Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 866

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.424.289 Cevap: 12.492
mydarling24 - avatarı
mydarling24
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8651
mydarling24 - avatarı
Ziyaretçi
Gidisim Sessiz Olacak

Sponsorlu Bağlantılar

Benim kaderim mi bu,
Hep uzulmek hep sessizce aglamak,
Sevipte karsilik bulamamak.

Sevipte kavusamamak mi?
Neden senin deger verdiklerin,
Senin değerini bilmezler,
İnsanlari kars
ılıksız sevmezler.
İs
te ben geldim gidiyorum,
Bu du
nya düzelmez bunuda biliyorum.
Herkes bir maske takmis yuzu
ne hep oynuyor.
Ben oyunumu sonraya birakti
m,
Kimligimi gizlemeden, maskesiz oynayacagi
m.
Gelisim gibi, gidisimde sessiz olacak.

Z.S.U


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8652
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
siirdw6 SABAH OLUNCA siirdw6

Sponsorlu Bağlantılar

Bu son gecemiz otur söyle sevgilim
doya doya seni son kez izleyeyim
hiç konuşmadan ayrılığın saati gelene kadar
gözlerine bakarken hayallere dalayım
sabah olunca diyeceksin elveda
arkana bakmadan gözünden yaş dökmeden
gideceksin çok uzaklara
bile bile kıyacaksın bu cana
sabah olunca gitme demem
bir çoçuk gibi ağlarımda önünde diz çökmem
sendende vazgeçmem onurumdan da
Bu canımdan vazgeçerim sabah olunca.

TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8653
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
Acılarla

Gün gelir acılar iner
Yüreğimize ansızın
Biz istemesekte
Kan dolar göz çanaklarımıza
Ağlamasakta
Nasıra döner gönül yaralarımız
Unutsakta eskiye dair sevdaları
Çok fırtınalar kopar içimizde
Dışa vurmasakta
Kendimizi kovalarız yaşamın içinde
Acılarla dolu geçmişimizle
Bir yanımız hüzün
Bir yanımızda yokluk
Uzanır bu arsız yürek
Yarınlara doğru
Geçmişi peşinden sörükleyerek.
shaggy - avatarı
shaggy
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8654
shaggy - avatarı
Ziyaretçi
Giderken ne büyük sözler etmiştin
Ben hiç unutmadım senden ne haber?
Ölsem de bu sevda bitmez demiştin
Ben aynı aşığım senden ne haber?

Dönüşü olmayan yolda mı kaldın?
Dağların ardında çölde mi kaldın?
Yoksa yabancı bir kolda mı kaldın?
Ben aynı yerdeyim senden ne haber?

Ağladığın günde mendilin oldum
Karanlık gecende kandilin oldum
Aşığın esirin, sevgilin oldum
Ben aynı sevdalı senden ne haber?

Uykusuz şarkılar dudaklarımda
Sigaram ters dönmüş parmaklarımda
Gözyaşım kurumuş yanaklarımda
Bu gecem de böyle senden ne haber?
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8655
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
yeniden

ne kadar oldu bilmiyorum
hayatın rüzgarında bir es vermeyeli
ve yeniden kaybolan hislerin alevlenmesini
izlemeyeli

bir pınarın şırıltısını duymayalı
sararmış bir çınar yaprağının
esen bir yel ile savrulmasını görmeyeli
yeniden hissetmek

yaşam içinde olup da
onun geçişini izlemeden
yeniden yaşamak
kaygısızca

yeniden bağlanmak hayata
tadını anlamak
vardır bunlara bir sebep
dostlar vardır yeniden
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8656
Misafir - avatarı
Ziyaretçi


Avuçlarda Saklıdır Özgürlüğün Zilan Vakti
Ay düşer geceye,
bilinmezlikle dolu bir bilmecedir gece...
Melez şafakların utangaç yüzüdür
Öte yüzü ışık, öte yüzü biz olan yanımızdır.

Biz ışığa devrilen gecelerden geliriz...
Tan doğanda
ışığı hep biz
avuçlarımızda saklarız...
Düşümüz de hep yıldız yağmurunun hazanlarıdır
Ve biz
ışığa aşığız.

Avuçladığımız, doya doya içtiğimiz,
baktıkça utandığımız
ve her döngüsünde kendimiz olduğumuz gerçekliğimizdir O.
Ve O içimizdedir.
Bizde umudun içinde.

Bazen baharı selamlayan gelinciğin nazlı kirpiğinde takılıdır.
Bazen bir uçurum sessizliğinde,
bazen de sim kapıların ışıldayan tokmağında
asılıdır.

Belki zaman tünelinde kaybolan geçmişimizdir.
Belki de mekanı biz olan benliğimiz...
Ama her zaman
yüzümüzü döndüğümüz Kybele'dir ışık...

Biz ışığa aşığız.
Mani'nin bahçesi kadar tutkunuzdur O'na.
Onda yaşar, onda ölür, onda ararız umudu.
Umut bir ateş parçası içimizde,
bir kurulu volkan,
ışığın huzmelerinde arınan gerçektir
umut...

Ve bu yürek atışında,
bir geleceğin kıyısına oturmuş tarihin seyrindeyim.

Ay düşmüş gecede
yıldızlara uzandım. Zülüflerine dokundukça ağladım.
Bir haziran yüreğimle
Fırat'a aktım ve tarih benim seyrimdeydi...

FIRAT.
Taşkın öfkende
kabarır yüreğim
Süzülen perçeminde,
Kınalı yataklarında döllenir
umudum.

Döllenen umudumla Fırat'taydım. Kıyılarına değen çapalara, toprağa düşen
tohumlara dokundum. İştar'ı gördüm, kara başlı çocukları, şiir dilli
anaları...
İştar'ı tılsımlı toprağın şafağında gördüm, utandım. Deniz gülüşleriyle
dokundu bana. Tanrıça kadar sıcak, tanrıça kadar yakındım ona... Sonra umuduma dokundu,
kutsanmış toprağını avuçlarımda sakladı. Ve ben suskundum.

Yıldızlar gezinirken gecede ben tarihin ötesindeydim.
Tarih kıvrılıp giderken mekana
zamandaki izlerini aradım ve nazlı geleceğimle ben Diclem'e akıyordum.
Dicle
onbinyıllık yalnızlığımdı.

Hangi mekan döngüsünde akansın
DİCLEM
Hangi bilinmez kıyılarda.
Aktıkça mekan olur yüreğim,
Ve sen mekanıma dolarsın...
Seni bir zaman yokluğunda damıttım,

Tarih yok olmuş mekandır
DİCLEM...
Tarih uçsuz medeniyetin kıyısında
DİCLEM'dir...

Dümensiz bir mekanda Diclem'deydim. Dicle nazlı, Dicle
geleceğin umudunu serper kayalara... Star'ın kırpışan bakışlarında kıvrılırdı
Dicle... Kıyısına takılır gözlerim. Kıyısı bize koşan ötemizdir. Ve biz ötesinde
inzivadayız...
Sessiz kulelerde soylu...
Bir sunak taşına serilir
yüreğimiz bir haziran sonu.
Umudumuz ateşte tavlanır ve biz sunaklara adanmışlardanız...

Peçeli gözleri ile Zerdüşt'ü sunakta gördüm.
Geceyi yalayan ışığında
gülümsüyordu bana...
Zifiri bir gecede yıldızlar uzandı.
Bir tutam yıldızı
sunaklarda adadı.
Kızıllığında kutsayıp avuçlarıma uzattı.
Ürktüm...
Bir avuç ateşle çığlıklayan meşaleydim...
Ve Ahriman gölgemde çökmüştü.

Bir avuç toprak, bir avuç ateş ile tarihin seyrindeydim.
Mehtaplı bir gecenin evrilen haziranında içkindim...
Yalnızlığım,
sessiz isyanlarımda haykırıyordu artık.
Artık suskundum.
Bir alabora sonrası Munzur'a aktım.
Ali boğazından Kutu deresine dolandım,
coşkundum, kabaran binyıllık kuraklığımla
Deriya Sim'deydim...

Ağıtlı bir anayı kıl çadırında gördüm...
Lorili ezgilerinde
beşiğine dokundum, duruldum.
Umudum, isyanım, geleceğimdi ellerinde yoğrulan...
Burnundaki hızmaya, ayağındaki halhala vuruldum,
utandım...
Uzanıp yanaklarına dokundum.
Islak kirpiklerinden gözyaşını topladım.
Gözyaşını yüreğime akıttım.
İçtim...
İçtikçe susadım. İçtikçe doydum,
içtikçe boğuldum.
Soluksuz bir nefesin kıyısına vurdum, bitkindim...

Gezdiğim bir tarih kıyısı belki kirpiğe takılmış bir düştü...
Uyandım ve düşümde gözyaşlarını içtim...
Avuçlarıma baktım, gelecek çizgilerine
karışmış kıvrımlarında toprağın nemini gördüm.
Alev rengi parmaklara dokundum,
sarı-sıcak mekanların yalaz korlarıydı ışıyan.
Zamanı ise bir 30 Haziran şafağı...
Bir tanrıça soyluluğu ve bir GÜNEŞ suskunluğu...

Her şey
suskun dillerin
çalınmış beşiklerin ve ağlamaklı bebelerin çığlığında başladı.
Belki esmerleşen bir gülüşte,
belki de umut ortaklığında.
Her şey alaca bir geyiğin seken yürüyüşünde başladı.
Ama her şey bir 30 Haziran'da başladı.

Oysa biz uyuyan gecenin
ninnileriyle büyümüştük,
belki lorilerin ezgili büyüsünde...
Biz onu geleceğin seherlerinde içmiştik.
Çünkü o biz olan gerçekliğimizdir.
Ve biz tarih kıyısına demir atmış umut gibiydik...
Mağrur
ama cesur...

Ağıtlarımız analarımıza miras kalmıştı,
deşilmiş karınlarımız ise körpe gelinlerimize...
Çocuklarımıza ise hep yalın ayak,
korkulu ninniler kalmıştı
ve biz hep suskun, biz hep virandık...
Kapı kapı dilenip umut dileyen,
efendisinden merhamet umandık.
Biz nüfussuz bir şehir gibi dilsizdik.
Biz,
biz olmayan başkasıydık.

Bin yılların hazinesinde fakirdik...
Bilinmezlik koylarına demir attığımız
korkularımızdı.
Dedelerin, ninelerin, şeyhlerin ve mirlerin muskalayıp sakladıkları, derinlerimize gömdükleri umudumuzdu.
Ve umut içimizde aranmalıydı
yitirilen yerde...
Belki bir pınar başında, belki zapt edilmiş göklerde,
belki sim kapıların eşiğinde.
Kim bilir belki bir tanrıça sunağında...

Bir ışık
gerekiyordu geceye...
İştar gibi,
Venüs, İsis, Zilan gibi bir yıldız
gerekiyordu geceye...
Patlayan bombalar, yalpalayan mermiler gibi.
Zerdüşt gibi bir alev yakmalıydı korkuyu.

Tıpkı yedi günlük kelebeğin
heyecanlı koşuşturmasında
ateşte kutsanmalıydı.
Ve tanımalıydı ışığı... Işıyan gerçekliğini içmeliydi belki...

Belki de yıldızlara uzanıp Zühal'e tırmanmalıydı,
göğün son katında
Zühal'in avuçlarından içmeliydi sonsuzluğu...
Ve bilgeliğin sınırında ölümsüzleşmeliydi.
Belki de Ahu'lu bir sözün kıyısında GÜNEŞ'e dokunmalıydı...
kim bilir belki de bir 30 Haziran günü.

Her hücresinde bir asır
Her bakışında bin umut
Her dokunuşunda sonsuz
gelecek ile kendini yaratmaktı...
Tanrıçalaşmaktı.

Ve bir 30 Haziran günü güneşin
kızıllığında arınıyordu Zilan...

Ateş oluyordu, toprak,
soluduğumuz hava,
içtiğimiz su...

Dicle'sinde öfkemiz, Fırat'ında sevdamızdı.

Zilan,
gerçek olan zamanın tek mekansal tanığı.
Onbin yıllık esaretin zapt edilmiş
zaferiydi.

Ve Zilan; hücre hücre, petek petek ve damla damla
biriken ve
ilmik ilmik dokunan geleceğimizdi.
Çünkü Zilan umuttu,
Çünkü Zilan
içimizdeki tanrıçaydı.
Ve bir 30 Haziran devrilirken geceye tunç el'in eridiği
bir alev girdabında kana bulanmış, al perçemli zülüflerine dokundum,
deniz gözlerine, kınalı avuçlarına...
Minik avuçlarından toprağın nemli kokusu geliyordu.
Hasadı yapılmamış bir tanrıça kıyısı, suskun...
Saçlarından süzülen kızıllık
durulanıp yüreğime akmıştı. İksiri bozulmamış göz yaşı kadar
duru...

Yüreğinin tam ortasında sıkı sıkıya tuttuğu,
sunaklarında adanmış ateşi gördüm,
eridim...
Ve... Ve soluksuz dudaklarından bitimsiz havasıyla umudu soludum,
dirildim...
Sonra...
Eğilip gözlerine baktım, deniz gözlerin alevinde
güneşi gördüm...!
Ve sözünü güneşe adadım...

Tanrıçalar dile gelse
Ve sorsalar dileğimi
Onlara derim ki:
Bana
Bir avuç toprak,
Bir avuç su,
Bir avuç ateş ve
Bir
içimlik soluk verin...
'Neden bir avuç' diye sorarlarsa eğer
onlara derim

ÖZGÜRLÜĞÜN ZİLAN VAKTİ
AVUÇLARDA SAKLIDIR...!
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8657
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK...(PAYLAŞIM)

Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa...

Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...

Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...

Şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8658
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR


Değişir yönü rüzgârın
Solar ansızın yapraklar.
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar.
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini,
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir.
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten.
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir.
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar.
Boşanır keder zincirlerinden
Sular, tersin tersin akar.
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar.
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken.
Çünkü, hiç bir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını.
Severken hiçbir böcek,
Hiç bir kuş yalnız değildir.
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.

Ataol Behramoğlu
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8659
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Tanıdık bir hikaye

Bir gün,
Herkesi kendiniz zannettiğiniz
Bir gün!
İpek el uzatırdınız eldivensiz,
Billur bir kalple,
Saydam, lekesiz.

Bir gün,
Gün olurdu,
İpek eldivende saklı olurdu,
Taştan bir el,
Fark edemediğiniz.

Arkadaş,
Dost,
Ya da sevgili,
Fark etmezdi,
Herhangi biri olabilirdiniz.

Ve gün gelirdi,
Hiç değişmezdi tarihin tekerrürü,
Değiştireceğinizi zannederdiniz.

Eğer billur bir kalp taşıyorsanız,
Çok ama çok dikkat etmelisiniz!
Bir taştan avuca,
Konduruverdinizse bilmeden,
Kırılmak ne kelime,
Şimdi paramparça kalbiniz.

Ne tanıdık bir hikaye değil mi?
Kaybedildikçe değerler,
Tarih hep tekerrür eder!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8660
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YOKSUN

Üzerime devirip dağ gibi hüzünleri
Böyle çekip gitmek var mıydı ?
Var mıydı böyle bitirmek ?
Hani söz vermiştik birbirimize ?
Kaç zaman geçti aradan
Sen yoksun !
Sana sığındığım geceler
Alevleri gökyüzünde
Bir kumsal ateşiydi günahları yaktığımız .
Ve kan rengi şarapla yıkanmış
Bir hasret şimdi göğsümüze taktığımız .
Bilirim dönmeyeceksin artık !
Uzun zaman oldu
Belki çoktan unuttun .
Adın kaldı soğuk duvarlarında odamın
Sigara paketlerinde şiirlerin
Resimlerin bana gülen ,
Cüzdanımda saç telin .
Bir veda o geceden aklımda kalan
Kekremsi bir tat
Bir med cezir yüreğimde
Ben vurgun yemiş bir yaralı
Gemiler bana taşır bütün aşk yorgunlarını
Sen yoksun ...
Hayatımın ilkbaharında tanısaydım seni
Yasak umutlara ve acılara inat
Buruk bir şarap tadında olsaydı sevdamız
Yıllandıkça güzelleşen
Ve sen şiirler okusaydın geceleri
Saçlarımı okşarken .
Ellerimi tutsaydın ansızın
Yüreğim eriseydi gözlerinde
Yansaydım ateşinden .
Sen ağlasaydın mutluluktan
Ben ölseydim
Yalnızca beni sevdiğini bilseydim .
Seviyorum deseydin
Bi kere söyleseydin
Yanmazdım
Yanmazdım böyle çekip gitmeseydin ...
Bir veda o geceden aklımda kalan
Bir günah, belki yasak
Yanımda olsan şimdi, hiç konuşmasak
Ağlasak bin kere pişman olsak
Sonra yine bozsak yeminleri
Sarılsak sımsıkı
Öylece kalsak ...
Gittin ...
Kimbilir kaç deli sevda sığdırdın yüreğine
Işığa üşüşen pervaneler gibi sardılar seni
Körkütük aşkların ortasına düştün
Yalanların pençesine .
Belki birgün, bir gece
Dar bir vakitte belki
Hiç beklemezken seni gelirsin diye
Ben hâlâ burdayım
Sen yoksun !
Lanet olsun ...



Şebnem Kısaparmak

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya