
Ziyaretçi
Medya ve Toplum
Günümüz insanı hızlı bir yaşam temposu içinde, sınırlarını zorlayan pek çok ayrıntı ile başa çıkmak zorundadır. Gelişen teknoloji ile birlikte değişen yaşamlar günden güne toplumların çizgisini değiştirmektedir. Teknolojinin gelişimi bilgi çağını başlatmış, bilgi çağının başlaması da, toplumların yapısını değiştirmiştir. Kimileri buna ayak uydurup ilerlerken, kimileri de değişimin peşinden koşarken farkında olmadan kendinden bazı fedakarlıklar yapmak zorunda kalmıştır. Bu da, eğitimin yeterli olmamasından ve gelişimin değişik aşamalarında, bunları uygun şekilde değerlendirmek için gerekli donanımlara sahip olamamaktan ileri gelmektedir. Bu yüzden gelişen toplumlar içinde de, zaman zaman bilinçsiz topluluklar oluşmaktadır.
Toplumu çeşitli kesimlere ayırmak kulağa pek hoş gelmese de, gelişim süreci içinde bu kavram doğal olarak gelişir ve farklı kesimler farklı roller üstlenirler. Toplumun bazı kesimleri kendini halkın eğitimine adar, bazı kesimleri eğitilmek için çabalar, bazı kesimleri eğitilmemek için direnir, bazı kesimleri ise halkı kullanarak çeşitli çıkarlar sağlamaya çalışır. Bu bağlamda hiçbir kesimi iyi ya da kötü diye ayırmak doğru değildir. Yeterince bilinçli, sağduyulu olanlar ve olmayanlar diye nitelendirmek daha yerinde olacaktır. Bilinçli ve sağduyulu kesimin diğerlerini uyandırması, yaşamlarındaki seçimleri yeniden gözden geçirmeye yöneltmesi gerekir. Bunu yapabilmek için ellerinde bulunan en önemli araç ise kitle iletişim araçları, yani medyadır. Medyanın toplum üzerinde etkisini, toplumun bilinçli bir şekilde gelişimine nasıl destek (ya da köstek) olabileceğini düşündüğümüzde onun gücünü daha iyi kavrayabiliriz.
Günümüzde medyanın insanlar üzerindeki etkisi oldukça fazladır. Toplumun önemli bir kısmı gecelerinin büyük bir bölümünü televizyon karşısında geçirmektedir. Hatta çocukların eğitiminde önemli bir rol üstlenen ev hanımı anneler günlerinin büyük bir bölümünü televizyon karşısında geçirmektedirler. Yine toplumun büyük bir bölümü her gün çeşitli gazeteler okumakta, daha az bir kısmı ise farklı konular içeren dergileri okumaktadırlar. Şöyle bir düşündüğümüzde, bu kişilerin okuduklarından ya da izlediklerinden ne şekilde etkileneceklerini tahmin edebiliriz. Özellikle televizyonlarda; ki bu, medyanın en revaçta olan kitle iletişim aracıdır; bir takım programların halkın gelişimine hizmet etmekten çok, onları birer reyting aracı haline sokan, ilgi çeken, bağımlılık yapan, kolay izlenen, fazla zihinsel emek gerektirmeyen programlara yer verilmektedir.
Peki, bu nelere yol açar? Öncelikle kişisel gelişimin en önemli parçası olan duygusal ve zihinsel faaliyetlerin kalitesinin artırılmasına katkıda bulunmaz. Tam aksine, bir takım programlar, bazı olumsuz duyguların uyanmasına neden olur. Bu engellenecek bir şey değildir, ancak olumsuz duygular aracılığıyla izleyici sadece kullanılıyor, ve bir sonraki programı adeta bu duyguları yeniden yaşamak için izliyorsa, bu toplumsal bir sorun sayılabilir. Örneğin, bazı haber içerikli programlarda, sürekli insanların başlarına gelen felaketler anlatılır. Tabi ki, bunun insanlara katacağı şeyler olabilir. Bazı konularda uyanık olmaya ve önlem almaya teşvik etmek, benzer olaylar yaşayanlara karşı daha hoşgörülü olabilmek… gibi. Ancak izleyicide sadece öfke ve dehşet uyandıran, hatta sonrasında kimin suçlu kimin suçsuz olduğu, neler yapılabileceği gibi ayrıntılar hiç irdelenmeden, izleyiciyi çaresizlikle baş başa bırakmaktan öteye geçmeyen programların televizyonda yer almasının topluma hizmet etmekle uzaktan yakından ilgisi olamaz. Bu bağlamda halkın bilinçlenmesi bu tür programlara rağbet etmemesini sağlayacaktır.
“Halkın bilinçlenmesi” çok sık kullandığımız bir söylemdir. Daha önce de söylediğimiz gibi halkın değişik kesimleri farklı eğitim düzeyine sahip. Dolayısıyla, bakış açıları, beğenileri, merakları, uğraşları, beklentileri de farklı. Burada en önemli amacın, halkın çoğunluğunu belli bir eğitim ve bilinç düzeyinin üzerine çekebilmek olmalıdır. Bunun en etkin yolu da, bu amaç için medyayı kullanmaktır. Çünkü toplumun çoğunluğuna en kısa yoldan ulaşmanın çaresi budur. Peki, ya medya bu şekilde topluma hizmet etmek için kullanılmaktan alıkoyulursa…? O zaman, medya bir takım güçlere hizmet eden bir araç olmaktan öteye gidemez. Örneğin, bir tartışma programında ortaya konan fikirler tartışılmaktan çok, empoze edilmeye çalışılıyorsa, bu medyanın gücünü kötüye kullanarak, toplumu etkilemek olacaktır. Ama toplum bundan bir yarar sağlayamayacaktır.
Günümüzün gazetelerine baktığımızda, yer alan haberlerin çoğunun aslında içi boş bir takım olayların haber verilmesinden meydana geldiğini görürüz. Oysa halkın etraflarında gelişen olayları yorumlama becerilerine katkıda bulunan haberler toplumun gelişimine hizmet eder. Tabi ki gazetede yer alan her haber için bu beklentide olmak gerçekçi olmayabilir, ama en azından gazetelerin anlamlı bir bölümünü kaplayan köşe yazılarından bunu beklemek çok doğaldır. Aynı şekilde televizyon programlarının hepsinden kültür düzeyini artırıcı öğeler içermesini bekleyemeyiz, ama bir kısmının bu amaca hizmet etmesini beklemek hepimizin yararına olacaktır.
Pek çok durumda olduğu gibi, burada da sadece beklenti içinde olmak yetmeyecektir. Bir takım çıkarların peşinde olanlar, halkın bilinçlenmesini istemezler. Çünkü halk üzerinden kolay para kazanmak, fazla zahmete girmeden tüketime yöneltmek isterler. Halkın kullanması gereken, yaptırım gücüdür. İhtiyaçlarını talep etmesi, bu taleplerin karşılanması için üzerine düşeni yapması gerekir. Ama öncelikle gerçek ihtiyaçlarının ne olduğunu ayırt edebilmelidir. Bu farkındalık da ancak eğitimle gerçekleşebilir. İşte bu noktada medya-toplum ilişkisindeki kısırdöngüyü görebiliriz. Eğitim için en önemli araçlardan biri medyadır, ama medya eğitime hizmet etmez. Yeterince eğitilemeyen halk, geçek ihtiyaçlarının farkına varamaz, bunları medyadan talep edemez. Bu böylece sürüp gider.
Yapılması gerekenler konusunda, halkın belli bir düzeyin üzerinde eğitim almış kesiminin desteği gerekir. Halkı uyandırmak, ihtiyaçlarının farkına varmalarını sağlamak, neyi ne şekilde talep edebilecekleri konusunda yol göstermek gerekir. Eğer bu yolda medyanın desteği alınamıyorsa işler zorlaşır ve yine bir kısırdöngü baş gösterir. Bu durumda belki de, sivil toplum kuruluşları daha etkin bir rol alabilir. Ancak medyanın elinde bulundurduğu gücün yanında, hangi kuruluşların etkin olabileceği de ayrıca tartışılması gereken bir konudur.
Zeynep Oktuğ
Günümüz insanı hızlı bir yaşam temposu içinde, sınırlarını zorlayan pek çok ayrıntı ile başa çıkmak zorundadır. Gelişen teknoloji ile birlikte değişen yaşamlar günden güne toplumların çizgisini değiştirmektedir. Teknolojinin gelişimi bilgi çağını başlatmış, bilgi çağının başlaması da, toplumların yapısını değiştirmiştir. Kimileri buna ayak uydurup ilerlerken, kimileri de değişimin peşinden koşarken farkında olmadan kendinden bazı fedakarlıklar yapmak zorunda kalmıştır. Bu da, eğitimin yeterli olmamasından ve gelişimin değişik aşamalarında, bunları uygun şekilde değerlendirmek için gerekli donanımlara sahip olamamaktan ileri gelmektedir. Bu yüzden gelişen toplumlar içinde de, zaman zaman bilinçsiz topluluklar oluşmaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar
Toplumu çeşitli kesimlere ayırmak kulağa pek hoş gelmese de, gelişim süreci içinde bu kavram doğal olarak gelişir ve farklı kesimler farklı roller üstlenirler. Toplumun bazı kesimleri kendini halkın eğitimine adar, bazı kesimleri eğitilmek için çabalar, bazı kesimleri eğitilmemek için direnir, bazı kesimleri ise halkı kullanarak çeşitli çıkarlar sağlamaya çalışır. Bu bağlamda hiçbir kesimi iyi ya da kötü diye ayırmak doğru değildir. Yeterince bilinçli, sağduyulu olanlar ve olmayanlar diye nitelendirmek daha yerinde olacaktır. Bilinçli ve sağduyulu kesimin diğerlerini uyandırması, yaşamlarındaki seçimleri yeniden gözden geçirmeye yöneltmesi gerekir. Bunu yapabilmek için ellerinde bulunan en önemli araç ise kitle iletişim araçları, yani medyadır. Medyanın toplum üzerinde etkisini, toplumun bilinçli bir şekilde gelişimine nasıl destek (ya da köstek) olabileceğini düşündüğümüzde onun gücünü daha iyi kavrayabiliriz.
Günümüzde medyanın insanlar üzerindeki etkisi oldukça fazladır. Toplumun önemli bir kısmı gecelerinin büyük bir bölümünü televizyon karşısında geçirmektedir. Hatta çocukların eğitiminde önemli bir rol üstlenen ev hanımı anneler günlerinin büyük bir bölümünü televizyon karşısında geçirmektedirler. Yine toplumun büyük bir bölümü her gün çeşitli gazeteler okumakta, daha az bir kısmı ise farklı konular içeren dergileri okumaktadırlar. Şöyle bir düşündüğümüzde, bu kişilerin okuduklarından ya da izlediklerinden ne şekilde etkileneceklerini tahmin edebiliriz. Özellikle televizyonlarda; ki bu, medyanın en revaçta olan kitle iletişim aracıdır; bir takım programların halkın gelişimine hizmet etmekten çok, onları birer reyting aracı haline sokan, ilgi çeken, bağımlılık yapan, kolay izlenen, fazla zihinsel emek gerektirmeyen programlara yer verilmektedir.
Peki, bu nelere yol açar? Öncelikle kişisel gelişimin en önemli parçası olan duygusal ve zihinsel faaliyetlerin kalitesinin artırılmasına katkıda bulunmaz. Tam aksine, bir takım programlar, bazı olumsuz duyguların uyanmasına neden olur. Bu engellenecek bir şey değildir, ancak olumsuz duygular aracılığıyla izleyici sadece kullanılıyor, ve bir sonraki programı adeta bu duyguları yeniden yaşamak için izliyorsa, bu toplumsal bir sorun sayılabilir. Örneğin, bazı haber içerikli programlarda, sürekli insanların başlarına gelen felaketler anlatılır. Tabi ki, bunun insanlara katacağı şeyler olabilir. Bazı konularda uyanık olmaya ve önlem almaya teşvik etmek, benzer olaylar yaşayanlara karşı daha hoşgörülü olabilmek… gibi. Ancak izleyicide sadece öfke ve dehşet uyandıran, hatta sonrasında kimin suçlu kimin suçsuz olduğu, neler yapılabileceği gibi ayrıntılar hiç irdelenmeden, izleyiciyi çaresizlikle baş başa bırakmaktan öteye geçmeyen programların televizyonda yer almasının topluma hizmet etmekle uzaktan yakından ilgisi olamaz. Bu bağlamda halkın bilinçlenmesi bu tür programlara rağbet etmemesini sağlayacaktır.
“Halkın bilinçlenmesi” çok sık kullandığımız bir söylemdir. Daha önce de söylediğimiz gibi halkın değişik kesimleri farklı eğitim düzeyine sahip. Dolayısıyla, bakış açıları, beğenileri, merakları, uğraşları, beklentileri de farklı. Burada en önemli amacın, halkın çoğunluğunu belli bir eğitim ve bilinç düzeyinin üzerine çekebilmek olmalıdır. Bunun en etkin yolu da, bu amaç için medyayı kullanmaktır. Çünkü toplumun çoğunluğuna en kısa yoldan ulaşmanın çaresi budur. Peki, ya medya bu şekilde topluma hizmet etmek için kullanılmaktan alıkoyulursa…? O zaman, medya bir takım güçlere hizmet eden bir araç olmaktan öteye gidemez. Örneğin, bir tartışma programında ortaya konan fikirler tartışılmaktan çok, empoze edilmeye çalışılıyorsa, bu medyanın gücünü kötüye kullanarak, toplumu etkilemek olacaktır. Ama toplum bundan bir yarar sağlayamayacaktır.
Günümüzün gazetelerine baktığımızda, yer alan haberlerin çoğunun aslında içi boş bir takım olayların haber verilmesinden meydana geldiğini görürüz. Oysa halkın etraflarında gelişen olayları yorumlama becerilerine katkıda bulunan haberler toplumun gelişimine hizmet eder. Tabi ki gazetede yer alan her haber için bu beklentide olmak gerçekçi olmayabilir, ama en azından gazetelerin anlamlı bir bölümünü kaplayan köşe yazılarından bunu beklemek çok doğaldır. Aynı şekilde televizyon programlarının hepsinden kültür düzeyini artırıcı öğeler içermesini bekleyemeyiz, ama bir kısmının bu amaca hizmet etmesini beklemek hepimizin yararına olacaktır.
Pek çok durumda olduğu gibi, burada da sadece beklenti içinde olmak yetmeyecektir. Bir takım çıkarların peşinde olanlar, halkın bilinçlenmesini istemezler. Çünkü halk üzerinden kolay para kazanmak, fazla zahmete girmeden tüketime yöneltmek isterler. Halkın kullanması gereken, yaptırım gücüdür. İhtiyaçlarını talep etmesi, bu taleplerin karşılanması için üzerine düşeni yapması gerekir. Ama öncelikle gerçek ihtiyaçlarının ne olduğunu ayırt edebilmelidir. Bu farkındalık da ancak eğitimle gerçekleşebilir. İşte bu noktada medya-toplum ilişkisindeki kısırdöngüyü görebiliriz. Eğitim için en önemli araçlardan biri medyadır, ama medya eğitime hizmet etmez. Yeterince eğitilemeyen halk, geçek ihtiyaçlarının farkına varamaz, bunları medyadan talep edemez. Bu böylece sürüp gider.
Yapılması gerekenler konusunda, halkın belli bir düzeyin üzerinde eğitim almış kesiminin desteği gerekir. Halkı uyandırmak, ihtiyaçlarının farkına varmalarını sağlamak, neyi ne şekilde talep edebilecekleri konusunda yol göstermek gerekir. Eğer bu yolda medyanın desteği alınamıyorsa işler zorlaşır ve yine bir kısırdöngü baş gösterir. Bu durumda belki de, sivil toplum kuruluşları daha etkin bir rol alabilir. Ancak medyanın elinde bulundurduğu gücün yanında, hangi kuruluşların etkin olabileceği de ayrıca tartışılması gereken bir konudur.
Zeynep Oktuğ