Arama

Bana Mutluluğu Anlatabilir misin? - Sayfa 5

Güncelleme: 27 Ağustos 2018 Gösterim: 113.810 Cevap: 424
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2006       Mesaj #41
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Eğer ruhta sevginin ışığı olursa
İnsanda güzellik olur.
Sponsorlu Bağlantılar
Eğer insanda güzellik olursa,
Evde uyum ve yardımlaşma olur,
Eğer evde uyum ve yardımlaşma olursa,
Ülkede düzen ve adalet olur.
Ve eğer ülkede düzen ve adalet olursa
Dünyada sulh ve barış olur.
mutluluk budur...........................
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
8 Mart 2006       Mesaj #42
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Mutluluğun Yol Haritası

Sponsorlu Bağlantılar
Nazım Hikmet’in Abidin Dino'ya dediği gibi, belki mutluluğun resmi yapılamaz ama hariıtası çizilebilir diye düşünüyorum. Biraz garip ve tutarsız da olsa, sonuçta çizilebilir.

Mutluluk bazen küçük bir hediye, bazen bir bakış, sıcak, candan bir el, çocuğumuzun aldığı diploma vs. olabilir. Mutluluk nerede, niçin ve nasıl algılandığına, kişisine, yerine ve zamanına bağlıdır.

Şuna inanıyorum ki, servet, güç yada güzellik başlıbaşına bir mutluluk sağlamaz. Mutluluk ancak eşler arası gerçek bir sevgi, diyaloğ ve güvenle yakalanabilir. Evli olup da kişinin tek başına mutluluğu söz konusu zaten olamaz.

Son yıllarda yapılan ciddi anket ve araştırmalarda, sonuçlar bilinen tekrarların aynısı. Elindekiyle yetinmesíni bilmeyen insanın, dünyayı da bağışlasan mutlu olma şansı yoktur.

Mutluluk.
Küçük ve az şeylerle yetinmek, elindekiyle mutlu olmasını bilmektir. Beklenti ve isteklerinizi abartmadan sınırlı tutmak, iç ve aile içi huzurun mutluluğu için neden sayılabilir. Dışa dönük gösteriş, moda, lüks, şan, şöhret yada salt mevki, para gücü gibi değerler mutlu olmak için yeterli bir neden sayılmaz...

Hayat bir sınavdır, sahip olmak istediklerinizle değil, elinizdekiyle mutlu ve huzurlu olmanın yollarını öğrenin. Çünkü mutluluk mutlu olmayı arzu eden ve buna gayret edenlerin hakkıdır. Evlilklerde mutluluk ancak eşlerin bir ömür el ele, yürek yüreğe vermesi ile gerçekleşir. Bir başına kimsenin soluğu buna yetmez...

Önemli olan sorumluluklarınızın bilincinde olmak. Tartışmaların, kavgaların esiri olmadan, seviyenizi ve aklınızı kullanmayı ve korumayı öğrenin. Belki, bunun açınızdan pek kolay olmadığını düşünüyorsunuz, doğru ama imkansız olduğunu söyleyemezsiniz. Dikkatlerinizi geleceğinize yönelterek planlı, programlı ve kararlı davranarak istekleriniz doğrultusunda hareket etmeyi gerçekleştirebilirseniz, mutlu olmamanız için hiç bir neden kalmaz. Çünkü emek verilmeden, çaba harcanmadan hiç bir şey kendiliğinden olmaz.

Seviyenin önemi burdandır. Sorumluluğunuz bu yüzden çok önemlidir. Birliktelikler sorumluluk gerektirir. Çünkü mutlu ve huzurlu evlilikler saygı ve yöntemlere bağlıdır. Bazen küçük bir hatanın bile büyük sorunlara dönüştüğü bir arena olabilir.

Etrafınıza bakıp bir düşünün lütfen. Bu kısa süreli yaşam için bu kadar kırıcılık, bu kadar gerilim, bu kadar sıkıntıya, inada gerek var mı?

Nedense bir çok insan anlayışın, dinleyişin, hoşgörü, saygı, sevgi ve geleceğinin yerine salt inadı koyarak yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Ve o acıyı hem kendisi çekiyor, hem de başkalarına çektiriyor. Bunun Hollanda da yabancılara yardım amaçlı sosyal bir kurumda çalıştığım süre içerisinde Türk ve faslı aileler arasında daha yoğun bir şekilde yaşandığının ayırdına vardım. Bu bir anlayış, yetişme tarzı ve kültür meselesi değil midir sizce.

Düşününki, ne kadar yaşayacağımızın belli olmadığı bir dünyada, ömrümüzü hargür içerisinde geçirmenin bir anlamı var mı?. İnsan olarak herkesin sevgiye, mutluluğa, anlaşılmaya, güvene, insan gibi yaşamaya hakkı ve ihtiyacı var. Bütün bunları hakketmek için de öncelikle kötü huylarınızdan vazgeçip, özveride bulunabilecek bir çaba içine girmelisiniz.

Öyle veya böyle hayatı yaşamak, yaşamı da güzelleştirmek gerek. Mutluluk bir çabadır, bir uzlaşma kültürüdür, kendine güvendir, bir iç derinliği, iç zenginliği ve iç güzelliğidir. Mutlu olmak için her şeyi oluruna bırakmak yetmiyor, onun için çalışıp emek vermek gerekir. Her şeyini insan kendi üretmek zorundadır. Mutluluk bize bağışlanmış bir eser değildir. Yaşamı anlamlandırmak için sevgi almak, sevgi vermek gerek. Çünkü insanın varlığını, mutluluğunu hissedebileceği ve hissettirebileceği tek yer yüreğidir.





NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
11 Mart 2006       Mesaj #43
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
UMUT HEP OLMALI....



Yaşama küsme hakkınız yoktur.
Neden böylesine mutsuzsunuz ?
Nasıl bu denli karamsar olabiliyorsunuz ?
Belki işinizden memnun değilsiniz,
belki çevrenizden...
Maaşınızı az buluyor,
ya da kendinizi beğenmiyorsunuz...

Oysa...
Öylesine değerlisiniz ki.
Örneğin gözleriniz...
Gözlerinizi kaça satarsınız?
1 trilyon?
2 trilyon?
5 trilyon?
Satarsınız...
İşte zenginsiniz...

Ama...
Bu servetle erişeceğiniz dünyayı görmedikten sonra,
paranın bir değeri var mı?

Ya da derdiniz para değil...
Başarı ve saygınlık.

Size gözlerinizin karşılığında bulunduğunuz şirketin
genel müdürlüğünü verseler kabul eder misiniz?
Cevabınız "Hayır" değil mi?

O halde siz; aslında hem zengin, hem başarılısınız.
Yeter ki,
Allah'ın size verdiği bu değerlerin bilincinde olun.
Bunları görebileceğiniz bir başarı için hayata geçiriniz.
O halde....
ASLA UMUTSUZLUK YOK
PiSiK0PATR - avatarı
PiSiK0PATR
Ziyaretçi
11 Mart 2006       Mesaj #44
PiSiK0PATR - avatarı
Ziyaretçi
Msn Rose MUTLULUK İFADE EDEYİM MUTLULUK BİRAZ HUZUR BİRAZDA SEVİLDİGİNİ BİLMEKTİRMsn Rose
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mart 2006       Mesaj #45
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Allahû Tealâ'nın kâinat adı verilen dizayn içerisinde en çok sevdiği insandır. Bu dünyada Allahû Tealâ hepinizden sadece mutlu olmanızı istiyor. Peki, gelecek için ne istiyor? Gelecekte de hepinizin, ama hepinizin mutlaka Allah'ın cennetine girmenizi istiyor. Öyleyse her iki açıdan da Allahû Tealâ sizin mutlu olmanızı, hem dünya mutluluğuna, hem de ahiret mutluluğuna mutlaka ulaşmanızı istiyor. Hepiniz, Allahû Tealâ'nın indinde mutluluğa namzetsiniz.

Allahû Tealâ, zaten size her şeyi vermeye hazır. Sizi zaten mutlu olmak için yaratmış ve size soruyor: "Siz kendinizden yana olduğunuz sürece bugüne kadar mutlu oldunuz mu?" Kendinizden yana olduğunuz sürece mutlu olamazsınız. Bir insan mutlu olmak istiyorsa, onu yaratanın, (kendisini yaratanın) Allah olduğunu öğrenmek mecburiyetinde ve Allah bizi yaratmışsa, bizi mutlu olmak için yaratmışsa, bunun şartlarını da koymuştur muhakkak. Hamdolsun ki, Kur'ân-ı Kerim var. Kur'ân-ı Kerim'de olan o şartları biz Allah'ın emrettiği biçim ve boyutta yerine getireceksek, o zaman mutluluğu yaşayabiliriz.


Mutlu olabilir misiniz? Sonsuz bir mutluluğu yaşamak için hepiniz namzetsiniz. Engel olan? Engel olan tek bir şey var: Kendinizden yana olmak. Öyleyse ne demek istiyorum? Bir insanın kendinden yana olması veya başkalarından yana olması neyi oluşturur, neyi değiştirir? Hadi şimdi beraberce bunu görelim:

Bir insan neden mutsuzdur? Çünkü apsis ve ordinat eksenlerinin kesiştiği yerin altında yaşıyor. Negatif bir dünyada yaşıyor. Nefsinin hakimiyeti altında yaşıyor: "Rabbena hep bana" diyor. Öyleyse devayı ait olduğu yere oturtun. Hepiniz için söz konusu olan işte odur. Mutluluğu yaşamak... Bunun için varsınız.

Bir insan gününün bütününü mutlulukla geçirebilir mi? Evet.


Bu konuda yaptığı planlama eğer başkalarına dönükse, bu konuda yaptığı planlama başkalarını mutlu edecekse, mutlu olacak olan, en çok mutlu olacak olan o kişinin kendisidir. Eğer başkaları bana yardım etsin, hizmet etsin de ben böyle mutlu olayım, diye düşünüyorsanız; böyle bir düşüncenin sizi ulaştırabileceği yer sadece hüsrandır. O zaman nefsinizin emrindesiniz, başkalarından hizmet bekliyorsunuz. Hayır, Allahû Tealâ'nın emri o değil. Tam tersine sizin Allah'ın size verdiği her şeyinizle hep başkalarının emrinde olmanız, hayatınızı başkaları için tüketmeniz. Bunu anlayacaksınız. Bir gün bunun manasına varacaksınız.


Öyleyse, hepiniz için söz konusu olan şey bu saadeti yaşamaktır; hepiniz için mümkün ve geçerli. Öyleyse, hizmetinizi Allahû Tealâ'nın indindeki en güzel standartlarda yerine getirmeye çalışın. Ne olacak? Diyelim ki, Hazreti Ömer gibi başkaları için yaşamaya başladınız. Her gece Allahû Tealâ ile hesaplaşmanız var. O gün neler yaptınız, başkalarını mutlu etmek istikametinde nerelere ulaştınız? Her gece Allahû Tealâ'ya bunun muhasebesini vereceksiniz. İşte o muhasebeyi Allahû Tealâ'ya verirken, siz sonsuz bir mutluluğun temsilcisi de olabilirsiniz; içi buruk, huzursuz bir insan da olabilirsiniz.


Hazreti Ömer, her gece Allahû Tealâ'ya bu bilançoyu verdiği zaman, dünyanın en mutlu insanlarından biriydi. Niçin? Çünkü, hayatını başka insanlara adamıştı. Her gün sabahtan akşama kadar, O'nun düşündüğü şey, bu saadeti yaşamaktı. Öyleyse Allahû Tealâ'nın dizaynı işte o standart içindedir ki, siz kendinizi başkalarına adadığınız zaman Hazreti Ömer'in yaşadığı o sonsuz saadeti yaşayacaksınız.


Değerlendirme standartlarına gelin beraberce bakalım. Etrafınızdaki insanlar, hepiniz için potansiyel bir mutluluk vasıtasıdır. Hepinize ayrı ayrı söylüyorum. Hepiniz sadece size söylediğimi kabul edin şimdi okuyacaklarınızı;


Senin için etrafındaki herkes potansiyel bir mutluluk vasıtasıdır. Onların mutluluğuna sebebiyet vermek için aklını çalıştırmaya, seferber etmeye başladığın andan itibaren mutlusun. Ne zaman bir başkasını, (onun hangi istikamette mutlu olacağını bilen birisi sıfatıyla) mutlu etmek istikametinde düşünmeye başladığın anda, mutlu olmak başlamıştır.


Onu, ona ulaştığın zaman gerçekleştireceksin diyelim; o geçen süreç içerisinde (bir saatlik bir zaman parçasını harcadığını düşünelim) hep aklında başka bir insana mutluluk ulaştırmak var. Onun bir derdi olduğunu biliyorsun, o derdin çözülmesi için ona yardım etmek istiyorsun. Sen mutlu bir insansın. Çünkü pozitif bir alanda bir hayatın var. Bu pozitif alan dediğim şey, siz başkalarına mutluluk getirmek için, mutluluk ulaştırmak için bir düşünce platformunun içinde olduğunuz an, böyle bir dizayn, sizi mutlaka o düşüncenin muhtevası içinde mutlu kılar.


Mutluluğu, başkalarına mutluluk vermeyi planlamaya başladığınız andan itibaren yaşamaya başlarsınız. Diyelim ki; o kişiye bir saatlik bir zaman parçasında ulaşabilirsiniz. Bu bir saat boyunca eğer onu nasıl, (şu veya bu şekilde) memnun edebileceğinizi düşünüyorsanız, onun bir problemine nasıl çözüm getirebileceğinizi düşünüyorsanız, o anda siz kendinizden yana değilsiniz, o anda hizmet götüreceğiniz, mutlu edeceğiniz, memnuniyetine sebebiyet vereceğiniz o kişiye ulaşmak üzere vazifeli hissediyorsunuz kendinizi, bununla yükümlü hissediyorsunuz. Bu süre içerisinde şeytan size hiçbir şekilde yaklaşamaz. Şeytan size hiçbir dediğini yaptıramaz. Sizi huzursuz etmek imkânının sahibi değildir, siz başkalarını mutlu etmek için böyle bir düşüncenin sahibi olduğunuz süre içerisinde.


Öyleyse Allahû Tealâ'nın böyle bir statüsü içerisindesiniz. Bir saat süre ile yoldasınız. Bir saat boyunca siz onun mutluluğunu düşünüyorsunuz. Bu saadeti düşündüğünüz süre içerisinde mutlu bir insansınız. Bir saati ona nasıl mutluluk ulaştıracağınızı düşündüğünüz için, böyle harcadığınız için mutluluğu zaten yaşadınız, ona ulaştığınız ana kadar. Ulaştınız; onu mutlu etmeyi planladığınız şekilde ona hitap ettiniz, ama davranışınız o kişiyi mutlu etmedi. Olur mu? Olur. Ona ulaştığınız ana kadar mutlu bir insandınız.


İşte, hal böyle ise; böyle bir mutluluğu yaşayan sizler, saadete ulaşmanın standardına vardınız. Onda bu başarıyı kazanamadığınızı düşünelim. Üzülecek bir şey yok. Siz size düşeni yaptınız. Zaten üzülmediğinizi, içinizden gelen sesin "Tamam, sen sana düşen her şeyi yaptın. Ona dileğini ulaştırdın, onun mutlu olması için gerekeni yaptın, yardımını da yaptın ama o mutlu olmadı." Olabilir, ama siz başlangıçtan itibaren bu yardımı, bu mutluluk vasıtasını o kişiye ulaştırdığınız ana kadar mutlu bir insansınız. Olay bitti.


İkinci bir kişi için mutluluk vermek üzere tekrar harekete geçtiniz. Gene mutlu bir insansınız. Bu süre içerisinde siz mutlu bir insansınız ve bu kişiye ulaşmanız daha uzun sürecek (iki saat sürecek) iki saat boyunca siz yalnızca planlar kuruyorsunuz (onu nasıl mutlu edebilirim, ona nasıl yardım edebilirim?) Bir hasta diyelim bu. Onu ziyarete gidiyorsunuz. Allahû Tealâ'nın indinde sizler için söz konusu olan şey, saadeti yaşamak. İki saat süreyle gene mutlu bir insansınız. Çünkü kendinize ait bir talebin sahibi değilsiniz. O süre içerisinde başka birisi için yaşadınız. Allah'ın size verdiği her şeyi, sizin sahip olduğunuz her şeyi, bütünüyle bir ideal uğrunda kullandınız.


O hastayı ziyaret ettiniz, ona ev işlerinde yardım etmeyi koymuşsunuz kafanıza. Yaptınız, onun mutlu olmasına sebebiyet verdiniz. Aynı anda onun yaşadığı o mutluluğun, saadetin, minnet duygusunun arkasında yatan mutluluğun iki katını, önce Allahû Tealâ size yaşatacak, arkadan da ruhunuzun nefsinize verdiği ferahlıkla bir defa daha yaşayacaksınız. Evet, ona mutluluğu götürmek için iki saat yol gittiniz. İki saatlik yol boyunca da onu nasıl mutlu edebileceğinizi düşündünüz. Bir defa bunu düşündüğünüz süre içerisinde siz mutlu bir insansınız. Şeytanın size ulaşabilmesi mümkün değil. Bu süre içerisinde bir taşla iki kuş vuruyorsunuz;


Birincisi: Başkaları için yaşadığınız için, Allah için yaşamış oluyorsunuz. Çünkü Allahû Tealâ, başkasına götüreceğiniz her hizmetin muhatabını Kendisi olarak görür. İnsanlardan birine bir hizmet götürmek, onu mutlu etmek istediniz. Allahû Tealâ bunu Kendi üzerine kabul etti. Kim başka insanlar için yaşarsa, kim başka insanlara mutluluk vermek üzere bir gayretin sahibi olursa, o kişi o gayretini Allah için yapmıştır, Allah için gerçekleştirmiştir. Allah'ın kabulü bu yöndedir. Öyleyse bir taşla iki kuş değil üç kuş vuruyorsunuz:

1-Siz başka birisine hizmet götürüyorsunuz ama Allahû Tealâ hizmeti Kendisine yapılmış sayıyor.

2- Bu hizmeti götürürken mutlu bir insansınız.

3-Faydalı alanda zamanı kullandığınız için, faydasız alanda zamanın kullanılması sizin için mümkün değil.

Üçüncü kuş, hepsinden önemlisi. Çünkü ne zaman içinizi kuruntular kaplarsa, kendinizi düşünürseniz mutsuzluk hissedersiniz ki; yalnız kendinizi düşündüğünüz zaman ister başkalarıyla ilişkilerinizde olsun, ister Allah ile olan ilişkilerinizde olsun kendiniz mihver, kendiniz aynı zamanda merkez teşkil ediyorsanız siz huzursuz bir insansınız. Ama Allah'ın size verdiği her şeyi başkalarının uğrunda kullanmaya başladığınız andan itibaren, saadetin sırrını yakaladınız, mutluluğu yakaladınız. Ve devam ettiğiniz sürece hep mutlusunuz.

Bugünkü bilançoya bakıyoruz şimdi: Bir saat evvel başka birisi için kafa yordunuz, düşündünüz; "Acaba ben onu nasıl mutlu edebilirim?" diye. Ulaştınız. Ulaştığınız ana kadar bir saat hep mutlu bir insansınız. Gene bir taşla üç kuş vurdunuz ama o kişiyi mutlu edemediniz. Orası sizin için önemli olmamalı. Siz şunu düşüneceksiniz: "Ben onu mutlu etmek için Allah'ın bana ihsan ettiği her şeyi kullandım mı? Kullandım. Onu mutlaka mutlu etmek için, halis niyetle hareket ettim. O bir saat zarfında da mutluluğu yaşadım. Öyleyse ben, başka birine bağlı olmayan bir mutluluğun sahibiyim."


İşte konunuzun en önemli yeri burası. Dikkat edin: Mutluluğu başkalarından beklemeyin! Mutluluğu kaynak olarak kendinizde görmek mecburiyetindesiniz. Siz başkalarına mutluluk verecek bir davranışın içindeyseniz, asıl mutlu olan sizsiniz. Bu düşüncenin sahibi olduğunuz sürece mutluluğunuz hep devam eder.


Eğer başkalarını düşünürseniz: "Başkaları bana neden böyle davrandılar? Başkaları bana neden böyle davranmıyor?" diye düşünürseniz siz mutsuz bir insansınız ve mutsuzluğunuzun arkasında başkaları var. Şeytanın bir tuzağına düşmüş durumdasınız. Şeytan sizi hep başkalarıyla mutsuz kılar. Başka insanlardan hizmet bekleyecek yerde, başka insanların size şöyle yapması halinde veya böyle yapması halinde ben mutlu olurum, diye düşünecek yerde; siz insanlara mutluluğu götürmeye başladığınız zaman anlayacaksınız ne demek istediğimi. Belki de o zaman pencereleri açıp bağırmak gelecek içinizden, "mutluyum" diye.


Öyleyse ikinci saatin sonunda oraya ulaştınız. O hasta ziyaretini gerçekleştirdiniz ve bir de onun evinin işlerine yardımcı oldunuz. Ne oldu? Onun mutluluğunun zevkini okudunuz gözlerinde. O mutluluğu siz yaşadınız. Allahû Tealâ size yaşatır. Arkasından da ruhunuz, nefsinize ferahlık vererek bir defa daha yaşatır. Bu sefer bir taşla dört kuş vurdunuz. Hem demin söylediğim üç kuş var, hem bu sefer o kişiye mutluluğu ulaştırdınız. Onun yaşadığı saadetten Allahû Tealâ size de pay verdi. Onun yaşadığı mutluluğun iki katını da siz yaşadınız. Hem yol boyunca mutlusunuz, hem ona saadeti nasıl verebilirim, onu nasıl memnun edebilirim tarzındaki düşüncelerinizle mutlusunuz, hem de Allahû Tealâ'nın indinde bu istikamette bir hedefe ulaştığınız zaman mutlusunuz. Allahû Tealâ size mutluluğu, ferahlığı iki kat verdi ona o mutluluğu yaşattığınız zaman.


Görüyorsunuz ki; Allah ile olan ilişkilerinizde bir olgu var. Bu noktada hayatınızın üç saatini harcadınız. Başka birilerine mutluluk vermek için, kendinizi bir vasıta olarak gördünüz. Merkezde siz yoksunuz, merkezde hizmeti ulaştıracağınız kişi veya kişiler var. Vasıta iseniz o kişinin vasıtası değilsiniz. Bunu hiç unutmayın: Allah'ın vasıtasısınız. Başkasına ulaştırabileceğiniz her mutluluk için Allah bunu Kendisine yapılmış sayar, size onun ferahlığını yaşatır. Öyleyse, bu ikinci kişiye ulaştıktan sonra da gene mutlu olmak imkânı elinizde. Bir üçüncü kişi için mutluluk düşünün. Onu gerçekleştirmek üzere harekete geçin ve göreceksiniz ki, siz de mutlusunuz.


Bir insan, ne zaman kendisini başkalarının hizmetine adarsa, hayatını başkaları için tüketmeye başlarsa, bu tüketimin başladığı noktadan itibaren bittiği noktaya kadar o kişi hep mutludur. Çünkü pozitif alanda devamlı derecat kazandığı bir sistemde yaşamaktadır. Hani hatırlayacaksınız matematikteki apsis eksenini, ordinat eksenini. Ordinat ekseninin alt tarafı negatiftir, şeytanın sahasıdır. Ama üst tarafı pozitiftir, Allah'ın sahasıdır. Siz başkalarına hizmeti kendinize şiar ettiğiniz sürece, hep sıfırın üzerindesiniz. Pozitif alanda devamlı derecat kazanıyorsunuz. İç dünyanız devamlı mutluluğu ve huzuru yaşıyor.


İşte böyle bir statü içerisinde saadet sizin oluyor. Bu düşüncenin tesiri altındayken hayatınızı başkalarına adadığınız, onlar için tükettiğiniz sürece. Bunun manası ne biliyor musunuz? Her günün bütününü böyle bir düşünce sistemi içerisinde geçirebilirsiniz. Niyetinizin halis olup olmadığını Allahû Tealâ yakından bilir ve O bildiği için de, siz mutluluğu boyutlarıyla yaşarsınız.


Bakınız, iki tane alternatiften bahsediyorum: Kişiye, onu mutlu kılmak istikametinde bir şeyler ulaştırmak istiyorsunuz. Düşünce platformları içerisinde sizin için söz konusu olan şey, mutluluğu yaşamaksa, ona mutluluğu ulaştırdığınız zaman, onu mutlu edemeseniz bile; netice değişmez. Siz ona halis niyetle mutluluk getirmek üzere, bir faaliyetin sahibi olduğunuz zaman parçasını, mutlak bir saadet içinde geçirdiniz.


Acaba aradaki farkı anlıyor musunuz? Eğer anlamıyorsanız, niçin mutsuz olduğunuzu inceleyin. Madem ki mutsuzsunuz, arkasında sadece siz varsınız. "Başka birisi bana şöyle davrandı diye ben memnun değilim." değil mutsuzluğunuz. Mutsuzluğunuzun arkasında sadece siz varsınız. Başkalarını düşünemeyen, kendini düşünen siz varsınız. Kim mutsuz olduğunu söylüyorsa o Bana hesap versin. Hayatının ne kadarı başkalarına ait? Zaten öyle olsaydı mutsuz olmazdınız.


Hayatınızı başkalarına adadığınız andan itibaren, mutsuzluk diye bir olayı yaşamanız mümkün değildir. Öyleyse hepiniz için söz konusu olan şey, Allah'ın güzelliğini yaşamaktır. Saadeti üst boyutta yaşamak hepinizin hakkı. Ama bunu, Allah'ın kanunlarına göre yaşamak mecburiyetindesiniz. Sizin kanunlarınız geçerli değil. "Ben şöyle yaparsam ancak mutlu olabilirim." diye bir düşüncenin sahibiyseniz, bu düşünce kendinizi başkalarına adamamaktan geçiyorsa, gayretiniz boşunadır. Niçin daimî zikre ulaşacaksınız biliyor musunuz? Bu hedefe ulaşmak için.


Kendinizi başkalarına adamanız için daimî zikrin sahibi olmak mecburiyetindesiniz. Eğer siz bu işi daimî zikre ulaşmadan evvel gerçekleştirebiliyorsanız, zaten hedefinize ulaştınız demektir. Şu anda Allah'ın size verdiği şeyler, (her neyse) o sahip olduklarınız, şu anda etrafınızda bulunan herkesi mutlu etmek için yeterlidir. Etrafınızdaki herkese bir güler yüzünüz, bir tebessümünüz, bir güzel sözle onların gönlünü almanız, onlarla ilgilenmeniz onları mutlu edecektir.


Her birinize bunu söylüyorum. Unutmayın, eğer hayattaysam sizler için hayattayım. Bunun mutluluğunu yaşıyorum. Eğer Ben sizlere bir şeyler verebilmenin mutluluğunu yaşayabiliyorsam, siz de başkalarına bir şeyler verebilmenin huzurunu yaşayabilecek olan vasıfların sahibisiniz. Bütün insanlar, sizin kendilerine bir şeyler ulaştırmanız için hazırdırlar, etrafınızdaki herkes. Ben size misaller verdim. Bir saat mesafede, iki saat mesafede insanlar. İşte şu anda hepiniz başka insanlarla berabersiniz.


Bundan evvel ne yapıyordunuz? Hepiniz kendinize bir hesap verin bakalım. Etrafınızdaki insanların gönlünü almak konusunda, onlara yakın olmak hususunda bir şeyler yaptınız mı? Eğer aranızda bunu yapabilenler varsa işte onlar, onu yaptıkları süre içerisinde aranızdaki en mutlu olan insanlardır. Bu kapı hiç birinize kapalı değil. Hepiniz, etrafınızdaki her kişiyle ilgilendiğiniz andan itibaren, ona bakış açısı "Ona ne yaparım da acaba onu memnun edebilirim?" diye bir düşüncenin içinden kaynaklanıyorsa, böyle bir düşünceyi içeriyorsa, ona ulaştırmadan evvel de mutlusunuz. Düşünmeniz yeter. Demek ki, mutluluğunuz başkalarına bağlı değil.


Şimdi üçüncü saatten sonrasını düşünelim. Kafanızda bu sefer başka birisi var. O kadar çok insan var ki etrafınızda, gücünüz yetmez herkese mutluluk götürmeye. Ama herkese mutluluk götürmenin bir parçasını, büyük kısmına mutluluk götürerek, bütün gününüzü harcayarak, mutluluğu A'dan Z'ye gün boyunca yaşayabilirsiniz. Bir telefon ettiniz, çoktan beri telefonla bile olsa aramadığınız bir kardeşinize ulaştınız. (Ona nasıl yardım edebileceğinizi anlatmak için) Belki eşiyle bir problemi var, belki çocuğuyla bir problemi var, annesiyle bir problemi var. Kayınvalidesiyle bir problemi var. Herkes problemlerle dolu.


Kim bir problemin sahibiyse, o problemin üzerine verdiği o ağır yükten kurtulmak istiyorsa, yapması lâzım gelen en güzel davranış biçimi, derhal o problemi olan kişiye ulaşmak ve ona, kendisinden yana değil o kişiden yana olduğunu ispat etmek. Hepiniz bunu yapabilirsiniz. Eğer yapmıyorsanız, Allah'ın emrini yerine getirmiyorsunuz demektir. Bir insanla aranız bozuk. Niçin? Bir tek sebep var: Siz.


Sizin mutsuzluğunuzun merkezinde de siz varsınız, mutluluğunuzun merkezinde de siz varsınız. Eğer birine karşı kırgınlık duyuyorsanız, o kırgınlığın arkasında, boşuna onu aramayın. Onun arkasında o yok, kırıldığınız kişi yok, küstüğünüz kişi yok; siz varsınız. Eğer o kişi size, sizi kıracak olan davranışı yaptığı sırada, siz ondan yana olabilseydiniz, böyle bir sonuca asla ulaşmazdınız. Onun davranışı sizi kırabilecek olan bir boyuta asla ulaşamazdı. Buna müsaade etmemek imkânının siz, sahibiydiniz. Ama iş işten geçmiş değildir.


Kime kırıldıysanız, mutluluğunuzun kaynağı o olmalı. Kırıldığınız kişiye ulaşmalısınız. Ona ispat etmelisiniz ki; siz kendinizden yana değilsiniz, ondan yanasınız. Onu mutlu etmek için varsınız. Ona bir nebze memnuniyet vermek için yaşıyorsunuz. Bu saadeti ona ulaştırmayı deneyin. Göreceksiniz ki; daha düşünce platformunuzda başkasına bir güzelliği götürmek tomurcukları açtığı an, mutluluğunuz başlamıştır. Tâ ki ona ulaşasınız da, ona içinizdeki o güzelliği anlatabilesiniz. Ondan yana olduğunuzu anlatabilesiniz.


Ne demek ondan yana olmak? Kendinizi sıfırlanmış kabul edeceksiniz. O, hak sahibidir diye düşüneceksiniz. Ondan yana olmak demek, onun hakkını peşin olarak kabul etmek ve kendisine teslim etmek demek. Diyelim ki bir davranışınız, başka birisini rahatsız etti. Hissettiniz bunu. Yapmanız lâzım gelen hemen o kardeşinize ulaşmak, ondan af dilemek. Ne söyleyeceksiniz? "Ben Allah'ın huzurunda kendimi suçlu gibi hissediyorum, senin bana kırgın olduğunu görüyorum davranışlarından. Bana lütfen kırgınlığının sebebini söyle". Zaten bunu biliyor da kırgınlığı devam ettiriyorsanız, işte mutsuzluğunuzun kaynağında bu var. Çünkü siz, hem başkasının kırıldığını biliyorsunuz, hem de kırgınlığı devam ettiriyorsunuz. Öyleyse siz, ondan yana mısınız, kendinizden yana mısınız?

Dikkat edin, ne zaman kendinizden yanaysanız, aslında şeytandan yanasınız. Ne zaman kendinizden yanaysanız, aslında kör nefsinizden yanasınız ve mutsuzluğun göbeğinde yaşarsınız. Hiçbir zaman saadet denilen müessese, nefsanî olaylarda size yaklaşamaz. Kendinizi boşuna müdafaa etmeye çalışmayın. Allah'ın huzurunda kim mutsuzsa aranızda, o kendisine düşeni yapmamış olan bir insandır. Deneyin bakalım. Bakalım mutlu olabilecek misiniz, olamayacak mısınız. Deneyin bakalım. O mutluluk üzerine biraz gözyaşı aksın bakalım. Arkasında, Allah'ı görmeyecek misiniz? O Allah ki; sizden sadece mutlu olmanızı ister. Reçeteyi vermiş. Hepinizin elinde reçete.


Etrafınızdaki insanlardan kiminle en ufak bir anlaşmazlığınız varsa, o anlaşmazlığın arkasında, o kişiyi suçlu görerek boşuna kendinizi huzursuzlukların içine atmayın. Suçluluğu kabul ettiğiniz andan itibaren ona ulaşacaksınız, ondan af dileyeceksiniz. Bir defa af dilemenin yollarını düşünmeye başladığınız andan itibaren mutlusunuz. Çünkü siz o anda Allah'tan yanasınız. O kişiden af dilemek büyüklüğünü gösterdiğiniz an, nefsiniz size hakim değil, şeytan size hakim değil. Çünkü hakim olsaydı, onun sizden af dilemesini beklerdiniz. İnatla, gururla beklerdiniz. Bekleyenlerin hepsi gururunun, inadının, nefsinin afetlerinin esiridir.


Öyleyse çevrenizde kim varsa, hepsine mutluluk götürmekle vazifelisiniz. İşte etrafında başkaları var. Hepsi senin için mutlak bir mutluluk potansiyelidir. Yeter ki Allah'ın verdiği bu imkânı kullan! Acaba hepiniz diğer herkesle ilgili misiniz? Herkesin gönlünü alıyor musunuz? Bundan evvel böyle bir güzelliği yaşadınız mı? Kendinize hesap verin. Yaşadınız mı? Yaşamıyorsunuz. Birçok kişi, sizin için konuşmaya değmez insanlar. Böyle mi olacak? Hepiniz her birinizle meşgul olacaksınız. Her birinizin derdi, hepinizin derdi olacak. O zaman sahâbeyi tanıyacaksınız. Onların niçin yaşadığını idrak edeceksiniz. Onların güzelliklerini siz de yaşamaya başlayacaksınız.


Her gün, size ulaşan her insan, onlara mutlaka mutluluk ulaştırmanız lâzım gelen, sizin mutlu olmanızın bir vasıtasıdır. Ne demek istiyorum? Mutluluk ulaştırmanız lâzım gelen insanlar sizin mutluluğunuzun bir vasıtasıdır. Çünkü onlara mutluluğu ulaştırdığınız an, Allahû Tealâ size iki katını verecektir onun. O saadetin iki katını yaşayacaksınız. Düşünemiyor musunuz? Bir tarafta herkese kötü davranmak, arkasından da hem onları mutsuz etmek, hem de onların yaşadığı mutsuzluğun iki katını sizin yaşamanız var. Öbür tarafta, bütün insanları mutluluk götürmeniz lâzım gelen bir vasıta olarak görmeniz var. Bunu düşündüğünüz sürece zaten mutlusunuz. Onlara mutluluğu ulaştırdığınız an, bir defa daha mutlusunuz.


Gününüzün her saatini başkalarına mutluluk ulaştırmak için harcayabilirsiniz. Bu harcamada zararlı çıkmazsınız. Düşündüğünüz süre içerisinde, siz şeytanın yaklaşamayacağı, mutlak saadette olan bir insansınız. Daimî zikirde olan bir insan niçin daimî zikre ulaşmıştır biliyor musunuz? Herkese Allah'ın güzelliklerini ulaştırabilmek için. Başkaları için yaşamak için. Başkaları için hayatını tüketmek üzere. Allah'ın size verdiği bu hazineyi, hayat hazinesini, sadece başkaları için harcadığınız zaman saadeti yaşayabilirsiniz, mutluluğu yaşayabilirsiniz. Bunların hepsinin arkasında sizin saadetiniz var, sizin mutluluğunuz var.


İşte başkalarından negatif etkiler alıyorsanız, bunun arkasında sizin o negatif etkiler alabildiğiniz kişiye pozitif etkiyi ulaştıramamanız var. Ondan yana olamamanız var, kendinizden yana olmanız var. Mutsuzsunuz. Konunun arkasında başkalarını aramaya hakkınız yok. Eğer onlar sizi mutsuz edecek bir şey yaptılarsa, bunun sebebinin siz olduğunu düşünün. Hemen durdurun, negatif akışı durdurun. Suları mecrasında akıtın ve o zaman göreceksiniz ki, başkasıyla aranızdaki negatif faktör yok olmuş. O kişinin sebebiyle değil, sizin sebebinizle.


Öyleyse siz, Allahû Tealâ tarafından saadetin, kendi saadetinizin merkezinde yaşıyorsunuz. Eğer siz etrafınızdaki herkese mutluluk dağıtmaya kendinizi adamışsanız, başkalarından size mutsuzluk ulaşmasını her alanda engellemiş birisiniz. Mümkün değildir. Siz kendinizi başkalarının mutluluğuna adamışsanız, o başkalarının size mutsuzluk ulaştırması mümkün değildir. Yani "Onlar bana istediklerini yapamazlar mı?" diyorsunuz. Hayır, onlar size istediklerini yaparlar; ama siz mutsuz olmazsınız. Aradaki farkı anlayabiliyor musunuz?


İnsanların davranış biçimlerine hükmetmeye kalkmayın. Onlar size yanlış davranışlarda her zaman bulunabilirler. Ama siz onlar içinseniz, onların yanlış davranışları size batmaz. Siz onları daha çok mutlu etmeye çalışmak için bir vesile yakalamış olursunuz sadece.


Başka birisinin sizi rahatsız ettiğini düşünelim. Size negatif bir şeyler ulaştırmak istiyor. Siz o kişinin size ulaştırmak istediği negatif şeyin, sizi üzebilecek olan bir davranışın zebunu olmak mecburiyetinde değilsiniz. Siz o kişi için pozitif düşündüğünüz an, o kişiden yana olduğunuz an, iç dünyanızda onun size ulaştırdığı negatif bir fonksiyonun sizi negatif etkilemesi mümkün değildir. Pozitif alanda, sıfırın üzerinde yaşıyorsunuz.


Şu eksenleri hiç unutmayın: Apsis ve ordinat. Bu sahanın üzerinde yaşamak mecburiyetindesiniz. Şeytanın size hakimiyet alanı sıfır noktasının altında başlar. O da sadece kendinizi düşündüğünüz saha içerisinde geçerlidir. Ne zaman Allah'ın size verdiği imkânları başka insanlar için kullanmaya başlamışsanız, bunu devam ettirdiğiniz sürece, sıfırın üzerinde bir hayatınız var. Bu saha içerisinde şeytan şu sahanın, şu seviyenin yalnız altına hakim olabildiği için, sizin üzerinizde en ufak bir tesir oluşturması mümkün değildir.


Öyleyse hayatınızı başkalarının size yaptığı yanlış davranışlara hasretmişseniz, "Falanca bana böyle davrandığı için mutsuzum, feşmekan bana şöyle yaptığı için mutsuzum, eğer o bana öyle yapmasaydı ben mutsuz olmayacaktım" diye düşünüyorsanız, çok büyük bir yanlışın içindesiniz. Biliyor musunuz ne olurdu? O kişi size onu yapmasaydı, nefsinizdeki başka bir afet gene pik noktada olacaktı, en üst noktada olacaktı, gene üzülecektiniz. O da olmasaydı, ikinci sebep de olmasaydı, bir başka sebep sizin nefsinizde sizi üzebilecek olan bir hareketi mutlaka başlatacaktı. Açıktasınız. Ne zaman sıfırın altındaysanız, şu sıfır noktasının, sıfır kodunun altındaysanız, şeytanın bütün tesirlerine açıksınız.

İşte o saha, şeytanın tesirlerine açık olduğunuz sıfırın altındaki bütün detaylar, yaşadığınız bütün alan, sadece sizin kendinizden yana olmanız halinde geçerlidir. Başka bir alternatif yok. Boşuna hatayı başkalarında aramayın. Onda hata olsa dahi, siz mutsuz olmazdınız. Eğer siz onlardan, başkalarından yana olabilseydiniz. Siz başka birinin iyiliğini düşündüğünüz zaman, birisi size hakaret etmiş, ne yazar ki? Umurunuzda bile olmaz, sizi hiçbir şekilde etkileyemez. Siz o sırada falancaya "Acaba nasıl yardım edebilirim?" diye düşünüyorsunuz. Başka birisi geldi size suratını asmış, siz ona da yaklaşıp, ondan yana olduğunuzu ispat edersiniz. O zaman o kişi yaptığından utanç duyar sadece. Haddini bildirmiş olduğunuzdan dolayı değil, hayır, alakası yok. Tam aksine ondan yana olduğunuzu hissettirdiğiniz anda herşey çözülür.


Ne zaman birisine, size yaptığı ters bir davranış sebebiyle haddini bildirmeye kalkarsanız; kimin emrinde olduğunuzu biliyor musunuz? Nefsinizin, yani şeytanın emrindesiniz. Vazifeniz mi başkalarına haddini bildirmek? Vazifeniz mi? Hayır, vazifeniz o değil. O kişiye yapmış olduğu hatayı anlatıp onun huzursuz olmasına neden olmak değil, ondan yana olduğunuzu ona hissettirmek. Göreviniz bu. Eğer o kişi hissederse ki; siz kendinizden yana değilsiniz, onun size yaptığı yanlış davranış sizi etkilemiyor. Ama siz onun en güzele ulaşması için ona yardımcı olmaya çalışıyorsunuz. Kendinize hakaret edilmesini önlemek değil niyetiniz. Niyetiniz; onun kazandığı negatif dereceleri önlemek. Aradaki farkı anlatabiliyor muyum acaba? Birincide gene siz varsınız. İkincide gene başkaları var, onlardan yana olmanız var.


Her davranışın mukabil davranışı iki ayrı kategoride gerçekleşebilir. Birisi, size hakaret etti. O hakaretten alınarak ona haddini bildirmek üzere harekete geçtiğiniz an, şeytanın kumandasındasınız, kendinizden yanasınız. Birisi size hakaret etti onun karşılığında o kişiye ondan yana olduğunuzun gerçek anlamda mahiyetini yaşatabilirseniz yani size yaptığı, sizin umurunuzda değilse, onun için varsanız..


Ne demek istiyorum? Çocuk annesini öldürmüş, annesinin kalbini çıkarmış koşuyor. Elinde annesinin kalbi var ve düşüyor çocuk, dizi acıyor. Kalp sesleniyor oğluna: Yavrum bir yerin acıdı mı? İşte bu oğlundan yana olmaktır, kendisinden yana olmamaktır. Bunu yapabiliyor musunuz?


Sızlanmayı bırakın. Yapabiliyor musunuz? Ne zaman kendinizden yana olmaktan vazgeçerseniz o zaman ben bir mutlular ordusuyla karşı karşıya olacağım. O kadar zor mu? Sadece kendinizden yana olmayacaksınız. Size yapılan bir yanlış husule geldiği an, karşınızdaki kişinin size yanlış davranan kişinin hatalarını değil, onun nasıl tedavi edilebileceğini düşünmeniz lâzım. Onun size karşı yaptığı davranışın intikamını almak değil, acaba ne yaparım da ben onun başkalarına daha güzel davranmasını ve böylece onun kazanmasını nasıl sağlayabilirim diye düşünmeniz lâzım.


Ondan yana olmanız lâzım. Onun size karşı o davranışı yaparken neden haksız olduğunu değil, neden haklı olduğunu düşünmek mecburiyetindesiniz. Anlayabiliyor musunuz beni? O zaman ondan yanasınız. Eğer onun davranışlarının arkasında şeytanın size gösterdiği, onun haksız olduğu alanları yakalamak istiyorsanız, buna her zaman imkânınız var. Yapabilirsiniz de, yakalayabilirsiniz de ama bu sizi de, onu da sadece mutsuz eder.


Şimdi aksini düşünelim: Ondan yanasınız. Ondan yana olmanız ne demek? "O bana böyle davrandıysa, beni kıracak olan bir davranışı varsa mutlaka arkasında sebep var. Bu sebep onun haklı sebepleridir," deyin ve onu araştırın. Ona daha sormadan birçok sebep yakalayabileceğinizi göreceksiniz. Ve oradan başlayın çözüme. Oradan harekete geçin. Onu haklı gördüğünüzü, ondan af dilemekle hemen ispat edebilirsiniz ve sebepleri de söyleyerek onu daha çok mutlu edebilirsiniz. Hiç böyle bir insan, ikinci defa size aynı hatayı yapabilir mi?


Düşünün bakalım. Eğer siz ondan yanaysanız ona da bunu onun haklı sebeplerini ona ispat ederek harekete geçiyorsanız, muradınız ona haddini bildirmek değilse, onun haklı davranışlarının ona iletilmesiyle onu mutlu edebiliyorsanız, o kişi düşünemeyecek mi bunu? "Yahu ben buna hakaret ettim, o bana gelip de bu hakarette neden haklı olduğumu anlatıyor." Böylesine bir güzellikle karşılaşan insan bundan tesir almaz mı zannediyorsunuz?


Öyleyse, mutluluğunuzun arkasında siz varsınız, mutsuzluğunuzun arkasında gene siz varsınız. En kötü bir olayı düşünelim. Size birisi öyle bir hakaret etmiş ki, altından kalkamadığınızı hissediyorsunuz. Gene de onun bu hakareti neden yaptığının arkasında kendinizi arayın. Neden acaba başka birine değil de, bu hakaret size yapılmış? Neden o kişi sizi kıracak olan bir davranışta bulunuyor? Acaba o kişi %100 hatalı mı böyle yaptığından dolayı?


Bir düşünün bakalım. Arkasında siz yok musunuz? Nefsiniz ve şeytan, bütün negatif davranışlarınızı size sıfırlar. Siz yoksunuz, hiçbir zaman kabahatli değilsiniz, hatanız yok. Hep başkaları hatalı. Ama ne zaman Allah ile beraber olursanız başkalarının hatasını aramak yerine onun haklı sebeplerini araştırmaya başlarsınız, işte doğru buradadır. Onun haklı sebepleri (kabul etmeniz zordur ama) sizin haksız sebeplerinizdir.


İsterseniz aramaya kendinizin ona karşı olan davranışlarınızdaki yanlışları aramakla başlayın. İsterseniz size onun böyle davranmasının onun haklı sebeplerine dayalı olduğunu düşünerek sebepleri araştırın aynı şeyi bulacaksınız. Bu söylediğim alanlarda o yok, bütün alanlarda siz varsınız. Zaten mutsuz olan da siz değil misiniz?


Denklemin çözülmesi, bilinmeyene ulaşmanız aslında bu kadar kolay. Ama nefsiniz ve şeytan size bu kadar açık olarak gösterdiğim bu sahneyi, bunun faktörlerini size asla göstermez. Hep kendinizi haklı zannedersiniz. Hep başkaları haksızdır, hep siz haklısınız ama mutsuz olan da sizsiniz. Haklı olduğunuz için mi mutsuz oldunuz acaba?


Öyleyse evvela Benden başlayın. Ben, sizlerden yanayım. Ne zaman bir yanlışınız olursa onu size bildirmekten Benim muradım sizi üzmek değildir. Sizi mutluluğa ulaştırmak için engelleri kaldırmak istiyorum. Sizden yana olduğumu size hissettirmek istiyorum. O kadar dil dökmem, bu belli zaman parçası içerisinde size bu kadar, Allah'ın bugüne kadar dikkat etmediğiniz hakikatlerini anlatabilmem bu maksada dayalıdır. Öyleyse saadet hepinizin elindedir. Bu saadeti yaşamakla hepiniz görevlisiniz.


Siz, siz olun sakın mutsuzluğunuzun sebebini başkalarında aramayın. Eğer size birilerinin, eşinizin, çocuklarınızın, annenizin, babanızın, komşularınızın, tasavvuf arkadaşlarınızın yanlış bir davranışı varsa, bunun arkasında onun nefsini değil, onun ruhunu arayın. Bunun arkasında kendinize ait olan nefsanî hatalarınızı arayın. Onun haklı sebeplerini, kendinizin haksız sebeplerini arayacaksınız. Aksini yaptığınız sürece, bugüne kadar öyle yapmadınız mı? Neden mutsuzsunuz öyleyse? Öyle yaptığınız için mutsuzsunuz. Başkalarının haksızlık sebeplerini, kendinizin haklılık sebeplerini hep araştırırsınız.


Şimdi Allah'tan yana olun bakalım. Kendinizin haksız sebeplerini, onların haklılık sebeplerini araştıracaksınız. O zaman o kişiye ulaşmak için, Allah sizin kalbinize bir istek verecek. Af dilemek mevkiinde göreceksiniz kendinizi. Velev ki, haklı olsanız dahi. Mümkün mü? Elbette mümkün. Ama bu büyüklüğü gösterdiğiniz zaman, karşınızdaki kişi, yaptığı davranışın hatalı olduğunun bilincine o zaman varacaktır.


Belki size kolay şeylerden bahsetmiyorum; ama bir insanın mutlu olması demek, ondan çevresindeki insanlara sadece pozitif olgular yayılması demek. Her insan bir aynadır. Eğer sizden çevrenize nur yayılıyorsa, çevrenizdeki insanlar da kısa bir zaman sonra size nuru yağdırmaya başlarlar. Eğer sizden çevrenize karanlıklar yayılıyorsa, nefsinizin afetlerinin tabiî sonuçları yayılıyorsa, o zaman çevrenizdeki insanlardan da size karanlıklar geri dönecektir.


Öyleyse bu söylediklerimizi teorik birer varsayım zannediyorsanız çok yanılırsınız. Tatbikata geçemediğiniz sürece mutsuzluğunuzun devam ettiğini görürsünüz. O zaman Beni hatırlayın. "Öyle söylemişti ve ben yapamadım." diye düşünün. Yapabildiğiniz zaman Allahû Tealâ taahhüt ediyor, mutlaka mutlu olacaksınız.


İnsanları sevin, onlar size kötülük yapsa da sevmekte devam edin. Mutluluğun anahtarının başkalarını mutlu etmek olduğunu hayatınıza bir rehber edinin. Onun ışığı altında yaşayın. Siz hayatınız boyunca başkalarını mutlu eden bir insan olun, en çok mutlu olan insan olun...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Mart 2006       Mesaj #46
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DEMEKTİR!

-Evimi bir parti sonrası temizlemek için saatlerce çalışıyorsam, birçok arkadaşım var demektir.

-Faturalarımı ödeyebiliyorsam, bir işim var demektir.

-Pantolonum biraz sıkıyorsa, aç kalmıyorum demektir.

-Gölgem beni izliyorsa, güneş ışığını görüyorum demektir.

-Otobüsten indiğim yerden iş yerime kadar yolu uzun buluyorsam,
yürüyebiliyorum demektir.

-Hükümet hakkında eleştiri yapabiliyor ve bu eleştirileri
başkalarından da duyuyorsam, konuşma özgürlügümüz var demektir.

- Otobüs beklerken yanımdaki adam anahtarlarıyla oynuyor ve bu sesten rahatsız oluyorsam, duyuyorum demektir.

- Camları silmem, çatıyı onarmam gerekiyorsa, bir evim var demektir.

- Doğalgaz faturam yüklü geliyorsa, ısınıyorum demektir.

-Yığınla ütülenecek ve yıkanacak çamaşırım varsa, yığınla giyeceğim var demektir.

- Çalarsaatim sabahın köründe çalıyorsa, yaşıyorum demektir.

- Akşamları kendimi yorgun hissedebiliyorsam ve bacaklarım ağrıyorsa, o gün üretici olmuşum demektir.

- Ve tüm bunların farkına varabiliyorsam mutluyum demektir...Smiley9
molinas - avatarı
molinas
Ziyaretçi
7 Nisan 2006       Mesaj #47
molinas - avatarı
Ziyaretçi
MUTLULUĞUN RESMİ
mutluluk:küçük bir çocuğa şeker vermek
:yaşlı birine yardım etmek
:hedefine ulaşmak
:hedefine ulaşmak için insanlara yardım etmek
mutluluk başkalarına yardım edip onların yüzünde bir tebessüm oluşturmaktır.
ve bunun için karşındakinin insan olmasınada gerek yoktur.yeterki bir canlı olsun. mutluluk bir köpekle oynamaktır.onun çimenlerde yuvarlanışıda bunun resmidir. işte o anda karşına çıkan portredir mutlulugun resmi
eğer bir canlıyı hoplatıp zıplatabiliyorsan işte bu anda gözlerinin önünden akıp geçen saniyelerdir mutlulugun resmi
latifem - avatarı
latifem
Ziyaretçi
24 Nisan 2006       Mesaj #48
latifem - avatarı
Ziyaretçi
bana göre mutluluk bir çocuğun gözleriyle yüreğiyle hayata bakmak ve hayatı yaşamak
dişi_kartaL - avatarı
dişi_kartaL
Ziyaretçi
9 Mayıs 2006       Mesaj #49
dişi_kartaL - avatarı
Ziyaretçi
MUTLULUK
Ne geçmişte kalan çocukluğum
Ne bir vakit genç olduğum
Şimdilerde geçerken boğazı
Üsküdar dolmuşunda mutluluğum
MUTLUYUM
Son düzenleyen dişi_kartaL; 9 Mayıs 2006 14:04
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #50
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mutluluk sizce nedir?


Bir arabatas235B15Dsahibi olmak mı? Ya da bir ev ? Yoksa evlenince mi mutlu olacağınızı düşünüyorsunuz? İyi bir işe ne dersiniz?

Mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları;



Düşünün o çok istediğiniz, uğruna gecenizi gündüzünüze katarak elde ettiğiniz ve "o benim olursa en mutlu ben olurum" dediğiniz hedeflerinizi...



O çok istediğimiz elbiseyialdınız sırtınızdan düşmedi.insgif195B15DBir gün, iki gün , üç gün... Ya sonra? Bitti! Artık vitrinde gördüğümüz o deri ayakkabı var aklımızda... Bir alabilsek başka ne isteriz ki? Ama onun da sonu aynı son, o bitecek. Bu sefer bir başkası..

Nefsimiz arsız bir çocuk gibi önce birşey istiyor, ona istediğini verene kadar onun için çıldırıyor ama elde edince tüm arzusu hevesi bir süre sonra sönüveriyor. Artık yeni bir şey istiyor. "Onunla mutlu olacakmış!???"
kus25B15DHayat böyle değil mi "Mutluluk Yolculuğu"nun değerli yolcuları? Önce bir liseyi bitireyim diplomayı alayım diyoruz, sonra bir de üniversite sınavını kazanayım, 4 yıllık bölüme kapağı atayım istiyoruz. Uğraşıyoruz didiniyoruz. Güç bela giriyoruz üniversiteye.





Şu vizeler bir bitse rahatlayacağız. Vizeler biter. Bu sefer de finaller. Vizeydi finaldi derken bir mezun olsak..



Mezun da olduk; Ah bir işe girsem benden mutlusu yok!

İşe girdik ; "Bi terfi edemedik yahu mesgif95B15Dşu patron bir zam verse daha ne isterim ki?"

O da oldu. Güzel, hayat tıkırında gidiyor. Evlenince mix185B15Dmutlu olacağım; Evlendik.
Bir çocuğumbebgif45B15D olursa mutlu olacağım; kızımız oldu. (Allah bağışlasın...)
Ama, bir oğlum olsun bak! Dünyalar benim olacak.
Var ya! Şu bizim oğlan bir Anadolu lisesi sınavlarını kazansın, çok MUTLU olacağım.
Varımızla yoğumuzla gece gündüz demeden daha rahat, daha lüx bir hayat için çırpındık. Evladımız üniversiteyi hayırlısıyla bir bitirsin, eli ekmek tutsun gayri rahatım sonrası.
Tamam o da oldu.
Ah! Evladımın bir mürrüvetini görsem; Allah'tan başka ne isterim ki?insgif75B15D"torun" ?
....seneler geçer. klbk25B15D
Hayat, kadın için çamaşır, bulaşık, yemek, temizlik, iş çemberinde dönerken adam sabah 8:00 akşam 5:00 mesaisinde. Gelince yemek, biraz televizyon ve uyku. Bu kısır döngüde, mutluluk seraplarının peşinde koşarken zaman avuçlarımızdan apansızca kayıp gitmiş. Ve bir de bakmışız ki son istasyondayız...
Ne gençliğimizden ne dinçliğimizden eser kalmamış. Arkamıza dönüp baktığımızda, geride kalmış 70 yıl... Ama elde avuçta, ulaşılamamış bir "mutluluk" adresi...
Hayatınızın gidişatı böyleyse, son istasyona vardığınızda ben aslında "MUTLULUĞU" arıyordum demek için çok geç olmadan, mutluluk seraplarının peşinden koşmayı 031krs5B15Dbırakıp mutluluğu gerçekten olduğu yerde aramanın ve bu koşuşturmada içerisinde her gün bizim için doğan güneşin ışıltılarının klbk85B15Dartık farkına varmanın zamanı gelmedi mi sizce de? Ne dersiniz?


mis8

Bir doktor olsa , Mutluluk Reçetesi yazsa !
Mutluluk nedir? Zevklerle mutluluk arasında fark var mıdır?
Yaradılış Sebebimiz...
Allah'ın bizden istediği tek şey...
Mutluluk için atılması gereken İlk Adım

Allah'ın göndermiş olduğu bunca emirlerinin hikmeti nedir?

mis8



kus



Haydi sizinle beraber kaçalım, çoook uzaklara gidelim. Öyle bir yerde olalım ki; orada sadece mutlu olunsun. İşte orası cennet!... Ama biliyor musunuz mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları, eğer dilerseniz siz bu dünyayı da kendinize cennet yapabilirsiniz. Allahû Tealâ bu imkânları insanlara teslim etmiş. "Kim mutlu olmak isterse mutlu olur" diyor Allahû Tealâ. "Biz onu mutlu kılarız" buyuruyor.



Mutluluk iki ayrı bölümden oluşur: Cennet saadeti ve dünya saadeti. Ben sizlere dünya saadetinden bahsetmek istiyorum.




Mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları, etrafınıza ara sıra bir göz atıyor musunuz? Hep insanlar mutsuz…Asık suratlar, huzursuz insanlar, birbiriyle devamlı kavga eden insanlar… Küfürler... Bağırmalar... Öfkenin her an taştığı bir dünya hayatı... Herkes mutsuz. Ama sizler mutsuz değilsiniz, öyle değil mi? Allahû Tealâ'nın reçetesini kullanan hiç kimse, mutsuz olmaya devam edemez. Peki ya kullanmazsa…? O zaman sorarım size, o zaman kabahat Allah'ın mı? Hem sizlere reçeteyi vermiş. İşte demiş, bu reçeteyi kullanın. Şu anda bu yazımızı kimler okuyorsa, onlar için muhteşem bir dizayn yok mu? Mutluluğu nasıl yaşayacaksınız? Nasıl elde edeceksiniz? İşte onun standartlarını size veriyorum!





Mutluluk Reçetesini!!



Kur'ân-ı Kerim, bir mutluluk davetiyesidir.

Kur'ân-ı Kerim, bir mutluluk reçetesidir, rehberidir.
Kur'ân-ı Kerim, bir mutluluk garantisidir.




Öyleyse Kur'ân-ı Kerim, Allah'ın insanlarda en çok görmek istediği şeyi, bütün safhalarda garanti eden Allah'ın Kitab'ıdır. Mutluluk rehberi, bir öğüt...Mutluluğa açılan bir öğüt...





Mutluluk, bir uyum halidir. Sulh ve sukûn halidir. Kavganın bittiği bir ortamı ifade eder. Mutluluk, 3 âleminizde birden yaşanması lâzım gelen bir vetiredir.



1. İç dünyanızda mutlu olacaksınız.




2. Dış dünyanızda mutlu olacaksınız.




3. Allah ile olan ilişkilerinizde mutlu olacaksınız.




Hem emirler cephesinde mutlu olacaksınız, hem de nehiyler (yasaklar) cephesinde mutlu olacaksınız. Mutluluk, devamlı olmalıdır. Devamlı olmadığı taktirde mutlu değilsiniz, geçici zevkleri yaşıyorsunuzdur sadece.



Öyleyse zevkle mutluluk arasında çok büyük bir uçurum vardır. Zevk, hayatınızın belki birkaç dakikasında, belki birkaç saatinde yaşadığınız bir güzelliktir. Ama hangi olaysa sizi o zevke ulaştıran, o olay bittiği zaman zevkiniz de biter. Ondan sonra dünyanın çıplak karanlıklarına geri dönersiniz. Ama mutluluk öyle değildir. Mutlulukta "çıplak karanlık" diye bir şey söz konusu değildir. Gece olabilir, her taraf karanlık olabilir ama sizin öyle bir içiniz olur ki; o hep aydınlıktır, orada bir mum hep yanar, hep kalbinizi ışıtır, aydınlatır.





Mutluluk yolculuğunun muhterem yolcuları, böyle bir dizaynda mutluluğa dikkatle bakın. Mutluluk sizin içindir. Allahû Tealâ, sizi mutlu olasınız diye yarattı. O içinizdeki mumun (daha biraz açıklığa kavuşturalım), içinizdeki güneşin hep parlaması için, hep zikir yapacaksınız. Batmayan bir güneşin sahibi olmak mı istiyorsunuz? Daimî zikrin sahibi olmak mecburiyetindesiniz. Öyleyse sizleri şu dünya adı verilen gezegenle bütün kainata bağlayacak olan mutluluğunuz, Allah ile olan ilişkileriniz çerçevesinde "zikir'' adı verilen bir müessese ile ihata edilmiştir, doldurulmuştur, kuşatılmıştır, kaplanmıştır.


Unutmayın! Allahû Tealâ, hepinizden sadece ve sadece sizlerin mutlu olmasını ister; saadet içinde bir dünya hayatı ve kıyâmetten sonra sonsuz bir cennet hayatı... İşte Allahû Tealâ'nın hepinizden istediği şey, sadece bu kadar. Geri kalan mı? Namazlar, oruçlar, zekatlar, haclar... vs. Hepsi mutluluğunuz için birer vasıta. Allah'ın sizden istediği yegâne şey, dört başı mamur bir mutluluğa sizi sahip kılmaktır; hepinizi hem dünya saadetinin, hem cennet saadetinin sahibi kılmaktır.





Mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları, Allahû Tealâ'nın hepinizden istediği şey bu kadar. Sizin mutlu olmanız. Sizin mutluluğunuz Allah'ı memnun eder, Allah sizden razı olur. Mutsuzluğunuz Allah'ı memnun etmez, şeytanı memnun eder.




Öyleyse her şeyden evvel şunu yerli yerine oturtmak mecburiyetindeyiz sevgili okuyucular. Evvelâ kendi kendinize soracaksınız:



-Ben bir yaratık mıyım?



Kesin cevap:

-Yaratığız, bütün insanlar hepimiz, sadece Allah'ın bir yaratığıyız, mahlûkuyuz, o kadar. O ise Yaratıcı...
-Allahû Tealâ, bizi hanif fıtratıyla mı yarattı?
-Kesin, bütün insanları Allahû Tealâ, hanif fıtratıyla yani hanif dînini yaşayabilecek olan özelliklerle yarattı.
-Allahû Tealâ, bizden hanif dînini, Arapça adıyla İslâm dînini yaşamamızı mı istiyor?
-Kesin.



Sevgili okuyucular, böyle bir dizaynda "mutluluk" adı verilen şu müesseseyi ait olduğu yere yerleştirelim. İnsanoğlunun bir Allah ile olan ilişkileri var, bir de başka insanlarla ilişkileri var. Allah ile ilişkileriniz, özel bir biçimde dizayn edilmiştir. Bu ilişkilerde bütün insanlar Allah'ın sevgi yelpazesi içinde bir yere sahiptir. Bu spektrumun her noktası bir insana aittir, sonsuz basamaklı bir merdiven gibi. Her an insanlar, bu merdivenin basamaklarında yer değiştirirler. Çünkü her an, herkes ya bir miktar derecat kaybeder ya da bir miktar derecat kazanır. Öyleyse muhtevayı yerli yerine oturtmak lâzımdır.


Başka insanların mutluluğu için yapılan gayretler, çalışmalar; bu da diğer insanlarla aranızdaki ilişkiyi temsil eder. Her ikisi de ayrı iki muhtevayı ifade eder. Dikkat edin, Allahû Tealâ'nın bütün emirleri sizi mutluluğa ulaştırmak içindir. Allahû Tealâ bu mutluluk kademelerini beş safhaya ayırıyor: Allah'a ulaşmayı dilemek, birinci safha. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse o kişi mutlaka cennet saadetini hak eder.



Allah ile olan ilişkilerde unutmamanız lâzım gelen en önemli faktör, Allah'ın sizden ne istediğidir. Allah sizden sadece bir tek şey ister sevgili okuyucular, sadece bir tek şey: Sizin mutluluğunuz. Sizin sadece mutlu olmanız. Dünya saadetini yaşamanız ve cennet saadetini yaşamanız, Allahû Tealâ'nın sizden istediği yegâne şeydir. Saadeti yakalamanız, yaşamanız. Onun dışında hiçbir talebi yok. Verdiği bütün emirler sadece bu mutluluğu yaşayabilmenizi sağlamak için.





Allahû Tealâ'nın 5 safhada oluşan mutluluk reçetesi, Allah'a ulaşmayı dilemekle başlar. Sonra mürşide ulaşmakla devam eder, sonra ruhunuzun Allah'a teslimini esas alır. Sonra fizik vücudunuzun, sonra da nefsinizin Allah'a teslimini esas alır.


İşte böyle bir dizayn söz konusu. Bunların hepsi safhalardır. Her biri sizi (daha Allah'a ulaşmayı dilediğiniz an, elde ettiğiniz cennet saadetinin ötesinde) daha üstün cennet saadetlerine ulaştırmaya ve bir de yeni hedefe; adım adım dünya saadetini elde etmenize yöneliktir. Öyleyse hepiniz için söz konusu olan şey, Allah'ın sizden ne istediğini yerli yerine oturtmaktır.






İnsanlar, Allah ile olan ilişkilerinin ne manaya geldiğinin farkında değiller. Allahû Tealâ'nın onları hep zora koştuğu iddiasındalar. Allahû Tealâ onların namaz kılmasını emrediyor, Allahû Tealâ onların oruç tutmasını emrediyor, Allahû Tealâ onların Allah için birçok şey yapmasını emrediyor ve bu anlayış standardı içerisinde insanlar mutsuz. Allahû Tealâ'yı, kendilerine gereksiz şeyler emretmekle suçluyor insanlar. Sevgili okuyucular, Allah'ın emirlerinin her zerresi, yalnız sizin mutluluğunuzu sağlamak için devreye konmuştur.


Öyleyse Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim'i hepiniz için bir mutluluk davetiyesi, bir mutluluk reçetesi ve bir mutluluk garantisi olarak indirmiştir. Mutluluk ve Kur'ân-ı Kerim eş anlamlıdır. Allahû Tealâ kainatta en çok sevdiği, bütün kainatı uğruna yarattığı "insan" adı verilen mahlûkunun, yani sizlerin sevgili okuyucular, sadece mutlu olmanızı istiyor.





Ve sizi yaratan Allah, bu mutluluğu sağlayabilecek olan bütün gerekli sistemleri size hediye etmiş: Akıl vermiş, idrak vermiş, irade vermiş, fizik vücut vermiş, nefs vermiş, ruh vermiş, bir bütüne ulaştırmış sizi. Allah'ın kâinattaki temsilcisi, Allah'ın kâinattaki vekili, Allah'ın *kâinattaki halifesi... Siz bunlarsınız sevgili okuyucularım, sevgili kardeşlerim. Mutlu olmanın bütün vasıflarına hepiniz sahipsiniz. Kim olursanız olun, nerede olursanız olun, eğer mutsuzsanız bilin ki Allah'ın mesajını anlayamamışsınız, reçeteyi tatbik edemiyorsunuz ve şeytan nefsinizi bir vasıta olarak kullanıp, sizi mutsuz ve huzursuz etmeyi başarıyor.




Her şeyden evvel Allah'ın reçetesine dikkatle bakın. Mutlu olmanızı istiyor, ibadetlerin her biri o mutluluğa ulaşmanızın birer vasıtasıdır. Bir yere gitmek istiyorsunuz, bunun için Allahû Tealâ kapınızın önüne en güzel arabayı koymuş; son model, yepyeni, benzini, her şeyi içinde, siz sadece ehliyetinizi alacak ve o arabayı kullanacaksınız.




Mutluluk yoluna, Allah'a ulaşmayı dileyerek çıkılır. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse mutlaka o, mürşidine ulaştırılacaktır. Çünkü, bir insan Allah'a ulaşmayı dilediği an, Allah o kişinin kalbindeki bu talebi işitir, bilir ve görür. Unutmayın "ALLAH SİZİN İÇİN GÜÇLÜK DİLEMEZ, ALLAH SİZİN İÇİN KOLAYLIK DİLER."



Hepiniz, bu sonsuz saadete ehil olduğunuzu, bilin istiyorum. Hepiniz böyle bir dizaynın sahibi olmaya hem lâyıksınız, hem de Allahû Tealâ sizi ona davet ediyor, hem de size bu hedefe ulaşana kadar sonsuz yardımlar yapacağına söz veriyor ve bunu garanti ediyor.




kus25B15D





Mutsuzluğumun destekçisi












Allahû Tealâ, bizlerden bizim mutlu olmamızdan başka bir şey istemiyorsa, biz de mutlu olmayı istiyorsak, o zaman sorun kendi kendinize: NEDEN MUTLU DEĞİLSİNİZ?



Eğer mutlu değilseniz bilin ki, bir tek sebeptendir bu: Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'le size verdiği mutluluk reçetesini tatbik etmiyorsunuz ve bu reçete, Allah'ın bu dizaynı, sizlere sonsuz güzellikleri sağlayabilecek olan her şeyi teslim etmeye hazırdır. Ne zaman? Siz onları birer birer teslim almaya ehil olduğunuz zaman.

Allahû Tealâ, muhakkak ki her açıdan sizi sadece ve sadece mutlu etmek ister. O'nun sizinle olan ilişkilerinin bütününde bir mutluluk hedefi vardır, saadet hedefi vardır ve bu saadet bizim mutluluğumuz için dizayn edilmiştir. İşte Allahû Tealâ için söz konusu olan şey, bizleri mutlaka saadete ulaştırmak.



Öyleyse, her açıdan bizi mutluluğa ulaştıracak olan şey, Allahû Tealâ ile insan arasındaki bir dengenin sağlanmış olmasından kaynaklanır. O, Allah'tır. Hepimizi yaratandır ve her açıdan bizi en güzele ulaştırmak, O'nun görevidir. O bizleri mutlaka saadete ulaştırmak ister. Öyleyse insanla Allah arasındaki ilişkilerde biz insanlar bize düşeni yaptığımız takdirde, herşey en güzel standartlarda gerçekleşecektir. Allahû Tealâ, her zaman sizin mutluluğunuzu ister. Öyleyse burada söz sahibi olan, mutluluğundan veya mutsuzluğundan sorumlu olan, sadece biziz. Sizler Allah ile olan ilişkilerinizde en güzele ulaşabilecek olan her şeyin sahibisiniz. Böylece dizaynı Allahû Tealâ'nın yaptığı bir güzelliğe hepimiz yürümeliyiz. Bu istikamette bir güzelliğe ulaşmak hepiniz için söz konusu. Allahû Tealâ'nın sizlerden istediği tek şey sizin mutluluğunuz, sizin saadetinizdir.



Allahû Tealâ, insanı kainattaki en üstün mahlûk olarak yaratmış; çünkü kainatta canlı ve cansız ne varsa hepsini, yarattığı her şeyi insan için yarattığını söylüyor. Eğer Allah'ın katında insandan daha değerli bir mahlûk olsaydı, Allahû Tealâ biz insanları da o mahlûku için yarattığını söyleyecekti. Ama durum öyle değil. Allahû Tealâ, bütün insanları en güzel standart içinde yarattığını ifade ediyor. İnsanoğlunun kesin hedefi var: Herkes mutlu olmak istiyor. Fakat neticede şunu görüyoruz ki, mutlu olmayı isteyen insanların bir kısmı mutlu değil.




Herkes mutlu olmayı diliyor ama büyük kısım insanlar mutlu değil. Arkasında mutlak olarak bir başka faktör var: İblis.

İblis hiçbirinizin mutlu olmasını, huzur içinde bir dünya hayatı yaşamanızı istemez ve sadece kendisiyle beraber cehenneme gitmesini ister. İşte insanoğlunun Allah ile olan ilişkilerinde, insanoğlunun şeytanla olan ilişkilerinde bir muhteva var. Nefs, daima şeytanla işbirliği eder. Ruh da daima Allah'la işbirliği eder. Öyleyse, kim hangi anda mutluluğu yaşıyorsa, o yaşadığı an, o kişinin ruhuyla Allah arasında bir ilişki kurulmuş ve o kişi, ruhuna tâbî bir olaylar dizisi içerisinde mutluluğu yaşamaktadır. Ne zaman da bir insan nefsiyle davranıyorsa, arkasında şeytanın ve nefsinin oluşturduğu bir mutsuzluk dizaynı oluşturmuş. Öyleyse her hâlükârda mutsuzluk veya mutluluğu sağlayan şey gene kendisidir.



Siz insanlar mutlu olmak konusunda kendinize düşeni yaptığınız zaman, dünya üzerindeki hiçbir şey sizleri mutsuz edemez. Öyleyse, siz yaptığınız davranışlarla, Allah'ın size verdiklerini, insanların mutluluğunda kullanıyorsanız, onlara bir nebze mutluluk vermek üzere kullanıyorsanız; o zaman insanlar için yeterli olan bir mutluluk var demektir.


Bütün insanlar için geçerli olan mutluluk dizaynı, kişiyle Allah arasında gerçekleşir. Ne zaman? Ne zaman siz kendinizden yana değil de, başkasından yanaysanız, o zaman Allah'tan y*******z demektir. İşte Allahû Tealâ, insanı mutlu etmek için, bütün insanların bu formülü kullanmalarını istiyor; Allah'tan yana olmak. Öyleyse saadet dediğimiz, mutluluk dediğimiz şey, bütün insanlar için başkalarından yana olmaktır. Öyleyse eğer siz kendinize düşeni yaparsanız, herşey en güzel standartlarda cereyan edecektir.

Şunu bilmenizi istiyorum. Kim mutsuz hissediyorsa kendisini, o kendi nefsindeki kendinden yana olmak talebi yüzünden mutsuzdur. Yoksa Allahû Tealâ'nın indinde O'nun mutlu etmek istemediği hiçbir kimse yoktur.



İnsanlar cemaat halinde yaşayan mahlûklar olarak yaratılmış. Herkes cemaatin bir parçası ve herkesin, herkese ihtiyacı var. Hepimiz başkalarının yaptıklarına muhtacız. Öyleyse herkes, başkalarıyla olan ilişkilerinde her şeyin en güzeline ulaşmak üzere harekete geçtiği zaman, yani kendini başkalarının mutluluğuna adadığı zaman, vakfettiği zaman hem mutlu edecek hem mutlu olacaktır. Sadece bir tek hedef olabilir. Bu hedefe dikkatle bakınız: Hedef, Allah için yaşamak. Kim böyle bir hedefin sahibiyse, o hedefin sahibi olan kişi kendisini Allah'a vakfetmiş kişidir.



Öyleyse hep nefsiniz başka insanları hedef gösterir. "İşte ben mutsuzum ama falanca bana şöyle şöyle davrandığı için. O kişi bana bir iyi davransa, ben derhal mutlu olacağım." Hep böyle düşünür insanlar. Aslında mutlu olamazlar. Mutlu olmaları ne yazık ki; mümkün değil. Ne zaman hatayı kendinizde değil de başkalarında arıyorsanız, bunu aradığınız andan itibaren, Allah'ın size sunduğu bir güzelliği reddetmiş, geriye çevirmiş oluyorsunuz. Hep kendinize bakmak mecburiyetindesiniz. Her şeyin merkezinde sizler varsınız. Herkes kendi dünyasının sahibi, kainatının sahibidir. Herkes kendi âleminin merkezindedir.



Allahû Tealâ için bakınız İbrâhîm Hakkı Hazretleri ne söylüyor:


Hakk şerleri hayreyler,


Zannetme ki gayreyler,

Görelim Mevlâm neyler,
Neylerse güzel eyler.



Allahû Tealâ'nın dizaynı, işte böyle bir dizayn. Biz insanlar için söz konusu olan şey, bu güzellikleri yaşamaktır. Öyleyse Allahû Tealâ bütünüyle en güzeli yapıyor demektir. O hiç kimsenin mutsuz olmasını istemez. Ama insanlar adeta "kör kör parmağım gözüne" diyerek kendisine düşen muhtevayı gerçekleştirmezler ve ondan sonra da başkalarına bağlı olarak bir mutsuzluk mesajı verirler. Görüşleri odur ki; kendilerinde hiç hata yoktur. Bütün hatalar, etraflarındaki başka insanlara aittir ve başkaları yüzünden de onlar mutsuz olmaktadırlar. Aslında bu muhtevaya baktığımız zaman şunu görüyoruz ki; hiç kimse aslında kendisinin dışında başka bir mihraktan mutsuz olmaz.



Öyleyse dizaynın her noktasında, hayatınızın her saniyesinde mutluluğun veya mutsuzluğun mimarı olan hareketler vardır. Sadece kendimiz varız. Gerçekten başkalarının vücuda getireceği kötü davranışlar, size bir an tesir edecektir. Ama biz başkalarının davranışlarına, hatalarına en güzel davranışlarla cevap verdiğimiz zaman, o zaman kesin görürüz ki orada bir bütün oluşur. Biz başkalarının kötü davranışlarından etkilenmeyen bir dizaynı gerçekleştirmek mecburiyetindeyiz. Herkes yanlış davranışta bulunabilir. İşte o davranışları mutluluk sağlayacak olan temeller olarak kabul ettiğimiz zaman, mutluluğa ulaşabiliriz. O Allah'a değil de, başka insanlara dayalı bir mutluluk sembolüdür. Arkasında başka bir insan yok, bize kötü davranan insan yok. Biz varız. Allahû Tealâ buyuruyor ki; "Olaylar önemli değildir, önemli olan olaylardan aldığınız etkidir. Olayların sizin üzerinizdeki tesiridir."




Öyleyse böyle bir dizaynı, mutsuzluk dizaynını mutluluğa dönüştürmek elinizdedir.



Size kötü davranana iyi davranmayı başarabiliyor muyuz? Bunu hiç deniyor muyuz? Yoksa "Ben bu yükü taşıyamam." mı diyoruz? Yani eşler anlaşamıyor ve bir de bakıyorsunuz "Ayrılmak istiyorum." diye bitiriyor konuyu. Ama biraz sabretmek ve kendisini mutsuz eden karşı tarafa, bir süre en iyi davranışlarda bulunarak bir beraberliğin devamı imkânını sağlamak söz konusu olmalıdır. Etrafımızdaki herkes bize karşı hatalı da sadece biz mi hatasızız? İnsanlar belli bir dizayn içerisinde yaşarlar, etraflarında hep başka insanlar vardır. Ama insanların büyük kısmı mutsuz.




Hiç kimse başkaları sebebiyle mutsuz olamaz. Kim mutsuzsa bilin ki o, hayatını başkaları için harcamak istemeyen, başkalarından bir şeyler bekleyen bir insan. Yoksa hanginiz başkalarına mutluluk vermek üzere harekete geçerseniz, o noktadan itibaren mutsuz olmanız mümkün değildir. Dikkat edin ki; sizi mutsuz kılacak olan şey, sizin başkalarının davranışlarından negatif etkilenmenizdir. Her şeyin en güzel olduğu bir dizaynda insan, "Rabbena, hep bana" diyorsa, nefsini ön plana çıkarmak istiyorsa ve arkasından da mutsuz oluyorsa bu, eşyanın tabiatına son derece uygun bir sonuçtur. O kişi, kendi mutluluğunun mimarı olmamıştır. O kişi, hep başkalarından bir şeyler bekler. Başkaları, kendisine iyi davranmadıkça mutsuz olan ve de mutsuzluğun arkasında hep başkalarını arayan biri var.


Biz insanlar genellikle neden başkalarının bize kötü davrandığını anlayamayız. Bize göre hiçbir kabahatimiz yoktur. Herkes hatalıdır ama biz asla hatalı değilizdir. Ve mutsuz olduğumuz zaman da, "Bizim hatalarımızdan kaynaklanan bir mutsuzluk değildir bu." diye düşünürüz. Herkes size kötü davranıyor. Eğer etrafınızdaki insanlar size kötü davranıyorsa, bunda hiç mi sizin rolünüz yok? Hiç kimse %100 haklı ve hiç kimse %100 haksız değildir.



Bütün insanlar bir etkileşim alanı içindedirler. Karşılıklı münasebetlerinde devamlı bir etkileşim söz konusudur. Siz başkalarına nasıl davranıyorsanız, onlardan da o istikamette bir cevap alırsınız. Eğer kötü davranıyorsanız, onlar da size kötü cevap verecektir. Bir insanın bir davranışından üzüntü duydunuz, etkilendiniz ve o kişiye iyi davranmamaya başladınız. Peki siz iyi davranmadığınız halde karşı taraf size iyi davranmak mecburiyetinde mi?



Öyleyse dizaynı bütün insanlar için başka bir açıdan, Allah açısından değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Biz hayatımızı başkalarına vakfettiğimiz zaman, başkaları için yaşadığımız zaman, bize mutluluğu verecek olan o insanlar değildir; Allah'tır. "Eğer inanıyorsanız, Bana güvenin. Bana güveniyorsanız en kuvvetli sizsiniz"; böyle söylüyor Allahû Tealâ. Öyleyse şunu deneyip hemen yakalamak lâzım: Eğer biz başkalarından yana olursak, eğer biz hayatımızı her gün, zamanın bütün parçalarında, başkalarının mutluluğu için harcıyorsak, bu istikamette tüketiyorsak hayatımızı, o zaman Allah'ın bize devamlı mutluluk sağladığını göreceğiz.



O zaman kesin olarak emin olunuz ki; hayır, Allahû Tealâ ile olan ilişkilerinizde, mutluluğu başkalarına mutsuzluk vererek yaşamanız mümkün değildir. Kendimizden yana olduğumuz sürece hep mutsuz bir insan olmak mecburiyetindeyiz. Ne zaman başkalarından yana olabilirsek, o zaman her şeyin en güzele dönüşeceğini görürüz. İşte, böyle bir dizayn söz konusu. Herkes için güzellikler, hayatının her saniyesinde yaşanabilir. Allahû Tealâ'nın vücuda getirdiği herşey, sizin mutluluğunuzun bir parçasıdır. Onun için vücuda getirilmiştir.



Allahû Tealâ herkesin mutlu olmasını ister. Bunu sağlamak üzere insanları yaratmıştır. Hepimiz koskoca bir kâinat makinesinin bir dişlisiyiz. Bu muhteşem makinaya paralel bir uyum içerisinde, hayatımızı idame ettirmek mecburiyetindeyiz. Böyle bir hedefe varmanınsa, yegane dizaynı; kişinin başkalarına bir şeyler vermek üzere, (bunun için) yaşamasıdır. Bunu yaptığınız an, Allahû Tealâ'dan size mutlaka saadet ulaşır ve böyle devam ettiğiniz sürece, hiç kimse mutluluğunuzu bozamaz. Çünkü siz kendinizi başkalarına adadıkça, başka insanların size yaptığı kötülükler, sizin gözünüze görünmez. Siz onlarla, kötülük yapanlarla meşgul değilsiniz. Biz birilerine, belki de bizatihi o kötülük yapanlara iyilik etmeyi, kendimize hedef ittihaz etmişsek, onların mutluluğu için yaşamaya başlamışsak, onların bize davranışları bizi negatif etkileyemez. Biz onun tamamen dışında kalırız.



Öyleyse herşey, bizim öyle bir davranış biçimi sergilememize bağlı ki, burada kendimiz için yaşamamak var. Dışımızdaki herkes için yaşamak var. Etrafınızdaki insanların her birisi, sizin mutluluğunuzun bir vesilesidir, bir kapısıdır. Onlara ulaştırabileceğiniz mutluluk kadar siz mutlu olursunuz. Bu öyle bir yüce perspektiftir ki; başlangıcından sonuna kadar başkalarına hizmet etmek için yaşadığınız bütün zaman parçalarında siz mutlu bir insansınız. Başkalarının size kötü davranması umurunuzda bile olmaz. Onları görmezsiniz bile, farkına bile varmazsınız. Yeter ki siz kendinizi başka insanlara mutluluk vermeye adayın.



Başkalarına hizmet etmek için yaşayanlar, mutluluğu sadece onlar yaşarlar. Çok mu zor? Başkalarına bir nebzecik mutluluk ulaştırmak çok mu zor bir şey? Etrafınızdaki insanlarla birazcık meşgul olsanız, onların gönlünü alsanız, hoşlanacakları birkaç söz söyleseniz ve sizinle beraber oldukları zaman, onların mutluluğu yaşadığını görseniz. Çok mu zor bir şey? Her şey, Allah'ın size verdikleri, onları kullandığınız zaman, diğer insanların lehine kullandığınız zaman, onları mutlu edecek olan bütün özelliklerin sahibi olduğunuzu göreceksiniz. Ama çoğunuz bunu yapmıyorsunuz. Şeytan ve nefs size "Ben niçin onlara hizmet edecekmişim, onlar bana hizmet etsinler." tarzında bir düşünceyi empoze ediyor. Belki farkına bile varmıyoruz ama eğer mutsuzsak, yaptığımız şey sadece budur.



Başkalarına mutluluk vermeyi öğrenmedikçe, kendimizi başka insanlar için yaşayan bir Allah dostu haline getirmedikçe, mutluluğu yaşayamayız, hep hayatımızın bir parçası karanlık geçecektir. Arkasında sakın ha başkalarının hatalarını aramayın! Arkasında sadece siz varsınız. Öyleyse, güzellikleri yaşamak, mutlu olmak varken, yanlış bir dizaynı gerçekleştirmek ve hem etrafımızdakileri, hem de kendimizi mutsuz kılmak niye?



Görüyorsunuz ki; mutluluğumuz başkalarının elinde değil, bizim elimizde. Çünkü, mutluluk insanla başkaları arasında yaşanan bir olay değildir. Mutluluk, insanla Allah arasında yaşanan bir olaydır ve başka insanlar sadece mutsuzluğun veya mutluluğun vasıtasıdır. Vasıtadırlar ve sonuca ulaşamazlar. Bizim davranışlarımız asıldır. Biz başka insanların hayrına bir davranışın içine girdiğimiz andan itibaren mutlu bir insanız. O mutluluğu bize veren, o hayrına çalıştığımız insanlar değil; o mutluluğu bize veren ALLAH.



Düşünce platformunuzda başkalarına mutluluk ulaştırmak, onları memnun etmek tomurcukları açtığı zaman, bunun çiçek olması çok kısa bir zaman parçası içinde gerçekleşir. O bir tomurcukken de biz mutluyuz, yani başka insanlara mutluluğu ulaştırmayı düşündüğümüz süre içinde biz mutluyuz. Ulaştırdığımız zaman daha çok mutluyuz. Ama dikkat edin. Ulaştırmaya çalıştığımız süre içinde Allah ile ilişkideyiz ve dünyadaki en mutlu insanlardan biriyiz. Bize verilen her şeyi başka bir insanın, kim olursa olsun o insan, ona bir nebze mutluluk vermek için, başka bir insanın mutluluğu için kullanıyoruz.



Şeytanla insan arasındaki ilişkiler ile Allah'la insan arasındaki ilişkiler aynı değildir. Allahû Tealâ bize bütün güzellikleri güzel gösterir. Bütün çirkinlikleri de çirkin. Şeytan size bütün güzellikleri çirkin, bütün çirkinlikleri de güzel gösterir. Öyleyse Allahû Tealâ neyi emretmişse, o bir güzelliktir, mutluluk vesilesidir. Ama şeytan, Allah'ın o emirlerini bize yapılması çok güç olan angaryalar olarak gösterir. Allah neyi yasak etmişse o muhakkak bizi mutsuz edecek bir şeydir. Onun için Allahû Tealâ yasak ediyor. İblis de onları güzel göstermek üzere adeta seferberlik ilan etmiş durumda. Öyleyse, görüyorsunuz ki, Allah'ın aynası her şeyi doğru gösteriyor. Şeytanın aynası her şeyi ters gösteriyor. Allah'ın aynası; mutluluğa dönük, şeytanın aynası; mutsuzluğa dönük.



Etrafınızdaki herkes, mutluluğunuz veya mutsuzluğunuzun bir anahtarı olabilir. Onları siz, etrafınızdaki insanları siz, sizin mutluluğunuzun bir vesilesi olarak kullanabilirsiniz. Onlara mutluluğu ulaştırdığınız zaman, ulaştırana kadar geçen devre içerisinde mutluluğu yaşamış olacaksınız ve onları memnun ettiğiniz anda bu mutluluğunuz bir kat daha artacak. Öyleyse böyle bir zaman parçası içinde, hiç kimse sizi mutsuz edemez. Böyle bir imkânın hiç kimse sahibi değildir. Allah yolunda hizmet etmek isteyen, her şeyiyle kendisini buna adamış olan bir insan, mutluluğu başkalarına ulaştırmayı planladığı zaman parçası içerisinde, dünyadaki en mutlu insanlardan bir tanesidir. Etrafınızdaki herkes mutluluğunuzun bir parçası olabilir. Şu anda kimlerle beraberseniz, etrafınızdaki insanlara bir bakın. Onların her birisine bir güzel şey söyleyebilirsiniz. Onların her birisine bir güzellik ulaştırabilirsiniz. Ve böyle yaptığınız zaman, siz mutlu olacaksınız ve ayrıca bir güzelliği daha yaşayacaksınız; onlar da mutlu olacaklar. Siz onlara verdiğiniz mutluluğun kat kat fazlasını yaşarsınız.

Öyleyse hepiniz Allahû Tealâ'nın indinde, sadece güzelliklerin olduğu, çiçekler arasında bir bahar güzelliğini yaşamak istemez misiniz? Eğer istiyorsanız, o zaman başka noktaları; hayatınızın, mutluluğun bir parçası olarak kabul edeceksiniz. Şu veya bu şekilde, ama herkese, etrafınızdaki herkese bir gülüşünüzle, birkaç sözünüzle, bir küçücük hediyeyle mutluluk ulaştırabilirsiniz. Onlara o mutluluğu ulaştırdığınız zaman, göreceksiniz ki mutluluğun anahtarı sizdeymiş. Çünkü siz onlardan daha fazla mutlu olacaksınız. Öyleyse bütün güzellikleri yaşamak üzere hazır olmalısınız. Herşey sizin için.


Allahû Tealâ bu kainatı; bütün insanlar için yaratmış. Her vücuda getirdiği 24 saat, her yeni gün, yalnız sizin için değil, hepiniz için güzel doğuyor. 24 saatlik bir zaman parçası içinde, herkese mutluluk dağıtmak imkânının sahibisiniz. Yani, siz mutlu olmak imkânının sahibisiniz ve zannetmeyin ki; sizin elinizde bulunmayan şeyleri elde ettiğiniz gün başkalarını mutlu edeceksiniz. Hayır, hani düşündüğünüz "Benim hazinelerim olsa da, herkese dağıtsam, herkesi mutlu etsem." Hayır, bu bir hayal. Ona ulaşmak mecburiyetinde değilsiniz. Şu anda Allahû Tealâ size ne vermişse, size şu anda verdiği herşey, başkalarını mutlu etmek için yeterli bir kaynak oluşturur. Başka insanların mutlaka parayla mı mutlu olacağını zannediyorsunuz? Etrafınızdaki insanlara sert davranın, onlara hakaret edin, onların kalbini kırın, arkasından o hüznü yaşayın. Sonra da o insanlara güzellerin en güzeli bir davranışla davranın. Bakalım sonuçta ne hissedeceksiniz. Birindeki korkunç mutsuzluğa karşılık, ikincisinde saadet sizi bekliyor.



Vermeden almak, sadece Allah'a mahsustur. Siz ise, bir insansınız. Öyleyse siz başkalarına mutluluk vereceksiniz ki, Allahû Tealâ da size mutluluk versin. Her şeyin bir karşılığı vardır. Eğer sizden etrafınıza nur yayılıyorsa, Allahû Tealâ, sizin nurunuzu artıracaktır. Etrafınıza nur yayılıyorsa, etrafınızdaki insanlardan da ikinci etapta size nur gelmeye başlayacaktır. Öyleyse bütün insanlar, sadece bir kapı değildir, aynı zamanda insanlar bir aynadır. Sizin güzel davranışlarınız, onlarda bu güzel davranışın size döndürülmesi isteğini oluşturur. Sizin bir çirkin davranışınız, onlarda da size aynı istikamette bir davranış biçimi sergilemek arzusu doğurur. Öyleyse, etraflarına karanlık saçan insanlar, etraflarından karanlık geri döndürmek için tohumları ekmişlerdir. Ne zaman siz, başkalarına huzursuzluk veriyorsanız, o başkalarından da size mutlaka huzursuzluk geri döner, siz mutsuz olursunuz.



Bir insan düşünün. Etrafındaki herkesi her gün haşlıyor, öfkeleniyor, kalplerini kırıyor. Ondan sonra da onların her birisi de ona aynı şekilde davranıyor. Hem onların kalplerini kırdığı süre içerisinde o kişi mutsuz, hem de onlardan kendisine dönen, onun kalbini kıracak vasıfta olan şeyler sebebiyle ikinci defa mutsuz. Bir başka insan düşünün. Etrafındaki herkesle ayrı ayrı ilişkili, herkesi değerli bir insan olarak görüyor. Onun işaretlerini veriyor etrafındaki insanlara. Onları sevdiğinin, onları saydığının, onları mutlu etmeye çalıştığının en güzel işaretlerini veriyor. Onun için yaşıyor. Ve herkes onun bütün davranışlarından hoşnut kalıyor. O insanların ona karşı davranışı ne olacak dersiniz? Onu üzecek davranışlar mı? Hayır, onlardan da ona geri dönecek olan şey, davranışların en güzeli olacaktır. Etrafına mutluluk tohumları saçan bir insan onun meyvesini alacaktır. O tohumlar mutluluk meyvelerini verecektir. Etrafınızdaki herkes o açıdan bir tarladır. Sizin onlara verdiğiniz şey ısırgan otuysa, topraktan ısırgan otu çıkacak ve elinizi dalayacaktır. Ondan huzursuzluk duyacak olan sizsiniz. Ama eğer bir gül bahçesi vücuda getirmişseniz, güller kâinattaki en güzel kokuyu sizin için vereceklerdir.



Öyleyse her davranışınız, sadece iki tane sonuca yol açar: Ya sizi çevresine mutluluk ulaştıran bir insan hüviyetine getirir, ya da çevresine mutsuzluk ulaştıran bir insan. Bütün davranışlarınız, karşınızdaki tarafından sadece iki şekilde yorumlanabilir: Siz onlara mutluluk veren bir insansınız, huzur veriyorsunuz; birinci alternatif. Siz onlara mutsuzluk veren bir insansınız, onları huzursuz ediyorsunuz; ikinci alternatif. Birinci alternatif geçerli ise, siz onlara o mutluluğu ulaştırdığınız için zaten kendiniz mutlusunuz. Yetmez, o kişinin de size karşı davranışı size mutluluk vermek istikametinde oluşacaktır. Yaptığınız hizmetin karşılığını, Allah'tan mutluluk olarak aldıktan başka, o kişiden de size mutluluk rüzgarlarının esmesini sağlamış olursunuz. Öyleyse güzellikler birbirinin arkasından, hep sizleri mutlu etmek istikametinde geliyor. İşte böyle bir dizayn söz konusu.



Her güzel şey, yeni bir güzelliğin doğması için bir vesiledir. Ve bu vesile başkalarının elinde değil, her birinizin elinde. Bunun için zengin olmak mecburiyetinde değilsiniz. Sahip olduğunuz şeyler, beş kuruşunuz olmasa dahi, başkalarını mutlu etmek için yeterlidir. Yeter ki; kendinizi onların hizmetinde hissedin. Onlara mutluluk ulaştırmak için bir vasıta olduğunuzu düşünün. Ve bunun gayreti içerisinde olun. O zaman en güzele ulaşacaksınız. Göreceksiniz ki; Allahû Tealâ etrafınızda kimi oluşturmuşsa, her birisi sizin daha çok mutlu olmanız için bir vesiledir. Herkes, etrafınızdaki herkes, onlara sizlerin ulaştırdığı saadet sebebiyle, mutlu insanlar olacaktır. Yetmez, onları mutlu ettiğiniz sürece onlardan da size geri dönen şey, sizin mutluluğunuzu oluşturacak olan davranış biçimleridir.



Çevrenizde hep en güzel davranışları sergileyen bir insan olmaya çalışmalısınız. O insanlar sizi gördükleri zaman yüzleri gülmeli; "Hah, geliyor!" demeliler. "Gene bir güzellik sergileyecek, gene bizi mutlu edecek olan birkaç söz, birkaç kelime bu kardeşimizden bize ulaşacak." diye düşünecekler. Ve onlar da sizi nasıl mutlu edeceklerini düşünecekler. Size hangi güzellikleri ulaştıracakları konusunda bir yarışın içinde olacaklar. Her biriniz için bu bir vakıadır. Etrafınızdaki herkes bir değerdir. Onlara ait oldukları değeri vermeye çalışın. Biraraya geldiğiniz zaman, hepiniz birbirinizle selâmlaştınız mı? Hepiniz herkesin hatırını sordunuz mu? Bir düşünün. Düne gitmenizi istemiyorum, bir saat evvele dönmenizi istemiyorum. Sadece bulunduğunuz yerde, o süre boyunca acaba başkaları, sizin için bir değer ifade etti mi?



Herkes Allah'ın katında bir değerdir. Allahû Tealâ o insanları sevmeseydi, yaratmazdı. Acaba sizin için başka insanlar, sizin onlara değer vermediğiniz insanlar mı? Yüzlerine bakmak gereğini duymadığınız insanlar mı? Yoksa "Onlar için canımı veririm" mi diyorsunuz? Öyleyse, bırakınız başka günleri, sadece şu güne bir bakın. Geldiniz, orada başkaları var. Genel olarak biz insanlar, herkesle ilgilenmek gereğini duymayız. Ama İslâm'ın temel prensibi, herkese karşı ilgi göstermektir. Hepiniz, hepinizle yakın bir ilişkinin içinde olmalısınız. Her davranışınızla etrafınızdaki bir, iki kişiye değil, etrafınızdaki herkese değer verdiğinizi onlara göstermek mecburiyetindesiniz.



Sevgi, bir alışveriş, bir mutluluk toplayıcı, bir güzelliktir. Yalnız sevenler birbirlerini mutlu edebilirler. Öyleyse hepiniz Allah'ın bütün size verdiklerini başkalarına ulaştırmakla görevlisiniz. Birkaç kelimeyle etrafınızdaki herkesin hatırını sormak, onların gönlünü almanız demektir. Herkesle ilgilenin. Hepiniz, hepinizle ayrı ayrı ilgilenin. Hepiniz bir kıymetsiniz. Öyleyse insanları mutlu etmekle vazifeli olduğunuzu, onun için yaşadığınızı, Allah'ın sizi bunun için yarattığını hiç unutmayın. Bunu yaptığınız zaman mutluluğu yaşadığınızı göreceksiniz. O zaman Allah'ın sizi niçin yarattığının farkına varacaksınız. Başka insanların saadetini sağlayan bir vasıta olmaya çalışın. Bu vasıta oluş, sizin mutluluğunuzun vasıtasıdır. Bir insan başkalarına ne kadar mutluluk ulaştırabilirse, sadece o kadar mutludur. Öyleyse, Allah'ın bu kanununu unutmayın. İşte, göreceksiniz ki, ne kadar mutluluk dağıtıyorsanız, o kadar mutluluğun sahibisiniz. Öyleyse bütün güzellikler sizler için...



Sizler, Allah yolunda Allah'ın size verdiği her şeyi başkalarının mutluluğu için kullanmalısınız. Ve o zaman göreceksiniz ki, asıl mutlu olan, onlardan daha çok siz olacaksınız. Bunun, Allah'ın size verdiği imkânları kullanarak, her an gerçekleşmesi hepiniz için mümkündür. Söylediğim gibi, etrafınızdaki herkes sizin mutluluğunuzun bir vasıtasıdır, bir vesilesidir. Öyleyse o mutluluğu yaşamak imkânının hepiniz sahibisiniz. İşte böyle bir saadet hepiniz için geçerli. Bütün insanlar bu mutluluğun dizaynı içerisinde. Öyleyse hep, "veren el" olun. O zaman aynı zamanda şunu göreceksiniz ki, "veren el" aslında "alan el" olmanın temelidir. Siz, başkalarına mutluluğu verdiğiniz zaman, onlardan size geri gelen şey, mutlaka gene size mutluluk verecek olan bir davranış biçimidir. İnsanlara iyilik etmek için, onları mutlu etmek için kendini adayan bir insan mutluluğu bütün boyutlarıyla, vazgeçilmez bir şekilde yaşayandır. Öyleyse hepiniz için mutluluk, hepiniz için saadet, bütün boyutlarda geçerli olan bir olaydır ve bunun kanununu hep sizlere öğretmeye çalışıyorum. Kanun; başkaları içinsiniz.



Mutluluğun yegane kanunu; başkaları için yaşamaktır. Allah'ın size verdiği her şeyi başkaları için kullanacaksınız. Onları mutlu etmek için. Bunun tatbikatına başladığınız zaman bakacaksınız ki, başka insanlara mutluluk ulaştırmak hiç de zor bir şey değilmiş. Bunu gerçekleştirdiğiniz zaman birinci etabı kazanmış olacaksınız, onlara mutluluğu ulaştırmayı düşündüğünüz süre içinde mutlu olduğunuz için. Ayrıca onlara mutluluğu ulaştırdığınız an bir defa daha mutlu olacaksınız. Önünüzdeki geri kalan zamanda da başka birine, başka birine, başka birine hep saadet ulaştırmak için yaşayın. Madem ki cemaat halinde yaşıyoruz, başka insanlarla birlikte yaşamak için yaratılmışız, öyleyse etrafınızdaki herkesi mutlu etmek gayretinde olunuz. Bu, başkalarından çok daha fazla, mutluluk verdiklerinizden kat kat daha fazla, sizi mutlu edecektir.



Etrafınızdaki herkese, on kişi var diyelim, on kişinin her birine siz mutluluk ulaştırdığınız zaman, onların her biri sebebiyle siz mutluluğu yaşayacaksınız. Öyleyse her bir insana ulaştırdığınız mutluluğun yirmi katını siz yaşayacaksınız. Herşey, en güzel bir dizayn içerisinde Allahû Tealâ tarafından gerçekleştiriliyor ve bize kanunları veriyor. O kanunları uyguladığınız takdirde, siz mutlu olacaksınız ama şunu göreceksiniz ki, uygulamaya daha başlarken şeytan ve nefsiniz size derhal karşı çıkacaktır. Bu söylediklerimi gerçekleştirmemeniz için her şeyi yapacaktır. Bugün evinize döndüğünüz zaman düşünün: Benden bu tavsiyeleri aldıktan sonra ne yaptınız? Eğer bu kadar açıklamaya rağmen, etrafınızda bulunan insanlara hiçbir mutluluk ulaştıramadan evinize dönerseniz hepiniz kendinize yazık ettiniz demektir.



Öyleyse, işte mutluluk, burnunuzun dibinde. Hepiniz birbirinizin yanında oturuyorsunuz. Her biriniz, diğeri için bir mutluluk vesilesisiniz. Birbirinize söyleyeceğiniz, şu anda söyleyeceğiniz bir güzel söz, bir cümle hepinizi en güzele ulaştıracaktır. Öyleyse evinize ulaştığınız zaman söylediğimi düşünün. "Ben bu emri aldıktan sonra ne yaptım?" diye sorun kendi kendinize. Eğer her gece "ben bugün Allah için ne yaptım, ben bugün kimi mutlu ettim" diye sorarsanız Allahû Tealâ'ya, bu vicdan muhasebesini yaptığınız zaman, "Falancaya da bu güzelliği ulaştırdım, feşmekana da şunu yaptım, onun da gönlünü aldım, ona bir hediye götürdüm, falancaya şöyle bir yardım yaptım, feşmekanın şöyle bir problemi vardı onu çözdüm." bunu diyebiliyor musunuz? Siz mutlu bir insansınız. Öyleyse şu andan tezi yok hemen harekete geçin!



Herkes sizin için bir mutluluk vesilesidir. Herkes mutluluğunuzun bir kapısıdır. Siz onlara bütün güzelliklerle ulaşmaya çalışın, onları mutlu etmeye çalışın. O zaman en güzeli yaşayacağınıza gönülden inanıyorum.

Son düzenleyen Blue Blood; 17 Mayıs 2006 14:42 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi

Benzer Konular

3 Nisan 2012 / Misafir Taslak Konular