Arama

Anlayana - Sayfa 14

Güncelleme: 26 Kasım 2018 Gösterim: 594.776 Cevap: 3.995
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Haziran 2006       Mesaj #131
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aylar olmuştu, yıllar gibi geçen aylar, onlarla görüşmeyeli. Karar vermiştim, ne yapıp yapıp üçü bir aradayken görüşecektim üç mâviyle. Üç mâvinin özlemiyle içim, dışım, gecem, gündüzüm masmâviydi adetâ. Şiirlerimin rengi mâvi, bakışlarımın manzarası mâviydi. Gördüğüm güller mâvi, kokladığım çiçekler mâvi…Alev alev yanarken bile her tarafım, alevlerin rengi mâviydi…
Bâzen kurtulmak düşüncesiyle onlardan, bütün mâviliklere karşı akıl almaz şekilde nefret ve kinle doluyordum. Sonra seyrine doyamadığım üç mâvinin üçüncüsü gözlerime takılınca ve sihir gibi her tarafımı kaplayınca pişman oluyordum, yapmayı düşündüğümden.
Sponsorlu Bağlantılar
Nerden ve nasıl kapılmıştım bu üç mâviye? Ya da bu üç mâvi nasıl bir araya gelmişte, ağına düşürmüştü şaşkın bir av gibi beni?
Önceleri bayağı rahatsız olduğum bu düşüş sonra benliğimi absorbe ederek, bir köle haline getirmişti beni. Şikâyet ettiğim, artık özlediğim ve aradığım olmuştu; üstelik ayrılıklarına dayanmam ve üç mâvisiz etmem mümkün değildi. Ama iki mâvinin bunu bilmesi zordu. Biri ise biliyor ama umarsızca bilmemiş gibi hareket ediyordu ve bu da beni kahrediyordu…
Derdimi ve neler çektiğimi anlatmam imkansızdı; çünkü mâviliğine dalarken, veya mâviliğini içimin en gizemli, erişilmez noktalarına yerleştirirken izin almamıştım ondan. İzin isteseydim belki râzı olmayacaktı. Böyle bir riski göze almak istemiyordum. Kendi kendime; “boş ver, ne ve nasıl düşünüyorsan ona göre hareket et; sonuç da nereye varırsa varsın” dedim. İçimden geldiği gibi hâreket ettim kısacası.
Ettim etmesine ama ne kadar büyük bir yanlış yaptığımı anladığımda karşılaştığım şeylerin umduğum gibi olmadığını gördüm ve bir çıkış, çâre aramaya başladım. Şimdi bir suç ortağı bularak suçumu paylaşmak ya da dağıtmak istiyorum; suçun bütünün sebebi ben olduğum halde.
Diğer mâviliklerle zaman zaman kesişiyor yollarımız ama üçüncü mâvi istemediği müddetçe bir araya gelmemiz mümkün değil. Üçüncü mâvi olmadan da diğer mâvilikler bir şey ifâde etmiyor ve sevemiyorum diğer mâvilikleri, sevmeyi istememe rağmen!
Size bir tavsiyem olacak; siz siz olun üç mâviyi bir arada gördüğünüzde kesinlikle kapılmayın ve bana haber verin, ne olur! Çünkü benden kaçıyorlar sürekli. Hele birisi…çok insafsız ve merhametsiz davranıyor; sanki vicdanı yokmuş gibi, ya da mermer gibi… Görür ve kapılırsanız benden beter olacağınız muhakkak; benden söylemesi!

Son düzenleyen Blue Blood; 5 Haziran 2006 12:00 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Haziran 2006       Mesaj #132
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Son Tebessümü Sana Saklarım

Sponsorlu Bağlantılar


Rüzgarlar esiyor bir köz üstüne,
Beyaz sayfalar bir bir tutuşur.
Bir hasret şiiri yağmur üstüne,
Dudağımdan dökülür, küller uçuşur.

Bir umut mumu yanar benim odamda,
Titreyip yüzümde bir veda çizer.
Odamın kararan duvarlarında,
Bir karanlık simâ bağını çözer.

Bir cefa sızıyor yorgun bakışlarımdan
Yeni bir umuda çırpınmaktayım.
Sen gittin gideli ben, o zamandan;
İçli içli yanıp ağlamaktayım.

Bir gün ansızın gelirsin diye,
Sevinip sevinip hazırlanırım.
Yüz aydınlığına bir buket diye,
Son tebessümü sana saklarım...
ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
5 Haziran 2006       Mesaj #133
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
En sonunda bitti ... Bittiğine üzülmüyorum ve seni özlemiyorum ...
İlk defa ayrılığı seviyorum ... Senin söylediğin gibi ... En azından içindeki benkirlenmeyecek... İşte bu yüzden bu ayrılığı seviyorum... Bu yüzden akşamları
yastığıma sarılıp ağlamıyorum... Bu yüzden sabahları uyanınca gözlerim gözleriniaramıyor
Bu yüzden senden vazgeçmek daha kolay.. İçindeki yani hayalindeki
ben gerçek ben ile kirlenmeyecek....

Bazen kendime nasıl bu hale geldik diye soruyorum; ilişkide neden nasıl gibi
soruların sorulmaması gerektiğini bilmeme rağmen.. İlişkinin muhasebesi yapılırmı?
Ben ilk defa yaptım.. Ne verdim ne aldım diye düşündüm.. Çok şey almışım ama
hiçbirşey verememişim. Bu da benim eksikliğim. Gerçek benin eksikliği
Seninhayal ettiğin olduğunu düşündüğün insanın değil.. Benim eksikliğim..

Gece ilerliyor ... Diğer eksikliklerim aklıma geliyor ...
Sevdiğimin hayatındakisorunlara ortak dahi olamayan beni düşünüyorum ...
Bak gördün mü bu bile sendeki
benden farklı ... Ama diyorum ya ben buyum, ben böyleyim ... Beni tanı ...

Neredeyse sabah oluyor ... Bu seferde en büyük eksikliğim aklıma geliyor...
Senidüşünüyorum ....

şimdi git . . . içindeki ben daha fazla kirlenmesin ...
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
5 Haziran 2006       Mesaj #134
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
SU GİBİ

Simdi sen "su" oldugunu düsün. Su kadar özel, su kadar faydali ve su kadar çok, tükenmez...
Inaniyorum ki gerçekten de öylesin.
Ama ister çesmelerden dökül, ister göklerden yag, ister nehirler dolusu ak; dibi olmayan bir kovayi dolduramazsin.
Yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsin...
Unutma; Daha çok bagirdiginda daha çok dinlenmezsin.. Gürültünün parçasi olursun sadece!..
Suyun yaninda olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü; "su nasilsa burda, lüzum yok ki suyu kana kana içmeye" diye düsünürler...
Aynen, sesini sürekli duyanlarin seni dinlemedikleri gibi!
Ormandaki hiç bir hayvan, irmagin gürültüler koparan yerinden su içmeye çalismadi simdiye kadar. Hepsi, hep sabahin en sakin anini bekledi; suyun durgun yerlerini bulabilmek için. Gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarini giderdiler; Onlar için en uygun olan, kendi istedikleri zamanda...
Sen, hep bir su oldugunu düsün. Su gibi güzel, su gibi yararli, su gibi vazgeçilmez...
Ve su gibi hayat kaynagi oldugunu düsün. Ama su gibi yasatici ol; Su gibi yikici, sürükleyici ve öldürücü degil!..
Sen bir su ol... Ama rahmet ol; Afet degil !
Su isen tarlalarini basma insanlarin, yuvalarini yikma, ocaklarini söndürme; Sana "felaket" denmesin!
Su isen bir bardaga sigabil ki; Damarlara giresin!..
Su; Yüce Mevla'nin insanlar için yarattigi en büyük nimetlerden biri... Unutma;
Ve suya benzedigini unutma. Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi faydali, su gibi lüzumlu ve su gibi bitmez-tükenmez oldugunu da unutma.
Ayrica su gibi sakin olabilecegin gibi, su gibi de "kiyametler" koparici olabilecegini unutma...
Unutma; Senin isin rahmet olmak, afet degil!
Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayilabilecegin; Küçük irmaklara ayirabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene.
Ve ya sayabilirsin dünya dönmesine devam ettigi müddetçe. Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen; korkulan ve kaçilan olursun seller, afetler gibi.
Tercih elindeydi hep ve hep de "senin" ellerinde olacak... Ya tutmayi ögreneceksin dilini; veya hiç durmadan konustugun için, sadece bombos ve anlamsiz sesler çikartan birisi oldugunu zannettireceksin çevrendeki insanlara!
Ama yapman gereken su, degil mi; Düsüneceksin ne zaman ne söyleyecegini. Düsüneceksin kimin dinleyip dinlemedigini, kimin anlayip anlamadigini. Düsüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarini anlatabildigini... Hatta anlayanlarin anladiklarinin da senin anlattiklarinin ne kadari oldugunu düsüneceksin...
Ve konusmak için en uygun zamani bekleyecek, en az ama an uygun kelimeleri seçmeye çalisacaksin...
Ahmak olmayan yolcularin, önceden aldikari biletleri ceplerinde oldugu halde, saatlerini kontrol ederek, vakit yaklastiginda, vapurun kalkacagi iskelede hazir olmalari gibi, sen de fikrini bindirecegin kisinin "kiyiya yanasmasini" bekleyeceksin!..
Demeyeceksin; "Ben canim isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda!.."
Demeyeceksin; "Ben aklima geleni aklima geldigi biçimde söylerim.
Karsimdaki de degil duymak, degil dinlemek, anlattigimdan bile fazlasini anlamak zorunda!.."
Keske öyle olsaydi. Keske hakli olsaydin, ama maalesef degil...
Agzini açip "Selaleden dökülen suyu" içmeye çalisan bir tavsan gördün mü hiç?.. Veya önüne çikan agaçlari dahi sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye ugrasan bir ceylan gördün mü?
Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasini bekler; Beyni olan her yaratik gibi!
Hadi... Sen simdi "su oldugunu" düsün, ve kendini "su gibi" hisset...
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararli... Su gibi hayat kaynagi ve su gibi bitmez - tükenmez oldugunu hatirla...
Ama yine su gibi "bir küçük bardagin içine" sigdir ki kendini;
Girebillmeyi ögren insanlarin damarlarina. Hayat ver... Vazgeçilmez ol!
ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
7 Haziran 2006       Mesaj #135
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
Imkansızım
Melda Karaoğlu

sen,yıldızlar kadar yakın görünen ama asla erimeyeceğimi bildiğim,baktıkca huzur bulduğum hayallerimde hep yeri olansın.
sen,en acı en kederli türk flimlerini izleyipte böylesi gerçekte olamaz dediğim hayrete düştüğümsün.
sen,bir göz yaşaının ardından gelen tebessüm benim en sevinçli halimde birden bire ağlamaya başlamamsın.
sen,benim imkansızımsın...
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
8 Haziran 2006       Mesaj #136
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Şarkıların Sustuğu An…

Ne çok gülerdim hatırlar mısın ve ne çok ağlardım? Ne çok soru sorardım yaşama dair ve nasıl usanmadan cevap arardım? O beynimin küçük erişilmez koylarında ne kasıp kavuran fırtınalar yaşardım?

Ne çok dinlerdim insanlari hatırlar mısın? Dokunulan her yürek, uzanılan her el, bilinmezlere açılan birer kapıydı adeta. Ve ne çok söyleyecek sözüm vardı onlara ? Her kişiye, her olaya, her paylaşılana, her hüzne, her sevince yüreğimden bir parça.

Ne çok incinirdim hatırlar mısın? Kalbimin kırıklarından kıran kalplere çerçeveler yapıp odamın duvarlarına aşardım. Ve sabaha uzayan ıssız gecelerde susturamazdım çığlıkları beynimde “ Neden? Neden? Neden Allahım?” diye. Ne boşalan şişeler, ne inleyen nağmeler, ne gecenin kara çarşafına döktüğüm gözyaşlarım yaralara merhem olurlardı. Küllerin üzerinde çiçek büyütmeye çalışmaktan yorgun düşmüş bir kalbim vardı.

Öfkelendiğimde kırılganlığımdan sıyrılıp nasıl patlayan bir volkana dönüşürdüm hatırlar mısın? Ne haksızlığa, ne saygısızlığa ne de acımasızlığa tahammülüm vardı. Bir de sessizliğe dayanamazdım, tıpkı gözlerine bakamadığım gibi. Sessizlikte susturamadığım çığlıklar, gözlerinde acı vardı. Kaçırırdım hemen gözlerimi gölge değmesin diye, umuda tutkun gözlerim vardı.

Sabrına hayranım derdim hatırlar mısın? Gözyaşlarıyla büyüdüğüm, acıyla ve yalnızlıkla terbiye edildiğim bu hayatta sabırla suladım umut çiçeğimi. Dalgalarla boğuşarak geçirdiğim her bir fırtınadan sonra en kötüsü bir kıyıya vururdu bedenim ve ben gırtlağımda yanık tuz kokusu yeni başlangıçlara uyanırdım. Ne yaparsan yap, başı yere değmeyen bir hacıyatmaz gibi aldığım her darbeden sonra er ya da geç dimdik ayağa fırlardım… Sonra yeniden başlardı apansız rüzgarlar esmeye, yeniden haksızlıklar, vefasızlıklar, yalnızlıklar, unutulmuşluklar, sorular, sorular ve bir turlü o cevapları bulunamayan sorular.. Ve ben tıpkı bir hacıyatmaz gibi sallanırdım bir sağa, bir sola, ve yeniden bir sağa , bir sola…

An geldi…

Sustu çığlıklarım…

Sustu içimde umudu çağıran feryatlar… Sözcükler yetersiz kaldı yüzüme yapışan gülümsemeyi anlatmaya. O hiç durmadan konuşan ağzım, gürültüsü kesilmeyen beynim, fırtınası bir türlü dinmeyen kalbim sustu. Hıçkırıklar kesildi artık, kanamalar durdu, içimdeki isyanlar dindi.

An geldi…

Sessizliğe susar oldum…

Hiç bir şey anlatma bana, kimseden bahsetme, sus, konusma. Duymak istemiyorum hiçbirşey. Neden? diye sorma, bildiğim hiç bir şey yok benim. Ne kelimelerin ve ne de gozyaşlarının anlatabileceği birşey kaldi içimde. Suskun gözlerimin içine bak, bakabilirsen, anla anlayabilirsen. Yeter ki, konuşma. Sessizliğin içindeki huzuru paylaşalim…

An geldi…

Yanıtını bulamadığım tek bir soru kalmadi yaşama dair.

Çünki sorulabilecek butun sorulara cevap, aldığım nefesti. Mana sını aradığım herşey mana sını yitirdi ve tek bir manada tekrar birleşti. Geçmiş; anılarımda günden güne solan eski bir fotoğraf, şu an; ciğerlerimi dolduran hava, gelecek ise bir sonraki soluğum. Hayatta gerçek olan tek şey varlığımdı. Geriye kalan herşey bir illuzyon…An geldi, Içimdeki, o hiçbir şeyden yılmayan asker barışı seçti…

Aylarca süren tedavilerden, umutlu bekleyişlerden sonra doktorun kanserli hastasının yakınlarına “ Yapacak bir şey kalmadı, alın eve götürün ve rahat ettirin” derken gözlerindeki yenilgiyi gördün mü sen hiç? Kalenin burcuna bayrağı dikip, kanlar içinde yere yığılan askerin o an aklından geçenleri bilir misin? Yaz sezonu bitip, tatilciler pılıyı pırtıyı toplayıp yazlıkları terkettiğinde, çöplerle dolu bomboş sahile vuran yorgun dalgaların sesini duydun mu hiç? Çölde kaybolmuş bir kazazedenin günlerce bir canlıya rastlama umuduyla kızgın güneş altında yol kadettikten sonra matarasındaki son bir damla suyu içtiğinde dudaklarındaki tadı bilir misin? Gemisi sulara gömülen kaptanın, bütün yolcuların gemiyi boşalttığından emin olduktan sonar, kendisini kurtarmak için çok geç olduğunu anladığında, çırpınmaktan vazgeçip okyanusu selamladığını bilir misin? Son şarkısını soyleyen bir assolistin perde inip, gösteri bitiğinde sahneden çıkarken attığı o sessiz adımlarla yurüdün mü hiç? Yedek paraşütünün de açılmadığını farkettiğinde, parasütçünün bütün vucudunu saran pismanlığı bilir misin?Yolda sakin sakin araba kullanırken, birden gaza basıp hız ibresini ikiyüz’e vurdurğunda kopup giden nedir, bilir misin?

Hayatta kazanmakta mümkün değil, kaybetmekte. O zaman kazanırım belki diye bu çaba, kaybettim diye döktüğümüz gözyaşları niye?


Ayşe Ozan
ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
8 Haziran 2006       Mesaj #137
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
Sevgi Yetmez

Bana diyorsun ki
Nasıl bir martı yavrusunu severse
Bana diyorsun ki
Nasıl bir midye incisini gizlerse
Bana diyorsun ki
Nasıl bir arı peteğini örerse
İşte öyle büyüyorsun içimde

Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Sevgine saygın yoksa
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Sorumluluğun yoksa
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Arada eller varsa
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Yarından ümit yoksa...

Bense diyorum ki
Bahçende güller baktıkça güzelleşir
Bense diyorum ki
Aşk engelleri aştıkça değerlenir

Bense diyorum ki
Güneş yağmurlar topraktan güllerin
Saygı sorumluluk sadakat sevginindir

İlhan İrem
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Haziran 2006       Mesaj #138
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sana hoş geldin deyip öyle gitmek vardı.
Ama kusuruma bakma,
eğer bir kez daha baksaydım gözlerine.
İnan dayanamazdım.
Uzun zaman olmuş alışalı yokluğuna.
Seni de görmeyeli.
Bütün bir ömrümü senin geleceğin günü beklemekle geçirdim.
Seni bir kez daha görüp, sonra ölebilmek için
Gittiğin günkü yerdeyim üstelik.
Telvelerin altında güneşin en çok vurduğu
ve ayrılığın en çok koyduğu yerde
Ellerim titrerdi seni görünce karşımda,
nedendir bilmem ne zaman gülsen
sana sevdiğimi fısıldardı koca Fırat
gittiğin an bitti bütün dünyam.
Paramparça oldu senin kahrından umutlarım.
Sessiz gidişine üzüldüm en çok beni gerçekten sevmeyişine.
Hayallerimi aldı benim dediğim ellerin.
Ve ben hala senin beni bıraktığın yerdeydim.
Saf sevgiler oldu yalnızlığımda avunduğum.
Her sevgiliye gıpta ile baktım.
Nereye baksam yüreğimle karşılaştım.
Bir fırtına gibi sarstı yokluğun
o kadar da uğraştım
sensiz kalmayayım diye
olmadı, yapamadım.
Güllere sevda şarkılarım yazıldı senden sonra buralarda
çınar altları doldu efkârlanıp ağlayanlarla.
Zamana inattı benim hallerim.
Meğer ben sana elini uzattığın kadar.
Yakın yerdeyim
her susuş bir son oldu bana
oysa ne kadar alışmıştım onca acıya
hasretlerimi aldı sözlerin
benim en güzel çağlarıma yağmurlar yağdı
yollara vurdum her dakika
hasret dediğim türküleri
sensizliği çekemedi bu zavallı kalbim
kaderime kurban mıydım acaba
yoksa zembereğe zehir mi aradılar?
Sonra beni mi buldular karartacak.
Yok, edecek gün ışıklarımı...
Bak onca şey oldu burada.
Bir kere olsun gelip dedin mi?
''Sevdiğim sağmı yüreğin''
istemedim ayrılığı tattırmak sana
hissettirmek istemedim
bu kadardı bana sevgin
giderken yüzüme dönüp tek kelime etmedin.
Sabahlara kadar kâbuslarım oldu.
senden bana kalan bu şehir
sahte oyunlar ürettiler bana
sende yoktun üstelik
bu gün geliyormuşsun
umurumda değil
sana vicdanını bırakıyorum hesap sormayı beklediğim
bir de bensiz çınar altlarını
karanfil kokulu çayları
masum Fırat’ı
seni kızına bırakıyorum adını taşıdığım
sevgilere, aşklara
veda etmedim ben hiç sana
ne Fırat tan geçebildim ne de sensiz edebildim
sirkindim ve kendimdeyim.
Bıraktığın yerde şimdi cansız bedenim.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Haziran 2006       Mesaj #139
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Seni seviyorum" diyebilmek...

15 yil kadar önceydi. Tommy'yi ilk o gün görmüstüm. 'Inancin Tarihi' dersimin ögrencilerinden biriydi. Uzun saçli, degisik bir gençti. Sinifta benimle en çok tartisan ögrenci oldu. Tanri'ya kayitsiz sartsiz inanmayi kabullenmiyordu. Mezun olurken bana, imali imali "Günün birinde Tanri'yi bulacagima inaniyor musun, hocam?" dedi...
"Hayir" dedim, yumusakça.
"Yaa..." dedi. "Oysa senin bu derste Tanri'yi pazarladigini saniyordum hocam..."
Kapidan çikip gitmek üzereyken arkasindan bagirdim:
"Tanri'yi bulabilecegini düsünmüyorum. Ama o seni mutlak bulacak, bir gün, eminim."

Tommy omzunu silkip yürüdü. Mezuniyetten sonra izini kaymetmistim ki, aci haberi kendisi getirdi bana. Ölümcül kansere yakalanmisti. Odama girdiginde zayiflamis, çökmüstü. Kemoterapi, o uzun saçlarini dökmüstü. Ama gözleri hâlâ piril pirildi.
"Birkaç haftalik ömrüm kalmis hocam" dedi.
"Sana bir sey sorabilir miyim?" dedim.
"Tabii," dedi... "Ne ögrenmek istiyorsun?"
"Sadece 24 yasinda olmak ve ölmekte oldugunu bilmek nasil bir sey?"
"Daha kötüsü olabilirdi. 50 yasinda olmak, kafayi çekmek, kadinlari becermek ve müthis paralar kazanmayi, yasamak sanmak gibi..."

Sonra niye geldigini anlatti: "Okulun son günü sana Tanri'yi bulup bulamayacagimi sormus, 'Hayir' yaniti alinca sasirmistim. Sonra 'Ama o seni bulur' dedin... Iste bunu çok düsündüm. Doktorlar cigerimden parça alip kötü huylu oldugunu söyleyince, Tanri'yi aramayi ciddiye aldim birden. Habis ur diger hayati organlarima yayilmaya baslayinca sabahlara kadar dualar etmeye basladim. Hiçbir sey olmadi... Bir sabah uyandigimda, ilahi bir mesaj alma yolundaki umutsuz çabalarimdan vazgeçiverdim, aniden. Ömrümün geri kalan vaktini, Tanri, ölümden sonra hayat falan gibi seylerle geçirmeyecektim. Daha önemli seyler yapma karari aldim. O zaman gene seni düsündüm.. 'En büyük mutsuzluk sevgisiz bir hayat sürmektir. Bundan daha kötüsü de bu dünyadan, sevdiklerine 'Seni seviyorum' diyemeden gitmektir' demistin. Son günlerimi bu eksigi gidermekle harcayacaktim iste... En zorundan basladim. Babamdan..."

Oglu yanina geldiginde babasi gazete okuyormus.
"Baba seninle konusmam lazim" demis, Tommy.
"Peki konus oglum."
"Yani çok önemli bir sey..."
Babasi gazeteyi 10 santim indirmis o zaman asagi: "Neymis o bakalim?"
"Baba, seni seviyorum. Bunu bilmeni istedim..."

Tommy gülümsedi, arkasini anlatirken.. Babasinin elinden yere düsmüs gazete. Hayatinda hiç yapmadigi iki seyi yapmis: Tommy'ye sarilmis ve aglamis.

Sabaha kadar konusmuslar. Babasi ertesi sabah ise gitmek zorunda oldugu halde.

"Annem ve kardesimle daha kolay oldu" diye devam etti Tommy. "Onlar da bana sarilip agladilar. Yillardir bana söylemedikleri, söyleyemedikleri seyleri anlattilar... Bütün bunlari yapmak için bu kadar geç kalmis olmama üzüldüm sadece. Ölümün gölgesi üzerime düsünce kalbimi açiyordum, bana aslinda çok daha yakin olmasi gereken insanlara."
"Tommy" dedim, "Sandigindan çok önemli seyler söylüyorsun, tüm insanliga... Sen Tanri'yi bulmanin en emin yolunu anlatiyorsun. Onu sadece kendine ayirmak, sadece ihtiyaç duyunca aramak ise yaramaz. Ama hayatini sevgiye açarsan o gelir seni bulur... Bunu anlatiyorsun farkinda misin?" Devam ettim: "Tommy bana bir iyilik yapar misin? Bunlari gelip sinifimda da anlatabilir misin?"

Bir gün tespit ettik. Ama Tommy gelemedi o gün. Ölümle hayati sona ermemisti tabii. Sekil degistirmisti. Büyük bir adim atmisti sadece... Inanmaktan, görmeye geçmisti.

Ölümünden önce son bir defa konusmustuk. "Söz verdigim derse gelemeyecegim. Çok halsiz ve bitkinim hocam," demisti.
"Anliyorum Tommy!"
"Benim yerime onlara sen anlatir misin hocam? Sen anlatir misin? Herkese, bütün dünyaya benim için anlatir misin?"
"Anlatirim Tommy" dedim... "Anlatirim, merak etme..!"

Insanlara "Seni seviyorum" demek için, ölümü beklemenize gerek yok. Simdi, hemen simdi baslayabilirsiniz. Baslayin ki, hayatiniz güzellessin, zenginlessin. Hem... Simdi baslamazsaniz, belki de söyleme sansiniz hiç olmayabilir...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Haziran 2006       Mesaj #140
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yağmurda Beklenen



Yağmurda bir başka olur insan
Duygulu bir müzik eşliğinde danseder ruhun yağmurla
hüzünlerinin gittiği adresten dolayıdır kıpırdamaları
yüreğinin
İnerken damlalar pencereye
Susmak herşeyden güzeldir o an
Kimbilir kaçıncı yağmur bu
akıp giden pencereden
damla damla
kaçıncı bekleyiş sevgiliyi
gelmeyeceğini bile bile
haykırmak gecenin karanlığına
kaçıncı kaçıp giden beklemişlikler
kaçıncı bu
özlemin bittiğine inandığın geceler
görünen neydi sabahın aydınlığında
özlemle beklenen mi
yoksa terkedilen yalnızlıklar mı?
yalnızlık paylaşılamayan duygu
sonrasında hüzünlerinle sen
Ve
Pencereden damla damla akan
Yağmur