Arama

Vampir Efsanesi

Güncelleme: 29 Ocak 2013 Gösterim: 19.326 Cevap: 8
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
29 Ocak 2013       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Vampirler
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Vampir ya da günbatımı ile şafak arasında dirilen, mezarından çıkan insanlara saldırıp kanlarını emen canavar kültürü çok eskilere dayanmaktadır. Vampir kültürü Babil’den kalan örneklere ve bunları yüzyıllar boyunca inceleyen kapsamlı folklorik tarihsel araştırmalara temel teşkil etmiştir. Kan emme ve öldükten sonra dirilme efsaneleri, Ortaçağ’da sıklıkla gündeme gelmiştir. 1200’lerde İngiltere’de Galli bir din adamı olan Walter Map bir vampirin bütün bir köy ahalisinin kanlarını emmek suretiyle öldürdüğünü iddia etmiştir. Map’ın iddasına göre köyde sağ kalan son kişi kılıcını çekip kana susamış cehennem yaratığının kafasını ensesine kadar ikiye bölmüş ve tehlikeyi sona erdirmişti.
Sadece Hıristiyan Avrupa
da değil her toplumda vampir efsaneleri yaratılmıştır. Hindistan’da kimi kadınlar, uyurken kana susamış cinlerin saldırısına uğradıklarına inanırlar. 1001 Gece Masalları’nda, dişi vampirlerle ilgili öyküler yer almaktadır. Yeni Gine’nin Camma kabilesinde, Ovengua cini yada Borneo Adasındaki Dayak kabilesinde Buau adlı varlık da aynı inanışlar üzerinde yükselen motiflerdir. Tarihçiler vampir kelimesinin Sırpça, Lehçe ya da Türkçe’den türetildiği iddasındadır. Bu efsanenin ayyuka çıktığı ve fellik fellik vampir avlarının düzenlendiği 1730’lu yıllarda aydınlanmanın ünlü filozofu Voltaire konuya şöyle bir yorum getirmiştir:
“Gerçek kan emiciler mezarlarda değil, aramızda Borsa spekülatörleri, tüccarlar ve iş adamları halkın kanını hergün emmekteler. Bunlar kesinlikle ölmüyor ama yaşarken çürüyor.”
Karl Marx’ın konuya yaklaşımı ise şu şekildedir:
“Kapital ölü emektir. Ancak canlı emeğin emilmesi ile, vampirlere özgü biçimde hayat bulur. Ne kadar emilirse o kadar hayat bulur.”
1820’lerde bir eleştirmen “Vampiri olmayan tiyatro yok diye veryansın etmiştir. Yazar Sheridan Lefanunun 1872’de yazdığı “Carmilla” adlı öyküsüyle vampirler aralarına ilk kez bir kadını almışlar buradan da vamp sözcüğünü türetmişlerdir.

Ad:  Marco_NW_by_Ravnheart.jpg
Gösterim: 3809
Boyut:  55.0 KB


Bram Stoker
İrlanda’lı Bram Stoker ise, 1897’de yazdığı “Dracula” adlı eserinde türün bütün mitlerini toparlamış ve bu konudaki en iyi klasiği yazmıştır. Bu kitap vampir efsansinin sinemaya da atlamasına neden olmuştur. Alman dışavurumcu Murnau , 1922’deki ünlü klasiği “Nosferatu” ile sinema tarihindeki ilk vampir filmi çevrilir. 1930’lu yıllarda Hollywood’un neredeyse tek konusu vampirler olur. Sinemadaki en tanınmış vampir oyuncusu ise Christopher Leedir. Zaman içinde vampirler pusuya yatmış canavar görünümünden kurtulup şık, baştan çıkartıcı, güzel yaratıklar haline gelir. Francis Ford Coppola ise Bram Stoker’ın romanından yaptığı özgün uyarlama ile vampirlerin hayatını bir trajedi olarak yorumlamıştır. Stephenie Meyer'ın 2005 yılında yazmaya başladığı Alacakaranlık roman serisi (ve 2008'de başlayan film uyarlamalarıyla) vampirler canavarlıktan kahramanlığa terfi ettiler.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
29 Ocak 2013       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Tarihte Vampirler
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Vampirler ne zamandan beri var?
Diğer bir çok efsane gibi başlangıç tarihi tam olarak bilinmiyor; ama vampir hikayesinin kanıtı Mezopotamya’daki Tigris (Dicle) ve Euphrates (Fırat) nehirlerinin yakınındaki Kildani’de, kil ya da taş tabletlerin üzerine yazılmış Asur yazıtlarında bulunmuş olabilir. Kildaniler diyarına, İncil’de geçen Abraham'ın asıl evi olan "Ur of the Chaldeans" da denir.
"Lilith", İbranilerin kutsal kitabında geçen muhtemel vampirlerden biridir ve kitapta tasvir edilmiştir. İsaiah'ın kitabında geçiyor olsa bile Lilith'in kökleri daha çok Babillilerin "demonolojisine" benzer. Lilith geceleri bir baykuş görüntüsüne bürünerek dolaşan bir canavardı. Avlanmak için yeni doğmuş çocukları ve hamile kadınları arardı. Lilith, geleneğe uygun olarak Adem'in, "Adem ve Havva" olmadan önceki karısıydı, ama daha sonra şeytanın tarafına geçti, çünkü Adem'e itaat etmeyi reddetti. Bir takım olağandışı tutkuları vardı ve doğal olarak kötünün gözüyle bakıyordu. Sonuç olarak Adem 'in ve Havva'nın çocuklarına (yani tüm insan soyundan olanlara) saldıran bir vampire dönüştü.

Ad:  Wicked_Queen_by_ThePakMan.jpg
Gösterim: 9245
Boyut:  40.2 KB

Vampirlerle ilgili söylenceler Akdeniz’deki Mısır, Eski Yunan ve Roma uygarlıkları boyunca süregelmiştir. Eski Yunanlılar, çocuklarını yiyen ve kanlarını içen strigae veya lamiae'ya inanırlardı. Lamia mitolojide Zeus'un aşığı olarak geçer, fakat Zeus'un karısı Hera ona karşı savaşmıştır. Lamia delirmiş ve kendi dölünü öldürmüştür. Daha sonra da geceleri diğer insanların çocuklarını da aynı şekilde öldürmek için avlanmıştır.
Yine Yunanlılar ve Romalılar tarafından bilinen bir hikaye de, Mennipus adında genç bir adamın düğününden bahseder. Düğünde tanınmış bir filozof olan Tyana'li Apollonius çok güzel olduğu söylenen gelini dikkatlice inceler. Apollonius sonunda gelini vampir olmakla suçlar ve hikayeye göre (daha sonra bu hikaye MS 1. yy.da Philostratus isimli bir akademisyen tarafından anlatılmıştır) gelin "vampirizm"i kabul eder. İddiaya göre Menippus ile evlenmesinin sebebi elinin altında içecek taze kan bulundurmak içindir.
Vampir hikayeleri canavarların Kiang Shi diye adlandırıldığı eski Çin'de de yer alır. Aynı şekilde eski Hindistan ve Nepal'de de vampirlerin yaşadığı öne sürülmektedir, en azından efsanevi olarak . Mağara duvarlarındaki eski çağlara ait çizimlerde bir takım yaratıkların kan içtiği gösterilmiştir. Nepal’e ait "Ölümün Efendisi" elinde kanla dolu, kafatası şeklinde bir kadeh tutuyor ve kanla dolu bir havuzun önünde duruyor halde betimlenmiştir. Bu duvar resimlerinden bazılarının
3000 yıllarına kadar dayanan bir geçmişi olduğuna inanılmaktadır. Rakshaslar, Vedas adı verilen eski kutsal Hindistan yazılarında tarif edilmiştir. Bu yazılarda (tahminen MÖ 1500) Rakshaslar (yokediciler) vampirler gibi betimlenmiştir. Eski Hindistan hakkındaki bilgilere göre bir başka canavar daha vardır. Bir ağaçtan baş aşağı asılmış, yarasaya benzeyen ve kendi kanından yoksun bir canavar. Bu yaratığa 'Baital' deniliyordu.
Diğer eski Asyalılar Malezyalılar gibi "Penanggalen" adındaki bir çeşit vampire inanıyorlardı. Bu yaratık insan başına sahipti ama, bütün organları dışarıdaydı. Ve diğer insanların, özellikle de küçük kurbanlarının kanını içerek yaşardı.
Tanınmış vampir yazarı Montague Summers'ın 1928'de yazılmış ve bir klasik olan "Vampir - akrabaları ve Yakınları”nda, İspanyol gezginlerin gelişinden önce vampirlerin Meksika'da yaşamış olabilecekleri söylenir. Ayrıca Arabistan'ın da vampirden haberdar olduğunu yazmıştır. Agul diye hitab edilen "Arap Geceleri Hikayeleri"nde vampir benzeri yaratıklar olduğunu yazmıştır; bu insan eti yiyen bir hortlaktır.
Temeli ruhlara dayalı olan Afrika inançlarında da vampir efsanesine dair işaretler vardır. Caffre kabilesi bir ölünün tekrar geri dönebileceğine ve bir canlının kanıyla yaşayabileceği inancını benimsemiştir.
Bir çok vampir hikayesinin olduğu eski Peru'da, genç birinin kanının içilerek şeytanın müritlerinden biri olunacağına inanılırdı.
Çok eskilere dayanan ölüm korkusu, büyü, hayat veren kan gibi olgular egzotik diyarlardan ve eski çağlardan günümüze kadar gelmiştir. Bugün ise vampirlerin evrimi hala sürmektedir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
29 Ocak 2013       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Bilim Açısından Vampirlik
MsXLabs.org


Kaliforniya Üniversitesi araştırmacılarından kimya profesörü Wayne Tikkanen’in yaptığı araştırmaya göre vampirliğin asıl sebebinin Porfiria hastalığı olduğu tespit edilmiştir. 1700’lü yıllarda hastalık hakkında bilgisi olmayan Avrupalılar, hastaları vampir olarak niteleyerek lanetlemekteydiler. Bir çeşit kan zehirlenmesi olan Porfirya hastalığının ilerlemesiyle derinin kızılötesi ışınlara karşı zayıfladığı ve bu nedenle karardığını açıklayan Tikkanen,
“Hastada anormal kıllanma görülür. Dudaklar kuruyup çekildiği için dişler ortaya çıkar. Hasta çok acı çeker. Sonunda çıldırır.”
diyerek hastalığı açıklamıştır. Bu hastaların derilerinin hassaslığı nedeniyle sadece geceleri çıkabildiklerini ve tedavi amacıylada hayvan kanı içtiklerini belirten Tikkanen;
“Hikayelerde vampirlerin neden gece dışarı çıkıp kan içtiklerinin yanıtı işte bu.”
diye konuya açıklık getirmiştir.
Ancak diğer bilimsel kaynaklar, porfiria hastalığının vampir efsanesini doğuruğu iddiasına şüpheyle yaklaşmaktadır.

Porfiria Hastalığı ve Vampirlik
Hastalıkla anlatılan efsaneler arasındaki bazı uyuşmazlıklar vardır. Öncelikle portifia'nın bir çok çeşidi bulunmaktadır va bunlardan sadece en az rastlananı deri bozukluklarına yol açmaktadır. Ki bu bozukluklar sadece diş etinin çekilmesi değildir, yüz derisinde çatlamalar, burnun veya parmakların düşmesi gibi belirtiler de vardır. Orta çağda mezarlıklarından çıkarılan kişilerin bu kadar aşırı görüntü bozukluklarına sahip olduklarından bahsedilmemiştir. Ayrıca bu güne kadar kayıtlı olan 200 hastalık vakası vardır, ki bu da böylesine büyük bir efsaneye yol açabilecek büyüklükte bir sayı değildir.
Vampirlerin gün ışığına çıkamadıkları ilk defa roman yazarları tarafından söylenmiştir. Oysa 18 ve 19 yy. vampirlerine gündüzleri de rastlandığına dair söylentiler vardır. Ayrıca Drakula her ne kadar bembeyaz bir cilde sahipse de, balkanlarda "al yanaklı" tasvir edilen vampir efsaneleri vardır. Queen Of The Damned filmindeki Akasha esmerdir.
İnsan vücudu, sindirim sistemine giren her besini en küçük yapı taşına ayırıp, bundan kendi moleküllerini yapar. Portifia hastalarının ihtiyaç duyulan o karmaşık molekülü kan içerek sağlayamaz. Ayrıca sarmısakta portifinın etkilerini arttıracak maddelerin varlığı kesin olarak kanıtlanamamıştır.
Orta çağda daha yaygın olan bir hastalığın daha bu inanışların kaynağı olabileceği düşünülmektedir. Bu hastalıkta kişi uzun bir süreliğine bayılır. Bilinci yerindedir ancak vücudunu kontrol edememektedir. Bir süre sonra hasta, büyük ihtimalle bir tabutta, ayılır/uyanır. Bu hastalık nadir de olsa günümüzde de görülmektedir. Discovery Channel'da bir kadın, üç defa morgda uyandığını anlatmıştır.
Belki de bu mitin açıklamasını bu kadar uzakta aramaya gerek yoktur. Anahtarın efsanelerin ana kahramanları ölüler olma olasılığı da vardır. Ölülerin cildi zaten daha soluk olur. Basınçtan dolayı genelde ağzın kenarlarında patlayan damarlar, insanlara ölünün kan emdiği izlenimini verir. Ölümden sonra derinin çekilmesiyle saçlar ve tırnaklar uzamaya devam edermiş gibi görünür, bu da kişinin hala yaşıyor sanılmasına neden olur.

***
Vampirler, Porfiria ve Çarpıtmaktan Kendimizi Alamadığımız Bilimsel Bilgiler
Bu yazıya;
Vampir inanışının ortaya çıkış sebebi, aslında porfiria ismi verilen ender bir hastalıktı.
diye başlansa oldukça ilgi çekerdi sanırım. Üstelik bu cümleyi destekleyecek, pek çok veri de mevcutsa...
Hatta koskoca bir Amerikalı profesör tam da şu cümleleri kullanmışsa:
Porfiria hastalarında görülen hemoglobin eksikliğine bağlı kansızlık, eski çağlarda bazı hastaların kan içmelerine sebep oluyordu. Porfiria aynı zamanda hastaların dış görünüşlerine de etki ediyordu: derinin çok soluk renkli görünmesi, ışığa duyarlılık, hastalık sebebiyle floresan özellikte bazı maddelerin dişlerde birikmesi ve diş etlerinde aşırı çekilmeler... Sanırım vampirlerin nereden geldiğini çözdünüz bile.”
Evet harika bir konu bu. Efsanelerin ardında yatan bilimsel gerçekler... Bununla birlikte biraz araştırınca çok ilginç bir tabloyla karşılaştım.
Vampir mitine sebep olan şeyin aslında bir hastalık olması pek çok yerde ilgi çekici bilimsel bir gerçek olarak insanlara sunulmuş (bizzat biyokimya profesörü bile yaptı bunu). Hem de kan içmelere, soluk benizlere, sivri dişlere bir bir açıklama getirilerek. Fakat biyolojiden biraz anlayan bir insan olarak okuduklarımda tutarsızlıklar olduğunu farkettim.

Vampirlerle porfiria hastalığı arasındaki bağı ortaya ilk olarak 1985 yılında biyokimyacı David Dolphin atmış. Bakalım Dolphin'in çarpıtmaktan kendisini alamadığı bilimsel bilgiler ile gerçekler arasında nasıl bir fark var?

Dolphin'in ortaya attıkları şöyle:

1) Porfiria hastaları gün ışığına aşırı duyarlı oldukları için, güneş ışığına en küçük bir maruz kalma bile vücutlarında ciddi şekil bozukluklarına yol açabiliyor. Bu bozukluklar arasında yüz derisinde çatlamalar, burnun ya da parmakların düşmesi, dudakların aşırı gerginleşmesi ve diş etlerinin çekilmesi sonucu dişlerin aşırı sivri görünmesi gibi durumlar var.
2) Ağır porfiria hastaları güneş ışığından korunmak için, aynı Dracula gibi, sadece geceleri dışarı çıkıyorlardı.
3) Günümüzde porfiria, kanda eksik olan maddelerin hastalara enjekte edilmesiyle tedavi edilebiliyor. Fakat yüzyıllar önce insanlar kendilerini tedavi etmek için kan içiyorlardı.
4) Sarımsak, porfiria semptomlarının ağırlaşmasına sebep olan kimyasal maddeler içeriyor. Bu yüzden porfiria hastaları -aynı vampirler gibi- sarımsaktan sakınıyorlar.
İlginç değil mi?

Fakat ne yazık ki gerçekler başka:
1) Öncelikle porfirianın pek çok farklı çeşidi var. Bunlardan sadece, en ender rastlanılan konjenital eritropoietik porfiria ciddi vücut bozukluklarına sebep oluyor. Bir kaynakta, şimdiye kadar rapor edilmiş böyle 200 vaka olduğu belirtilmiş. Bu sayının vampir mitlerine yol açmaktan çok uzak olduğu aşikar. Durum ne olursa olsun, 18. yüzyılda vampir olduğu iddiasıyla cesedi mezarından çıkarılan kişilerin hiç biri, tabi ki ölü olmaları dışında, tipik olarak bir görüntü bozukluğuna sahip değildiler.
2) Vampirlerin güneş ışığını sevmedikleri fikrini ilk ortaya atanların roman yazarları olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü 18 ve 19. yüzyıllar sırasında Avrupa'da vampirlere gündüzleri rastlandığına ilişkin söylentiler var. Ayrıca her ne kadar Bram Stoker'in Dracula'sı ölü gibi(!) bembeyaz bir deriye sahip olsa da, Balkanlar'da al yanaklı tasvir edilen vampirlere rastlıyoruz.
3) Yukarıdaki iki şık belki tartışmaya ve yoruma açık olabilir ama Dolphin'in en çok açık verdiği nokta işte burası. Vücudumuz, sindirim sistemimize giren her türlü besini genellikle en küçük yapı taşına parçayıp daha sonra bu yapı taşlarından kendi karmaşık moleküllerini yapar. Porfiria hastalarının kanında eksik olan karmaşık molekülün, kan içerek vücuda kazandırılmasına imkan yok çünkü kanda bulunan her molekül midede ve bağırsaklarda sindiriliyor. Zaten dikkat edilirse ortaya atılan iddia, günümüzde porfirianın, hastalara kanda eksik olan maddenin doğrudan "enjekte edilmesiyle" tedavi edildiği bilgisini içerdiği için bir bakıma kendi kendini çürütüyor.
4) Son olarak sarımsakta porfiriaya kötü gelen bir maddenin varlığı şimdiye kadar ispatlanmış değil.

Dr. Dolphin, öykünün çekiciliğinden ya da böyle bir açıklamayı ortaya atmanın ona sağlayacağı popülarite düşüncesinden kendisini almamış olacak ki, göz göre göre yalan söylemiş.
Daha kötüsü özellikle üçüncü iddiayı çürütmek için gerekenlerin lise biyolojisi kitaplarında yazıyor olması. Bununla birlikte vampir mitine porfiria hastalarının sebep olduğu öyküsüne en güvenilir web siteleri bile, iddiaları yeterince sorgulamadan yer vermişler. Gerçi biyokimya profesörlerinin bile kendilerine bu konuda hakim olamadığını düşünürsek, ortada suçlayacak pek kimse kalmıyor gibi.
Sonuç olarak vampirlere gönül rahatlığıyla inanmaya -en azından şimdilik- devam edebiliriz.


Ali Işıngör
Focus
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
29 Ocak 2013       Mesaj #4
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Çeşitli Kültürlerde Vampir İnanışları
MsXLabs.org


Türklerdeki Vampir İnanışları

Türk folklorunda sık karşılaşılmasa da Batı’nın literatürlerine girmiş kayıtlar mevcuttur (Vampir-cadı bağlantısı ve kriminoloji kayıtlarına girmiş olan 1970’li yıllarda Cihangir vampiri gibi olaylar da yaşanmıştır).
1884’te Budapeşte Üniversitesi öğretim üyelerinden ve şarkiyat akademisinin kurucusu Profesör Arminius Vambery, özyaşamsal kitabı “Arminius Vambery: Yaşamı ve Maceraları”nda Türkler'deki bazı vampir inanışlarına da değinmektedir. Macar dilinin köklerini araştırmak amacı ile Orta Asya’ya kadar derviş kılığında yolculuk eden Vambery’e göre:
“Osmanlılar’da yaygın bir inanışa göre vampirler ağaç kovuklarında gizlenirler ve oralarda avlanırlarmış. Ele geçirilen vampirler kelleleri kesildikten sonra bir çuvala konup denize atılırmış.”
Ad:  Catacomb_Kittens_by_BlueBlack.jpg
Gösterim: 1781
Boyut:  42.6 KB
“Cadılar hortlayan ölülerdir.”
diye açıklar Prof. Pertev Naili Boratav ve ekler:
“Çokluk kadınların cadı olduğuna inanılır, ama erkeklerden de cadılaşanların bulunduğuna kanıt belgeler vardır. Türk geleneğindeki cadı aşağı yukarı Batı inanışlarındaki vampiri karşılar. Cadılar mezardaki taze ölüleri çıkartıp ciğerlerini yerlermiş. Bir Rumeli anlatmasından öğrendiğimize göre eskiden cadıları zararsız hale sokan uzman cadıcılar olurmuş.”
Borotav’ın vurguladığı cadı vampir ilişkisini ve cadıcıları kanıtlayan ilginç bir belgeyi Mehmet Seyda sunmaktadır: Aşağıdaki yazı 1833 yılında Tırnova kadısı Ahmet Şükrü Efendi tarafından hükümet merkezine gönderilmiş ve Takvim-i Vekayi gazetesinin 69. sayısında yayınlanmıştır:
“Tırnovada cadılar türedi. Gün battıktan sonra evlere dadanmaya başladı. Zahir'e dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve bazen içlerine toprak karıştırır. Yüklüklerde bulduğu yastık, yorgan, şilte ve bohçaları didikler, açar, dağıtır insanların üzerine taş, toprak, çanak ve çömlek atar, hiç kimse bir şey göremez. Birkaç kadın ve erkeğin üzerine saldırmış. Bunlar çağırıldı, soruldu: “Üzerimize sanki manda çökmüş sandık“ dediler. Bu yüzden mahalle halkı evlerini başka yana taşımışlardır. Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti. İslimye kasabasında cadıcılık ile tanınmış Nikola adındaki adam getirildi ve kendisiyle 800 kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı. Mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir resim hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki habis ruh imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarına karşı durdu. Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş Yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı. Cadıcı Nikola’nın tanımına göre , bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı “bu cesetleri yakmak gerek” dedi. Bu hususda şer’an da izin verildi ve iki yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı. Çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu.”
Tırnova kadısının naklettiği olay türün literatürüne uygun bir vampir olayıdır. Arada küçük farkları olsa da klasik cadıcılık yöntemlerini izlemektedir. Örneğin kazık göbeğe değilde kalbin hizasına çakılır yürekleri kaynatmak kadar cesetlerin kellelerini uçurmak da geleneğe göre etkin bir çaredir. Bu tür asılsız söylentilerin halkı disiplinsiz yeniçerilere karşı harekete geçirmek için ortaya atıldığı sanılmaktadır.
Daha yakın bir kaynak ise İstanbul'da yaşayan özel bir kan bankasını işleten gerçek Kont Drakula’yı ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. Kaynak 1965 tarihli Fate (yazgı) adlı Amerikan dergisidir. Olayı kaleme alan ve Drakula’yı İstanbul’da ziyaret eden Leo Heiman adlı bir yazardır. Yıllar yılı konusunu araştıranlar tarafından güvenilir bir kaynak olarak bakılan ve Kazıklı Voyvoda’nın soyundan olan Kont Alexander cepesi Romanyalı olup 1947 yılında eşi Olga ile birlikte İstanbul’a yerleşiyor. Bir özel kan bankası kuruyor. Kişilerden kan ve plazma satın alıyor ve Türk hastaneleri ile Kızılay’a pazarlıyor. Yazar Heiman Kont Cepesi ile İstanbul Hilton’un barında buluşuyor ve söyleyişiyi Kont’a ait bir yelkenlinin de barındığı İstanbul Yat Kulübü’nde sürdürüyor. Kont doğal olarak bir vampir uzmanı Boğaziçi’ne bakan beş odalı bir dairede eşi, iki kızı, iki kedisi ve bir papağanı ile birlikte yaşıyor. Kızlarından biri Fransız bir cerrahla diğeri Türk bir bankacıyla evli. Sohbet boyunca Yassıada şarabını yudumlayan Kont Kazıklı Voyvoda'nın hikayesini uzun uzun anlatıyor ve Vlad Dracul’un soyunun tek vampiri olduğunu söylüyor. Leo Heiman’ın yazısı 1980 yılında tekrar gündeme geldiğinde Amerikalı araştırmacı Fern S. Miller yazarın kimliğini çözmeye çalışsa da onunla ilgili bir iz bulamaz. Yazıyı yayınlamış olan Fate dergisi Heiman’ın adresine sahip olmadığını söylüyor. İsrail Hayfa’da bir Leo Heiman adresi bulunuyor ama adrese gönderilen mektup cevapsız kalıyor. Sonuçta 1980’den bu yana ne yazar Heiman ne de ropörtaj yaptığı kişi hakkında bilgi alınamadığından kaynak düzmece olarak raflara kaldırılıyor.
1960’lı yıllarda İstanbul basınını meşgul eden Yeni Akşam gazetesinde manşet konusu olan vampirler vardır. Ancak bu haber tümden uydurma ve Edouvard Roditi’nin kara mizah türündeki “İstanbul vampirleri: Çağdaş iletişim yöntemleri konusunda inceleme” (The vampires of İstanbul: a study in modern communication met hods) adlı öykünün kahramanlarıdır.

Meçkey

Meçkey, Türk, Anadolu ve Altay halk inanışında, batı dillerindeki karşılığı ile birebir örtüşen bir anlamla vampir demektir. Meçik de denir. Türk halk kültüründe ve halk inancında kendine özgü bir vampir türüdür. Bazı yönleri bütünüyle türk kültürüne özgü olsa da Batı toplumlarının inanışlarına çok benzeyen bazı özellikleri de mevcuttur. Örneğin tıpkı Nosferatu'da olduğu gibi, "tağun" (yani veba) hastalığı taşıdığına inanılır. İnsanların kanını emer, içlerinde büyür. Ölüm saçan kambur bir yaşlı kadın (veya bazen yaşlı bir erkek) şeklinde düşünülür. Sözcük, biçmek (kesmek) fiili ile alakalıdır. Meç Moğolcada maymun, Mes ise silah demektir. Türklerde masal ve söylencelerde maymuna benzer varlıklara sıklıkla rastlanır.


Uzak Doğu Vampir İnanışları
Asya'nın güney doğusunda genellikle hortlak benzeri yaratıklara ait inanışlar bulunuyor. Bunların da ani ve korkunç ölümler sonucu ölenlere ait ruhlar oldukları söyleniyor. Uzak doğu kaynaklı korku filmlerinde bunlar gibi bir travma sonucu ölen, ölümlerini kabul etmek istemeyen ve yaşayanlardan intikam almaya çalışanhortlaklar konu ediliyor. Bali, Malezya, Endonezya, Filipinler ve Kamboçya'da dişi vampir benzeri (Türk folklorundaki lohusa kadınlara musallat olduğu söylenen "al karısı" benzeri ) bazı yaratıklara inanılıyor ama bunlar bilinen vampir stereotipinin epeyce dışında kalıyorlar. Daha çok hortlak ve cadı benzeri yaratıklar olarak tanınıyorlar. Sadece kan içmiyor, iç organlarla da besleniyorlar. Vücutlarını parçalayarak bölünebilme, yarasa kanatlarıyla uçabilme, uzun dilleriyle kan emebilme vb. özellikleri var. Genellikle de genç ve güzel kadınların intihar ya da doğum sırasında ölümleri nedeniyle ortaya çıktıkları söyleniyor. Özellikle Japon kültüründe hiçbir vampir inanışı bulunmuyor. Japon kökenli vampirler sadece mangalar ve sinemada bulunuyor. Çin'de ise zombi benzeri kara büyüyle yeniden diriltilen cesetler olduğuna inanılıyor ama bunların da yaşayan ölüler olmaları, uzun saç ve tırnakları dışında vampirlikle pek bir alakaları bulunmuyor.


Dini Metinlerde Vampirlik: Yehuda'nın İhaneti

Judas İscariot, (İscariot latince katil anlamına gelmektedir) olarak bilinen Yehuda’nın da İncil’de adı geçen ilk vampir olabileceğine inanılıyor. Geleneksel vampir inanışına göre vampirlerin haç ve gümüşe karşı hassasiyet göstermelerinin nedeninin de bu hikayeye dayandığı düşünülüyor. Yehuda, geleneksel Hristiyan inancına göre İsa peygambere ihanet ederek onu otuz gümüş sikke karşılığında ele veren bir havarisidir. Yehuda’nın nasıl öldüğüne dair çok farklı inanışlar bulunmakla birlikte, bunlar içinde en bilineni Yehuda’nın İsa’yı çarmıhta görerek duyduğu vicdan azabı ve korkuyla kendini asarak intihar etmesidir. Öte yandan İncil’de ya da diğer kutsal kitaplarda “vampir” sözcüğü hiç kullanılmamıştır.


Delphi Yazıtları: Ayışığı Tanrıçası Selene

Gizemcilikle ilgilenenler arasında “Vampir İncili” olarak da bilinen “Delphi Yazıtları”nın Yunan mitolojisinin efsanevi Delphi kahinine ait olup olmadığı ya da tarihsel bir değer taşıyıp taşımadığı bilinmiyor. Yazıtların içinde yer alan bir bölüm, özellikle vampirlerin mitolojik kökenine ve nasıl ortaya çıktıklarına ışık tutan bir aşk hikayesinden oluşuyor. Tanrıça Selene’nin antik Yunan mitolojisindeki hikayesinden farklı bir çizgide ilerleyen bu hikayeye göre, ilk vampir ay ve av tanrıçası Artemis tarafından yaratılıyor.


Carl Gustav Jung ve Vampirlerin Kaynağı

Psikiyatrinin babası Carl Gustav Jung, kolektif bilinçaltı kuramında insanlığın ortak bir ruh alanında veya frekansında bir bütün olduğunu veya iletişimde olduğunu savunur. Kolektif bilinçaltı zamanın başlangıcından beri insanlık tarafından paylaşılmakta, ilkel anıları ve örnek tavırları yani arketipleri içermektedir. İşte bu örnekler, insanları çeşitli biçimde etkiler: Hayallerde, rüyalarda, dini inançlarda, mitlerde, sanatta ve folklörde belirir. Jung'un bu kuramına göre, vampirler de kolektif bilinçaltındaki arketiplerden biri olarak yorumlanabilir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
29 Ocak 2013       Mesaj #5
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Vampirlerin Doğuşu
MsXLabs.org


Caine Efsanesi

Bundan yüzyıllar önce, yapraklardaki sakin rüzgar dokunuşu ve kuş cıvıltılarıyla dolu dünyanın sessizliği bir ışıkla bozuldu; bu ışık, barış rüzgarlarını dindirip dünyanın tüm benliğini sömürecek olan olgunun, insanlığın ilk hüzmesiydi. Adem ve Havva adındaki fırtına öncesi sessizliğin ilk fısıltısı, sonraları evlenecek ve 3 tane de oğulları olacaktı; Caine, Abel ve Seth. İlk doğan Caine, bitkileri yetiştirdi. Onları suladı ve büyüttü, hayat verdi. İkinci doğan Abel hayvanlara baktı. Onları besledi ve büyüttü.
Bir gün babaları Adem, iki oğluna keskin bir ses tonuyla;
"Caine ve Abel, yukarıdaki için bir kurban getirin. Getirin ki yaratıcınıza olan minnetiniz bilinsin." dedi. Caine, yukarıdaki için en tatlı meyvelerini, en olgun bitkilerini getirdi. Abel ise en genç, en güçlü hayvanını kurban etti.
İki kardeş de kurbanlarını Adem'in ocağına koydular ve ateşe verdiler. Duman onları yavaşça yukarı doğru götürdü. Abel'in kurbanı tatlı bir koku yayıp kabul edilirken, Caine'inki kabul edilmedi ve Caine sert bir şekilde azarlandı.
İlk doğan (Caine) ağlamaya başladı, gece gündüz yukarıdakine dua etti.
Gel zaman git zaman, Adem kurban vaktinin yeniden geldiğini söyledi. Abel yine en güçlü ve genç hayvanlarından birini öldürdü. Caine ise eli boş geldi, çünkü kurbanının istenmeyeceğini biliyordu. "Caine, neden bir kurban getirmedin?" diye sordu Abel. İlk doğan, gözleri yaşlı bir şekilde kardeşinin kalbine mızrak saplayarak onu kurban etti; hayatta en çok sevdiği şeyi.
Bu olayın ardından yukarıdaki onu cennetten attı, ve Nod denilen bir yere sürgün etti.
Caine karanlıkta yalnız kalmıştı. Açtı, üşüyordu ve ağlıyordu... Karanlığın içinden tatlı bir ses geldi. Siyahlar içinde bir kadın Caine'e doğru yaklaştı:
"Hikayeni biliyorum, Nod'lu Caine. Açsın, bende yemek var. Üşüyorsun, bende kıyafetler var. Üzgünsün, bende rahatlık var". Şaşırmış olan Caine:
"Benim gibi lanetli birini niye rahatlatasın? Neden giydiresin? Neden besleyesin?" dedi, ve alacağı cevapla daha da şaşıracaktı:
"Ben senin babanın ilk karısıyım. Yukarıdakine karşı geldim ve özgürlüğü karanlıklarda buldum. Ben Lilith'im. Bir zamanlar ben de üşüyordum. Benim için sıcaklık yoktu. Bir zamanlar ben de açtım, benim için yemek yoktu. Bir zamanlar ben de üzgündüm, benim için rahatlık yoktu."
Lilith, Caine'i ağırladı ve onu besledi, rahatlattı. Caine onun evinde bir süre kaldı, ve bir gün ona sordu:
"Sadece karanlıktan, bu evi nasıl yaptın? Nasıl kıyafetler yarattın? Yiyeceklerini nasıl yetiştirdin?"
Lilith gülümsedi ve cevap verdi: "Ben uyandım. Bu sayede istediğim gücü yaratıyorum". Gözleri parıldayan Caine: "Beni de uyandır Lilith, benim de güce ihtiyacım var. Ben de kendi evimi, giysilerimi, yiyeceklerimi yaratmalıyım."
"Uyanmanın sana ne yapacağını bilmiyorum. Sen baban tarafından lanetlendin. Ölebilirsin, sonsuza kadar değişebilirsin." İçini kemiren heyecanla Caine:
"Güç olmayan bir yaşamın ne önemi var? Sen olmadan ben ölürüm, ama senin kölen olarak yaşayamam."
Lilith Caine'i seviyordu. Sonuçlarından emin olmadığı için istemese de Caine'e olan sevgisi, içinden gelen sesin önüne geçti ve onu uyandırdı. Bileğinden gelen kanı bir kaba koydu ve Caine'e içirdi. Caine Abyss'e düştü, o kadar uzun süre düştü ki bu ona sonsuzluk gibi geldi. Gözlerini açtığında karanlık bir yerdeydi.
Karanlığın içinde Caine parlak bir ışık gördü. Gecede parlayan ateş, Michael, Kutsal Ateşin koruyucusu ona gelmişti, ve şöyle dedi. "Adem ve Havva'nın oğlu, suçun büyük ama babamın bağışlayıcılığı daha büyük. O seni affetti."
Kızgın ve kırgın Caine cevap verdi: "yukarıdakinin acımasıyla değil ancak kendi vicdanımla gurur içinde yaşayabilirim." Reddetmişti. Ve Michael ona ilk lanetini verdi:
"Bu diyarlarda gezdiğin sürece, sen ve senin çocukların ateşten korkacak. Ateşim sizin derinizi yakacak ve sizi mahvedecek."
O gecenin sabahında, ufuktan Raphael, güneşin koruyucusu göründü. Caine'e şöyle dedi: "Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu, kardeşin Abel cennetten senin günahlarını affetti. Tanrı'nın bağışlamasını kabul etmeyecek misin?"
Caine cevap verdi: "Abel'ın bağışlaması bir şey ifade etmez. Ancak ben kendimi affedebilirsem gerçekten affolmuş sayılırım", ve reddetti. Onun için değişen pek olmamıştı, bir şey dışında; Raphael ona ikinci lanetini vermişti:
"Bu diyarda gezdiğin sürece sen ve çocukların gün doğuşundan korkacak. Güneşin ışınları sizi ateş gibi yakacak. Şimdi git ve karanlık bir yere saklan, saklan ki güneşin gazabını hissetme!"
İçini hırs bürüyen Caine kaçtı, kaçtı... ve karanlık bir mağaraya saklanarak derin bir uykuya daldı. Uyandığında ölüm meleği Uriel onu kanatlarının arasında tutuyordu. Caine'e doğru eğilerek kulağına fısıldadı: "Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu, Tanrı senin bütün günahlarını bağışladı, kabul et ve bütün lanetlerinden kurtul."
Büyük bir fırsat gibi görünen bu teklife kırgınlığı dinmeyen Caine cevap verdi: "Tanrının bağışlamasıyla değil, kendi bağışlamamla yaşayacağım. Ben benim. Yaptıklarımı yaptım. Bu asla değişmeyecek."
Ve Tanrının kendisi, Uriel'ın ağzından Caine'e son ve en büyük lanetini verdi:
"Sen ve senin çocukların, bu diyarda gezdiği sürece karanlığa tutunacaklar. Sadece kan içecekler. Sadece kül yiyecekler. Bir ölü gibi yaşayacaklar, fakat ölmeyecekler. Son günlere kadar dokunduğunuz her şey yok olacak!"
Bu lanetle Caine acı bir çığlık attı, gözlerinden kan geliyordu. Kanı bir kabın içine doldurdu ve içti.
Kafasını kaldırdığında Gabriel karşısında duruyordu. Fırtına sonrası sessizliğinin verdiği yankıyla:
"Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu; babamın bağışlayıcılığı sandığından çok daha büyük. Şimdi bile affedilmeye bir yol açıldı. Bu yola "Golconda" diyeceksin. Çocuklarına ondan bahset, çünkü sadece bu yolla yeniden ışıkta yürüyebileceksiniz."


Vampirlerin Tarihi
Efsane, ilk vampirin kendi kardeşinin hayatını alan Caine olduğunu söyler. İlk katil, Tanrı tarafından lanetlenip sürüldü. Bundan böyle güneş ışığı canını yakacak, susadığında kan içecekti. Caine'in acı dolu yalnızlığı Lilith ile tanışıncaya kadar sürdü. Lilith güçlü bir büyücüydü ve Caine'le birlikte olduğu zaman boyunca ona bedenindeki kanı nasıl kullanacağını, nasıl kendi türünü yaratacağını gösterdi. Caine laneti başkalarına da yaymak istemedi. Ama yalnızlığı karanlık bir bulut gibi git gide daha da büyüdü. En sonunda o kadar dayanılmaz oldu ki, kendine üç tane "türdeş" yarattı. İkinci neslin üç vampiri, on üç vampir daha yarattılar. Caine'in on üç torunu insanoğlunu amaçları için istedikleri gibi kullanmaya, onları yalnızca besin ve piyon olarak görmeye başladılar. Caine'in öfkesi büyüdü ve yeni bir neslin yaradılışını yasakladı. İnsanlar ve vampirlerin birlikte yaşayacakları bir şehir kurdu. Yeryüzündeki ilk şehri...
Şehirdeki barış uzun sürmedi. Caine'in torunları yasağa uymadılar, insanlar tekrar onların kurbanları oldular. Bir gün şehrin üzerine büyük bir lanet geldi. Ne olduğunu efsane bilmez, kimi doğal afet der; kimi yok edici bir büyü; kimi de Tanrı'nın gazabı... Tek bilinen Caine'in ve oğullarının felaketten sonra yok oldukları ve bir daha asla görünmedikleri. Antediluvian olarak anılan, geriye kalan o üç vampir, kendi nesillerini yaratmaya başladılar. Güçleri ve zayıflıkları çocuklarına geçti ve böylece klanlar oluştu. Klanlar tarihin ilk çağlarından beri tüm dünyaya yayılıp "avları ve hizmetkarları"nı yönetmeye başladılar. Varlıkları hep bilindi ama asla yüksek sesle söylenmedi. Gölgeler arasında gezdiler, susuzluklarını dindirdiler, güçle, büyüyle, entrikayla hep yönettiler. Karanlık çağlara kadar...
Orta çağda vampirlerin sayısı çok arttı. Güçleri öylesine artmıştı ki bir kısmı ölümcül bir hata yaptılar: gizliliği ihmal ettiler. Kulaktan kulağa fısıldanan yaratık hikayeleri git gide daha gerçek, daha ete kemiğe bürünür oldular. Başlangıçta bir grup rahibin kurduğu engizasyon, kendilerine katılan yığınla insanla güçlendi. Sayısız insan, ellerinde kazıklar ve meşalelerle artık bir masal olmayan yaratıkları arıyor, kölelik ve korkuyla geçen onca yılın öcünü alıyordu. Olanca güçlerine karşın, vampirlerin büyük kısmı kalabalık gruplar karşısında direnemediler ve birbiri ardına linç edildiler.
Engizasyonun baskısının ağırlaştığı bu zamanlarda, artık insan kanıyla tatmin olmayan yaşlıların yiyeceği olmak üzere yaratılan genç vampirler efendilerine karşı direnişe geçtiler. Avrupa'da bir grup asi, efendilerinin kendilerini kontrol etmelerini sağlayan gizli güçlerin sırrını çözdüler. Vampirler hem yeni direnişle, hem de engizasyonla uğraşmak zorunda kaldılar.
15. yüzyılda vampirlerin en zor zamanlarında kurulan on üç klanın yedisi "Camarilla" adı altında birleştiler. Örgütlü bir hareketle direnişi bastırdılar, tekrar gizliliği esas aldılar ve Caine'den kendilerine miras kalan altı kurala uyacaklarına dair söz verdiler.
O günden sonra vampirler en iyi gizlenme yolunun, ölümlüleri kendilerinin var olmadıklarına inandırmak olduğunu öğrendiler ve tekrar bir efsane oldular. Bugün hala aramızdalar. Biz ölümlüler ısırılana kadar buna inanmasak da...
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
29 Ocak 2013       Mesaj #6
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Karanlıkların Efendileri Vampirler
MsXLabs.org

Vampirler asırlar boyu karanlıkların efendileri olarak yaşadılar. Bir kısmı etkisinde oldukları lanetleri güce çevirmeyi başardı, bir kısmı ise bunu başaramayarak yok oldu. Asırlar sonra vampir Antediluvianları bir araya geldiler ve Yüce Yaratıcıyı uyandırmak için gereken beş seçilmiş kişinin kanını bir Altar'ın ortasında birleştirdiler.
O'nun uyanmasıyla birlikte tüm topraklar yavaş yavaş karanlığa gömülmeye başladı. Antediluvianları yanına alan Yüce Yaratıcı ilk olarak "Rahn" topraklarına yerleşti ve oraya görkemli bir şato inşa etti. Burada kısa bir süre içinde gücünü topladı ve Karanlığın Efendileri'ni biraraya getirmek için Antediluvianlara emir verdi. Yaklaşık bir asır süren çalışmalar sonucunda tüm Vampirler inşa edilen görkemli şatoda bir araya geldiler. Güçlerini tamamen birleştirmek için bekledikleri bu süre içerisinde de kana susuyorlardı ve beslenmek için karanlığı bekliyorlardı. İnsanların içine karıştıklarında bir "vampir" olduklarını hissettirmemek için onların kılığına büründüler. Rahn'da kurulan şato güçlerini tamamen birleştirene kadar kalacakları geçici bir yerdi sadece. Tek bir amaçları vardı. Tüm Sosaria'yı karanlığa gömebilmek. Bunun için de güçlerini birleştirmeleriydi gerekli olan...

Ad:  Memories_Past_by_ThisYearsGirl.jpg
Gösterim: 6796
Boyut:  73.9 KB

Bir asır.. .
Bir vampir için pek bi rşey ifade etmese de bir çok insan doğdu ve öldü bu hazırlıklar esnasında. Bir çok ırk için uzun bir süre idi.
Her şey hazırdı artık. "Rahn" topraklarından ayrılacaklar ve ilk büyük şehirlerini kuracaklardı. Bu şehir gizli kalmalıydı kimse bilmemeliydi. Bu yüzden Yüce Yaratıcı sadece kendisini uyandıran Antediluvianlar ile yola çıktı ve ilk büyük Vampir şehrini kurmak için Sosaria'nın en becerikli marangozlarını bir araya toplattı. Onlara sadece yemek ve su verdi. Durmaksızın çalışmalarını emretti. Korkudan ne yapacaklarını bile bilemeyen insanlar kısa bir süre içinde şehri inşa ettiler: First City
Onları serbest bırakabilirdi. Onlara güvenebilirdi. Fakat bunu yapmamalıydı, sonuçta onlar birer insandı ve yaşadıkları eziyet kine dönüşebilir, inşa ettikleri şehri tüm dünyaya duyurabilirdi. Bu sebeple şehrin inşa edilmesinden sonra hepsi katledildi.
First City'nin kurulması Vampirlerin daha rahat avlanabilmelerini, ihtiyaçlarını daha rahat karşılayabilmelerini sağladı. Artık onları görenler büyük bir korkuya kapılıyor, bazen korkudan hareket dahi edemiyorlardı. Kana her zamankinden fazla susamaya başladı vampirler,ayrım yapmaksızın herkesi katlediyorlardı.
Karanlığın Efendileri avlarına devam ediyorlar. Amaçları "Golconda" ya ulaşabilmek. Bunu başaracaklarına inanarak savaşıyor hepsi ve savaşmaya devam edecek.


Vampirlerin Özellikleri
Ad:  Purple_Dark_Smile.jpg
Gösterim: 4417
Boyut:  7.8 KB
  • Daha duyarlı duyu organları
    • Karanlıkta Görebilme
    • Daha gelişmiş renk tayfı
    • Hassas Duyum
    • Geliştirilmiş koku alma duyusu
  • Gelişmiş fiziksel güç
  • Geliştirilmiş hareket-çabukluk
  • Kısa mesafede biçim değiştirmeden yüksek süratte uçuş kabiliyeti
  • Yaraları çok hızlı iyileştirme, insan hastalıklarına karşı direnç
  • İnsanlar ve daha zayıf vampirler üzerinde hipnotik kontrol
  • Diğer varlıkları karizmaları ile kontrol etme
  • Ekstra duyarlı ten ve olaylara karşı önsezi
  • Yarasa şekline dönüşebilme
  • Toprakta eriyerek kaybolma
  • Sise dönüşerek kaybolma
  • Yarasa, köpek, kurt gibi hayvanları kontrol etme yetisi
  • Duvara tırmanma kabiliyeti
  • Doğa elementlerinden ateş ve su hariç rüzgar, yağmur, yıldırım, şimşek gibi olguları kontrol edebilme

Vampir Kuralları

  • Gizlilik: Gerçek yüzünü kandan olmayanlara göstermeyeceksin. Bu senin kan üzerindeki haktan vazgeçmen demektir.
  • Bölge: Senin bölgen senin meselendir. Diğerleri senin bölgende ana saygı göstermelidirler. Kimse senin bölgende sana karşı gelemez.
  • Nesil: Başka birini ancak yaşlıların onayıyla yaratabilirsin. Eğer izin almadan başkasını yaratırsan, yarattığın seninle birlikte öldürülür.
  • Sorumluluk: Yarattığın senin kendi çocuğundur. Onu serbest bırakana dek sen yönetmelisin. Onun günahları senden sorulacaktır.
  • Konukseverlik: Bir başkasının bölgesine saygı göster. Yabancı bir şehre gidersen kendini yöneticisie tanıt. Onun onayı olmadan sen hiçsin.
  • Yok Etme: Kendi kanından birini yok etmeyeceksin. Yok etme hakkı ancak yaşlılara aittir. Yalnızca en yaşlı olan kan avı için onay verebilir.
  • Kan Avı: Yaşlıların onayı ile bir vampirin ölüm emrinin verilmesi. Kan avı başlatıldığı takdirde o vampir görüldüğü yerde öldürülür.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
29 Ocak 2013       Mesaj #7
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Vampirler Hakkında
MsXLabs.org

Bir Alman araştırmacı, vampir efsanelerinin kökenini araştırdı. Sonuçta bu "ölümsüz" vampirlerin köylerde ölen komşular olduğunu ayrıca kan emici bile olmadıklarını buldu. Romanya, Macaristan, Arnavutluk, Bulgaristan ve Makedonya gibi Güneydoğu Avrupa ülkelerinde anlatılan öykülerde vampirlerin önemli bir rolü var.
Tabutlarını her zaman giyimli olarak terk eden vampirlerin, yanaklarında ve burunlarındaki çürümelerle oluşan hafif çukurluklar dışında aslında pek de ilgi çekici tarafları yoktu. Hatta köpek dişlerinin uzaması gibi en belirgin vampir özelliği bile Güneydoğu Avrupa vampirlerinde hiçbir zaman görülmemişti.
Bonn Üniversitesi tarihçilerinden Peter Kreuter'in araştırmasına göre dünya kamuoyunun, Bram Stoker'in 1897 yılında kaleme aldığı "Lord Dracula" romanından tanıdığı vampir tiplemesinin, halk söylencelerindeki "Ölümsüzler" ile pek ortak yanı yok gibi. İlk vampirler ne kan emici ne de baştan çıkarıcı yaratıklardı. Hatta gün ışığında bile kaybolmuyorlardı. "Halk arasında anlatılanlar arasında egzotik kam emicilere yer yoktu." diyor Bonn Üniversitesi tarihçilerinden Kreuter. Sıradan insanların vampirleri köylerdeki ölülerdi, yani komşular.
Kreuter, etnologlarca yayımlanan ve bugüne dek pek dikkate alınmayan sayısız raporu inceledi. En eski vampirler 1382, en yenisiyse 1968 yılında ortaya çıkmış. Bir köyde yaşanan uğursuzluklardan (bunlar bilinmeyen hastalıklar ya da ekini savurup götüren fırtınalar olabiliyor) her zaman bir ölümsüz sorumluydu. Ölünün dirilmesi, muhakkak bir uğursuzluğu da beraberinde getirirdi.
Onlara yaklaşan biri, eğer esrarengiz bir biçimde hayatını yitirirse, komşuları ve akrabaları için sonsuz bir bela haline gelirdi. Lanetliler bir kez mezarlarından çıkmaya dursun, bundan sonra kurbağa, tavuk, at ya da fareye dönüşür ve gündelik yaşamlarında bu şekilde dolaşıp dururlardı. Hatta bazıları alet ya da kap kacak biçimine bürünür ve zarar verebilmek için her zaman onlarla birlikte olurlardı.

Sarmısak ve Kutsal Su
Sarmısak, kutsal su ya da haç yardımıyla tehlikeleri atlatamayan köylüler, suçluyu yakalayabilmek için daha farklı yollara başvururlardı. Mesela mezarlık çevresine kül serpiştirerek vampirin ayak izlerini takip etmeye çalışır ya da halk arasında cinleri görebilen ve ölümsüzlerin bulundukları yerlere huzur getiren hayvanlar olarak bilinen kara horozları salarlardı. Ancak tüm çabaların boşa gittiği de olurdu. "İşte böyle zamanlarda köylüler kötüye karşı savunabilmek için biraz daha yakınlaşırlardı." diyor Kreuter.
Yaşamlarında garip olaylarla karşılaşan yakınlarının ölümü, köylülere yeni bir kuşku ve korku kapısını aralıyordu. Kuru ot yığınından düşen, sarhoşken kapıyı kıran, bedeninde bir lekeyle dünyaya gelen, çok genç ya da çok yaşlı ölen herkes uğursuzluğu içinde taşıyan ve gelecek kuşaklara aktaran şüphelilerdi.

Mezarda Rahat Yok
İşte bu kuşkulu ölüler yakınlarına mezar başında büyük zahmetler verirdi. Yalnızca mezarlarında savunmasız olduklarından, topuk ve dizlerindeki damarlar kesilir, üzerlerine taşlar atılır ya da doğrudan doğruya tabuta çivilenirlerdi. Romenler, birkaç on yıl öncesine kadar ölülerinin arkalarına bir diş sarmısak iliştirir ve ayaklarını iple bağlayarak gömerlerdi. Dalmaçya'da ise bazı kontrol grupları, birkaç yılda bir mezarlığa giderek şüpheli ölülerin gerçekten çürüyüp çürümediklerine bakarlardı. Eğer eti hala diri görünüyorsa kalbine bir kazık çakılır ve diğer dünyada huzur bulması istenirdi.

Öbür Dünyanın Kanıtı
Kreuter, Güneydoğu Avrupa'da vampir öykülerinin bu denli yayılmasının nedenini Ortodoks Kilisesi'nin ölüler hakkında ne mantıklı ne de mantıksız bir açıklama yapamayışına bağlıyor. Ölümsüzler, bir yerde ölümden sonraki durum hakkında bilgi veriyordu halka. "Her vampir öbür dünyanın varlığına işaret eden bir kanıttı." diyor Kreuter. İnanışa göre ölümsüz olarak köye dönmeyenler, herhangi bir yerde huzura kavuşmuş oluyorlardı.

Bilim adamları vampir inançlarını bazı egzotik hastalıklarla da ilişkilendirmişlerdi. Delirme anında ortaya çıkan beklenmedik saldırılar, metabolizma bozukluğuyla meydana gelen porfirya hastalığının özel bir türü olabilirdi. Işığa karşı duyarlı olan porfirya hastalarında çok az miktarda hemoglobin ürediğinden yüzleri soluklaşır ve dişetleri kanar.

Tarihte 200 Olay
Yüzyıllar boyu buna benzer sadece 200 olayın yaşandığı hatırlatıyor Kreuter ve porfirya teorisine karşı çıkıyor. Hatta bazı psikologların yorumlarını da mantıklı bulmuyor. Psikologlar, vampir inançlarını seks fantezilerine düşkün erkeklerin, kadınları kanlarının son damlasına kadar sahiplenmek istekleri fakat kendi bedenlerine zarar vermek istemeleriyle açıklıyorlar. Oysa Kreuter incelemeleri sırasında insanların, kadınları ziyaret eden vampirlerin doyurucu bir seks gücüne sahip olduklarına inandıklarını bulmuş.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
29 Ocak 2013       Mesaj #8
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Vampirler
MsXLabs.org


Vampir Nedir?
Genel anlamıyla vampir terimi, hayatını sürdürmek için insanların kanını emen insanımsı varlıkları tanımlamak için kullanılır.
İnsanın kanını tamamen emen bir vampir, onun ölümüne yol açabilir. Ancak, vampir kanını içtiği kimseye kendi kanından da içirecek olursa, kurbanı da bir vampire dönüşür. Bu, 1-2 haftalık bir transformasyon sürecidir ve süreç sonunda kanı kullanmayı öğrenmiş olarak kendisini seçen vampirin ait olduğu klana katılır.


Vampirler Nereden Gelmiştir?
Vampirleri güçleri, kanlarındadır. Bir başka vampirin kanını içen bir vampir, onun güçlerine sahip olabilir; bu yüzden, hiçbir vampir bir diğerine tamamen güvenemez.
Dünya tarihine bakacak olursak, vampirlere dair ilk yazılı kayıt William of Newburgh tarafından tutulmuştur. 12. yüzyılda yaşamış olan William, ölen bazı kişilerin, geceleri insanlara saldırmak üzere geri geldiklerini anlatan bir takım metinler yazmıştır. Yazmış olduğu metinlerde, bu gece yaratıkları Sanguisuga (kan emici) diye tanımlanmışlardır. Ancak vampirlerin geçmişi çok daha eskiye, ta yaradılışa dayanmaktadır.
Kutsal musevi metinlerinde, yaratılış şu şekilde tasvir edilir:
27 So God created man in his own image, in the image of God created he him; male and female created he them.
28 And God blessed them and God said unto them, Be fruitful and multiply and replenish the earth and subdue it.
(Genesis 1:27-28)
Vampir metinlerinde, ilk yaratılan kadının Eve değil, Lilith olduğu söylenir. Lilith, kendisine yüklenmiş olan üreme görevi dolayısıyla kendisini aşağılanmış hisseder ve Adam ile aynı seviyede olması gerektiğini haykırarak isyan eder. Adam onun isyanına karşı kayıtsız kalınca iyice sinirlenen Lilith, Tanrı'nın kutsal adını yüksek sesle haykırarak ortadan kaybolur. Lilith'in gidişi üzerine Tanrı Eve'yi toprak yerine Adam'ın kaburga kemiğinden yaratır; bu şekilde Eve isyankar değil sadık olur. Lilith ise, Kızıldeniz civarında bir yerde lanetlenmiş ve şeytani bir şekilde yaşamaya devam eder; kendi şeytani çocukları iyi-kötü arasındaki savaşlarda öldürülükçe o da çocuk öldürür.

Adam ile Lilith'in ilk çocukları olan Caine ise, vampirlerin ilkidir. Bir kıskançlık sonucu kendi kardeşini öldürünce, Tanrı tarafından lanetlenmiş ve cezalandırılmıştır. Caine, sonsuza dek tekrar güneş yüzü göremeyecek ve kana susamışlığın azabını çekecektir. Caine, taşıdığı sonsuz izle anne-babasının topraklarından sürülür.
10 What hast thou done? The voice of thy brother's blood crith unto me from the ground.
11 And now art thou cursed from the earth, which hath opened her mouth to receive thy brother's blood from thy hand;
12 When thou tillest the ground, it shall not henceforth yield unto thee her strength; a fugitive and a vagabond shalt thou be in the earth.
15 And the LORD said unto him, Therefore whosoever slayeth Caine, vengeance shall be taken on him seven fold. And the LORD set a mark on Caine, lest any finding him shall kill him."
(Genesis 4:10-15)

Vampir metinlerine göre Caine, Lilith'i bulmak üzere Kızıldeniz'e gitmiş, Lilith de ona kanın gücünü öğretmiştir.
Caine'den, İskandinav ülkelerine ait bir efsane olan Beowulf'ta da bahsedilir:
...Till the monster stirred, that demon, that fiend,
Grendel, who haunted the moors, the wild
Marshes, and made his home in a hell
Not hell but earth. He was spawned in that slime,
Conceived by a pair of those monsters born
Of Caine, murderous creatures banished
By God, punished forever for the crime
Of Abel's death. The Almighty drove
Those demons out, and their exile was bitter,
Shut away from men; they split
Into a thousand forms of evil-- spirits
And fiends, goblins, monsters, giants,
A brood forever opposing the Lord's
Will, and again and again defeated.
(Ll. 101-114)

...Caine had killed his only
Brother, slain his father's son
With an angry sword, God drove him off,
Outlawed him to the dry and barren desert,
And branded him with a murder's mark. And he bore
A race of fiends accursed like their father...
(Ll. 1261-1266)

Kanı kullanarak mistik güçleri nasıl uyandıracağını ve insanları kendi cinsinden varlıklara nasıl dönüştüreceğini öğrenen Caine, en başta kendi gibi lanetli varlıkları dünya yüzeyine yaymanın doğru olmayacağını düşünür ve kendi kabuğuna çekilir. Ancak zaman içinde yalnızlık duygusuna yenik düşer ve 3 kişiyi kendi gibi vampire dönüştürür. Zaman içinde 3 kişi 13 kişi olur. Bu 13 vampir, dünyanın ilk insanları arasında özgürce dolaşarak umarsızca beslenmeye başlar. Olup bitenler karşısında çılgına dönen Caine, daha fazla vampir yaratılmasını kesin olarak yasaklar. Tüm vampirleri yanına alan Caine, bir şehir kurar ve bu şehirde vampirlerle insanlar barış içinde yaşar.
Ne var ki, barış çok uzun sürmez ve Caine'in çocukları tekrar insanlarla beslenmeye başlar. En sonunda şehir çöker; bu çöküşün sebebi kesin olarak bilinmez, ancak yıkıma doğal afetlerin veya Caine'nin kurallarından bıkan bir çocuğun yaptığı kara büyünün yol açtığına dair rivayetler vardır. Bu yıkımın ardından Caine onun ilk 3 çocuğu kaybolur. Bu şekilde, tarihin en güçlü vampirleri ortadan kalkmıştır.
Geriye kalan 13 vampir ise, kurallardan bağımsız bir hayat sürmeye başlar. Bu 13 vampirden Antediluvians diye bahsedilir. Antediluvians'ın yarattığı vampirler ise, her birinin özel güçlerini ve yeteneklerini (bir miktar fireyle) miras alırlar. Bu şekilde, vampir klanları yavaş yavaş oluşmaya başlar.


Vampir Klanlarının Tarihi
Vampir klanları, dünyanın dört bir yanına dağılmaya başlar. Ancak, oluşan her yeni vampir jenerasyonu, bir öncekine göre daha güçsüz olur. Zaman içinde, klanlar arasında güç rekabeti ve savaşlar başgösterir; ve günümüzde hala devam eden bir vampir cihadı başlamış olur.
Ortaçağın ilk yıllarında kendilerini iyiden iyiye açığa vuran vampirlerin nüfusu tedirgin edici boyutlara ulaşır. Halkın bu konudaki fısıltıları kiliseye kadar ulaşır. Oluşturulan gizli örgütler vampirlere karşı büyük bir savaş açar. Vampirlerin en zayıfı dahi insanların en güçlüsünden kat kat daha güçlü olmasına rağmen sayıca üstün olan ve gündüzleri de savaşabilen insanlar, birçok vampiri ortadan kaldırır.
Yaşlı vampirler tarafından "kurban edilecek koyun" gözüyle bakılan genç vampirler, büyük bir ayaklanma çıkarırlar. Doğu Almanya'da bir grup genç vampir, yaşlı vampirlerin kendilerini kontrol etmesini sağlayan büyüyü kırmanın bir yolunu keşfeder. İnsanlar ve iç çatışmalar sebebiyle darbe üzerine darbe yiyen vampir ırkının soyu tehlikeye girer.
Bunun üzerine 15. yüzyılda, tüm klanların tesilcilerinin katılacağı bir toplantı düzenlenir. 13 klanın 7'sinin katıldığı bu toplantıda, Camarilla adı verilen bir birlik kurulur. Sayısal üstünlüğe sahip olan Camarilla birliği içsel ayaklanmaları kolaylıkla bastırır. Camarilla, 6 temel kanunu kabul eder:

  • The First Tradition: The Masquerade Thou shall not reveal thy nature to those not of the Blood. Doing so shall renounce thy claims of Blood.
  • The Second Tradition: The Domain Thy domain is thine own concern. All others owe thee respect while in it. None may challenge thy word while in thy domain.
  • The Third Tradition: The Progeny Thou shall sire another only with the permission of thine elder. If thou createst another without thine elder's leave, both thee and thy progeny shall be slain.
  • The Fourth Tradition: The Accounting Those thou create are thine own childer. Until thy progeny shall be released, thou shall command them in all things. Their sins are thine to endure.
  • The Fifth Tradition: Hospitality Honor one another's domain. When thou comest to a foreign city, thou shall present thyself to the one who ruleth there. Without the word of acceptance, thou art nothing.
  • The Sixth Tradition: Destruction Thou art forbidden to destroy another of thy kind. The right of destruction belongeth only to thine elder. Only the eldest among thee shall call the blood hunt.

Gerçek yüzlerini saklayarak insanlar arasında yaşama kararı alan Camarilla, insanların birkaç kuşak sonrasında vampirlerin sadece efsane olduklarına inanmalarını ummaktaydı. Camarilla'ya katılmayan vampir klanları ise yeraltına sürülmüştür (Bu klanlar, daha sonra Sabbath adındaki bir diğer birliği oluşturacaktır).
Alınan kararlardan sonra cihad devam etmiş, ancak mücadeleler meydan savaşı olmaktan çıkıp gece baskınlarına dönüşmüştür. Bu ölümcül cihad, zaman değiştikçe form ve method değişikliklerine uğramış olmakla birlikte, günümüzde hala sürmektedir.
Vampirler arasında anlatılan efsaneler, Gehenna adındaki bir geceden bahseder. Bu gecede, Antediluvians adıyla anılan ve Caine'in ilk torunları olan ve inanılmaz derecede büyük cüçlere sahip 13 vampir gizli barınaklarından dışarı çıkacak ve kendilerinden daha genç olan bütün vampirleri ortadan kaldıracaktır. Bu gece, aynı zamanda bilinen dünyanın sonu olacaktır. Gehenna'yı durdurmaya çalışan vampirler olduğu gibi, onu fanatik derecede destekleyen vampirler de mevcuttur.



Vampir Birlikleri ve Klanları

1. Camarilla Birliği
Camarilla, Caine'in ilkelerini sürdürmeyi ve vampirleri insan saldırılarından korumayı amaçlayan bir birliktir. İnsanlar arasında yaşar ve belli sınırlar çerçevesinde kalarak büyük bir dikkatle beslenirler. Camarilla, 7 klandan oluşur:
  • Brujah: Brujah klanı, genel olarak asi ruhlu vampirlerden oluşur. Brujahlar, sosyal değişime kolaylıkla ayak uydururlar ve içlerinde Camarilla birliğine ait en güçlü vampirlerden bazıları yer alır. Birçok diğer vampir, Brujah'lardan "Punk'çı kanun kaçakları" diye bahseder.
    Gangrel: Tüm vampirler arasında, içgüdülerine ve doğalarına en bağlı klandır. Doğa içinde yaşamayı şehirde yaşamaya tercih ederler. Nasıl ve neden olduğu bilinmese de, Gangrel klanına kurtadamlar ve kurtlar dokunmamaktadır. Şekil değiştirme konusunda özel yeteneklere sahip olan klanın üyeleri, yarasa veya kurda kolayca dönüşebilirler. Klan, son zamanlarda başlarına gelen (ve ne olduğu tam oalrak bilinemeyen) kötü bir olay yüzünden, Camarilla'dan uzaklaşmıştır.
  • Malkavian: Diğer vampirlere dahi korku salan bir klandır. Malkavian'ların hemen hepsi "deli" diye tanımlanabilecek derecede davranış bozukluğu sergiler. Ne zaman ne yapacakları belli olmadığı ve davranışlarının & tepkilerinin ne anlama geldiği asla tam olarak anlaşılamadığı için diğer vampirler Malkavian'lara dikkatle yaklaşır.
  • Nosferatu: Dış görünüşlerinin çirkinlikleriyle ün salmış bir klandır. Köpek dişleri yerine ön iki dişinin uzun olmasıyla ve kel kafalarıyla tanınırlar. Nosferatu'lar görünüşleri sebebiyle gizlenme ihtiyacı içindedirler. Diğer vampirler, mecbur kalmadıkça Nosferatu'larla iletişim kurmazlar.
  • Toreador: "Sanatçı vampirler" diye tanımlanırlar. Son derece kibar ve naziktirler. Oldukça zeki olan Toreador klanı üyelerinin her hareketinde tutku gizlidir.
  • Tremere: Büyü konusunda uzmanlaşmış olan klandır. Ritüeller ve büyüler aracılığıyla kanın diğer vampirlerce çok az bilinen birçok gücünü ortaya çıkarabilirler. Tremere klanının neler yapabileceğini bilenler, onlardan uzak durmaya özen gösterir.
  • Ventrue: Ventrue klanı, onurlu ve kibar olmasıyla ün yapmıştır. En eski zamanlardan beri liderlik duygularıyla hareket eden klan, vampirlerin geleceğini şekillendirebilmek için çalışır. Eski zamanlarda Ventrue üyeleri soylular ve prensler gibi güçlü kişiler arasından seçilirdi. Günümüzde soylu bir servete sahip olan klan, Camarilla'nın düzenini ve devamlılığını sağlayan anahtar güçtür.

2. Sabbat Birliği

Camarilla'ya isyan eden ve yeraltına sürülen vampir klanlarının oluşturduğu birliktir. Amacı, tüm vampirleri Camarilla'nın sınırlandırmalarından çıkarıp dünya üzerinde tamamen özgür olmalarını sağlamaktır. Sabbat metinleri vampirlerin beslenme zincirinin en üstünde yer aldığını, bu yüzden insanlardan saklanmak yerine onları yönetmeleri gerektiğini söyler. Sabbat, bağımsız birçok sempatizanı olmasına karşın, 2 klandan oluşur:

  • Lasombra: Sabbat'ın kalbi diye nitelenen Lasombra klanı, zevk düşkünlüğüyle tanınır. İnsanlara tamamen sırt çevirmek yerine, onların ölümlülük ve zayıflıklarını kendi zevkleri için kullanırlar. Ölümsüz olmanın tadını sonuna kadar yaşamayı amaçlayan bir hayat tarzları vardır. Klan, karanlık güçler üzerinde hakimiyet sahibidir.
  • Tzimisce: Sabbat'ın ruhu diye nitelenen Tzimisce klanı, vahşetiyle tanınır. "Discipline of Vicissitude" adlı doktrinlerine bağlı olarak, insan ve vampir bedenleri üzerinde birçok korkunç deney yaparlar. Bünyesinde birçok büyücü barındıran klan, et ve kemik üzerinde hakimiyet sahibidir. 13 Antediluvian arasında yer alan yaratıcılarının yakında uyanacağına dair söylentiler vardır.

3. Bağımsız Klanlar

Herhangi bir gruba dahil olmayı reddeden vampirler mevcuttur. "Anarchs" diye tanınan ve pek fazla sorun çıkartmaran bir grup genç vampir vardır. "Inconnu" diye tanınan ve tarih öncesinden kalan bir grup vampir ise, güç oyunlarından uzak durup kendi içlerine dönmüş ve kendilerini potansiyellerini ortaya çıkarıp aydınlanmayı yaşamaya adamıştır.
4 klan ise, büyük cihad içerisindeki yerlerini zaman zaman değiştirirler ve "Neutral" diye tanımlanırlar. Bu klanlar:
  • Assamite: Kökenleri doğu çölleri olan ölümcül Assamite klanı, katillik hünerlerini doğru fiyatı ödeyebilen herhangi biri için sergileyebilir.
  • Setite: En güvenilmez klan olma özelliğini taşır. Karanlık bir takım güçlere sahiptirler ve Caine'in kurmuş olduğu ilk şehri kendilerinin yıkmış olduğunu söylerler.
  • Giovanni: Saygı duyulan ve güvenilen bir klandır. Kökleri Rönesans öncesi tüccar prenslere dayanır. Hala Venice bölgesinde yaşar ve sırlarını çok iyi saklarlar.
  • Ravnos: Kara mizahın vampirler arasındaki temsilcileri diye nitelendirilirler. Kökenleri çingenelere ve hırsızlara dayanır. Bir süre önce 13 Antediluvian arasında yer alan yaratıcıları uyanmış (veya uyandırılmış) ve kan ihtiyacı içinde birçok Ravnos'u kanlarını içerek ortadan kaldırmıştır. Geriye kalanlar Camarilla'ya katılmayı düşünmektedir; Camarilla, Gangrel'in yerini alabilmeleri açısından olaya sıcak bakmaktadır.

Vampirlerin Hiyerarşik Yapısı

Vampirler, hiyerarşiye çok önem veren varlıklardır. Camarilla birliği, bu konuda kendi içinde son derece gelişmiş bir sistem kurmuştur.


Prince

Vampirlerin yaşadığı bölgeler, çeşitli sınırlarla bölünmüştür. Her bölüm, bir prince tarafından yönetilir; bir prince ise, en yaşlı vampirler tarafından seçilir. Bir prince tarafından yönetilen her bölüme "Domain" adı verilmektedir. Yabancı bir Domain'de izinsiz avlanırken yakalanan bir vampir, prince tarafından cezalandırılabilir.
Domain prensleri, genellikle Ventrue veya Toreador klanı üyelerinden seçilir. Ancak, yer yer Brujah, Nosferatu, hatta Malkavian prenslerine dahi rastlanmıştır.
Bir prince, kendi Domain'i çerçevesinde tam yetkiye sahiptir. Av sınırlarını çizebilir, belli bölgeleri kanın yasak olduğu nötr alanlar ilan edebilir. Camarilla'nın 6 ilkesini ihlal eden vampirleri kendi bölgesinde avlayabilir.
Prince hakimiyet alanlarının sınırları genelde şehirlerle çizilmiştir. Mesela; Paris'in, Chicago'nun, Atlanta'nın ayrı ayrı prince'leri vardır. Bir prince söz konusu bölgede asırlardır yaşamış vampirlerden seçilmiş olduğundan, bölgesinde neler olup bittiğini herkesten daha iyi bilir.

Primogen
Her "Domain"de, prince'e yardım etmek amacıyla kurulmuş bir de primogen grubu vardır. Bu grup, çeşitli ırkların yaşlılarından oluşan bir meclistir. Bir Domain'de prince'in sözü emir sayılsa da, başarısız prince'lerin Primogen'i tarafından yok edildiği tarihte görülmüştür.

Elder
300 yıldan daha uzun süredir yaşayan vampirlere verilen addır. Bir elder, yaşadığı süre zarfında birçok güç kazanmıştır ve son derece ölümcül ve tehlikelidir.

Ancillae
Elder'ların bir alt sınıfıdır. Genellikle 100-300 yıldır yaşayan vampirlerdir; ancak büyük başarılar gösteren daha genç vampirlere de bu sıfat verilebilir. Genellikle Elder'larına hizmet etmekle uğraşırlar. Kendi aralarında güç savaşları olsa da, bu savaşlar Elder'lar arasındaki savaşlardan çok daha zayıftır.

Neonate
Vampir ırkının tabanını oluşturan sınıftır. Bir asırdan daha kısa süredir yaşayan vampirlerdir.


Vampirlerin Zayıf Yönleri
Son derece güçlü varlıklar olan vampirlerin zayıf yönleri de vardır. Jenerasyonlar boyunca gittikçe incelen kan sebebiyle, zayıflıklarda da artış görülmüştür.

  • Gün Işığı: Caine'den beri süren lanet sebebiyle, vampirler gün ışığına çıkamaz.
  • Ateş: Yeterince uzun süre yanan bir vampir ölür. (Güneş ışığı, çok daha çabuk olmakla birlikte, vampirler üzerinde aynı etkiyi yapmaktadır.)
  • Sarımsak: Koku ve tad alma duyuları son derece hassa olan vampirler, sarımsaktan nefret ederler.
  • Gümüş: Kurtadamlar gibi, vampirler de gümüş madenine karşı alerjileri vardır. Gümüş ile karıştırılmış titanyumun da aynı etkiyi yarattığı söylenir; daha hafif ve sağlam bir madde olan titanyum, bu amaç için tercih edilebilir.
  • Kazık: Kalbe saplanacak gümüş veya ahşap bir kazık, bir vampir için son derece tehlikeli olabilir.
  • Haç: Hıristiyan haçının vampirleri geri püskürttüğü söylenir. Burada önemli olan şey, haçın kendisinden ziyade onu elinde taşıyan kişinin inancıdır.
  • Kutsal Su: Kutsal suyun vampirler üzerinde ateş etkisi yarattığı söylenir. Haçta olduğu gibi, kutsal suda da önemli olan şey duayı okuyan ve suyu kullanan kişinin inancıdır.
  • Ölü Kanı: Vampirler, ölmüş varlıkların kanını içemezler.

Bir Vampir Nasıl Bulunur?
Vampir klanları şehirlerde son derece organize bir şekilde yaşadıklarından bulunmaları oldukça zordur. Ancak, daha küçük bölgelerdeki vampirleri tespit etmenin bazı yolları vardır.
Civarda bir vampir olduğunun temel işaretleri vardır:

  • Civar halkın gece saldırılarından, veya gece saldırıları içeren kabuslardan şikayet etmesi
  • Boyunlarında veya ana damarlar civarında ısırık izi bulunan insan veya cesetler
Küçük bölgelerde saklanacak fazla yer olmadığından, vampirler gündüzleri mezarlarda saklanmayı tercih ederler. Hangi mezarın vampir içerdiğini tespit etmek için yaygın olarak uygulanan yöntem, bembeyaz tüylere sahip bakire bir kısrağı mezarlıkta dolaştırmaktır. Kısrağın önünde durduğu ve ilerlemeyi reddettiği mezar, muhtemelen bir vampir içeriyordur.
Bulunan mezarın gerçekten bir vampire ait olduğunun belirgin işaretleri vardır:
  • Bir mezar civarında bulunan delikler
  • Cesedin tamamen açık gözlere sahip olması
  • Cesedin hiç bozulmamış olması
  • Mezar ve tabutta bulunan taze kan
  • Cesedin gayet sağlıklı görünmesi ve taze kana sahip olması

Kayıtlara Geçmiş Bazı Vampirler

Blow Çobanı
Bir zamanlar Blow kasabasında yaşayan bir çoban, bilinmeyen bir nedenden ötürü ölür ve gömülür. Gömülmesinden birkaç gün sonra, geceleri ortaya çıkmaya ve önüne gelen herkese saldırmaya başlar ve saldırdığı herkes 8 gün içinde ölür. Gece baskınlarının sayısı artınca, halk çobanın mezarını açar ve kalbine bir kazık saplayarak tekrar kapatırlar. O gece, çoban çok daha öfkeli ve saldırgan olarak tekrar ortaya çıkar, elinde kalbine saklanan kazıkla birlikte. Artık çok korkmuş olan halk, ertesi gün cesedi mezarından tekrar çıkarır ve ateşe verir.

Arnold Paul
1700 yılında Medvegiada doğmuştur. 1727 yılında genç bir asker olan Arnold Paul, Belgrad civarındaki kasabasına geri döner ve askerliği boyunca biriktirdiği parayla bir ev alıp evlenir. Arnold'un üzerinden asla atamadığı melankoninin sebebini uzun bir süre boyunca merak eden karısına Arnold en sonunda gerçeği açıklar ve askerliği sırasında uzak bir kasabada boynunu ısıran ve kanını emmeye çalışan bir vampirle mücadele etmek zorunda kaldığını söyler. Vampiri mezarına kadar takip edip onu öldürmeyi başardığını, ve bir vampire dönüşmemek için söylentilerden öğrendiği gibi vampirin mezar toprağından yediğini, kanından içtiğini ve yaralarını vampir kanıyla yıkadığını itiraf eder. Bu itiraftan sadece birkaç gün sonra, Arnold oldukça yüksek bir saman yükünün tepesinden düşer ve 3 gün sonra can verir. Gömülmesinden bir ay sonra köy halkı, Arnoldun geceleri dolaşırken görüldüğünü söylemeye başlar. Onunla direkt temasa geçen kişilerse birkaç gün geçmeden ölürler. Birkaç gece saldırısının ardından, konu yetkililere iletilir. Arnold'un mezarı açıldığında bedeninin hiç bozulmadığı ve dudağının kenarlarında taze kan kalıntıları bulunduğu görülür. Arnold'un kalbine bir kazık saplanır ve Arnold yüksek sesle haykırır; bunun üzerine bedeni yakılır. Aynı işlem, Arnoldun saldırısı sonucu öldüğü söylenen kişilerin bedenlerine de uygulanır. Olaydan beş sene sonra, 1731 yılında, aynı bölgede gece saldırıları tekrar başgösterir. 3 ay işçinde 17 kişi saldırıya uğrar. Yetkililer tarafından ifadeler doğrultusunda açılan bir takım mezarlarda vampirlere rastlanır. Bu yeni vampirler de yakıldıktan sonra, bölge tekrar huzura kavuşur. Bu olay hakkında aralarında askeri doktorlar ve yöneticilerin de bulunduğu tanıkların verdiği ifadeler, bir takım dosyalarda hala saklanmaktadır.

Peter Plogoyowitz
Kisolova adındaki bir Macaristan kasabasında yaşayan Peter Plogoyowitz, ölümünden 3 gün sonra geceyarısı kasaba sokaklarında yürürken görülür. Zaman içinde Peter, insanlara saldırmaya ve 24 saat içinde ölmelerine neden olmaya başlar. Bu olaylar üzerine yetkililere başvuran kasaba halkı, Peterin cesedinin incelenmesi için gereken izni alır ve mezarı açarlar. Peterin cesedinin bozulmamış bir halde olduğunu gören halk, kalbine bir kazık saplar ve taze kanın her yere fışkırmasını hayret ve korkuyla izler. Peterin bedeni yakıldıktan sonra, kasabadaki kabus biter.


Çeşitli Kültürlerde Vampiric Varlıklar
  • Asasabonsam (Batı Afrika): Demir dişlere ve insan görüntüsüne sahip varlık. Ormanda yaşar ve avlanır. Avını yakalamak için kanca şeklindeki ayaklarını kullanır.
  • Aswang (?): Gündüz insan, gece vampir olan çok güzel bir kız olarak tasvir edilir. Kan içeceği zaman büyük bir kuşa dönüşür ve kanı, sivri ve içi boş dilini kurbanının boğazına saplayarak içer.
  • Asema (Güney Afrika): Gündüzleri yaşlı biri görüntüsünde olan varlık, geceleri mavi bir ışık kütlesine dönüşür ve avlanır.
  • Baobban Sith (İskoçya): Kız, karga veya kuzgun kılığına girebilen kötü perilerdir. Erkeklerin aklını başından alıp kanlarını içerler.
  • Bas (Malezya): Genellikle domuz kanıyla beslenen bir varlıktır. Medeniyetten uzak durmayı tercih etse de, zaman zaman insan kanıyla da beslendiği söylenir.
  • Brahmaparusha (Hindistan): Kafasını çevreleyen bağırsaklar ve içinden kan içtiği kurukafa ile tasvir edilir.
  • Chiang Shih (Çin): Bir ışık kütlesi larak tasvir edilen ve insan kanı içen ölülerdir.
  • Cihuateteo (Aztec): Geceleri çocuklara saldıran, bembeyaz bir tene sahip kadın görüntüsündeki varlık.
  • Dearg-Du (İrlanda): Hakkında çok az şey bilinen bu varlıkları durdurmanın yolu, mezarlarının üzerini çok ağır taşlarla kapatmaktır.
  • Ekiminu (Assyrian): Yarı vampir, yarı hayalet bir yaratıktır. Görünmez olabilirler ve insanlara saldırırlar. Ahşap silahla öldürülebildikleri söylenir.
  • Kappa (?): Yeşil-sarı bir tene sahip yuvarlak gözlü çocuk görüntüsündeki varlık. Su kenarlarında, suya yaklaşan canlıları içeri çekip tüm kanlarını anüslerinden içmek suretiyle beslenir.
  • Kathakano (Crete)
  • Lamia (Yunanistan): Yarı insan, yarı hayvan görüntüsündeki varlık. Üst tarafı insanken, alt kısmı çoğunlukla yılan formundadır. Kurbanlarını yer ve kanını içer.
  • Lamiai (Libya): Küçük çocukların kanlarıyla beslenen bir varlık. Aynı zamanda, genç erkekleri kendine çekebilmek için güzel kız formuna da girebilir.
  • Langsuyar (Malezya): Ağaçlarda yaşayan ve çocukların kanını emen bir varlık.
  • Lidérc (Macaristan): İnsan, hayvan veya ışık görüntüsünde olabilen bir varlık.
  • Loogaroo (Haiti): Şeytana götürdüğü kan karşılığında büyü gücüne sahip olan yaşlı kadın formundaki varlık. Bedeninden çıkarak ışık formunda dolaşabilme yeteneğine de sahiptir.
  • Nosferatu (Slav)
  • Mulo (Gypsy)
  • Nora (Macaristan): Şiddetli bir biçimde ölüp, intikam için geri dönen ölüler.
  • Obur (Bulgaristan): Yüksek sesler çıkaran ve eşyaları yerinden oynatabilen kan içici bir varlık.
  • Pelesit (Malezya): Genelde Polong ile birlikte hareket eden bir varlık.
  • Penanggalan (?): Kafasını elinde taşıyan; yeni doğmuş bebeklerin ve annelerinin kanını emen kadın.
  • Pisachas (Hindistan): Et yiyen öfkeli varlıklar.
  • Polong (Malezya): 3 cm boyunda olup cadılara hizmet eden kadınlar. Cadıdan alınan günlük kan karşılığında hizmet ederler.
  • Pontianak (Malezya): Baykuş görünümüne dönüşen yeni doğmuş çocuk.
  • Rakshasa (Hindistan): Mezarlıkta yaşayan ve büyüler yapan iblisler olarak tasvir edilirler. Yarı insan - yarı hayvan olarak tasvir edilirler.
  • Redcaps (İskoçya): Eski şatoları ve evleri ele geçiren ruh. Ele geçirdiği yerde kalan kişiyi rahatsız ettiği ve kanından almaya çalıştığı söylenir.
  • Strigoi (Romanya)
  • Succubus (dişi)/ Incubus(erkek) (Avrupa): Kurbanıyla cinsel ilişkiye girerek, ilişki sırasında salgıladığı cinsel enerjiyle beslenen varlık. Evlere davetsiz olarak girer ve başka kişilerin görüntüsüne bürünebilir. Kurbanlarıyla genelde birden fazla kez ilişkiye girerler. Succubus'un kurbanı, bu olayı bir rüya olarak deneyimler.
  • kuyan (Trinidad): Geceleri bedenini bırakarak mavi bir ışık topu olarak gezinir. Yakalandığı takdirde bir hayvana dönüştüğü söylenir.
  • Tenatz (Montenegro): Ölmüş insanların bedenlerini ele geçirip kontrol altına alan ruhlardır. Geceleri gezinip, uyuyanların kanlarını içer. Mezarlara girip çıkmak için farelere dönüşebildikleri söylenir.
  • Tlahuelpuchi (Aztec): Hayvanlara dönüşebilen, ve kurbanlarının kanını içen kadın görüntüsündeki varlıktır. Genellikle hindi, köpek ve kediye dönüştüğü söylenir.
  • Upierczi (Polonya, Rusya): Dillerinin altındaki iğneyle kurbanlarından geceleri kan emen vampir. Sadece yakılarak yok edilebilir; ve yakıldığında bedeni yok olmak yerine bir sürü küçük sürüngen ve kemirgene dönüşecek olan parçalara ayrılır. Yakma işleminden sonra ortaya çıkan bu hayvanlardan herhangi biri kaçarsa, Upierczi'nin de serbest kalacağı ve intikam için geri geleceği söylenir.
  • Ustrel (Bulgaristan): Cumartesi günü doğup, baptizm işleminden önce ölen çocuklardır. Gömülmelerinin 9. gününde mezarından çıkıp civardaki koyunlara ve diğer hayvanlara saldırdıkları ve kanlarını içtikleri söylenir.
  • Vetala (Hindistan): Betail olarak da bilinen bu varlık, ölmüş insanların bedenlerini kontrol altına alan bir varlıktır.
  • Vrykolakas (Yunanistan): Geceleri insanlara saldıran varlık; diğer kültürlerde Lampir (Boşnak), Vurvulak (Albanian), Upirina Vukodlak (Sırbistan) olarak da bilinir.
  • Yara-ma-yha-who (Avusturalya): 1-1,5 metre boylarında kırmızı, dişsiz, kısa boylu, büyük kafalı ve el-ayak parmakları ahtapot görüntüsünde olan insanımsı varlık. Ağaçlardan insanlar üzerine atlayıp el ve ayak parmaklarıyla kanlarını içtikleri söylenir.
  • Yatu-Dhana (Hindistan) :Raksha'ların artıklarıyla geçinen varlıklardır.

Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 06:02
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
pesimist - avatarı
pesimist
Ziyaretçi
29 Ocak 2013       Mesaj #9
pesimist - avatarı
Ziyaretçi
Vampirler hakkında bilmediğiniz 40 şey

Vampirler…
Korku edebiyatının hatta genel olarak kurgu edebiyatının çok önemli bir parçası olmuş bu ‘yaratıkların’ gerçek olabileceği düşüncesi tarihte büyük yer edinmiştir. Bram Stoker’ın ünlü kurgu romanı Dracula dahi gerçekte var olan bir Kazıklı Voyvoda karakterinden esinlenilerek yazılmıştır. Yakın zamanda da Buffy the Vampire Slayer Angel ve New Moon gibi vampir efsaneleri gerek televizyonları gerekse beyaz perdeyi kaplamıştır. İşte bu ilginç ve merak uyandıran ‘tür’ hakkında önemli bilgiler.

1. Çoğu araştırmacı İngilizce ‘vampire’ kelimesinin Macarca vampir ya da cadı anlamına gelen eski Türkçe upiorupper upyr kelimelerinden geldiğini düşünür. Diğer araştırmacılarsa kelime kökeninin Yunanca ‘içmek’ anlamına gelen bir kelimeden ya da ‘hastalıklı’ anlamına gelen nosophoros kelimesinden türediğini söyler. Sırpça bamiiup ya da Sırp-Hırvat pirati kelimelerinden türemiş olma olasılığı da vardır. Pek çok kültürde vampir kelimesine karşılık gelen bir terimin olması vampirlerin insan bilincinde yer etmiş olduğunu gösteriyor.

2. Bir grup vampire küme sürü topluluk kütle ya da klan denilebilir.

3. Büyük olasılıkla tüm zamanların en meşhur vampiri Kont Dracula Tesniye (Tevrat) alıntısı yapmıştır: “Kan hayattır.”

4. Susam Sokağı’nın vampir kuklası Count von Count gerçek bir vampir mitine dayanır. Bir vampirin insana gelmesini önlemek için önerilen yollardan biri kapının dışına tohum ya da pencere önüne balık ağı atmaktır. Vampirler kendilerini tohumları ya da ağdaki delikleri saymaya zorunlu hissedeceklerdir ve bu da güneş doğana kadar onları oyalar.

5. Dolmen adı verilen tarih öncesi taş yapıtlar kuzeybatı Avrupa’da ölülerin mezarları üzerinde bulunuyor. Antropologlar vampirlerin uyanmasını önlemek için bu anıtların yapıldığını zannediyor.

6. Porphyria (aynı zamanda vampir ya da Dracula hastalığı da denilir) adı verilen nadir bir hastalık güneş ışığına aşırı hassasiyet ve bazen kıl yoğunluğu gibi vampirlere özel semptomlar göstermektedir. Ekstrem bazı durumlarda dişler kırmızımsı kahverengi renk alır ve sonunda hasta aklî melekelerini bile yitirebilir.

7. Vampir olmakla suçlanan insanların aslında cinsel anlamda kana susama anlamına da gelebilecek olan haematodipsia ve gündüz körlüğü olarak bilinen hemeralopia hastalığından muzdarip olabileceği söyleniyor. Anemi (kansızlık) de sıklıkla vampir saldırısı geçirmiş bir insanda olan bir hastalık olarak görülür.

8. En ünlü ‘gerçek vampirlerden’ biri de gençlik güzelliğini koruyabilmek adına genç kızlara işkence ederek etlerini ısıran ve kanlarında banyo yapan Kontes Elizabeth Bathory’dir (1560 – 1614).

9. Vampir efsanelerinin kökeni Eflaklı Voyvoda ya da Kazıklı Voyvoda (1431 – 1476) olarak da bilinen tarihi kimliğe dayanıyor olabilir. Voyvoda’nın şapkalarını insanların kafasına çivileme canlı canlı derilerini yüzme ve kazıklara geçirme gibi huyları vardı. Aynı zamanda düşmanlarının kanının içine ekmek banıp yemesini de severdi. İsmi Voyvodaejderin oğlu ya da Dracula anlamına gelmektedir. Bu yüzden de kendisi tarihin Dracula’sı olarak tanınır. Kazıklı Voyvoda 1476 senesinde cinayete kurban gitmiş olsa da mezarının boş olduğu söylentileri vardır.

10. Vampirlere dair en eski bulgular M.Ö. 4000’lere dayanan eski Sümer ve Babil mitlerinde görülür. Bu mitlerde ekimmu ya da edimmudan (kaçırılan anlamında) bahsedilir. Ekimmu düzgün bir biçimde gömülmemiş ve intikamını alabilmek için kızgın bir ruh olarak yaşayanların kanını emmeye gelmiş bir çeşit uruku ya da utukkudur (iblis güç).

11. Mısır yazıtı Pert em Hru’ya (Mısır Ölüler Kitabı) göre ka (ruhun beş parçasından biri) belirli kurbanları almaz kha olarak mezarından kalkarak kendi besinini arar. Bunun sonucunda yaşayanların kanını da içebilir. Ayrıca Mısır tanrıçası Sekhmet’in de kan içtiği bilinmektedir. Hint tanrıçası dişli Kali’nin içinde de kuvvetli bir kan arzusu vardı.

12. Çinli vampirlere ch’iang shih (ceset dansçısı) adı verilirdi ve bunların kırmızı gözleri çarpık pençeleri olurdu. Kadınlara saldırmalarına sebep olan güçlü bir cinsel dürtüleri olduğunu söylenir. Büyüdükçe ch’iang shih uçma kabiliyeti kazanır beyaz saçları çıkar ve kurta dönüşebilir.

13. Vampirler ve zombiler yaşayan ölü statüsüne girse de ait oldukları mitolojiye bağlı olarak aralarında bazı farklılıklar olabilir. Örneğin zombilerin vampirlere göre daha düşük IQ’ya sahip olduğu sade kandan çok beyin ve eti tercih ettikleri sarımsağa bağışıklıkları olduğu aynada çoğunlukla yansımaları olduğu çürüyen kaslarına bağlı olarak yavaş hareket ettikleri kiliselere girebildikleri ve ateş ya da güneş ışığından kesin olarak korkmadıkları düşünceleri çoğunlukla Afrika mitolojisinden kaynaklanmaktadır.

14. Vampir isterisi veşüphe duyulan vampirleri ‘öldürmek’ için ortaya çıkan ceset tahripleri on sekizinci yüzyıl ortalarında Avrupa’da öyle sapkınca bir hâl almıştı ki bazı hükümdarlar cesetlerin mezarlarından çıkarılmasını önlemek için yasalar çıkardılar. Bazı bölgelerde toplu isteri vampir olduğuna inanılan insanların halk içinde idamına bile sebep oldu.

15. İngilizce dilindeki vampir hakkında ilk kurgu eser John Polidori’nin Vampyre eseridir ve yanlışlıkla Lord Byron’ın adıyla basılmıştır. Polidori (1795-1821) aslında Byron’ın doktorudur ve vampirini de Byron’dan esinlenerek yaratmıştır.

16. İlk vampir filminin 1912’de çekilen ‘5 No’lu Evin Sırları’ olduğu zannedilmektedir. Murnau’nun sessiz siyah-beyaz filmi Nosferatu daha sonra 1922 senesinde gelmiştir. Ancak Tod Browning’in Dracula’sı ( Bela Lugosi’nin oynadığı erotik sevimli smokin ve pelerinle dolaşan aristokrat vampirle) vampir filmleri ve edebiyatının kilometre taşı olmuştur.

17. Vampirlerin hayvanlar âlemi üzerinde kontrolü olduğu ve yarasa sıçan baykuş güve tilki ya da kurt biçimlerini alabileceği söylenir.

18. 2009’da ağzına taş sıkıştırılmış on altıncı yüzyıldan bir kadın kafatası salgın kurbanlarının kalıntıları yakınında bulundu. Bu dönemde vampir olduğundan şüphe duyulan birinin ağzına diğer salgın kurbanlarının cesetlerini yememesi ya da yaşayanlara saldırmaması için taş konulması sıra dışı bir durum değildi. Aynı zamanda hıyarcıklı vebanın Avrupa’da yayılmasının sebebi olarak da dişi vampirler gösteriliyordu.

19. Joseph Sheridan Le Fany’nin 1872 senesi kısa gotik romanı dişi bir vampir olan Carmilla’yı anlatır ve Bram Stoker’ın Dracula’sını büyük ölçüde etkilemiş olduğu düşünüldüğü gibi dişi ve lezbiyen vampirlerin prototipini oluşturduğu da söylenir. Hikâyede Carmilla’nın vampir olduğu anlaşılır ve kanla dolu tabutu içinde göğsüne kazık saplanır kafası kesilir ve yakılır.

20. Bram Stoker’ın Dracula’sı (1897) vampir mitolojisinde önemli bir etki olarak yerini korumaktadır ve asla baskıdan kalkmamıştır. Kimi akademisyenler bunun açık bir Hristiyan alegorisi olduğunu söylerken kimileri Victoria dönemindeki bastırılmış psiko-seksüel endişeleri yansıttığını söyler.

21. Pek çok efsaneye göre biri vampir olduğundan şüphe edilen biri tarafından ısırılırsa yakılmış bir vampirin küllerini içmelidir. Vampir saldırılarından korunmak içnse ekmeği vampir kanına bulayarak onu yemelidir.

22. Eşiklerin tarihî anlamda önemli bir sembolik değeri vardır ve bir vampir davet edilmediği sürece eşiklerden geçemez. Eşiklerle vampirler arasındaki ilgi suç ortaklığı ve izinle alakalı bir olgu gibi görünmektedir. Kötülere bir defa izin verildiği takdirde kötülük tekrar tekrar o eşikten içeri girebilir.

23. Hristiyanlık öncesi vampirleri geri püskürtme yöntemleri arasında sarımsak akdiken dalları üvez ağacı (daha sonraları haç yapmak için kullanıldı) tohum dökme ateş mezar kazıcının küreğiyle baş kesme tuz (korunma ve saflıkla bağlantılandırılırdı) demir çan horoz ötmesi nane şekeri akan su ve vampir olduğundan şüphelenilen birini dört yol ağzına gömme de vardı. Cesetlerin yüzü toprağın iç kısmına gelecek şekilde gömme gibi bir durum da vardı. Bu sayede vampirlerin çıkmak için yanlış yöne doğru kazı yapacakları ve toprağın içinde kaybolacaklarına inanılıyordu.

24. Hristiyanlığın yayılmasının ardından bu yöntemler arasına kutsal su haç aşai rabbani ayini ekmeği de katıldı. Bu metodlar çoğunlukla vampir için ölümcül olmuyordu ve etkinlikleri kullanan kişinin inancına göre değişiyordu.

25. Geleneksel bir vampir püskürtücü olan sarımsak 2000 seneden fazla bir süredir bir korunma yöntemi olarak kullanılmaktadır. Antik Mısırlılar sarımsağın tanrının bir hediyesi olduğuna Roma askerleri kendilerine cesaret verdiğine denizciler geminin batmasını engellediğine ve Alman madenciler onlar yeraltındayken kötü ruhlardan uzak tuttuğuna inanırlardı. Pek çok kültürde gelinler korunmak içn gelinliklerinin altında sarımsak taşırlardı ve sarımsak dişleri insanları çeşitli hastalıklardan korumak için kullanılıyordu. Günümüz bilim adamları da sarımsaktaki yağınalisinin oldukça etkili bir antibiyotik olduğunu söylüyor.

26. Güneş ışığının vampirleri öldürebileceği düşüncesi 1950’lerde Filipinler’deki batıl inançlı gerillaları korkutmak için Amerikan hükümeti tarafından başlatılmış olabilecek modern bir uydurma gibidir. Güneş ışığını bir vampir bir başka vampiri öldürmek için kullanabileceği gibi (Ann Rice’ın popüler romanı Vampirle Görüşme’de olduğu gibi) Lord Ruthven ve Varney de güneş ışığında yürüyebilen vampirler olduğunu gösteriyor.

27. Vampirlerin tabutta uyuması gerektiği efsanesi büyük olasılıkla cesetlerin mezarlarında ya da tabutlarında aniden doğrulup oturduklarını anlatan mezar kazıcılar ve cenaze levazımcılarından çıkmıştır. Bu ürkütücü fenomen çürüme evresinden kaynaklanıyor olabilir.

28. Kimi efsanelere göre vampirler eski eşleriyle cinsel birliktelik yaşayabilirler ve bunun sonucunda da hamilelik durumu ortaya çıkabilir. Aslında bu inanç bekar kalması beklenilen bir dulun nasıl hamile kaldığını da açıklayabilecek türdendir. Ortaya çıkan çocuğa Bulgarca gloglave (glog) ya da Türkçe vampir adı verilir. Ancak afaroz edilmek yerine çocuk vampirleri öldürme yeteneğine sahip olan bir kahraman olarak görülür.

29. Stephanie Meyers’ın yazdığı Alacakaranlık kitap serisi (Alacakaranlık Yeni Ay Tutulma Şafak Vakti) filme gidenler arttıkça daha popüler bir hâl aldı. Meyers vampir mitolojisi konusunda bir araştırma yapmadığını itiraf ediyor. Aslında onun vampirleri pek çok açıdan gelenekleri bozuyor. Örneğin sarımsak kutsal şeyler ya da güneş ışığı onlara zarar vermiyor. Bazı eleştirmenler gençlerdeki cinsel gerilimi ve dışlanmışlık duygusunu yakalayabildiği için kitabı övüyor.

30. Hollywood vampirleri ve edebiyattaki vampirler folklorik vampirlerden ayrılık gösteriyor. Örneğin Hollywood vampirleri genelde solgun aristokrat çok yaşlı kendi topraklarına ihtiyaç duyan doğa üstü denilebilecek derecede güzel ve vampir olabilmek için ısırılması gereken karakterler olarak gösteriliyor. Buna karşılık olarak folklorik vampirler (Bram Stoker’dan önce) genellikle sıradan ve yakın zamanda ölmüş kimselerdir. İlk olarak biçimsiz kan torbaları olarak görünürler kendi topraklarına ihtiyaç duymazlar ve sıklıkla göğüslerine kazık saplanarak ya da saplanmadan ölüdürülürler.

31. Folklorik vampirler yalnızca ısırıkla vampir olmazlar. Bir zamanlar kurt adamlarsa büyücülük yaptılarsa aforoz edilmişlerse intihar etmişlerse yasaklı çiftlerin gayri meşru çocuklarılarsa ya da vaftiz edilmeden ölmüşlerse de vampir olabilirler. Bunun yanı sıra kurtların öldürdüğü bir koyunun etinden yiyen yedinci çocuk olarak doğan bir vampirin beğendiği hamile bir kadının çocuğu olan gömülmemiş bir cesedin üzerinden geçmiş bir rahibe olan dişli doğan ya da gömülmeden cesetleri üzerinden bir kedi atlayan herkes vampire dönüşebilir.

32. Vampir folklöründe vampirler öncelikle kemikleri olmayan yumuşak ve belirsiz bir biçim olarak görünürler. “Kırmızı parlak gözleri ve kan emmek için yüzünde burnu yerine bulunan keskin uzvuyla ‘bir kan çuvalıydı’. 40 gün yaşayabilse kemikleri ve bir bedeni olur daha tehlikeli öldürülmesi zor bir hâl alırdı.”

33. Bir vampiri tanımlamak için kan içme özelliği yeterli olmasa da akıl almaz bir şey olduğu kesindir. Kimi kültürlerde kurbanın kanını içmek içene kurbanın kuvvetini verebilir bir hayvanın özelliğini almasını sağlayabilir ve hatta bir kadını daha doğrugan hâle getirebilir. Aynı zamanda kırmızı renk de pek çok vampir ritüelinde bulunmaktadır.

34. Bazı vampir öykülerinde vampirler evlenebilir; kasaplık berberlik ya da terzilik gibi vampirlere uygun işler bulabilecekleri bir başka kente taşınabilirler. Kasap olabilmeleri durumu kasapların ‘kurbancı’ soyundan geldiği analojisine dayanıyor olabilir.

35. Balkanlarda belli bölgeler balkabağı ya da karpuz gibi meyvelerin on günden fazla dışarıda kalması ya da yeni yılda tüketilmemesi durumlarında vampire dönüşebileceklerine inanır. Vampir balkabakları ya da karpuzlardan dişleri olmadığı için genelde korkulmazdı. Meyvelerin üzerinde görülen kan da buna istinaden vampire dönüşebileceğine dair bir işaret olarak algılanır.

36. Denizkızları da vampire dönüşebilir ancak onlar kurbanlarının kanını değil nefeslerini emer.

37. 20. yüzyılın sonuna kadarki zaman diliminde vampirler hakkında 300’den fazla film yapıldı ve bunun yüzden fazlasında Dracula vardı. 1000’den fazla vampir romanı çıkartıldı ve bunların çoğunun basımı son 25 sene içerisinde gerçekleşti.

38. Son yıllarda çocuk edebiyatının en popüler vampiri vejetaryen bir vampir olarak mutlu biçimde hayatını sürdüren sevimli tavşan Bunnicula’dır.

39. Bazı tarihçiler Prens Charles’ın doğrudan Dracula’nın oğlu olan Kazıklı Voyvoda’nın soyundan geldiğini söylemektedir.

40. Vampir mitolojisinde yakın zamandan en iyi bilinen gelişme Buffy the Vampire Slayer ve ‘yan-ürünü’ Angel’la olmuştur. Buffy vampirizmi genç bir vampir avcısının oldukça gerçekçi yirminci yüzyıl dünyasından anlatarak modernize ettiği için ilginç gelir. Buffy rolündeki Sarah Michelle Gellar arkadaşlarıyla vampirlerin peşinden koşar. Dikkat çekmesinin bir diğer sebebi de akademik çevrelerde ‘Buff Araştırmaları’ diye bir şeyin oluşmasına sebep olmasıdır.


Kaynak: spatyom.com
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

12 Ocak 2020 / Misafir Cevaplanmış
30 Haziran 2015 / ThinkerBeLL X-Sözlük
19 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Rüya Tabirleri
10 Haziran 2011 / _Yağmur_ Taslak Konular
21 Mayıs 2014 / cullc Cevaplanmış