Arama

Hadisi Şerifler - Sayfa 10

Güncelleme: 11 Kasım 2017 Gösterim: 262.443 Cevap: 447
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
2 Mayıs 2006       Mesaj #91
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Allah Resulü'ne bir kimse geldi ve: Benim güzel hizmet ve ülfet etmeme insanlar içinde en layık ve en haklı olan kimdir? diye sordu. Allah Resulü: Anandır buyurdu. Sonra kimdir? dedi. Allah Resulü: Sonra anandır buyurdu. Sonra kimdir? dedi. Allah Resulü: Sonra anandır buyurdu. Sonra kimdir? deyince Allah Resulü: Sonra babandır, buyurdu.
Sponsorlu Bağlantılar
Son düzenleyen Safi; 12 Kasım 2017 23:51
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
2 Mayıs 2006       Mesaj #92
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
HADIS KARSISINDA SORUMLULUGUMUZ

Sponsorlu Bağlantılar
med
Hadisler, Resulullah'in Sünneti ve Islam uygarligimizin gelenekleri konusunda tartismalar son yüz yil içinde artarak Müslüman düsünce insanlarinin gündemlerinde önemli bir yer tuttu. Islam uygarligi ve siyasi birliginin büyük bir gürültüyle çökmesi, hemen her Müslüman bölgesinde din karsiti hareketlerin iktidari ele geçirmesi, batinin teknolojik ve düsünsel araçlarinin karsisinda duracak bir Müslüman fikir gücünün bulunmamasi Müslümanlari mevcut gelenegi yeniden ele almaya yöneltti. Müslüman uygarligin dini geleneginin yeniden ele alinmasini iki boyutta inceleyebiliriz: yaklasim boyutu ve degerlendirme boyutu. Yaklasim boyutuyla, mevcut düsünce hareketlerini "niyet" ve amaç ögesine göre siniflandirmak aranabilir. Dogal olarak, hem birey hem de topluluk seviyesinde, amaçlari ve niyeti kestirebilmek spekülatif olacagindan, bu kistas yalnizca genel bir bakis açisi vermekle kalir. Ikinci boyut ise bakis açisinin "Müslüman uygarligin dini gelenegini" genel degerlendirmesidir. Burada da, bakis açisini üretenlerin, içinde bulunduklari toplumun olasi bir baskisina yol açmamak için düsüncelerini kabul edilebilir dozlarda ifade etmis olabileceklerini unutmamak gerekir.
Temel kavramlari yerlestirmek gerekirse, Hadisler, Peygamberimizin davranis ve sözlerinin aktarildigi anlatimlar, Hadis kitaplari, bunlarin derlenmesiyle olusan tek-yazarli kitaplardir. Hadis kitaplari içinde yazildigi toplumun ve din bilginlerinin genel begenisine göre, "sahih", "sünen" gibi derecelendirmeler alir. Hadis kitabi yazarlari, veya Muhaddisler, özellikle Hicri ikinci ve üçüncü yüzyillarda, Müslümanlarin yasadigi bölgelerde ileri gelen ailelerin üyelerinden ya da ileri gelen diger Muhaddislerden Hadis toplayan ve derleyen kisilerdir. Muhaddisler aralarinda bilgi akisi sebekeleri kurmuslardi. Istisnalar hariç devletten çalismalari karsiliginda ödenek aliyorlardi. Ayni zamanlarda gelisen akilyürütme ekolü (ehl-i rey), ve neo-platonist felsefe ekolü gibi hareketlerin disinda bütünüyle Hadislere dayanan bir ekol (ehl-i hadis) teskil ediyorlardi.
Resulullah'in sünneti temel kavrami (Sünnet), Müslüman uygarligimizda Hadis kavramiyla çakistirilmis olmasina karsin, farklidir. Sünnet, Kur'an-i Kerim'in ana kavramlari arasinda degildir. Resulullah'in sorgusuz sualsiz izlenmesi gerektigi belirtilmesine ragmen, ebediyete kadar, her ortam ve her durumda ayni sekilde uygulanmasinin bir din emri olduguna iliskin açik bir ifade yoktur. Bunun açik bir ifade olarak yer aldigi tek metin, Peygamberin vefatindan önceki son haccinda yaptigi Veda Hutbesidir, ancak hutbenin sünnete iliskin bu en önemli cümlesinin esdenik güvenilirlikte diger iki kaydinda "sünnet" yer almamaktadir. Dolayisiyla sünnetin ne oldugu, sünnetin ne derecede baglayici oldugu, ve Kur'an'in yanindaki konumu gibi konular üçüncü hicri yüzyila kadar belirginlesmedi. Bu yüzyila kadar Hadis derlemelerinin de tam gelismemis oldugu göz önüne alinmalidir. Diger yandan gelisen ehl-i rey ise Hanefilerle fikih usulünde, Mutezileyle teolojide (kelam) belirginlesiyordu.
Siyasi iktidarin hangi nedenle kimlerin elinde oldugu ve olmasi gerektigi konusundaki tartisma, Islami düsünce ayriliklarinda, yalnizca siyasi mücadelede degil ayni zamanda kelam mezheplerinin olusmasinda da önemli rol oynamistir. Ehl-i hadis, ehl-i rey, kelam gibi tartisma ortamlari Abbasi halifesi Mütevekkil'in doneminde büyük ölçüde sona ermistir. Kendisinden önceki Halife Vasik'in döneminde ekoller arasi denge gözetilmeyerek, Mutezilenin resmi din anlayisinin kabul edilmesi ve bunun bir ölçüde halka zorla dayatilmasi sonucu, geriye dönülemez bir çatisma noktasina gelinmisti. Vasik'in ardindan gelen Halife Mütevekkil, devlet içinde tam bir ideolojik dönüs baslatarak, hapisten yeni çikan Ahmed bin Hanbel'in karsitlarini tekfir etmesi ve diger Muhaddislerin destegi ile Mutezile bilginlerini idam, iskence ve hapis gibi yöntemlerle ortadan kaldirdi. Devlet ideolojisi ve yapisindaki degisiklikleri, Bizans karsisindaki agir bozgunlar, Abbasilerin dayanagi seçkin Türk birliklerinin yeni dengeleri reddetmesiyle kanli bir iç savas izledi. Bu kaos döneminden saglam çikan Ahmed bin Hanbel'i izleyen Muhaddisler, kaybeden analojiye (kiyas) dayali ehl-i rey, tamamiyle ortadan kalkan da Mutezile kelam anlayisi oldu.
Bu dönemin ardindan Hadis, akilyürütme ve analojinin çok daha üzerinde dinin tartisilmaz temel kaynaklarindan biri haline geldi, ilgi ve çalismacilarin sayisi yükseldi. Bir buçuk asir içinde onlarca kitap yazildi, bunlardan altisi esas olarak kabul edildi; Buhari ve Müslim'in derlemeleri de "sahih" olarak adlandirildi. Buhari ve Müslim'in kitaplari da sonuçta derleme olmasina, kutsal ve vahye dayanan bir özelligi bulunmamasina ragmen, günümüzdeki genel uygulamada bu kitaplarda yer alan bir hadis "sahih" kabul edilir. Endülüs'lü Ibn Hazm gibi akilyürütme ve analojiyi reddeden ve yalnizca Hadisleri esas alan bir ehl-i hadis alimi bile, esas aldigi Buhari ve Müslim'deki hadisleri zaman zaman kendi anlayisina göre reddedebilmesine ragmen, bu türden kritik yaklasimlar hiç bir zaman ümmetin genel anlayisina çikmamistir. Buna ragmen Islami ilimlerde bilgisi bulunmayan siradan bir insanin bu kitaplari ele almasi konusunda farkli yaklasimlar vardir. Hanefi mezhebinde Hadisler alimler için olmasina ragmen, günümüzde hizla yayilan Hanbeli mezhebinde Buhari ve Müslim kutsal kitap gibi, Kur'an gibi, kullanilmakta, hadislerden süphe edilmemektedir. Günümüz Hanbelileri bu kitaplari Kur'an seviyesine yükseltecek "vahiy gayri-matluv" tanimini kullanirlar. Diger yandan bati etkisiyle gelisen dindisi ilahiyat çalismacilari hadislerin bütünüyle uydurma olabilecegi, ele alinmamasi gerektigini, zayif olmayan destekler yardimiyla önerebilmektedirler.
Bu iki asiri uç arasinda ne yapabiliriz? Eger hadisleri kaldirirsak, yalnizca önemli kaynaklardan mahrum kalmayacak, ayni zamanda da geçmis zamandaki ilim ve kültür mirasinini kaybetmis olacak, ümmet içinde temel birligi yitirme tehlikesiyle karsilasabilme noktasina gelecegiz. Diger yandan Hadis kitaplarinin uygulmada Kur'an seviyesine çikarilmasiyla yanlis din anlayislarina girecek, akilyürütmenin asgariye indirilmesiyle özellikle su an içinde bulundugumuz farkli dünya ve mücadele ortami için bir anlayis gelistirmeden yoksun kalacagiz. Bu ikilemi asabilmek için tartismanin üzerine çikmamiz gerekir. Bu durumda hem eskinin kaybedilmeyecegi, Müslüman uygarliginin kopmayacagi, hem de akilyürütme ve içtihadin yeniden canlandirilacagi bir ortamin üretilmesi gerekmektedir.
Hadislere yaklasilirken bakilmasi gereken üç kistas, senedin güvenilirligi, içeriginin kabul edilirligi, sonra da anlasilarak din anlayisi içinde konumlandirilmasidir. Hadislerin kimler yoluyla geldikleri ve bunlari nakledenlerin güvenirliklerini inceleyen, ardindan da belirlenen kistaslarla bunlari siniflayan Muhaddisler ellerinde bulunan olanaklar ve araçlar içinde kistas ve metodlari belirlemislerdir. Oysa metodlar hiç bir zaman mutlak degildir. Örnek olarak Buhari saglam bir zincire sahip Hadisin senedini geçerli kabul etmesine karsin, Imam-i Azam hadisin kabul edilirligi için üç bagimsiz koldan bize aktarilmis olmasini esas almaktaydi. Söz konusu Islam'in ikinci kaynagini sekillendirme ve derleme oldugundan yalnizca 4. asirdaki Muhaddislere birakilamaz. Hadis kitaplarinin kullandigi hammadde elimizde oldugu sürece, baska kistaslar kullanilarak yeni derlemelerin üretilmesinde dini bir engel yoktur. Bu bakis, Sünneti, hatta mevcut Hadisleri reddetme anlamina gelmeyeceginden, eskiyle aramizda bir kesilme de olmayacaktir. Hadis nakledicilerinin (raviler) sonraki iki asama da göz önüne alinarak güvenilirlik ve yanilma olasiliklarinin arastirilmasi, nakledilen hadislerin dilbilim yöntemleri kullanilarak aktarilirken bilgi ve anlam kaybolmasina açik olup olmadiklarinin incelenmesi gibi bir çok alanda yapilacak incelemelerde sened güvenilirligi ve hadisin sözcük ve ifade yapisinin korunum derecesi konusunda olusturulacak çalisma ortaminda yeni derlemeler üretilebilir.
Muhaddisler sahihlerin senedleriyle içeriklerinin degerlendirilmesini birbirinden ayri tutmuslardir. Senedi tartismasiz kabul edilir olmasina ragmen içerigi bakimindan Islam anlayisi içinde görülmeyen hadisler siniflandirma disi tutulmuslardir. Ancak, senedi kabul edilebilir bir hadisin Islam'a aykiri olacagina kim karar verecektir? Buna da Muhaddisler kendi din anlayislari içinde karar vermislerdir. Kur'an ile uyusmasi, diger hadislerin geneliyle uyusmasi gibi ana kistaslarin disinda, Ehl-i Hadis ekolünün digerlerinden farkli olan teolojik yaklasimlari da ana etmenler arasindadir. Hemen her sekilde ve yönelimde senedi kabul edilebilir durumda onbinlerce hadis varsa Muhaddisin bunlari toplama disinda yaptigi sey kendi görüsüne göre ayiklamak olacaktir. Sonuç olarak çok farkli dini anlayislara göre apayri hadis kitaplari ortaya çikabilir, çimistir. Muhaddisin burada yalnizca hadis toplayan degil, aldigi bu genis seçim yetkisiyle dini de sekillendiren oldugu anlasilabilir. Bu yetkinin zamaninda tek bir kisiye, bir kaç kisiye veya popüler bir grupça sirtlanilmasi, bizim bunun sorumlulugundan muaf oldugumuz anlamina gelemez. Onbinlerin çok üzerindeki ayiklanmamis hadis hammaddesini tekrar incelememiz, hangi kistaslarin bunlari Islam içinde gördügüne karar ererek, muhtemelen daha hassas bir elekte ayiklamamiz gerekebilir.
Üçüncü asama bir hadisin metin ve sened olarak kabul edilirligi üzerinde mutabakat ortaya çiktiktan sonra bu hadisin din içinde yerlestirilmesi, Kur'an-i Kerim'in isigi altinda anlaminin belirlenmesi, anlatim kaymalari varsa genel içerigin çikarilmasi, Resulullah'in burada söyledigi, yaptigi farkli sartlar içindeki bir topluluk veya birey açisindan neye tekabül eder sorusunun cevaplanmasi gerekir. Bunlar yapilirken, Hadisi nakledenlerin ilim seviyeleri, anlayis durumlari, Kureys Arap kullanimindaki o günün mecazlar, tesbihler, ifadeler de analitik olarak incelenerek, ifadede degisiklik yapildiysa, orijinal ifadenin yeniden yapilandirilmasi gerekebilir.
Kisaca her üç asamada, ayni zamanda bu asamalarin birlirleriyle etkilesiminde daha ilerlemis yöntemler ve araçlarin kullanimindan yararlanarak, yeniden bir çalisma sahasi kurulmasi gerekmektedir. Kagidin seri üretiminin olmadigi, ulasim yetersizlikleri, iletisim olanaksizliklari, bilimsel egitim alabilecek insan sayisi gibi ortam faktörlerini göz önünde bulundurdugumuzda ilk Hicri yüzyillarin Müslüman ilim adamlari fikihtan hadise, kelamdan felsefeye her dalda inanilmaz atilimlar ve basarilar göstermislerdir. Içinde bulunduklari olanaklari günümüze oranlarsak ne yazik ki son yüzyillar bu dönemin altinda bir dipnot olarak bile yer alamayacaktir. Ümmetin ilimlerde önde gelenleri, erken Islam tarihindeki bu üstün verimli, özgüvenli alimlerini azizlestirip, insanüstü özellikler atfedip onlarin arkasina saklanmaktan vazgeçmek, onlarin eristikleri üretkenlik düzeyinde ilimleri Allah'in ihsan ettigi yeni sartlar altinda, kaldigi yerden tekrar baslatmak, yeniden ihya etmek zorundadir. Ancak bu sekilde modernizm bozunumu ile gelenekçilik taasubu arasindaki anlamsiz sikismadan kurtulabiliriz.
kaynak: Sinan Balci, Anadolu dergisi

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Mayıs 2006       Mesaj #93
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Allahü teâlânın, bir kulunu sevmemesi, onun faydasız şeylerle uğraşmasından anlaşılır.

Bir kimsenin çocuğunu terbiye etmesi ve ona edep öğretmesi, her gün bir miktar sadaka vermesinden daha hayırlıdır.
Son düzenleyen Safi; 12 Kasım 2017 23:51
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
2 Mayıs 2006       Mesaj #94
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ali b. Ebu Talip (r.a.) şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bulunduağum Bedr gazası günü yaşlı bir deveyi ganimet olarak aldım. Hz. Peygamber bana bir yaşlı deve daha vermişti. Bir gün bu develerimi Ensar'dan bir kimsenin kapısı önünde çöktürdüm. Bunlara boya otu yükleyip satmak ve parasıyla Fatıma'nın düğün yemeğine yardım etmek istiyordum. Kaynuka kabilesinden bu işe vâkıf bir kuyumcu da benimle beraberdi. Bu sırada Hamza b. Abdu'l-Muttalip bu Ensari'nin evinde içki içiyor ve beraberinde de şarkıcı bir kadın şarkılar söylüyordu. Bu şarkıcı kadın: Ey Hamza! Semiz develere bak! deyince hemen Hamza kılıcı ile bu iki hayvana doğru sıçrayarak bunları boğazladı. Hörgüçlerini kopardı, böğürlerini yarıp ciğerlerinden birer parça aldı. Ben İbn Şihab'a: Hörgüçten de mi? diye sordum. "İkisinin de hörgüçlerini aldı," dedi. İbn Şihab Ali'nin devamla: Beni çileden çıkaran bir manzara görmüştüm. Peygamberimizin yanına geldim. Yanında Zeyd. b. Harise vardı. Ona olanı anlattım. O Zeyd ile beraber dışarı çıktı, ben de ardından gittim. Hamza'nın yanına giderek ona kızdığını belli etti. Hamza başını kaldırdı ve: "Siz benim babalarımın kölelerinden başka nesiniz ki?" dediğini bildirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz de gerisin geri çıktı.
Son düzenleyen Safi; 12 Kasım 2017 23:51
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
3 Mayıs 2006       Mesaj #95
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Allahü teâlâ benim ümmetimden bir kuluna iyilik yapmak isterse, onun kalbine, Ashâbımın sevgisini yerleştirir.
Atalarınıza hürmet ediniz ki, çocuklarınız size hürmet etsin! İffetli olunuz ki, aileleriniz iffetli olsun!
Musîbetlerin en büyüğü, vakti faydasız şeylerle geçirmektir.

Son düzenleyen Safi; 12 Kasım 2017 23:52
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #96
arwen - avatarı
Ziyaretçi
same b. Zeyd (r.a.) şöyle anlatır:
Biz Peygamber'in (a.s.) yanında bulunduğumuz bir sırada kızlarından biri, Peygamber'i çağırmak için bir haberci gönderdi. Babasına bir çocuğunun yahut bir oğlunun ölüm hâline girdiğini haber veriyordu. Resulüllah kızının gönderdiği elçiye: "Onun (Zeynep) yanına dön ve kendisine şunu haber ver: Şüphesiz ki, Allah'ın aldığı ve verdiği her şey O'na aittir. Her şey Allah katında muayyen bir müddete bağlanmıştır. Yine ona şu emrimi bildir: Sabretsin ve sevabını Allah'tan beklesin." Bunun üzerine elçi geri döndü. Bu defa o (Zeynep) Peygamber'e yeminle, gelmesi için tekrar haber gönderdi. Bu haber üzerine Allah Resulü (a.s.) ve onunla beraber bulunan Sa'd b. Ubade ile Muaz b. Cebel de kalktılar. Ben de onlarla beraber (Zeyneb'in evine) gittim. Çocuk, sanki eski bir kırba içindeki su gibi can çekişir bir vaziyette, Hz. Peygamber'e verildi. Allah Resulü (a.s.) ise göz yaşı döküyordu. Sa'd b. Ubade (hayretle): "Ey Allah'ın Resulü! Bu ne hâl?" dedi. Resulüllah (a.s.): "Bu (göz yaşı), Allah'ın kullarının gönüllerine koyduğu bir rahmettir. Yüce Allah, kullarından ancak merhametli olanlarına rahmet edecektir" buyurmuştur.
Son düzenleyen Safi; 12 Kasım 2017 23:53
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #97
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ebû Hüreyre (ra)'den: Resûlullâh (sav) şöyle buyurdu:
Allahû Teâla pâktır. Pâk olandan başkasını kabûl etmez. Allahu Teâla mürsel olan Peygamberlerine neyi emrettiyse mü'minlere de onu emretmiştir.
Peygamberlere: "Ey peygamberler, pâk ve helâl taâmlardan yiyiniz ve sâlih amel işleyiniz"
Mü'minlere: "Ey iman edenler, rızk olarak size verdiğimiz pâk ve helâl şeylerden yiyiniz" buyurdu.
Ondan sonra Resûl-i Ekrem (sav) Hazretleri (sözü döndüre dolaştıra) buyurdu ki;
İnsan (Allah yolunda uzun seferlere katlanır, saçları birbirine karışmış, yüzü gözü toza bulanmış, "Yâ Râb! Yâ Rab!" diyerek ellerini gök yüzüne açar. Halbuki, yediği haram, içtiği haram, giydiği haram. Haram ile beslenmiş. Böylesinin duâsı nereden müstecâb olacak?
Son düzenleyen Safi; 12 Kasım 2017 23:53
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #98
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
40 HADİS
1
اَلدِّينُ النَّصِيحَةُ قُلْنَا: لِمَنْ )يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟( قَالَ: لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ
(Allah Rasûlü) “Din nasihattır/samimiyettir” buyurdu. “Kime Yâ Rasûlallah?” diye sorduk. O da; “Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara” diye cevap verdi.
Müslim, İmân, 95.
2
اَلإِسْلاَمُ حُسْنُ الْخُلُقِ
İslâm, güzel ahlâktır.
Kenzü’l-Ummâl, 3/17, HadisNo: 5225.
3
مَنْ لاَ يَرْحَمِ النَّاسَ لاَ يَرْحَمْهُ اللَّهُ
İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.
Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16.
4
يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا وَبَشِّرُوا وَلاَ تُنَفِّرُوا
Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.
Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6.
5
إنَّ مِمَّا أدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلاَمِ النُّبُوَّةِ:
إذَا لَمْ تَسْتَحِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ
İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür.
Buhârî, Enbiyâ, 54; EbuDâvûd, Edeb, 6.
6
اَلدَّالُّ عَلىَ الْخَيْرِ كَفَاعِلِهِ
Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.
Tirmizî, İlm, 14.
7
لاَ يُلْدَغُ اْلمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ مَرَّتَيْنِ
Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz.(Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez)
Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.
8
اِتَّقِ اللَّهَ حَـيْثُمَا كُنْتَ وَأتْبِـعِ السَّـيِّـئَةَ الْحَسَنَةَ تَمْحُهَا
وَخَالِقِ النَّاسَ بِخُلُقٍ حَسَنٍ
Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.
Tirmizî, Birr, 55.
9
إنَّ اللَّهَ تَعَالى يُحِبُّ إذَا عَمِلَ أحَدُكُمْ عَمَلاً أنْ يُتْقِنَهُ
Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur.
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 1/275; Beyhakî, fiu’abü’l-Îmân, 4/334.
10
اَلإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً أفْضَلُهَا قَوْلُ لاَ إِلهَ إِلاَّاللَّهُ وَأدْنَاهَا إِمَاطَةُ اْلأذَى عَنِ الطَّرِيقِ وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ اْلإِيـمَانِ
İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır.
Buhârî, Îmân, 3; Müslim, Îmân, 57, 58.
11
مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِلِسَانِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِقَلْبِهِ وَذَلِكَ أضْعَفُ اْلإِيـمَانِ
Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.
Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248.
12
عَيْنَانِ لاَ تَمَسُّهُمَا النَّارُ: عَيْنٌ بَـكَتْ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَعَيْنٌ
بَاتَتْ تَحْرُسُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ
İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda, nöbet tutarak geçiren göz.
Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 12.
13
لاَ ضَرَرَ وَلاَ ضِرَارَ
Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.
İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta’, Akdıye, 31.
14
لاَ يُؤْمِنُ أحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.
Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.
15
اَلْمُسْلِمُ أخُو الْمُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ مَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللَّهُ فِي حَاجَتِهِ وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللَّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.
Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.
16
لاَ تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلاَ تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا
İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.
Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56.
17
اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ النَّاسُ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ
Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.
Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.
18
لاَ تَبَاغَضُوا وَلاَ تَحَاسَدُوا وَلاَ تَدَابَرُوا وَكُونُوا عِبَادَ اللَّهِ إخْوَانًا
وَلاَ يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أنْ يَهْجُرَ أخَاهُ فَوْقَ ثَلاَثِةِ اَيَّامٍ
Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.
Buhârî, Edeb, 57, 58.
19
إنَّ الصِّدْقَ يَهْدِي إلَى الْبِرِّ وَ إنَّ الْبِرَّ يَهْدِي إلَى الْجَنَّةِ وَإنَّ الرَّجُلَ لَيَصْدُقُ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ صِدِّيقًا وَ إنَّ الْكَذِبَ يَهْدِي إلَى الْفُجُورِ وَ إنَّ الْفُجُورَ يَهْدِي إلَى النَّارِ وَ إنَّ الرَّجُلَ لَيَـكْذِبُ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ كَذَّابًا
Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.
Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104.
20
لاَ تُمَارِ أخَاكَ وَلاَ تُمَازِحْهُ وَلاَ تَعِدْهُ مَوْعِدَةً فَتُخْلِفَهُ
(Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.
Tirmizî, Birr, 58.
21
تَبَسُّمُكَ فِي وَجْهِ أخِيكَ لَكَ صَدَقَةٌ وَأمْرُكَ بِالْمَعْرُوفِ وَ نَهْيُكَ عَنِ الْمُنْكَرِ صَدَقَةٌ وَإِرْشَادُكَ الرَّجُلَ فِي أرْضِ الضَّلاَلِ لَكَ صَدَقَةٌ وَإِمَاطَتُكَ الْحَجَرَ وَالشَّوْكَ وَالْعَظْمَ عَنِ الطَّرِيقِ لَكَ صَدَقَةٌ
(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.
Tirmizî, Birr, 36.
22
إِنَّ اللَّهَ لاَ يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأمْوَالِكُمْ وَلـكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأعْمَالِكُمْ
Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.
Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9;
Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.
23
رِضَى الرَّبِّ في رِضَى الْـوَالِدِ وَسَخَطُ الرَّبِّ في سَخَطِ الْـوَالِدِ
Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır.
Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.
Tirmizî, Birr, 3.
24
ثَلاَثُ دَعَوَاتٍ يُسْتَجَابُ لَهُنَّ لاَ شَكَّ فِيهِنَّ:
دَعْوَةُ الْمَظْلُومِ، وَدَعْوَةُ الْمُسَافِرِ ، وَدَعْوَةُ الْوَالِدِ لِوَلَدِهِ
Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir:
Mazlumun duası, misafirin duası ve babanın evladına duası.
İbn Mâce, Dua, 11.
25
مَا نَحَلَ وَالِدٌ وَلَدًا مِنْ نَحْلٍ أَفْضَلَ مِنْ أدَبٍ حَسَنٍ
Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir
hediye veremez.
Tirmizî, Birr, 33.
26
خِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ لِنِسَائِهِمْ
Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır.
Tirmizî, Radâ’, 11; ‹bn Mâce, Nikâh, 50.
27
لَيْس مِنَّا مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغِيرَنَا وَيُوَقِّرْ كَبِيرَنَا
Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı
göstermeyen bizden değildir.
Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.
28
كَافِلُ الْيَتِيمِ لَهُ أوْ لِغَيْرِهِ أنَا وَ هُوَ كَهَاتَيْنِ فيِ الْجَنَّةِ وَأشَارَ بِالسَّبَّابَةِ وَالْوُسْطَى
Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: “Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yanyanayız” buyurmuştur.
Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.
29
اِجْتَنِبُوا السَّبْعَ الْمُوبِقَاتِ قَالُوا يَا رَسُولَ للهِ وَمَا هُنَّ قَالَ: اَلشِّرْكُ بِاللَّهِ وَالسِّحْرُ وَ قَتْلُ النَّفْسِ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إلاَّ بِالْحَقِّ وَأكْلُ الرِّبَا وَأكْلُ مَالِ اْليَتِيمِ وَالتَّوَلِّي يَوْمَ الزَّحْفِ وَقَذْفُ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلاَتِ الْمُؤْمِنَاتِ
(İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir ya Resulullah dediler. Bunun üzerine: Allah’a şirk koşmak, sihir, Allah’ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak buyurdu.
Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144.
30
مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلاَ يُؤْذِ جَارَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أوْ لِيَصْمُتْ
Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe imân eden misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun.
Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75.
31
مَا زَالَ جِبْرِيلُ يُوصِينِي بِالْجَارِ حَتَّى ظَنَنْتُ أنَّهُ سَيُوَرِّثُهُ
Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki;
ben (Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.
Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140, 141.
32
اَلسَّاعِي عَلَى الأرْمَلَةِ وَالْمِسْكِينِ كَالْمُجَاهِدِ فِي سَبِيلِ اللَّهِ
أوِ الْقَائِمِ اللَّيْلَ الصَّائِمِ النَّهَارَ
Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden
veya gündüzleri (nafile) oruç tutup, gecelerini (nafile) ibadetle
geçiren kimse gibidir.
Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Zühd, 41;
Tirmizî, Birr, 44; Nesâî, Zekât, 78.
33
كُلُّ ابْنِ آدَمَ خَطَّاءٌ وَخَيْرُ الْخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ
Her insan hata eder.
Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.
34
عَجَبًا لأمْرِ الْمُؤْمِنِ إِنَّ أمْرَهُ كُلَّهُ خَيْرٌ وَلَيْس ذَاكَ لأحَدٍ إِلاَّ لِلْمُؤْمِنِ: إِنْ أصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَـكَرَ فَـكَانَ خَيْرًا لَهُ وَإِنْ أصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ فَـكَانَ خَيْرًا لَهُ
Mü’minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali vardır; O’nun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.
Müslim, Zühd, 64; Dârim”, Rikâk, 61.
35
مَنْ غَشَّـنَا فَلَيْس مِنَّا
Bizi aldatan bizden değildir.
Müslim, Îmân, 164.
36
لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ نَمَّامٌ
Söz taşıyanlar (cezalarını çekmeden ya da affedilmedikçe)
cennete giremezler.
Müslim, Îmân, 168; Tirmizî, Birr, 79.
37
أعْطُوا الأجِيرَ أجْرَهُ قَبْلَ أنْ يَجِفَّ عَرَقُهُ
İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz.
İbn Mâce, Ruhûn, 4.
38
مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَغْرِسُ غَرْسًا أوْ يَزْرَعُ زَرْعًا فَيَـأكُلُ مِنْهُ
طَيْرٌ أوْ إِنْسَانٌ أوْ بَهِيمَةٌ إِلاَّ كَانَ لَهُ بِهِ صَدَقَةٌ
Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır.
Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10.
39
إِنَّ فِي الْجَسَدِ مُضْغَةً إِذَا صَلَحَتْ صَلَحَ الْجَسَدُ كُلُّهُ
وَإِذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ ألاَ وَهِيَ الْقَلْبُ
İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.
Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107.
40
اِتَّقُوا اللَّهَ رَبَّـكُمْ وَصَلُّوا خَمْسَـكُمْ وَصُومُوا شَهْرَكُمْ وَأدُّوا زَكَاةَ أمْوَالِكُمْ وَأطِيعُوا ذَاأمْرِكُمْ تَدْخُلُوا جَنَّةَ رَبِّـكُمْ
Rabbinize karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize itaat edin. (Böylelikle) Rabbinizin cennetine girersiniz.
Tirmizî, Cum’a, 80.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #99
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Arab'ın söylediği sözlerin en şairanesi Lebid'in şu sözüdür: İyi biliniz ki Allah'tan başka her şey batıldır".
Son düzenleyen Safi; 12 Kasım 2017 23:53
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
5 Mayıs 2006       Mesaj #100
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ebu Rukayye Temin b. Evs ed-Dâri (ra)'den: Demiştir ki, Nebiyy-i Ekrem (sav) Efendimiz şöyle buyurdu: "Din hemen nasihattir. Din hemen nasihattir. Din hemen nasihattir." "Yâ Resûlallâh, kimin için nasihat?" diye sorduk. "Allah için, kitâbı için, Resûlü için, Eimme-i müslimin ve âmme-i müslimin için." buyurdular.

Son düzenleyen Safi; 12 Kasım 2017 23:53

Benzer Konular

29 Kasım 2009 / Misafir Cevaplanmış
4 Ekim 2009 / Misafir Cevaplanmış
8 Aralık 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
6 Ocak 2009 / ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış