Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 95

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.424.614 Cevap: 12.492
venüsün_kızı - avatarı
venüsün_kızı
Ziyaretçi
21 Mart 2006       Mesaj #941
venüsün_kızı - avatarı
Ziyaretçi
YALNIZ SENİ SEVDİM

Sponsorlu Bağlantılar
Ben
Bakmadım gözlerinden başka gözlere
O ellerinden başka el tutmadım
Okşamadım o güzel saçlarından başka saç
İnan , inanmadım senin söylediğinden başka sözlere
Ben yalnız seni sevdim .
Seni gördükten bu yana
Sevinç verdin gülümsemelerinle bitimsiz
Acı verdin dağlarca doyumsuz
Bazen bir ağabey oldun bana
Bazen bir baba
Ben yalnız seni sevdim .
Seni seveceğim ..
Çevir başını bana doğru
Okşamak istiyorum
Uzat avuçlarıma , ellerini gülerek
Öpeceğim ..
Şiirlerimde dizi dizi seni söyliyeceğim ...


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mart 2006       Mesaj #942
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tum dostlarima
Seni sen olduğun için sevendir
Sponsorlu Bağlantılar
Yüreğinin sesini uzaklarda bile dinleyendir
İki eli kanda olsa derdine yetişendir
Varolduğunu hissetiren,kıymet bilendir
Dostdur sözde değil özdedir adı...

Sabun köpüğü değil, darlık anında kaybolmaz
Sözünün eri güvenirliği tartışılmaz
Bilirsin, çıkılan yolda yarenlikden caymaz
Hayatına girdi mi kolay kolay çıkamaz
Dostdur sözde değil özdedir adı...

Yüreğini menfaatsiz sunar
İyiliğin için sözleri acıya bular,
Vakti zamanı gelir söyledikleri bir bir çıkar
Yoktur senle dolan kalbinde ne fitne fucur ne de çıkar
Dostdur sözde değil özdedir adı...

Yangınlardaki yüreğine, varlığı ile ferahlık
Mutluluklarında, üstüne dikilen saf ipekden bayramlık
Bilmez ne rol ne sahtekarlık
En büyük özelliği yaradılışı doğallık
Dostdur sözde değil özdedir adı...

Yalnızlıklar rıhtımından alıp götürür, süt beyaz yelkeniyle
Uçurum kenarından çeker,adı şefkat elleriyle
İyiki varsın dedirttiren, avucunda tuttuğu yüreğiyle
'Sen cansın benim dostumsun ' ağız dolusu kelimeleriyle
Dostdur sözde değil özdedir adı....

Tüm Dostlarıma....

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mart 2006       Mesaj #943
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DİKENLERE GİDİYORUM

Gülleri sana bırakıp dikenlere gidiyorum
Gidiyorum
bütün acılarımı vurup sırtıma
umutları bırakıp başucuna
ıtırları, menekşeleri, kırgüllerini bırakıp
şiirlerimi sarıp bohçama
yüreğimin yangınına gidiyorum
hoşca kal usulboylum, güzel gözlüm hoşca kal.


Gidiyorum
gözyaşlarımı papatya diye saçlarına takıp
yüreğimdeki yağmurlarla bir ırmağa akmaya gidiyorum
içimde yeşerttiğim tüm çimenler sana kalsın
sana kalsın baharçiğdemleri, kırgelincikleri, kırkkanatlılar
gülleri sana bırakıp dikenlere gidiyorum.


Gidiyorum
başımda gam, gözlerimde nem
bütün hatıraları bırakıp geride
usulca çekip kapıyı ardımdan
alıp başımı gidiyorum buralardan
şafak sökmeden kimseler görmeden
yağmurun yağmadığı çöllere gidiyorum
sevgi dolu yüreğimi bir ıssızda yakmak için.


Hoşça kal suyundan çimdiğim dere
kana kana içtiğim pınar
say ki yaşamadım bu yerlerde
nazlı çiçeklerini okşamadım baharın
bozguna uğramış bir bostanın hüznüyle
bir yaprağın ürpertisine yazıp ömrümü
çekip gidiyorum buralardan.


Gidiyorum
bir bilinmeze doğru
hem yol, hem yolcu olmaya
acılarımla başbaşa kalmaya gidiyorum
bütün yıldızları takıp kanatlarıma
bir kelebek gibi özgür olmaya gidiyorum.


Yüreğimin sızılarında damıttığım her şiiri bin kez öperek
ve sökerek sevgiden yana ne varsa göğsümde
gecelerin zifiri saçlarında kaybolmaya
bir ceylanın gözlerinde ağlamaya gidiyorum.


Bütün borçlarımı ödedim alacaklarımı erteledim
artık ne diyecek bir sözüm kaldı sevdiklerime
ne okuyacak bir şiirim
gözlerimin içindeki iki damla gözyaşı gibi
bakmadan ardımdaki uçurumlara
alıp götürüyorum yüreğimdekileri de
hoşca kal usulboylum, güzel gözlüm hoşca kal.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
21 Mart 2006       Mesaj #944
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi

ISLAK MENDİL


Madem ki bu gece ayrılacağız.
İstemem bir daha güneş doğmasın.
Madem ki son defa sarılacağız,
İste gözyaşını kimse görmesin.

Nasıl nuturum sevgilim seni
Ölume götürür hasretin beni
Islak mendilini yırtık resmini
Al Götür sevgilim bende kalmasın..

Neyleyim doğacak güneşi artık
Neyleyim olacak sabahı artık
Sevgilim bizde mi ayrılacaktık

Git veda etmeden duyan olmasın..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mart 2006       Mesaj #945
Misafir - avatarı
Ziyaretçi


hikaye10019


GÜL YAPRAĞI
Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini
aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli
olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan
açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı
geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden
kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist,
kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan
sonra söz'süz konuşmaları başladı. Gelen yabancı,
tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar
suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz
demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir
gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.
Gül yaprağı suyun üsünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak
yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir
gül yaprağına her zaman yer vardı.




BİR KARDELEN MASALI...

Bir varmış bir yokmuş ,uzak ülkelerin birinde, dağların doruklarında güzeller güzeli Dağ Fulyası yaşarmış.
Baharın ilk belirtileriyle uzun kar uykusundan uyanır,
güneş sıcaklığını iyice hissettirmeye başladığı günlerde tomurcuklanır, yaz boyunca da çiçekleriyle çevresine binbir
renkler saçar, kokusu ile, güzelliği ile, güzelliğinden çok o
mahçup saf duruşu ile herkesi kendine hayran bırakırmış.

Doğa *****n da en sevgili yavrusu, herşeylerden sakınıp
gözettiği en nadide çiçeği imiş bu Dağ Fulyası. En yakın
arkadaşı Nergis
'le sıcak yaz günleri boyunca gülüşürler,
oynaşırlar, bütün doğayı neşeyle donatırlarmış. Fulyacık
Nergis'ini çok sever bir dediğini iki etmezmiş. Elinden
gelse tüm dünyasını Nergis'le paylaşmak istermiş.

Nergis de çok güzelmiş ama Fulya'nın saflığına karşı son derece
kurnaz, işveli, cilveli, bir kızmış. Fulya'yı çok sever, onunla
arkadaşlığını sürdürmek için kendini ona benzetmeye çalışır,
ama içten içe de Fulya'nın herkes tarafından sevilmesine
tahammül edemez, herkes kendini daha çok sevsin istermiş.

Fulya'nın tüm çiçekleri sabırla dinleyip, hepsine yardım etmek istemesine, herkese çözüm getirmeye çalışmasına hayret edermiş.
Çünkü, Nergis çiçek için doğadaki en önemli şey kendisiymiş,
kendi duyguları kendi düşünceleri , herkesin, herşeyin üstünde
imiş. Fakat Fulya'ya özel bir değer verir, onun hayranı olduğu
saflığını korumak için olası tüm kötülüklerden sakınmak istermiş.

Fulya ise hep tebessümle karşılarmış Nergis'i zira, Doğa
annesinin de aynı koruyucu kollayıcı davranışlarına alışık
olduğu için Nergis'e ayrıca çok güvenir, inanırmış.
Bu arada aşağılarda , dağların, vadilerin ötesindeki
ovalarda ise Bahar Rüzgârı yaşarmış...

Bu rüzgârın en sevdiği iş, ovanın tüm çiçeklerine gezip
gördüğü yerleri anlatarak onlara yeni heyecanlar, yeni
ufuklar göstermek ve onların hayranlığını, sevgisini
kazanmakmış. Birbirinden değişik ilginç öykülerle
çiçeklerin gönlünü çelip en masum görüntüsünü takınır
en hoş sesiyle onlara birbirinden güzel şarkılar söyler,
eğlendirirmiş. Çiçekler kendilerinden geçip, hayranlıkla
onu dinlerken, o fark ettirmeden çiçek tozlarını alıp
koynunda gizlediği kutusuna atarmış.

Bahar Rüzgârı, bu çiçek tozlarını karıştırıp bir gün kendine en
güzel kokulu, en güzel renkli çiçeğini oluşturacağını hayal eder
yüreği bu hoş beklentiyle çarparmış. Fakat aldığı her çiçek
tozundan sonra yine bir eksiklik hissedip daha güzel, daha ışıltılı,
binbir renkli, çok daha güzel kokulu çiçekler aramaya çıkarmış.

Rüzgâr, bir gün yine bu amaçla ovadan ayrılıp vadiye doğru yola
çıkmış. Vadiye geldiğinde birden çok farklı bir çiçek kokusu
hissetmiş, etrafına bakınmış ama görememiş.Çünkü koku
yukarılardan geliyormuş. Başını kaldırıp dağa doğru bakmış.
Tepelere yaklaştıkça kokular daha da yoğunlaşırken içlerinden
ayırt edici bir koku tatlı tatlı başını döndürüyor, onu daha
yukarılara çekiyormuş. Sonunda onu görmüş. İlk önce
heyecandan yanına yaklaşamayıp uzaktan seyre dalmış.

Fulya çiçek olacaklardan habersiz pervasızca çevresindeki
arkadaşlarıyla şakalaşıyor, çocuklar gibi neşeli kahkahalar
atıyor, gülerken gözlerinin içi gülüyormuş. Rüzgâr nasıl olup
da bugüne kadar çevresine eşsiz ışıltılar saçan bu çiçeğin
varlığından habersiz yaşadığına hayret etmiş. Hemen harekete
geçmeye karar verip hafif hafif Fulya'nın etrafında esmeye
başlamış. Bir yandan da bildiği en güzel şarkıları söylüyormuş.
Fulya bu beklenmedik hoş esintiyi heyecanla karşılamış, kendine
yeni ve çok farklı bir arkadaş edineceğini hissetmiş. Çünkü
arkadaşı Dağ Rüzgârının keskin esintisine karşı Bahar Rüzgârı
tatlı bir meltem edasıyla yapraklarını okşuyor, yıpratmadan
dinlendiriyormuş. Güzeller güzeli çiçek, rüzgârın coşkulu, tutkulu
heyecanlı sesini büyük bir hoşnutlukla dinlemeye koyulmuş...

Rüzgar, Fulya'ya ovadaki güzellikleri, gezip gördüğü yerlerde
duyup işittiği ve yaşadığı ilginç hikayelerini anlatırken
onun da başını döndürüp çiçek tozlarını alacağı anı hayal
ediyor ve yüreği bu anın heyecanı ile deli gibi çarpıyormuş.
Fakat kendindeki bu yeni duygulara kendide şaşırıyor,
Fulya çiçeğin tüm dünyasını merak ediyor, daha yakından
tanımak için çırpınıyormuş. Bu nedenle çiçek tozlarını almak
için biraz daha sabredip Fulya ile arkadaş olmaya karar vermiş.

Rüzgâr, Fulya çiçeğin dünyasına girdikçe hayranlığı daha da
büyümüş, onunla konuşmak, onun fikirlerini duymak, kendini dinlerken hüzünlü hikayelerde hemen buğulanıveren gözlerine
dalıp gitmek, neşeli hikayelerde kahkahalarına karşılık
vermek Rüzgarda tutkuya dönüşmüş.

Fulya'nın kokusu renklerindeki saflık, konuşmalarında
kendini hissettiren bilgeliğini, çocuksu ifade tarzı, hele
sesindeki o içine işleyen ince tını bugüne kadar hiçbir çiçekte rastlayamadığı özelliklermiş. Fulya ise dinlediği o harika hikayelerle, kendini dünyanın her yerine götürdüğüne inandığı
bu yeni arkadaşı yüzünden tüm arkadaşlarını ihmal etmeye başlamış. Zamanını hep Rüzgarla beraber geçirmek istiyormuş.
Zira Rüzgâr öyle güzel konuşuyor ve o kadar çok şey biliyormuş
ki, Fulya'nın dünyası yepyeni renklerle bezeniyormuş.

Günler geceler boyu birlikte konuşmuşlar, gülmüşler,
ağlamışlar. Bahar Rüzgârı Fulya'nın bütün güvenini kazanmış. Fulya bu arada Nergis'i ihmal etmemeye çalışıyor onada
rüzgâr'ın anlattıklarını anlatıyor ve ikisini tanıştırırsa birlikte
harika bir dünya kuracaklarını çok eğleneceklerini söylüyormuş. Nergis, Fulya'yı ilk kez bu kadar heyecanlı görüyor ve onu
bu kadar etkileyen birini çok merak ediyormuş.

Rüzgâr ise çiçek tozlarını aldığı takdirde Fulya'nın
arkadaşlığını kaybedeceğini bildiğinden bu çok istediği,
beklediği anı sürekli erteliyormuş. Fakat aklında da
yaratacağı o muhteşem çiçek olduğundan dağdaki diğer
çiçeklerle arkadaşlık kurup, onlarada aynı hikayeleri, aynı
şarkıları anlatarak başlarını döndürüyor ve çiçek tozlarını
alıp saklıyormuş. Bir gün Fulya, Rüzgâr'ın tüm yaptıklarını görmüş. Fakat çiçek tozlarını saklamasını anlayamamış.
Zira çiçek tozları, çiçekler için hayati önem taşıyormuş.

Tüm çiçek arkadaşlarının ertesi baharlarda yeniden canlanıp gün
ışığına kavuşmaları için bu tozların yeniden toprağa düşmesi
gerekiyormuş. Oysa rüzgâr onları kendine saklayarak çiçeklerin
ömürlerini sona erdiriyormuş. Fulya çok üzülmüş, onun derin
düşünceli hali Doğa annesini de endişelendirmiş. Bu arada Fulya,
istemeyerek Bahar Rüzgârı'nı Nergis'lede tanıştırmış. Ama Nergis'in
çok akıllı olduğunu ve Rüzgâr'ın büyüsüne kapılmayacağını
düşünüyormuş. Oysa Rüzgâr, Nergis'in ışıltılı renklerini öyle bir
övgülerle anlatmaya başlamış ki.. Hele Rüzgâr'ın şarkılarında ki,
o heyecanlı sesi duyunca Nergis de tüm diğer çiçekler gibi
büyülenmiş ve çiçek tozlarının gitttiğinin farkına bile varmamış.

Fulya büyük bir korku ve üzüntü ile olanları izliyormuş.
Hemen evine dönüp Rüzgâr'a, evinin tüm kapı ve
pencerelerini sıkı sıkıya kapatmış. Rüzgâr, Fulya'nın olanları gördüğünden habersiz, kendinden emin bir şekilde büyük
bir kibir ve iki yüzlülükle Fulya'nın evinin önüne gelmiş. Her zamanki gibi Ona ne eşsiz bir çiçek olduğunu, kokusuyla onu büyülediğini, çok uzaklardan bu koku ile kendisini çekip
getirdiğini en etkileyici sesi ile söylemeye başlamış.

Fulya çok büyük üzüntüler içinde perdenin arkasından sessizce Rüzgâr'ın anlattıklarını dinliyormuş. Rüzgâr, kapıların
açılmayışına anlam verememiş. Tekrar Fulya'ya ne kadar
çok değer verdiğini söyleyip en hüzünlü sesiyle ona şarkılar söylemeye devam etmiş. Fulya, gözyaşları içinde kapılarını
açmadan Rüzgara her şeyi gördüğünü ve yaptıklarını çok
yanlış bulduğunu, çiçeklerin yaşamlarının sürekliliği için
o tozlara ihtiyacı varken kendisinin büyük bir duyarsızlıkla,
herşeyi önceden planlayarak tozları çaldığını söylemiş.

Rüzgâr, Fulya'nın tepkisini çocukça ve anlamsız bulmuş.
O tozlara kendi mükemmel çiçeğini yaratmak için ihtiyacı olduğunu Fulya'ya anlatmaya çalışmış ama Fulya onun yaptıklarını asla anlayamayarak bencillikle suçlayınca
büyük bir kızgınlıkla oradan uzaklaşmış. Nergis ise
olanlardan habersiz Rüzgârla arkadaşlığına devam
ediyormuş. Rüzgâr kendi mükemmel çiçeği için sakladığı
tozları arasında Fulya'nın eksikliğini içinde duyarak,
kutusunu açmış, bir daha ki bahara kendi muhteşem
çiçeğini oluşturmak amacıyla çiçek tozlarını toprağa
serpmek istediğinde birde ne görsün tozların hepsi
kutunun içinde günlerce havasız kalmaktan
bozulup küflenmemiş mi?

Rüzgâr, her çiçek tozunun kendi doğal ortamı içinde sadece
ait olduğu çiçek olarak yaşayabileceğini çok geç anlamış.
Yinede büyük bir kibirle doğanın kanunlarına karşı geldiğini binlerce çiçeğe sonbaharı yaşattığını görmezden geliyor,
diğer yandan içinde Fulya'nın yokluğundan kaynaklanan
büyük bir boşlukla tüm hedef veamaçları
tükenmiş bir şekilde avare esip duruyormuş...

Fulya, gördüklerine yaşadıklarına dayanamıyor büyük acılar çekiyormuş. Hele bir dahaki baharda hiçbir arkadaşının olamayacağını düşündükçe, Nergis'inin bile Rüzgâra
kapılıp gittiğini görmek, onu kaybettiğini bilmek Fulya'nın
büyük üzüntülerle hastalanmasına neden olmuş.
O incecik zarif boynu bükülmüş, günden güne sararıp
solmuş. Doğa anne üzüntüsünden ne yapacağını bilemiyor
en değerli yavrusunun gözünün önünde eriyip gitmesini,
hastalıktan ölecek hale gelmesini önleyecek çareler arıyormuş.
En sonunda aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Hemen Dağ Fulyası'nın yanına gelerek, onun vaktinden çok
önce uyumaya başlaması gerektiğini söylemiş.

Fulya çiçek derin üzüntülerle minicik yüreği çok yorgun olduğundan henüz daha bahar aylarında olmasına rağmen
annesinin kollarında kolayca uyumuş.. Günler haftalar aylar boyunca hiç uyanmamış.. Böylece tüm yaz ve sonbahar aylarını uykuda geçiren Fulya bir gün kulağında Doğa annesinin
tatlı mırıltılarını duyarak gözlerini açmış. Yüreğinin nedenini
henüz bilemediği büyük bir huzur ve mutluluk ile dolu
olduğunu hissediyormuş. Gördüklerini anlamaya çalışıyor,
muazzam bir beyazlığın ortasında gözleri kamaşıyormuş.

Adeta tüm evren, bu güzel ve cesur çiçeğin yüreğini huzurla doldurmak istercesine büyük bir sessizlik içindeymiş. Karların Prensi ise büyük bir şaşkınlıkla kardan pelerinin altından
adeta yüreğini delip çıkan bu çiçek karşısında nefesi tutulmuş, gözlerine inanamayarak bu güzel çiçeğin yaşama yeniden gülümsemesini izliyormuş. Hayatında ilk kez böylesine
güzel bir çiçekle karşılaşmış. Zaten zavallıcık hayatı boyunca
hiç çiçek bile göremiyormuş ki, kış boyunca doğadaki
tüm canlılar kış uykusuna yatar, her yer derin bir sessizliğe gömülürmüş. Fulya da doğaya böylesine muazzam
güzellikler veren ve büyük bir huzur içinde uyumasını
sağlayan karlar prensine mutlulukla gülümsüyormuş.

Tüm ruhu ve incecik zarif gövdesi ile sadece karlar prensine yönelmiş, gözleri sadece onu görsün, yüreği sadece on duysun istemiş. İşte; o günden beri tüm doğa, Dağ Fulyasına
KARDELEN demeye başlamış. Zira, karları delip yeryüzüne çıkabilen tek çiçek Kardelen olmuş. Karların ve Karlar
Prensi'nin tek çiçeği ... Kardelenle Karlar prensi birbirlerine
hiç beklemedikleri bir anda kavuşmanın sevinci ile
sonsuza dek büyük bir mutlulukla yaşamışlar...


Son düzenleyen Blue Blood; 21 Mart 2006 21:54 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mart 2006       Mesaj #946
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

YARINI GÖREMİYORUM

İçi sıkılıyordu. Anlayamadığı bir duygu içini burkuyordu.

En iyisi ona gitmekti. O yardımcı olabilirdi.
Telefon açtı kahine.
"imkansız, tam çıkmak üzereydim."
"lütfen" dedi,
kadın, kendisini kıramayacağını düşünerek....
Çok zengindi kadın, ülkenin en zenginlerinden. Doğaüstü güçlere inanırdı ve
kahinin müdavimlerindendi...
Tabii ki kahin böyle iyi
bir müşterisini kıramamıştı.

Karşılıklı oturuyorlardı.
Önlerindeki suya baktı kahin,
Kaşları çatıldı, gözbebekleri büyüdü, alt dudağı düştü, kafasını kaldırıp ona
baktı "çok üzgünüm" dedi, durakladı,
belli ki söylemek istemiyordu.
"ne?" dedi kadın ısrarla ve kahin söyledi :

"su´da yarını göremiyorum..."

yıkılmıştı kadın.
Medyum bugüne kadar hiç yanılmamıştı.
yarın olmadığına göre bu gece ölecektı.
ne yapmalıydı?
evine gitti,
vasiyetini yazdı, biraz televizyon izledi.
Uykusu gelmişti. Son gecesiydi
ve
ne yapacağını bilmiyordu.
en iyisi uyumaktı.
Böylece ölürken
Hiç bir
şey hissetmezdi.

Yatağına uzandı, gözlerini kapattı ve...
derin bir uykuya daldı.
Uyandığında güneş yeni doğmuştu,
Kuş sesleri geliyordu.
"cennette miyim?" diye düşündü.

Herşey gece bıraktığı gibiydi.
Kalktı, sabahlığını giydi, salona indi,
Herşey normal gözüküyordu
kahin bu kez yanılmış mıydı acaba?

Masanın üstündeki gazeteye gözü ilişti..

Manşette şöyle yazıyordu :

"ünlü kahin öldü"

hayatlarını kendi kararları ile yaşamak yerine
başkalarının kararları ile yaşamayı seçenlere..

Can YÜCEL
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
21 Mart 2006       Mesaj #947
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Gözleri o uykudan o rüyalardan ilk açış...
( tabi uyumuşsan)...
Sabahın huzur veren ilik esintisi...
Hayret zevk alabiliyormuşum dediğim an....
Benim dünden kalma eşyalarım sereserpe odamda....
Dışarıda kış ağaçlarının yapraklarının ağırlığından başını eğen dalları,dallardaki kuşların cılız cıvıltıları ve birtakım insanların bize bakış açısı....
Kırmızı,sarı,pembe gülllerle yaşam sevinci olmayan sevinci derip vazonda masana taşımak....
Her sabah böyle uyanmak yaşamı umutla selamlamak,
UMUDUN YOKKEN....
GÜNAYDIN YAŞAM!
Bu sabahta seni görmek güzel yalanını uydurarak....
ve sabah sabah mırıldanırım kendime
BUGÜNDE HAYATTAYIM diye....

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mart 2006       Mesaj #948
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KALBİMDEKİ İSİM

BAK YİNE SAHİLDEYİM,
SENSİZ FAKAT SENİNLEYİM,
YİNE O SARP KAYALIKLAR,
ORADA OTURUYORUM.
ESKİ GÜNLERİN ANILARINI,
YUDUM YUDUM TEKRAR YAŞIYORUM.
BİR YAZ GECESİYDİ,
GÖKTE YILDIZLAR PIRIL PIRIL,
SİYAH SAÇLARINDA MEHTAP OLURDU,
BİR ŞARAP LEZZETİNDE DUDAKLARIN,
ELLERİN BİR BAŞKA YUMUŞAK OLURDU.
ŞİMDİ SENDEN VE O SAHİLDEN BANA,
SONSUZ BİR IZDIRAP,
SOLUK BİRKAÇ ANI,
VE
KALBİMDE SİLİNMEYEN
BİR İSİM KALDI.....
KaRa_MeLeK - avatarı
KaRa_MeLeK
Ziyaretçi
21 Mart 2006       Mesaj #949
KaRa_MeLeK - avatarı
Ziyaretçi


_HuZuRuM_

gözlerini görmeden uyuyamıyorum ki..
sabahın havasını kokun yaptım,
doyasıya çekiyorum..
kuşların cıvıltısını sesin yaptım,
pür dikkat seni dinliyorum..
doğacak güneşi gözlerin yaptım,
heyecanla seni gözlüyorum..
elimde değil işte..
elimde değil..
yüreğim seninle huzur buluyor........

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mart 2006       Mesaj #950
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Deli eder beni



Yazmak için karar verdim
Yazmamayı çok isterdim
Benim yârim benim derdim
Kaşı, gözü güzel ama
Sözü deli eder beni

Ne hayaldeyim ne düşte
Ne kavgada ne dövüşte
Her şey başka görünüşte
Dışı yüzü güzel ama
Özü deli eder beni

Onsuz geçen gün karadır
Yokluğunda hep aratır
Becerikli hamarattır
Aşı, tuzu güzel ama
Bazı deli eder beni

Her gördüğünü alacak
Aradığında bulacak
Onda her şeyden olacak
Kuşu, kazı güzel ama
Tarzı deli eder beni

Gece gündüz kollar beni
Bazen evden yollar beni
Düşünceye salar beni
Başı, pozu güzel ama
Nazı deli eder beni

Hem nazlıdır hem inatlı
Genelde çok itaatli
Geçer hayat acı, tatlı
Kışı, güzü güzel ama
Yazı deli eder beni

Bal der bunlar yazılacak
Biliyorum kızılacak
Yazın bahçe kazılacak
Taşı, tozu güzel ama
Kazı deli eder beni

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya