Arama

Kıssadan Hisseler - Sayfa 10

Güncelleme: 10 Aralık 2018 Gösterim: 78.418 Cevap: 180
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
12 Mayıs 2006       Mesaj #91
arwen - avatarı
Ziyaretçi

BALİNA ZİYAFETİ


Ashab-ı Kiram'dan Cabir r.a. Hazretleri anlatıyor:
Sponsorlu Bağlantılar
Rasulullah s.a.v. bizi bir müfreze (askeri birlik) ile göndermişti. Başımıza da Ebu Ubeyde'yi komutan tayin etmişti. Kureyş'e ait bir kervanı ele geçirmekle vazifeliydik. Azık olarak da bize bir dağarcıkta hurma verilmişti. Başka azığımız yoktu. Ebu Ubeyde, bize birer tane hurma veriyordu.
- O bir hurmayı ne yapıyordunuz? diye sorulunca dedi ki:
- Çocuğun emmesi gibi o hurmayı ağzımızda tutup emiyorduk. Sonra da üstüne su içiyorduk. Bu bize bir gün bir gece yetiyordu. Değneğimizle ağaç yapraklarını çırparak, düşen yaprakları su ile ıslatıp yiyorduk.
Böylece yolumuza devam ettik. Deniz kıyısına vardık. Deniz kıyısında büyük bir kum tepesi gibi bir şeyin yükseldiğini gördük. Yanına vardığımızda kıyıdaki şeyin anberbalığı (balina) denen hayvan olduğunu gördük. Ebu Ubeyde önce:
- Bu leştir, dedi. Sonra da şunu söyledi:
- Hayır. Biz Rasulullah s.a.v.'in elçileriyiz ve Allah yolundayız. Zaruret haline düştük. Bundan yiyiniz.
Biz yaklaşık bir ay boyunca o hayvanın etiyle geçindik. Üçyüz kişiydik ve şişmanlamıştık. Hayvanın göz çukurundan testilerle yağ alıyorduk, öküz büyüklüğünde et parçaları koparıyorduk. Ebu Ubeyde bizden onüç kişiyi alıp hayvanın göz çukuruna oturtmuştu. Kaburga kemiklerinden birini alıp yere dikti; sonra en yüksek deveyi binicisiyle onun altından geçirdi. Bu hayvanını etinden pastırma yapıp azık ettik.
Medine'ye geldiğimiz zaman Rasulullah s.a.v.'in yanına vardık. Bu durumu kendisine anlattığımızda dedi ki:
- O, Allah'ın size çıkarıverdiği bir rızıktır. Yanınızda onun etinden bize yedireceğiniz bir şey var mı?
Biz de getirdiğimiz etlerden bir miktarını Rasulullah s.a.v.'e gönderdik, O da etten yedi.
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:44
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
12 Mayıs 2006       Mesaj #92
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi

'ARKADAŞINI AL, BERABERCE CENNETE GİRİN'


Hz. Enes (r.a.) anlatıyor:
Sponsorlu Bağlantılar
'Resûlüllah (s.a.v.) ile beraber bulunuyorduk. Bir ara azı dişleri görülecek şekilde gülümsedi. Sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular:
'Ümmetimden iki kişi Allâh'ın huzuruna gelirler. Birisi,
-Yâ Rab, benim bunda hakkım var; hakkımı bundan al, bana ver, der. Allah Teâlâ da ötekine,
-Hakkını ver, buyurur. Adam,
-Yâ Rab, bende sevap nâmına bir şey kalmadı, der. Cenâb-ı Hakk,
-Baksana, bu adamın sevabı kalmadı, ne dersin? buyurur. Adamcağız,
- O halde benim günahlarımdan alsın, der. Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz bunu anlatırken gözleri yaşardı ve, 'O gün büyük bir gündür. İnsan; günâhının alınmasını ister' dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ hak sahibine,
-Başını kaldır ve cennete bak, buyurur. Adamcağız,
- Yâ Rab, inci ile işlenmiş, gümüşten apartmanlar ve altından köşkler görüyorum. Bunlar hangi peygamber, hangi sıddîk veya hangi şehitler içindir? der. Allah Teâlâ,
-Bunlar, bana ücretini verenler içindir, buyurur. Adamcağız,
-Bunların hakkını kim ödeyebilir? der. Hz. Allah,
-Sen istersen bunlara sahip olabilirsin, buyurur. Adam,
-Nasıl olur, yâ Rab? deyince, Cenâb-ı Hakk,
-Hakkını bu adama bağışlamakla, buyurur. Adam,
-O halde ben bunu affettim, der. Allahü zû'l-Celâl hazretleri de,
-Arkadaşını al, beraberce cennete girin, buyurur.
Sonra Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz,
'Allah'tan korkun, Allah'tan korkun ve siz de kendi aranızı düzeltin. Bakınız, bizzat Hazret-i Allah mü'minlerin arasını buluyor' buyurmuşlardır.

BAŞKA DUÂ BİLMEZ MİSİN?


Bir şahıs, Harem-i Şerîfin kapısında, Ey doğrulara yardım eden, haramlardan kaçınanları koruyan Allâhım!.. diyerek hep aynı duâyı okuyordu. Ona, Sen başka duâ bilmez misin? dediler. O şöyle açıkladı, bu duâyı tekrar etme sebebini:
Ben Beyt-i Şerîfi tavâf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla îmânım mücâdeleye tutuştular. Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar dedi şeytanım. Îmânım ise, Bu haramdır, boşuna saklama; sahibini bul, teslim et! dedi. Ben böyle mücâdele içinde iken, birinin sesi duyuldu:
Burada, içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin, ona otuz altın müjde vereyim!
Bin haramdan otuz helâl hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken, bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce, hemen satın aldım. Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kısım Araplar gelip gizlice konuşmaya başladılar. Köleden ne konuştuklarını sordum. Saklamayıp aynen anlattı:
Ben Mağrip sultânının oğluyum. Babam, Habeş melikiyle cenk edip savaşı kaybetti. Beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam bunları göndermiş, elli bin altın da vermiş ki, beni satın alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin, kendi evlâdın gibi baktın. Bundan dolayı memnun kaldım. Bunlar beni satın alacaklar; sakın az altına râzı olma, elli bin altına sat beni.
Dediği gibi oldu. Elli bin altına sattım köleyi. Bu kadar büyük sermaye ile bir kısım mallar alıp Bağdata gittim. Orada açtığım dükkânda mallarımı satıyordum. Bir tanıdığım gelip, Meşhur bir tüccar dostum vefât etti, ay gibi güzel kızcağızı yalnız kaldı. Gel bunu sana alalım dedi. Ben de kabul ettim. Kızın, çehiz olarak getirdiği birtakım tabakların üzerinde içi altın dolu keseler vardı. Hepsinin üzerinde de biner altın yazılı iken, birinde dokuz yüz yetmiş altın yazılı idi. Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dediki:
Babam bu keseyi Harem-i Şerifte kaybetmiş. Bulan bir helâlzâde keseyi iâde edince, otuz altını ona müjde olarak vermiş, ondan geriye kalanlardır bu kesedeki altınlar.
Bunun üzerine ben Allâha hamd ve şükürlerde bulundum; bunlar hep doğruluğun, iyiliğin bereketi, diyerek hâdiseyi kızcağıza anlattım. Sürur ve saâdetimiz daha da perçinlenmiş oldu!.. (Nevâdir-i Süheylî, Sayfa: 280-81)
Evet, enteresan bir hâdise. Doğruluk ve dürüstlüğün neticesini göstermesi bakımından verdiği mesaj oldukça mühim. Kaldı ki bu, sadece dünyadaki semeresi. Âhiretteki karşılığı ise, ebedî bir saâdet. Rabbimiz cümlemizi, îmânımızın sesine kulak vererek sadâkat ve istikametten ayırmasın. Âmîn...
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:44
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Mayıs 2006       Mesaj #93
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Küçük bir şey başarınca her şeyi başaracağını zannetmek şeytanî bir vehimdir.
***
Lanet lanet, kin kin, gayz da gayz doğurur; bunların hiçbirinin sevgiyi netice vermeyeceği ise açıktır.
***
Cenâb-ı Hakk'a sunacağımız ameller arasında duadan daha güçlüsü ve tesirlisi yoktur.
***
İradesini ortaya koyma gibi bir cehdi olmayanın mevcûdiyetinden söz edilemez.
***
Bir mü'minin başkalarının hidayeti hususundaki ızdırabı, onun Allah'a imanı ve ötelere olan inancı ölçüsündedir. Kimin ne kadar inancı varsa o ölçüde ızdırabı vardır.
***
Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) karşılaştığı herkese sunduğu ilk armağan bir demet tebessümdü. İçi kan ağlarken bile bu böyleydi.
***
“Allah özenerek yaratmış” tabiri bana çok yakışıksız geliyor ve öyle demeyi tasvip etmiyorum; Cenâb-ı Hak, en mükemmel şeylere dahi “Ol” der, o da olur.
***
Temsil önemli, temsilde temâdî daha önemlidir. O da temsil edilecek hususları fıtrata mâletmeye bağlıdır.
***
Farklı bir Peygamberin ümmeti olma farklılığını sergilemek gerekir.
***
Makam-mansıba kat'iyen tâlip olmayın! Size bir vazife verilirse, ‘Ben buna lâyık değilim' deyin ve sizden alınana kadar o işin hakkını vermeye çalışın!
***
Kendi arzusu üzerine bir yere baş olanlardan huzur bulan hiç görülmemiştir; bu hakikatin aksine misal teşkil edebilecek tek bir kişi bile gösterilemez.
***
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:44
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
12 Mayıs 2006       Mesaj #94
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

ALLAH var


Adamin biri her zaman yaptigi gibi saç ve sakal trasi olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete basladilar.. Degisik konular üzerinde konustular. Birden ALLAH ile ilgili konu açildi... Berber: " Bak adamim, ben senin söyledigin gibi Allah'in varligina inanmiyorum."
Adam: " Peki neden böyle düsünüyorsun?" Berber: " Bunu açiklamak çok kolay. Bunu görmek için disariya çikmalisin. Lütfen bana söyler misin, eger ALLAH var olsaydi, bu kadar çok hasta insan olur muydu, terkedilmis çocuklar olur muydu? ALLAH olsaydi,kimse aci çekmezdi. ALLAH olsaydi, bunlarin olmasina izin verecegini sanmiyorum..." Adam bir an durdu ve düsündü, ama gereksiz bir tartismaya girmek istemedigi için cevap vermedi. Berber isini bitirdikten sonra adam disariya çikti. Tam o anda caddede uzun saçli ve sakallı bir adam gördü Adam bu kadar daginik göründügüne göre belli ki tras olmayali uzun süre geçmisti. Adam berber dükkanina geri döndü. Adam: " Biliyor musun ne var, bence berber diye birsey yok Berber: " Bu nasil olabilir ki? Ben buradayim ve bir berberim"
Adam: " Hayir, yok. Çünkü olsaydi, caddede yürüyen uzun saçli ve sakalli adamlar olmazdi." Berber: " Himmm... Berber diye birsey var ama o insanlar bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?" Adam: " Kesinlikle dogru! Püf noktasi bu! ALLAH var, ve insanlar ona gitmiyorsa, o ne yapabilir ki? Iste dünyada bu kadar çok aci ve keder olmasinin nedeni!"
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:44
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
13 Mayıs 2006       Mesaj #95
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi

Somuncu Baba


Hamidettin-i Aksarayi hazretleri Yıldırım Beyazıt zamanında Bursa'da ekmek yapar satardı. Onun ekmeklerini şehir halkı âdeta yağmalarcasına alırlardı. Nasıl bir hamur yoğuruyordu da, bu derece lezzetli ekmek yapıyordu, bu kimsenin malumu değil onun
"Somunlar ... Mümünler ..." diye sokak aralarına, tatlı tatlı dökülen sesini duyunca , bütün Bursalı'lar birbirine girerdi.
Böylece Ulu Camii yapılırken orada çalışan işçilere kendi fırnında yaptığı somunlarını getirir ve dağıtırdı. O küçücük fırınında yapılan somunlar işçilere yeter ve herkes o somunlardan rızıklanırdı. Camide çalışan işçiler yemek saatinin gelmesini ve somuncubabalarının onlara taptaze sıcacık ve leziz somunlarından getirmesini dört gözle bekler, öğle saatini kollardı.
Nihayet Ulu Camii inşaatı bittiğinde; Yıldırım Beyazıt Emir Sultan Hz. lerine ilk hutbeyi okumasını söyler. Emir Sultan Hz. Padişah'a burada Hamidettin-i Aksarayi hazretlerinin ikamet ettiğini ve o varken hutbeyi okumanın kendisine düşmeyeceğini anlatır. Padişah'ta Somuncu baba'nın okumasını kendisinden rica etmesini söyler. Ve nihayet Israrlara dayanamayan Somuncu baba hutbeye çıkar.
Hutbe'de Fatiha süresinin yedi farklı tefsirini yapar. Tefsir bittikten sonra;
"Fatiha süresinin ilk tefsirini bütün cemaat anlar,
ikinci tefsiri cemaatin büyük bir kısmı anlar,
üçüncü tefsiri cemaatin yarısı anlar,
dördüncü tefsirini cemmatin küçük bir kısmı anlar,
beşinci tefsiri cemaatin çok azı anlar,
altıncı tefsiri birkaç kişi anlar,
ve yedinci tefsiri sadece kendisi anlar"
Cemaat Somuncu babalarının ne kadar büyük bir Allah dostu Evliya olduğunu görünce cami çıkışında onun elini öpmek isterler. O mübarek Zat cemaat'in isteğini kıramaz ve Ulu Camiin üç kapısından çıkan cemaat'e elini öptürür. Böylece bütün cemaat Hazret'in elini öpme şerefine nail olur.
Artık dağılmaya başlayan cemaat kendi aralarında konuşurken kendilerinin somuncu babanın elini öptüğünü anlatırken birden farklı kapılardan çıktıkları halde elini öptüklerini anlarlar. Kendilerinin Somuncu babalarının kerametini görünce Somuncu babalarına koşarlar. Oradaki görevi biten Hazret artık gitmiştir. O günden sonra bir daha Bursa yakınlarında görülmez. Hamidettin-i Aksarayi Hazretleri Soluğu Kayseri'de alır.
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:44
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
14 Mayıs 2006       Mesaj #96
arwen - avatarı
Ziyaretçi

İPİN HESABI


Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. "Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum" diye vasiyet etmiş. Öldüğünde "Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal,
-Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş.

Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. "Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar.
-O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?" Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış.
- Tamam, servetin yarısı senin, demişler.
- Aman,demiş hamal, istemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?
Hayatını ve hayatın içerisinde istifade edilen lütufların hesabını vermek hafife alıncak şey değildir.
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:45
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mayıs 2006       Mesaj #97
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Temsilde inkıtânın muhataplarda ve arkadan gelenlerde teşettüt-ü ârâya (fikir dağınıklığına) sebebiyet vereceği unutulmamalıdır.
***
Dünyadan kopmuş bir Türkiye'nin ayakta kalması mümkün değildir. Onu çevresinden tecrît etmeye çalışanlar ne kadar büyük bir ihanet içinde bulunduklarını keşke anlayabilseler!
***
Anadolu insanının karakteri sağlamdır; toplumun içine sızmış bir kaç çürüğe bakıp halkın geneli hakkında yanlış bir düşünceye kapılmak doğru değildir.
***
İmanlı bir insanın ümitsizliğe düşmesi söz konusu olamaz.
***
Peygamber Efendimiz'in (aleyhissalâtü vesselâm) hiçbir beyanında en büyük hasımları olan Ebû Cehil'den, Utbe'den vs. şikayet ettiğini göremezsiniz. Biz de Efendimiz'in ahlâkıyla ahlaklanmalı; bize saldıranlarla uğraşma yerine yapmamız gerekli olan işlerle meşgul olmalıyız. Zaten Kur'an da, ‘Aleyküm enfüseküm-Siz kendinize bakın' demiyor mu!?
***
Akıl ile kalbi birbirinden ayırmamalısınız; onların izdivacına her zaman ihtiyaç vardır. Aklın muhakemesi, kalbin de semavîliği ve ledünnîliği omuz omuza olursa, işte o zaman hiç aşılamaz gibi görünen problemler bile kolayca aşılabilir.
***
Izdırar, profesyonel bir muallimdir.
***
Kendi çizginizi korurken başkalarıyla münasebetlerinizi bozmamanız da firasetinizin ayrı bir yanı olmalıdır.
***
İnsan, Allah'a yürekten ihtiyaç hissetmeli, acz u fakrıyla Allah'a yönelmeli ki, Cenâb-ı Hak da ona icabet etsin. Cenâb-ı Allah, Zâtına karşı müstağni davrananlara teveccühte bulunmaz.
***
Üstad Bediüzzaman eserleriyle taklide bir neşter vurmuştur.
***
Allah için olamayacaksak olmanın hiçbir anlamı yoktur; öylesi anlamsız bir mevcûdiyettir.
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:45
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
16 Mayıs 2006       Mesaj #98
arwen - avatarı
Ziyaretçi

AYNEN SENİN GİBİ OLMAK İSTERİM


Bir gün Azizan Hazretlerine, hatırı sayılır bir zat misafir geliyor. Fakat evde hazır yemek yok... Azizan Hazretleri üzülüyorlar. Evlerinin kapısına çıkıyorlar. O sırada, paça satan bir genç, elinde bir çömlekle geliyor. Çömlekte donmuş paça var...
Genç:
-Bu yemeği sizin ve yakınlarınız için hazırladım. Kabul buyurursanız beni mesut edersiniz.
Diyor.
Azizan Hazretleri bu nazik anda gelen yemekten son derece hoşnut kalıyorlar ve gence iltifat ediyorlar. Gelen yemekle misafir ağırlanıyor. Misafir gidince Şeyh Hazretleri paça satan genci çağırtıp:
-Senin getirdiğin bu yemek, sıkıntılı bir ânımızda imdada yetişti. Sen de şimdi bizden ne muradın varsa iste ki, Allah dileğini verse gerektir.
Genç:
-Aynen senin gibi olmak isterim.
Diyor.
Bu çok güç bir şey... Üzerimizdeki yük senin omuzlarına çökecek olursa ezilirsin!
Cevabını veriyor Azizan Hazretleri...
Fakat genç yana yakıla ısrar ediyor:
-Benim âlemde tek muradım bu... Tıpkı tıpkısına senin gibi olmak... Başka hiç bir şey beni teselli edemez. Başka emel tanımıyorum!
-Peki, diyor, Azizan Hazretleri; öyle olsun!
Ve genci elinden tuttuğu gibi halvet odasına çekiyor. Orada nazarlarını gence mıhlayıp kalpleriyle kalbine yöneliyorlar. Biraz sonra gençte bir değişiklik başlıyor. Genç hem zahirde ve hem batında Azizan Hazretlerinin ayı olarak meydana çıkmaya başlıyor. Bu hal tam 40 gün devam ediyor ve 40'ıncı gün genç girdiği yükün ağırlığında bekâ âlemine göçüyor. Fakat muradına ermiş ve ebedi saadete erişmiştir
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:45
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
16 Mayıs 2006       Mesaj #99
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
245. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allah teâlâ buyurmuştur:
"Kulum bana, kendisine farz kıldıklarımı yerine getirmekten daha iyi bir
şeyle yaklaşamaz.

Ondan sonra, kulum bana nâfile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, nihâyet
ben onu severim. Ben onu bir de sevdim mi, artık işittiği kulağı, gördüğü
gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum.
Bir şey isterse, hemen veririm, bir şeyden de bana sığınırsa, onu muhakkak
korurum."

Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.

246. Ben, Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile, öğleden önce iki
rekat, öğleden sonra iki rekat, Cumâdan sonra iki rekat, akşamdan sonra
iki rekat, yatsıdan sonra iki rekat nâfile namaz kıldım, ablam Hafsa,
"sabahtan önce de iki rekat var," dedi.

İbn Ömer radıyallahu anh. Buhârî.

247. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Her kim oniki rekat nafile kılmaya devam ederse, Allah onun için cennette
bir köşk yapar: Öğleden önce dört rekat, öğleden sonra iki rekat, akşam
namazından sonra iki rekat, yatsıdan sonra iki rekat, sabah namazından
önce iki rekat."

Aişe radıyallahu anha. Tirmizî.

248. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Akşam hariç, iki ezan arasında bir namaz vardır, dileyen kılar."
Büreyde radıyallahu anh. Bezzâr.

249. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte namaz kıldım.
Yolculuk sırasında nâfile namaz kıldığını hiç görmedim.

İbn Ömer radıyallahu. Buhârî.

250. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemi belki yirmi kere izledim.
Hepsinde de, akşamdan sonraki iki rekat namazla sabah namazından önceki
iki rekat namazda "Kul ya eyyühel kâfirûn" sûresiyle "Kul huvallahu ehad"
sûresini okuduğunu gördüm.

İbn Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.

251. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Gece kıldığınız namazın sonu tek olsun!"
İbn Ömer radıyallahu anh. Buhârî.

252. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

"Vitir, gecenin sonunda tek rekattır. Gece namazı ikişer ikişerdir.
Bitirmek istersen sonunda bir rekat kılar, böylece sonunu teklemiş
olursun."
İbn Ömer radıyallahu anh. Buhârî.

253. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

"Kim gecenin sonunda kalkamamaktan korkarsa, gecenin başında vitrini
kılsın, sonra uyusun."
Câbir radıyallahu anh. Müslim.

254. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Akşam namazı, gündüz namazlarının vitridir."

İbn Ömer radıyallahu anh. Mâlik.

255. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Gece namazı kılmalısınız. Çünkü bu, sizden önceki iyi insanların
âdetidir. Zira, gece namazı kişiyi Allaha yaklaştırır, günahlardan
alıkoyar, kötülüklere karşılıktır, bedenden hastalıkları giderir."

Bilâl radıyallahu anh. Tirmizî.

256. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, ne Ramazanda, ne de öbür
aylarda, geceleri onbir rekattan fazla nafile namaz kılmazdı.
Aişe radıyallahu anha. Buhârî.

257. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

"Nekadar da ısrarcısınız! Neredeyse bu teravih namazının size farz
kılınacağını sandım. Namazı evlerinizde kılmalısınız! Farz namazından
başka, kişinin en hayırlı namazı, evinde kıldığı namazdır."
Zeyd radıyallahu anh. Buhârî.


258. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yatsıdan önce uyumayı,
yatsıdan sonra konuşup sohbet etmeyi yasaklardı.
Ebû Berze radıyallahu anh. Buhârî.

259. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, müslümanları ilgilendiren
bir iş hakkında Ebû Bekir ile gece sabaha kadar konuşurlardı, ben de
onlarla beraber olurdum.

Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.

260. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Farz namazı dışında, kişinin evinde namaz kılması, benim bu mescidimde
namaz kılmasından daha üstündür."
Zeyd radıyallahu anh. Tirmizî.


261. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kıyamet gününde, amelinden yana, kulun ilk önce sorguya çekileceği şey,
namazıdır. Eğer bunun hesabını verirse, kurtulur. Veremezse, eli boş
dönüp, büyük bir zararla karşılaşır.

Farz namazından bir eksik çıkarsa, Rab Teâlâ der ki:
"Gel, bak bakalım kulumun nâfile namazı var mı?"
Bakılır, varsa getirilir ve onunla farz namaz tamamlanır.
Sonra diğer amelleri de bunun gibi olur."

Hureys radıyallahu anh. Tirmizî.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #100
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi

BİR BOSTAN BEKÇİSİ


Evliyanın büyüklerinden İbrahim bin Edhem k.s. Hazretleri anlatıyor:

Babam Horasan ' Belh hükümdarlarındandı. Bir gün atına binip ava çıkmıştım. Önüme çıkan -tilki veya tavşan- bir hayvanı kovalıyordum. Arkadan bir ses duydum:
- Ey İbrahim, sen bunun için yaratılmadın, bununla emrolunmadın!
Sağa-sola bakındım, fakat kimseyi göremedim. Aynı sesi daha açıktan, sonra da pek yakından yine iki kere duydum. Bu sefer durdum ve dedim ki: Bu bana Allah'tan bir uyarıdır. Vallahi bugünden sonra Rabbime isyankârlık yapmam.
Atımı sürüp babamın bir çobanına geldim. Onun çoban elbisesini aldım, kendi kıymetli elbiselerimi ona bıraktım. Dağları, ovaları aşarak yürüdüm; Irak ülkesine ulaştım. Oralarda günlerce işçi olarak çalıştım. Fakat helal kaygısından hiçbir şey bana huzur vermiyordu.
Bazı olgun kişiler, safi helal kazanç için Şam ve Tarsus tarafına gitmemi tavsiye etmişlerdi. Oralara gittim. Tarsus'ta iken nice günler bostanlarda bekçilik yaptım. Bir gün bostan sahibinin arkadaşları gelmişti. Adam dedi ki:
- Ey bağ bekçisi! Git de narların en iyisinden biraz getir.
Bir miktar nar getirdim. Adam narı kesince, ekşi olduğunu gördü. O zaman dedi ki:
- Sen bunca zamandır bahçemizde bekçisin; meyve ve narlarımızdan da yiyorsun. Tatlıyı ekşiden ayıramıyor musun?
- Vallahi ben meyvelerinizden bir şey yemedim, tatlısını da ekşisinden ayıramam!
Adam şaşkın bir edayla bana şunu söyledi:
- Hayret bir şeysin yahu! Sen İbrahim Edhem olsan, bundan fazla olmazdın.

Ertesi gün bu haber halk arasında yayılıverdi. Meraklı insanlar, gruplar halinde bahçeye akın etti. Gelenlerin çoğaldığını görünce, ben bir yanda saklandım. İnsanlar bahçeye dolarken, aralarından sıyrılıp kaçıverdim...
Son düzenleyen Safi; 11 Ağustos 2018 01:45

Benzer Konular

17 Ekim 2018 / AreX Kahve Molası
6 Nisan 2009 / nılufer Soru-Cevap