Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 868

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.424.255 Cevap: 12.492
mydarling24 - avatarı
mydarling24
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8671
mydarling24 - avatarı
Ziyaretçi
Gidisim Sessiz Olacak

Sponsorlu Bağlantılar

Benim kaderim mi bu,
Hep uzulmek hep sessizce aglamak,
Sevipte karsilik bulamamak.

Sevipte kavusamamak mi?
Neden senin deger verdiklerin,
Senin değerini bilmezler,
İnsanlari kars
ılıksız sevmezler.
İs
te ben geldim gidiyorum,
Bu du
nya düzelmez bunuda biliyorum.
Herkes bir maske takmis yuzu
ne hep oynuyor.
Ben oyunumu sonraya birakti
m,
Kimligimi gizlemeden, maskesiz oynayacagi
m.
Gelisim gibi, gidisimde sessiz olacak.

Z.S.U


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8672
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hayatıma girişini bir lütuf sanmışım,
Öyle inanmışımki aşkına,
Sponsorlu Bağlantılar
Uğruna, uğruma ölcek birinden vazgeçmişim insafsızca,
Öyle kanmışımki sana, hep aşkını sayıklamış dudaklarım...
Sen duymamışsın içimdeki sevgi çığlıklarımı,
Ben bağırmışım...sen yine duymamışsın....

Aşkına saygımdanmıdır bilinmez?
Yanına gelince lal oluvermişim isteksizce,
Ve o yaz yeşili gözlerine baktığımda
içimi duyup cevap vermeni beklemişim...
cevap vermemişsin...bakıp gözlerine,
bu çocuk kalbim uğruna kimleri yarıda bıraktı demek istemişim,
gururumdanmıdır, yoksa aşkımı üste çıakrtmak istemeyişimdenmidir bilinmez?

Söyleyememişim...
Sana çok isyanım vardı sevdiğim,
ama söyleyememişim...
Tam söylemek istemişim,
''Sakın söyleme!'' demişsin,
Ruhum bozulmuş...
Gözlerine her baktığımda,
Ruhundaki iyimser çocuğu her gördüğümde,
ben o iki sözcüğü hep söyledim sevdiğim...
''Seni Seviyorum...''

Senin hiç telaffuz etmediğin,
belkide hissetmediğin o beklediğim iki sözcüğü ben hep söyledim sevdiğim...
Ama sen neler duydun onu bilmiyorum....

mydarling24 - avatarı
mydarling24
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8673
mydarling24 - avatarı
Ziyaretçi
Şiir Nehri -1- [Arşiv]

Seni seviyorum diye
Gelişine kadar rötar yapmış hayatımı
Seninle yaşamaya hazırlanırken
Sana uzanan yollarımı kapaman niye?
Biliyorum haykırışlarım boşuna
Şahin pençesinde asılı serçe gibi
Nafile tüm çırpınışlarım
Boşuna sesleniyorum duymayacağını bile, bile
Seni beklemem nafile Gözlerinde zifir siyah bir perde
Alkış tutuyorsun alabildiğine
Şamdandaki mum gibi eriyip bitişime
Sen kulaklarını değil
Yüreğini tıkamışsın sana seslenişime Oysa ben
Tüm yokluğuna inat varlığını yaşatırken içimde
Gül pembesi çizgilerle resmini işliyorum
Karanfil moru gecelere
Şiirleri seninle yüklüyorum kanatırcasına
Dizeleri ağlatıyorum.
Seni işliyorum hecelere Tüm yaşayamadıklarıma inat
Seni yaşamak istememdi ütopyalarım
Tek sana adanmışlığımdı ölümüne
Tek senin doldurduğundu rüyalarım
Şimdi
Bir tutam gücüm kaldı en sona sakladığım
Bilmiyorum
Ansızın çıkıp gelecekmisin aniden
Bir avuç toprak olmadan sonunda
Sen diye kucakladığım. Bir gün
Anlayabilme ihtimalin var ya sevdiğimi
Düşüp gelme umudun var ya yüreğinin peşine
Yüreğin bende emanet biliyorsun
Ve ben
Yüreğin yüreğimde
Yüreğin ellerimde
Çok yakında
Çekip gideceğim yok oluşun koynuna
Beni düşürdün ya bu hale
Günahı boynuna.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8674
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SEN YOKKEN BİRAZ DAHA ÖLÜYORUM BEN


Sen yokken biraz daha ölüyorum ben
Gönlüm sonbahar, yaprak yaprak dökülüyor
Her mevsim kış, hergünüm gece
Sonu yok yolların, yarını yok saatlerin

Ve ben biraz daha ölüyorum sensizliğin ortasında
Kokusu yok çiçeklerin, gök kuşağının rengi yok
Ateşi yok sevmelerin, sigaramın dumanı yok
Gözlerin her yerde, ne yana baksam gözlerin
Ve ben biraz daha ölüyorum gözlerinin ortasında

Alevi yok yangınların, suyu olmadığı gibi yağmurun
Denizin mavisi yok, tıpkı gözlerin gibi
Gözlerin her yerde, ne yana baksam gözlerin
Ve ben biraz daha ölüyorum sensizliğin ortasında

Dostu yok gecelerin, geceler çok uzun
Geceler bir ömür, ömür dediğin bir tutam ümit
Ümidi yok yarınların,
Tıpkı senin yokluğun gibi
Ve ben biraz daha sana hasret
Hasret bir ip boğazıma düğümlenmiş
Düğümler her tarafımda, bütün yollar kör düğüm
Ve ben biraz daha ölüyorum sensizliğin ortasında

Yalnızlığını ben yazarım şiirlerin, ayrılığını ben
Karamsarlıkları hep senden
Hayalinle süslenen bu şehir
Ve ben ölüyorum bu şehirde sensizlik ortasında
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8675
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Avuçlarda Saklıdır Özgürlüğün Zilan Vakti
Ay düşer geceye,


bilinmezlikle dolu bir bilmecedir gece...


Melez şafakların utangaç yüzüdür


Öte yüzü ışık, öte yüzü biz olan yanımızdır.



Biz ışığa devrilen gecelerden geliriz...


Tan doğanda


ışığı hep biz


avuçlarımızda saklarız...


Düşümüz de hep yıldız yağmurunun hazanlarıdır


Ve biz


ışığa aşığız.



Avuçladığımız, doya doya içtiğimiz,


baktıkça utandığımız


ve her döngüsünde kendimiz olduğumuz gerçekliğimizdir O.


Ve O içimizdedir.


Bizde umudun içinde.



Bazen baharı selamlayan gelinciğin nazlı kirpiğinde takılıdır.


Bazen bir uçurum sessizliğinde,


bazen de sim kapıların ışıldayan tokmağında


asılıdır.



Belki zaman tünelinde kaybolan geçmişimizdir.


Belki de mekanı biz olan benliğimiz...


Ama her zaman


yüzümüzü döndüğümüz Kybele'dir ışık...



Biz ışığa aşığız.


Mani'nin bahçesi kadar tutkunuzdur O'na.


Onda yaşar, onda ölür, onda ararız umudu.


Umut bir ateş parçası içimizde,


bir kurulu volkan,


ışığın huzmelerinde arınan gerçektir


umut...



Ve bu yürek atışında,


bir geleceğin kıyısına oturmuş tarihin seyrindeyim.



Ay düşmüş gecede


yıldızlara uzandım. Zülüflerine dokundukça ağladım.


Bir haziran yüreğimle


Fırat'a aktım ve tarih benim seyrimdeydi...



FIRAT.


Taşkın öfkende


kabarır yüreğim


Süzülen perçeminde,


Kınalı yataklarında döllenir


umudum.



Döllenen umudumla Fırat'taydım. Kıyılarına değen çapalara, toprağa düşen


tohumlara dokundum. İştar'ı gördüm, kara başlı çocukları, şiir dilli


anaları...


İştar'ı tılsımlı toprağın şafağında gördüm, utandım. Deniz gülüşleriyle


dokundu bana. Tanrıça kadar sıcak, tanrıça kadar yakındım ona... Sonra umuduma dokundu,


kutsanmış toprağını avuçlarımda sakladı. Ve ben suskundum.



Yıldızlar gezinirken gecede ben tarihin ötesindeydim.


Tarih kıvrılıp giderken mekana


zamandaki izlerini aradım ve nazlı geleceğimle ben Diclem'e akıyordum.


Dicle


onbinyıllık yalnızlığımdı.



Hangi mekan döngüsünde akansın


DİCLEM


Hangi bilinmez kıyılarda.


Aktıkça mekan olur yüreğim,


Ve sen mekanıma dolarsın...


Seni bir zaman yokluğunda damıttım,



Tarih yok olmuş mekandır


DİCLEM...


Tarih uçsuz medeniyetin kıyısında


DİCLEM'dir...



Dümensiz bir mekanda Diclem'deydim. Dicle nazlı, Dicle


geleceğin umudunu serper kayalara... Star'ın kırpışan bakışlarında kıvrılırdı


Dicle... Kıyısına takılır gözlerim. Kıyısı bize koşan ötemizdir. Ve biz ötesinde


inzivadayız...


Sessiz kulelerde soylu...


Bir sunak taşına serilir


yüreğimiz bir haziran sonu.


Umudumuz ateşte tavlanır ve biz sunaklara adanmışlardanız...



Peçeli gözleri ile Zerdüşt'ü sunakta gördüm.


Geceyi yalayan ışığında


gülümsüyordu bana...


Zifiri bir gecede yıldızlar uzandı.


Bir tutam yıldızı


sunaklarda adadı.


Kızıllığında kutsayıp avuçlarıma uzattı.


Ürktüm...


Bir avuç ateşle çığlıklayan meşaleydim...


Ve Ahriman gölgemde çökmüştü.



Bir avuç toprak, bir avuç ateş ile tarihin seyrindeydim.


Mehtaplı bir gecenin evrilen haziranında içkindim...


Yalnızlığım,


sessiz isyanlarımda haykırıyordu artık.


Artık suskundum.


Bir alabora sonrası Munzur'a aktım.


Ali boğazından Kutu deresine dolandım,


coşkundum, kabaran binyıllık kuraklığımla


Deriya Sim'deydim...



Ağıtlı bir anayı kıl çadırında gördüm...


Lorili ezgilerinde


beşiğine dokundum, duruldum.


Umudum, isyanım, geleceğimdi ellerinde yoğrulan...


Burnundaki hızmaya, ayağındaki halhala vuruldum,


utandım...


Uzanıp yanaklarına dokundum.


Islak kirpiklerinden gözyaşını topladım.


Gözyaşını yüreğime akıttım.


İçtim...


İçtikçe susadım. İçtikçe doydum,


içtikçe boğuldum.


Soluksuz bir nefesin kıyısına vurdum, bitkindim...



Gezdiğim bir tarih kıyısı belki kirpiğe takılmış bir düştü...


Uyandım ve düşümde gözyaşlarını içtim...


Avuçlarıma baktım, gelecek çizgilerine


karışmış kıvrımlarında toprağın nemini gördüm.


Alev rengi parmaklara dokundum,


sarı-sıcak mekanların yalaz korlarıydı ışıyan.


Zamanı ise bir 30 Haziran şafağı...


Bir tanrıça soyluluğu ve bir GÜNEŞ suskunluğu...



Her şey


suskun dillerin


çalınmış beşiklerin ve ağlamaklı bebelerin çığlığında başladı.


Belki esmerleşen bir gülüşte,


belki de umut ortaklığında.


Her şey alaca bir geyiğin seken yürüyüşünde başladı.


Ama her şey bir 30 Haziran'da başladı.



Oysa biz uyuyan gecenin


ninnileriyle büyümüştük,


belki lorilerin ezgili büyüsünde...


Biz onu geleceğin seherlerinde içmiştik.


Çünkü o biz olan gerçekliğimizdir.


Ve biz tarih kıyısına demir atmış umut gibiydik...


Mağrur


ama cesur...



Ağıtlarımız analarımıza miras kalmıştı,


deşilmiş karınlarımız ise körpe gelinlerimize...


Çocuklarımıza ise hep yalın ayak,


korkulu ninniler kalmıştı


ve biz hep suskun, biz hep virandık...


Kapı kapı dilenip umut dileyen,


efendisinden merhamet umandık.


Biz nüfussuz bir şehir gibi dilsizdik.


Biz,


biz olmayan başkasıydık.



Bin yılların hazinesinde fakirdik...


Bilinmezlik koylarına demir attığımız


korkularımızdı.


Dedelerin, ninelerin, şeyhlerin ve mirlerin muskalayıp sakladıkları, derinlerimize gömdükleri umudumuzdu.


Ve umut içimizde aranmalıydı


yitirilen yerde...


Belki bir pınar başında, belki zapt edilmiş göklerde,


belki sim kapıların eşiğinde.


Kim bilir belki bir tanrıça sunağında...



Bir ışık


gerekiyordu geceye...


İştar gibi,


Venüs, İsis, Zilan gibi bir yıldız


gerekiyordu geceye...


Patlayan bombalar, yalpalayan mermiler gibi.


Zerdüşt gibi bir alev yakmalıydı korkuyu.



Tıpkı yedi günlük kelebeğin


heyecanlı koşuşturmasında


ateşte kutsanmalıydı.


Ve tanımalıydı ışığı... Işıyan gerçekliğini içmeliydi belki...



Belki de yıldızlara uzanıp Zühal'e tırmanmalıydı,


göğün son katında


Zühal'in avuçlarından içmeliydi sonsuzluğu...


Ve bilgeliğin sınırında ölümsüzleşmeliydi.


Belki de Ahu'lu bir sözün kıyısında GÜNEŞ'e dokunmalıydı...


kim bilir belki de bir 30 Haziran günü.



Her hücresinde bir asır


Her bakışında bin umut


Her dokunuşunda sonsuz


gelecek ile kendini yaratmaktı...


Tanrıçalaşmaktı.



Ve bir 30 Haziran günü güneşin


kızıllığında arınıyordu Zilan...



Ateş oluyordu, toprak,


soluduğumuz hava,


içtiğimiz su...



Dicle'sinde öfkemiz, Fırat'ında sevdamızdı.



Zilan,


gerçek olan zamanın tek mekansal tanığı.


Onbin yıllık esaretin zapt edilmiş


zaferiydi.



Ve Zilan; hücre hücre, petek petek ve damla damla


biriken ve


ilmik ilmik dokunan geleceğimizdi.


Çünkü Zilan umuttu,


Çünkü Zilan


içimizdeki tanrıçaydı.


Ve bir 30 Haziran devrilirken geceye tunç el'in eridiği


bir alev girdabında kana bulanmış, al perçemli zülüflerine dokundum,


deniz gözlerine, kınalı avuçlarına...


Minik avuçlarından toprağın nemli kokusu geliyordu.


Hasadı yapılmamış bir tanrıça kıyısı, suskun...


Saçlarından süzülen kızıllık


durulanıp yüreğime akmıştı. İksiri bozulmamış göz yaşı kadar


duru...



Yüreğinin tam ortasında sıkı sıkıya tuttuğu,


sunaklarında adanmış ateşi gördüm,


eridim...


Ve... Ve soluksuz dudaklarından bitimsiz havasıyla umudu soludum,


dirildim...


Sonra...


Eğilip gözlerine baktım, deniz gözlerin alevinde


güneşi gördüm...!


Ve sözünü güneşe adadım...



Tanrıçalar dile gelse


Ve sorsalar dileğimi


Onlara derim ki:


Bana


Bir avuç toprak,


Bir avuç su,


Bir avuç ateş ve


Bir


içimlik soluk verin...


'Neden bir avuç' diye sorarlarsa eğer


onlara derim



ÖZGÜRLÜĞÜN ZİLAN VAKTİ


AVUÇLARDA SAKLIDIR...!

ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
2 Eylül 2006       Mesaj #8676
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Zaman gece yarısı yine seni düşünüyürum
Islak gözlerimle camda belki gelir diyorum
Hani bir şarkımız varya hep onu söylüyorum
Ben seni ölesiye seviyorum belki birgün gelir diyorum
Günler sensiz geçmiyor zaman duruyor sanki
Aniden giriyorsun gece rüyalarıma
Korkuyla terle uyanıyorum ayırıyorlar bizi
Kimse ayıramaz ayıramaz bizi sevgilim
Gezdiğimiz yerleri sensiz dolaşıyorum
Gözlerimde yaş evime geri dönüyorum
Ne olacak benim bu halim bir çare bulamıyorum
Kimseye derdimi anlatamıyorum
Ayrılık olsun acı olsun hepsine razıyım
Biliyorum sonunda bizde kavuşacağız
Acılarımız bitecek göz yaşlarımız duracak
Seni unutmayı bir türlü başaramıyorum
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8677
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
O durmadan kaçıyor;
Sen ardından gitmiyorsan;

O günün her saatinde saklanıyor,
Sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;

O sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
Sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;

Boşuna aldatma kendini,
Onu sevmiyorsun demektir.

Elindeki içki kadehinde,
Dudağındaki sigarada ,
Okuduğun kitapta,
Mırıldandığın şarkıda,
Söylediğin şiirde,
Gördüğün rüyada
Ve yaşaman icin
Ciğerlerine doldurduğun havada
O yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Renkler onunla değerlenmiyorsa,
Örneğin; onsuz kırmızı kırmızılığının,
Mavi maviliğinin farkında değilse,
Beyaz yalnız o giydiği zaman
Güzelliğini haykırmıyorsa,
Sabahları onu görünceye kadar
Güneş doğmuyorsa
Ve onsuz gökyüzü geceleri
Aya, yıldızlara hasret değilse
Onu sevmiyorsun demektir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8678
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
-Kalbimden Sana Taç Mahal Yaptım-
Sana ne verebilirdim?


Bülbülü versem,


Sabırsızdır, sitemlidir.


Gülü versem,


Gül yerinde güzeldir.


Yıldızlar mı?


Senin yanında sönük kalır.


Ay; yüreğindeki mehtabı kıskanır..



Bendeki sana bakarak,


Başladım mabedimi yapmaya.


Kalbinin temizliğini kullanarak,


Bembeyaz mermerler oluşturdum.


Gözlerinden aldığım parlaklıkla,


Mermerlerin içine, pırlanta koydum.


Sevmeye doyamadığım ruhunla,


Kubbe var oldu, tüm vakarıyla.


İnsanca yaşamaktaki azminle,


Minareler göklere uzandı, haşmetle.


Bana akan sıcaklığınla,


Duvarların her yerine,


'Seni seviyorum' yazdım.


Yüreğinden taşan sevginle,


Öyle bir bahçe oluştu ki,


Kaşmir´deki Shalimar´dan görkemli.



Şah Cihan görseydi,


Sana gıpta ederdi.


Mümtaz´a olan sevgisi,


Seninkinin yanında azmış derdi.



Üzgünüm canım..


İçimdeki seni,


Hiçbir kalıba sığdıramadım.


Yere, göğe koyamadım.


Kalbimden sana yakışır,


Taç Mahal yaptım.


Şahı sen, Sultanı benim.


Saltanatın ise,


Yüreğim...!
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8679
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ben bir adam gördüm
kendi kendine "ah ayrılık"diyordu
Ben bir kadın gördüm
kendi kendine"ah ayrılık"diyordu
bir çocuk gördüm
"ah ayrılık"diyordu
ama bu kendi kendi "ah ayrılık"demiyordu
ayrılığa ah ayrılık diyordu....

ben de artık ah ayrılık diyorum her geçen gün
seni istiyorum her geçen gün
seni daha çok seviyorum her geçen gün
VE SENİ ÖZLÜYORUMMM HER GEÇEN GÜNNN
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #8680
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ben Sokak Çocuğuyum
şu dört direkli köprünün altında
açmışım gözlerimi
sahipsiz
rüzgar sarmış kundağımı
yağmurla beslenmişim

adımı insanlar koymuş
benden habersiz
benimsemişim
serseri derler, hırsız derler
.... derler, anlamam da
alınmam da

hiç fiyakalı dolaşmadım sokaklarda
marka satmadım
gökyüzü yorganım oldu hep
dirseğim yastık
alışkınım; kara, yağmura, soğuğa
üşümem
sıcak dokunur bana

özlemem, hiç tanımadığım hisleri
istemem varlığını bilmediğim şeyleri
kıskanmam hiç kimseyi
özenmem

halbuki bilmez kimse
kendilerinden şanslı olduğumu
daha özgür
ve daha zengin

şu deniz herkesten çok benimdir
arkasındaki orman da
bütün sokaklar benimdir herkesten çok
her simitçi biraz bana çalışır

aslında her çocuktan daha çocuğum
canım hiç sıkılmaz buralarda
en sevdiğim oyundur
köşe kapmaca

yalnız da değilimdir
yüzlerce kardeşim var
benim gibi, bana benzer
kimse ayırt edemez bizi
birbirimizden

geceleri toplanmaya başlarız
el ayak çekildikten sonra
konuşuruz, güleriz, dertleşiriz
biraz farklı olsa da
herkes kadar biz de umut besleriz
hayallerimiz de vardır
ayın dolaştığı yerlerde

herkes kadar okumuşluğum da vardır
her tip insandan bir harf öğrendim
insanları en iyi ben tanırım
okuldan, öğretmenden anlamam ama
bu sokakların mektebini bitirdim
bana lazım olanı öğrendim

herkes kadar insanım da galiba
herkes kadar ben de bazen ağlarım

kafam da var, kalbim de
severim de, düşünürüm de
yalnız ben sokak çocuğuyum
sokaklarda yaşamak tek suçum

bir gün ben de gideceğim buralardan
herkes gibi
yalnız biraz sessizce
kimseler anlamadan

cenazem omuzlar üzerinde gitmeyecek
belki
belediye kaldıracak gürültüsüzce
ağlayanlar olmayacak başucumda
bir hayırsever uğramazsa geçerken
mezarım da çorak kalacak sonunda
benim gibi

içimizden kimin gittiği
fark edilmeden
biri alacaktır yerimi
vakit geçmeden

evet, ben sokak çocuğuyum
bu sokaklarda ne ilk
ne de sonuncuyum

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya