Herşey Kuzey Amerika’da Michigan gölünün güneyindeki bir yetimhanede başlar. Bir gün yetimhaneden sorumlu Bayan Pony ve Rahibe Maria yetimhanenin önüne bırakılmış iki bebek bulurlar. Bunlar Candy ve Annie’dir. Aradan yıllar geçer ve Annie varlıklı bir aile olan Brighton’lar tarafından evlat edinilir. Bir süre sonra Annie Candy’ye artık onunla görüşemeyeceğini yazar çünkü kimsenin onun bir yetimhanede büyüdüğünü bilmesini istemez. Candy bu duruma çok üzülür. Aynı gün İskoçya’nın yerel kıyafetlerini giyinmiş, gayda çalan ve kendisinden birkaç yaş büyük bir çocukla karşılaşır. Kısa bir süre konuşurlar ve yabancı birden gözden kaybolur. Bu Candy’nin ilk aşkıdır ama onun kim olduğunu bilmez ve ondan geriye sadece bir çeşit madalyon kalmıştır. Onu “tepedeki prens” olarak adlandırır.
Varlıklı Andrey ailesinin bir üyesi olan Bay Leagon kızı Elisa’ya arkadaşlık etsin diye Candy’yi Pony’nin evinden aldırır ve evlerine getirtir. Ancak Elisa ve ağabeyi Neil onu istemezler ve ona daha ilk günden kötü davranmaya başlarlar. Bir süre sonra Candy’nin hizmetçilerle iyi anlaştığını gören Bayan Leagon, Candy’yi Elisa ve Neil’ın hizmetçisi yapar. Bu arada Candy, Elisa’nın kuzenleri Stear ve kardeşi Archie’yle ve prensine çok benzeyen Anthony’yle tanışır. Anthony’yle arasında çok güzel bir aşk başlar fakat Elisa’da Anthony’ye aşıktır ve Anthony’nin Candy’ye ilgi göstermesinden hiç hoşlanmaz. Ayrıca Candy Albert adında hayvanları çok seven, kimsesiz ve evi olmayan bir yabancıyla karşılaşır ve onunla iyi arkadaş olurlar. Bir zaman sonra yeğenleri Stear, Archie ve Anthony’nin isteği üzerine ailenin “şef”i Bay William Candy’yi evlat edinmeye karar verir. Candy de artık Andrey’lerin bir üyesidir, üstelik Elisa’dan daha üstün bir durumdadır. Anthony, Stear ve Archie ile çok güzel günler geçirir. Bir gün, Candy’nin şerefine bütün Andrey’lerin toplandığı bir av partisi düzenlenir. Anthony’nin atı tilkiler için hazırlanmış bir av tuzağına basar ve Anthony attan düşüp ölür. Candy bu olayın şokunu bir türlü üzerinden atamaz ve Pony’nin evine dönmeye karar verir. Günler sonra Bay William’ın emriyle, Candy Londra’ya gönderilir. Orada Stear, Archie, Elisa ve Neil’la birlikte Saint-Paul okulunda okumak zorundadır. Yolda, kendisiyle aynı gemide bulunan Dük Grandchester’ın oğlu Terry’yle tanışır. Bir süre sonra, onunla aynı okulda okuyacağını öğrenir. Başlangıçta ondan hiç hoşlanmaz fakat zamanla onun iyi bir insan olduğunu anlar ve birbirlerine aşık olurlar. Bu arada, Annie’nin Pony’nin evinde büyüdüğünü herkes öğrenir ve Annie Candy’den özür diler. Böylece, okulda tanıştıkları Patty’yle birlikte iyi bir üçlü kız grubu olurlar. Archie ile Annie ve Stear’la Patty’de güzel iki çift oluştururlar. Ayrıca, Candy Londra’da bir hayvanat bahçesinde çalışan Albert’la karşılaşır. Bir süre sonra Albert, Afrika’ya gider ve oradaki insanlar ve hayvanlarla ilgilenmeye karar verir. Böylece Candy, Terry ve diğer arkadaşıyla güzel günler geçirir. Ancak Elisa’da Terry’ye aşık olmuştur ve Candy’yi okuldan uzaklaştırmak için bir tuzak hazırlar: Candy’ye ve Terry’ye birbirlerinin ağzından mektup yazar ve her ikisini de bir akşam ahıra çağırır. Candy Terry’nin kendisini çağırdığını sanarak ahıra gider. Aynı şekilde Terry’de oradadır. Bu sırada Elisa, okulun rahibelerini toplayarak oraya gelir ve onlara Terry ile Candy’nin sık sık orada buluştuklarını söyler. Candy’nin okuldan atılmasına karar verilir ama Terry buna izin vermez ve Candy’nin okulda kalabilmesi için kendisi okulu terk edip Amerika’ya gider. Bir süre sonra, Candy’de okuldan kaçar ve Terry’nin peşinden Amerika’ya gider. Orada bir süre Pony’nin evinde kalır ve daha sonra hemşire olmaya karar verir. Hemşirelik okuluna gider ve sonra Chicago’ya yerleşir. Orada 1. dünya savaşının başlaması nedeniyle Amerika’ya dönen Stear, Archie, Annie, Patty, ve daha sonra Elisa ve Neil ile karşılaşır. Bu arada, Terry’nin de tıpkı annesi gibi çok başarılı bir tiyatro oyuncusu olduğunu öğrenir. Bir turne sırasında Terry ve ekibi Chicago’ya gelirler ancak bir türlü Terry Candy’yle görüşemez. Terry, Stear, Archie ve Annie ile karşılaşır ve Candy’nin hemşire olduğunu ve hangi hastanede çalıştığını öğrenir. Böylece New York’a döndüğü zaman Candy’ye mektup yazar ve mektuplaşmaya başlarlar. Bir gün hastaneye ağır yaralı bir hasta getirilir. Bu Albert’tır ve hafızasını kaybetmiştir. Afrika’dan ayrılırken bindiği trene koyulan bir bomba patlamış ve O da ağır yaralanmıştır. Candy, ona yardımcı olabilmek için onunla aynı evde yaşamaya başlar. Bu arada Terry, Candy’ye Romeo ve Jüliet oyunu için bilet yollamıştır. Terry Romeo’yu, ona aşık olan Susanna’da Jüliet’i oynayacaklardır. Candy, Terry’yi göreceği için çok heyecanlıdır. Ancak oyunun provaları sırasında bir kaza olur: ışıklardan biri Terry’nin üzerine düşeceği sırada Susanna Terry’nin hayatını kurtarabilmek için onu iter ama kendisini kurtaramaz ve ışığın altında kalır. Tek bacağını kesmek zorunda kalırlar. Candy, New York’a geldiğinde olayı öğrenir ve Terry’yi Susanna’ya bırakıp Chicago’ya döner. Bu olay Candy’yi çok üzmüştür. Chicago’ya vardığında Stear’ın savaşa gönüllü olarak katıldığını ve bunun için Fransa’ya gittiğini öğrenir. Bu arada, Neil Candy’yi sevmeye başlamıştır ve onu elde etmeyi aklına koymuştur. Elisa ve annesi başlangıçta karşı çıkarlar ancak sonra Andrey’lerin mirasına konup Candy’yi sonra başlarından atacaklarını düşünürler ve Neil’a yardım etmeye karar verirler. Önce Elisa, Candy’nin şehirdeki bütün hastanelerde çalışmasını engeller. Buna rağmen Candy, bir adamın yanında çalışmaya başlar. Bu arada, Albert’ın hafızası yerine gelmiştir fakat bunu Candy’den saklamaya karar verir. Komşular Candy’ye ağabeyi zannettikleri Albert hakkında kötü şeyler söylerler: onun takım elbiseli esrarengiz adamlarla buluştuğunu iddia ederler. Candy onların dediklerine aldırmaz ancak Albert bunları duyunca evi terk eder. Bu arada Stear’ın ölüm haberi gelir. Buna özellikle Patty ve Archie çok üzülürler. Bir süre sonra Elisa ve annesi Bay William’dan sonra ailenin sözü geçen ikinci kişisi olan Bayan Elroy’la Neil ve Candy hakkında konuşurlar ve onu da ikna ederler. Bayan Elroy Candy’ye Neil’la evlenmek zorunda olduğunu, bunun Bay William’ın emri olduğunu söyler. Candy bunu kabul etmez ve Bay William’la konuşmaya karar verir. Ona en yakın olan adamı Georges’a gider ve ondan Bay William’ın yerini söylemesini ister. Georges başlangıçta ona engel olmaya çalışır fakat sonra fikrini değiştirir ve onu Bay William’a götürür. Candy, Bay William’ı gördüğünde çok şaşırır çünkü O aslında Albert’ın ta kendisidir. Ailenin vaktiyle tek erkeği olduğu için Albert aile reisidir ancak yaşı çok küçük olduğu için Bayan Elroy onu saklama kararı alır ve herkesin onu çok yaşlı ve meşgul bir adam olarak tanımasını sağlar. Albert, Candy’nin iyi bir kız olduğunu görmüş ve yeğenleri Anthony, Stear ve Archie’nin isteği üzerine onu evlat edinmiştir. Daha sonra Anthony ölünce Candy’nin çok üzgün olduğunu görmüş ve onu bu olayın etkisini atabilmesi için Londra’ya yollama kararı almıştır. Candy ona Neil’ın onunla evlenmek istediğini söyleyince Albert çok şaşırır ve böyle bir şeye asla izin vermeyeceğini söyler. Böylece Candy Neil’la evlenmekten kurtulur. Sonunda Candy ve arkadaşları Pony’nin evinde toplanır. Candy prensini gördüğü tepede Albert’ı görür ve onun o prens olduğunu anlar.