ADALET
-ti a. (ar. ‘adalet).
1. Hakka ve doğruluğa saygıyı temel alan ahlak ilkesi: Adalet aşkı. Adalet düşüncesi. Adaleti egemen kılmak. Adalet için savaşmak.
2. Başkalarının haklarına saygılı olunmasını, başka bir deyişle herkese hakkı olanın verilmesini ve herkesin toplumsal yaşamdaki görevlerini yerine getirmesini bekleyen ahlaki nitelik: işçilerine yaptığın haksızlığı adaletine yakıştıramadım. Adaletin bu mu?
3. Yasal açıdan, haklı ya da haksızı, suçlu ya da suçsuzu ayırma, doğru olanı söyleme hakkı: Adaleti kesinlikle, yansızlıkla uygulamak. (Bk. ansikl. böl. Fels., ikon., İsi. huk., Rom. huk.)
4. Yargı gücü ya da bir otorite tarafından bir kimsenin şikâyetinin yerinde bulunması ve ona hakkının verilmesi eylemi: Adaletin yerine getirilmesini, topraklarının geri verilmesini bekledi. Davacı mahkemede ’'adalet istiyorum ’’ diye bağırdı
5. Bir toplumda yargı yetkisini kullanmakla, yasayı uyglamakla yükümlü kurum: Adalet karşısına çıkarılmak. Suçlu olan adaletin pençesinden kurtulamaz. Adalet mülkün temelidir
6
- Adalet dağıtmak, düzenin ve yasaların sağladığı hakları tanımak ve herkese haklarını vermek (esk.).
- Adalet kapısı, mahkeme: Adalet kapısı herkese açıktır.
- (Bir kimseyi) adalete teslim etmek, zarılı ya da suçlu bir kimseyi yargılanmak üzere yetkili makama götürmek.
- Adalete tesim olmak, yargılanmak üzere yetkililere başvurmak.
- (Bir kimsenin) adaletine sığınmak, ondan anlayış, hoşgörü, yakınlık, bağışlanma ummak, beklemek.
—Huk. Haklılık, hakka uygunluk. Öznel anlamda adalet herkesin hakkını tanıma konusunda değişmez, kesin istektir. Nesnel anlamda adaletse karşılıklı karşıt çıkar lar arasında hakka uygun bir denkliktir.
- Adalet komisyonları, 2802 sayılı Hâkimler ve savcılar kanununun 113. maddesine göre kurulan ve aynı kanunun 114. maddesinde sayılan memur ve hizmetlilerin özlük işlerini yerine getiren komisyonlar. (Adli yargı adalet komisyonları, ağır ceza mahkemelerinin bulunduğu yerlerde,, başkanı ve bir asıl, bir yedek üyesi Hâkimler ve savcılar yüksek kurulu’nca belirlenecek hâkimlerle o yer Cumhuriyet savcılarından oluşur, idari yargı adalet komisyonları, bölge idare mahkemelerin bulunduğu yerlerde, bölge idare mahkemesi başkanının başkanlığında, iki asıl ve bir yedek üyesi Hâkimler ve savcılar yüksek kurulunca belirlenecek idari yargı hakimlerinden oluşur. Bu komisyonların görevleri Hâkimler ve savcılar kanununun 114. maddesinde belirlenmiştir.)
- Adalet örgütü, bir toplumda yargı yetkisini kullanan kurumlar. Adliye teşkilatı.
—ikt. Sosyal adalet, servet ve gelirin yeniden dağılımında uyulması gereken ahlâki ölçüt. Bu ölçüte göre, "eşit işe eşit ücret" verilmesi, toplumsal yükümlülüklerin bireyler arasında eşit olarak dağılma sı, kıtlıktan doğan iktisadi rantların ortadan kaldırılması gerekir.
—isi. huk. Adalet-Î şühûd, mahkemede tanıklık edenlerin adil, yani dürüst ve güvenilir olmaları demektir. Dürüst ve güvenilir olmak demek, iyi davranışların yanlış tutum ve davranışlardan fazla olması demektir (Mecelle 1705). Bunun ölçüsü, kişinin dininde haram sayıldığına inandığı şeylerden sakınmasına göre saptanır. Bu ölçüye uyan bir gayri müslimin tanıklığı da mahkemede kabul edilir. (TA DİL VE TEZKİYE.)
—Kur. tar.
- Adalet emri, halka zulmedilme- mesi için sadrazam tarafından eyalet valilerine gönderilen yazılı emir.
- Adalet fermanı, daha çok adaletname olarak bilinen ferman. (ADALETNAME)
—ANSİKL. Fels. Platon’a göre ideal Site nin (devletin) temelindeki ilke, herkesin kendi yerinde kalmasıdır ve adalet bu ilkeden kaynaklanır. “Kendi işimizi yapmak [...] işte budur adalet "[...] “Devlette bulunan üç doğal kurucu öğenin [üreti- ci-savaşçı-yönetici] her biri, sırasıyla ılımlı, yiğit ve bilge davranarak kendi öz işini yaptığı zaman, devlet adaletlidir. [...] aynı şey, birey için de geçerlidir" (Devlet, 4, 433-435). Nitekim, Site’de olduğu gibi bireyde de adaletin bulunması ve aklın, tutkuları her zaman yönetmesi gereklidir. Aristoteles, adaleti, “adaletli eylemler gerçekleştirebilmemizi, onları somut olarak gerçekleştirmemizi ve gerçekleştirmek istememizi sağlayan yatkınlık” olarak tanımlar (Nikhomakos ahlakı, 5, 1). Ama, kimi zaman yasaya uygunluğu (yasadığı) belirten ve "evrensel adalet" diye adlandırdığı,kimi zaman da eşit olanı dile getiren ve “özel adalet” dediği adalet kavramının bulanıklığı üzerinde durur. Sonuncu anlamda adaletsiz adam, hakkı olandan daha fazla mal ve onur kapan kimsedir. Aristoteles, "özel adalef’in de iki anlamı olduğunu söyler: dağıtıcı adalet ve düzeltici adalet (yasal ve onarıcı da denir bunlara). Bunlardan birincisi, yurttaşlar arasında, malları ve onurları bölüştürmektir ve belli bir geometrik oran çeşidinin kurulmasına dayanır ve aslında, yetenekler arasındaki eşitsizliği onaylar.
Örneğin, iki kişi arasında dağıtılacak bir mal, onların A/B gibi iki farklı yeteneği aracındaki orana eşit bir C/D oranına göre bölünecektir (yani ancak, iki tarafın görece durumu, dağıtım yapılmadan önceki durumda kaldığı zaman adaletli davranıl- t dığı söyleneceMir), Aristoteles şöyle diyor:
“Matematikçiler, bu orana geometrik derler. (...) Eğer adaletli, geometrik oransa, adaletsiz, bu orana karşıt olandır" (ay. y., 5,3 ). Düzeltici adaletse, isteyerek gerçekleştirilmiş hukuksal bağıntılarda (satış sözleşmeleri gibi) ya da hukuksal nitelik taşıyan ama karşılıklı anlaşmaya dayanmayan edimlerde (hırsızlık gibi) söz konusudur. Bu adalet, aritmetik bir orana dayanır ve kişilerin yeteneklerini göz önüne almaz. Kişiler, zarar ve ziyandan sonra, A + C, B—C durumundaymış gibi ele alınırlar. Böylece düzeltici adalet,A’dan aldığını B’ye verir ve A ile B, kazanç ile kaybın aritmetik ortalaması olan bir duruma dönmüş olurlar. Aristoteles şöyle yazıyor: "Kısacası, adaletli olan, karşılıklı anlaşmayla girişilmemiş ilişkilerde belli bir kâr ile bir kayıp arasındaki orta durumdur ve her iki tarafın da, daha önce olduğu gibi daha sonra da eşit payı almasını gerektirir” (ay. y., 14).
Hobbes’a göre, adalet kavramının'iki anlamlılığı, yasal ile haklı arasındaki ayrımdan kaynaklanır. Adaletli eylemlerin, yasaya uygun eylemler olduğu ileri sürülebilir. Hobbes şöyle der: "iyi ie kötü’nün, adaletli ile adaletsiz’in, namuslu ile namuslu-olmayan'ın bağlı öldüğü kuralların, yurttaşlık yasaları olduğunu ve bundan ötürü, yasa koyucunun buyurduğunun iyi, yasakladığının da kötü olduğunu gösterdim” (Decive, 12, 1). Ama bu durumda, herhangi bir yurttaşlık yasasının adaletsiz, yani haksız olduğunu düşünme olanağı ortadan kalkmaktadır. Haklılık kavramını savunanlar, bundan ötürü doğal hukuk kavramını öne sürdüler. Doğal olanın üstünlüğü düşüncesi, Aydınlanma filozofları tarafından geliştirildi. Montesquieu şöyle diyordu: “Yasalar yapılmadan önce adaletin gerçekleşebileceği durumlar vardır. Bundan ötürü ortaya konmuş yasaların buyurduklarından ve yasakladıklarından önce, adaletli ve adaletsiz diye bir şeyin olmadığını ileri sürmek, daire çizilmeden önce yarı çapların eşit olmadığını söylemekten farksızdır" (Kanunların ruhu üzerine, 1,1). Hukuksalın, siyasal ve ekonomik gerçeğe oranla ağır bastığı insan ve yurttaş hakları öğretisi, işte bu doğal hukuk anlayışı üzerinde temellenin iştir.
Hegel'in ve Marx’ın felsefeleri, özgül yanlarıyla, bu anlayışa karşı çıkarlar. Hegel’e göre, gerçekleşmiş akıl olarak devletin taşıdığı önem, doğal hukukun önceliği kavramının bir yana atılmasını gerektirir. Hegel şöyle diyor: "Doğa huku ku, bundan ötürü, kuvvetin ve şiddetin egemenliğinin dile gelişidir ve doğa durumu, bir şiddet ve adaletsizlik durumudur ve söylenebilecek biricik doğru da, bundan sıyrılmak gerektiğidir” (Enzyklopâdie).
Hegel’den farklı bir bakış doğrultusunda olmakla birlikte marxçılık için de adalet, ekonomik ve siyasal sınıf ilişkilerinden bağımsız değildir. Marx'a göre adalet, bir sınıfın öteki sınıf üzerindeki egemenliğini, hukuk düzeyinde sağlayan bir üstyapı öğesinden başka şey değildir. Nitekim Marx şöyle der: "insanların birçoğu, adalet ideallerini, ticaret üretimi üzerinde temellenen hukuksal bağıntılara dayandırırlar. Yeri gelmişken söyleyeyim ki, bu görüş de onlara, adalet varlığını koruyup sürdürdükçe, bu tür üretimin de sürüp gideceği kanıtını kolayca sağlar" (Kapital, kitap 1, 2, not).
—ikonogr. Firavunlar dönemi Mısır’ında, Adalet ve evrensel düzen tanrıçası Maat, ölünün psykhostasia’sına katılırdı: terazinin, ölünün kalbinin bulunduğu kefenin karşı kefesinde, Maat kuştüyüyle simgelenirdi. Yunan ve latin antik çağı, Adalet i Themis tanrıçası biçiminde göstermiştir. Ortaçağ’daki görünümüyse elinde kılıç tutan bir kadındır: bazı duvar halılarında (Davut ile Batşeba'nın öyküsü, [Ecouen]; Traianus'un adaleti, (BaselJ), Floransa’da S.Maria Novella kilisesindeki Andrea da Firenze freskinde bunun örneğine rastlanır. Rönesans’ta Adalet, elinde terazi ya da kılıç tutarak (Spranger’in tablosu, Louvre), bazen de gözleri bağlı olarak gösterilir. Erkeklerin kötülüklerinden kaçmak için yeryüzünden ayrılan ve zodyak üzerinde terazi ve aslan burçlarının arasına sığınan bakire Astraia’nın anısına, bir aslanın sırtında oturmuş olarak canlandırıldığı da olur.
Kamu yapılarında en çok yer verilen figür Erdem’dir: Siena Belediye Saray’ında (A.Lorenzetti), Venedik'te Dukalar sarayı’nda (Tintoretto. Dukaya kılıcı ve teraziyi uzatan Adalet), Floransa'daki Vecchio sarayı’nda (Vasari'nin yağlıboya tabloları, Benedetto da Maiano'nun heykelleri), Paris’te milletvekillerinin toplantı salonunda (Delacroix), Brüksel'de Palais de la Nation'da (Godecharle'ın alınlığı). Diğer Erdemler arasında Adalet imgesi birçok mezar anıtını da süsler: M.Colombe'un François II anıtı (Nantes), B. Prieur’ün Anne de Montmorency anıtı (Louvre), F.Anguier'nin Longuevılle dükleri anıtı (ay.y.), Bernini’nin Urbanus VIII anıtı (Roma). Ayrıca Giotto’nun bir freski (Padova arenası), Dürer’in bir gravürü (bunda Adalet imgesi erkektir), Raffaello'nun bir freski (Vatikan, imza odası) Rottenhammer'in Adalet ve Barış adlı tablosu bunlar arasındadır. Ortaçağ minyatürlerinde yargı erkini kullanan krallar ve piskoposlar görülür. Adaletle ilgili çeşitli olaylar tarih resimlerine de konu olmuştur. Bunların arasında Kambiz'in yargılanması (Brugge) ya da Delacroix’nın Traianus' un adaleti (Rouen) sayılabilir.
—isi. Adalet kavramından Kuran’ın çeşitli surelerinde (Nahl, Nisâ, Mâide, Enam, Hûd, Rahman) söz edilmiştir. Mâide suresinin 8. ayetinde: "...Bir cemaat (müşrikler ya da Yahudiler) hakkında öfkelenmeniz, adalet etmemekle sizi vebale sürüklemesin. Adalet edin. Adalet takvâya (Allah korkusuyla dinsel yasaklardan kaçınma) pek yakındır.”; Nahl suresinin 90. ayetindeyse: "Gerçekten Allah adaleti, iyiliği, yakınlara karşı elaçıklığını buyurmuştur." denilir.
Hadis usulünde adalet, hadis râvisinin (Peygamberin sözlerini nakleden) güvenirliği için şart olarak aranır.
—İsi. huk. Adalet insaflı olmak, zulüm ve haksızlıktan ve her türlü aşırılıktan kaçınmak, yapılması gerekeni tam bir doğrulukla yapmaktır.
Yaygın kullanımıyla adalet, yasanın herkese eşit olarak uygulanması, renk, dil, kültür, mevki ve bilgi farkının hukuki eşitliği bozmamasıdır. İslam hukuku, devlet başkanı da içinde, hiç kimseye yasal dokunulmazlık tanımaz. Bir köle, bir gayrimüslim vatandaş ve devlet başkanı yasalar karşısında eşittir. Yalnız köleler ceza konusunda farklıdır. Onlara verilen ceza özgür vatandaşlara verilen cezanın yarısıdır.
Kuran yasal adalet üzerinde önemle durur: "Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor...” (Kuran 4/58)
—Rom. huk Roma özel hukuk alanında adaleti gerçekleştirenler: magistra denilen belirli yüksek görevliler (praetor, ae- dilis curulis, censor, consul, quaestor, başrahip); özel kişiler, hakemler ve yargıçlar (İ.Ö. 123'e ve 81'den 70’e kadar senatörler, 123’ten 81’e kadar şövalyeler, 70’ten sonra her iki sınıfın temsilcileri); mahkemeler (decemvir'ler, centumvir'ler, recuperator’lar). Formula usulünde (bu usul eski legis actio usulünün yerini almış ve imparatorluk döneminde de isteme bağlı yeni bir yargılama usulü olan libellos yönteminin yanında varlığını korumuştur) yüksek magistra, davaya bakacak yargıcı ve uygulanacak hukuku belirler. İmparatorluk döneminde yüksek yargılama yetkisini elinde bulunduran imparator, onu ya bir magistra’ya ya da yüksek bir görevliye (vali, yönetici) devreder.
Ceza hukuku alanında ise halk meclisleri, yetkilerini, sürekli bir duruma dönüşen özel mahkemelere (quaestiones) ya da yüksek magistra'lara devrederler.
Adalet, Adalet Mensucat fabrikası nın bir müessese kulübü olarak kuruldu (1946). 1. Türkiye ligi kurulunca 1. lige alındı. 1959-1960 sezonundaysa ikinci lige düştü. 1971 'de Alibeyköy ile birleşti ve 1980 e dek "Alibeyköy Adalet” adıyla futbol yaşamını sürdürdü. Bu tarihten sonra "Adalet” sözcüğü kulübün adından kaldırıldı.
Adalet bakanlığı, devlet örgütü içinde adalet işlerinin bağlı olduğu en yüksek yönetim birimi. Adalet bakanlığı 1920 yılında "Büyük Millet Meclisi icra Vekillerine Dair Kanun'un 1. maddesine göre Adliye ve mezahip vekâleti adıyla kurulmuştu. Günümüzde bakanlığın teşkilat ve görevleri, 1982 Anayasasının 113. maddesine dayanılarak çıkarılan 2992 sayılı yasayla yeniden düzenlendi. Bu yasaya göre Adalet bakanlığı, adalet kurumlarını açmak, geliştirmek ve denetlemek, adalet hizmetleriyle ilgili hukuki düzenlemeler yapmak, yasa ve yasa hükmünde kararname taslaklarının türk hukuk sistemine ve yasa tekniğine uygunluğunu incelemek ve yasalarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulmuştur. Bakanlığın en üst amiri, adalet bakanıdır. Adalet bakanı bakanlığın merkez ve taşra teşkilatıyla, bağlı kuruluşunun etkinliklerini, işlemlerini ve hesaplarını denetlemekle görevli ve yetkilidir. Bakanlığın ana hizmet birimleri Ceza işleri genel müdürlüğü, Hukuk işleri genel müdürlüğü, Ceza ve tevkifevleri genel müdürlüğü, Adli sicil ve istatistik genel müdürlüğü ve Kanunlar genel müdürlüğü’dür. Hâkimler ve savcılar yüksek kurulu, bakanlığa bağlı sürekli bir kuruldur. Adalet bakanlığı’nın bağlı kuruluşu Adli tıp kurumudur.
Kaynak: Büyük Larousse