Kur'an'ın Toplanıp Bir Cilt Hâline Getirilmesi
MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi
Hz. Ebu Bekir’e giderek, "Hafızların savaşlar nedeniyle hızla azalması beni korkutuyor, Kur'an'ın bir ziyana uğramasından endişe ediyorum" dedi. Hz. Ebu Bekir de bu endişeye katıldı. Hz. Ömer, Kur'an'ın Hz. Peygamber zamanında yazıldığı yerlerden toplanarak bir cilt haline getirilmesini istiyordu. O'na göre Kur'an'ın bir kayba uğramaması için en iyi çare bu idi.
Hz. Ebu Bekir Kur'an'ın bir cilt halinde toplanması konusunda önce tereddüt gösterdi, "peygamberin yapmadığı bir işi ben nasıl yapayım?" dedi. Hz. Ömer düşüncesinde ısrar ediyordu. Nihayet Hz. Ebu Bekir de bunun hayırlı bir iş olduğuna ikna oldu. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, vahiy kâtiplerinin önde gelenlerinden genç, zeki ve yetenekli bir sahabe olan Zeyd bin Sabit'i çağırarak Kur'an'ın toplanması işine memur etti. Zeyd bin Sabit başta Hz. Ömer, ileri gelen birçok sahabe, yardım ve destekleriyle bir komisyon halinde çalışarak Kur'ân'ı Hz. Peygamber zamanında yazılmış bulunduğu yerlerden toplayarak (gerektiğinde hafızların da ezberine başvurarak) bugün elimizde bulunduğu şekilde bir cilt haline getirdi. Komisyonca meydana getirilen bu cilde "Mushaf" (sahifeler koleksiyonu) dendi. Meydana getirilen bu cildin (mushaf'ın) dışında kalan metinler sonradan bir karışıklığa yol açmaması için yok edildi.
Son derece titiz, dikkatli ve kılı kırk yarıcı bir çalışma sonunda Kur'an, eksiksiz bir şekilde tesbit edilerek iki kapak arasında toplanmış oldu. Bu yapılırken Hz. Peygamberin sağlığında sûrelerin ve âyetlerin düzeni (sıraları, hangi âyet ve sûrenin nerede bulunacağı) konusundaki uyarılarına dikkatle uyuldu. Çünkü Kur'an’ın mevcut düzeni keyfî değil, Hz. Peygamberin talimatıyla meydana gelmiştir. Bu konuda Hz. Peygamber kendisi de vahye bağlıdır. O'nun da âyet ve sûrelerin yerlerini değiştirmeye, ileri geri almaya yetkisi yoktur. Allah nasıl bildirdiyse öyle düzenlenmesi için emir vermiştir. Kur'an'ın yüceliği her yönüyle vahiy ürünü olmasına, ne anlam ne de metnine ve şekline bir müdahale yapılamamasına dayanmaktadır.
Kur'an'ın eksiksiz tespiti ve muhafazası konusunda başta Peygamberimiz olmak üzere Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve ileri gelen diğer Müslümanlar gerekli olan dikkat ve uyanıklığı göstermişlerdir. Bu dikkat ve uyanıklığa bir örnek olmak üzere Peygamberimizin Kur'an’ın inmeye başlamasından sonraki ilk yıllarda, Kur'an'la karışması veya karıştırılması ihtimalini düşünerek kendi şahsına ait sözlerin yazılmasını yasaklamasını gösterebiliriz. Bu yasak, Kur'an'la hadislerin ayrılması konusunda sahabenin bir yatkınlık kazanmasına kadar sürmüştür. Bu sebeple hadislerin belirlenip yazılması işlemi büyük ölçüde O'nun vefatından sonra yapılmıştır. Bunun için hadislerin düzenlenmesi ve sınıflandırılması hadisçilerin inisiyatifiyle vücut bulmuş, peygamberin bir müdahalesi olmamıştır.
Buraya kadar evrelerini özetlemeye çalıştığımız Kur'an-ı Kerim'in bu ilk cildi sonradan yazılan bütün Kur'an'ların kaynağı olmuştur. Gerek geçmişte, gerekse günümüzde meydana getirilmiş, yazılmış, basılmış bütün Kur'an'lar bu ilk cildin aynıdır.
MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi
Sponsorlu Bağlantılar
Hz. Muhammed'in ölümünü takip eden Yemâme savaşlarında 70 kadar hafızın ölmesi müslümanları telâşa düşürmüştü. Ashabdan Hz. Ömer de hafızların toplanması için dönemin halifesi Hz. Ebu Bekir'e başvurarak konunun görüşülmesini istemişti. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, Zeyd bin Sâbit başkanlığında toplanan Abdullah bin Zübeyr, Sa'd bin Ebi Vakkas, Abdurrahman bin Haris bin Hişam'ın da bulunduğu büyük bir komisyon tarafından Kur'an sahifeleri bir araya getirildiği iddia edilir.Kur'an, Hz. Peygamberden sonra halife olan Hz. Ebu Bekir zamanında bir cilt haline getirildi. Bunda, bu dönemde meydana çıkan bazı olayların da etkisi oldu. Hz. Ebu Bekir’in halife olmasından hemen sonra bazı bölgelerde dinden dönenler ve yalancı peygamberler türedi. Hz. Ebu Bekir bunların hepsine savaş açtı. Bu yalancı peygamberlerin en şarlatanlarından biri olan Müseyleme'ye karşı yapılan Yemame savaşı çok kanlı olmuş, Müslümanlar çok sayıda şehit vermişlerdi. Bu şehitler arasında 70 tane hafız (Kur'ân'ı ezbere bilen) vardı. Diğer savaşlarda da şehit olan hafızlar bulunuyordu. Bu durum Hz. Ömer'i ürküttü.
Birinci halife Hz. Ebu Bekir zamanında hafız ve vahiy başkatibi olan Zeyd bin Sâbit, elinde yazılı Kur'an metni olan herkesin bu metinleri getirmesini ve getirirken de ellerindeki metinlerin bizzat Hz. Muhammed'den duyduklarına dair iki güvenilir şahid gösterilmesini istedi. Hz. Osman toplanan bu kurula "Zeyd ile imlada anlaşamazsanız, Kureyş'e göre yazın" emrini verdi. Zeyd bin Sâbit'in katkılarıyla ortaya koyduğu bu aslî nüshaya "İmam Mushaf" adı verilmiştir. Abdullah bin Mesûd'un teklifiyle iki kapak arasında "İmam Mushaf" üzerinde yapılan danışma ve görüşmeler sonucunda bunun üzerinde her hangi bir noksanlık görülmemiş ve güvenirliği konusunda ittifak sağlanmıştır. Böylece Kur'an her hangi bir tahrifata uğramadan "Mushaf" haline getirilerek aynı mushaftan çoğaltılan mushafların ana kaynağını teşkil etmiştir.
Hz. Ebu Bekir’e giderek, "Hafızların savaşlar nedeniyle hızla azalması beni korkutuyor, Kur'an'ın bir ziyana uğramasından endişe ediyorum" dedi. Hz. Ebu Bekir de bu endişeye katıldı. Hz. Ömer, Kur'an'ın Hz. Peygamber zamanında yazıldığı yerlerden toplanarak bir cilt haline getirilmesini istiyordu. O'na göre Kur'an'ın bir kayba uğramaması için en iyi çare bu idi.
Hz. Ebu Bekir Kur'an'ın bir cilt halinde toplanması konusunda önce tereddüt gösterdi, "peygamberin yapmadığı bir işi ben nasıl yapayım?" dedi. Hz. Ömer düşüncesinde ısrar ediyordu. Nihayet Hz. Ebu Bekir de bunun hayırlı bir iş olduğuna ikna oldu. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, vahiy kâtiplerinin önde gelenlerinden genç, zeki ve yetenekli bir sahabe olan Zeyd bin Sabit'i çağırarak Kur'an'ın toplanması işine memur etti. Zeyd bin Sabit başta Hz. Ömer, ileri gelen birçok sahabe, yardım ve destekleriyle bir komisyon halinde çalışarak Kur'ân'ı Hz. Peygamber zamanında yazılmış bulunduğu yerlerden toplayarak (gerektiğinde hafızların da ezberine başvurarak) bugün elimizde bulunduğu şekilde bir cilt haline getirdi. Komisyonca meydana getirilen bu cilde "Mushaf" (sahifeler koleksiyonu) dendi. Meydana getirilen bu cildin (mushaf'ın) dışında kalan metinler sonradan bir karışıklığa yol açmaması için yok edildi.
Son derece titiz, dikkatli ve kılı kırk yarıcı bir çalışma sonunda Kur'an, eksiksiz bir şekilde tesbit edilerek iki kapak arasında toplanmış oldu. Bu yapılırken Hz. Peygamberin sağlığında sûrelerin ve âyetlerin düzeni (sıraları, hangi âyet ve sûrenin nerede bulunacağı) konusundaki uyarılarına dikkatle uyuldu. Çünkü Kur'an’ın mevcut düzeni keyfî değil, Hz. Peygamberin talimatıyla meydana gelmiştir. Bu konuda Hz. Peygamber kendisi de vahye bağlıdır. O'nun da âyet ve sûrelerin yerlerini değiştirmeye, ileri geri almaya yetkisi yoktur. Allah nasıl bildirdiyse öyle düzenlenmesi için emir vermiştir. Kur'an'ın yüceliği her yönüyle vahiy ürünü olmasına, ne anlam ne de metnine ve şekline bir müdahale yapılamamasına dayanmaktadır.
Kur'an'ın eksiksiz tespiti ve muhafazası konusunda başta Peygamberimiz olmak üzere Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve ileri gelen diğer Müslümanlar gerekli olan dikkat ve uyanıklığı göstermişlerdir. Bu dikkat ve uyanıklığa bir örnek olmak üzere Peygamberimizin Kur'an’ın inmeye başlamasından sonraki ilk yıllarda, Kur'an'la karışması veya karıştırılması ihtimalini düşünerek kendi şahsına ait sözlerin yazılmasını yasaklamasını gösterebiliriz. Bu yasak, Kur'an'la hadislerin ayrılması konusunda sahabenin bir yatkınlık kazanmasına kadar sürmüştür. Bu sebeple hadislerin belirlenip yazılması işlemi büyük ölçüde O'nun vefatından sonra yapılmıştır. Bunun için hadislerin düzenlenmesi ve sınıflandırılması hadisçilerin inisiyatifiyle vücut bulmuş, peygamberin bir müdahalesi olmamıştır.
Buraya kadar evrelerini özetlemeye çalıştığımız Kur'an-ı Kerim'in bu ilk cildi sonradan yazılan bütün Kur'an'ların kaynağı olmuştur. Gerek geçmişte, gerekse günümüzde meydana getirilmiş, yazılmış, basılmış bütün Kur'an'lar bu ilk cildin aynıdır.
Mushaf
Kur'an'ın bugünkü haliyle kitap halinde toplanılmış şekline "Mushaf" denir. Mushaf, "sayfalar haline getirilmiş" ya da "iki kapak arasındaki sayfalar" anlamına gelir ve S-H-F (sahife) kökünden gelir.
Kur'an Peygamberinin ölümü ile tamamlandığından kendisi hayatta iken toplanmamış, mushaflaştırılıncaya kadar tevatür yolu ile özellikle ezberlenerek muhafaza edilmiştir. Kur'an ayetleri ilk zamanlar vahiy kâtipleri tarafından papirüs, deri ve kemik üzerine yazılarak saklanırdı. Kurra denen ezbere Kur'an bilenlerden 70'e yakın kişi bir savaşta kaybedilince Hz. Osman tarafından toplanan Kur'an Heyeti, şahitli olarak sureleri peygamberin sağlığında dizdiği sırada toplamış, Kuran'dan olmayan dipnot ve tefsir notları imha etmiştir. Bu dizilişe göre Kur'an 114 adet bölümden (sure) oluşur. Sureler genellikle surenin içerdiği ayetlerin konulardan birine göre verilen Arapça isimlerle anılırlar. Sureler kronolojik bir sırada (söyleniş sırasına göre) düzenlenmemişlerdir. Müslümanlar Kur'an'ın sıralanışının da mucizevi olduğuna inanırlar. Sıralamanın da Kur'an'ın bütününden olduğu ve Allah tarafından bildirildiği müslümanlarca kabul edilir.
Kur'an'ın bugünkü dizilişi ile mushaflaşması ise Halife Osman zamanında gerçekleşmiştir. Bilinen en eski Kur'an Mushafı (MS 591) Özbekistan'ın Taşkent şehrindeki bir müzede sergilenen üçüncü Halife Osman Mushafı olarak anılmaktadır. Beş kopya halinde çoğaltılıp çeşitli İslam şehirlerine gönderilen orijinallerden biri de Topkapı Müzesi'nde sergilenmektedir. Komünizm döneminde Semerkant'tan zorla alınarak St. Petersburg'da sergilenmiş, sergilenmesi için Başkortostan'a gönderilmiş, 1924 yılında geri verilmiştir. Bazı sayfaları 2000 ve 2003 yılında Christie's Londra ve Sam Fogg koleksiyonunda satılmıştır.
Son düzenleyen Safi; 16 Nisan 2016 02:13
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!