Arama

İslam'da Kardeşlik ve Beraberlik

Güncelleme: 29 Ağustos 2008 Gösterim: 18.422 Cevap: 1
ByKatip - avatarı
ByKatip
Ziyaretçi
11 Şubat 2007       Mesaj #1
ByKatip - avatarı
Ziyaretçi
İslamda Kardeşlik

Sponsorlu Bağlantılar
Çeşitli kardeşlikler vardır; din kardeşliği, anababa kardeşliği, iş kardeşliği, memleket kardeşliği, yol kardeşliği ve insan kardeşliği gibi. Esas kardeşlik din kardeşliğidir. Din, İslâm dinidir. Allah Teâlâ'ya, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e ve Hz. Peygamber'in getirdiğini kalbiyle kabul edip tasdik eden ve diliyle de ikrar eden mü'mindir. Allah Teâlâ, Mü'minleri kardeş ilan etmiştir. Kardeşlere karşı kardeşlik hukuku geçerlidir. Hiçbir haklılık Allah Teâlâ'yı, Hz. Peygamber (s.a.s.)'i ve Hz. Peygamber'in getirdiğini inkâr etmedikçe kardeşliği bozmaya yetmez. Bu kardeşliği bozmak ancak şeytanın ve adamlarının işine yarar.
A. İslâm Kardeşliğinin Gerçekleşmesinin Şartları:
1. Hedef birliği
2.Yol birliği
3. Kültür birliği
4. Anlayış birliği
5. Davranış birliği.
Hedef birliği olmasına rağmen kardeşliğin gerçekleşmemesi hedef birliğinin kâfi gelmediğini gösterir. Yine aynı şekilde yol birliği de kâfi gelmemektedir. Davranış birliği anlayış birliğine o da kültür birliğine bağlıdır. Demek ki kardeşliğin gerçekleşmesi kültür birliğine ve bu birliktelik üzerinde terbiye olmaya ve bu anlayışa göre hayatı tanzim etmeye bağlıdır.

1. Hedef birliği:
Hedef iki kısımdır; ana hedef ve ara hedeftir. Bir cemaatin, kendi içinde birlik olabilmesi için hem ana hedefte hem de ara hedefte birleşmesi gerekir. Fakat bütün müslümanlar arasındaki birlik oluşunda ise ana hedefte birleşmeleri gerekir. Ana hedef Allah Teâlâ'nın rızasını kazanmaktır. Ara hedef, dünyevî ve uhrevî olmak üzere iki kısımdır. Dünyevî ara hedefler, kişinin dünyada maddî olarak huzurlu bir hayat sürmesini sağlayacak imkanlardır. Uhrevî ara hedefler, şahsın, ailenin, kurumların, İslâm dünyasının ve bütün insanlığın İslâmlaşmasını sağlamaktır.

2. Yol birliği:
Yolu da ikiye ayırmak gerekir; ana yol ve yan yol. Ana yol herkesin, bütün bir ümmetin yoludur. Yan yol ise bir veya birkaç cemaate ait olabilir. Ana yol usûl ve fürû'da İslâm Akîdesinin ve İslâm Fıkhının ana gövdesini oluşturan icmadır ki bütün ümmetin içinde ve üzerinde bulunduğu ve herkesi birleştiren yoldur. Ana yolun şartı ana yola paralel olup zıt olmamasıdır. Yol, ifratın ve tefritin ortası istikâmettir. Yolu Allah Teâlâ belirlemiş, bu yola Fâtiha sûresinde sırâtı müstakîm ismini vermiştir. Bu yolun en önemli özelliği hak oluşudur.

3. Kültür birliği:
Kültürden maksat, İslâm kültürü ve çağın kültürüdür. İslâm kültürünün temeli vahiydir. Vahyin iki musluğu Kur'ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîflerdir. İslâm Medeniyetinin de temeli bu iki kaynaktır. Âyet ve hadisleri iyi anlamak için bu ikisinden çıkarılan usûliddîn ve usûli fıkhı iyi anlamak gerekir. Bu iki usûl iyi kavranılırsa birlik elde etmenin temeli atılmış olur.

4. Anlayış birliği:
Anlayışın kaynağı sahih, yeterli ve isabetli ilimdir. Kültür birliği dediğimiz ilim birliği olursa anlayış birliği hasıl olur. Usûliddîn ve usûli fıkıh iyi kavranılırsa bütün bilgiler bu iki ölçü ile ölçülürse ne kadar bilgiler öğrenseler de anlayış birliğine engel olmazlar. Anlayış birliği davranış birliğine götürür. Bütün müslümanların anlayış birliğinin ölçüsü icmada birleşmiş olmalarıdır. İcmaya muhalif olmadıkça farklılıkları birliğe engel olmaz. Müslüman cemaatler arasındaki ihtilaf, cehaletten veya nefisten kaynaklanmaktadır. Aynı cemaat içindeki birliktelik, hem icma hem de icmaya muhalif olmayan kültürün birlikteliği ile elde edilmektedir.

5. Davranış birliği:
Davranış birliği, dayanışma ve sevgiyi, başarı ve eseri doğurmaktadır. Davranış birliği güçlülük demektir.
Farklı cemaatlerin varlığı bir zenginliktir. Cemaatler ayrı ayrı olsalar bile, üst kimlikte birleştikleri müddetçe birbirlerine düşman olmamaları gerekir. Düşmanlık ya cehaletten ya da nefse uymaktan kaynaklanır. İslâm kardeşliği üst kimlikte birleşmeye mecburdur. İslâm kardeşliğinin üst kimliği de icmadır. İcmada birleşmek mecburiyeti vardır. İcma herkesi bağlayıcıdır. İcmaya ters olmamak şartıyla herkes farklı düşünebilir ve farklı davranış sergileyebilir, delili olması şartıyla. Zira kişilerin helalı ve haramı belirleme yetkileri yoktur. Anlayış birliğini sağlayan usûl/ölçüdür. İtikâdî konularda ölçü, usûliddîn denilen İslâm Akâidi, amelî konularda ölçü, usûli fıkıhtır. Cemaatler bu iki usûlü ölçü alsalar ihtilaflarında derinlikli, ilim, irfan, insaf, takva sahibi âlimler hakem olsalar, cemaatler de bu zatların hakemliklerine müracaat etseler sıkıntılar kalkar ve huzur tesis edilmiş olur.

Hedef birliği olmasına rağmen kardeşliğin gerçekleşmemesi hedef birliğinin kâfi gelmediğini gösterir. Yine aynı şekilde yol birliği de kâfi gelmemektedir. Davranış birliği anlayış birliğine o da kültür birliğine bağlıdır.
Cemaatlerin varlığı zenginliktir. Cemaatlerin ayrı oluşu birbirine düşmanlığı doğurmaz. Düşmanlık ya cehaletten ya da nefse uymaktan kaynaklanır. İslâm kardeşliği üst kimlikte birleşmeye mecburdur. İslâm kardeşliğinin üst kimliği de icmadır. İcmada birleşmek mecburiyeti vardır. İcma herkesi bağlayıcıdır. İcmaya ters olmamak şartıyla herkes farklı düşünebilir ve farklı davranış sergileyebilir, delili olması şartıyla. Zira kişiler helalı ve haramı belirleme yetkileri yoktur. Anlayış birliğini sağlayan usûldür. İtikâdî konularda usûl, usûliddîn denilen İslâm Akâidi, amelî konularda usûl, usûl-i fıkıhtır.

B. İslâm Kardeşliğinin Devamı ve Kemâli Kardeşler Arası Şu Şartlara Dikkat Etmekle Elde Edilir:

1. Müslümanların birbirleri üzerindeki haklara uyması gerekir:
Hz.Peygamber (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selam almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeye katılmak, davete icabet etmek, hapşırana yerhamükallah demek."
Başka bir hadiste de altı olduğu belirtilmiştir. Şöyle ki:
a) Selâm vermek,
b) Davete icâbet etmek,
c) Nasihat etmek,
d) Hapşırana yerhamükallah demek,
e)Hastayı ziyaret etmek
f) Cenazeyi uğurlamak.

2. Allah için sevmek:
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Üç özellik vardır ki, bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Rasûlünü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kerih görmek."
Başka bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuştur: "Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek imandandır."
Kıyâmet günü mü'mine fayda verecek olan dünyadaki İslâm kardeşliğidir. Bu durumu şu âyet-i kerîme ortaya koymaktadır:
"Muttakiler dışında dünyadaki bütün dostlar, o gün birbirine düşmandır."
Âyette geçen muttakîden maksat dostlukları sırf Allah rızası için olan mü'min ve mü' mini kâmildir. Kıyâmet gününde arşın gölgesinden istifade edecek olanların bir tanesi de birbirlerini Allah için sevenlerdi
"Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyâmet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır: Âdil devlet başkanı, Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde büyüyen genç, Kalbi mescitlere bağlı Müslüman, Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma (zina) isteğine "Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit, Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse, Tenhada Allah'ı anıp gözyaşı döken kişi."

3. Kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmek, sevmediğini kardeşi için de sevmemek.
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Sizden biriniz kendisi için sevdiği şeyi kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz."
İki türlü kardeş vardır: Birisi din kardeşi diğeri insan kardeşi. Din kardeşi Müslümanlardır, insan kardeşi aynı anababa (Âdem a.s. ve Havva) dan gelme olan kâfirlerdir. Kendimize istediğimiz imanı kâfirler için de istemezsek "küfre rıza küfürdür" kâidesi gereği kâfir oluruz. Yine Kendimize istediğimiz herhangi bir şeyi Müslüman kardeşler için istemezsek kâmil Müslüman olamayız. Birisi imanın temeline ait, diğeri imanın kemâline ait olmuş olur.
İnsanlar birbirlerini üç derecede sever denmiştir:
a) Kölesi kadar sever, ona malının fazlasını verir,
b) Kendisi kadar sever, malının yarısını verir,
c) Kendisinden fazla sever, kendisi muhtaç iken kardeşini kendisine tercih eder hepsini ona verir.
Eğer biz insanlar birbirimizi kölemiz kadarbu gün işçimiz kadar diyebiliriz sevsek dünya cennet olur. Mü'minlerin birbirlerine olan alakasına dair Hz. Peygamber (s.a.s.): "Mü'min için mü'min birbirini perçinleyen duvar gibidir." 7 buyurmuştur.

4. Müslüman kardeşin başına gelene üzülmek:
"Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerini acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir organı hastalanınca diğer organlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar."

5. Müslüman kardeşin ayıbını aramamak:
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kendi ayıbı ile meşgul olması insanların ayıplarıyla meşgul olmasına engel olana ne mutludur."
Akıllı adam kendi ayıbını görür, eğer göremez de bir başkası ayıbını kendisine gösterirse ayıbını kabullenir ve o ayıbı terk etmeye çalışır. Başka bir hadiste şudur:
"Allah bir kula hayır murad ederse onu dinde fakîh kılar, dünya hakkında zâhid kılar ve kendisine nefsinin ayıplarını gösterir."
Diğer bir hadiste de şöyle buyurulmaktadır: "Kim kardeşini bir günah sebebiyle ayıplarsa o günahı işlemeden ölmez."
Müslüman kardeşin ayıbını araştırmak değil gizlemek gerekir. Ayıbı gizleyen hakkında Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur.
Kim bir müslümanın ayıbını örterse Allah da o kimsenin dünya ve âhiretteki ayıplarını örter."

6. Kardeşlerin arasını islâh etmek:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Müminler sadece kardeştirler. O halde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allaha karşı gelmekten sakının ki Onun merhametine nail olasınız."
"Her pazartesi ve Perşembe günü ameller Allah'a arzolunur. Din kardeşi ile arasında düşmanlık bulunan kişi dışında Allah'a şirk koşmayan her kula günahları bağışlanır. (Meleklere) siz şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin, buyurulur."
"Kim, din kardeşini bir yıl terk edip küserse, onun kanını dökmüş (günaha girmiş) gibidir."
Hz. Peygamber (s.a.s.) bir gün sahabeye:- Oruç, namaz ve sadakadan daha üstün olan bir şeyi haber vereyim mi? buyurdu. Sahabe evet haber ver dediler. Hz. Peygamber (s.a.s.): "İki kişinin arasını bulmaktır. İki kişinin arasının bozuk olması (dini kökünden) kazır." buyurdu.

7. Güleryüzlü olmak:
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:"Din kardeşini güleryüzle karşılamaktan ibaret bile olsa hiçbir iyiliği küçümseme!"
Başka bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Din kardeşinin yüzüne gülümsemen sadakadır."
Diğer bir hadiste de şöyle buyurulmaktadır:"Her ma'rûf sadakadır, din kardeşini güleryüzle karşılaman da ma'rûftandır."
Başka bir hadîs-i şerîfte: "Allah Teâlâ mülayim huylu ve güler yüzlü kimseyi sever." buyurmaktadır.
"Şüphe yok ki sizin bütün insanlara mal vermeye gücünüz yetmez, fakat onlara güler yüzünüz ve güzel ahlâkınız şâmil olmalıdır." buyurmaktadır.

8. Kardeşleri ziyaret:
Muaz b. Cebel (r.a.), Rasûlallah (s.a.s.) Efendimizi şöyle buyururken işittim diyor:
"Allah Teâlâ, 'sırf benim için birbirini seven, benim rızam için toplanan, benim rızam uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızam için sadaka verip iyilik edenler, benim sevgimi hak ederler."
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Bir adam bir şehirdeki din kardeşini ziyarete gitmiş. Allah Teâlâ da o kimsenin geçtiği yola bir melek çıkarmış ve melek o kimseye: Nereye gidiyorsun? diye sorar. O kimse de: Şu şehirde bir din kardeşim var (onu ziyaret etmek için gidiyorum) diyor. Melek ona tekrar sorar: Onun sende ödeyeceğin bir iyiliği mi var? O adam: Hayır! Sırf onu Allah rızası için seviyorum (da onun için ziyarete gidiyorum.) diyor. Melek ona şöyle diyor: Ben sana Allah'ın gönderdiği elçisi olan meleğim, şüphesiz senin o kardeşi sevdiğin gibi Allah da seni seviyor."
Başka bir hadiste de ziyaret âdâbını şöyle buyurarak öğretiyor: "Arasıra ziyaret et ki sevgi artsın!.."
Başka bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuştur: "Allah için ziyaret et! Zira kim Allah için (bir kardeşini) ziyaret ederse yetmişbin melek ona (yerine dönünceye kadar ikram ve değer vermek için) eşlik eder."
Ziyaretle ilgili belli âdâba uymak gereklidir: İzin, gidiş, eve giriş, evde oturuş, elbisesi, konuşma vs.

9. Hataları bağışlamak:
İnsanın hata edebileceği gerçeği herkes için geçerlidir. Sadece bizim için değil karşıdaki insanlar için de geçerlidir. Suç işleyen insan affedilmeye layık olmasa bile kişi kendisini affetmeye layık görmeli de affetmelidir.
Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: "Rabbiniz tarafından bir mağfirete, genişliği göklerle yer kadar olan ve müttakiler için hazırlanmış olan bir cennete doğru yarışırcasına koşuşun! O muttakîler ki bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi davrananları sever."
Mevlânâ'nın oğlu Sultan Veled'e, size kötülük ediyorlar sen iyilik ediyorsun, sana zulmediyorlar sen affediyorsun, senden alakayı kesiyorlar sen ise onlardan alakayı kemsiyorsun neden böyle yapıyorsun diye sorduklarında onlara: "Benimle onlar arasında fark olmasın mı?" diye cevap veriyor.
İnsanı yanlışlığa ve kötülüğe iten kişinin nefsidir. Kişinin nefsi kişinin köpeğine benzer. Nasıl ki kişinin köpeğinin yaptığı yanlışlıktan dolayı o kimseye hakaret edilmeyip affedilirse biz de o kimseyi affetmeliyiz. Ancak, köpeğine sahip ol denir. Şu da bir gerçektir ki dostun köpeğinin bile hatırı vardır denir. Nasıl ki o köpeğe dostundan dolayı iyilik edilirse sahibine ise daha fazla iyilik edilmelidir.
Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur. Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur. Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir."
"Her kim, yerine getirmeye gücü yettiği halde öfkesini yenerse kıyamet günü bütün mahlukâtın önünde Allah onu çağıracak nihayette onu cennet hurilerinden dilediğini almakta muhayyer kılacaktır."

10. Büyüklere hürmet ve küçüklere merhamet:
Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimizin hakkını bilmeyen bizden değildir."
"Saçı sakalı ağarmış müslümana, aşırı gitmeyip ahkâmıyla amel etmekten kaçınmayan Kur'ân hâfızına ve âdil devlet başkanına saygı göstermek, Allah Teâlâ'ya duyulan saygıdandır."
"Bir genç, yaşından dolayı bir ihtiyara ikram (ve hürmet) ederse Allah da o kimseye onun yaşına geldiğinde ikram (ve hürmet) edecek kimseyi (halk ve) takdir eder."

11. Kimseye eziyet etmemek, eziyetlere tahammül etmek, elin ve dilin eziyetlerinden sakınmak.
Ebû Mûsâ (r.a.) şöyle demiştir:
Ey Allah'ın Rasûlü! Müslümanların hangisi en üstündür? diye sordum. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimsedir." diye cevap verdi.
Başka bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyuruştur:
"Dilini tutan kurtuldu."

12. Din kardeşine sövmemek.
13. Kötü lakap takmamak.
14. Sui zanda bulunmamak
15. Gıybet etmemek.
16. Nemime yapmamak.
17. İftira etmemek
18. Yalan söylememek.
19. İki yüzlü ve iki dilli olmamak.
20. Tel'în/lanet etmemek.
21. Canına ve malına kasdetmemek.
22. Zulmetmemek.
23. Kibirli olmayıp mütevâzı olmak.
24. Haset etmemek.
Dostla ilgili Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir: "Dost edinin, onlar sizin için dünya ve âhiret sermayesidir."
Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle demiştir:
"Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceyi ibâdetle geçirsem, malımı parça parça Allah yolunda infak etsem ve bu hal üzere ölsem, fakat gönlümde Allah'a itaat edenlere karşı bir sevgi, isyan edenlere karşı da bir nefret duygusu olmasa, bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem."
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Ağustos 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kardeşlik ve Beraberlik

Sponsorlu Bağlantılar
Sadakat ve ihlas kadar önemli bir diğer mümin vasfı da, tesanüttür (kardeşlik, dayanışma, birliktelik). Kuran'da bildirilen hükme göre, tüm müminler birbirlerinin kardeşidirler. Onlar aynı yola uymuş, aynı kitaba tabi olmuş, aynı hedefe sahip, aynı duyguları taşıyan insanlardır. Dolayısıyla aralarında büyük bir sevgi ve dayanışma bulunur. Allah, bu durumu şöyle tarif etmektedir:
Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saf Suresi, 4)
Üstteki ayette tarif edildiği gibi bir tesanüd içinde Allah yolunda cehd etmek (çaba harcamak) kesin bir emirdir. Al-i İmran Suresi 103'de şöyle denir:
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)
Müminler güzel ahlaklıdırlar, mütevazidirler, sevgi ve saygı doludurlar. Bu yüzden de tesanüd müminler arasında doğal bir şekilde oluşur. Ancak bu konuda yine de dikkat edilmesi gereken yönler vardır. Çünkü müminlerin yapabileceği çeşitli yanlışlar, bu tesanüdün zedelenmesine ve müminler arasında soğukluk yaşanmasına neden olabilir.
Bu yanlış hareketlerin nedeni, müminlerin davranışlarını gaflet anlarında etkileyen nefstir. Mümin fedakar, hoşgörülü ve sıcaktır; ama herkeste nefs bulunur ve insan dikkat etmezse bazen nefsine uyabilir. Kıskanç, bencil ve hırslı olan nefsine uyması ise, bu kötü hislerin mümine etki etmesi demektir.
İşte bu yüzden Kuran, müminleri tesanüd konusunda son derece dikkatli olmaları için uyarmaktadır. Madem şeytanın insandaki tezahürü olan nefs, insanı yanıltabilmektedir, öyleyse karşıdaki müminin nefsini harekete geçirecek bir üslup kesinlikle kullanılmamalıdır. Bu yönde Kuran'ın bir emri şöyledir:
Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)
Ayette bildirilen emir, tesanüdün sağlanması açısından son derece önemlidir. Birincisi, müminlerin birbirlerine karşı sürekli olan en güzel hitap şeklini (yalnızca güzel değil, "en güzel") kullanmaları emredilmektedir. İkincisi, şeytanın bir özelliği açığa vurulmaktadır: Şeytan, insanların ve özellikle de müminlerin arasını bozmak için uğraşmaktadır.
Şeytanın ve nefsin müminlerin arasındaki tesanüdü bozmak için en çok başvurduğu yollardan biri ise, rekabet duygusudur. Eğer mümin gaflet halinde olursa, makam, mevki gibi konularda rekabet hissine kapılıp kardeşlerini geçmeye, kendini onlardan daha ön plana çıkarmaya çalışabilir. Aynı şekilde kendisinden daha ön plandaki bir kardeşine karşı kıskançlık hissedebilir. Aslında gaflet halinde yapılan bu hareket, gerçekte Allah'a isyan anlamına gelmektedir. Çünkü, "yoksa onlar, Allah'ın kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar?" (Nisa Suresi, 54) ayetine göre, insanlara verilmiş olan nimetler Allah'tandır ve bunları kıskanmak Allah'ın takdirine karşı gelmek anlamına gelir. Bu nedenle müminlerin kıskançlık gibi bir tavırdan kesinlikle uzak durmaları gerekmektedir. Eğer böyle bir tavır ortaya konursa, bu hem Allah'ın rızasına muhalif bir harekettir hem de ayetin hükmüne göre, müminlerin gücünün azalmasına neden olur:
Allah'a ve Resulü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)
Bu nedenle mümin, kesinlikle kardeşleri ile arasında bir çekişme, rekabet ortamı oluşmasına engel olmalıdır. Hem kendisi kıskançlık gibi ilkel bir duyguya kapılmamalı, hem de sahip olduğu özellikleri ön plana çıkartarak kardeşlerinin nefsindeki kıskançlık damarını tahrik etmemelidir. Olabildiğince mütevazi, alçakgönüllü olmak, rekabet tehlikesini yok eder. Kuran'da bu konuda verilen bir diğer kıstas ise, kardeşlerinin nefsini kendi nefsine üstün tutmak, yani her durumda fedakar davranmak ve bundan zevk almaktır. Kuran'da bu kıstas şöyle tarif edilir:
Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin "cimri ve bencil tutkularından" korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)
Kıskançlık, rekabet, darılma inananlar arasında birliğin ve kardeşliğin önündeki çok önemli üç engeldir. Hırs sonucu doğabilecek herhangi bir rekabet, insanların birbirlerine olan sevgisini azaltır. Bu tür Kuran'a uymayan bir hareket, onların ruhlarına büyük zarar verir ve manevi yönden gerilemeye yol açar.
Oysa inananlar için sonsuz bir sevap kaynağı mevcutken birbirlerinin önünü tıkayıp, haksız rekabet ve kıskançlıklarla vakit geçirmenin hiçbir anlamı yoktur. Eğer hedef Allah rızası olursa, herhangi bir rekabet olmaz. Çünkü herkes bir diğerinin önünü kesmeden Allah rızası için hizmet edebilir, sevap toplayabilir. Bu nedenle müminler, mümin topluluğunun bir insan vücudu gibi olduğunu, her organın bir diğerinin yardımcısı ve destekçisi olduğunu unutmaz ve kardeşlerinin başarılarını kendi başarılarıymış gibi görürler. Bu, son derece önemlidir. Kuran'da müminlerin arasındaki tesanüd ile ilgili çok sayıda ayet vardır. Bir ayette, müminlerin diğer müminlerle tesanüdlerinin artması için yaptıkları bir dua şöyle aktarılır:
Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin." (Haşr Suresi, 10)
Müminler arasında bir çekişme ya da kırgınlık yaşanması, tüm mücadeleye zarar verir. Dolayısıyla böyle bir harekete tevessül etmezler. Nitekim Kuran ayeti, müminlerin birbirlerinin velileri (dost ve koruyucuları) olmadıkları takdirde, fitne çıkacağını haber vermektedir:
İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Ayrıca Kuran'da tesanüdle ilgili açık hükümler vardır:
Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 105)
...Buna göre, eğer mümin iseniz Allah'tan korkup-sakının, aranızı düzeltin ve Allah'a ve Resulü'ne itaat edin." (Enfal Suresi, 1)
Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiçbir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah'adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir. (En'am Suresi, 159)
Müminler diğer müminlere karşı son derece merhametli ve son derece alçakgönüllü olmakla yükümlüdürler. Aksi bir tavır kesinlikle Kuran'a uygun değildir. Kibir, kıskançlık, çekememezlik, kötü söz söyleme, çekişme müminlerin değil, inkarcıların özelliğidir. Bu nedenle nefsi yüzünden böyle bir rezilliğe düşmüş olan mümin hemen kendini toparlamalı, Allah'a sığınmalı ve gerçek mümin tavrını göstermelidir. Aksi halde aşağıdaki ayetin hükmüne göre, o gider ve Allah yerine daha hayırlısını getirir:
Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Maide Suresi, 54)

Benzer Konular

11 Nisan 2013 / ZİYYARETTÇÇİİ Soru-Cevap
1 Mart 2016 / Misafir Edebiyat
13 Mayıs 2008 / Misafir Mustafa Kemal ATATÜRK
27 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük