MELEKLER YANIBAŞIMIZDA...
Dünya ya gelmiş ve insanlara yardıma çalışan ne cok melek var biliyormusunuz? Kaçımız onların varlığını hissedebiliyoruz ve kaçımız kendi varlığımızın farkındayız.Çevremizle ne kadar ilgiliyiz?Günlük yaşantımızda markette,metroda,takside,bir köşe başıda veya kaldırımın kenarında kaç tanesi ile karşılaşıyor ama farketmiyoruz.Çevrenizdeki melekleri görmeye çalışın.Hemen yanıbaşınızda pırıl pırıl ışıklar saçan ve size yardıma gelen insan bedenindeki melekleri….Sonsuz sevgilerini ……. Duyarlı ve dikkatli olursanız onların esintilerini ve tatlı kokularını sevgi dolu yürekleri ve sıcacık bakışları, kocaman kanatları ile kucak açmış beklediklerini göreceksiniz. Onları tanımaz ve algılayamassanız kanatlarına ihtiyaç duyduğunuzda yanınızda olsalar bile fark etmez ve bu muhteşem yolculuğu kaçırırsınız. Mucizeleri beklemeyin sadece izleyin.Şayet bakmak yerine görmeyi seçerseniz mucizelerin her an gerçekleşmekte olduğunu görebilirsiniz....... Duyarsızlık ve Yardım Etme Psikolojisi
Yıl 1964... Yer New York... Sabahın erken saatleri... Kitty Genovese adlı bir genç bayan bir sokak köşesinde saldırganlar tarafından saldırıya maruz kalıyor. Saldırı yarım saatten fazla devam ediyor. Bu süre zarfında bu bayan saldırganlarla mücadele ediyor ve çığlıklar atıyor, fakat nihayetinde bıçaklanarak katlediliyor. Bu hadiseyi ilginç kılan ne romanlara mevzu olması ne de gündemi meşgul etmesi. İlginç kılan neden şu ki; Kitty’nin komşularından 38’i bu dehşet verici sahneyi pencerelerinden seyretmişlerdi. Fakat ne tuhaftır ki, bu süre zarfında ne yardıma gelen ne de telefonu kaldırıp bir polisi arayan olmuştu. İnsanlardaki bu dehşete düşürücü hareketsizliğin sebebi neydi?
Diyebilirsiniz ki, insanlar sabahın erken vakitlerinde uykulu ve sersemdiler. Ve yine bu vakitlerde insanlar zihinsel yeteneklerini tamamen kullanamıyorlardı. Fakat gün ortasında Eleanor Breadly adlı bir bayan New York 5. Sokakta alışveriş yaparken ayağının takılması sonucu düşmüş ve bacağını kırmıştı. 40 dakika boyunca yerde şok halinde yatmıştı. Bu süre zarfında yüzlerce kişi yanından geçerken durmuş biraz alık alık baktıktan sonra yoluna devam etmiş ve kimse yardım etmemişti.
Neden bu olaylara şahit olanlar yardım edemediler? İnsanlar diğerlerinin acılarına karşı vurdumduymaz mı? Veya felakete çok mu alıştılar ki şiddet ve felaket karşısında soğukkanlı davranabiliyorlar? Ya da buradaki seyirciler bizden şu veya bu yönle farklı mıydı?
Bu soruların hepsine birden ‘hayır’ cevabı verebilirsiniz. İnsanlarda, yardım noktasındaki hareketsizliğin nedenlerinden biri yardım etme isteksizliği olabilir. Belki şehirdeki insanlar, ne kadar korkunç vaziyette olursa olsun yabancıların kaderleriyle alakadar olmuyorlar. Fakat psikolojik araştırmalar gösteriyor ki, yardım etmekteki durgunluğun sebebi insanların durumu anlayış şekillerinden kaynaklanıyor. Kısacası insanlar durumu önemsememiş değillerdi, belki neler yapılması gerektiğini idrak edememişlerdi.
Şimdi, New York 5 Caddede düşen ve ayağını kıran kişiyi hayal edelim. Kendinizin kadının düşüşünden 10 dakika sonra olay yerine geldiğinizi düşünün. Yerde rahatsızlık içinde yatan birisini gördünüz. Daha neler gördünüz? Kadının yanından yürüyerek geçen ve yürürken sadece biraz bakan ve yürümeye devam eden bir çok kimse gördünüz. Durumu nasıl yorumlayacaksınız? Sonuç olarak şu kanıya varacaksınız ki, müdahale etmek uygun değil. Belki durum ciddi değil, belki yerde yatan kişi sarhoş olmuştu, belki sadece rol yapıyordu, yada her şey bir gizli kamera şakasından ibaretti. Bu durumlarda müdahale etmek ise münasip değildir. Bununla birlikte kendinize sorabilirsiniz ki, eğer durum ciddiyse neden bu kadar kişi yardım etmiyor?
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, izleyicinin yardım edip etmemeye karar vermesinde etkili olan 6 aşama var. Eğer kişi bu altı aşamadan geçebilirse ancak o zaman yardım edebiliyor.
Ortalıkta Yanlış Giden Bir Hadise Bulunduğunun Farkına Varılması
İzleyicilerin her hangi bir girişimde bulunmadan önce ortalıkta yanlış giden birşeyler olduğunun farkına varması gerekiyor. Peki bir hadiseyi fark edilebilir kılan etmenler neler? Cevaplardan biri olayın tabiatı olabilir: bazı hadiseler yapısı itibariyle diğerlerinden daha çok dikkati çekiyor. Yapılan bir araştırmada bazı seyirciler bir konfederasyon azasının tökezleyerek merdivenlerden aşağıya düştüğünü görüyorlar. Diğer izleyiciler ise sadece felaket meydana geldikten sonraki duruma şahit oluyorlar (Konfederasyon üyesi dirseklerini ovalıyor veya şuuru tekrar yerine geliyor). Hadisenin vuku bulma esnasındaki canlılık ve hareketlilik hadise bittikten sonraki aşamada ortaya çıkan canlıktan fazla olduğundan daha çok ilgi çekiyor.
Hadise ne kadar fark edilirse izleyicilerin yardım etme oranları da o derece artıyor. İzleyiciler canlı senaryonun yaşandığı anda % 89 oranında yardım ederlerken hadise bittikten sonraki şartlarda ancak % 13 oranında yardım ediyorlar. Kısacası insanlar yanlış bir şeyin olduğunun farkına vardıklarında yardım etme ihtimali artıyor.
Bunun yanında yardım etmeyi etkileyen psikolojik ve sosyal nedenler de var. Mesela, kabul edilir ki kentte yaşayanlar kırsal kesimde yaşayanlardan daha az yardımda bulunurlar. Gerçekten, araştırmalar da bu sonucu doğruluyor. Peki bunun sebepleri neler? Neden şehirdeki insanlar başkalarına yardım noktasında atıl kalıyorlar?
Bir ihtimal şu ki, kent hayatı yanlış giden, yolunda gitmeyen, bir durumun varlığının fark edilmesini zorlaştırıyor. Şehirler daima hareketin, meşguliyetin olduğu, sesle dolu yerlerdir. Bir çok dış uyarıya maruz kalan şehir insanları bu uyarıları kontrol edebilecekleri ve bu uyarılar arasında rahat edilebilecekleri bir seviyeye getirmek için dikkatlerini sadece kendi şahısları için önemli olan koşullarla kısıtlıyorlar ve diğer alakasız uyarıların önünün kesiyorlar. Sonuç olarak başkalarının yardım isteklerinin farkına varamıyorlar.
İnsanların, yanlış bir şeyin olup olmadığını farkına varmasında etkili olan faktörlerden birisi de onların ruh halleridir. Araştırmalar gösteriyor ki, insanlar iyi ruh haline sahip oldukları vakitlerde daha ziyade yardım ediyorlar.
Bir araştırmada öğrencilerin kendilerine verilen ödevlerindeki performanslarının değerlendirilmesi anında, onlarda iyi veya kötü ruh hali oluşturabilecek olumsuz veya olumlu yönde bilgiler veriliyor. Daha sonra bu öğrenciler diğer bir iş ile ilgilenirken aşırı yükünden dolayı kapıyı açmakta zorlanan ve yardıma ihtiyacı olan bir bayan görüyorlar. İyi ruh haline sahip öğrencilerin çoğu bayanın herhangi bir yardım talebinde bulunmamasına rağmen durumu fark ediyorlar ve yardım ediyor. Kötü ruh haline sahip olan öğrenciler ise sadece bayan tarafından dikkatleri çekildikten sonra yardıma geliyorlar.
Ruh halinin diğer insanların yardım ihtiyaçlarına karşı olan duyarlılığı etkilemesi kent ve kırsal kesimdeki yardım etme noktasındaki farklılığın izahında bizlere yardımcı olabilir. Genelde şehirlerde strese yol açabilecek olan ses, kalabalık ve hava kirliliği kırsal kesimlerden çoktur. Bu şartlar insanları stresli olan bir ruh haline soktuğundan, şehir insanları başkalarının yardıma muhtaç olup olmadığına fazla dikkat etmiyorlar.
Fakat insanlar ortada olağandışılığın farkında olsalar da her zaman yardım etmiyorlar. Yardım etmede diğer önemli bir nokta ise durumun ciddi olup olmadığının farkına varmak...
Durumun Ciddi Olup Olmadığının Farkına Varılması
Bir şehir caddesinde yerde şuursuzca yatan birini gören bir kişiyi göz önünde bulunduralım. Bu kişi yerde yatan kişinin hasta veya içkili olup olmadığını nereden bilebilir? Buradaki koşullarda bir belirsizlik var. Buna benzer bir karıştırma Genovese hadisesinin bazı şahitlerinde de görülmüştür. Komşuların bir kısmı, sonraları neler olup bittiğinden emin olmadıklarını belirtmişlerdir. Belki bu bir şakaydı, veya bir sarhoş nöbeti, yada aşıklar arasındaki bir tartışma. Eğer bunlardan biriyse bu durumda müdahalede bulunmak utanmaya vesile olacaktı.
Peki bir durumun ciddi ve acil vaka telakki edilmesini temin eden ipuçları nelerdir? Bu ipuçlarından bir tanesi çığlıklardır. Çığlık atmak seyircilerin durumu fark etmesini sağladığı gibi hadisenin ciddi olduğunu da izleyicilere ihsas eder. Ve çığlıklar insanlara olayın normal olmadığını, kurbanın ciddi yardıma ihtiyacının bulunduğunu ve dış yardıma muhtaç olduğunu ifade eder.
Çığlık atmak veya yardıma ihtiyacın bulunduğunu hissettirecek ipuçları belirtmek izleyicilerin yardım etme olasılığını arttırmaktadır. Yardıma olan ciddi gereksinimini çığlık atarak ifade edenler % 75 oranında yardım alabilirlerken, sessiz bir surette acıya katlanmayı tercih eden kazazedeler ise maalesef acı çekmeye devam etmişlerdir.
Peki durum veya hadisenin acil olup olmadığının belirsiz olduğu zamanlarda izleyiciler nasıl hareket ediyorlar? İnsanların çevrelerinde olup bitenleri anlamlandırmaları gibi temel ihtiyaçları vardır. Kafalarının karıştığı ve durumu yorumlayamadıkları vakitlerde çevrelerindeki insanlara başvururlar. Bu hallerde diğerlerinin davranışları ve fikirlerini doğru ve gerçek olarak kabul etmek ehemmiyetli olur . Genovese hadisesinde de şahitler kendileri gibi bir çok kişinin aynı şeyleri gördüğünü fark etmişlerdi. Caddedeki trajik hadiseyi izlerken yan binalardaki dairelerin açık ışıklarını görmüşlerdi. Herkes durumun acil olup olmadığını anlamak için birbirine bakıyordu. Ve kimse diğerlerinin de kendileri gibi emin olmadıklarını düşünmediklerinden şu sonunca varıyorlardı; “Madem kimse herhangi bir icraatte bulunmuyor, demek ki ortada ciddi bir tehlike yok.”
İnsanlar olayı fark etseler ve ciddi olduğunu ve yardıma ihtiyacın bulunduğunu anlasalar dahi genelde yardım etmekte atıl kalıyorlar. Bu noktada diğer bir nokta devreye giriyor: Sorumluluğun dağılımı.
Sorumluluğun Dağılımı
Daha önce de belirtildiği gibi her izleyicinin aynı şeyi görmesi, hadisenin acil olup olmadığının fark edilmesini zor kılıyor. Vaziyetin acil olduğu anlaşılsa dahi, yine diğerlerinin varlığı müdahaleyi güçleştiriyor. Çünkü sorumluluğun dağılımı gibi bir durum ortaya çıkıyor. Kimse müdahalede bulunmanın ve yardım etmekten kendinin mesul olduğunu düşünmüyor. Herkes diğerlerinin de kendisinin gördüklerini gördüğünü bildiğinden, bunlardan birisinin ya çoktan bir şeyler yapmış olduğunu veya yapacağını düşünüyor. Peki herkes böyle düşününce hangi sonuç ortaya çıkıyor? Maalesef kimse yardım etmiyor.
Bir araştırmada birbirinden bağımsız üç grup oluşturuluyor. Bu üç gruptan ilki iki, ikincisi üç ve üçüncüsü de beş kişiden müteşekkil. Grup elemanları ayrı kabinlerde oturuyorlar ve birbirlerini görmüyorlar. Bu gruplardan farklı zamanlarda bir mevzuyu tartışmaları isteniyor. Tartışma esnasında her gruptan bir kişi çıglık atmaya başlıyor ve sara nöbeti geçiriyor. Sara nöbetinin üç dakika devam ettiği ilk durumda bir tek izleyicinin bulunduğu ilk gruptaki kişi % 85 oranında nöbet bitmeden yardıma gelirlerken, iki izleyicinin bulunduğu ikinci grupta yardım % 62 oranında oluyor. Ve dört izleyicinin bulunduğu son grupta ise yardım oranı % 31’lerde kalıyor. Sara nöbetinin altı dakika devam ettiği ikinci durumda ise birinci grup % 100, ikincisi % 81 ve üçüncüsü % 62 oranında yardım ediyor.
Kısacası insanlar sadece kendilerinin acil durumun farkında olduklarını düşündükleri zaman daha çok yardım ediyorlar. Ve kişinin içinde bulunduğu grubun sayısı arttıkça bu kişinin yardım etme olasılığı da o oranda azalıyor.
Yardım Etmenin Zorluğu Ve Maliyeti
Seyirci etkisi gösteriyor ki, insanlar genellikle yardıma ihtiyaç olduğunun farkına varamıyorlar. Farkına varsalar dahi diğerlerinin harekete geçeceklerini düşündüklerinden yardım etmiyorlar. Fakat öyle bir durum düşünün ki, hadise belirsiz değil ve yardım etme sorumluluğu da dağılmamış. Acaba insanlar bu durumda başkalarına yardım ediyorlar mı?
İnsanların yardım edip etmeyeceklerini belirleyen faktörlerden biri de yardım etmenin zorluk derecesi ve maliyetidir. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, yardım etmenin kişiye açacağı maliyet arttıkça yardım etme ihtimali azalıyor. Peki bu maliyetler neler olabilir? Bazı durumlarda gayret ve zaman, bazılarında fiziksel olarak zarar görmek, bazılarında ise nahoş duygusal neticeler.
Bir araştırmada öğrencilerden bir binadan diğer bir binaya konuşma vermek için gitmeleri isteniyor. Bu öğrencilerden bir kısmına geç kaldıkları ve acele etmeleri gerektiği söyleniyor. Diğer kısmına ise yeteri kadar zamanlarının olduğu bildiriliyor. Geç kaldıkları kendilerine beyan edilen talebeler randevularına doğru hızla giderken kapının önünde eski giysiler içerisinde inleyerek yerde yatan bir adam görüyorlar. Bu geç kalan öğrencilerden sadece % 10 luk bir kısmı yardım etmek için duruyor. Kapı önünde yatan aynı kişiyi gören diğer öğrencilerdeki yardım oranı ise % 50 oluyor. Bu araştırmayı ilginç kılan nedenlerden biride bu öğrencilerin din ile alakadar bir seminere devam ediyor olmaları. Ve dinledikleri ders ise sokakta yaralı olarak yatan birinin yardımına gelen bir Sameriten’in (kendini hiç düşünmeksizin başı dertte veya sıkıntıda olan insanların imdadına koşan kimse) kıssası.
Şehirlerdeki yardım oranının kırsal kesimlere göre az olmasının sebeplerinden birisi de bu olabilir. Yani şehir insanları daima bir acelecilik içinde olduklarından (işe, okula, otobüse veya randevuya yetişme) kendilerinin işlerine mani olabilecek olaylara pek bulaşmıyorlar.
Yine Piliavins’in metro deneyinde kurban yere yığılırken bazı durumlarda kırmızı renkli bir kapsül yutuyor. Bu sayede çenesinden aşağıya doğru kan akıyormuş gibi görünüyor. Kan acil durumun ciddi olarak algılanmasını temin ettiği halde ağzından kan gelen kazazedeye yardım olasılığı ağzından kan gelmeyene nazaran daha az oluyor. Görünüşe bakılırsa potansiyel yardım ediciler kanı görmekle korkuyorlar ve geri çekiliyorlar. Bu da onların olası yardım etme meyillerini azaltıyor.
Kişisel Yardımın Faydalı Olup Olmaması
İnsanlar edecekleri yardımın zorluğunu ve maliyetini düşünmekle birlikte kendi yardımlarının yaralı olan kişiye fayda verip vermeyeceğini de düşünüyorlar. Eğer kendilerinin yardımı yaralının acısını hafifletebilecekse yardım etme olasılığı artıyor. Fakat kişi kendi yardımının kazazedenin yardımını hafifleteceğini düşünmüyorsa o zaman yara ile yardım arasında ters bir orantı ortaya çıkıyor. Diğer bir deyişle yardıma muhtaç olan kişinin acısı ziyadeleştikçe yardım edebilme olasılığı da o orandayavaş oluyor.
Hadisenin Olduğu Mekanın Kolayca Ayrılmaya Müsait Olup Olmaması
Yerde acılar içinde kıvranan birisini gören bir şahısta bir huzursuzluk meydana geliyor. Bu şahısın bu huzursuzluğu giderebilmesi için önünde iki yol var. Birincisi yaralıya yardım etmek. İkinci ve daha kolay bir çözüm ise, hadisenin cereyana geldiği mekandan uzaklaşmak.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki insanlar kolayca ayrılabilecekleri mekanlarda yardım edebilecek durumda dahi olsalar kolay olan ikinci yolu tercih ediyorlar. Kısacası sokak caddesinde yatan bir kişiye uzanacak yardım eli kapalı bir yerde yaralı olarak yatan bir kişininkinden daha az oluyor. Yani ayrılabilmenin kolaylığı yardımı önemli ölçüde azaltıyor.
Sonuç
Sonuç olarak denilebilir ki; insanlar sanıldığının aksine bencil değiller. Ve yardım etmekteki ataletleri hadiseyi önemsememelerinden kaynaklanmıyor. Yukarıda da beyan edildiği gibi kişinin yardım edip etmeyeceğini büyük ölçüde olayın meydana geldiği koşullar belirliyor. Tabii, insanların aldıkları eğitimin, sahip oldukları dini inançların, ve yetiştikleri aile ortamının etkilerini bir kenara bırakamayız. Fakat çoğu zaman koşullar, ne kadar diğerkâm olursa olsun, insanların yardım etmelerini zorlaştırıyor. ASLINDA HER BİRİMİZ BİRAZ SEVGİYE AÇLIK ÇEKİYORUZ AMA BUNU GÖSTERMEK ACİZLİK GİBİ GELİYOR BAZILARIMIZA YADA GÖZLERİMİZİ KAPATIYORUZ SEVGİ İLGİ BEKLEYENLERE VE KENDİMİZE BUDA SANIRIM BİRŞEYLEREDEN KORKU DUYDUĞUMUZDAN ASLA TAM OLARAK KENDİMİZİ ORTAYA KOYAMIYORUZ ZAYIFLIKLARIMIZ LA HATALARIMIZA GERÇEKLERİMİZLE YALANLARMIZLA HEP BİR GİZEMLİ TARAFIMIZ OLUYOR BANA GÖRE GÜVEN EKSİKLİĞİ YAŞIYORUZ BAZI KONULARDADA HAKLIYIZ ÇÜNKÜ KİŞİLER ZAMANLA NE OLDUKLARINI YANSİTMAYA BAŞLIYOR ...
AMA YİNEDE BİZLER DEĞERLİYİZ VE HERŞEYİNEN İYİSİNİ HAK EDİYORUZ....