Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 789

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.424.766 Cevap: 12.492
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7881
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Son Veda

Sponsorlu Bağlantılar
Hani o bırakıp giderken seni;
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda busemi,
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
Hani ey gözlerim bu son vedada,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda,
Birini çağırmak için imdada,
Yaktığı ateşi yakmayacaktın?
Gelse de en acı sözler dilime,
Uçacak sanırdım bir kaç kelime...
Bir alev halinde düştün elime,
Hani ey gözyaşım, akmayacaktın?

TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7882
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi


Sponsorlu Bağlantılar
Güzel İstanbul'um


Tüm mutluluklarımı, tüm acılarımı sende yaşadım.
Beyoğlu sokaklarında, kalabalığa karıştım.
Kendimi unuttum, sevgin içimde büyüyerek.
Canım sıkıldı. Boğazda yürüyüşe çıktım.
İnci gibi dizilmişti, köprülerin.
Ben sana aşığım, güzel İstanbul.
Seni kimseyle paylaşamam, kıskanırım.
Bütün şairlere konu olan, sen değilmisin.
Ya yazarların sevgilisi.
Bütün insanlara kol kanat geren.
Tarihiyle insanları büyüleyen İstanbul.
Camileriyle, medreseleriyle turistlerin cenneti.
Kalabalık insanlarla bütünleşen gücün.
Aşklarını sonsuzlaştıran emirganın.
Yedi tepenin yükseldiği, mekanın.
Nasıl aşık olunmaz sana İstanbul.
Seni kimselerle paylaşamam ben.
İçimdeki sevgin, dolup taşar herzaman.
Bu bendeki aşkın, sonsuzluktur benim için.

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7883
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Aşk

Sevgilim sabahın erkenini seviyor,
ben geceyi ve esmerliğini onun,
o dorukları sevior, korkuyor bundan
ben rüzgarla buluşan tepeyi, tuhaflığı,
ona bir yeşil gülümsüyor,
ben, hayatı delice sevdiysem nasıl,
diyorum, seni de öyle.
O kendi boşluğunda oyalanan günlerde
canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor,
ben göğe bakıyorum geceden,
kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim
diyorum, yanında,
o sabahları eğilip öpüyor denizi.

Çıplağın çıplağımda, rüzgarın dağımda olsun,
esmerliğin gecemde, öyle kal.
"Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla" diyorsun,
yağmur bir yalıyor yüzümü,
bir duruyor. Sabahları eğilip yüzüme
öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım.

Su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi,
oysa camdaki sardunya gibi üşür
bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir
bir, çıplağın çıplağımda.

Rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde
öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7884
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sonsuluğun anahtarı
Bir bulutun üstündeymiş dediler
O kadar çok bulut var ki!
Sonsuzluğun anahtarı
Gül bahçesinde
Ama hangi yaprağın gölgesinde
Sonsuzluğun anhtarı
Bir derin kuyuya düştü ki
Bulup çıkarmaya yaşlı bir ipim yok
Sonsuzluğun anhtarı
Bin kutulu bir bimecede saklıymış dediler
Bin fikrimolsa onu bulup çıkartmaya
Sonuncusunda çıkmayacağına bahse girerim
Sonsuzluğun anahtarı
Saklıymış şurda burda
Ararken küçücük bir yürektim
Bulamazken
Çenesi beyazlamış bir ULEMA
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7885
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi


Mazimde İstanbul'da Fatih

Mazimde ararken güzelim İstanbul'u,
Sordum ak şaçlı dedeye nerede bilir misin Beyoğlu,
Dedi işte geldiğin Beyoğlu'nda İstiklal Yolu.
Bakındım sağa sola, bilemedim şimdiki İstanbul'u.

Dedim a efendim kalmamış ki eski İstanbul'dan hiç eser,
Gördüm ki mahşere dönmüş o sakin, sessiz yer.
Şaşırdım asfalt olmuş, parke taşlı yollar,
Asfaltta gezenler, yaklaşan yüzler, hayasızlar.

Herkes onları, onlar da herkesi bakıştan solluyor,
Duydum ki bayan deniyormuş beye bunlar oluyor,
Edep vardı, haya vardı, eskiden İstanbul denen yerde,
Hani nerede haya, nerede edep, utanmak nerede?

Yürüdüm durağa bekledim, geldi körüklü otobüs,
Tıklım tıklım otobüs güneş oldu, ben gezegen venüs,
Dolaştım etrafında binemedim daha henüz,
Binemeyip kalanların çoğunda asıkca bir yüz,

Nihayet girebildim körüklüden zorla içeri,
Gözüm aradı bu hengamede oturacak bir yeri,
Talebe sandığım ikram etti oturduğu yeri,
Çok yorulmuştum; pek memnun etti bu ikram beni

İstanbul'da Fatihli olan bilmez mi tarihi Taş Mektep'i,
İşte tanıdım! Burası bildiğim Fatih'in medresesi,
Fatih İstanbul'da çocukluğumu tükettiğim yer,
Çok mutlu olurum görürsem yaşadığım evi eğer,

Düşünürken gelmişim çeşmeli sokağın başına,
Baktım sokaktaki evler, dönmüş kaldırım taşına.
Aradım, nerede mazimdeki cumbalı ahşap ev,
Dediler yandı bitti kül oldu; katili kundakçı, yaktı alev alev.

Çocukluğum mutlu geçmişti yanan evde hatırlarım,
İstanbul'da, Fatih'te çok vardı o evde hatıralarım.
Hatırımda kalan İstanbul'da; Fatih'te yaşanan çocukluk,
Hüzünle, özlemle geçti mazimdeki bu İstanbul'da yolculuk...
Dreamcatcher - avatarı
Dreamcatcher
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7886
Dreamcatcher - avatarı
Ziyaretçi
Acıların Kadınıydı

doğumu bile dertli kederli geçmişti
annesini tarlanın ortasında tutmuştu sancı
annesinden göbek bağını ölüm kesmişti
hayatı bir romandı acıların kadınıydı

ayları yılları dert selinde akıp durdu
gözündeki yaş değil damarındaki kandı
babasınıda zalım bir hançer arkadan vurdu
hayatı bir romandı acıların kadınıydı

tam yedi yaşında okula gitti
öğrenme hevesi kursağında kaldı
fakirlik okulun yolunu kesti
hayatı bir romandı acıların kadınıydı

onsekizinde bir delikanlıya aşık oldu
deli sevdasıyla onu kader ayırdı
neden diye ağlayıp kadere sordu
hayatı bir romandı acıların kadınıydı

artık son çare deyip evlendi birisiyle
kocasıda it uğursuz ayyaş çıktı
yine başbaşa kaldı derdiyle kederiyle
hayatı bir romandı acıların kadınıydı

yıllar geçti yaşlılık kapısını vurdu
ölümüde dost bir misafir gibi karşıladı
sorarım sizlere ona reva olan bumuydu
hayatı bir romandı acıların kadınıydı

hayatı bir romandı acıların kadınıydı
bu romanı onun dertleri yazdı
o yaşamaktan kalem yazmaktan bıkmadı
mutluluk durağı kara topraktı kalemde kırıldı
hayatı bir romandı acıların kadınıydı...
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7887
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi


Benim İstanbul


Kapatsan gözleri sesi duyulur
Camide ezanlar susmadı hala
Padişah Mehmet'in adı anılır
Surların şehrisin benim istanbul

Hazarfen kuleden uçtu denize
Galata köprüsü eminönünde
Padişah yatıyor sultanahmette
Sinan'ın şehrisin benim istanbul

Her evin bahçesi evliya dolu
Yıkılmaz eserler herbir yerinde
Kıyamet kopsada günün birinde
Yutturmam sulara benim istanbul

Bir inci kolyedir gerdanda boğaz
Tepende köprü var engel tanımaz
Resmettim seni ben elimle bu yaz
Göğsünde gülün var benim istanbul

Bir devir kapandı senin uğruna
Kuranda yerin var canım istanbul
Ne mutlu üstünde aşkı tadana
Aşıklar şehrisin benim istanbul

Dizilse ordular günün birinde
Şehitler canlanır herbir yerinde
Bir dalın düşerse rüzgarda bile
Ekerim göğsüne benim istanbul

Adalar,tarabya üsküdar benim
Söyle sen uğruna canı vereyim
Üzülme geride yüzbinlerceyim
Fatih'in şehrisin benim istanbul....
Dreamcatcher - avatarı
Dreamcatcher
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7888
Dreamcatcher - avatarı
Ziyaretçi
Papatya falları

Ne fallar baktırdım ardından
Kurşunlar döktürdüm biten aşkımıza
Bir kere seviyor çıksa bin kere aksi çıktı
Aramızı bozan papatyalardan
Kahve falları üç vakti var dedi
Avucumun içine baktılar
Kısmetim senmişsin dediler
İskambil kağıtları
Sen gideli yıprandı
Çıkmadıkça bir daha karıyorum
Katarak çilemi tasamı
Gökyüzünden yıldızlar kaydırıyorum
Sadece senin için
Ama anladım ki senin için
Bir hobiymiş aşk
Benim ki gibi yaşama nedeni değil
Madem ki gelmeyeceksin
Al yüreğimi yağmurlara dağıt
Ilgıt ılgıt seher yellerine
Hovarda dalgalara ve kız kulesine
Sisler gizlesin seni
Onlar dağıtır aşkımı
Gerçekten hak edenlere
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7889
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BİR AYRILIŞ HİKAYESİ

Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR...


NAZIM HİKMET...
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7890
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi


İstanbul


Tutarken ellerini beyaz martılar
Mavi suların yaşım oldu İstanbul!
Minarelerin diz çöküyor tutkuma
Ay akşamın şiirim oldu İstanbul!

Gölge düştü başına iki kıtadan
Toprağına susadı bu ten, tende can
Derya sende ab-ı hayat, ben feveran
İçtikçe susadım, kandıkça İstanbul.

Bir ağıt saklamışsın dudaklarına
Ağlıyor gibisin yangın ortasında
Tutuşmasın yürek, ne olur ağlama
Yerine ben ağlarım, sen gül İstanbul.

Ağır bir ayak çiğniyor coğrafyanı
Lodoslar yalıyor mavi saçlarını
Martılara vermişsin gönül tahtını
Bir köşke iki sultan sığmaz İstanbul.

Üsküdar oluyorum birden koynuna
Ekildim palmiye gibi yollarına
Dizilmek için gözlerim kollarına
İnci mercan oldu görmüyor İstanbul

Yiğitlere heybetinden bir ah düştü
Camilerde alınlara selah düştü
Gözbebeğime tarihten felah düştü
Bu garip aşığın zârı, kâr İstanbul!

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya