Arama

Aşk ve Romantizm'e Dair - Sayfa 19

Güncelleme: 4 Mart 2017 Gösterim: 111.747 Cevap: 216
tulse - avatarı
tulse
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #181
tulse - avatarı
Ziyaretçi
'EĞER' değil, 'ÇÜNKÜ' değil, 'RAĞMEN' sevin
Masumi Toyotome diye bir Japon yazmış bu yazıyı. “Dünyada sevilmek istemeyen
Sponsorlu Bağlantılar
kişi yok gibidir diye başlıyor. Ama sevgi nedir?, nerede bulunur?, biliyor muyuz?”
diye soruyor. Sonra anlatmaya başlıyor... Sevgi üç türlüdür.
Birincinin adı 'Eğer' türü sevgi. Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek
sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor: eğer iyi olursan baban,
annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim.
Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim.
Toyotome en çok rastlanan sevgi türü budur diyor. Karşılık bekleyen sevgi.
Yazara göre evliliklerin pek çoğu 'Eğer' türü sevgi üzerine kurulduğu için
çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil,
hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar.
İkinci tür: 'Çünkü' türü sevgi...
Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu,
bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi,
sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi? Seni seviyorum.
Çünkü çok güzelsin (Yakışıklısın). Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler,
o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki. Seni seviyorum.
Çünkü bana o kadar güven veriyorsun. Seni seviyorum.
Biri dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği. İnsanlar sandıkları kişi
olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar.
İkincisi de ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa endişesidir.
Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla
parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişana bozup onu terk etmiş.
Daha acısı ayni kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler,
artık çirkin olan kızlarını. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli
üstüne kurulmuş olduğundan bir günde ölmüş. Güzellik kalmayınca sevgi de
kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş...
Japon yazar toplumlardaki sevgilerin çoğu 'Çünkü' türündendir ve bu tür sevgi,
kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor.
Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne? Ve işte sevgilerin en gerçeği:
Üçüncü tür sevgi: 'Rağmen' ...
Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için?
Eğer türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp
böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için Çünkü türü sevgi de değil.
Bu üçüncü tür sevgide, insan Bir şey olduğu için değil, Bir şey olmasına rağmen
sevilir. Esmeralda, Quasimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına
Rağmen sever. Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene
olmasına rağmen tapar. Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir.
Bunlara rağmen sevilebilir.
***
Her şeye rağmen sevmek... sevilmek ya da...
Gerçekten de güzel ve özel... “Çünkü”ye ve “Eğer”e gerek kalmadan


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Eylül 2006       Mesaj #182
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mutlu Aşk Yoktur - Louis Aragon

Sponsorlu Bağlantılar
Hiçbir şey elinde değildir insanın:
Ne gücü, ne güçsüzlüğü, ne de yüreği.
Açtığını sansa da kollarını, gölgesi bir haçtır onun.
Paramparça olur avucunda sımsıkı tuttuğu mutluluk.
Bir garip, bir acılı boşluktur günleri.
Mutlu aşk yoktur.

Bir başka kader için giydirilmiş
Silahsız askerlere benzer hayatı.
Çaresiz, kararsız kaldıktan sonra akşamları,
Neye yarar ki sabahları erkenden uyanmaları.
Söyle bunları bir tanem, tut gözyaşlarını.
Mutlu aşk yoktur.


Güzelim, sevgilim, kanayan yaram benim.
Yaralı bir kuş gibi taşırım yüreğimde seni.
Ve onlar bakarlar bilmeksizin, geçerken biz,
Tekrarlayıp ardımdan benim ördüğüm sözleri:
Ve apansız ölürler iri gözlerin için
Mutlu aşk yoktur.

Vakit yok artık öğrenmeye hayatı.
Ağlasın birlikte yüreklerimiz gün ışıyıncaya dek.
Küçümencik bir şarkı için bile nice mutsuzluk gerek.
Bir ürperişi bile nice pişmanlıkla ödemek.
Bir ezgi için bile nice gözyaşları dökmek
Mutlu aşk yoktur.

Hüsranla bitmeyen aşk yoktur.
Yara açmayan aşk yoktur kalpte.
İz bırakmayan aşk yoktur insanda.
Ve tıpkı senin gibidir vatan aşkı da.
Gözyaşlarına boğulmayan aşk yoktur.
Mutlu aşk yoktur.
İkimizin aşkıdır bu gene de.
Dreamcatcher - avatarı
Dreamcatcher
Ziyaretçi
4 Eylül 2006       Mesaj #183
Dreamcatcher - avatarı
Ziyaretçi
Hayat bazen tatlı bazen acı Aşk'ta öyle. Bazen kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel, enfes, harika,nefes kesici. Heleki onu elde edebilmişsen, onunla bir bütünsen, O senin bir parçansa, beraber bir bütünseniz. Bu neye benzer biliyormusunuz. Hani bir dağcı km.lerce yükseklikteki bir zirveye günlerce uğraşarak, didinerek, türlü zorluklara göğüs gererek çıkıp zafer bayrağını doruğa dikince nasıl gururlanıp mutlu olursa, Bir seven de sevgilisinin kalbini kazanıncada aynen o sevinci hisseder. Coşkulanır, gururlanır, sevincinden ne yapacağını bilemez hale gelir. İçten gelen bir kahkaha tufanı koparır, yerinde duramaz artık. çünkü sevdiği onundur artık yalnız onun. Aşk insana herşeyi yaptırır. Çoğu zaman güzel duygularla dolar insanın kalbi, kimi zaman olmayacak delilikler yapar. ÖDÜN VERMEM dediğiniz kişiliğinizden bir bakmışsınız ki verilecek bir tek ödün dahi kalmamış. Ne güzeldir onu düşünmek, ne güzeldir onunla olmak, Ne güzeldir ki en çok ben seviyorum tartışması, onu tutmak, sarılmak, hissetmek. Her şey güzel çok güzeldir. Taaaaaaa ki mutluluklar doruğuna ulaçıncaya kadar. Dorukta da mutlusunuzdur.AMA YA SONRA........Sonra mı, araya artık aşk ateşini söndüren o kızgın ateşi ki birbirini sevenler o ateşi ilk başlarda bir yanardağ misali görürler. YANARDAĞI aşklarına, O yükseklere coşkuyla fışkıran LAVLARI da hiç bitmeyen ve bitmeyecek sandıkları sevgilerine benzetirler.. İşte arada fark var "BENZETİRLER" Yada öyle sanırlar. Aslında gerçek bu değildir."Zaman"dediğimiz her derde deva olan zaman bazen ters tepki verir. Şifa vermesi gerekirken, Şifa verecekken zehir olur ve yavaş yavaş aşkı zehirler. Dozajını gün geçtikçe arttırır. Sinsice.... Adice......Tüm mutluluklar, tüm sevinçler, heyecanlar,coşkular eğlenceler,............ tüm gülücükler yavaş yavaş yerini acı tebessümlere, kahırlı günlere, yalvarışlı bekleyişlere, mutsuz günlere, ağlamaklı gözlere ve acıyla kanayan kalplere bırakır. Artık umutsuz bekleyişler vardır hayatında. Artık acı duyarak hissettiğimiz anılar vardır. Yaşadığın mutlulukları bir daha yaşayamayacağını bilerek hatırlamak vardır. ona dokunamazsın .Bütün hayatın o sandığın kişi yoktur ve dolayısıylada seninde hayatın yoktur. Her şey mazider. Onunla beraber geçirilen, yaşanılan her gün, her an, her dakika artık anıdır. Acısıyla,tatlısıyla bir MAZİ PASTASI'dır var olan. Ve bu pastanın her parçasında buruk bir gülümseme ya da acı bir hatıra tadı bulabilirsin. Bu pastada sevgi, mutluluk, özlem, korku, ümitsizlik, bekleyiş.. insan oğlunun hissettiği her türlü duygu tadı bu pastada fazlasıyla vardır. Kimini severek yersin, kimine sadece özlemle bakarsın, kimini ise nefretle atarsın. Dedik ya mazidir artık yaşanan işte mutluluk yerini derin bir acı birikimine bırakmıştır. Ne kadar çırpınırsan o kadar batarsın çırpındıkça gücün kesilir Gücün kesildikçe umudun biter. Umudun bitince İŞTE Yavaş yavaş hayata gerçek hayata dönmek üzeresindir. artık ne toz pembe bir hayat, ne de kapkara bir dünya vardır. Şimdi yaşam bir başka yaşamdır, şimdi yaşadığın gerçek hayattır. Ne pembesi olan ne de karası şimdi ORJİNALİNDE sindir. Ve en önemlisi Artık olgunsundur. Geçirilen tecrübeler sonucu itibariyle insan mantığa yönelmiştir. Karakter daha da güçlenir. Verilen ödünler bir daha geri verilmemek üzere geri döner ve artık İNSANI KALBİ DEĞİL İRADESİ YÖNLENDİRİR. Mantık + İrade = Güç = İRADE artık formül budur. Artık kalbi sedece tek bir şey söyler ve iradesi kalbin sadece bu mesajını kabul eder. BİR DAHA MI !!!....... ** ASLA**
Güzel
Şeyler Paylaşıldıkça Büyür...

alıntı...
Dreamcatcher - avatarı
Dreamcatcher
Ziyaretçi
8 Eylül 2006       Mesaj #184
Dreamcatcher - avatarı
Ziyaretçi
Herkesin yaşama biçiminde doğru olmayan bir şeyler vardır, hayatında eksik olan bir şeyler, bu eksiklikler insanların ortak mekanlarda yaşamlarını idame ettirirken, sevgiyle saygıyla çözümle azalacağına, yine insanlar tarafından sorunla çoğaltıldıkça, yaşam bir anda çekilmez olup çıkıyor. Önemli olan gerçeklik, her şeyin yüzeyselliğinden sıyrılıp gerçekliğe sarılmak, yaşamın gerçekliği, saygınının gerçekliği, aşkın gerçekliği, yine aynı şeyi yaptım değilmi, yazının bir ucundan çekiştirip aşka getirdim çözümü. Kendimi şu anda yaşadığım şehir gibi hissetmeye başladım, bu kentte sorsam herkes, her şey gerçektir öyle söyleyecekler bana. Eskiden demiyorum ama 16 yıl önce Üniversiteyi bitiripte görev için doğuya gittiğim yıllarda, bu kentin ovasından çıkmaz sokaklarına kadar heryerini bilirdim ve istediğim gibi gezerdim. Şimdiyse adını ilk defa duyduğum mahalle tabelalarına rastlıyorum, kent dışarıya-ovaya doğru açıldıkça aslında insanların içeri doğru kapandıklarını görüyorum, yeni semtlerde yeni mahallelerde meraklı bakışları, beni dikkatle süzenleri gördükçe, neler oluyor, yanlış yerdemi yaşıyorum diye kendime soruyorum. Kentler büyüdükçe insanların beyinleri neden küçülüyor, neden hep yürürken ardımıza bakmak zorundayız. Peki neden canımızı sıkıyor bu manzaralar, güvenli bir liman mı aramaktayız kendimize, boşaltacağımız bir yükmüdür içimizde biriktirdiğimiz şeyler, yaşanılan anılar, üzüntüler, sevgiler. Ben artık içimde yaşadığım sevginin, aşkın seninle gerçek olmasını istiyorum, yazdığım kelimelerin yüzeysellikten kurtulup gerçek dünyada rüzgara karışıp sana ulaşmasını istiyorum. Eğer her tanıdığım güzel yüz kendini bir liman olarak addedecekse ben demir atmak istemiyorum, ben seni bulana dek gözümün görebildiği ömrümün yetebildiği ufuklara kadar gitmek istiyorum.
*TeoDora* - avatarı
*TeoDora*
Ziyaretçi
13 Eylül 2006       Mesaj #185
*TeoDora* - avatarı
Ziyaretçi
Ofiste romantizm tehlikelidirMsn Happy))

BodyImagesasp?fld3&ampBodyID5853

Dreamcatcher - avatarı
Dreamcatcher
Ziyaretçi
15 Eylül 2006       Mesaj #186
Dreamcatcher - avatarı
Ziyaretçi
İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!
Başkasının yerine koyabilmeli kendini;
Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli!
Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!
Su adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; sevgisiz, soysuz kalarak!
Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...
Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını...
Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!
Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;
Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli!
Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu olmayı beklememeli!
Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı;
Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!
Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için,
hiç çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin;
ağlamayı bilmiyorsan, neşesizdir kahkahaların;
Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...
Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı!
Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...
Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil, söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!
Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...
Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için!
Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak! Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!
Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin;
Zaman bulabilsin;
Bir teşekkür, bir elveda için...
Yasam dedikleri bir sınavsa eğer;
Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten; Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!
Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...
Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!

Can DÜNDAR
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Ekim 2006       Mesaj #187
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşk, güzel bir hatadır.. In Love
Aşk üzerine şimdiye değin yazılanların tümü belli bir zaman ve mekânla debelendikleri, kimi kereyse aşka tuhaf bir (d/t)insel karakter yükleyerek onu evrenselleştirmeye çalıştıklarından ötürü hastalıklı çabaları içerirler. Bu deneme de kendisini, arefesi düşen cümlenin ilk yakasından ne kadar kurtarabilir bunu zaman gösterecektir.
Aşkın anatomisi nedir? Sevgiden nerede ayrılır, -yle nerede öpüşür? Aşk neden hastalıklı vve paratonersiz bir ilişki biçimidir?
Aşk, hem ya da karşı cinsinden birini şu ya da bu şekilde, genelde benzer bir nesnel yoğunlukta ve aslen tekil merkezde göreceli olarak sürekli bir cinsel arzulama, çekilmedir. Aşkı sevgiden ayıran ve onu hastalıklı kılan da işte bu tekil yanındaki baskı ve arzudur (1).
Arzular en hayvan yanımızdırlar. Açlıklarımızın ve doyumsuzluklarımızın birinci tekil şahıslardaki boyundurukları... Onu insanileştirmeye çalışmak, bu yanı ancak birazcık törpüler o kadar! Obur olmazsınız da damak zevki sahibi olursunuz; atlamazsınız da sevişirsiniz; zıkkımlanmazsınız da tada tada yudumlarsınız...
İnsanileştirmek diyorum ya, burada önemli bir hata ediyorum. İnsan, hayvandan daha aciz, daha zavallı bir varlıktır çünkü ve sanıldığının aksine. İstisnalar-müstesnalar penceresinden, bazı hayvan türlerinin doyduklarının farkında olmadan ölümüne tükettikleri bilinmekte ise de aslolan, hayvanların doyumsuzluklarının olmadığıdır...(2).
Sevgide sözkonusu bilinç yani kendi ile karşısındakini anlayabilme ve hareketlerini denetleyebilme yetisi onu aşktan ayırt eder ve paylaşımlara yaslanır. Aşk ikisini de bertaraf etmiştir! Özellikle aşkın konusuna yönelik her konuda... Sevgi, karşılıklıdır.
Sevgi aşktan birbiriyle karıştırılamayacak denli farklıdır. Çiçek sevgisi, hayvan sevgisi, ana baba sevgisi ve benzeri tek yanlı ve bir bilinç karşılıklılığını ihmal eden tüm kullanımların kaldırılması şart hatta zaruridir... Bunlar, anatomileri itibariyle -psikanalitik araştırmaların ensest konusundaki eğilimlere attıkları çengelleri bir kenara bırakırsak- aşk'a yaklaşırlar. Yaklaşırlar, çünkü cinsel arzulama bölümü eksiktir.
Anne sevgisi ya da çocuk sevgisi diye bir şey olamaz bu anlam ve çerçevede... Çocuk, asgari bilince ulaşıncaya dek ilişki bilinç dışıdır, içgüdüseldir. Tam burada aranızdan bazıları bir bebeğin, annesinin hareketine, duygularına verdiği cevabı örnek olarak gösterecek ve bunun bir ikili ilişkideki cevaptan daha yoğun ve hatta yüce olduğunu hararetle anlatacaklardır! Bu ilişkinin "ne kadar karşılıksız olduğu"dur, kriterleri! Karşılıksızlık iki tarafın da bunun bilincinde olduğu bir ihtimalde değer kazanabilir halbuki! Lehimde bir fedakârlığın yapıldığını bilmem ve bildiğimin bilinmesi ile -ta bulunanca bir karşılık -talep edilmemesi değil- beklenmemesidir onu fedakârlık kılan. Yoksa böylesine mecburî bir ilişkide yapılmış olanı değil... Karşılıksızlığı bu boyuttaki anne babanın fedakârlığı hiç bir şekilde ödenmez, ödenemez. Tek ödeme şekli, kendi çocuklarınıza ya da nafaka ve ilgilerini üstlendiğiniz kimselere yükümlü olduğunuz emeği göstermenizdir. Ödeme, sözcüğün barındırdığı tüm maddeci ve soğuk yapıya karşın, karşılıksızdır. Doğal olarak, anne ya da babanızla yahut da çocuğunuzla paylaşımlara dayalı karşılıklı bir ilişki de kurabilirsiniz zamanla. O takdirde sözkonusu içgüdüsel ilişki dostluğa birazcık olsun yaklaşır. Ancak uzun süren içgüdüsel ilişki yüzünden çoğunlukla çocuk ile anne babası arasındaki ilişki bir türlü sevgi ilişkisine dönüşemez hep güdük, içgüdük kalır. İçgüdüsel olduğu için sakat, sakat olduğunun tersine mutlaktır. Bu nedenle aile fertlerinizle ilişkileriniz hep "atsan atılmaz satsan satılmaz ilişkiler" olarak kalırlar (3).
Aşkın anatomisinde yer alan karşılıksızlık ise saçma ve yersizdir. Şimdi bu satırları okurken hafif bir istihza ile alt ve üst dudaklarınız bir kulağınıza doğru çekilecek ve içinizden "karşılıklı" aşkları düşüneceksiniz! Yaptığınız yanlış, sözkonusu ilişkinin karşılıklılık görüntüsündeki yanıltıdır! Bu gördüğünüz, düşündüğünüz, bir seraptır! İki karşılıksızlığın bir terazide dengede duruşlarıdır orada sözkonusu olan, ki denge, ikisininin de fazla bilinçipinde değildir. Her biri kendi aşkını yaşar o bahçede... İkiz bir tek taraflılıktır, diğerkâm iddiasında bencilliktir. Aşk yalnızca, bir tek aşık olduğumuz kişiyi gösteren bir tür renk körlüğü değil, sağırlık ve dilsizliktir de aynı zamanda. İletişimsizliğin daniskası, bilincinde olmadığımız bir sakatlık hâlidir. Allahtan ırsî olmayan ve çabuk geçen bir hastalık. Seks/sevişme aşkın ilâcıdır, geçirir.
Bugünün en önemli problematiği sözkonusu seks/sevişme unsurunun tarihsel ve sosyolojik olgular doğrultusunda "aile" kavramı içerisinde ya da monogamik ilişkiler çerçevesinde eritilerek yüceltilmiş olmasıdır. Kurban ve baş aktris kadındır. Ona annelik misyonunu bir toka gibi yakıştırıp cenneti de ayakları altına serdik miydi kutsamaktan başka ne kalır geriye? Erkek egemen toplumun rüyasındaki cennette kadının durumu ne olacaktır acaba? Gerçek hayatta başına gelenler dikkate alınırsa belki cennet acılarını azaltacaktır. Cennet, afyonlu şekersucuğudur burada!
Bu yüceltmeye karşın hep söylenen sevişmenin değil ailenin önemli olduğudur. Ancak kutsal aile duhûl üzerine kurguludur. Duhûl, kutsal ailenin pornografik temelidir! Duhlun gerçekleşmemesi şiddetli geçimsizlik sebebidir bir çok coğrafyada... Aile birliğinin temelden sarsılması! Ya zina?!!!
Seks/sevişme bir ayrıntıdır. Güzel bir ayrıntı o kadar! Bir ilişki, arzulardan arındırıldığı / bağımsızlaştırıldığı takdirde sağlıklı bir ilişki olabilir. Hangi arzuya dayalı ilişki sağlıklıdır ki? Herkesin hayatında en az bir kere ilişkisini ilişkisine yakın hissettiği Genç Wertherin, Romeo ve Julliet'in, Aslı ile Kerem'in, Leyla ile Mecnûn'un ne kadar sağlıklıdır? Ulaşılamamış aşk kendi kendini yiyen bir tırnaktır! Sevişme tek ulaşım biçimidir. Bu ilişkilerden herhangi birisinde kahramanlar belki yalnızca bir kere sevişmiş olsalar idi gözlerindeki teneke perde kalkacaktı kimbilir?! Perdenin kalkışı ise zaman ister kimileyin. Bazense ömür boyu sürer... Ömür boyu sürmesi iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey midir ancak parça başı değerlendirilebilir.
İçine seks karışan daha doğrusu temelini bilinçli ya da bilinç dışından sekse dayandıran her ilişki yanlış bir ilişkidir. Meğerki taraflar bu güzelliği karşılıklı olarak ayrıntı temelinde yaşamış/yaşıyor olsunlar. Her aşk sahiplenmedir. Kendi kafasında yarattığı hayale sahiplenme herşeyden evvel. Ufacık tefecik bir karşılık bulduğu andan itibaren ise gerçekliğini sahiplenme... Bu sahiplenmede daha da vahimi gerçekliği hayale dönüştürme çabasıdır. Hiçbir gerçeklik kafamızda yarattığımız hayal kadar güzel değildir çünkü (4).
En aykırı tipler dahi bir gün karşısındakini kendisine yakın frekansa çekebileceği umuduyla hareket eder, hayatını yönlendirir. Buna, "ilişkide uzlaşma" denir! Yani birinin diğeri lehine yaptığı fedakârlık! Bu fedakârlık her ne kadar özgür bir seçimle yapılıyor gibi gözükse de altında hangi çıkarların yattığı karanlık bir dehlizdir. Aşk, seçim özgürlüklerini daha baştan bertaraf etmektir, aşkı uğruna ve lehine... Köpeği olabilmektir.
Köpek, ilginç bir hayvandır. En az kedi gibi... Neden en çok beslenen iki hayvan köpek ve kedidir hiç düşündünüz mü? Sadakat? Evet köpekte bingo! Bildiniz. Sadakat, sahiplenme duygusunun arzı ve talebidir. Köpek buna en iyi ve kolay cevap verendir. En kolay sahiplenilebilen. Kolay kolay sizden vazgeçmeyen. Köleniz. Çoğu insan köpek beslemek isteyen bir kedidir aslında. Kedide ise gelişmiş olan, özgürlük duygusudur, sadakat değil. Ama gene de en az köpek kadar beslenen bir hayvandır kedi... Çünkü orada ait olan sizsinizdir. Sadık olan siz. İşlevsel olanları bir kenara bıraktığımızda psikolojinizdir çoğu kere beslediğiniz hayvanı belirleyen. Bir ilişkide her zaman bir baskın olan bir baskın düşen yok mudur? Neden kuş veya balık ya da başka bir hayvan beslediğinizi düşündünüz mü pekiyi? Sadık olup olmamaları değil, istediğiniz gibi denetleyebilme ihtimalidir orada size çekici gelen. Kafesinde, yuvasında, akvaryumunda... Sonra, sonra kuş öter balık susar. Estetik birer unsurdur salonlarınızda... Bir eşyadırlar: Bir koltuk, bir vazo, bir kristal bardak.
Sizler bir sokak çocuğunun yaralı parmağına işemek yerine köpeğinizi beslersiniz ya da kedinizi ya da bir başka hayvanınızı... Sabah, gazeteleri açtığınızda üzüldüğünüz, bilmem hangi Afrika ülkesindeki açlıktan ölen çocuklardır üstüne üstlük. Ağlarsınız. Fransa'da, ülke nüfusuna yakın bir nüfusta hayvan beslendiğini biliyor muydunuz? Hem hayvansever hem de faşist olunulabileceğini ya da? Ne kadar çelişik bir duygu gibi duruyor değil mi gerçek bir hayvansever için? Ne olursunuz ilk aklınıza gelen kurtlar olmasın! Peki hayvansever olarak özellikle edinmeye çalıştığınız saf kan, saf tür açısından bunun tortudaki bir faşizm olduğunun ne kadar farkındasınız? Saf kan! İkinci dünya savaşı da benzeri bir nedenden çıkmamış mıydı? Meleze düşmanlığınız nedendir? Kanı bozuk dediğinizde kasdettiğiniz ne ola ki?!
Neden çocuğunuzun bebeklik dönemi en tatlısıdır tüm dönemlerinin? Her dediğinizi yapar, size muhtaçtır, sadıktır da ondan... Kral ve kraliçe sizsinizdir. Yasama, yürütme, yargı ellerinizdedir. Çocuğunuzun isminden işine ve kendinize benzetmeye kadar faşist! İşte sadakat budur. Bu sahiplenme duygusu... Nesil çatışması dedikleri şey her şeyden evvel bu sadakat ilişkisindeki kırılmadan kaynaklanan çatışmadır!
Aşk sahip olma arzusunun tatmini karşılığında sahiplenilmeyi kabuldür. Ve bu bir karşılık değil bir bedeldir!
Aşkın dönüştüğü noktaları da unutmamak gerekir öte yandan... Aşk sevgiye dönüşebileceği gibi sevgi de aşka dönüşebilir. Kriter, sahiplenmenin ve ödediğiniz bedelin boyutudur. Aşkın sevgiye dönüşmesi bir sağlık belirtisidir. Sevginin aşka dönüşmesi ise hastalık belirtisi... Bir yaranın açılması... Önce kendi kendinizi sonra da karşınızdakini yaralarsınız. Yara kimi zaman kabuk bağlar. Siz mazoşist bir ruh hâliyle kabuğu kaldırır yaranın nasıl kanadığını, tekrar kanadığını tuhaf bir kamü (5) yabancılığıyla, acısını sonradan çıkartacak bir acısızlıkla izlersiniz. Acı, geçici bir şekilde yenik düşmüştür size. Ama dönüşü ve intikamı acı olacaktır. Tekrardan sevgiye dönüşmesi oldukça zordur aşka dönüşen sevginin. Sevgi aşka dönüşürse eğer, bundan bir sonraki nokta aşık olunulan kişiden nefrettir. En iyi ihtimalle sevginin donma noktası, nötr olma durumu, kayıtsızlıktır yahut da ilgi erozyonu...
Aşkın güzel bir hata olması ise duygularının arzudan yoğunluğundadır. Aşk mutlak özgürlüktür konusunun ötesinde... Aşık olduğunuz kimsenin merkezi haricinde, hayatınızın tüm banliyöleri merkeziniz dibi olsa dahi, kenar mahalledir. Kuş gibi hafifsinizdir ve aşkınızın rüzgârı sizi nereye götürürse gider, ne iş olsa yaparsınız. Hele aşkınız bir de yasaksa demeyin keyfine...
En yoğun paylaşımlar yasak ilişkilerde yaşanır. Yasak boyutu, zaman aralıklarına kıstırır görüşmelerinizi, sevişmelerinizi... O yüzden güzeldirler. Küsküs çiçeklerinin tersine geceleri kapanır gündüzleri açarlar... Geceler resmiyetlere ve geçitlerine aittir, evlilik cüzdanlarına, ana-baba itaatlerine... Eğer sıradan bir ilişkiniz olmuş olsa idi aynı zevki alamayacak olduğunuzu sanırım siz de biliyorsunuz... Bir insana karşı duyduğunuz bu arzu yoğunluğu, bu tasması elinizden kurtulmuş "siz"e, başka hiçbir şey zevk vermez. Uyuşturucu almış bir adam, alkolik bir ihtiyar, nemfoman bir kadın gibisinizdir...
Ama aşk olmadan da sevişebilirsiniz. Bir sevişme için muhakkak birisini tanıyor olmanız da gerekmez. Belki de en hayvan yanımızla sahip olduğumuz bir ilişki hepsinden en yoğunudur. Beklentisiz bir şekilde...
Sevmek de beklentisizdir, sevişmelerinizin kadastrosuzluğudur. Seçimlere saygı gösterme ve farklı seçimlerin birlikte yaşamasıdır. Sevgi, dostluktur. Seks/sevişme bugün var yarın yoktur. Viagranın yarını birazcık geciktirmesi bunu değiştirmez. Siz siz olun ilişkilerinizi arzularınızın ötesinde kurun... Ne ilişkilerinizi arzularınıza ne arzularınızı ilişkilerinize karıştırmayın. Aşkın kapanına yakalanmayın. İlla bir ilişkiniz olacaksa bunu en hayvanî boyutuyla ve karşılıklı olarak yaşayın. İlişki olsun, bir tecavüz değil!
Aşk nasılsa biter bir gün... Geride kalan, duvara asılı ya da altın tasta sakladığınız çiçek kurularıdır! Halbuki pek çok şeyi paylaştığınız bir kadın ya da adamla bir dostluğu pekiştirebilmek o çiçek kurularından daha değerli değil midir?
Önceleri ölümüne acı verse bile...
Hayvanlar gibi sevişin ama insan gibi ilişki kurun.
Şehvetinizi benliğinize kıskançlık yapıp bulaştırmayın!

-Alıntıdır-

Notlar:
1) Hiç bilinçli bir şekilde aşık olan birisini gördünüz mü? Aşık olmaya karar verilmez, aşık olacağınız kişiyi seçemezsiniz? Aşık olacağınız yer ve zaman bir muammadır. Sadece aşık olursunuz o kadar. Nerede, ne zaman hangi koşullarda olursanız olun. dünyanın en çirkin, en kaba, en odun insanına dahi aşık olabilirsiniz. gönül bu, ota da konar...
Sevgi öyle mi ki. Yıldırım aşk olmasına rağmen yıldırım sevgi yoktur. Sevgi birdenbire olmaz. Bir kimseyi birdenbire sevemezsiniz. zaman geçmesi gerekir. Zamanın yaşanarak geçmesi gerekir. Zamanın beraberce ve elele yaşanarak geçmesi gerekir. İlk görüşte aşk olur ama ilk görüşte sevgi olmaz. Aşk abartır. Sevgi ise inanılmayacak derecede olgun, anlayışlı ve hoşgörülüdür. Sevgi bir paylaşmanın sonucudur. Bu matematiksel bir paylaşma değil duygusal bir paylaşmadır. Aynı anı aynı heyecanla yaşamaktır. Aynı şeyleri hissetmektir. Aynı frekansta olmaktır. Aynı şeylere gülmek, aynı şeylere ağlamaktır. Bu biribirinin aynısı iki insan demek de değildir.
Aşk yüceltir, yüceltir, yüceltir. gerçekdışıdır. gerçeküstüdür. yücelttiği için yücelttiğini bir gün aynı derecede yerin dibine de geçirebilir. Aslında ne yücelttiği yüceltildiği noktaya lâyıktır, ne de yerin dibine geçirdiği buna müstahak! Aşkta ikisinin ortası yoktur.
2) Hayvanların doyumsuzluklarından bahsederken buradaki hayvanların kendi doğal ortamlarında bulunanlar olduğunun altını çizmeme bilmem gerek var mı? Yoksa insanın kendine benzettikleri değil!
3) Sözkonusu ilişki yoğunluğu endüstri toplumlarında oldukça zayıflatılmış ve onları da "tüketilebilir" ilişkiler düzeyine indirgemiştir.
4) Mastürbasyon en mükemmel tatmin araçlarından birisidir. Bir hayalle sevişmektir. Kendi yarattığı, kendi seçtiği, kendi değiştirdiği bir hayalle. Bencil ve o hayali tatmin kaygısı olmadığından mükemmeldir. Saftır.
5) Camus.
isyankarkiz - avatarı
isyankarkiz
Ziyaretçi
26 Ocak 2007       Mesaj #188
isyankarkiz - avatarı
Ziyaretçi
çok güzel yazılar var arkadaşlar hepinizin yüreğine sağlık
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2007       Mesaj #189
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bana Bir Aşk Borçlusun

Yazar : Mehmet Coşkundeniz
Yayınevi : Neden Kitap

ed Bir kafede, bir lokantada, bir parkta otururken, önünüzden geçen kişilerin, yanınızda oturanların nasıl bir hayat yaşadıkları hakkında fikir yürüttünüz mü hiç? Aşka dair neler hissetmiş olabileceklerini düşündünüz mü? Belki birkaç saat önce sevgilisinden ayrılmış biridir yanınızdaki. Ya da o an önünüzden geçen delikanlının yüzündeki gülümsemenin nedeni, sevgilisinin biraz önce evlilik teklifini kabul etmesidir. Birkaç masa ileride oturan yaşlı adam, yıllar önce çok sevdiği ama bir türlü kavuşamadığı aşkını düşünüyordur, kim bilir...

Ya siz? Sizin bir hikayeniz yok mu? Herkesin bir hikayesi vardır, bilirsiniz... İşte bu kitapta 'Herkes'in hikayesi var... Kitaplarında aşkı 'aşkla' yazan Mehmet Coşkundeniz, bu kez heri bir ayrı bir film senaryosu olacak kadar etkileyici, yaşanmış, gerçek aşk hikayelerini derledi. Mehmet Coşkundeniz'in kendisine gönderilen on binlerce mektup arasından seçip derlediği bu hikayelerde, herkes kendinden bir şeyler bulacak... Belki de kendini bulacak, şaşıracak. Siz hikayenizi yazmamış olsanız da eski aşkınız veya halen mutlu bir ilişkiyi sürdürdüğünüz sevgiliniz, eşiniz sizi anlatmıştır belki... "Ban Bir Aşk Borçlusun" aşkı en yalın, en çıplak, en saf haliyle okuyucuya sunuyor. Aşkın her şeye rağmen yaşadığını, romantizmin ölmediğini kanıtlıyor.
Son düzenleyen _Yağmur_; 15 Mart 2013 13:14 Sebep: aktif link
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
17 Şubat 2007       Mesaj #190
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Aşk
Sert rüzgarlarin ardından kırılan dallar ve yapraklar..
Belki bir son bahar akşamına doğru...
Belki bir öğlen vakti..
Aşık olmak için zaman ne kadar önemli ki..
Ama illa bir bahar zamani...
Özelikkle son bahar..
Şarabin sigara dumanı ile dansi,
Belki ağızda bir tango mısrası..
Küçük ellerinde hafif ter..
Yüreğinde bir kuş ..
gözlerinde buğu..
Sevmek için acele etmek mi doğru...
Belkide bir dahaki bahara..
Ama olesine bir sevgi istediğim
Öyle bir sevgi ki...
Her seyden kutsal...

Benzer Konular

2 Ekim 2013 / Misafir Genel Mesajlar
30 Aralık 2016 / _Yağmur_ Sanat
18 Şubat 2012 / GusinapsE Sağlıklı Yaşam
11 Mart 2012 / Mira Edebiyat
16 Haziran 2010 / LaSalle X-Sözlük