Şubat ayı sevgililer ayı olarak kabul görüyor artık. Dolayısıyla aşkın çok konuşulduğu sembolik çiçek tüketiminin yoğun olduğu bereketli bir aydır şubat ayı. “ seni seviyorum „ kelimesinin telafuzunu dahi çok zor yapan, hatta bazen sevgilisinin dahi haberi olamadan platonik olarak seven bir toplumuz. Bizim gibi toplumlarda bu yazının dahi kürt orjinli bir sitede yayınlanması bile sıradışı bir eylemdir.
Çünkü bu toplumun özellikle de kürtlerin aşka ayıracak zamanları yok !!!!
Ortadoğuda ki yoğun şiddet, savaş, cinayetler, seçimler, nükleer denemeler, bölgeye yeni düzenleme girişimleri vb.yoğun siyasi gündem içerisinde hem site yazarlarını hemde okuyucularımızı kısmende olsa bu atmosferden alıp insan psikolojisini gerek pozitif gerekse de negatif anlamda önemli oranda etkileyen Aşk, Sevda, terk etme ve edilme konusunu işleyen sıradışı bir çıkışla hemen hemen yetişkin olan herkesin başından geçen yaşamında bir kereye mahsusda olsa , vücut kimyasının bozulduğu, deyim yerindeyse kendisini „boktan „ hisettiği döneme ilişkin Cezmi Ersöz’ ün bir makelesini sizinle paylaşmak istiyorum.
“Bazen aşk gider.Günler geçer ardından ve aylar.Bazende yıllar...Bebekler büyür.İnsanlar yaşlanır.İnsanlar ölür.Eşyalar eskir.Evler yıkılır.Kurur ağaçlar.Sokaklarınadı değişir. Anılar belleğin acımasızlığına teslim olur.sevilen unutur.seven yanar.
Bazen aşk gider. Ve hayat da gider onun peşinden. Sen terk edildiğin yerde öylece kalakalırsın. Bir sabah uyanırsınki gözünü açtığın ömür senin ömrün değildir. Aynada terk parça görünen bedenin , aslında içinde lime limedir. Nefes diye içine çektiğin,ciğerlerinde parçalanmış aşkının cam kırıklarıdır. Her sabah ölmeyip, neden uyandığına lanet edersin.
Bazen aşk gider.Önünde bir kadeh rakı, küllükte bir ölüm dolusu izmarit, öylece bakakalırsın arkasından. Kulağın hiç çalmayacak olan telefondadır. Zaman dursun, saatler geçmesin istersin...
Tanrim n` olur gerçek olmasın, n ` olur güneş doğmadan geri dönsün, teninde bir başka tenin kokusunu getirse bile dönsün yeterki, hiçbir şey sormam ona, bu geceyi yaşamamış sayarım unuturum, yeterki aşık olmasın… içinde durmaksızın çığlık atar dualar. Ama bazen aşk gider ve o çaresizce yalvardığın tanrı bile gider peşinden.
Sonra sabah olur.Güneş doğar.Aşkın gelmez bir türlü. Bir gecede değişir ömrün.O bir türlü inanmak istemediğin kader, sanki seninle alay eder gibidir. Ömrünü adadığın, yıllarını önüne serdiğin aşkın bir gecede bir başka hayata karışmıştır işte. Bir gecede bir başkasının aşkı olmuştur inanamazsın.
Bazen aşk gider . Ve sen yıllardır içinde yaşadığın yürekten, valizler dolusu anılarla kendi yanlızlığına taşınırsın.Elin varmaya varmaya boşaltırsın dolapları. Çekmecelerden çıkan her giysi parçası onunla geçirdiğin anların tarihiyle ağırlaştıkça ağırlaşır. Onun kollarında geceler boyu cennet uykulara karıştığın yatak, sen giderken utancından bakamaz yüzüne. Doğmamıs bebeğinin yerine koyup büyüttüğün cam önündeki o küçük mor menekşe, yapraklarına kondurduğun veda öpücüğündeki hasrete büker boynunu. Valizlerini kapı önüne yığıp, yüzün sırılsıklam, son bir sigara için koltuğa yığılırsın. Gidiyorsundur işte. Aşkını kendi ellerinle bir başka aşka teslim edip… Ömrünü onun ömrüne , hayallerini onun hayallerine , sevdanı onun sevdasına ekleyip….
Bazen aşk gider.Ve adresi değişir evinin. sesinin tonu değişir.Yüzünün rengi Yatağının sıcaklığı…Yediğin yemeğinin tadı…Uykuların değişir.. Ve rüyaların…Her akşam açıp girdiğin kapıdan başka bir sevda giriyordur artık. Her gün oturduğun koltukta, o bakmaya doyamadığın gözlerin ışığında başka bir sevda oturuyordur şimdi. Yıllardır evinde ağırladığın, masalarına konuk olduğun, hayatlarını paylaştığın dostlarının kahkahaları arasına bir başka ses karışıyordur artık. Senin gölgene alışkın duvarlar bile çoktan kabullenmiştir yokluğunu.Her gece uyuduğun yastığa bir baska sevda kokusunu bırakıyordur. O öpmeye kıyamadığın dudaklarda bir başka sevdanın adı..Aşkının tek cenneti bildigin uykularında bir başka sevdanın rüyaları…Bazen aşk gider ve anılarda gider peşinden.
İçinizdeki o durmak bilmeyen yangının acısını bastırsın diye kanatıncaya kadar bileklerinizi ısırdınızmı? Gözyaşları içinde yastığınıza gömülüp, Tanrı ya sığınmak istediğinizde, artık başka bir yüreğe sevdalı olan aşkınızı ondan geri istemekten utanıp, dua etmekten vazgeçtiğiniz oldumu hiç?
Siz hiç yana yana sevdiğiniz bir sevgilinin yoluna gençliğinizi serip, yoluna kalbinizi serip, yoluna ölümünüzü serip, ona güle güle bir başka aşka uğurladınızmı?
Bazen aşk gider. Ama ölüm gelmez bir türlü. Ne yapsanızda öfke duyamazsınız, giderken bir kibrit aleviyle ateşe verdiği geçmişinin alevleri içinde eriyip giden yüzünüze, silinip giden kokunuza, kül olan yüreğinize dönüp bir kez bile bakmayan o sevdanıza...Anlarsınız , aşktır bu, Öfkeyi bir türlü yurduna kabul etmeyen ... Vefasız bir unutusa kurban olsada solup , yitmeyen...Hayattan soğutup, size ölümü özleten...Ölü bir bedenle canlı kalmakta direnen...Anlarsınız aşktır bu...
Bazen aşk gider...Aslında bilirsiniz nereye gittiğini.Onu çağıran o eksik, yaralı ve hep kanayan çocukluğudur.Onu çağıran, hani o gözlerinizde görüp de belki ona en çok bu yüzden vurulduğunuz, ertelenmiş çocukluğunun o mavi bahçesidir.Dönüp dönüp yeniden baktığı o gizemli bahçede onu eksik severek yaralanmış annesinin sesini duyar gibi olmuştur belkide.Yanıldığını anladığında da o bahçenin bir köşesine sığınıp, gözyaşlarına boğulmustur.
Belkide onu bu yüzden affedersiniz.Belkide bu yüzden bir başka sevda için karşınızda gözyaşlarına boğulduğunda onunla beraber ağlayıp, git ve aramaya devam et. unut beni, dersiniz.Çünkü bilirsinizki aşk çocukluğun arka bahçelerinde dalıp gittiğiniz ve sonra evin yolunu kaybettiğiniz, kurallarını kimsenin bilmediği garip bir oyundur aslında .Bir gün ansızın o oyunda yanıvermiş, hak etmediğiniz halde bahçede kovulmuşsunuzdur. Anlayamazsınız neden kovulduğununuzu, nerede hata yaptığınızı, neden unutulduğunuzu.... Yıllardır oynadığınız o büyülü oyuna dalıp, hayatı dışınızda bıraktğınız için, bir gün aşk gider ve siz evinizin yolunu bir türlü bulamazsınız.
Sonra zaman geçer. O karanlık bahçe aydınlanır. Ve anlarsınızki sevda denen o büyülü oyunda herkesin kuralları birbirinden farklıdır.Siz aynı bahçede, aynı oyunu oynadığınızı sanırsınız belki, ama onun sevdası sizinkinden farklıdır. Kendi bahçenizle onun bahçesini ,kendi oyununuzla onun oyununu, kendi kurallarınızla onun kurallarını , kendi aşkınızla onun aşkını sınayamazsınız.Belkide bunu anladığınız için, kendi bahçenizden onun bahçesini, kendi çocukluğunuzdan onun çocukluğunu, kendi sevdanızdan onun sevdasını sevebildiginiz için, bir gün aşk gider ve siz onun gerçek aşk olduğunu anlayıp unutmazsınız.
Belkide bu yüzden bir kirbit ateşiyle yakıp gittiği ömrünün alevleri arasında sizi unutan aşkınız, çocukluğunun o karanlık bahçesinde ona öfke duyamazsınız.
Ve belkide bu yüzden, aslında yanıldığını anlayıp o bahçenin bir köşesinden ürkekçe size yeniden cocuk ellerini uzattığında, ona yüreğinizin kapılarını hasretle sonuna kadar açarsınız.
Bazen aşk gider.Günler geçer ardından.Ve aylar.Bazen de yıllar... Bebekler büyür.İnsanlar yaşlanır. İnsanlar ölür.Eşyalar eskir.Evler yıkılır.kurur ağaçlar.Sokakların adı değişir.Anılar belleğin acımasızılığına teslim olur.Sevilien unutur.Seven yanar.Bazen aşk gider..Ya da siz gittiğini sanırsınız. „ (Cezmi Ersöz „ yine seninle geldi hayat „ adli kitabindan )