Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 577

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.439.611 Cevap: 12.492
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #5761
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ölüme Yenilmeden

Sponsorlu Bağlantılar
Dalardık birbirimizin gözlerine,
Işıkları emerek gecenin göğsünden.
Ay ile Yıldızmıydık uzayda,
Yan yana görünen,
Ama birbirinden binlerce ışık yılı uzakta.

Her an açıktı önümüzde ölümler kapısı,
Ölümü sen mi çok isterdin ben mi bilmem,
Karakışlar çökerdi gözlerimize.

Ölüm haberimizi verecekler sanırdım,
Radyoyu açtığımız zamanlar.
Neyi özlerdik, Birşeyler mi gizlerdik birbirimizden?
Okunmazdı yüzlerimizin yazıları,
O kadar gizemliydik.

Hangi hazinelerin sandığıydı yüreklerimiz,
Neden açmazdık onları birbirimize,
Yanyana oturduğumuz yağmurlu günlerde bile,
Nasılda yitip giderdik kendi sularımızda.

Boşver saklı kalsın o günlerin gizemi,
Dalalım yine birbirimizin gözlerine.
Biz yenelim yalnızlığı ve acıları
ÖLÜM BİZİ YENMEDEN..............

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #5762
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
SıMsICakTıN

Sponsorlu Bağlantılar
sımsıcaktın
bir yağmur damlası gibi düştün yüreğime
kitaplar dolusu şiirler okudum
sen kara sayfalar gibi düştün gönlüme

sevdalımdın
kenetledim seni bedenime
sayfalar dolusu şiirler yazdım
sen vurgun vurdun kalbime


aşkımdın
seni ferman gibi kutsal saydım kendime
bir kilim gibi yüreğime dokudum
isyanlardayım söz geçiremiyorum kalbime

yardın
bekledim seni dediler adem bekleme
ben seni kalibime kazıdım
kazıdım,kazıdım seni sineme

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #5763
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Çiçek Annem

Bugün yine sensiz uyandım annem...
Çiçeklerini suladım,
Onlarla konuştum çiçek annem.
Sen gittin ya annne.
Ben şimdi annesiz kaldım...

Seni bıraktığım,
beni kimsesiz yanlız bıraktığın,
yollara baktım çiçek annem.
Yoktun annem yoktun...
Şimdi yollar bomboştu sanki
Ne sevecek yürek kalmış bende
Nede beni, sen gibi sevecek bir yürek kalmıştı.
Ben her sabah sana uyanır oldum annem...
Şimdi düşünüyorum da...
Sensizlik ne zormuş anne...
Sende yıldızların ardında görüpte,
Ağlarmısın benimle
Gelirmisin yanıma...
Bir rüzgarla....
Sarılırmısın bana...
Yüreğin, yüreğimi
Isıtır mı? tıpkı eski günlerdeki gibi annem...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #5764
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Yalnız


Yalnızlığın kadarsın
Yalnızlığın mis kokmalı
Yalnızlık dediğin büyük bir zindan
Dünyanın en kalabalık zindanı
Dinden imandar çıkarır
Ama öyle bir adam ederki insanı.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #5765
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Siyah Beyaz Sevmek

Siyah beyaz sevdim seni
Yaşamım düşüncelerim
Hepsi siyah beyazdı

Bir zorunluluktu beni bağlayan
Beyazın saflığına ve siyahın gizemine
Güzel günler yaşamak isterken
Engellerin adı olmuştur siyah
Beyaz
Güzelliklerin vazgeçilmez tasviri
Hem zıt
Hem de tamamlayıcı olmuştur
Siyah ve beyaz
Ve ben
Siyahı da severim
Beyaz’ı ve seni sevdiğim kadar
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #5766
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Dönmem
Bir gün gidersem bu şehirden
inan ki canım dönüp bakmam arkama
hüzünlerimi seni görmemek için
tekrar hatırlamamak için o günleri

kabuk bağlayan yaralarımı tekrar kanatamam
bu acıya bir daha katlanamam
tuz basamazsın yaralarıma artık
beni incitemezsin,kıramazsın

dönüp bakmam arkama
ta ki sen orada olmayana dek
ta ki başka birini bulup
zehrini ona akıtıncaya kadar
bana zarar veremeyeceğinden emin oluncaya kadar

ve şimdi gidiyorum bu şehirden
dönüp bakmamacasına arkama
döner miyim bilemem?söz veremem
seni sildiğim gibi defterden
silebilir miyim bu şehri de bilmiyorum
sırf seni barındırıyor diye

güle güle ey kıymet bilmez!!!
umarım bir gün sende terk edersin bu şehri
ve acı çekersin tıpkı benim gibi
güle güle ey güzel şehir
seninle belki tekrar görüşürüz
belki belki bir gün o seni terk ettiğinde
ne olur beni affet seni o zalimle baş başa bıraktığım için !!!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #5767
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Karanfil



demek geldin
çoktandır hiçbir yerdeydin
ne kadar değişmemişsin
ellerin ne kadar kalabalık
gözlerin ne kadar ansızın
seni böyle değişmemiş görmedim hiç
demek geldin

bu kent burada her zamanki ilkesizliğini yaşıyor
bir çarşı her gün ölüp ölüp diriliyor
radyoda iyi ayarlanmamış bir istasyon
gibi insanın sinirine dokunan sesiyle
bu kent burada her zamanki ilkesizliğini
demek geldin
çoktandır hiçbir yerdeydin

sen denize bakıyorsun ya
ben sana aşkları anlatmak istiyorum
unutulmuş masalları
unutulmuş masallardaki aşkları anlatmak istiyorum
sen denize yürüyorsun ya
ben sana herkesten önce özgür olmak için
mahkum ranzalarındaki çentiklerden çalıp
kendi çentiklerime kattıklarımı
anlatmak istiyorum
çarpıp duran bir pencere kanadı gibi
çarpan kalbimi
sen denize gömülüyorsun ya
bir karanfil kalıyor
girdabında
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #5768
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Su Perisi

Bir peri kondu pencereme
Rengarenkti, ışılışıldı gözleri
Sımsıcaktı elleri

Süzülerek girdi penceremden içeri
Gözlerim kamaştı, o kadar parlak, o kadar güzeldiki
Bakmak istedim, bakamadım gözlerine
Tutmak istedim, tutamadım ellerini
Sarılmak istedim, sarılamadım narin bedenine

Hissettim onu içimde
Sevdim, çok sevdim incitmeden

Perilerin sihirli değnekleri olurmuş, doğru
Bana doğru uzattı sihirli değneğini, bakışlarıyla
Gözlerim görmez oldu, nur ışığı bakışlarıyla
Kulaklarım duymaz oldu, onun sesi dışında
Hiçbir şey hissetmedim, onun ruhu dışında
Artık bütündük su perisiyle, ben ve yanımda ben…
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #5769
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Aç Kuslar


1.

kana boyandi kirmenimde yün
kusmarlara, tuzaklara düstüm
menevislendi durgun sularim
sedef
bir biçak aldim dostlar

günesi yiyorlar
aç kuslar.

aç kuslar, yorgun isçi
yeni çikan vardiyadan
elliyorlar yildizlarin
kinasini.

aç kuslar, topraktan
günesi bakir bir kap gibi
kalayliyorlar.

2.

bense, toy bir çirak
kirik keman
paslanmis tabanca
küflü bir an
kurutulmus papatyalarla
kitabin ortasinda

3.

hayat, asip geçiyor
bütün kitaplari
yeni acilar gerek
yeni asklar
yasamaklar ve anlatimlar
beklemiyor bizi
hiçbir sey
hiçbir yerde
solgun hercaimenekse
ve buna, bugulanip çarpiyor
benimle birlikte

buzlu bir camin arkasinda çarpiyor
bugulanip.
sesim
dislilerin sarkisina karisiyor.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #5770
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alınyazısı Saati (İstanbul)



Yeryüzüne ayı indir o bir şehir olsun
Yaklaştıkça büyüyen
Ayrıntıları setleri bahçeleri
Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan
İşte ben o şehri yaşadım yıllarca
İstanbul'da parça parça
Çeşmelerinde ayı yaşadım
Servilerinde ayla birlik bölündüm
Ayla birlik yaralandım
İstanbul mezarlıklarını aydınlatan ayla
Soludum bölük bölük ahiretin
Keskin çizgili özgürlüğünü
Kanlı canlı özgürlüğünü ay kesmesi
İçtim sıcak bir yaz günü içilen buz gibi bir vişne şurubu benzeri
Kutsallığın ballı biberli çilekli çile kevserini
İstanbul'dur bu otuz yıl kana kana yaşadığım
Taşlarına adeta resmim işledi
Ben İstanbul'da dağıldım zerre zerre
İstanbul damla damla içimde birikti
Mermer tozu gelip gelip içimde oluştu bir şehir
Bu yeryüzünden ve gökyüzünden ötedeki şehirdir
O bir kılıçtır Doğudan Batıya uzanıp
Çin ipeğinden örülmüş şeytan kozasını bölen
Darbeleriyle Batı çeliğini lime lime eden
O Tanrı'nın kılıç halindeki hilali
İslam ruhunun kristalleşmiş heykeli
İçimin sesi rüyamın öfkesi merhametimin şehri
İstanbul'a gel oruç günleri gez gör ve dinle derinden
Taştaki oymalarını incele bir er gözüyle
Semerkant'tan kalkıp gelmiş erlerin gözüyle gör her yeri
Camileri mezarlıkları çeşmeleri ve sebilleri
Git Sümbülefendi'ye servilerden sor olan biteni
Merkezefendi'de tüket maddeyi yırt maddeciliğin kefenini
Bağdat'ta ebedi bağı ruhun ve ilahi hikmetlerin
Şam'da son sınırı manevi medeniyetlerin
Kozmik bakış metafizik sezgi
Bağdat'tan dal, Şam'dan yaprak Diyarbekir'den çizgi
Hep İstanbul'da kırık dökük
Parçalanmış silinmiş sönmüş
Hayaletler gibi kaçmış gizliliklere
Loş boşluklara sığınmış kan rengi bir huzur arzusu
Sabah Karacaahmet'te öten şafak kırmızısında savaş borusu
Sökün eder her sabah ufkun bir ucundan yeniçeriler
Su şırıltısından gök gürültüsüne değin
Bütün seslere düzen vermiş ebedi mehter
Yok olduysa bu şehir ruhu ruhuma sindi
Ben yaşadıkça o yaşayacak bende
Kimbilir belki o da dirilecek benimle
İslam Milletinin dirilişinde
O yeniden güneşin güneş ayın ay ve dünyanın dünya
İnsanın insan olduğu o günde
Ölümün biliyorum ey İstanbul diriliş içindir
Öyleyse indir ruhunun teslim bayraklarını indir göm toprağa
Doğrul ve kalk ayağa
Kemiklerinle etin arasında
Sonsuz güç topla korku ve muştuyla
Mucize muştusuyla
Yüreğim yırtılıyor çınlıyor ağlıyor yüreğim
Fırtına yaprak yaprak dökülüyor
Gecenin tüyleri savruluyor havaya
Ölümümü kutlayan Arz oğullarıyla
Mübarek toprağın anlamından bile yoksun
Taşın demirin mermerin ve tozun metafizik kadrine bile düşman
Kabus ruhumu çalmak isteyen hırsız
Madde dönüşür binbir şeye ama ruh kaybolmaz
Altın madeni gibi pırıl pırıl kalır ve solmaz

Ve ben kardan geldim ama denizi üstlendim
Denizi yüklendim adeta denizle evlendim
Denizle yaşadım denizle öldüm
Öldükten sonra denizin gözlerini gördüm
Denizden denize yükseldim
Birliğin şarkısını işittim dinledim derinliklerinde
Sedeflerinden yapılmış İstanbul camilerinin taşları
Beyaz güvercin kanadı köpüklerinde kubbelerini gördüm camilerin
-Ama gizleyerek saklayarak itiraf etmeyerek-
Bursa'dan gelen yeşil bu denizi boyadı gökten sonra
Ve trenler şifreli düdükleriyle trajedileri perdelerken
Dönüp bir köşeden ötede kaybolurken
Ben kayalarını denizin ahenkleştirdiği kıyılarda
Gerçeği koğaladım hayal meyal görünen kelimeler arkasında
Ve derken birden karaya sıçradım Ayasofya
Padişah türbeleriyle örtülmüş maskelenmiş şehzade mezarlarıyla
Kayboldu o deniz o kentle birlikte Rabbim bildir bana
olup biteni
O yeşil ötesi ışığı o güneşi tahlil eden su çizgisini
Ve sen ey Avrupa yerin dibine batacaksın bitmez tükenmez suçlarına karşılık
Ve derken Ayasofya yüzüme çarpan karanlık
Serin ve kilim nakışlı kızıl gözlü dev bir cam gibi
Ve kılıcımın ucunda Ayasofya küçük bir bilya gibi
Uçuyorum göklerin kubbesine bir ikram gibi
Gök sofrasında bir çeşni bir garnitür gibi
Kalk ve kavra ruhum bir kadavra gibi solan bu göksel yapıyı
Bir kartal taşırken yere düşmüş
Ve kalakalmış kaldığı yerde
Sonra karanlıklardan çıkan kartallar tünemiş üstüne
Yemişler ötesini berisini
Ey kozmiğin kemirdiği bir kent gibi yükselen yapı
Ey Allah'a açılan ve kapanan ulu kapı
Bir at gibi soluyorsun kulelerinle
Deniz öfkenin köpükleriyle benekli
Gel barışın köprüsü ol içimizde dışımızda
Yeniden sularından içelim kana kana
Savaşabilirim bugün bütün dünyayla
Gerekirse
Ruhumuzun susadığı hakikat olan
Evrensel İslam Barışının zaferi için
Aşk için Tanrı hakikati aşkı için
Göğe çıkan İsa yere insin diye
-Fazla çıkardılar göğe-
Gel ey Muhammed ve İsa hakikati
Burada sizi bekleyen bütün bir insanlık var
Bulutlar yaralı insanlar zehir saçan fırtınalar
Kara-düşünce fırtınalarıyla yüklü kurşun levha havaları
Savaşırım doğudan daha doğu
Doğrudan daha doğru olanı bulmak için
Zulme karşı savaşabilirim
İnsan başı yalnız Tanrı önünde eğilecektir
Ebedi hakikat budur
Bunun için savaşırım ben
Bunun için kanım helal olsun
Şehrimin altına özgür Tanrı aşkını yazmak
İstanbul'u yeniden Tanrı şehri yapmak
Bunun için savaşırım ben
Servi için savaşırım çınar için savaşırım
Tozlanmamış gün doğuşu için
Yıldızlar geceleri yeniden görünsün diye
Tuz deniz damlasında gülsün
Çam denizle gülüşsün
Su tenimizle barışsın
Ruhumuzla ışısın diye
Savaşçıyım ben atalarım gibi
İstanbul için savaşırım
Bağdat'ın dervişlik ortağı
Şam'ın kılıç kardeşi
Olan İstanbul için
Benim güneşimden öteye kimse gidemez
Benim güneşimin üstüne doğmadığı hayat hayat değil
"Benim duvarımdan yüksek duvar haraptır"
Gerçek özgürlüktür kölelik değil Tanrı'ya kulluk
İstanbul olacak yine gerçek özgürlüğün türküsü
Kıyamete kadar söylenecek türkü

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya