Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 827

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.424.405 Cevap: 12.492
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
30 Ağustos 2006       Mesaj #8261
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ne Yaptım

Sponsorlu Bağlantılar


Ölümün soğuk nefesi ensemde,
hayatım film şeridi gibi gözlerimde.
nedense alaya aldığım kızlar,
saçlarını okşayıp öptüklerim var.
bilerek kalbini kırdığım;
annem babam.
dalını kırdığım ağaç,
yapraklarını kopardığım melisa çiçeği.
tokatladığım tinerci çocuk,
ezdiğim karınca ,böcek.
yaktığım lastik,ozon tabakası...
ölümün soğuk nefesi ensemde,
hayatım film şeridi gibi gözlerimde.
tüfeğimle vurduğum ördek,
alkollü çarptığım çocuk.
içtiğim içki,sigara...
sorumsuz saygısız gençliğim,
öylesine yaşadığım hayat...!
aynaya baktığımda tiksindiğim surat..!
keşke bir yolu olsa diyorum...?
nafile..!
ölümün soğuk nefesi ensemde.....

TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
30 Ağustos 2006       Mesaj #8262
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
İstanbul
İstanbul,
Sponsorlu Bağlantılar
Hayatı onda, onda hayatı bulduğum şehir,
Üsküdarda boğaza karşı içilmiş sigaranın son nefesi
Veyahut alelade bir semtte herhangi kenar kahvehanesi
Birde barlar sokağından sıralı şişeler gibi geçerken
Uyumasa Kadıköy söylesek sabaha her telden
Günün ilk ışıklarıyla Tarlabaşı'nda bir çorbacı
Olmadı sızıp kalsak yol verse bize hancı
Durup dinlenmeden defalarca ülkeyi batırıp, kurtarsak
Beşer düşmanlarını arzın üzerinden kovup
Kendimizi arşın üzerinde uçuyor sansak
Birimiz çalarken Kızılelma'yı diğerimiz söylese Cav Bella'yı
Yüzümüze vursa keskin sabah ayazı
Susturamasa bizi yine söylesek şarkımızı
O Emektar vapurda demli bir çay içsek
'Bunu saymayız' birdahaki sabaha yine sözleşsek
Kimimiz aşkına ağlasa kimimiz yurduna
Yadırgama İstanbul hepsi gönül uğruna

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
30 Ağustos 2006       Mesaj #8263
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Açılır kapılar

Alır seni korum damla damla
suyuma, ekmeğime, aşıma,
kaygıma, sevincime, acıma,
umuduma, sabrıma, gücüme

Alır seni bölerim parça parça,
dağıtırım topraklara, denizlere, geceye,
Açılır her sabah kapılar gözlerinde,
girerim ışıltılı, yemyeşil bir bahçeye


Aç Kapıyı Ben Geldim

Korka korka değil usul usul değil
Elim yüreğimde çarpa çarpa geldim
Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Bir senin ellerinden bir senin gözlerinden
Dişlerinden dudaklarından
Nergisler ocak ayında açtı
Kendimden bahsetmeyeceğim
Yediveren güllerden duvarlardan sarkan güllerden
Çocuklardan sabah erken okula giderlerken
Atlardan bahsedeceğim
Kan ter içinde atlardan
Aç kapıyı bak ne diyeceğim
Ne kadar küsülü çocuk varsa barıştırdım oynuyorlar
Tam kırk çeşit sarmaşık gül buldum penceremin dibinde açacak

Ekinleri dolu vurmadı çekirge gelmedi kurak olmadı
Yorgunum demiyeceğim bir evimiz olsa demiyeceğim
Yüreğim daralıyor demiyeceğim

Bir baksan gözlerime başını çevirmeyeceksin
Yürüyüp gitmeyeceksin elini çekmeyeceksin
Bir baksan gözlerime
Dağda yakılmış ateşler göreceksin
Aç kapıyı kim geldi bak
Bak nasıl havalandı güvercin
Açmam diyemezsin artık
Aç.
Son düzenleyen Mystic@L; 30 Ağustos 2006 00:37 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
30 Ağustos 2006       Mesaj #8264
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi


İstanbul'u Sevmek

Her şeye İstanbul’da başlamak, bu muhalde biteviye,
Doğmaya, yaşamaya, sevmeye ve ölmeye.
Ona doğmak, onunla yaşamak, onu sevmek ve onda ölmek,
Hayat felsefem elbet, arzum duamın kabulü ile şereflenmek.
Bir zarafete İstanbul demek, suyunu ab-ı hayat bilmek,
Şebnemlerin sabahı ıslattığı İstanbul’da, havasını içmek.
Her kula nasip değil, zehri sevdayla bala çevirmek,
Mübalağa değil, bunun adı İstanbul’u sevmek sevmek.
Müstesna bir semtinde dahi mütevazı bir ruh-i hünsayla,
Mazideki asrı şu an dahi yaşamak onun ikramıyla.
Her vakit İstanbul’dur; yelkovan suru, akrep burcu,
Yedi tepesine yağar- aşikar değildir her göze-, ona sevdalı nuru.

Anası gibi yıkar sahilini köpük köpük dalgalarla,
İstanbul’un aşiyanı, onu sahiplenen ayinesi Marmara.
Boğaz köprüsü uzaktan, salınmış gibidir Avrupa’dan Asya’ya,
Bir hareket cümbüşü sanki, karıncalar girmiş bir hizaya.
Acıktı mı güvercinler Eminönü camii meydanına konar,
Az mı attım bir tas dolusu yemi çocukluğum gibi sana azar azar?
İşte sevdam böyle başlar, Çengelköy’den Üsküdar’a taşar,
Bu kalb, bu ruh ile ancak senin toprağında yaşar.
Çocukluğum sana yadigar, bugünlerim avuçlarında ey dildar,
Kapansın ellerin beni bırakma İstanbul, gönlüme ol dar.

Sen nakıs iken, Osmanlı’da tam olan bize münhasır belde,
Her asırda, mübarek bir sözle sen bize, biz sana şayetse.
Ozan anlatamaz dillere destan tarihini, olsa da söze hükümran
Seni yazdı bir yüzyıla yalnız, şairin Fatih Sultan!
Resmedemez o asil ve eşsiz suretini hiçbir kul,
Seni yaratan Sanatkar ne yücedir İstanbul!

Yosun gözlü, deniz kokulu, aşk bağırlı haspam,
Zülüflerini dökmüş Fatih’e, bu ne naz, bu ne endam.
Medine’den doğup, sende batan güneş Eyüp Sultan,
Akşemsettin, Yuşa Peygamber seni eylemiş vatan.

Beyoğlu’nda gezersin, Taksim’i süzersin, değişik bir buudu sezersin.
Süleymaniye bir hudut, ahvalin çehrene vurur bu mabedi başka seversin,
Bir şeyleri anlatır gibi bakar, dertlidir aslında o da benim kadar,
Ama mağrurdur ser verir, sır vermez gönlünde bir Sultan Süleyman yatar.

Sultanahmet, Ayasofya ayrı devrin hayat menkıbesi,
Yek toprakta birleşmiş bize has sanat silsilesi.
Ya Resulallah, kutlu sözündeki bir geçiş, sanki bir zaman tüneli,
Fatih camii ve güzel kumandanın mübarek türbesi.



Baharat kokuları sinmiş Mısır çarşısı ve Kapalı çarşısı,
Kitap kokan sahaflardan okursun Beyazıt’ı ve insanları.
Vapurun maziye taşıdığı anıları bilir dededen yadigar Topkapı,
Anlatır babam giderken eski İstanbul’daki yaşamları:
Bir şarkıdır ağzında “beş dakikada Beşiktaş”, Gülhane Parkı,
“Çekilin yoldan, geliyor vatman” denilen Beyoğlu tramvayı.
Galata Köprüsü artık farklı İstanbul gibi, benim gibi, her şey gibi,
Martılar yüzer oldu sularda balıklar uçtu gitti.
Bir şey hep aynı kaldı yüreğimde, dün gibi, bugün gibi, hatta yarın gibi,
Ben büyüdüm, İstanbul büyüdü ben onu sanarken bir Kuleli.
Çengelköy oldu, Üsküdar oldu ve İstanbul oldu sevgisi.
“İstanbul’u sevmek” anlatılamayan lakin yaşanan bir aşk hikayesi.

Türkü’nü, Kürdü’nü, Laz’ını, Çerkez’ini, Ecnebi’sini bir araya getiren Salı pazarı,
Ve bir ayrılık türküsü söyleten Haydarpaşa tren garı.
Gönül İstanbullu ya Fatih’in yüreğinden,
Ayrılıklar da sevdalı bu aşk-ı muhabbetten.
Örtüp üstüme geceleri; toprağını taşını seninle bir rüyayı paylaşmak,
Kabil mi Kanlıca’ya gidip seni yüreğime mayalamak.
Çamlıca yolunda, İstanbul kolunda bir bakış saklanır hafızana,
İstanbul bu kadar “azizdir” ve “İstanbul’u dinliyorum” der şair gönlündeki seyr-ü sedayla



O’nun toprağındaki hadikalarda asra güller ekilir, zaman-ı lale derilir
O sırra doğanlar, doyanlar bu güzide döşekten firdevs-i alaya yetişir.
Yüreğimin ateş böceği, bir tarihin mana halesi,
Semadaki ulvi ellere inen nurların, dua vesilesi.
Senden ayrılmak varsa şu ömrün zaaf perdesinde,
Hızır gelsin o darda kalmış kuluna bir martı kisvesinde,
Gözlerindeki İstanbul’u çalayım gönlün vuslat tellerinde,
Islak kanatlarındaki deryadan yudumlayım bir nebze,
Selam söylesin İstanbul’a sesindeki o özlem dolu bağırış,
Benim için dolaşsın İstanbul’u karış karış.
İşte bu şehristan bu endişe-i hasretten kalbe taşınmış,
“İstanbul’u sevmek” bir aşk hikayesidir yaşanmış.


Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
30 Ağustos 2006       Mesaj #8265
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Açsam rüzgara

Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoş
Mavilerde sefer etmek!
Bir sahilden çözülüp gitmek
Düşünceler gibi başıboş.
Açsam rüzgara yelkenimi;
Dolaşsam ben de deniz deniz
Ve bir sabah vakti, kimsesiz
Bir limanda bulsam kendimi.
Bir limanda, büyük ve beyaz...
Mercan adalarda bir liman..
Beyaz bulutların ardından
Gelse altın ışıklı bir yaz.
Doldursa içimi orada
Baygın kokusu iğdelerin.
Bilmese tadını kederin
Bu her alemden uzak ada.
Konsa rüya dolu köşkümün
Çiçekli dalına serçeler.
Renklerle çözülse geceler,
Nar bahçelerinde geçse gün.
Her gün aheste mavnaların
Görsem açıktan geçişini
Ve her akşam dizilişini
Ufukta mermer adaların.
Ne hoş. ey Tanrım, ne hoş,
İller, göller, kıtalar aşmak.
Ne hoş deniz deniz dolaşmak
Düşünceler gibi başıboş.
Versem kendimi bütün bütün
Bir yelkenli olup engine;
Kansam bir an güzelliğine
Kuşlar gibi serseri ömrün
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
30 Ağustos 2006       Mesaj #8266
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ne Yaptın




bu gün gökyüzü bir başka
kuşlar bu gün bir başka ötüyor gibi
ağaçlar, insanlar arabalar,
her şey bambaşka bu gün.
küçük kızın elindeki mendil birbaşka!
köşedeki dilenci bir başka.
bakkal ahmet,hurdacı ali.
sen ne yaptın bana böyle...?
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
30 Ağustos 2006       Mesaj #8267
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi


Fatih’in Rüyası


Beyaz atının üzerinde,
Yeni çağın kapısından girerken,
Hayallerini süsleyen şehre,
Fatih’in ruyası dönüyordu gerçeğe.

Koşarken güneş, doğudan batıya,
Donandı çiçekler gibi,
Mabetler, saraylar, yalılarla,
Denizin kucağındaki şehir.

Aksaray, Beşiktaş, Beyoğlu,
Bebek, Hisar, Emirgan,
Bir güzel yakıştırıldı,
Semtlere ebedi isimleri.

Lale, sümbül, hanımeli,
Erguvan, karanfil, sardunyaya,
Nazik eller verir sularını,
Başında taç olur, İstanbul'un.

On iki ayın bir sultanında,
Samanyolu olur akşamları,
İnce uzun ve vakur,
Gönüllere yerleşir tatlı bir huzur.

İki kıta, köprülerle tokalaşır,
Sokaklarında çocuklar cıvıldaşır,
Osman Hamdi ve Çallı,
Hem aşık, hem ressam İstanbul’a.

Yaşarken sular sefalarını serince,
Ahmet’in çeşmesinde, Ayasofya’ya karşı,
Nedim mırıldanır şiirini Göksu’ da,
Altınlar, atlaslar gözalır Kapalıçarşı’da.

Bir insan ki doğmuş orada,
Mümkünü yok, aklı İstanbul’da!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Ağustos 2006       Mesaj #8268
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Öylesine Sevmiştim

Şimdi gidiyorsun, git
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim, onlar da gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir ışık kalmıştı her şeye inat
Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin
Yıldızları da alsana yanına gökyüzünden
Sevdiğimiz şarkıları da
Pencereme konan yusufçukları da
Bana karanlığı bırak
Beni bırak,beni böyle bırak
Böyle ansızın, böyle yakışıksız
Böyle anlamsız, böyle dağınık
Öyle kapıda susuşun
Öyle sarsak, öyle serkeş, öyle çerkes duruşun
Öyle sağlam, öyle birden vuruşun
Koy beni sensizliğe
Ve otursun içime kül gibi kor yangınım

Şimdi gidiyorsun, git
Hadi git
Hepsi hepsi bir sevda benimkisi, al da git
Hadi kanatma
Hadi yıkma
Hadi dokunma
Zaten ben seni öylesine sevmiştim

Şimdi gidiyorsun, git
Bütün sabahları üşüdüğüm
Bütün gördüğüm senli günlerim, onlar da gitsin
İçimde bir şarkı
Gözümde bir şarkı kalmıştı her şeye inat
Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin..
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
30 Ağustos 2006       Mesaj #8269
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Açıkta denizaltıyı önce bir çocuk gördü

Düşlerime girer bir denizaltı
Dağılır gider papatyam
Neye benzerse benzesin bu gemi
Beni yok edecek olduktan sonra
Neyi kollamakta olduğu önemli mi
İçimizde anlatılmadan kalan
Masalları sinsice dağıttı ya
Bundan sonra ne sevgi ona benden
Bundan sonra ne umut ondan bana

Düşlerime girer bir denizaltı
Eksik yazılmış şarkılar gibi
Sesi yankılanır kuşkularımda
Korkmakla küçülmüş mü oluyorum
Düşünüyorum düşünüyorum da
Yıkılmış kentler gibi kalıyorum
Bundan sonra ne inanç ona benden
Bundan sonra ne sevgi ondan bana


Açık Atlas

Hayattan ders veriyor diye öğretmenleri kızdıran
Tuzu bir bulmuş çocukları saklamadan güldüren dünyaya
Su kaçırmaz bir eşeğin sesine açıktır penceresi
Bir sınıfın, batı son dersinde, kuşluk vakti

Meşeler yapraklanınca bir tuhaf olurlar işte
Koparılmış kürt çiçekleri, hatırlayarak amcalarını
Azınlıkta oldukları bir okulda bile, sorarlar soru
Neden feriklerin ve eşeklerin memeleri vardır?

En arka sırada çift dikişliler, sınavda en öne
İntihara ve denizde nasıl boğulmaya çalışırlar
Yalnız Orta Doğu'da el altında satılan bir atlas
Kim demiş on sekiz yaşından küçükler okuyamaz

Bakıldı ki kum saati, ters çevrilmiş, çıt, usul isa asi olmuş
İkinci karnede babası yarısını silahıyla dışarda bırakıp
Öyle öğretildiği için saygılı, sınıfa giren parmak çocuğun
Boş yerine, girilmeyen bir dersin denizi, gelip oturmuş

Açık kalmış atlası, deniz taşmıştır, darılmasın Fırat ama

Hayatın orta öğretmeni sustu, dondu gülmeleri çocukların
Bir cenaze töreninde daha ölümlü karşılamaya götürüleceğiz

Efendiler! Eşekler susabilirler
Ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?
Son düzenleyen Mystic@L; 30 Ağustos 2006 00:51 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Ağustos 2006       Mesaj #8270
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Attığım her adım benden uzakta
Bastığım her yerde yokmuşum meğer
Çırprnırken 'ben' denilen tuzakta
'Ben' bana saplanan okmuşum meğer

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya