Arama

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında - Sayfa 14

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 25 Eylül 2013 Gösterim: 254.830 Cevap: 158
glayor - avatarı
glayor
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #131
glayor - avatarı
Ziyaretçi
11yb4yb8

Sponsorlu Bağlantılar
fedaglht6xy3
Son düzenleyen glayor; 12 Kasım 2006 18:43 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
15 Aralık 2006       Mesaj #132
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
EFENDİMİZİN (SAV) 24 SAATİ

Sponsorlu Bağlantılar

R603101


Hiç merak ettik mi acaba, canımızdan çok sevmemiz gereken ve -inşallah- sevdiğimiz Hz. Peygamber (sav) Efendimiz bir gününü nasıl geçiriyordu? Ne zaman yatıyor, nasıl kalkıyor ve bütün gün boyunca neler yapıyordu?

Peki O’nu niçin sevmemiz gerektiğini de biliyor muyuz? Güçlü bir iman ve derin duygularla bağlı olduğumuz peygamberimizi, ilim ve şuur yönüyle de tanımak ve bilmek, bizi gerçek kulluğa götürecek en büyük vesile olacaktır.

Sevmek Benzemeyi Gerektirir

Hz. Peygamber (sav)'i sevmek, herkese farzdır. Zaten, Cenab-ı Hakkı sevmek de buna bağlıdır. Allah-u Teâla’nın sevgili Peygamberini sevmedikçe, ona uymadıkça, Allah-u Teâla’yı sevmek saadeti ele geçmez.

Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin." (Al-i İmran; 31) Allah-u Teâla, Habib’ine böyle demesini emir buyurmaktadır.

Saadete kavuşmak isteyen kimse, bütün adetlerini, ibadetlerini ve alış-verişlerini, kısaca tüm yaşamını O’na benzetmeye çalışmalıdır.

Bir kimsenin sevdiğine benzemeye çalışanlar, benzemeye çalıştığı kimseyi sevene, sevimli ve güzel görünürler. Bunun gibi, Hz. Peygamberi (sav) sevenleri de Allah-u Zülcelal sever. Bundan dolayı, görünen ve görünmeyen bütün iyilikler, bütün üstünlükler, ancak Hz. Peygamber (sav)'i sevmekle ele geçer.

Allah-u Teâla, sevgili Peygamberini, insanların en güzeli, en iyisi, en sevimlisi olarak yarattı. Her iyiliği, her güzelliği, her üstünlüğü O’nda topladı.

Ashab-ı Kiramın hepsi, O’na aşık idiler. Hepsinin kalbi, O’nun sevgisi ile yanıyordu. O’nun ay yüzünü, nur saçan cemalini görmeleri, lezzetlerin en tatlısı idi. O’nun sevgisi uğruna canlarını, mallarını feda ettiler. Evet, Allah’ı seviyorum diyenlerin, Ashab-ı Kiram gibi olmaları lazım...

Hz. Peygamber (sav)'e tam ve kusursuz tabi olabilmek için, O’nu tam ve kusursuz sevmek lazımdır. Tam ve olgun sevginin alameti de O’na tam olarak mutabaat etmektir. Yani, her söz ve davranışını O’na benzetmek, kısaca O’na uymaktır.

Kur'an-ı Kerim ve hadis kitaplarında, Hz. Peygamber (sav)'e mutabaat etmenin, dinin vazgeçilmez bir esası olduğunu kesin olarak ifade eden ayet ve hadisler pek çoktur.
Oysa Efendimizin şerefli yaşamı hakkında bilgisi olmayan birisinin O’na mutabaat etmesi düşünülemez. Çünkü bilmeden uyulamaz.

Peygamber Efendimiz (sav)’in Gündelik Hayatı

Hz. Hüseyin (ra), babası Hz. Ali'ye (kv), Hz. Peygamber (sav)'in bazı hallerini sormuş, Hz. Ali de şu şekilde anlatmıştır:

"Evine izin isteyerek girerdi. Evindeki zamanını üç kısma bölerdi. Bir kısmını Allah 'a (ibadet), bir kısmını ailesine ve kendisine. Sonra da insanlara ayırırdı."

Hz. Peygamber (sav)'in günlük olarak her zaman yaptığı gibi, sabah namazının farzından önce mutlaka iki rekat sünnet kılardı. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
"Sabah namazının iki rekat sünneti dünya ve içindekilerden hayırlıdır." (Müslim, Tirmizi)

Hz. Peygamber (sav) bütün namazlarını huşu ve huzur içerisinde korku ve ümit arasında kılardı. Nitekim, Mutarrıf (ra), babasından şöyle nakletmiştir:
"Hz. Peygamber (sav)’i namaz kılarken gördüm, göğsünden değirmen sesi gibi inilti çıkıyordu." Başka bir rivayette ise; "Göğsünden kaynayan tencerenin sesi gibi ses çıkıyordu." (Ebu Davud, Nesai)

Hz. Peygamber (sav) ümmetine de, bu şekilde namaz kılmalarını emretmiştir. Nitekim Ammar bin Yasir'den (ra) rivayetle diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
"Bir kişi namazını kılınca, kendisine namazdaki dikkatine göre; namazın onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri ve yarısı kadar sevap yazılır." (Ebu Davud, Nesai, İbn Hıbban)

Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur: "Farz namazlar teraziye benzer. Eksiksiz yapan çok kazanır." (Taberani, İbn Hıbban)

Bu sebeple Hz. Peygamber (sav) namazlara çok büyük bir önem verirdi. Hz. Peygamber (sav) sabah namazının farzını, cemaate kıldırdıktan sonra, namazını kıldığı seccadenin üzerine, güneş iyice doğuncaya kadar otururdu. (Müslim)

R603102


Güneş Doğuncaya Kadar Zikir
Nitekim Enes bin Malik'den (ra) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar oturarak Allah'ı zikreder, sonra iki rekat namaz (işrak namazı) kılarsa, ona makbul tam bir hac ve bir umre sevabı verilir." Enes (ra) der ki: "Tam bir hac ve umre sevabı" buyurdu. Bu sözü üç defa tekrar etti. (Tîrmizi)

Hz. Peygamber (sav) daha sonra uzaktan yakından kendisini görmeye gelenleri kabul etmeye başlardı. Gelenler halka şeklinde etrafında toplanırlardı. O, çevresindekilere vaaz eder, öğütler verir, sorularını cevaplandırır, hattâ gördükleri rüyaları tabir ederdi. Bazen sahabelere kendi rüyalarını anlatırdı.

Tavır ve Konuşması
Hz. Peygamber (sav)'in konuşması son derece tatlı ve gönül okşayıcı idi. Tane tane konuşur, her cümlesi, dinleyenler tarafından iyice anlaşılması için ayrı ayrı olurdu. Kahkaha ile gülmez, tebessüm halinde bulunurdu. O, insanların en halîmi, en yumuşak huylusuydu.

Hz. Peygamber (sav) şahsına yapılan, nefsine karşı işlenen hataları, yumuşaklıkla karşılardı; Allah'a ve imana yapılan, bir hücum olunca asla susmaz, gereken cevabı verirdi.

Hz. Peygamber (sav) insanların kusurlarını görmez, bazen görmezden gelir, çok zaman gözünü çevirir, kusurunu görse de yüzüne vurmaz, o kişiyle arasındaki saygı ve sevgi perdesini yırtmazdı.

Hz. Peygamber (sav)'in tevazusu, bilhassa insanlarla olan münasebetlerinde daha açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Meclisinde kim olursa olsun, konuşan kimseyi, sabırla dinler, haktan uzaklaşmadığı müddetçe sözünü kesmezdi.

Bir gün adamın biri, Hz. Peygamber (sav)'i görmeye geldi. Fakat Peygamberliğin haşmetinden o kadar etkilendi ki, titremeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav): "Korkma! Ben hükümdar değilim. Kuru et pişirerek karnını doyuran, Kureyşli bir kadının oğluyum." buyurdu. (Hakim)

Hz. Peygamber (sav) kendi yakınlarına ve sahabelerine devamlı hoşgörülü olduğu gibi, düşmanlarını da, özellikle onlar güçsüz bulundukları ve teslim oldukları zaman bağışlamış, suçlarını affetmiş, sonunda da pek çoğunun iman etmesine vesile olmuştur.

Peygamberimizden bir şey istenildi mi, asla "Yok!" demezdi. O, insanların en cömerdi idi…

Nitekim İbn-i Abbas şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (sav) insanların, en cömerdi idi. Özellikle Ramazan aylarında daha fazla cömert olurdu." (Buhari)

Duha Namazı
İnsanlarla sohbet etmesi, onların dertlerini dinlemesi genellikle, kuşluk vaktinin girmesine kadar sürerdi.

Kuşluk vakti gelince Hz. Peygamber (sav) bazen dört, bazen da sekiz rekat olmak üzere Duha namazı kılardı. Bu namazın fazileti hakkında şöyle buyurmuştur:
"Cennette, ‘duha kapısı’ denilen bir kapı vardır. Kıyamet günü bir münadi şöyle seslenir: ‘Ey Duha namazı kılanlar nerdesiniz? İşte gireceğiniz kapı burasıdır, Allah-u Teâla'nın rahmetiyle buradan içeri giriniz." (Taberani)

Hz. Peygamber (sav) Duha namazını kıldıktan sonra evine gelir, ev işleriyle meşgul olur, elbise ve ayakkabıları tamir eder, hayvanlarını sağardı. (Ahmed bin Hanbel)

Öğlen Namazı
Hz. Peygamber (sav) daha sonra Öğle namazı için hazırlık yapardı. Öğle vakti girince camiye gider, öğle namazının farzından önce ve sonra kılınan müekked sünnetleri kılmayı ihmal etmezdi.

Efendimiz öğleden sonra istirahat ederlerdi...

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vessellem) öğle namazını kıldıktan sonra, bir miktar uyur, ‘kaylule’ yapardı. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Öğleyin kaylule yapınız. Muhakkak şeytanlar öğle vaktinde kaylule yapmazlar.” (Müslim)

Kaylûle, öğle namazından sonra yapılan kısa istirahat ve uykuya verilen isimdir. Kaylûle yapan insan, bir sünneti ihya ettiği gibi aynı zamanda dinç olur, gece namazlarını, teheccüdü kılacak gücü kendine bulur. Fırsatı olan bu sünneti yerine getirirse iyi olur.

İkindi Namazı
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem) kaylûle yaptıktan sonra İkindi namazına hazırlanırdı. İkindi vakti girince, farzından önceki sünnet namazı bazı zaman kılar, bazen de terk ederdi. Hz. Peygamber (sav) bu sünnet hakkında hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Kim ikindinin farzından önce dört rek’at sünnet kılarsa, Allah-u Teala onun vücudunu cehenneme haram eder." (Taberani)

Hz. Peygamber (sav) ikindi namazını eda ettikten sonra, bir müddet oturduğu yerde kalır zikirle meşgul olurdu. Nitekim Enes bin Malik'den (ra) rivayetle Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "İkindi namazından güneş batıncaya kadar, Allah'ı zikreden bir cemaatle oturmayı, İsmailoğullarından her birinin bedeli onikibin dirhem olan, dört köle azat etmeye tercih ederim." (Ebu Davud, Ebu Ya'la, İbn-i Ebi'd-Dünya)

Eşlerine Güzel Davranırdı
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Akşam namazına yakın saadet hanesine döner, eşlerinin her birinin yanına gider, azar azar oralarda kalır, hatırlarını sorardı. Hz. Peygamber (sav) hanımlarına güzel ahlakla davranmış, ümmetine de güzel ahlakla davranmalarını emretmiştir.

Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "İmanı en mükemmel olan mü'min, huyu en güzel olandır. Sizin de en hayırlınız, ailesine daha iyi davrananızdır. " (Ebu Davud, Tirmizi)

Akşam Namazı
Bundan sonra akşam namazının hazırlığını yapardı. Akşam ezanı okununca Akşam namazını kıldırır, daha sonra olan iki rekat nafile namaz (sünnet) kılardı.
Hz. Peygamber (sav) akşam namazından sonra zikir ve nafile ibadetle (Evvabin Namazı) meşgul olur, böylece yatsı namazının vaktinin girmesini beklerdi.

Yatsı Namazı
Yatsı namazının vakti girince, Yatsı namazının farzından önce, bazen nafile namaz (sünnet) kılar, bazen de kılmazdı. Yatsı namazının farzından sonra ise iki rekat (müekket sünnet olan) nafile namazı kılmayı ihmal etmezdi. Bundan sonra yatar, gece kalkıp vitir namazını kılardı.

Nitekim Cabir'den rivayetle bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Gece geç vakitlerde kalkmamaktan endişe eden kimse, vitir namazını yatmadan önce kılsın. Kim, gece geç vakitlerde kılmak isterse kılabilir. Zira gece kılınan namazda rahmet melekleri hazır bulunurlar, şahit olurlar ve daha faziletlidir." (Müslîm.Tirmizi)

Hz. Peygamber (sav) yatsı namazını kıldıktan sonra saadet hanesine döner, eşlerinden kimin sırası gelmişse geceyi orada geçirirdi. Yatsı namazından sonra konuşmayı sevmezdi. (Buhari)

Uyuması
Hz. Peygamber (sav) devamlı abdestli olduğu gibi, uykuya çekilirken de abdestsiz yatmazdı. Nitekim İbn-i Ömer'den rivayetle şöyle buyurmuştur: "Bir kimse abdestli olarak yatarsa, geceyi bir rahmet meleği ile geçirir. O kişi uyanır uyanmaz melek; ‘Allah 'ım! Falan kulunu bağışla, çünkü o geceyi abdestli geçirdi, diye dua eder." (İbn Hibban)

Bera bin Azib 'den (ra) rivayetle Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

"Yatağına girdiğin zaman, namaz için olduğu gibi abdest al, sonra sağ tarafına uzan ve şöyle de: ‘Allah'ım, kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana döndürdüm. İşimi sana teslim ettim. Sırtımı sana dayadım, seni saydığım için. Senden başka sığınacak yer yoktur. İndirdiğin kitabına ve gönderdiğin peygamberlerine iman ettim.’ Bunu der de o gece ölürsen, müslüman olarak ölürsün. Son sözün bunlar olsun." (Buharı, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)

Hz. Âişe (r.anha) validemiz şöyle anlatmıştır: "Hz. Peygamber (sav) yatağına girdiği zaman, ‘muavvizeteyn'i (Felak ve Nas Sureleri) ve Kul hüvallahu ahad'ı (İhlas Suresi) okur ellerine üfleyip, ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi. " (Buharı, Müslim, İmam Malik, Tirmizi)

Yatma Şekli
Hz. Peygamber (sav)'in uyku alışkanlığı şöyleydi:
Yatsı namazının ilk vakti girer girmez namazı kılar, sonra bu duaları okur ve istirahata çekilerek, daima sağ tarafına yatar ve sağ elini yanağının altına koyarak uyurdu.

Gece yarısı veya üçte biri geçtikten sonra uyanır, misvağı daima başucunda durur, kalkınca önce dişini misvaklar, sonra abdest alır ve ibadetle meşgul olurdu. (Tirmizi)

Gece İbadeti
Hz. Aişe (r.anha) validemiz şöyle anlatmıştır: "Resulullah (sav) geceleri ayakları yarılıncaya kadar ayakta durur, ibadet ederdi. Ona: "Senin geçmiş ve gelecek günahların bağışlandığı halde bunu niçin yapıyorsun?" Dedim." Bana:
"Ben de şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu. (Buharı, Müslim)

Teheccüd namazı, Hz. Peygamber (sav)'e vacip olduğu için hiç terk etmemiştir. Bu ibadet ve zikirleri yaparken ümmetine de yapmalarını tavsiye etmiştir.

Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Sizden biri uyurken, şeytan kafasına üç düğüm atar. Her düğümün üzerine; ‘uzun bir geceye sahipsin uyu!’ diyerek elini vurur. O kişi uyanıp da Allah-u Zülcelal'i zikrederse bir düğüm, abdest alırsa bir düğüm, namaz da kılarsa bütün düğümler çözülür. Artık o kimse neşeli ve hareketli olur. Aksi halde neşesiz ve tembel olur." (İmam Malik, Buharı, Müslim, Ebu Davud, Nesai)

Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur; "Gece bir saat vardır ki, bu saatte Allah'dan dünya ve ahiret işiyle ilgili bir hayır isteyen müslüman kul ona rastlarsa, mutlaka istediği kendisine verilir. Bu, her gece olur." (Müslim)

Hz. Peygamber (sav) teheccüd namazını kıldıktan sonra sabah namazı için hazırlık yapardı, sabah namazının sünnetini odasında kılar ve cemâatle farzı edâ etmek üzere mescide giderdi.

Evet, Hz. Peygamber (sav) yirmidört saatini genelde işte bu şekilde değerlendirirlerdi.

Tövbeye önem verirdi
Gün içerisinde günde yüz sefer tövbe eder ve ümmetine de tövbe etmesini emrederdi. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Allah'a karşı tövbe ediniz. Ben günde yüz sefer tövbe ederim." (Müslim)

Hz. Peygamber (sav) beş vakit farz namazın ardından yapılan tesbihatlara da çok önem verirdi. Ayrıca günlük okumuş olduğu dualar vardır. Yemekten sonra, eve girerken ve çıkarken, tuvalete girerken ve çıkarken gibi...

Hz. Peygamber (sav) günlük okumuş olduğu duaları okumak da ona mutabaattır, sünnetine uymak, O’nun yolunu izlemektir.

Kim Hz. Peygamber (sav)'e mutabaat ederse, Allah-u Zülcelal o kulunu sever ve dostluğunu ona nasip eder.

Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi, Örnek İnsan Hz. Muhammed (sav), Reyhani Yayınları.

SAFFET SANCAKTAR
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
20 Aralık 2006       Mesaj #133
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
HZ PEYGAMBER'İN (A.S.M.) KABRİNİ ZİYARET

Hz. Peygamber'in (A.S.M) Kabrini Ziyaret "Benim mescidimde aralıksız 40 vakit namaz kılan kimse için, cehennemden ve azaptan kurtuluş beratı yazılır. O kimse, nifaktan da uzak kalır." (Ahmed-Taberanî) Cenâb-ı Hakk'ın Kâbe-i Muazzama'yı ziyaret etmeğe, hac yapmağa muvaffak ettiği kimselerin, Medine-i Münevvere'ye gidip Resûl-i Ekrem Efendimizin kabr-i saadetlerini ziyaret etmeleri haccın en son sünnetidir. Bu ziyaret, mendub ibâdetlerin en faziletlisi ve en yükseği kabûl edilmektedir.

Önce hac farîzasını hakkıyla yerine getirip tevbe ve istiğfarlarla günahlardan tam temizlenmeli, sonra Resûl-i Ekrem hazretlerinin ziyaretine gitmelidir. Önce ziyaret, sonra hac yapılması da mümkündür, fakat faziletli olan, hacdan sonra ziyaretin yapılmasıdır. Resûlüllah Efendimizin kabr-i saâdetlerini ziyaret etmek, ziyaret eden için bir şeref ve saadettir.

Hacı orada kalbini nebevî nurlarla doldurur, Muhammedî bereket ve rahmet, onu çepeçevre kuşatır, kalbi rikkat bulur. Resûlüllah Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde: "Kabrimi ziyaret edene kıyâmet gününde şefaatim vâcib olur" buyurmuşlardır. Diğer bir hadiste de şöyle buyurulur: "Kim Beytullah'ı ziyaret eder de beni ziyaret etmezse, bana cefâ etmiş olur." Bu hadîs-i şerîfler muvacehesinde, hacca giden kimselerin büyük bir mânia karşısında kalmadıkça, Peygamberimizin kabr-i saâdetlerini ziyaret etmesi lâzım geldiğini söyleyebiliriz. Medine-i Münevvere'ye giden bir kimse, Peygamber Efendimizin kabr-i saâdetlerini ve Mescid-i Nebevî'yi ziyaret etmek niyetinde olmalıdırlar. Bu itibarla yolda sık sık salât ü selâm okumalıdır.

Medine'de kalınan yer müsaid ise, Mescid-i Nebevî'ye gitmeden evvel gusledip temiz ve yeni elbiselerini giymek, koku sürünmek güzeldir. Mütevazi bir halde yürünerek Mescid-i Nebevî'ye gelinir. Mescid-i saâdete Selâm veya Cibrîl kapısından girilir. Mescid-i Nebevî'ye giren kimse evvelâ minber-i saâdetin yanında iki rek'at tehıyyetü'l mescid namazı kılmaya gayret eder. Mümkün olmazsa Mescid-i saadetin herhangi bir yerinde kılar. Peygamberimizin kabri ile minberi arasına, hadîs-i şerîf'te, Cennet bahçelerinden bir bahçe tâbiri kullanılmıştır. Bu bakımdan burada kılınan namaz çok faziletlidir. Namazdan sonra Resûl-i Ekrem (A.S.M.) Efendimizin kabr-i saâdetlerinin bulunduğu yere gidilir. Kemâl-i hurmet ve edeble iki-üç metre kalıncaya kadar kabr-i saâdete yaklaşılır. Ve Resûl-i Ekrem Hazretlerine selâm verilir. Başkaları tarafından Resûlüllah Efendimize iletilen selâmlar da Fahr-i Âlem Efendimize arzedilir. Rivayetlerde Resûlüllah Efendimizin yapılan salâvat ve kendisine verilen selâmlara muttali' olduğu, ümmetini yaptıkları amel ve sîmalarıyla bizzat tanıdığı kaydedilmektedir.

Resûlüllah Efendimizin kabri başında kendisine şu şekilde selâm verilir: Esselâmü aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetu'llahi ve berekatühû. Esselâmü aleyke ya seyyidî yâ Resûlâllah. Esselâmü aleyke yâ Habîballah... (1). Resûlüllah Efendimizin kabri başında iken bağırılıp çağırılmaz, gürültü edilmez, kabr-i şerîfin parmaklıklarına asılınmaz, kabr-i saâdete doğru kendinden geçerek secde edilmez. Selâmdan sonra şu salâvat 70 kere okunabilir: Sallâllahü aleyke ya Resûlâllah. Sonra devamla: Ci'tüke müstağfiren min zenbî müsteşfian bike ilâ rabbî... (2) duası okunur. Bundan sonra bir Âyete'l-Kürsî ile 11 İhlâs-ı şerîf okunarak başta Peygamberimiz olmak üzere orda yatan bütün zevâtın ve ehl-i îmanın ruhlarına bağışlanır.

Resûlüllah Efendimizi bu şekilde ziyaretten sonra birkaç adım sağa doğru giderek Hz. Ebu Bekir'in kabirlerinin başına gelinir. Ona hitaben: Esselâmü aleyke yâ halîfete resûlillâh. Esselâmü aleyke yâ sâhıbe resûlillâh. Enîsehû fi'l-ğâr, refîkahu fi'l-esfâr ve emînehû ale'l-esrâr cezakellahu hayran.. (3) diyerek selâm ve hürmetler sunulur. Sonra birkaç adım daha yürünür. Hazret-i Ömer'in kabri başına gelinir. Ona da: Esselâmü aleyke yâ Emîre'l-mü'minîn, yâ nâsıra'l-müslimîn. Esselâmü aleyke yâ müşettetü şemele'l-müşrikîn. Cezakellahü teâlâ hayra'l-cezâ... (4) diye selâm ve hürmetler sunulur. Bundan sonra mümkünse tekrar Resûlüllah'ın kabri başına gelinir. Orada bol bol salâvat getirilir, dua ve niyazlarda bulunulur. Bilhassa şu kısacak duayı ezberleyerek dilden düşürmemek lâzımdır: "Yâ Rabbi! Es'elüke en tec'ale tevbetenâ tevbeten nasûha bi-câhi Muhammedin sallâllahü aleyhi ve sellem..." (5). Daha sonra ziyaretçi Ashabdan Ebû Lübâbe Hazretlerinin kendini bağladığı direğin yanına gelerek kerâhet vakti dışında, burada bol bol nâfile namazlar kılar ve dualar eder. Burada yapılan duaların kabûl edileceği umulur. Daha sonra Üstüvâne-i Âişe denilen direğin yanına varılır ve orada da namaz kılınıp, salât ü selâmda ve dualarda bulunulur. Bu direk, Hz. Âişe validemizin Resûlüllah Efendimizin Mescid-i Nebevîde en çok namaz kıldığını haber verdiği direktir.

Bundan sonra Mescidden çıkılır ve Bakı' kabristanına gidilir. Orada yatan Sahâbe ve İslâm büyükleri ziyaret edilir. Ziyaretçinin Medine'de bir hafta kalması müstahsendir. Bu arada namazları Mescid-i Nebevî'de kılar. Mescid-i Kuba, Mescid-i Cuma, Mescid-i Hâtif, Mescid-i Kıbleteyn gibi ziyaret yerlerine giderek ziyaretlerde bulunur.

Medine-i Münevvere'den memleketine dönmek isteyenler, bir kere daha Mescid-i Nebevî'ye uğrar, iki rek'at namaz kılar. Sonra kabr-i saâdeti tekrar ziyaret ederek Medine'den ayrılır.
NoRaBeLL - avatarı
NoRaBeLL
Ziyaretçi
1 Ocak 2007       Mesaj #134
NoRaBeLL - avatarı
Ziyaretçi
HAKDİN İSLAM ÜZERE DOĞDUĞUM İÇİN ALLAHA ŞÜKÜRLER OLSUN...HZ.MUHAMMED PEYGAMBERİM KURAN REHBERİMDİR....Bow
wxmeen - avatarı
wxmeen
Ziyaretçi
1 Ocak 2007       Mesaj #135
wxmeen - avatarı
Ziyaretçi
SENİ YAZMALIYDIM


Sana dair bir şey yazamadım ya nebi
Seni küçük yaşlarda tanımama rağmen
Hakikaten anlamadım
Dilde salât ve selamdın
Beş vakit kulaklarımda çınlardın
Oysa sen hep bende yaşardın
Ama ben kör ve sağırdım
Kendi adıma çok eziğim ya nebi
Yazık ki seni çok geç tanıdım

Soru sen isen cevabı da sendin hâlbuki
Senin için çarpıyordu bütün dünyanın kalbi
Sebep sendin bu koca evrenin yaratılışına
Sana adanmalıydı oysa kâğıdı ve kalemi

Yüz yıllar geçti sen göç edeli bu dünyadan
Gidişinle dağlar taşlar sarsıldı, ağladı belki de
Kendince bulutlar hüznünü ifade ediyordu
Gözlerde yaş misali çağlayıp durdun bunca sene

Ya nebi ben bu gün gafletin tam ortasındayım
Her yanımda günah her yanımda başka zillet
Diller hep yalan söylüyor gözler farklı gülüyor
Yüzlerin rengi atmış riyası da ayrı bir illet

Gecelerim gündüzümden farksız
Sustu dilim artık sessiz sedasız
Düşüyorum her çırpınışımda
Garip bu halim kararsız

Bir gelsen diyorum düşlerime razıyım
Söyleyeceklerimin onda biri aklımda değil
Ben susarım sen söyle bir sesleniş yeter
Benim gidişim gerçekten hiç iyi değil

" biliyorum seni yazmalıydım, bağışla
Hakkım değil ama ya nebi beni unutma"...
The_RepLaCeMeNT - avatarı
The_RepLaCeMeNT
Ziyaretçi
30 Ocak 2008       Mesaj #136
The_RepLaCeMeNT - avatarı
Ziyaretçi
# Vedâ Hutbesi #

Hamd, Allahü teâlâya mahsustur. Ona hamd eder, Ondan bağışlanmak diler ve Ona tevbe ederiz. Nefslerimizin şerlerinden ve amellerimizin günahlarından Allahü teâlâya sığınırız. Allahü teâlânın doğru yola ilettiğini saptıracak, saptırdığını da doğru yola iletecek yoktur. Şehadet ederim ki, Allahü teâlâdan başka ilah yoktur. O, birdir. Onun eşi, ortağı yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed [aleyhisselam] Onun kulu ve resulüdür.


Ey Allah'ın kulları! Size, Allahü teâlâdan korkmanızı ve Ona itaat etmenizi vasiyet ederim.

Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyin! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha buluşamıyacağım.

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz [Mekke] nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da böyle mukaddestir. Her türlü tecavüzden korunmuştur.

Eshabım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bu günkü her hâl ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski dalâletlere dönüp de birbirinizin boynunu vurmayın! Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki, bildirilen kimse, burada bulunup işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.

Eshabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin! Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lakin borcunuzun aslını vermeniz gerekir. Ne zulmedin, ne de zulme uğrayın. Allahü teâlânın emriyle, faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü, ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib'in oğlu Abbas'ın faizidir.

Eshabım! Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdülmuttalib'in torunu İyas bin Rebîa'nın kan davasıdır.

Ey insanlar! Harp edebilmek için haram ayların yerlerini değiştirmek, küfürde çok ileri gitmektir. Bu, kâfirlerin kendisiyle dalâlete düşürüldükleri bir şeydir. Bir sene, helal olarak kabul ettikleri bir ayı, öbür sene haram olarak ilan ederler. Cenab-ı Hakk'ın helal ve haram kıldıklarının sayısına uydurmak için bunu yaparlar. Onlar, Allahü teâlânın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram ederler. Elbette zaman, Allahü teâlânın yarattığı gündeki şekil ve nizamına dönmüştür.

Ey insanlar! Bugün şeytan, sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyetini kurma gücünü ebediyen kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakının!

Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allahü teâlâdan korkmanızı vasiyet ederim. Siz, kadınları, Allahü teâlânın emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allahü teâlâ adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız; onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların, yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları bundan sakındırmanıza izin vermiştir.

Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları vardır. Meşru bir şekilde, meşru örf ve âdete göre her türlü yiyecek ve giyeceklerini temin etmeniz gerekir.

Size öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldıkça yanlış yola sapmazsınız. 0 da, Allah'ın Kitabı ve Resulünün Sünneti'dir.

Ey müminler! Sözümü iyi dinleyin ve iyi muhafaza edin! Müslüman, Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait herhangi bir hakka tecavüz, başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun.

Eshabım! Nefsinize (kendinize) de zulmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.

Ey insanlar! Allahü teâlâ her hak sahibine hakkını vermiştir.

Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allah katında en kıymetliniz, takvası çok olan Müslümandır. Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.

Sakat siyah bir köle başınıza âmir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyin ve itaat edin.

Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.

Ey insanlar! Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmamalısınız:
1- Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayın.
2- Allah'ın haram kıldığı canı, haksız yere öldürmeyin.
3- Zina etmeyin.
4- Hırsızlık yapmayın.

Lâ ilahe illallah Muhammedün resulullah deyinceye, [yani Müslüman oluncaya] kadar insanlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allahü teâlâya aittir.

Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

Eshab-ı kiram; Allahü teâlânın dinini tebliğ ettin. Vazifeni yerine getirdin. Bize vasiyet ve nasihatte bulundun, diye şehadet ederiz dediler.

Bunun üzerine Resul-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, mübarek şehadet parmağını kaldırarak cemaat üzerine çevirip indirdiler ve; Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab! dediler.

Veda hutbesi ve vehhabiler
Sual: Veda hutbesinde, (Şeytan, artık bu beldenizde, ebediyen, kendisine tapılmasından ümidini kesmiştir) deniyor. Burada, mübarek beldelerde, kâfirler, hakimiyet kurmaz mı denmek isteniyor?
CEVAP
Bu hadis-i şerifin şerhlerinde, Mekke ve civarında, artık puta tapma şeklinde küfre dönülmeyeceği, yani orada, eskiden tapılan putlara, geri dönüş olmayacağı, şeklinde açıklanmıştır. O hadis-i şerifin tamamı şöyledir:
(Şeytan, artık bu beldenizde, ebediyen, kendisine tapılmasından ümidini kesmiştir. Fakat, sizin önemsiz gördüğünüz şeylerde, kendisine itaat devam edecek, bu da onu memnun edecektir.) [Müslim, Tirmizi]

Burada, (Şeytana itaat edenler olacak, bu da, onu memnun edecek) deniyor. Bir de, önemsiz şeylerde denmiyor, sizin önemsiz gördüğünüz şeylerde deniyor. Bu da, şeytana itaat edilecek hususların önemli olduğunu gösterir. Yani, şeytana itaat edenler, onun hilesine düşüp, kendilerini Müslüman zannedecekler, ibadet yapacaklar, ama itikatlarının bozukluğu yüzünden helak olacaklardır. Vehhabiler, Vehhabi olmayan Müslümanlara, müşrik yani kâfir diyerek, şeytanı memnun etmeye devam edecekledir.
pazzaras - avatarı
pazzaras
Ziyaretçi
30 Ocak 2008       Mesaj #137
pazzaras - avatarı
Ziyaretçi
ALLAH (C.C) razı olsun.Ellerin dert görmesin.
kakaleyte - avatarı
kakaleyte
Ziyaretçi
16 Haziran 2008       Mesaj #138
kakaleyte - avatarı
Ziyaretçi
Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdımSual: Allahü teâlâ, Peygamber efendimiz için, (Eğer sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım) buyuruyor. Bu kudsi hadis hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Âdem aleyhisselam, Arşta gördüğü nurun mahiyetini sual etti. Hak teâlâ buyurdu ki:
(Bu nur, gökte Ahmed, yerde Muhammed denilen, zürriyetinden bir peygamberin nurudur. O olmasaydı, seni de, yer ve gökleri de yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye]

Allahü teâlâ yine buyuruyor ki:
(Ya Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismi ile her ne isteseydin, kabul ederdim. O olmasaydı, seni yaratmazdım.) [Hâkim]

(Ey Resulüm, İbrahim’i halil
[dost], seni de habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiç bir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye]

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Âdem aleyhisselam Cennetten çıkarılınca, ya Rabbi, Muhammed aleyhisselamın hürmetine beni affet diye dua etti. Allahü teâlâ ise, [ne cevap vereceğini bildiği halde, cevabını da diğer insanların duyması için] “Ya Âdem, onu henüz yaratmadım. Nereden bildin?” buyurdu. Âdem aleyhisselam da, Arşta "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" yazılı olduğunu gördüm. Anladım ki, şerefli isminin yanına ancak en çok sevdiğinin, en şerefli olanın ismini layık görürsün dedi. Allahü teâlâ buyurdu ki: “Ya Âdem doğru söyledin. O bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine dua ettiğin için seni affettim. Eğer Muhammed aleyhisselam olmasaydı, seni yaratmazdım”) [Taberani]

(Allahü teâlâ, İbrahim’i halil edindiği gibi beni de halil edindi.)
[Mevahib-i ledünniyye]

Şu halde Peygamber efendimiz hem habibdir, hem halildir.
(Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım) kudsi hadisi, Marifetname’nin ön sözünde, Yusuf-i Nebhani hazretlerinin Envar-ı Muhammediyye kitabının 13. sayfasında ve imam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat’ının 122. mektubunda vardır.

Mektubat’ın farsça haşiyesinde, bu hadisin Deylemi’nin Firdevs’inde bulunduğu bildirilmektedir. Deylemi de, Buhari ve diğer muhaddisler gibi, meşhur ve muteber bir hadis âlimidir.

Mektubat-ı Rabbaninin 3.cildinde, (Sen olmasaydın Cenneti yaratmazdım), (O olmasaydı kâinatı yaratmaz, rububiyetimi izhar etmezdim) kudsi hadisleri de bildirilmektedir.

Miracda Allahü teâlâ, Peygamber efendimize, (Senden başka her şeyi senin için yarattım) buyurunca, Resulullah da, (Ben de senden başka her şeyi senin için terk ettim) dedi. (Mirat-i kâinat)

Sual: Allahü teâlâ, Peygamber efendimiz için, (Eğer sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım) buyuruyor. Bu kudsi hadis hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Âdem aleyhisselam, Arşta gördüğü nurun mahiyetini sual etti. Hak teâlâ buyurdu ki:
(Bu nur, gökte Ahmed, yerde Muhammed denilen, zürriyetinden bir peygamberin nurudur. O olmasaydı, seni de, yer ve gökleri de yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye]

Allahü teâlâ yine buyuruyor ki:
(Ya Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismi ile her ne isteseydin, kabul ederdim. O olmasaydı, seni yaratmazdım.) [Hâkim]

(Ey Resulüm, İbrahim’i halil
[dost], seni de habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiç bir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye]
...devamı asagıda
Son düzenleyen kakaleyte; 16 Haziran 2008 13:18 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
MeLL - avatarı
MeLL
Ziyaretçi
3 Temmuz 2008       Mesaj #139
MeLL - avatarı
Ziyaretçi
Allah bin kere razı olsun hepinizden
can__76 - avatarı
can__76
Ziyaretçi
18 Temmuz 2008       Mesaj #140
can__76 - avatarı
Ziyaretçi
Deki;Ben Peygamberliğim karşısında sadece yakınlarımı sevmenizi istiyorum.
Şura 33
Allah-u Teala Maide süresinin 55 ve 56. ayetlerinde şöyle buyuruyor.(1)
"Sizin dostunuz, sahibiniz ancak Allah'tır ve Peygamberidir ve inananlar, namaz kalanlar ve rükü ederler zekat verenlerdir. Ve kim, Allah'tan, Peygamberinden ve inananlardan yüz çevirirse bilsin ki hiç şüphesiz Allaha mensub olanbırdır üst olacak kişiler."


TEBLİĞ AYETİ DE HZ.ALİ (aleyhisselam)'IN VELAYETİYLE İLGİLİDİR


Allah-u Teâlâ "Maide" suresinin 67. ayetinde şöyle buyuruyor.



"Ey Peygamber, bildir, sana rabbinden indirilen emri ve eğer bu tebliği ifa etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun ve Allah, seni insanlardan korur."

Ehl-i Beyt (aleyhisselam) Sevgisinin Farz Olduğuna İlişkin hadisler


Ebu Basir’den:
İmam Cafer-i Sadık aleyhisselam babalarından Resululah (sallallahu aleyhi ve âlih) şöyle buyurduğunu nakleder: Yüce Allah herşeyin içinden birşey seçti. Yeryüzünde Mekke’yi seçip üstün kıldı. Mekkede Mescid-ül Harâmi seçti. Mescidde ise Kâbe’nin bulunduğu yeri seçti. Hayvanlardan dişi olanı seçti, dört ayaklılardan ise koçu seçti. Günlerden Cuma’yı seçti. Aylardan ise Ramazan ayını seçti. Gecelerden ise Kadir gecesini seçti, insanlardan da Benî Haşim’i seçti. Benî Haşimden ise benimle Ali’yi seçti. Ben ve Ali’den Hasan ile Hüseyn’i seçti. Ve bunları, Hüseyin’ın evlatlarından olan imamlarla onikiye tamamladı. Onların sonuncusu batın ve zahir olanlarıdır. En üstün olanları ve kıyam edecek olanlar da odur. Kur’anı tahriften koruyan, batıl söz söyleyenlerin ve cahillerin yorumundan koruyan onlardır.
Süleym bin Kays şöyle der:
Sıffinde Muaviye, Hz. Ali (aleyhisselam)’ye yazdığı bir mektubu Ebu Hüreyre ve Ebu Derdâ ile gönderdi. Hz. Ali (aleyhisselam) mektubu aldıktan sonra buyurdu ki: Muaviye’nin bana gönderdiği mektubu getirdiniz. Tıpkı onun sözünü bana ilettiğiniz gibi benim de sözümü dinleyin ve ona iletin.
Dediler ki: Buyur, Hz. Ali (aleyhisselam) uzunca konuştuktan sonra Allahın emriyle Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve âlih) kendisini Gadir-i Hum’da halife seçtiğini hatırlatarak şöyle buyurdu: Şu ayet indiğinde: “Sizin veliniz yalnız Allah, resulü, iman edip namaz kılarak rükü da zekat verenlerdir.”(2) Halk dedi ki: “Ey Resulullah! Bu velayet bazı müminleri mi yoksa hepsini mi kapsamaktadır?” Allah, yüce peygamberine kendisinin emrettiği velisini açıklamasını istedi. Tıpkı onlara, namaz, oruç, zekat ve haclarını açıkladığı gibi. Ali aleyhisselam devam ederek; Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) beni halife tayin ederek şöyle buyurdu: Allah beni öyle bir risâlette gönderdi ki göğsüm bu yüzden daraldı. Ve halkın beni yalanlayacağını sandım. Bana ya bunu tebliğ etmemi ya da beni azaplandıracağını buyurdu. Kalk ey Ali (aleyhisselam)! Diye emrettikten sonra yüksek sesle emrederek cemaat namazı kılınmasını emretti. Öğle namazını kıldıktan sonra buyurdu ki: Ey halk! “Allah benim mevlâmdır. Ve ben, müminlerin mevlâsıyım. Ve ben kendi nefislerine onlardan daha evlâyım. Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır. Allahım onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol.”
Selmân-ı Fârsî ayağa kalkarak dedi ki: “Ey Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih)! Hangi velâyettir bu? Buyurdular ki: Ben her kimin kendi nefsine ondan daha evlâ ve üstün isem, Ali de onun kendi nefsine ondan daha evlâdır. Yüce Allah da şu ayeti nazil etti: “Bugün sizlere dininizi kamil kıldım ve nimetimi sizlere tamamladım ve sizin için islamdan din olarak razı oldum.”(3)
Selman ona şöyle dedi: Ey Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) ! Bu ayetler sadece Ali hakkında mı nazil oldu?
Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) şöyle buyurdu: “Onun ve kıyamete dek onun vasılerinin hakkında nazil olmuştur.
Selman sordu: Ya Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) ! Onların kim olduklarını açıklar mısın?
Ali; kardeşim, vasim ve varisimdir ve ümmetimdeki halifemdir, benden sonra her müminin velisidir. Ve onun evlatlarından onbir imam. Birincileri oğlum Hasan (aleyhisselam)’dır, sonra oğlum Hüseyn (aleyhisselam), sonra Hüseyn (aleyhisselam)’in evlatlarından dokuz imam (aleyhisselam). Onlar Kur’an iledirler ve Kur’an onlar iledir. Havuzda bana ulaşıncaya kadar onlar Kur’andan, Kur’an da onlardan yarılmaz.
Bedir’e katılan oniki kişi ayağa kalkarak şöyle dediler: Biz şahidiz ki Emirülmüminin aleyhisselam eksiksiz ve fazlasız Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve âlih) buyurduklarını aynen buyurmaktadır.
Hz. Ali (aleyhisselam) ile birlikte Sıffin savaşına katılan diğer Bedir’liler de dediler ki: Senin dediklerinin hepsini ezberledik. Ama hepsi aklımızda kalmadı. Bu oniki kişi bizim en efdalimiz ve seçkinlerimizdirler. Ali aleyhisselam buyurdu ki: Doğru söylüyorusunuz. Halkın hepsi ezberleyemez. Bazıları bazılarından üstündür.
O Bedir’li oniki kişiden dördü olan Ebu Haysem, Ebu Eyyüb el Ensâri, Ammar ve Hüzeyme bin Sâbit ayağa kalkarak dediler ki: Biz şehadet ederiz ki Resulullah (sallalahu aleyhi ve alih) o gün buyurduklarını aynen ezberledik. O ayaktaydı ve Hz. Ali (aleyhisselam)’da onun yanında ayaktaydı. Peygamber (sallalahu aleyhi ve alih) şöyle buyurdu: “Ey halk! Allah sizler için bir imam tayin etmemi emretti. O içinizdeki vasim, Ehl-i Beyt’ime ve ümmetime benden sonraki halifem olacaktır. O, Allahın müminlere itaat etmelerini farz kıldığı ve velayetini emrettiği şahıstır. Ben de dedim ki: Ey Rabbim! Nifak ehlinin yalanlamasından ve iftirasından korkarım. Allah da bana ya tebliğ etmemi ya da azap göndereceğini vaadetti. Ey halk! Yüce Allah kitabında sizlere namazı emretti. Ben de sizlere açıkladım ve uyguladım. Zekat ve orucu emretti. Onları da sizlere açıkladım. Ve kitabında sizlere velayet emretti. Ve ben şahidim ki ey halk! Bu velayet sadece buna ve bunun ve benim evlatlarımdan olan vasilerime mahsustur. Onların birincisi oğlum Hasan (aleyhisselam)’dır, sonra Hüseyn (aleyhisselam)’dır. Sonra Hüseyn (aleyhisselam)’ın evlatlarından dokuz kişi; Bana havzun başında ulaşıncaya dek Kur’andan ayrılmazlar.
Ey halk! Benden sonra sığınacağınız kişiyi size bildirdim. Benden sonra imamınız ve veliniz ve hidayet ediciniz kardeşim Ali bin Ebi Talib (aleyhisselam)’dır. Ve o içinizde benim gibidir. Dininizde ona uyun ve bütün işlerinizde ona itaat edin. Yüce Allahın bana öğrettiği bütün herşey onun yanındadır. Ve yüce Allah bunları sadece ona öğretmemi, size de bunların onun yanında olduğunu söylememi istedi. Ona sorun, ondan ve onun vasilerinden öğrenin. Onlara birşey öğretmeye ve onlardan öne geçmeğe kalkışmayın. Onlardan ayrılmayın. Onlar hak iledir hak da onlarladır. Onlar hakkı, hakk da onları zâil etmez.”
Sonra Ali -Allahın selam onun üzerine olsun- ayağa kalkarak Ebu Derdâ, Ebu Hüreyre ve etrafındakilere şöyle buyurdu: Ey halk! Bilmiyor musunuz ki Yüce Allah Kur’anda şu ayeti nazil buyurdu: “Doğrusu Allah siz Ehl-i Beyt’ten her pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.”(4) Resulullah; beni, Fatımâ (selamullah aleyha)’yı, Hasan (aleyhisselam) ve Hüseyn (aleyhisselam)’ı bir abânın altında toplayarak buyurdu ki: “Allahım bunlar benim sevdiklerim, itretim, (ağır emanetim) ve yakınlarım, Ehl-i Beyt’im’dirler.”
Ümm-ü Selema dedi ki: Ben de mi? O hazret (sallallahu aleyhi ve âlih) ona dedi ki: “Sen hayır üzerinesin. Ama bu ayet yalnızca benim, kardeşim Ali (aleyhisselam)’nin, kızım Fatımâ(selmullah aleyha)’nın evlatlarım Hasan (aleyhisselam) ile Hüseyn (aleyhisselam) ve Hüseynin(aleyhisselam) dokuz evladı hakkında nazil olmuştur. Bizden başka kimse bunda yoktur.”
Halkın çoğu ayağa kalkarak dediler ki: Biz şahidiz ki Ümm-ü Seleme bize de böyle demişti. Biz de Resulullah’ah (sallallahu aleyhi ve âlih) sorduk, o da tıpkı Ümm-ü Seleme’nin dediği gibi buyurdu.
Ali aleyhisselam şöyle buyurdu: Yüce Allah’ın Hacc süresinde şöyle buyurduğunu bilmiyor musunuz: “Ey iman edenler! rükü ve secde edin ve rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin ki belki felâha erersiniz. Ve Allah yolunda hak cihad edin. O sizi seçmiştir. Ve o size dinde zorluk göstermemiştir. Babanız İbrahim’in şeriatıdır. Allah önceki kitaplarda ve bu kitapta sizi müslümanlar diye adlandırmıştır. Peygamber sizlere, sizler de halka şahit olasınız diye.” Bu ayet nazil olduğunda Selman (r.a) ayağa kalkarak dedi ki:
Ey Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih)! Senin onlara, onların da halka şahit olduğu ve Allahın seçtiği ve Allahın, babaları İbrahim(aleyhasselam)’ın şeriatında olduğu gibi dinde kendilerine zorluk gösterilmeyen bu insanlar kimleredir?
Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) buyurdu ki: Allah bu ayette onüç insanı belirtmektedir: Ben, kardeşim Ali (aleyhisselam) ve onun evlatlarından onbiri.” Dediler ki: Evet, biz bunu Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih)’tan işittik.
Ali aleyhisselam şöyle buyurdu: Allah aşkına söyleyin! Bilmiyor musunuz Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) en son hutbesinde ne buyurdu? Ey halk! Sizlere iki emanet bırakıyorum. Eğer onlara sarılırsanız asla sapıtmazsınız; Yüce Allah’ın kitabı ve Ehl-i Beyt (aleyhisselam)’im. Lütuf sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah, bu ikisinin havuzun başında bana ulaşıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklarını haber verdi ve ahdetti.
Dediler ki: Evet, Allah için biz bunların hepsini Resulullah’tan duyduk. Cemaaten oniki kişi ayağa kalkarak şöyle dediler: Biz şahidiz ki Resulullah öldüğü gün bunarı buyururken Ömer bin Hattab gazaplı bir haldeymiş gibi dedi ki: “Ey Resulullah (sallalahu aleyhi ve alih)! Bunlar bütün Ehl-i Beyt (aleyhisselam)’ini (ev halkını) kapsıyor mu? Buyurdu ki: “Hayır, sadece onlardan vasi olanları kapsıyor; Al (aleyhisselam)’ı i; kardeşim, vezirim, vârisim, ümmetimdeki halifem, benden sonra her müminin velisidir. O, vasilerin birincisi ve en hayırlısıdır. Onun vasisi bu oğlumdur -eliyle Hz. Hasan (aleyhisselam)’ı gösterdi- Sonra onun vasisi bu oğlumdur -Hz.Hüseyin(aleyhisselam)’ı gösterdi- Onun vasisi de benim oğlumdur ve kardeşimin adaşıdır. Onun vasisi benim adaşımdır. Sonra yedi evlat sırasıyla gelir. Sonunda havuzun başında bana ulaşırlar. Allah’ın yeryüzündeki şahitleri ve halka delilleridirler. Her kim onlara itaat ederse Allah’a itaat etmiş, onlara karşı çıkan Allah’a karşı çıkmış olur.” Bedir’e katılan yetmiş kişi ve bir o kadar da muhacir kalkarak dediler ki: Unuttuğumzu bize hatırlattın. Doğrusu biz bunların hepsini Resulullah (sallalahu aleyhi ve alih)’tan işitmiştik.
Sonra Ebu Hüreyre ve Ebu Derdâ, Muaviye’nin yanına giderek Ali aleyhisselam’ın bütün buyurduklarını ve onları şahit tuttuğunu halkın da bunu onayladığını bildirdiler.
…Ebus Sâib’den:
İmam Cafer-i Sâdık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Gece oniki saattir, gündüz de oniki saattir, aylar da oniki tanedir. İmamlar da oniki imamdır. Nakipler (seçkinler) oniki tanedir. Ve şüphesiz Ali aleyhisselam oniki saatten bir saattir. Ve işte bu yüce Allah’ın şu ayetinin yorumudur: “Onlar saati yalanladılar, biz de saati inkâr eden için ateşi hazırladık.”

Şafii’nin Ehl-i Beyt Sevgisinin Farz Olduğuna İlişkin İtirafı


Alimleriniz bu konuya o kadar çok değinmişlerdir ki, hatta İbn-i Hacer gibi mutaassıp birisi bile “Savaik” adlı kitabının 88. sayfasında, Hafız Cemaluddin Zerendi. “Mi’rac’ul- Vusul”da, Şeyh Abdullah Şebravi “İthaf” kitabının 29. sayfasında, Muhammed bin Ali Sabban -ki Mısırlıdır- “İs’âf’ur- Rağibin”in 119. sayfasında ve daha birçok kimseler, dört mezhep imamlarından biri olan Muhammed bin İdris-i Şafii’nin şöyle dediğini naklediyorlar:

Ey Resulullah (sallalahu aleyhi ve alih)’ın Ehl-i Beyti-Allah’ın selamı üzerlerine olsun-! Sizin sevginizi,

Allah tarafından nazil ettiği Kur’ân’da farz kılmıştır.

Sizin kadrinizin yüceliğine şu yeter ki,

Size salat göndermeyenin namazı kabul olmaz.

Şimdi insafla söyleyin, acaba yalnızca bir tarafın (Sünnilerin) naklettiği hadis, her iki fırkanın (Sünnilerin ve şiaların) sayısızca naklettikleri sahih hadisler karşısında durabilir mi?

Acaba Resulullah (sallalahu aleyhi ve alih)’ın, Allah’ın Kur’ân’da sevgisini farz kıldığı birisini bırakıp onun yerine başkalarına öncelik vermesini akıl kabul eder mi?

Acaba Resulullah (sallalahu aleyhi ve alih)’ın heva ve hevesine uyarak, faziletine (Peygamber’in hanımı ve Ümm’ül- Mü’minin olmaktan başka) hiçbir delil olmayan Aişe’yi, Allah’ın Kur’ân’da sevgisini farz kıldığı, hakkında “Tathir” ayeti nazil olan ve yine Kur’ân’ın hükmüyle “Mübahele” olayına katılma iftiharına erişen Fatıma (selamullahi aleyha)’dan daha çok sevmesi düşünülebilir mi?

Enbiya ve Evliyaların heva ve heveslerine uymadıklarını, Allah’tan başka hiç kimseyi göz önünde bulundurmadıklarını sizler de çok iyi biliyorsunuz. Özellikle Resul-u Ekrem (sallalahu aleyhi ve alih) ancak Allah için sever ve ancak Allah için buğz ederdi. Allah’ın sevmediğini kesinlikle sevmez ve Allah’ın düşmanı olmayana kesinlikle düşman olmazdı.O zaman nasıl olur da Allah’ın, sevgisini farz kıldığı Hz. Fatıma (selamullahi aleyha)’yı bir kenara bırakıp da başkalarını ona tercih eder?

Ya her iki fırkanın kabul ve Kur’ân-ı Kerim’in de teyit ettiği bu sahih hadisleri reddedeceksiniz; ya da çelişkinin ortadan kalkması için söylediğiniz hadislerin uydurma olduğunu kabul edeceksiniz.

“Resulullah (sallalahu aleyhi ve alih) yanında en çok sevilen şahıs Ebu Bekir idi.” hadisi de, büyük ve güvenilir alimleriniz tarafından nakledilen; “Resulullah (sallalahu aleyhi ve alih) yanında en çok sevilen şahıs, Hz. Ali (aleyhisselam) idi.” şeklindeki birçok hadislerle çelişmektedir.

1 - Ebu İshak Ahmet ibn-i Muhammed ibn-i İbrahim en Nişaburi es Sa'lebi vefatı 337 (H.K). Ibn-i Hallekan onunla ilgili yukaarıdaki bilgilere şunu da eklemiştir: "O tefsirde asrında eşsiz di. Doğru hadis nakleden ve hadislerine güvenilen bir zattı:'
2-Maide 55
3-Maide 3
4-Ahzap 33

www.imamsevgisi.net'ten Alintidir
Son düzenleyen can__76; 18 Temmuz 2008 10:24 Sebep: Kaynak:

Benzer Konular

9 Nisan 2009 / ayşe nur Soru-Cevap
15 Ekim 2018 / Şeb-i Yelda Hz. Muhammed
3 Haziran 2014 / Ziyaretç Soru-Cevap
8 Haziran 2014 / Misafir Cevaplanmış
30 Ağustos 2009 / Misafir Soru-Cevap