siyah Gözlerine Beni De Götür
daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşuşun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum
pembe uçurtmalar yollandığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor; ben kalıyorum
avareyim, asûdeyim, yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum
binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor; ben gidiyorum
bütün yelkenlileri, deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tûfanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat, ayrılığın boynunu vursun
usul usul intizârı çürüten
bu hercai diken, bu çılgın arzu
sürüklüyor imkânsız muştuların
eşiğine gönül vâdilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefâsız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür
SON ŞARKI
ey mona liza’nın kıskandığı el
bu kaçıncı bekleyiş trenlerin ardında
bin pâre olduğum kaçıncı bozgun
bir gün bu esrârlı hikâye biter
erzurum garında banklar üstünde
kalem bana kızgın, kitaplar kızgın
hasret katar katar uzayıp gider
içimde bir figân her düdük sesi
her vagon efkârlı bir uzun hava
göçmen kuşlar hâlâ dönmedi geri
kurumuş, evlerin karanfilleri
ey mona liza’nın kıskandığı el
sihrine bir defa dokunmak için
hep aynı şarkıyı söyleyip durdum
başımı umutsuz taşlara vurdum
vermedin bir siyah fotoğrafını
ya da bir hatıra parmaklarından
beni bir kaygısız neron mu sandın
hangi düşmanımın sözüne kandın
götür, senin olsun bütün ihtişâm
gece mahkûmuna kalır mı akşam
erzurum garından ayrılıyorum
banklar mütereddit bakıyor ardımsıra
abdurrahman gazi yokuşlarında
mecnun’la, kerem’le buluşacagiz
bu çâresiz derdi konuşacagiz
yollar kivrim kivrim, çetin ve uzun
daglar melânkoli, dereler hüzün
takvimleri görmek istemiyorum
karanliga dönmek istemiyorum
ey mona liza’nın kıskandığı el
bu kar yığınları cehennemden mi
bu sokaklar mahşerden mi geliyor
gürcükapı ihtirazı bilmezdi
altın kalpli zambakların
filizlendiği taşmağazalar
ilmek ilmek bileklerine
geçirmezdi nefret urganlarını
nerede dadaşın gür bıyıkları
aziziye neden böyle derbeder
solan renkler kimin, kaldırımlarda
ya bu erzurum erzurum değil
ya ben başkasıyım bu erzurum’da
ey mona liza’nın kıskandığı el
belki de o eski sinemalarda
hâlâ bir çin filmi oynamaktadır
çifteminareler mum ışığında
sonsuzluğa geçit aramaktadır
küskün çinileri yakutiye’nin
yine sessiz sessiz ağlamaktadır
ıssızlığa kurşun sıkan tabyalar
başına karalar bağlamaktadır
abdurrahman gazi yokuşlarında
ne mecnun ve kerem, leyla ve aslı
ne de çin filmlerinden kalan görüntü
alevli bir köpük sadece dünya
erzurum garına, banklar üstüne
dönüyorum çıplak ayaklarımla
yine kuşlar, yine rüzgâr ve yağmur
zavallı gözlerim kırmızı, mahmur
unutuyor sevda resimlerini
ey mona liza'nın kıskandığı el
o eşsiz, ebedî sılâdan mahrum
şarkıları sana bırakıyorum
Sponsorlu Bağlantılar
daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşuşun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum
pembe uçurtmalar yollandığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor; ben kalıyorum
avareyim, asûdeyim, yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum
binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor; ben gidiyorum
bütün yelkenlileri, deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tûfanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat, ayrılığın boynunu vursun
usul usul intizârı çürüten
bu hercai diken, bu çılgın arzu
sürüklüyor imkânsız muştuların
eşiğine gönül vâdilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefâsız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür
SON ŞARKI
ey mona liza’nın kıskandığı el
bu kaçıncı bekleyiş trenlerin ardında
bin pâre olduğum kaçıncı bozgun
bir gün bu esrârlı hikâye biter
erzurum garında banklar üstünde
kalem bana kızgın, kitaplar kızgın
hasret katar katar uzayıp gider
içimde bir figân her düdük sesi
her vagon efkârlı bir uzun hava
göçmen kuşlar hâlâ dönmedi geri
kurumuş, evlerin karanfilleri
ey mona liza’nın kıskandığı el
sihrine bir defa dokunmak için
hep aynı şarkıyı söyleyip durdum
başımı umutsuz taşlara vurdum
vermedin bir siyah fotoğrafını
ya da bir hatıra parmaklarından
beni bir kaygısız neron mu sandın
hangi düşmanımın sözüne kandın
götür, senin olsun bütün ihtişâm
gece mahkûmuna kalır mı akşam
erzurum garından ayrılıyorum
banklar mütereddit bakıyor ardımsıra
abdurrahman gazi yokuşlarında
mecnun’la, kerem’le buluşacagiz
bu çâresiz derdi konuşacagiz
yollar kivrim kivrim, çetin ve uzun
daglar melânkoli, dereler hüzün
takvimleri görmek istemiyorum
karanliga dönmek istemiyorum
ey mona liza’nın kıskandığı el
bu kar yığınları cehennemden mi
bu sokaklar mahşerden mi geliyor
gürcükapı ihtirazı bilmezdi
altın kalpli zambakların
filizlendiği taşmağazalar
ilmek ilmek bileklerine
geçirmezdi nefret urganlarını
nerede dadaşın gür bıyıkları
aziziye neden böyle derbeder
solan renkler kimin, kaldırımlarda
ya bu erzurum erzurum değil
ya ben başkasıyım bu erzurum’da
ey mona liza’nın kıskandığı el
belki de o eski sinemalarda
hâlâ bir çin filmi oynamaktadır
çifteminareler mum ışığında
sonsuzluğa geçit aramaktadır
küskün çinileri yakutiye’nin
yine sessiz sessiz ağlamaktadır
ıssızlığa kurşun sıkan tabyalar
başına karalar bağlamaktadır
abdurrahman gazi yokuşlarında
ne mecnun ve kerem, leyla ve aslı
ne de çin filmlerinden kalan görüntü
alevli bir köpük sadece dünya
erzurum garına, banklar üstüne
dönüyorum çıplak ayaklarımla
yine kuşlar, yine rüzgâr ve yağmur
zavallı gözlerim kırmızı, mahmur
unutuyor sevda resimlerini
ey mona liza'nın kıskandığı el
o eşsiz, ebedî sılâdan mahrum
şarkıları sana bırakıyorum