Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 564

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.439.611 Cevap: 12.492
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ağustos 2006       Mesaj #5631
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Siyah Gözlerine Beni De Götür

Sponsorlu Bağlantılar


daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşuşun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum

pembe uçurtmalar yollandığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor; ben kalıyorum
avareyim, asûdeyim, yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum

binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor; ben gidiyorum

bütün yelkenlileri, deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tûfanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat, ayrılığın boynunu vursun

usul usul intizârı çürüten
bu hercai diken, bu çılgın arzu
sürüklüyor imkânsız muştuların
eşiğine gönül vâdilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefâsız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür

SON ŞARKI
ey mona liza’nın kıskandığı el
bu kaçıncı bekleyiş trenlerin ardında
bin pâre olduğum kaçıncı bozgun
bir gün bu esrârlı hikâye biter
erzurum garında banklar üstünde
kalem bana kızgın, kitaplar kızgın
hasret katar katar uzayıp gider
içimde bir figân her düdük sesi
her vagon efkârlı bir uzun hava
göçmen kuşlar hâlâ dönmedi geri
kurumuş, evlerin karanfilleri
ey mona liza’nın kıskandığı el
sihrine bir defa dokunmak için
hep aynı şarkıyı söyleyip durdum
başımı umutsuz taşlara vurdum
vermedin bir siyah fotoğrafını
ya da bir hatıra parmaklarından
beni bir kaygısız neron mu sandın
hangi düşmanımın sözüne kandın
götür, senin olsun bütün ihtişâm
gece mahkûmuna kalır mı akşam

erzurum garından ayrılıyorum
banklar mütereddit bakıyor ardımsıra
abdurrahman gazi yokuşlarında
mecnun’la, kerem’le buluşacagiz
bu çâresiz derdi konuşacagiz
yollar kivrim kivrim, çetin ve uzun
daglar melânkoli, dereler hüzün
takvimleri görmek istemiyorum
karanliga dönmek istemiyorum

ey mona liza’nın kıskandığı el
bu kar yığınları cehennemden mi
bu sokaklar mahşerden mi geliyor
gürcükapı ihtirazı bilmezdi
altın kalpli zambakların
filizlendiği taşmağazalar
ilmek ilmek bileklerine
geçirmezdi nefret urganlarını
nerede dadaşın gür bıyıkları
aziziye neden böyle derbeder
solan renkler kimin, kaldırımlarda
ya bu erzurum erzurum değil
ya ben başkasıyım bu erzurum’da

ey mona liza’nın kıskandığı el
belki de o eski sinemalarda
hâlâ bir çin filmi oynamaktadır
çifteminareler mum ışığında
sonsuzluğa geçit aramaktadır
küskün çinileri yakutiye’nin
yine sessiz sessiz ağlamaktadır
ıssızlığa kurşun sıkan tabyalar
başına karalar bağlamaktadır

abdurrahman gazi yokuşlarında
ne mecnun ve kerem, leyla ve aslı
ne de çin filmlerinden kalan görüntü
alevli bir köpük sadece dünya
erzurum garına, banklar üstüne
dönüyorum çıplak ayaklarımla
yine kuşlar, yine rüzgâr ve yağmur
zavallı gözlerim kırmızı, mahmur
unutuyor sevda resimlerini
ey mona liza'nın kıskandığı el
o eşsiz, ebedî sılâdan mahrum
şarkıları sana bırakıyorum
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
6 Ağustos 2006       Mesaj #5632
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İki Kişilik Mutluluk

Sponsorlu Bağlantılar


En az iki kişiliktir mutluluk.
Mutlu etmek oradan gelir.
Mutlu olmak;mutlu etmek...
Yada eğer mutluysan sen,
Seni mutlu eden nedir,kimdir?
Seni mutlu eden,''mutlu etmek''tedir.
Sende ''mutlu olmak''tasın.
En az iki kişiliktir mutluluk.
Daha da çoğalır,bitmez duygudur mutluluk..
Ancak sona erebilir.
Sonra bir dost çıkagelir..
Mutlu olursun,
O da ''mutlu etmek''tedir.
''Mutlu olmak''tadır..

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ağustos 2006       Mesaj #5633
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ANLARSIN

Bir gece bize gel
Merdivenler gıcırdamasın,
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın.

Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın.
Mavi bir gökyüzümüz olsun,kanatlarımız
Dokunarak uçalım..

İnsanlardan buz gibi soğudum,
İşte yalnız sen vardın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ağustos 2006       Mesaj #5634
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Rüveyda



fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
bir güvercin uçurup kıtalar arasından
çağırdın beni
geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı
yetim çığlıklarımı duyurmak üzere sana
koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına

adını söylemek istemiyorum
her hecesi amansız bir kor dudaklarımda
her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım
zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım
adını söylemek istemiyorum
Rüveyda dediğim zaman
anla ki, senin için yürüyor kelimeler
çığlığımın atardamarlarından

hangi yıldızdır bilmem, gözlerin
kayar da üzerime Rüveyda
önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime
sonra açılır önümde ıstırab vadileri
silik renkleriyle adımlarıma
çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir
hayalin bittiği menfeze doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair
yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda
oysa Rüveyda
baştan başa ben
kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim

kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden
bir anlatsam nasıl utandığımı
bir doğrulsam eğrildiğim yerden
ağarır tanyeri nilüferlerin
alaca bir at koşar içimde
ezer toynaklarıyla anılarımı

sular köpürmemeliydi Rüveyda
kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin
ben zehire alışkınım, şerbete değil
rüyalar nefret eder avare duruşumdan
kabuslar çekerek ancak derdimi yeryüzünde
sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber
ben her gece bir mehdi türküsüyle çilekeş
yargılamak için zeval kayıtlarını
inkilap bekliyorum

hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin
uzanır da gönlüme Rüveyda
derinden bir ok saplanır bağrıma
beynimi çağıran bir sese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

varlığın cinayettir memleketimde işlenen
akıtır kanını asil pehlivanların
yokluğun sükunettir kuşatır evrenimi
varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın

artık eskisi gibi bakamıyorsun
göklerinde bir belkıs otururdu Rüveyda
binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin
güneş bir ane gibi dururdu başucunda
artık dokunamıyor kakülün bulutlara
karalara bürünmüş saçlarında dolunay
BEN BU KADAR ZULME LAYIK MIYIM RÜVEYDA

hangi ressamı vurur bilmem, endamın
sarar da benliğimi
ben beni tanımam kaldırımlarda
kafesleri yutan kafese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına
duydun mu *****eye dua eden birini
bu ısmarlama yüzler yok mu Rüveyda
bu yapmacık bebekler
gözyaşı akıtırken gülenler yok mu
beni kahrediyor geceler boyu

hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün
soluk bir dünyanın mezarlarına
gömerek gurbetimi
kapadı karanlığa Yesrib, kapılarını
meydan okuyuşun çağın ordularına
bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır
doruklarından öte hevese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

yasını tutuyorum kararttığım düşlerin
yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda
amansız bir ütopya üfleyen pencereler
lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi
önümde, haksızlığın hesaba çekildiği
hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer
arkamda, kare kare ömrümü belirleyen
hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler

söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını
yeniden bir Nil olup taşar mıyım çölllere
kim giydirir başıma tacını nihayetin
kim takar bileğime hürriyet künyesini
karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle
Rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı
ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı
asırlardır köhne barınaklarda
küflenen, çürüyen çığlıklarımı

at vuruldu içim paramparça Rüveyda
gölgelerin ardına sakladım kusurumu
sen orada kayıtsızca gülümsüyor gibisin
ben burda damla damla eriyip akıyorum
yine de, çiğnetmem kimseye gururumu
istenmediğim yeri sessizce terk ederim
hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu
mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
6 Ağustos 2006       Mesaj #5635
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi


Dostluk


Dost dediğin yaren ile yoldaştır
Belki arkadaştır belki kardeştir
Belki ana baba belki de eştir
Dostluk öyle kolay kurulmuyor ki

Dostluk yaren ile gönül bağıdır
Dostluk duyguların olgun çağıdır
Dostluk bir yemeğin belki yağıdır
Dostluk öyle kolay kurulmuyor ki

Dostluk para ile alıp satılmaz
Elinin tersiyle hemen itilmez
Dostluk bozulursa rahat yatılmaz
Dostluk öyle kolay kurulmuyor ki

Dost olmak özüyle belki barışmak
Sevgiyle güvenle aşkla karışmak
Kendine güvenmek belki konuşmak
Dostluk öyle kolay kurulmuyor ki

Elemde kederde güzel şeylerde
Dağlarda şehir de belki köylerde
Yaşamın sürdüğü her türlü yerde
Dostun olmaz ise yaşanmıyor ki

Dostların yanında rahat edersin
Çok rahat konuşur her şeyi dersin
Dostluk çok önemli sen de bilirsin
Dostluk öyle kolay kurulmuyor ki
Erol Duran
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ağustos 2006       Mesaj #5636
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yar Sinemi



Son bahar şarkıları eşliğinde hüzün
Ölüm yürüyüşü ruhumu sardı bugün
Gökkubbe yarıldı, ay mum olup eridi
Gelin yüzük bekler, bu düğün başka düğün

Org susmuş, davul çalmaz, zurnadan ses çıkmaz
İlahiler eşlik eder, kılınır namaz
Odunlar kül olmuş, kaynar sular tükenmiş
Gelin duvak bekler, bağırır avaz avaz

Aşkın önünde diz çöküp eğdirdin boyun
Sen hep aslan oldun, beni eyledin koyun
Esir gömleğini kefen yapıp giydirdin
Gelin feryat figan eder, komşular duyun

Ebed uykusunda bir aşk varsa rüyada
Kalmak niye? bunca yalan, nankör dünyada
Kalp boş, sevgi bitmiş, aşk damarı kurumuş
Gelin hakim olmuş, suçlu arar davada

Altınım, elmasım, takım yoksa da sende
Senin için durmuş bir kalp var bu bedende
Al hançeri eline, durma yar sinemi
Bir emanetin kalmasın istemem bende
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
6 Ağustos 2006       Mesaj #5637
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İki Sevgili




fay hattında kurulu bir aşk
sallandıkça kaçışan iki sevgili
aşkının enkazını düşündükçe korkan
günden güne yok olan iki sevgili

her gün gözgöze telaşı
düşüncelerinde yıkılma endişesi
kalplerinde kocaman sevgisiyle
aşkını söyleyemeyen iki sevgili
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ağustos 2006       Mesaj #5638
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BİRİSİ

Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki

Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek

Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
6 Ağustos 2006       Mesaj #5639
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İkilemeli Şiir

Yağmur yağmur yağ üstüme
Rüzgâr rüzgâr es yüzüme
Güneş güneş parla gözüme
Bulut bulut yüksel özüme.

Dal dal sark gönlüme
Çiçek çiçek aç kalbime
Tomurcuk tomurcuk dol içime
Yaprak yaprak sür gövdeme.

Işık ışık aydınlat
ufkumu
Nefes nefes tut nutkumu
Tatlı tatlı böl uykumu
Yavaş yavaş bitir korkumu.

Dağ dağ dikil karşıma
Büklüm büklüm gel yanıma
Nazlı nazlı gir kanıma
Usul usul sar canına.

Şırıl şırıl ak ruhuma
Mehtap mehtap doğ bağrıma
Islak ıslak düş saçlarıma
Gül gül dökül başıma.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ağustos 2006       Mesaj #5640
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sultani Yegâh



şamdanları donanınca eski zaman sevdalarının
başlar ay doğarken saltanatı sultani yegâhın
nemli yumuşaklığı tende denizden gelen âhın
gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının
başlar ay doğarken saltanatı sultani yegâhın

yansıyan yaşlı gülüşmelerdir karasevdalı suda
bülbüller kırılır umutsuzluktan yalnızlık korusunda
eylem dağılmış gönül tenha çalgılar kış uykusunda
ölümün tartışılmazlığı nihayet anlaşılsa da
başlar ay doğarken saltanatı sultani yegâhın

bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza baksak
çünkü yaşadıklarımız başkasının yargısına tutsak
su yasak rüzgâr yasak açık kapılar yasak
belki bu karanlıkta yasakları yasaklasak
başlar ay doğarken saltanatı sultani yegâhın



Attilâ İlhan

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya