Arama

İç Mimar

Güncelleme: 11 Şubat 2011 Gösterim: 37.109 Cevap: 4
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #1
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
İÇ MİMAR
_________________________________________________

Sponsorlu Bağlantılar
TANIM

Bir mekanı (ev, büro, sinema, lokanta) veya çevreyi (bahçe vb.), müşterinin isteklerini ve ekonomik olanaklarını dikkate alarak sanat ilkelerine uygun biçimde düzenleyen ve döşeyen kişidir.


GÖREVLER
- Müşterinin isteklerini ve ihtiyaçlarını saptar, - Mekanda yapılması gereken değişiklikleri ve konulacak eşyaları tasarlar, - Tasarımın krokisini çizer, - Kullanılacak malzemenin ve satın alınacak eşyanın kalitesine göre maliyetini ve işçilik ücretini hesaplar, - Dekorasyon malzemelerinin ve mobilyaların satın alınmasında müşteriye yardımcı olur, - Mobilyaların, halı ve perdelerin yerleştirilmesini sağlar.

KULLANILAN ALET VE MALZEMELER
- Bilgisayar,
- Kalem, - Rapido ve cetvel takımı ile kırtasiye malzemeleri.

MESLEĞİN GEREKTİRDİĞİ ÖZELLİKLER
İç mimar olmak isteyenlerin,
-Üst düzeyde genel yeteneğe, - Şekil ve uzay ilişkilerini görebilme, renkleri ayırdedebilme, zihinde canlandırabilme gücüne sahip, yaratıcı, -Bir işi planlayıp uygulayabilen - Görsel sanatlara ilgi duyan, - Başkalarını etkileyebilen, - Eleştiriye ve yeniliklere açık kimseler olmaları gerekir.

ÇALIŞMA ORTAMI VE KOŞULLARI

İç mimar çalışmalarını; büroda, düzenleyeceği mekanda ve malzemelerin yapılacağı atölyede yürütür. Çalışılan ortam bazen sıcak, bazen de soğuk olabilir. Çalışırken mimar, seramikçi, elektrikçi, ses uzmanı vb. teknik elemanlarla ve müşterilerle iletişim halindedir ve genellikle nesnelerle uğraşır.


ÇALIŞMA ALANLARI VE İŞ OLANAKLARI

-İç mimarlar, genellikle özel sektörde çalışma olanağı bulabilirler veya kendilerine ait işyeri açabilirler. -İç mimari ve dekorasyon ülkemizde sürekli olarak gelişmektedir. Bu nedenle, gelecekte nitelikli, kendi özgün zevklerini ortaya koyabilen kişilere gereksinim olacaktır.

MESLEK EĞİTİMİNİN VERİLDİĞİ YERLER

Mesleğin eğitimi, çeşitli üniversitelerin mühendislik-mimarlık ve güzel sanatlar fakültelerinin “İç Mimarlık”, “İç mimarlık ve Çevre Tasarımı”, “İç Mimari ve Çevre Tasarımı” bölümlerinde verilmektedir. Bu mesleğin eğitim yerlerine, hem özel yetenek sınavıyla hem de ÖSS Sayısal ve ÖSS Eşit Ağırlık puanıyla öğrenci alınmaktadır.

MESLEK EĞİTİMİNE GİRİŞ KOŞULLARI
Bu mesleğin eğitim yerlerine, hem özel yetenek sınavıyla hem de ÖSS Sayısal ve ÖSS Eşit Ağırlık puanıyla öğrenci alınmaktadır.
Mesleğin eğitimine girebilmek için, -Lise veya dengi okul mezunu olmak, -Öğrenci Seçme Sınavı Sonuçlarına Göre Öğrenci alan okullara girebilmek için, Öğrenci Seçme Sınavı’nda (ÖSS), İç Mimarlık bölümü için yeterli “Sayısal (SAY)” puan, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümü için yeterli “Eşit Ağırlık (EA)” puan almak, -Özel yetenek sınavı sonuçlarına göre öğrenci alan okullara girebilmek için ilgili üniversitelerin belirleyeceği ÖSS taban puanı almak ve özel yetenek sınavına katılarak başarılı olmak gerekmektedir. -ÖSS'de başarılı olanlar girmek istedikleri fakülteye ön kayıtlarını yaptırarak özel yetenek sınavlarına katılırlar. Adaylar başvurdukları programların tüm yetenek sınavlarına katılmak zorundadırlar. Başarı gösteren adaylar kesin kayıt yaptırmaya hak kazanmaktadırlar.

EĞİTİMİN SÜRESİ VE İÇERİĞİ

Eğitim süresi, yabancı dilde eğitim yapan üniversitelerde 5 yıl, diğer üniversitelerde 4 yıldır. Eğitimde, Temel Sanat Eğitimi, Fotoğraf, Temel Mimari, Mobilya Tarihi, Bilgisayarda Tasarım, Tasarım, Kuram ve Yönetim gibi dersler alırlar.

MESLEKTE İLERLEME
- İşyerinin özelliğine göre idari ve teknik yöneticilik yapabilirler, - Lisans üstü eğitimle sanatta yeterlilik derecesi alabilirler. - Çeşitli yarışmalara katılıp ürünlerini tanıtabilirler. - Kendi işletmelerini kuranlar başarıları ölçüsünde işletmelerini geliştirebilirler.

BENZER MESLEKLER:
Endüstri ürünleri tasarımcılığı, mimarlık.


BURS, KREDİ VE ÜCRET DURUMU
- Eğitim sırasında durumu uygun olanlar öğrenim ve harç kredisi alabilirler. Başarılı öğrenciler değişik kişi ve kuruluşlardan burs alabilirler. - Ücret çalıştığı işyerinin ücret politikasına, kişinin tecrübesine göre asgari ücretin 2-3 katı arasında değişmektedir. Kendine ait işyeri olanların kazançları aldıkları projelere göre değişmektedir.

DAHA AYRINTILI BİLGİ İÇİN BAŞVURULABİLECEK YERLER
- İlgili eğitim kurumları, - Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü Ankara Meslek Danışma Merkezi, - Bünyesinde Meslek Danışma Merkezi bulunan Türkiye İş Kurumu İl Müdürlükleri.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
1 Kasım 2008       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
İç Mimari, İç Mimarlık
MsXLabs.org
& Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar

İç Mimari ev, okul, hastane, konser salonu, cami, kilise gibi akla gelebilecek her türlü yapının içinin düzenlenmesidir. Tarih boyunca toplumsal, ekonomik, kültürel ve teknolojik gelişmeler insanları yeni yaşam biçimleri oluşturmaya, koşullara uygun yaşa­ma ortamları yaratmaya yöneltmiştir. Mezo­potamya, Mısır, Afrika ve Güney Ameri­ka'da yapılan arkeolojik kazılar insanların barınmaya ve yaşamaya uygun bir ortam oluşturma çabaları konusunda önemli bilgiler sağlamıştır .
İç mimarlığın bilinçli bir etkinlik ve ayrı bir uzmanlık alanı olarak ortaya çıkması ve geliş­mesi 20. yüzyıl ortalarına rastlar. İç mimarlık­ta amaç, yapının teknik özellikleri elverdiği ölçüde, kullanım amacına uygun ve hoş bir ortam yaratmaktır. Tavanın, duvarların, dö­şemenin niteliği, pencere ve kapıların biçimi, boyutları, aydınlatma, dekorasyon ve renk seçimi gibi konuların tümü iç mimarlığın kapsamına girer. Bu bakımdan iç mimarlık dekorasyon ve mimarlık dallarıyla sıkı bir ilişki içindedir . Söz gelimi okullar çocukların ve gençlerin öğren­mek için günün belirli bir bölümünde içinde bulunmak zorunda oldukları yapılardır. Bu nedenle sınıfların, toplantı salonlarının, oyun ve beden eğitimi alanlarının geniş, havadar, aydınlık ve sağlık koşullarına uygun biçimde düzenlenmesi gerekir. Pencerelerin biçimi, büyüklüğü, kullanılan gereçlerin amaca ve sağlığa uygunluğu, mobilya ve renk seçimleri, salon, kantin ve yemekhanelerin düzenlenme biçimi, çocuklar ve gençler üzerinde yarataca­ğı etki açısından son derece önemlidir. İç mimarlıkta güzellik ve işlevsellik birbirini tamamlayan iki ana öğedir. Örneğin, bir konser salonu ne kadar güzel bir biçimde tasarlanmış olursa olsun, akustiği iyi değilse, yani ses dalgalarının yayılmasını ve yankılan­masını sağlayan mimari yapı elverişsizse, asıl işlevini yerine getiremiyor demektir.
Bugünkü modern yapılar son derece kar­maşık teknolojilerin ve yöntemlerin ürünü­dür. Bir mimarın tek başına yapıların her yönüyle ilgilenmesi ve çözüm getirmesi ola­naksızdır. Bu bakımdan iç mimarlık kaçınıl­maz bir biçimde mimarlıkla bağlantılı ama aynı zamanda ayrı bir uzmanlık dalı olarak ortaya çıkmıştır.

İlkçağ
Yaşamaya elverişli, korunaklı ve kalıcı bir iç düzen yaratma çabası tarihte ilk kez tarımsal yerleşik düzene geçişle birlikte başladı. Yerle­şik düzene geçmeden önceki göçebelik döne­minde insanlar çadırlarda yaşarlardı. Çadırla­rını kilim, halı, hasır ve örtü gibi toplanıp taşınması kolay eşyalarla döşerlerdi.
Arkeolojik kazılardan anlaşıldığına göre Eski Mısır'da evler kerpiçten ya da pişmiş tuğladan yapılırdı. Masa, koltuk, yatak gibi bugün bildiğimiz türden eşyalar olmadığın­dan, bez ya da hayvanjderileriyle kaplı, çeşitli boyutlarda pişmiş topraktan yapılmış tabla ve setlerden yararlanılırın. Evlerin tabanı da topraktı. Sandalye, masa türünden taşınabilir mobilya yapımına İ<D 2000-1600 yıllarında başlandı. Ne var ki, o dönemde mobilya ya da vazo, çanak çömlek türünden süs eşyaları ancak varlıklı kimselerin evlerinde ve saray­larda bulunurdu. Firavunların saraylarında duvarlar ve taban nilüfer, papatya, çeşitli kuş ve hayvan desenleri ya da parlak sarı, gri, beyaz, siyah ve kırmızı renklere boyanmış ahşap panolarla süslenirdi
Mezopotamya'da Sümer, Asur ve Babil uygarlıkları döneminjie evler kerpiçten yapı­lırdı. Evlerin orta bölümünde bir büyük oda ve onu çevreleyen, üstü kapalı ya da açık bırakılmış odalar bulunurdu. Palmiye ağacın­dan yapılan kapı çerçeveleri, kötü ruhları kovacağı inancıyla, kırmızıya boyanırdı. Var­lıklı kimselerin evlerinde ve saraylarda tunç ve fildişinden yapılmft süs eşyaları vardı .
Med ve Pers uygaljlıkları döneminde saray­larda duvarlar sırlı vle mineli çinilerle, tavan canlı renklerle resimlenerek süslenirdi Eski Yunan ve Girit Adası'nda gelişen Mınos uygarlığı döneminde süsleme sanatı doruğuna ulaşmıştı. Girit Ada-sı'ndaki Knossos Sarayı'nda yapılan kazılar­da, o çağda insanların nasıl yaşadıklarını açıklayıcı kalıntılar Dulundu. Saray duvarları çeşitli insan ve hayvan figürlerinden oluşan fresklerle, günlük yaşamı, av ve spor sahnele­rini betimleyen kabartmalarla bezenirdi. İç bölümlerin süslenmesinde, doğayı canlandı­ran çeşitli kuş ve çiçek desenleri kullanılır, tabanda siyah beyaz ya da renkli mozaikler­den yapılma desenler yer alırdı
O dönemde kullanılan mermer, pişmiş top­rak, gümüş ve fildişinden yapılmış sandalye, koltuk, divan, sandık, çekmece gibi eşyaların bir bölümü günümfize kadar ulaşabilmiştir. Zarif sütunlar, tana, yarı tanrı ve mitolojik kahramanların mermerden oyulmuş heykelle­ri saray ve tapınaklarda en çok kullanılan süs öğeleriydi
Romalılar ise mimarlık, dekorasyon ve mobilya yapımında Yunanlılar'ı taklit etmek­le yetindiler. Sütunlar, duvar panoları, fresk­ler ve mozaiklerle donatılmış evlerini ve saraylarını, görkemli ve lüks bir yaşam sür­düklerini gösteren geniş divanlar, renkli ipek yastıklar, Mısır'dan ve Çin'den gelme altın, gümüş, ipek işli halılar, gümüş, altın, tunç ve fildişinden yapılma heykelcikler ve vazolarla süslerlerdi. Fresklerde ve çanak çömlekte en çok göze çarpan desenler defne ve zeytin dalları, asma yaprağı, üzüm salkımı motifleri, kartal, aslan, koç ve efsanelerde adı geçen hayvan figürleriydi. Doğu ülkelerinden getiri­len değişik renk ve nitelikteki mermerler önemli bir yapı gereciydi. Romalılar cam işçiliğinde ileri bir düzeye ulaşmış olmakla birlikte, o dönemde cam pahalı bir gereç olduğundan yalnızca varlıklı kimselerin evle­rindeki pencerelerde kullanılırdı. Bu evlerin bazılarında resim galerileri bulunurdu.

Ortaçağ
Ortaçağın başlarında yapılara egemen olan Romanesk üslup 12. ve 13. yüzyıllarda yerini Gotik üsluba bıraktı. Gotik üslubun en belir­gin özelliği göğe doğru yükselen sivri kuleler, kubbeler, kemerler ve renkli camlarla bezen­miş pencerelerdi. O dönemde Avrupa'da aralıksız süren savaşlar olduğu için soylular hendeklerle çevrili, kale benzeri büyük şato­larda otururdu. Doğu ülkelerinden getirtilen ipek örtüler, duvar halıları, altın ve gümüş gibi değerli madenlerden yapılmış eşyalar şatoları süslerlerdi . Taban ve tavandaki canlı renklerle bezeli ahşap panolar resimlerle kaplı olurdu. Bazı malikânelerde duvarlar o dönemde çok ender bulunan ve pahalı bir gereç olan duvar kâğıtlarıyla kaplanırdı
Toprağı işleyen sertler ve öteki halk kesim­leri ise kerpiçten yapılmış, son derece sade ve kaba görünüşlü evlerde yaşıyordu. Bu evler genellikle tek odalı olurdu. Duvarlar taş ya da ağır ve kalın ahşap kirişlerden yapılırdı. Pen­cereler camsız, küçük ve dardı. Soğuğa karşı korunmak için cam yerine ahşap kepenkler kullanıldığı için odalar yeterince ışık alamaz, insanlar gündüzleri de murn ya da kandil yakmak zorunda kalırlardı. Odanın ortasında bir ateş yanar, duman tavanın ortasındaki delikten dışarı çıkaıdı. Eşyalar kaba ağaç kütüklerinden yapılmış masa, sedir, tabure ve sandalyelerden oluşurdu. Taban ise taş ya da topraktı.
Çok odalı ya da bölmeli konut biçimine 12. yüzyılda geçildi. Evlare mutfak, oturma odası ve yatak odası gibi! ayrı bölümler eklendi. Mutfaklarda büyük ijir ocak, duvarlarda kap kaçak asmak için irijçengeller, ortada genel­likle büyük bir ahşap masa olurdu.
Avrupa'da iç mimarlığın gelişiminde 7. ve 8. yüzyıllarda İspanya'yı istila eden Araplar' ın ve Haçlı Seferler] sırasında Avrupalılar'ın tanıştığı doğu süsleme sanatlarının da etkisi olmuştur. Mozaik, |aş ve çini işçiliği, çiçek motifleri ve geometrik desenlerden oluşan yüzey bezemeleri ağırlık kazanmıştır. İspan­ya'nın Granada kentindeki Elhamra Sarayı , İran'da Isfahan, Meş-hed ve Tebriz kentlerindeki camiler; Anado­lu'da Ankara, Afyonkarahisar, Konya, Niğ­de, Kayseri, Erzurum ve Sivas'ta Anadolu Selçuklu Devleti'nden kalma cami, medrese, han ve kervansaraylar İslam sanatının iç mimarlık bakımından en yetkin örnekleridir

Rönesans
Sanat tarihinin en ı önemli olaylarından biri olan Rönesans sanatı, 15. yüzyılın başında İtalya'nın Floransa! kentinden Avrupa'nın öteki ülkelerine yakılarak 16. ve 17. yüzyıllar­da doruğuna ulaştı Düşünce ve sanat alanındaki yenilik ve gelişmelerin yanı sıra değişen toplum düzeni ve zenginleş
me süreci, insanların yaşam biçimini önemli ölçüde etkiledi. Saraylar, şatolar ve kiliseler büyük bir özenle yalın ama görkemli bir biçimde süslendi. Bu yapıların içleri geniş, yüksek tavanlı ve aydınlıktı.
Yapıların içinde ve dışında resimler, hey­keller, sütunlar ve alçı kabartmalar yer alır­ken, ahşap ve fildişi oymacılığı, altın ve gü­müş işçiliği de gelişti. Fresklerde, tavan ve du­var panolarında en çok göze çarpan desenler tarihsel olayları betimleyen görüntüler, çiçek, meyve, hayvan ve melek motifleriydi. Tavan­lar yaldız ve altın kaplama, taban mermer ya da ahşaptandı. Merdivenler, kapılar, pence­reler, şömineler dantel gibi oymalarla ve ka­bartmalarla bezendi. Duvarlar bazen işlemeli ipek ve kadife örtülerle ya da son derece de­ğerli halılarla kaplandı.
Fildişi ve sedef kakmalı mobilyalar, cam, kristal ve seramik eşyalar, vazolar, aynalar yapıların iç dekorasyonunda yaygın bir biçim­de kullanıldı.

17. ve 18. Yüzyıllar
17. yüzyılda, Eski Yunan ve Roma sanatını yani klasik sanatı temel alan Rönesans üslubu yerini Barok üsluba bıraktı. Barok mima­rinin en belirgin özelliği yapıların ve iç deko­rasyonun son derece gösterişli ve görkemli ol­masıydı. Bu üslubun yaratıcısı İtalyan sanatçı Gian Lorenzo Bernini resim, heykel ve mi­marlık alanında verdiği yapıtlarla ün kazandı {bak. Bernini, Gian Lorenzo). Mermer, ahşap, altın ve yaldız kaplamalar, kristal aynalar, alçı kabartmalar ve resimli panolar yapıla­rın iç süslemesinde yoğun bir biçimde kullanıl­dı. Kral XIV. Louis'nin yaptırdığı Versailles Sarayı bu üslubun en güzel örneklerinden bi­ridir.
18. yüzyılın başlarında Barok sanatın yerini Rokoko aldı. Bu yeni üslupta simetrik olma­yan desenlere yer veriliyordu. Tavan, du­var süslemeleri ve mobilya yapımında en çok çiçek motifleri kullanıldı. Süslü ve gösterişli duvar panolarında kır ve köy yaşamını betim­leyen resimler ağırlık kazandı. O dönemde kullanılan başlıca dekorasyon öğeleri tunç, al­tın, gümüş, porselen biblolar, vazolar, yemek takımları, çiçek motifleriyle çerçevelenmiş büyük boyutlu aynalar, oymalı, altın ve yaldız kaplama mobilyalardı. Tavan ve duvar beze­melerinde başta mavi ve beyaz olmak üzere çoğunlukla pastel renkler kullanıldı.
Rokoko'nun ardından 1750'lerde Fransa' da yeni bir akım ortaya çıktı. XVI. Louis üs­lubu olarak da bilinen Yeniklasikçilik'in (Neo-klasik) gelişmesinde, İS 79'da Vezüv Yanar­dağının püskürttüğü lavlar altında kalan Pompei ve Herculaneum kentlerinin yeniden ortaya çıkarılmasının; büyük payı vardı (bak. pompei). Barok ve Rokoko'dan sonra yeni bir arayış içine giren miıjnarlar ve sanatçılar Eski Yunan ve Roma mimarisine yeniden ilgi duy­maya başladılar. Kazılar sonucu ortaya çıkarı­lan heykel ve fresklerin etkisiyle sanat yapıt­larında simetri, düz Ve yalın çizgiler, yuvarlak ve oval biçimler yeniden gündeme geldi.
Yeniklasikçi üslup mimarlık, iç mimarlık ve dekorasyon alanlarında da etkili oldu. Tavan, döşeme ve duvarlar ^val, yuvarlak ya da kare olarla ve alçı kabartma-ve Rokoko dönemlerin-a geniş ve aydınlık gös-asılan büyük aynalar ar-Pencereler daha büyük, odalar daha aydınlık ve ferahtı. Şömineler da­ha küçük ve sadeydi Odalar çiçek ve palmiye motifli duvar kâğıtları, mermer sütunlar, tunç heykelcikler, saten ya da kadife perdeler, bü­yük avizeler ve şamdanlarla süslendi.

19. Yüzyıl
19. yüzyıl ortalarında Avrupa'da sanayileşme-ışam biçimlerini de etkile­di. Mobilya, duvarl kâğıdı ve halı gibi birçok ev eşyasının makinelerle, düşük maliyetle üretilmesi bunların daha geniş bir alıcı çevre­sine ulaşmasını sağladı. Eşyalar ucuza alına­bildiği için, evler doldurulmuş hayvandan vantilatöre, resimden cam eşyaya kadar bir­çok süs ya da kullanım eşyasıyla tıka basa dol­maya başladı.
19. yüzyılda iç dekorasyonda değişik akım­lar ve yönelimler baş gösterdi. Bazı insanlar Gotik üslubu taklit ederken, bazıları da Uzak­doğu'nun sade ve rahatlatıcı üslubundan esin­lenerek Japon üslubunu benimsedi. Gene ba­zıları evlerinin her odasını ayrı bir biçimde döşemeye başladı.
İngiltere'de evlerin ucuz ve niteliksiz fabri­kasyon eşyalarla dolmasına karşı çıkan bazı sanatçılar, tasanmcı William Morris'in önder­liğinde Güzel Sanatlar ve El Sanatları Hare-keti'ni başlattılar. Fabrika ürünlerinin özgün­lükten yoksun, çirkin ve değersiz olduğunu söyleyen VVilliam Morris bir grup arkadaşıyla birlikte mobilya, duvar kâğıdı ve benzeri eş­yaları yaparak en iyi desen ve biçimlerin el emeğiyle elde edilenler olduğunu kanıtlama­ya çalıştı. Morris, yapıtları ve ileri sürdüğü düşüncelerle kendinden sonraki birçok sanat­çıyı da etkiledi. Onun düşüncelerini benimse­yen ABD'li mimar Frank Lloyd Wright'dır
1890'larda evlerin niteliksiz ve zevksiz bir sürü gereksiz eşya ile doldurulmasına karşı çı­kan bir başka akım da, Belçikalı mimar ve tasarımcı Henry van de Velde, Victor Hor-ta, Avusturyalı mimar Otto Wagner ve Jo­seph Olbrich'le İskoçyalı mimar Charles Ren-nie Mackintosh öncülüğünde başlatılan Yeni Sanat Akımı'ydı (Art Nouveau) (bak. grafik Sanatlar). Bu üslubun mimarlık, dekorasyon ve iç mimarlığa yansıyan en belirgin özelliği demir, cam, seramik, tuğla gibi birbirinden değişik gereçlerin serbestçe bir araya getiril­mesidir. Bu uygulamada sütun, direk, kiriş gi­bi yapısal öğeler yumuşatılarak hareketli bir görünüm içinde bir çiçek sapına ya da bir as­ma dalına dönüştü.

20. Yüzyıl
1918'de Almanya'nın Dessau kentinde mimar ve tasarımcı Walter Gropius Bauhaus (Yapı Evi) adlı bir mimarlık ve tasarım okulu kur­du. Bir sanat ve kültür merkezi durumuna ge­len bu okul mimarlıkta ve dekoratif sanatlar­da süslemecilik yerine işlevselliği savunan bir akımın doğmasına yol açtı. 20. yüzyıl sanayi tasarımcılığının temeli­ni oluşturan Bauhaus Akımı'nın uzantısı ola­rak 1920'lerde Fransa'da Art Deco akımı ge­lişti. Çok büyük ve abartılı bir biçimde süslen­miş yüzeyler yerine, her köşenin kullanılabildiği, insanların sıcak ve hoş bir atmosfer için­de rahatça yaşayabilecekleri bir ortam yarat­ma düşüncesi ağırlık kazandı. Duvar kâğıtla­rı, mobilyalar ve halılarda sarı, turuncu ve si­yah renkler egemen oldu. 1950'lerde İskandi­nav ülkelerinde üretilen mobilyalar yaygınlaş­tı. 1960'larda parlak renkleri ve çarpıcı desen­leriyle göze çarpan Pop Sanat Akımı; 1970'lerde de çizgi ve desenleri makinelerle gerçekleştirilen High Tech (ileri teknoloji) Akımı ortaya çıktı.
İç mimarlık tasarımlarında ve dekoratif sa­natlarda 20. yüzyıldaki en belirgin özellik, bi­çimlerin daha yalın, soyut ve işlevsel bir nite­liğe dönüşmüş olmasıdır.

Türkiye'de İç Mimarlık ve Dekorasyon
Türkler Anadolu'ya gelip yerleşmeden önce Orta Asya'da göçebe olarak yaşar, hayvan derisinden yapılmış ev, iv, oyak, gerge, çerge ya da çetir adını verdikleri çadırlarda oturur­lardı. Çadırın ortasında "ateş yeri" ya da "korluk" denilen ocak bulunurdu. Çadır giri­şinin tam karşısında, sandıkları, hurçları, ke­çe ve halıdan yapılmış heybeleri içine alan, "tör" denilen yer vardı. Sağ tarafta değerli araç ve gerecin, giysilerin asıldığı demir bir kazık bulunurdu.
Türkler İslam dinini benimsedikten sonra Anadolu'ya geldiler ve yerleştiler. Ne var ki, ilk yerleşme dönemindeki evler ahşap ve ker­piç gibi dayanıksız gereçlerden yapıldığı için günümüze kadar ulaşamadı. Bugün ayakta kalan eski evlerin çoğujl8. yüzyılın ikinci yarı­sından ve 19. yüzyıldan kalmadır.
Hızlı yapılaşma ve sanayileşme sürecine karşın ayakta kalabilmiş ya da korunabilmiş bölgelerden olan Safranbolu'da, Anadolu ev­lerinin içini tanıtıcı örnekler vardır. Taş, ah­şap ya da kerpiçten yapılan bu evlerin çoğu ortalama 80 yıllık, içldrinden birkaç tanesi ise 150-200 yıllıktır.
Eski Türk evlerindi dekorasyon göçebelik dönemindeki çadırlarda olduğu gibi son dere­ce yalındı. Tavan ve döşeme ahşap kaplamay­dı. Odaya sıcak ve rahat bir hava vermek amacıyla tabana keçej, hasır, kilim ya da halı serilirdi. Bu düzenleme Türkler'in yere bağ­daş kurarak ya da bin ayaklarını altlarına ala­rak oturma alışkanlıklarından ve yerde namaz kılmalarından kaynaklanıyordu. Tavan ço­ğunlukla oymalı olurjve geometrik desenlerle bezenirdi.
Pencere ve kapılac küçük, panjurlu ve ka­fesliydi. Pencere ve (kapı yükseklikleri başta olmak üzere tüm birimler insan boyutunu aş­mayacak biçimde düzenlenmişti. Görece yük­sekte yer alan tepe pencereleri alt pencerele­re göre daha süslü î ve özenli olur, bazıları renkli camlarla bezeiıirdi. Dekorasyonu oluş­turan temel öğeler, odayı çevreleyen sedir ve divanların yanı sıra^ çok sayıda yastıktı. Du­varlar boydan boya'dolaplarla ve oymalı ah­şap raflarla kaplıydı. Dolaplar açık ve kapalı kullanma alanları olarak işlev görürdü. İçine konan eşyanın türüıie göre yüklük, çubukluk, kavukluk, testilik, ieşkirlik, lambalık, feslik gibi adlar verilirdi. Sonradan yalnızca süs öğe­si olarak kullanılan bu dolaplar son derece yalın, gösterişten uzak bir sadelikteydi.
Anadolu Selçuklu Devleti ve Osmanlı İm­paratorluğu dönemindeki evlerde ve saraylar­da aynı yalınlık sürdürüldü. İç mimarlık ve dekorasyonun en belirgin özelliği yüzey beze­meleriydi. Osmanlı İmparatorluğu dönemin­de kentlerdeki evler büyük ve gösterişliydi. Saraylar, yalılar, kasırlar ve büyük köşklerin odaları geniş ve yüksek tavanlıydı. Deko­rasyonun en çok göze çarpan birimleri ahşap oymalı, sedef kakjmalı sehpalar, mangallar, ipek halılar, örtüler ve yastıklardı. Kapladık lan alanın büyük olmasına karşın saraylar ba-tıdakilerden farklıydı. Anıtsal, geniş ve yük­sek görünümleri, görkemli, büyük salonları yoktu. O dönemde dünyanın en büyük impa­ratorluklarından biri olan Osmanlı İmpara-torluğu'nun saraylarını beklentilerine uygun bulmayan Avrupalı gezginler düş kırıklığına uğramışlardı. Sözgelimi, içinde 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar her üslupta mimari yapıtı barındıran Topkapı Sarayı gösterişten uzak, ayrıntı ve süsleme inceliklerinin egemen oldu­ğu bir yapıdır .
Topkapı Sarayımda bahçe ve avlular ön planda tutulmuş, mimariyi bütünleyen öğeler olarak kullanılmıştı. Sarayın içinde bulunan, 16. yüzyıldan kalma III. Murad Köşkü'ndeki büyük oda pembe ve mavi renklerin egemen olduğu rahat ve aydınlık bir biçimde düzen­lenmiştir. Şöminesi olağanüstü güzellikteki çi­ni desenleriyle kaplıdır.
17. ve 18. yüzyıllarda batı kültürünün etki­siyle iç dekorasyonda Avrupa'da moda olan renkler kullanılmaya başlandı. Kasırların ke­penkleri yeşil, merdiven tırabzanları leylâk rengindeydi. Oval kubbeli tavanlar ve sütun­lar Barok ve Rokoko üslupların etkisini yansı­tıyordu. Aynı dönemde duvarlardaki çini ve nakış bezemelerin yerini alçı ya da mermer yüzeyler üzerine uygulanan çiçekli, yemişli motiflerden ve manzara resimlerinden oluşan ahşap panolar aldı.
20. yüzyıldaki toplumsal ve ekonomik deği­şimler hızlı yapılaşma ya da "betonlaşma" sü­recini başlattı. Günümüzde Anadolu'nun bazı köy ve kasabaları dışındaki yerlerde ve büyük kentlerde Türk evinin geleneksel iç mimarlık ve dekorasyon özelliklerine rastlamak güçtür.


Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
20 Ocak 2010       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
İÇMİMARLIĞIN TANIMI

1963 yılında kurulan Uluslararası İç Mimarlar Konfederasyonu (IFI) İç Mimarlık ve Tasarımcılık kavramlarını şöyle tanımlamaktadır:

- İç mekanların seviyeli ve işlevsel olabilmesine ilişkin problemleri tanımlayarak araştıran ve yaratıcılığını ekleyerek çözen;- Mekan tasarlayan, tasarım analizi de yapan, şantiye denetimi, yapı sistemleri, estetik, iç mekana ilişkin konstrüksiyon bilgisi, donatı, malzeme, ekipman konusunda bilgi veren;
- İç mekana ilişkin çizim ve dokümanları hazırlamak üzere eğitim ve deneyim sahibi olan kişidir.
Tasarım, mekanı kullanan kişilerin eylemleri, kültürel yapısı, sayısı, , sosyal ilişkileri, ekonomik durumu, ergonomik, fiziksel ve ruhsal özellikleri gibi, her bireyin sahip olduğu temele bağlı ölçütlerin göz önüne alınmasıyla meydana getirilmelidir. Bu çalışma içinde elde bulunanları tanımlarsak, bunların bir bölümünün çok somut, bir bölümünün de soyut elemanlar olduğu görülür. Somut olanlar arasında; insan ölçüleri, fiziksel özellikleri, malzeme, teknoloji, elde edilen deneyimler v.b. olduğu, soyut olanların ise insanın sosyo-psikolojik davranış özellikleri, beğenme, sevme, estetik kaygı v.b. duyguları içerdiği söylenebilir. Bu veriler bütününün etkileşimi, mekan organizasyonunda olumlu veya olumsuz ürünleri meydana getirir.
Bu anlamda; iç mekanın ancak, bilimsel, teknik ve sanatsal bilgi ve olanaklarla tasarlanabileceği ve uygulanabileceği ortaya çıkar. Bu verilerden yola çıkarak, “İçmimarlık; insanların gereksinimlerini karşılamak amacıyla belirlenmiş mekanları pratik, estetik ve sembolik işlev açılarından ele alan, insanların fiziksel ve ruhsal özellikleri ve eylemlerine uygun olarak tasarlayan bir meslek alanıdır” diyebiliriz.

ÜLKEMİZDE İÇMİMARLIK EĞİTİMİ


Ülkemizde İçmimarlık eğitimi 1925 yılından bu yana 72 yıldır İstanbul'da Sanayi-i Nefise Mekteb-i Ali’si (İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, bugünki adıyla Mimar Sinan Üniversitesi)nde, 1954 yılında kurulan İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu (bugünki adıyla Marmara Üniversitesi)nde sürdürülmektedir. Hacettepe Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesinin ilgili Fakültelerinde de içmimarlık eğitimi verilmeye başlanmıştır. Ülkemizde her yıl 500, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 300 öğrenci içmimar yetiştirilmek üzere bu bölümlere alınmaktadır.

İÇMİMAR GEREKSİNİMİ:


Ülkemizde hızlı nüfus artışına paralel olarak, yılda yaklaşık 500.000 konut için yapı ruhsatı verilmektedir. Turizm sektöründe ise; bir yandan yaz turizmine ait yapılanma sürerken, doğa turizmi, termal turizm gibi yeni turizm sahaları açılmaktadır. Yapılmış turizm yapıları da ortalama beş yılda bir yenilenme gereksinimiyle karşı karşıyadır. Mağazacılık alanında; markalı malların satışı için özel mekanlar, hipermarketler ve büyük mağaza anlayışı giderek, farklı mekan gereksinimlerini ortaya çıkartmıştır. Özelleşen bankalarda yeni imaj değişiklikleri yurt içindeki bütün banka şubelerine de yansımıştır.
2000 li yıllara doğru insan yaşamına giren bilgisayarla birlikte, kullanıma yönelik donatı elemanlarının da yeniden ele alınması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bunların yanısıra inşaat sektörümüzün uluslararası uygulamalarda yer almasıyla, bu konuda çalışanlara yurt dışında yeni iş sahaları açılmıştır. Yapı Sigortası ülkemizin gündemindedir. Yapıların nitelikleri, dayanıklılığı, seçilen malzemenin doğruluğu ve tekniğine uygunluğu sigorta şirketlerinin garantisi altına girecektir. Mesleki denetim işlevinin sağlıklı yapılabilmesi için de, Kamu Kurumlarında ve özellikle belediyelerde iç mimar bulundurma gereği önemlidir. Bütün bu tasarım uygulama ve denetim süreçlerinde mimar, inşaat mühendisi, elektrik mühendisi, makina mühendisi gibi, içmimar da yer almalıdır.

İÇ MİMARLIK EĞİTİMİNE İSTEM:


Ülkemizde iç mimar açığının çok olması nedeniyle, mezunlar piyasada hemen iş bulma imkanına sahiptir. Yaratıcı yanı ile, pratik ve estetik işlev yüklenmesi de mesleği ayrıca popüler hale getirmiştir. Bu da, içmimarlık eğitimine ilgiyi çok arttırmıştır.

İÇ MİMARLARIN HİZMET VE ÇALIŞMA ALANLARI:

İç mimar; mekan organizasyonuna yeni ve ekonomik çözümler getirmek amacı ile yetiştirilir. Bir meslek adamı olarak insan- ekipman- mekan sorunlarını alışılmış biçim ve ölçülendirmelerin ötesinde temel verileri ile ele alarak yeniden günümüz ve gelecek kaygısı ile araştırır. Kullanıcının zevki, istekleri, fiziksel ve ruhsal özellikleri doğrultusunda işlevsel mekanlar tasarlar. Malzeme ve teknoloji alanındaki gelişmeleri mekana uygular.
İç mimarların çalışma alanlarını en genel ifadesiyle altı grupta toplamak olasıdır. Bunlar;
l- Mekan tasarımında ilk araştırmalardan, etüdlerden uygulamanın bitimine kadarki (kararverme-uygulama) sürecini gerçekleştiren ekip içinde yer alır. Çalışmanın bu aşamasında mekanın temel işlevine uygun program verilerinden yola çıkarak rasyonel ve uyumlu mekan boyutlarını ve ekipman konularını araştırır, belirler. Mekana özgü ekipmanların elde edilen boyut ve özelliklerine göre özgün tasarımını yapar.
2- Yapımı tamamlanmış veya eski işlevi dışında yeni işlev kazandırılacak yapıların iç mekanlarında ön görülen yeni işlevi; insanın yaşam ve davranış biçimlerine göre çözümler, düzenler, bu düzenleme süreci içinde iç mekanda yer alacak öğelerin (Mekan ve donatı elemanlarına ilişkin biçim, renk, doku ve ışıklandırma, yüzey kaplamaları, kumaş vb.) tasarlar. Özellikle büyük ve kamusal yapıların (tiyatro, konser salonu, oteller, sinema salonları, alışveriş merkezleri vb.) büro, mağaza gibi işyerlerinin ve konutların iç mekan sorunlarını çözer, tasarlar ve düzenler.
3- Endüstri içinde; özgün mobilya tasarımcısı olarak yer alır, mobilya tasarımında ve üretiminde işlev, boyut, malzeme, biçim ve benzeri sorunların yanısıra hammaddeyi ve ülke teknolojisinin olanaklarını, ülke ekonomisinin yararları doğrultusunda kullanmak suretiyle çağdaş özgün, ihracatı arttırıcı, endüstriyi özendirici tasarımlar yapar ve üretimlerini gerçekleştirir.
4- Mekanlarda uygulanan, ince yapı malzemeleri ve donatı elemanları tasarımcısı olarak ve üretimlerin denetiminde görev alır. Çeşitli yapı malzemeleri (kapı, merdiven, çeşitli doğrama, tavan - yer ve duvar kaplaması, mermer, fayans, seramik, sabit ve hareketli mobilya ile ıslak hacimlerde banyo ve mutfakların donatı elemanları vb.) gereksinimlerini karşılayacak şekilde tanım, sınıflandırma, standart, özel veriler, üretim yöntemleri ve kullanım alanlarına göre tasarımlarını yapar ve çeşitli sistemler içinde uygular.
5- Çevre tasarımcısı olarak görev alır; Kent içi veya turizm beldeleri için park, bahçe, sergi, eğlence ve piknik alanları düzenler. Bu alanlara özgü kent içi mobilya tasarımları yapar.
6- Röleve - Restorasyon hizmetleri; "Kültür Kalıtları"nın ya da tarihi eser olarak belirlenmiş eski yapıların korunması için gerekli olan temel ilkeler ve yasaların ışığında, çeşitli uygulamalar yapar ve geleneksel sanatımızla kültürümüzün tanıtılmasına aracı olur.

COĞRAFİ AÇIDAN İÇ MİMARLARIN DAĞILIMI:

Ülkemizde İçmimarlar Odası üyeliğini sürdüren içmimarların %50’si İstanbul’da, %20’si Ankara’da, %10’u İzmir’de ve kalan %20’si diğer illerde mesleklerini yapmaktadırlar. Bu sayısal dağılışın kültür, sanat ve ekonomik gelişmişlikle ilgili olduğu gözlenmektedir.

İÇ MİMARLARIN HAK VE YETKİLERİ:

Çağımızın hızlı değişimi ve teknolojinin her alanda baş döndürücü gelişiminin doğal sonucu olarak; ülkemizdeki Mühendislik ve Mimarlık mesleklerinin ve hizmetlerinin de öncelikli olarak bu gelişmelere ayak uydurmasını ve entegrasyonunu sağlamak gerekmektedir. Geleneksel toplumdan modern topluma geçiş, endüstrinin yarattığı sosyal ve zihinsel değişmeler olmadan zordur. İnsanların bilgi ve değer sistemlerinde meydana gelen değişmeler, kişilerin hayatları boyunca bir kaç defa yeni şartlara adapte olmalarını gerektirecek bir sürate ulaşmıştır. Teknik ilerledikçe, daha çok kompleksler oluşmakta ve kendi özel sektöründe çalışacak sipesialistlerin işbirliğini gerektirmektedir. Böylece farklı ihtisaslara sahip meslek adamlarının birbirlerinin yetki ve yeteneklerine inanarak ve de saygılı olarak iş ve güç birliğine yönelmelerinin en doğru yol olacağı gerçeği kaçınılmazdır. Ayrıca; ekonomide yeni kapasitelerin yaratılması faktör verimliliğinin uluslararası seviyelere getirilmesi ve yüksek katma değer üreten bir insan gücü yetiştirilmesi ile mümkündür. Bu açıdan Türkiye önümüzdeki dönemde gerek küreselleşmeyi, gerekse bölgesel imkanları en iyi şekilde değerlendirmek durumundadır.
İçmimarlık eğitimiyle elde edilmesi gereken hak ve yetkiler kanunlarımızdaki boşluklar nedeniyle, mesleğin eğitimini hiç almamış kişiler tarafından da kullanılabilmektedir. Genel haklar açısından saptanan bu durum; yasalarla düzeltilebilecektir. İçmimarlara tasarım, uygulama ve denetimle ilgili yasalarla verilecek yetkilerle; proje ve üretim safhası disipline edilmiş, Avrupa Topluluğu standartlarına uyulmuş, ülkemiz ekonomisine ve çevrenin korunmasına büyük bir katkı sağlanmış olacaktır. Anayasa’mızın 135'inci Maddesine ve 7303 sayılı yasayla, değişik 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu'nun 2/a Maddesine dayanarak 1976 yılında ihtisas kolu belirlenerek İçmimarlar Odası kurulmuştur. İçmimarlar Odası, içmimarları içinde toplayan tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Başlıca amacı; İç mimarlık mesleğinin gelişmesinde, üyelerinin meslek onurları ile hak ve yetkilerinin korunmasında gerekli tüm girişimlerde bulunmaktır. Dünyada ve Avrupa Topluluğuna bağlı ülkeler içinde en eski Odalar arasında yer almasına rağmen, ülkemizde içmimarların yasalar önündeki yetkileri hala en geri düzeyde bulunmaktadır. Bugün içmimarlık meslek alanları içinde olan işler, daha çok yetkisiz, eğitimsiz kişilerce “gasp” edildiğinden, ülkemizin zaten kıt olan kaynakları, bilinçsizce israf edilmekte ve içmimarların yetki alanları paylaşılmaktadır. Bu nedenle yüksek eğitimle elde edilen haklar ve yetkiler ile eğitimsiz olarak aynı işi yapmaya çalışan kişiler arasındaki yetki ve sorumluluk farkları değerlendirilememekte, dolayısıyla içmimarların istihdam olanakları daralmaktadır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 22. ve 38. Maddelerinde ‘İç mimari Proje’ ve ‘İç mimar’ tanımları ile, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun Teknik Hizmetler Sınıfı 36. Maddesi A/2 fıkrasına İç mimar meslek tanımının eklenmesi gerekmektedir. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun değişikliği ile; Kültür Kalıtları’nın ya da tarihi eser olarak belirlenmiş eski yapıların korunması için Röleve - Restorasyon hizmetlerinde İçmimarlara yetki verilmelidir. Ayrıca ‘İç mimarlık Hakkında Kanun’ hazırlanarak genel menfaatlere uygun bir şekilde içmimarların sorumlulukları ile haklarının belirlenmesi gerekmektedir. Bayındırlık Bakanlığı Mühendislik ve Mimarlık Şartnamesinde ve Belediye Yapı Ruhsatı Yönetmeliklerinde yapılacak değişikliklerle hem iç mimarların hakları, hem de yapı sahiplerinin de çıkarları korunmuş olacaktır.

SONUÇ:

16 Temmuz 1985 tarih ve 85/9707 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Mimarlık ve Mühendislik Hizmetleri Şartnamesi yürürlüğe girmiştir. Şartnamenin 5'inci sınıf yapılar kapsamında yeralan SANAT, TEKNİK ve EKONOMİ yönlerinden çok önemli sanat yapıları ile, 4'üncü sınıfta yer alan sanat ve araştırma yönünden çok önemli yapılar, İç mimarlık Hizmetleri’nin aranacağı yapı grupları olarak belirlenmiştir. Avrupa İçmimarlar Konseyi (European Concil Of Interion Architects) ECIA'nın 16 Ekim 1992 tarihli AVRUPA TOPLULUĞUNA BAĞLI ULUSAL MESLEKİ İÇ MİMAR BİRLİKLERİ'NİN ORTAK DEKLARASYONU VE ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ ve YASASI incelenlediğinde, iç mimarlık mesleğinin Avrupa'da SANAT, TEKNİK ve EKONOMİ açılarından ne kadar önem taşıdığı görülecektir.
Sürükleyici özelliğiyle ülkemiz ekonomisinde en büyük dinamizmi yaratan sektörlerden birini inşaat sektörü oluşturmaktadır. Bir yapının maliyetinde en büyük payı: kaba inşaattan sonra yapılan (ve iç mimarlık alanı içinde değerlendirilmesi gereken) ince yapı ve iç mimari uygulamalar almaktadır. Ne yazık ki bugün uygulamada yeterli sayıda iç mimarın olamayışı nedeniyle, ülkemiz ve ülkemiz insanı için önem verilen bu imalatlar; eğitimsiz, yetersiz ve yetkisiz kişilerce denetimden uzak ve asgari standartlara uyulmaksızın yapılmaktadır. Bu nedenle, vatandaşlarımız konut sektöründe ödedikleri paralarının karşılığı sayılamayacak nitelikte kalitesiz malzeme ve teknik şartlara uygun olmayan imalatlara para ödemek ve içinde yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Bu yüzden konut alan kişi çoğunlukla bu konutun iç hacimlerini tekrar yenilemek zorunda kalmaktadır. Bu durum ülkenin doğal kaynakları, iş gücü ve enerjisinin bilinçsizce harcanmasına ve de maliyetlerin artmasına sebep olmaktadır. İhtisaslaşma, örgütlenme ve ihtisaslar arası işbirliği, toplumların sosyo-ekonomik gelişmesine bağlı olan kaçınılmaz bir olgudur. Eğitimde, meslek-endüstri bütünleşmesini sağlayacak tüm düzenleme ve gelişimlere fırsat tanımak ve olanak sağlamak gerekir. Farklı ihtisaslaşmalara sahip meslek adamlarının birbirlerinin yetki ve yeteneklerine inanarak iş ve güç birliğine yönelmeleri en doğru yol olacaktır.
Kalkınma aşamasında bulunan ülkemizde; statik ve statü toplumundan dinamik bir sınıf toplumuna geçiş söz konusudur. Bu toplumsal hareketliliğin temelinde ise kültür ve ekonomik gelişmenin sağladığı iş bölümü ve ihtisaslaşma yatmaktadır. Bu oluşum içinde ise; iç mimarlık eğitimine daha fazla önem verilmelidir.

TURGUT KACAR
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
18 Mart 2010       Mesaj #4
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
İç Mimarlık
Vikipedi, özgür ansiklopedi


İç mimarlık, bir mimari mekânın içinde, kullanıcılara işlevsel, yapısal ve estetik ölçütlere göre en uygun tasarımı sunmak için çözümler üreten meslek dalıdır.

İç mimarlık bir yandan güzel sanatların gerektirdiği plastik değerleri içeren, estetik bilgi ile yoğrulmuş, diğer yandan mimarlığın bina olgusuyla ilişkilendirilen bir konumda da yer almaktadır. İç mimarın bir bina içinde yer alan mekânların hacim ve yüzeylerini değerlendiren bir boyutta konuya yaklaşmasının yanı sıra, yapı sistemleri, fiziksel çevre kontrolü, aydınlatma, ergonomi, ısıtma, gibi mekân konforu konularında da bilgili olması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında mekânı kullanan bireylerin yaşam kalitesini ve konforunu öne çıkartan tanımlı mekânların, tanımlı işlevlerle, kullanıcı için biçimlendirilmesi ve tasarlanması mesleğin temel amaçlarındandır.

İç mimar, mekân organizasyonuna yeni ve ekonomik çözümler getirmek amacı ile tasarımlar yapar. Bir meslek adamı olarak, insan-donanım-mekân sorunlarını alışılmış biçim ve ölçülendirmelerin ötesinde temel verileri ele alarak, yeniden, günümüz ve gelecek kaygısı ile araştırır. Malzeme ve teknoloji alanındaki gelişmeleri, mekân ve donanım tasarımlarında kullanır.

İç mimarların hizmet ettikleri alanlar genel olarak söyle sıralanabilir:

  • Mekân tasarımının ilk aşamalarından, etütlerden, uygulamaların bitimine kadarki (karar verme-uygulama) süreci gerçekleştiren ekip içinde yer alır. Mekâna özgü mobilyaların (donanımların) elde edilen veriler doğrultusunda boyut ve kullanım verilerini saptar, özgün biçimleri gerçekleştirir.
  • İç mekânın yeniden düzenlenmesine, yeni bina yapımından daha sık gereksinim duyulduğu bir gerçektir. Yapımı tamamlanmış veya eski işlev dışında yeni bir işlev kazandırılacak yapıların iç mekânlarında öngörülen yeni işlevi, insanin yasam ve davranış biçimlerine göre çözümler ve düzenler.
  • Kültür kalıtı ya da tarihi eser olarak belirlenmiş eski yapıların iç mekânları ve bu mekânlarda yer alan öğelerin (mobilya, yapı elemanları vb.) saptanması ve restorasyonunu yapar. Geleneksel sanat ve kültürümüzün benimsetilmesi ve tanıtılmasına böylece aracı olmak iç mimarın çalışma alanı içindedir. kaynak
Uluslararası İç Mimarlar Federasyonu’nun (IFI) iç mimarlık alanında çalışacak olan kişilerin sahip olması gereken özellikler olarak benimsediği temel özellikler : iç mekânların işlevsel ve nitelikli olabilmesine ilişkin sorunları tanımlayarak araştıran ve yaratıcılığını katarak çözen; iç mekanı tasarlayan, tasarım analizi yapan, şantiye denetimi, yapı sistemleri, estetik, iç mekana ilişkin yapı bilgisi, donatı, malzeme, donanım konusunda bilgi veren ve iç mekana ilişkin çizim ve dokümanları hazırlamak üzere eğitim ve deneyimle donanmış olmalarıdır.

Tarihçe
İç mimarlık hem sektör hem de eğitim alanlarında 20. yüzyılın başında Amerika Birleşik Devletleri’nde kurumsallaşmıştır. Dünya’ya yayılan bu meslek, özünde güzel sanatlar ve süsleme (dekoratif) sanatlarının bir doğal gelişimi ve mimarlığın odaklanan özel bir alanı olarak yapılandırılmış ve uzmanlaşarak gelişmiştir. kaynakTürkiye’de iç mimarlık konusunda eğitim ilk olarak 1925 yılında, bugünkü adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan, Sanayi-i Nefise Mektebi’nde başlamıştır. kaynak 1976 yılında 17 Haziran,1938 Tarihli ve 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık hakkında kanun ile 27 Ocak, 1954 tarihli ve 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) kanuna dayanarak TMMOB çatısı altında kurulan İç Mimarlar Odası ise halen hizmet vermektedir.

Türkiye'de iç mimarlık eğitimi
Türkiye'de ‘iç mimar’ ünvanını alabilmek için bir üniversitenin dört yıllık eğitim veren bir iç mimarlık lisans programından mezun olmuş olmak gerekmektedir. Ayrıca bu konuda ihtisaslaşmak isteyen meslek insanları için yüksek lisans, doktora/sanatta yeterlik eğitimi veren enstitülerin programları da bulunmaktadır. Günümüzde Türkiye’de devlet üniversitelerinden Karadeniz Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi,Akdeniz Üniversitesi Kocaeli Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi ve Selçuk Üniversitesi’nin yanı sıra birçok vakıf üniversitesin de katılımı ile 38 bölümde iç mimarlık lisans ve lisansüstü eğitimi verilmektedir.

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
11 Şubat 2011       Mesaj #5
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

“Türkiye’de İç Mimarlık Mesleğinin Yeri” Konulu Toplantı Gerçekleşti!


Türkiye’deki içmimarları bir araya getirerek mesleki sorunların çözümüne yönelik bilinçlendirmeyi hedefleyen Icmımar.com’un 5 Şubat 2011′de Büyükhanlı Park Hotel & Residence’ ta gerçekleştirdiği toplantı, Türkiye’nin bir çok yerinden sağlanan katılımla oldukça renkli geçti.

İçmimarlık, yapı sektöründe birçok bakımdan kaliteyi artıran bir meslek ve günümüzde ihtisaslaşmanın önemini ortaya koyan en güzel bir örnektir. Çağdaş mimarlığın gereksinimlerinden doğan meslek dallarının, kendi sınırları çerçevesinde ve birbirleriyle işbirliği halinde görevlerini icra etmeleri, ülkemizdeki imar faaliyetlerinde çıtanın yükseltilmesi açısından çok büyük önem taşıyor.


İçmimarlığı Engellemek Mimarlığı Engellemektir.

Toplantının konusu olan “Türkiye’de İç Mimarlık Mesleğinin Yeri” başlığı altında, içmimarların haklarını savunmak adına, mimarlık ve İçmimarlık yetki sınırları etrafında başlatılan tartışmalara içmimar Ertuğrul Çağrı Korkmaz cevap niteliğinde bir bildiri sundu. “Mimar Sinan devrinde geçerli olan ‘mimar’ unvanına ve mimar-bürokrat ayrıcalıklarına, bu gün de sahip olmayı isteyen günümüz mimarları; acaba bir Mimar Sinan olmadıklarının ve çağımızın hızının ihtisaslaşma ve ekip halinde çalışmayı zorunlu kıldığının farkında değiller mi? Bir taraftan modern ve çağdaş olduklarını iddia edip, bir taraftan da hayatın akışının önüne set çekmeye çalışmak istercesine, kökleşmiş bir meslek dalının hukukî haklarını engellemeye çalışmak, tutarsızca bir bağnazlıktan başka bir şey değildir. İçmimarlığın, peyzaj mimarlığının ve benzerlerinin gelişmesi demek, mimarlığın bir bütün halinde gelişmesi demektir. İçmimarlığın önüne konan taş, aslında mimarlığın önüne konulmuştur.” ifadelerini kullanan Korkmaz’ın bildirisinden ana başlıklar ve öneriler şöyle:

• Mimarlık ilgili diğer dalların üstünde bir ayrıcalığa sahip midir?
• İçmimarlık, mimarî yapının bütünlüğüne zarar verir mi?
• Mimarlar içmimarlık yapabilmekte midirler?
• İçmimarlık hizmeti bir lüks müdür?
• Geleneksel mimarlık yöntemleri, günümüze kaynak veya örnek teşkil edebilir mi?
• İçmimarlık kanunen korunamaz mı?
• İçmimarlık bölümleri hangi fakültelerde yer almalı?


Öneriler:

1. TMMOB ve îmâr yönetmeliklerinin, imza yetkisi ve sorumluluğu vermek suretiyle içmimarların îmâr sürecine resmen dahil edilmesi, adaletin tartışmasız bir gereğidir.
2. Çizilen içmimarî projelerin doğru uygulanıp uygulanmadığını denetleyebilmek ve içmimarî kalitenin yerinde temin edilebilmesi için, içmimarların yapı denetim sistemine de dahil edilmeleri bir zorunluluktur.
3. İçmimarlık, peyzaj mimarlığı, şehir planlama vb. dalların eğitimlerinin, mimarlık eğitimi ile kaynaştırılması, ilk yıllarda ortak temel dersler aldıktan sonra dallara ayrılmaları, meslekî çekişmelerin kökten çözümü için şarttır.
4. ‘Mimar’ unvanı kaldırılıp yerine ‘mimarî uzmanlıklar’ getirilmelidir.
5. Mimarlığın hiç bir dalının, diğerleri üzerinde mutlak hâkimiyeti, üstünlüğü veya şovenci bir ayrıcalığı kabul edilemez.

İçmimarlar İçin Değil, Herkes İçin İçmimarlığı Savunmak

İçmimar Sinem Arısoy da görüşlerini açıklarken; “Binalar var oldukça içmimarlar da var olacaklar. Bu gün mimarlıktan daha gözde olan mesleğimizin git gide daha da farkına varılan bir boyutu da, içmimarlığın lüks olmaktan öte artık herkes için bir ihtiyaç olduğu gerçeğidir. Bu çerçevede içmimarlığı savunabilmek ve halen yaşadığımız kanuni mağduriyete son verebilmek için ise tüm içmimarların öncelikle birlik ruhuna sahip olmaları ve birlikte hareket etmeleri gerekmektedir.” ifadelerine yer verdi.


M.E.B Onaylı İçmimarlık Kursları Sektöre Zarar Veriyor

Bir diğer gündem maddesi olan “iç mimarlık sertifika programları” hakkında içmimarların rahatsızlıklarını dile getiren İçmimar Mustafa Erciyas ‘ta, görüşlerini açıklarken;”Toplumun her kesimine hizmet veren içmimarlık mesleğinin, bu tür programlar ile kalitesi düşürülmektedir. 4 Yıllık lisans düzeyindeki iç mimarlık eğitimi bile yetersiz kalırken, 2 yıllık sertifika düzeyindeki eğitimler ile mesleki onurumuz zedelenmekte ve yıpratılmaktadır” ifadelerini kullandı.


Öğrenciler, İçmimarlar ve İçmimarlar Odası Bir Aradaydı

TMMOB İçmimarlar Odası yönetim kurulundan Egemen Kaya’nın da katıldığı toplantıda; her içmimarın unvanına sahip çıkması gerektiği ve üniversitelerden mezun olan her içmimarın hem mesleğini yapabilmesi için hem de mesleğin güçlenmesine katkıda bulunmak için TMMOB İçmimarlar Odası’na kayıt olmasının bir zorunluluk olduğu dile getirildi.

Meslek insanları ile öğrencilerin buluşma imkanı da bulduğu toplantıda, içmimarlık eğitimindeki eksikliklerden, iş hayatına atılan genç girişimcilerin sektörle yüz yüze gelene kadar pek çok konudan haberdar olmadıklarından, bu toplantının her şey için iyi bir başlangıç ifade ettiğinden, içmimarlık öğrencilerine üniversite temsilcilikleri sağlayan icmimar.com’ un yeni nesil içmimarlar için önemli fırsatlar sunduğundan da bahsedildi.


Bilkent Üniversitesi İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü 2. Sınıf Öğrencisi Bilgen Önder, içmimarlık eğitiminde güncel yapı malzemelerinin eğitim sürecine dâhil edilmesi ve bunların uygulamasına yönelik örneklerin öğrencilere verilmesi gerektiğini dile getirdi.
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü öğrencisi Melodi Şaşmaz, Kıbrıs’taki üniversitelerde iç mimarlık eğitimi alan öğrencilerinin TMMOB İçmimarlar Odası’ na öğrenci üye kaydı yaptırabilmesi ve en azından T.C. Uyruklu olanların bu haklardan faydalanabilmesi gerekliliğini dile getirdi.


Mimdap - 11 Şubat 2011


Benzer Konular

20 Temmuz 2016 / Misafir Sanat tr
25 Nisan 2014 / hakan muslu Soru-Cevap
21 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Sanat tr
3 Mart 2010 / moonface99 Soru-Cevap
19 Ocak 2016 / Safi X-Sözlük