Arama

Aşk ve Romantizm'e Dair - Sayfa 15

Güncelleme: 4 Mart 2017 Gösterim: 111.963 Cevap: 216
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Haziran 2006       Mesaj #141
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İŞte Öle BİrŞey)))

Sponsorlu Bağlantılar
HANİ BİR YAĞMUR YAĞARDA BAZEN
Birden aklınıza uzun zamandır haber alamadığınız eski sevgiliniz gelir.
HANİ GÖK GÜRLER YA ARKASINDAN
Arayıp aramama arasında gidip gelirsiniz,içinizden bir ses ara demektedir ve o ses giderek yükselmektedir,telefon ellerinizdedir numaralar aklınızda dayanamaz dokunursunuz tuşlara.
HANİ ŞİMŞEKLER ÇAKAR YA PEŞİNDEN
Oda sevinmiştir sesinizi duyduğuna,nasılsın diye sorarsınız ama aslında merak ettiğiniz bensiz nasılsındır
HANİ ISSIZ BİR YOLDAN GEÇERKEN
Duyduğunuz o ses o kadar tanıdıktır ki güven verir birlikte paylaştığınız anılar birer birer geçit yapmaya başlar önünüzden
HANİ BİR KORKU DUYARDA İNSAN
Sesini test etmeye çalışırsınız en ufak bir heyecan kırıntısını kendinize yonmaya çalısırsınız,demek oda etkileniyor dersiniz ya da tam tersi sesindeki soğukluğu algılamaktan korkarsınız,o soğukluk size dair içinde hiç bir sey kalmadığını gösterir ve bununla yüzleşmek o an hiçte işinize gelmeyecektir.
HANİ BİR ŞARKI SÖYLER İÇİNDEN
Söylemek istediğiniz o kadar çok sey vardır özledim demek istersiniz ama bunu içinizden söylersiniz aynı şekilde karşılık görememeyi kaldıramıyacağınız için tedirginsinizdir.
HANİ ESKİBİR RESME BAKARKEN.
Sahi neden ayrılmıştınız siz neydi bu aşkı bitiren düşündüğünüzde ne kadarda anlamsız geilr belki basit bir kavga belkide bir kıskançlık belki bir ihanet ama artık hiçbirşeyin önemi yoktur artık oradasınızdır onun yanında gözünüzün önünde hep onunla olduğunuz anlar vardır.
HANİ YILLARI SAYARDA İNSAN
Ayrıldığınız anlarda ne kadar umutsuzdunuz günler geceler geçmek bilmedi tek tek sayardınız ama bitmezdi.
HANİ GÖZLERİ DOLARYA BİRDEN
Gözyaşlarınız hücuma kalkmaya hazır askerler gibi beklemektedir gözlerinizin içinde.ağlamamak için kendizi zor tutarsınız .neden demek istersiniz neden bitti ,diyemezsiniz dudaklarınızı ısırırsınız içinize akan gözyaşalrı çaresiz zayıflığınızı anlamasını istemezsiniz.
HANİ YILDIZLAR YANIP SÖNERKEN
O'ydu yıldızınız bir zamanlar siz her yıldıza o'nun adını verirdiniz.
HANİ BİR YILDIZ KAYARDA BİRDEN
Ama yoktur o yıldız,artık yıldızsız gecelerde yaşamaya mahkumsunuzdur ya da kendinize başka bir yıldız bulmuşsunuzdur.
HANİ BİR TELAŞ DUYAR YA BİRDEN
N e yapıyorum ben diye sormaya başlarsınız bir anda telefonu kendine iyi bak sözleriyle kaparsınız ve uyuyakalırsınız sabah uyanır ve sorarsınız neydi bu cevabı yoktur çünkü;İŞTE ÖYLE BİR ŞEY dir bu o an yaşadığınız ve belki bir daha hiç yaşayamayacağınız bir şey.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Haziran 2006       Mesaj #142
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kusursuz Aşk

Sponsorlu Bağlantılar
Artık gitme demeyeceğim, zaten iyice hazırsın bu sefer.
Herşeyi yanında götür; anılarımızı, umutlarımızı, sevgimi de al belki lâzım olur.
Tek kelime etmesem diyorum, ama etmeliyim, sana bilmediğin bir şeyden
bahsetmeliyim; kendimden. Evet, onca zaman tanıdığını sandığın benden.
Hırçın yanımı gördün daha çok, oysa öyle uysal bir çocukmuşum ki.
Neydi beni zaman zaman hoyrat yapan?
Sanırım, düşünmedin.
Birini ayrı tutsam da renklerin hepsini sevdim, mevsimleri de.
Aslında çok şey var sevdiğim,
kavgalar ve savaşlar dışında bir de niye olursa olsun vedalaşma anları,
İsterdim ki uyumlu halimi yaşasaydın daima ama bana hep vurgun
saatlerinde geldin, ya da sen vurdun.
Uzaklara bakardım uysal çocukluğumda içimde dolmayan derin boşluğumla,
denizden gelecek bir gemi bekledim durdum,
sonra yıldızlara baktım yıllarca ve sen sandığım bir yıldıza.
Kadınlar, erkekler, çocuklar ve şehirler tanıdım, çoğunu da sevdim.
Aşklarım da oldu, hem de uğruna ölebileceğim aşklar, ama en çok seni sevdim.
Ve şimdi gidiyorsun, evet git içimdeki melek sana dua edecek.
Sanırım kahrolmayacağım bu veda sahnesine - senin baban öldü mü?
Bu gidiş ölümden beter olamaz.
Hangisi doğru bilmiyorum,
Seni uğurlayıp öylece kalmak mı?
Yoksa, benim uyumamı bekleyip gitmen, benim de sensiz sabaha uyanmam mı?
Bence şimdi git, hayır gitme! Yani git de önce üstümü ört, ben uzanayım şöyle, ışığı kapat ve git.
Hayır hayır gitme!
Yani git de ışığı yak git, ben karanlıktan korkuyorum da!
Hem sensizlik hem karanlık bu kadarı fazla.
Üstümü de örtme bu şevkat de fazla, ışıkların hepsi açık olsun.
İçim burkuluyor sen nasıl gidersen git.
Dur, burayı iyi dinle; birkez daha söylüyorum ve son kez.
Seni seviyorum.
Sen giderken ben içimden haykıracağım 'kusursuz bir aşktı bu' diye.
Kusursuz bir aşktı benim sana büyüttüğüm sen ne yaşadın bilmiyorum...

Yine de tanıdı gönlüm yaşadı
Bir kusursuz aşk büyüttüm sana pişman değilim

Her akşam vaktinde bu gönül üzülür
Hüzünle dolar seni düşünür
Şimdi çok uzakta kimbilir neredesin
Geri dön ya da dönme ben sendeyim....

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Haziran 2006       Mesaj #143
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gözlerimden Çok Yaramı Sevdim...

Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Belki aynı gece,belki yıllar boyunca konuştuğumuz yerden bana geldik...susuz ve yorgun...Yaşamaya köpekler gibi aç,ama ölüme dünden razı...
Bana geldik...Belki içimizdeki acıyı avutur,koptuğumuz ışığı ikna eder,biraz olsun hiç yaşamamış,hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapar,içimizden bir ömür çalar,yitirdiğimiz ve anlayamadığımız ne varsa uzakta bırakır,buradan,bu hayattan yolumuza devam ederiz,sanmaya geldik...
İçtik,şımardık,ağladık,hayatı özledik,çığlık attık;ardımızda bıraktığımız ve bir kez olsun sahiden dönüp bakmadığımız onca kırıl kalp,onca vazgeçiş,onca erteleyiş,onca unutuş bir gecede bağışlanır sandık...
Ama olmadı...Bunu ilk ve son kez sevişirken anladık...Birbirimizin çıplak bedenlerine dokunduğumuzda...Aynı anda,belki de peş peşe,derinden,çok derinden öksüz kalan bir çocuk gibi kesik kesik ağlamaya başladık...Engel olmaya çalışsak da,yine de kahredici bir hoşluğu vardı bu ağlayışın içimizde...Bu hayatta sevgili olarak birlikte gidecek bir yerimiz yoktu...Geçmişimiz bizi geri çağırıyordu...Gidecek bir yerimiz yoktu,ama kaybolmamıştık...Bu yüzden kahredici bir boşluğu vardı göz yaşlarımızın...
...
Sonra o gitti,yaramda hiç unutamayacağım bir ürperti bırakarak gitti...Yaram ki,kimse onun kadar beni anlayamaz,yaram ki onun kadar kimse beni sevemez...Gözlerimden çok içimdeki yaramı sevdim ben...Çünkü ondan başka kimse bana beni gösteremedi...Herkese,ama herkese yalan söyledim,ama bir tek o biliyordu hepsini...Bir tek o gördü beni kendimi aldatırken...Onu unutmaya çok çalıştım...Yok saymaya...Hayat diye içine girmediğim akvaryum kalmadı...Her mevsim mutluluk modaydı...O akvaryumların içinde mutluymuşum gibi yaptım...Yaramı unutup herkes ne yapıyorsa onu yapmaya çalıştım...Akvaryumun içinde,herkes gibi camların dışında bir yeri özledim...Bana ait olmayan bir hayatta,hiçbir ortak yanım olmayan insanlarla akvaryumun dışını özledim...Yaramı unutup,neyi özlediklerini bilmeyen insanların özleyişlerini sevdim...Bilmiyorum,belki bunu da kendi yaramı unutmak içim yaptım hep...Anladım ki,nereye gitsem sonunda yarama dönüyorum...Ne yapsam,ne etsem döndüğüm tek yer yine o eski kalbim...Bütün o oyunlardan bana kalan o eski yadigar...Ne kadar sevse de insan,tükenip,yorulduğu bir saat var...Herkesin bencil bir ömrü var...İşte en çok o zaman hatırlarım o eski kalbimi,onca insana kendimden öç alırcasına dağıttığım kalbimi,çok sevdiğim bir yabancı gibi hatırlarım...Mahcup bir özlemle çağırırım onu dağıttığım yerlerden;hayatlardan,yorgun ve bencil sevgilerden... Utanarak...Sanki kendi kalbimi geri çağırmak bir suçmuş gibi çağırırım...Güzellik ve soyluluk saklıdır o kalpte...Kalbimdeki kimsesiz kalmış güzelliğe ve soyluluğa vurgunumdur ben...
...
Yaşamak ne ki,hem kendini,hem sevdiklerini durmaksızın kimsesiz bırakmak değil?..Yaşamak yüzünü onca yemine rağmen ortada bırakmak değil mi?Yaşamak her gittiğin yerde bıraktığın yüzleri kanayarak özlemek değil mi?..
Yaşamak,içindeki o sonsuz ve tesellisiz acının tesellisini bu hayatta aramak değil mi?..
Bu hayatın ne yengisi,ne yenilgisi teselli etti beni...Ne zaman kazandım,ne zaman,artık kurtuldum,desem,daha derin bir boşluk açıldı önüme...Bu hayatın kurallarıyla ne zaman çıksam yola,kazandıkça kaybettim,yükseldikçe alçaldım...Ne aklımdan kurtuldum,ne delirdim...
İçimdeki erdem öylesine soluksuz kalmıştı ki,ne zaman aşkın bir güzellik görsem ertelediğim hayatım gelirdi aklıma...İçimdeki erdemi suç ve günahla sınamaya geç başlamıştım çünkü...
Çünkü ne zaman yasadışı bir gece yaşasam anlamsızca ve kimsesiz bir ağlayış gelirdi içimden...
Ne zaman beni bana hissettiren birine sarılsam;çok uzaktan,çok eski bir duygu bana rağmen,bana inat yanımdan geçip giderdi...Kimi sevsem hiç olmadığı kadar yalnızlaşırdı...Kimi sevsem bütün o yanlış hayatım gizlendiği yerden çıkıp gelirdi...Kimi anlamaya çalışsam hayatımın boşluğu çarpardı yüzüme...Kime elimi uzatsam o unutulmuş ömrümle karşılaşırdım...
Kendimi daha fazla ne kadar tüketebilirdim...Kime sarılsam verip de tutamadığım sözler çıkardı karşıma...
İnsan her sabah doğan güneşten utanır...İnsan er ya da geç gelen mevsimlerden utanır...
İnsan yalan bir hayattan onca yıl bir kurtuluş beklediğine utanır...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Haziran 2006       Mesaj #144
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
işte bu konuda felaket beceriksizim
aşk yok romantizim yok...
millet ağzı acık anlatılanları dinlerken ben anlatılanlara gülenlerdenim ya yasık bana ne olcam böle
nese yaşayalar güsel bişi diyo
ama benim sadece bi kere kapımdan geçti
degerini bilemedik sanırım
o şimdi çok uzakta
ben burda
ben ondan bi haber
o benden
bazen diyom bi arım napıyon diyim
sonra vazcayıyom
yeni bi hayat kurmussa bozmaya hakkım yok
aşk bu işte
kendnden önce onu düşünmek
bak demekki aşkı bi kez yaşamısım
sonrası olmamıs
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Haziran 2006       Mesaj #145
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
wwwantolojicom3448078417ub

Baharda Aşk Başkadır


Her şeye yeniden başlamak istiyorsunuz. Kalbinizde yeni bir şeyler yaşamanın heyecanını... O cesareti buluyorsunuz. Yeniden, yeni…

İçiniz kıpır kıpır bu aralar değil mi?

Doğanın her şeyi yenilediği gibi, insanın da coşkusunu kalbinde hissettiği, içindeki her şeyi yenilemek istediği, yenilediği zamanlardır, bahar ayları. Umutların, mutlulukların, hayallerin, heyecanların, ilişkilerin…

İçimizdeki tomurcuk çatlayıp, güle bırakır kimliğini bahar gelince… Tıpkı dallardaki tomurcuklar gibi…

Kış ortasında, güneşe aldanıp, pıtır pıtır çiçekler açar ya hani. İşte siz de böyle pıtır pıtır çiçek açarsınız, kış ortasında aşık olsanız bile. Hele baharda…

Baharın müjdecisi olan portakal çiçeklerinin, yaseminlerin, sarmaşıkların, güllerin kokusunu içime çekmek ne güzelmiş, her nefeste. Ve de yemyeşil kırları görmek... Ne kadar da özlemişim meğer. Kasvetli ve gri günlerin ardından, hasret kaldığımız güneş ışınlarının tenime değmesi ne güzel. Hüzünle bezenmiş gri kış günlerinden sonra, rengini beğenmediğim gökyüzünün, rengini, berrak semâda parlayan adeta mutluluğun simgesi olan güneşe bırakması, o güzel havayı görmek, içimi kıpır kıpır yapıp, çocuksu duygularımı ortaya çıkarıveriyor, bir anda.

Nedendir bilinmez ama baharı algılamaya başladığımız ya da baharın içimize işlediğini hissettiğimiz anda, herkes gibi aşkı düşünmeye başlıyorum ben de.

Tarifsiz bir duygu yoğunluğu, bizi bulutlara uçuran, sonunda da yerden yere vurup, bizi süründüren bir kavram olan aşkı düşünmek, aşktan bahsetmek, çok zor aslında. Ve tabii ki aşkı yaşamak da...

Kanımıza girdiği anda, aksini savunduğumuz, karşı koyduğumuz şeylerin tam tersini yaptıran, gözümüzü kör eden bir güçtür, aşk.

Aşk ne kadar çekici... Yasaklar kadar kışkırtıcı...

Geceleri uykuları kaçıran, gündüzleri bizi tatlı telaşa boğan...

Başladığında bizi bulutlara uçuran, bittiğinde ise yerden yere vuran duygudan bahsediyorum.

Hiç aşık olmamış ya da aşkı yaşamamış masumlar için hayat ne kadar rutin ve ne kadar sıkıcı...

Daha aşka başlamadan, aşkın sonunda yaşanacak ayrılığı, “sonunda yine acı var, hüzün var” mantığı ile düşünmek. Sırf bu yüzden aşkı yaşamamak, yaşamak istememek...

İşte akıl ile yürek arasındaki uyumsuzluk, kararsızlık.

Evet.

Aşık olursan sonunda acı, hüzün, keder var.

Aşık olursan sonunda gözyaşı, yalnızlık...

Aşık olmak, “sonunda yalnızlık, ayrılık, gözyaşı var” diye bir düşünce ise kafanızda, neden dünya nüfusunun yaklaşık yarısından çoğu aşık?

Bu kadar aşık insanın sonu ne olacak?

Tanrı, insanları, aşktan uzak mı tutmalı?

Mümkün mü?

Her insan aşık olmalı.

Bu güzel duyguyu yaşamalı.

En azından tatmalı.

Aşk, kendi aşkınsa aşk.

Aşk, kendi aşkınsa güzel.

Aşk, kendi aşkınsa dinlemez yasak.

Aşk kendi aşkınsa özel.

Aşık olalım...

Ama yasak aşk olmuş bu,

Ama platonik aşk.

Ama gerçek aşk.

Aşık olmadıysanız eğer hiç, siz korkaksınız, ihanetiniz kendinize.

Zevklerinizi, heyecanlarınızı buduyorsunuz, hayatı ıskalıyorsunuz.

Aşık olursanız, sonunda gözyaşınızın sel olup, bitmesinden mi korkuyorsunuz siz?

Yalnızlıktan mı çekiniyorsunuz, sizi dipsiz kuyulara atar diye?

Ayrılıktan sonra kendinize gelememek mi yoksa endişeniz?

Aşkı düşünün.

Sakin bir limanda yüreğinizin aşka değdiğini düşünün.

Beyninizden, yüzünüzden, yüreğinizin her bir hücresinden taa ayaklarınızın ucuna kadar bütün bedeninize bir sıcaklık yayıldığını düşünün.

Ve kalbinizin hızlı hızlı çarptığını...

Değmez mi?

Sırf bunun için aşık olmaya değmez mi?

Bir kez açsanız yüreğinizi aşka, öyle bir ferahlayacaksınız ki...

Aşkı öyle seveceksiniz ki...

İçiniz eriyorsa aşk için, aşık olun.

Tam da bahar gelmişken…

Aşık olun.

Korkmayın.

Göze alın.

Aşksız yaşamı korkaklara, cesaretsizlere bırakın.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Haziran 2006       Mesaj #146
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
kapmail12ec
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Haziran 2006       Mesaj #147
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
928886everhurtspic4jy

AğLadığımda MendiLim oL !

Dün yine gökyüzünün masmavi görkemi ve hayalini çizdiğim bembeyaz bulutlarının altında seni bekledim. Uzaklarda gülümseyen gökkuşağının renkleri içinde aradım seni, yoktun. Yokluğun, bir canavarın dişlerinde yüreğimi kemirip duruyor. Yokluğun cehennemim, yokluğun zifiri karanlığım, zindanım oldu. Belki, bir köşeden çıkıp gelirsin diye bütün gün seni düşleyip, gözlerim ufukta, kucağım dolu sevgi, yüreğimde binbir umut yeşertip ve ölesiye bir özlemle bekledim seni, gelmedin... Seni ne kadar özlediğimi bilmiyorsun. Bir bilsen seni ne kadar çok özlediğimi; dağları, tepeleri aşar, denizleri, ovaları devirip gelirdin bana...

İçim özleminle nasıl dolup taşıyor, özleminle nasıl tutuşuyor bir bilsen. Yüreğimin bütün bentleri paramparça sensiz. Şimdi yüreğimin her kıyısından özlem sızıyor. Yüreğime de söz geçiremiyorum artık. Biz bu dünyada seninle çıkarsız, yalansız, hilesiz hesapsız sevdik birbirimizi.. Yüreğimizin bembeyaz tuvaline maviyi fonlayarak ve aşkın da kıpkızıl resmini de çizerek; insanları, kuşları, dağları, çiçekleri, suları da öyle hilesiz sevmiştik.

Biz seninle bütün engellere rağmen, bitmez tükenmez bir azimle sevginin doruğuna erişmek için tırmandık hayat yokuşunu. Ve bitip tükenmeyen bir aşkla sevdik birbirimizi. Biz seninle uzak dağ başlarına yazdık umutlarımızı. Denizlere, dalgalara, fırtınalara, acılara, korkulara, uçurumlara yazdık sevdamızı. Biz seninle kanatları sevdalı iki güvercindik mavi göklerde. Kanat çırptıkça yükseldik sevdalara, yükseldikçe sevdalara avcılar düştü peşimize.

Zamanın acımazsızlığına, aramızdaki mesafelere, etrafımızdaki çirkinliklere, günübirlik aşklara, saldırılara, satılık sevgilere rağmen, biz yine de yüreğimizde hiç sönmeyen bir yangınla özledik birbirimizi, en kutsal aşkla sevdik, kirletmeden umutlarımızı bekledik...

Senden ayrılalı günlerin, ayların, yılların nasıl geçtiğini bilemez, hesabını tutamaz oldum. Her seher uyanınca dağların esen rüzgarlarına açıyorum penceremi, o ölümüne özlediğim kokunu getirir diye. Bir nebze de olsa dindirir yada söndürür diye yüreğimdeki özlemin ateşini...

Her gece menekşe rengi gözlerini demledim hayalimde. İpek saçlarını, sevdalı gülüşlerini, inci dişlerini demledim. Ne çok severdin yayla yollarında türküler söylemeyi, ellerimi avucunun içine alıp, başını göğsüme dayamayı. Şimdi her gece, insana hayat veren ve yüreğime nakış nakış işleyen sevda sözlerin dolaşıyor kulaklarımda , paylaştığımız ümit dolu tatlı hayalleímiz.

Yılmak yoktu bizim için bu yolda. Ağlamak, sızlanmak yoktu, geriye dönmek hiç yoktu. Zordu, çetindi bizim sevdamız ama her şeye ve çekilen tüm acılara değerdi. Sabır diyordun. Sabrı, ümit etmeyi, sevmeyi, zorluklara karşı direnmeyi de senden öğrenmiştim. Konuşurken insanın yüzüne dosdoğru bakmayı, dürüst ve namuslu bakmayı, merhameti, acımayı, insan gibi düşünmeyi senden öğrenmiştim. Senden öğrenmiştim sevdalara türkü yakmayı...

Şimdi Ren nehrinin kıyısında dalgın bakışlarla dalıp dalıp gidiyorum uzaklara. Gökyüzü masmavi ve saatler yorgun bir su gibi akıp gidiyor gözlerimde.. Ufka, gökmavisinin kızılla birleştiği o ince sıcak ve yumuşak çizgiye bakıyorum. Bir kuş gelip konuyor saçlarıma, yüreğimi ipekten kanatlarına sarıp sana gönderiyorum...

Seni düşünüyorum. Seni düşünmek gökyüzü olmak gibi bir şey bazen, ya da rotası belli olmayan bir gemiye binip, yeni iklimlere yelken açmak gibi. İnsan olmayan bir adada inip, Robinson gibi insansız bir yaşam kurmak istiyorum. Ve o adada bir ömür yalnız seni beklemek istiyorum...

Saatler su gibi akıp gidiyor. Bir gemi yanaşıyor kıyıya, inen yolcuları izliyorum, sen yoksun. Kahretsin diyorum. Ne olur çıkıp gelse, sarılsa boynuma. Bir gemi uzaklaşıyor limandan. Suların devinimleri akıyor gözlerimde, karışıp gidiyor uzaklara... Seninle suyu pırıl pırıl bir pınarın başında buluşmak, ellerini tutmak, yüreğinin sımsıcak yerinden, menekşe gözlerinden, narçiçeği dudaklarından öpmek, serin nefesini doyasıya içmek ve doyasıya içime çekmek geçiyor içimden... Sonra sarılıp, sımsıkı kucaklamak ve sevinçten havalara uçmak geçiyor ...

Ağladığımda mendil, güldüğümde kahkaha, susadığımda su olmanı, uyuduğumda rüyalarıma girmeni, her sabah alnımdan öperek uyandırmanı istiyorum...

Her gece kuş olup sana doğru uçmak, ardında serin rüzgarlar bırakarak, dağlar, denizler, ormanlar aşıp, bir pınarın başında menekşe gözlerine konmak geçiyor içimden. Dalgın bakışlarından, sevdalı yüreğinden öpmek geçiyor. O an bütün ağaçlar diz çökmeli diyorum, özleminle kanayan yüreğime. Bütün yıldızlar göz kırpmalı mutluluklara. Allahım bu kadar mutluluk çok deyip, ellerimi gökyüzüne kaldırıp ağlamalıyım. Gökler de ağlamalı benimle, bulutlar, ırmaklar, yıldızlar da ağlamalı...

Şunu bilmelisin ki, nerede olursam olayım, hangi iklimde kalırsam kalayım, vakti geldiğinde bir gün mutlaka, yüreğim alıp beni sana getirecektir. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum, sen de bütün kalbinle inan. Hiç bir yol bilmesem de, gelmeye kalmasa da mecalim geleceğim inan... Bekle...

Sevgiler büyüttüm
kır çiçeklerinden, güneşin kanını emen
umutlar yeşerttim bahar renginde al yeşil
dağlarda kar erirken ceylanlar emzirdim
melekler uyandırdım her tan ağardığında
toplamak için bütün düş kırıklarını aynalardan
yıldızlarla selam yolladım sana
ve her gece mavi bir kuş tutup avuçlarıma
dudaklara gül ve rüzgar iliştirdim dağların doruklarına
gelmedin.

upuzun köprüler kurdum içimdeki yolculuklara sana kavuşmak için
beyaz günlere uzandım beyaz atlarla, sana getirsinler diye umutlarımı
seninle öpüşürken
beyaz beyaz güvercinler kanat çırpıyordu mavi göklerin burçlarında
bütün ayrılıkların, savaşların, ihanetlerin üzerine bir çizgi çekiyordum
en güzel barış çiçeklerini versin diye dünya

ak alınlı taylar koşarken alnımın çayırlarında
al türkülerle inledim lekesiz sabahlara her bahar
özlemler kanatıp gecelerin sayfalarında
mavi rüzgarların terkisinde sevgiler yolladım sana
çoğaldıkça çoğaldı çılgınlığım
kanımda milyonlarca yıldız tutuştu
alevler içinde parlayan nehirler aktı yüreğime her defasında
her suyun sesine bir damla gözyaşı bıraktım senin için
gül desenli yaylalara bilmedin

bilki sensiz uzak bir dağbaşı ıssızlığıyım
yoksan ürpertilerde tiril tirildir yapraklarım
seni özlemenin korkunç girdabında
göğünü ve yönünü yitirmiş göçmen bir bulut olup
her gece uçurumlara ağlarım

hasret ateşine bürünürken geceler
uzun ayrılıkların dağladığı sevdalarda
korkunç alevler içirdim seni seven yanıma
iç çekmeyi öğrendi bir yanım, acı çekmeyi bir yanım
ve ardından oturup ağladım küskün ırmaklar gibi
karışıp gitti gözyaşlarım çağlayanlara
silmedin

ey kırçıl saçlarımda yıldız tutuşturan
alıp savuran yangınlara yalnızlıklara
hazan bahçelerinde yaralı bir güldür kalbim şimdi
dört mevsim aşkı kanayan
sen ki, yüreğimde demlenen aysın her gece
gözlerimde çiçeklenen aşk
uzun saçlı hasretimsin
geçen bütün mevsimlerde seni bekledim
gelmedin

özlemlerle yaralı bir yağmur bulutuyum şimdi
firari bir hüznün girdabında yitirdim güldesenli sevinçlerimi
bil ki, çağlayan bütün nehirler benim gözlerimdir
benim yüreğimdir ağlayan bütün denizler
su içtiğim bütün pınarlarda seni susarım
seni sorarım geçtiğim bütün yollarda
düştüğüm her uçuruma bir tutam çiçek bırakır gibi
bir tutam kor ve bir demet gözyaşı bıraktım senin için
gelmedin bilmedin silmedin...

Bir gün gökyüzü gülünce ve geçince üşümesi kalbimin
bütün hasretleri yükleyip rüzgarın kanatlarına
yüreğimde taşıdığım sevda aleviyle
upuzun yollardan çıkıp geleceğim sana... Bekle...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Haziran 2006       Mesaj #148
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Umutlar Rüyam


Kör uçsuz yollarda yürüdüm seni aradım.
Yıldızlar sordum ,umrundamı sanki kime parladığınıda bilmezki.
Gece demedim gündüzü sevmedim,çaresiz bir uykuya dalmıs ararım.
Hıçkırıklar nehir olmuş ,dağlar bend ,engeller hep engeller.
Yırtıcı bir kuşun gagasından düşen leş parcası gibi düştüm hayattan.
Umutlar ruyam ,sen kaderimsin.
Bir resamın tablosunda izlerim seni.
Yüreğim fırcası, gözyaslarım boyası.
Bir koca şehir avuclamış bedenimi, bir rüzgar gibi savurur.
ben seni ararım.
Belkide bir karış ötemde gülümsüyor ruhun.
Umutlar rüyam .
Ben seni ararken düşümde buldum.
İşte yeniden ağlıyorum ,yüreğimde bi heyecan garip bir tebessum.
avuçladım ellerini kokladım saclarını sen benimsin.
Bir Fırtına kopar ,kalpler çarpar bir aşkın anatomisi.
Dudaklar çıldırmış yılların verdiği hasret.
Belkide erişemediğim realist bir yaşamın hediyesi.
Alacakaranlığın kıskandığı mavi bulutların ,kızıllaşmış sonu.
Umutlar ruyam ve ben hüzün deryalarına kamçı vurmuş mutluydum.
Şafak acımasız cökmeye durmuş,veda edişim umrumdamı.
Karatopraklar almaya dursun bedenimi,nemrut yamaçlarına yağmur olurum.
Hayal perdeme çizdiğim bir gecelik düş yaşamım,
Geride bıraktığım acılı anılarıma bir gökusagı süslerim.
Kaf dağlarına emanet ettiğim ruhum,benedim toprağın ,kalbim senin.
Hoşcakal umut bahçemin kokladığı karanfilim.
Umutlar rüyam
moonfairy - avatarı
moonfairy
Ziyaretçi
26 Haziran 2006       Mesaj #149
moonfairy - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
CrasHofCinneT adlı kullanıcıdan alıntı

Aşk gitti ama acısını bıraktı, iz kaldı.Güz aşkları mevsimine dönünce dönence, pencereye sinmiş insanlar gelir gözümün önüne.Ve yavaş yavaş görünürler etrafta.Kimi yaza girerken terk ettiği aşkını, kimi yaz aşkını düşünür.Kimi ayrılık planlar ama hala yüreği yanar.Kimi terk edilmişliği sindirmeye çalışır.Çok azdır taze aşk yakalayan. Sanki bir doğum öncesi ölüm gibidir.Sonra kış gelir.Kimi yüzsüzler yazın hiç aldatmamış gibi eski sevgilisine döner;kimi sadıklar kavuşur...Kimi yalnızdır, kimi yorgun...O yorgunlar için kış uykusu başlar...Belki de taze baharlara, taze aşklara enerji depolarlar...Aşk dört mevsimdir herkesin sözlüğünde.Ama nedense bana bu anlattıklarımı çağrıştırmaz.Saçmaladım belki de bir paragraf boyu.Yalan attım.Aslında doğru olsalar bile yalanlardı çünkü, hissetmediklerimi yazdım.Ezbere konuştum.Aşk , kelimesi içimde gebe olduğum bir kelimedir.Her duyuşumda doğum sancısı çeker, doğuramam.Ama gözlerimin önüne o gelir.Sadece bir bakışına karın ağrıları, suyla yatışmalar.Bir tebessüme ömür bulmak.

sonsuzluk denizi

Teşekkürler...Yüreğine sağlık...
EsTeSiA - avatarı
EsTeSiA
Ziyaretçi
26 Haziran 2006       Mesaj #150
EsTeSiA - avatarı
Ziyaretçi
Zaman öyle bi olmuşki neye elini atsan kuru,yapma,yada sahte kime inansan yalancı
neye baksan bi parça kirlenmiş tamam dogru söylüyorsunuz
Bu kadar karamsar bakmamalı hayata,umutları yada yapılacakları yıkmamalı insanları kırmamalı ama yalanda degil hani bunlar neler kaldı geçmişten atadan atalardan güzel günlerden Mecnun'dan Leyla'dan Ferhat'tan peki onlarıda geçtim ne kaldı senden,benden,bizden ve mahkum olduk herşeye sevgisizliğe sahte sözlere çıkar ilişkilerine ve aldatıldık aldattık belki...
Peki ne kaldı şimdi senden bana?
Bu kadar karamsarlıga bakmayın benimde oldu aşkım sevdam deli bir çağlayan gibi çoşan günlerim oldu helbette ve tam 7 sene koca 7 sene sonrada bişi olduki çağlayanlar duruldu ucan kuşlar kondu dallara ve bır kırık kalp bırde dusunceler kaldı mahsun odamda benle sımdı yenı yenı attım karmasaları,hüzünleri üüzüntüleri,gelgitleri ancak yaşayan bilir ölümle yaşam arasındaki gitleri ve gelleri ve şimdi ondandırki güzel dostum bu yazıyı yazısım oku ve anla ne kalmış ne kalmamış ama yaşa aşkı sevgiyi,bağlılıgı,bagımlılıgı sonuna kadar yaşa güzeldir aşkın pembesi,kıskançlıgın kırmızısı ve kavgaların siyahı,ve bide kalsın hep aklında Aşk ne Mecnun'a kaldı ne Kerem'e ne Leyla'ya ne Bana kalır nede sana

AŞk Güzel Küçük Bir Oyundur Erken Terkedersen Izdırap GEÇ Kalırsan Sonu Hüsrandır VE HİÇBİrZAMAN DOGRU ZAMANI BİLEMEZSİN Ya ızdırabı çekersin ya hüsranı

Ve ondandır bu sözler


..............................EsTeSiA........Herkese Saygılar...(Ve bunları yazdıranada saygılar onun işi olmaz ya buralarla neyse..).
[IMG]file:///D:/ReSiMlEr/ReSiMlEr/3600.Wallpapers/do%F0a/800%20-%20rose.jpg[/IMG]...Saygılar.... Herkese.........badger8lu800rose9yc

Benzer Konular

2 Ekim 2013 / Misafir Genel Mesajlar
30 Aralık 2016 / _Yağmur_ Sanat
18 Şubat 2012 / GusinapsE Sağlıklı Yaşam
11 Mart 2012 / Mira Edebiyat
16 Haziran 2010 / LaSalle X-Sözlük