Arama

İslamiyet Hakkında Yazılar, Makaleler - Sayfa 5

Güncelleme: 10 Nisan 2018 Gösterim: 22.585 Cevap: 45
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
25 Şubat 2018       Mesaj #41
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Bir kardeşimiz bana verdiği cevapta, yazılarımın ana fikrini tenkit ederek, bazı uyarı ve ikazlarda bulunmuş. Ben fikirlerimin tenkit edilmesine çok önem veririm. Çünkü hepimiz hata yaparız, hatasız insan olmaz. Onun içindir ki, her tenkit ve uyarıdan sonra, düşüncelerimi tekrar gözden geçirir ve Kur’an a danışırım, tekrar araştırırım. Gelin bana verilen cevaplar üzerinde, birlikte düşünelim ama HAKEMİMİZ, DANIŞACAĞIMIZ REHBERİMİZ YALNIZ KUR’AN OLMALIDIR. Bunun nedenini biliyorsunuz, çünkü Allah SİZLERİ YALNIZ, KUR’ANDAN SORUMLU TUTUYORUM HÜKMÜNÜ VERMİŞTİR. Hatta Allah ın elçisi de sizleri, yalnız Kur’an ile uyarma görevi aldım demiyor muydu? Önce tenkitleri yazalım.

Sponsorlu Bağlantılar
“Kur’an ı kerimin ayetlerini herkes kendine göre yorumlayamaz, mana veremez. KUR’AN I KERİMİ KENDİ AKLINIZLA YORUMLAMAYA KALKARSANIZ, BU YAPTIĞINIZ EN BÜYÜK HATA OLUR. O yüzden hadisleri inkâr etmek, Kur’an a aykırıdır. Kur’an da velilerin, tarikatların hak olduğu beyan edilmiştir.

Kur’an ın bazı ayetlerini alıp, bazı ayetlerini almayarak Kur’an ı eksik anlatıp yalnız Kur’an a inanın hurafelere inanmayın diyerek, hadis inkârcılığını yapanlarla bizim hiçbir şekilde işimiz yoktur. Yazılarınızı inceledim, velilere özellikle atıfta bulunuyorsunuz. KUR’AN AYETLERİNİ KULLANIYORSUNUZ, ORADA Kİ KUR’AN AYETLERİ DE DEĞİL, ORADA Kİ MEALLER. KÂFİRLERE SÖYLENMİŞ OLAN AYETLERİ, VELİLERE KULLANIYORSUNUZ. Fikirlerinize onun için katılmıyorum.

BİZİM DİNİMİZDE TARİKAT, ŞERİAT VARDIR KUR’AN I KERİMLE HADİSLERLE SABİTTİR, VELİNİN GERÇEK OLDUĞU HAK OLDUĞU. Yedi tane ayette sabittir. Şefaatinde hak olduğu şefaate izni olacakların hak olduğu açıkça Kur an da ifade edilmiştir. Dinimizi mealden değil Kur’an dan öğrenin.

Allah ın velileri vardır, Allah ın evliyaları vardır. DİN SADECE KUR’AN I OKUMAKLA BİTMEZ. Ona göre paylaşımlar yapın, yanlış yapıyorsunuz. Velilere karşı tavrınız var. Allah ın velilerine Allah ın dostlarına seçtiği insanlara düşmanlık yapmayın, benim velilerime savaş açmayın size harp ilan ederim diyor Allah. Benim görüşüm ehlisünnet velcemaatir. Hem Kur’an ı kerim, hem de sahih hadislerin ışığında dır yolumuz. YALNIZ KUR’AN DİYEN İNSANLARA, BİZ MEYLETMEYİZ.”

Bu cevapların doğruluğunu, eğer yalnız Kur’an ile karşılaştırma yoluna gitmezsek, Allah ın ayetlerine taban tabana zıt bir inanç yaratmış oluruz kendimize. Kur’an a aykırı düşen hiçbir düşünceyi kabul edemeyiz. Hepimiz bu dünyada, imtihan oluyoruz. Buna İnanıyoruz demekle iş bitmez. Gereğini de yerine getirmeliyiz. Allah yemin ederek, bu kitabı sizler anlayasınız diye kolaylaştırdık, onun için aklınızı kullanın, düşünün emrini veriyorsa, düşünerek aklımızı kullanarak ayetlerin anlaşılamayacağına inanırsak, Kur’an a değil Kur’an ı anlatanların sözlerine iman etmiş oluruz.

Allah ile kulu arasında hiç kimse yoktur. Allah elçisine bile, tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer diye bildirir. Bizlerin sorumlu olduğu MUHKEM ayetler, yoruma kapalıdır, onun için herkes kendince yorumlayıp, ben böyle anladım diyemez. Muhkem şüphe duyulmayacak kadar açık ve anlaşılan demektir. Allah ayetleri okuduğumuzda, düşündüğümüzde anlayamayacağımız ayetlerden bizleri nasıl sorumlu tutar ve imtihan eder, bunu da mı düşünemiyoruz. Kendi aklımızla düşünmeyip, başkalarının aklıyla ayetleri anlarsak, imtihanımızı başkalarının sözleriyle vermeye çalışmış oluruz. Sizce böyle bir imtihan olur mu?

Kur’an dan bazı ayetleri alıp, bazılarını görmezden gelemeyiz. Bunu yaptığımızda zaten kendimizi kandırırız. Allah bir ayetinde apaçık bir hüküm veriyorsa, bir başka ayetinde onun tam tersini asla söylemez. Ama bizler rivayet hadisleri aklamak adına, ne yazık ki bu yanlışları yapıyoruz ve ellerimizle Kur’an da çelişki varmış izlenimi yaratıyoruz. Allah şefaat yani affetme, bağışlama yetkisi yalnız benim yetkimdedir, HİÇBİR ŞEFAATİN FAYDA ETMEYECEĞİ O GÜNDEN SAKININ DEDİĞİ HALDE, başka ayetlerde kelime oyunları ile Allah ın yanında şefaatçiler de vardır anlamını ayetlerden çıkartmaya çalışırsak, Allah a şirk koşmuş oluruz. Veliler konusunda Kur’an ın uyarılarının, o dönemdeki inkârcılara hitap ettiğini söylüyor arkadaşımız. İyide Kur’an ın tamamı zaten kâfirleri, inkârcıları doğru yola iletmek için inmedi mi? Yani buna benzer ayetlerin, bizlerle ilgisi yok mu? Bizlere hitap etmiyor mu? İşte ayetler işimize gelmediğinde, böyle birer birer devre dışı kalıyor, hatta bazı hadisler örnek gösterilip, ayetlerin nesih edildiğini, yani hükmünün kalktığını dahi söyleyebiliyorlar. Bizler günümüzde, cahiliye devrinin yaptığı yanlışların aynısını, ne yazık ki yapıyoruz.

Hatırlayınız Muhammed suresi 19. ayetinde, Allah elçisine bakın ne diyor hatırlayalım. “ HEM KENDİNİN HEM DE MÜMİN ERKEKLERİN VE MÜMİN KADINLARIN GÜNAHLARININ BAĞIŞLANMASINI DİLE.” Bakın Allah ın elçisi, kendi günahı için bile Allah a dua ediyorsa, nasıl olurda bugün bizlerin imanı konusunda bilgisi olmayan, hatta mahşer günü söyleyeceği sözleri hatırlayın, BENİM ÜMMETİM KUR’AN I TERK ETTİ diyecekse, Kur’an ı terk eden bir toplumun günahları için dua bile etmeyeceği çok açık değil mi? Ayete lütfen dikkat, Peygamberimiz kendisine iman etmiş Müslümanlar için, Allah a dua et, bağışlanmalarını Allah dan dile diyor.

Şefaat haktır diyerek, yalnız Allah ın şefaatini kabul etmeyip, şefaatçiler edinenlerin durumunu Kur’an çok açık anlatıyor ve o gün geldiğinde hepsi birbirinden kaçacağını bizlere bildiriyor. Arkadaşımız, velilere Allah dostlarına itaatin Kur’an da ayetlerle sabit olduğunu söyleyebiliyor. Hâlbuki Allah Bakara suresi 107. ayetinde bakın ne diyor.

“BİLMEDİN Mİ Kİ GÖKLERİN DE YERİN DE MÜLK VE SALTANATI YALNIZ ALLAH'INDIR. SİZİN İÇİN ALLAH'TAN BAŞKA NE BİR VELİ VARDIR, NE DE BİR YARDIMCI.”

Bunca açık Allah ın ayetinin, tam tersinde hüküm veren bir hadisi nasıl alıp kabul ederiz ve imanımızın asli unsuru yaparız, hiç düşünmüyor muyuz? Bakara 257. ayette, Allah iman edenlerin velisidir der. Acaba bazı kardeşlerimize Allah ı veli edinmek yetmiyor mu? Allah Enam suresi 51. ayetinde, “RABLERİNİN HUZURUNDA TOPLANACAKLARINDAN KORKANLARI KUR'AN'LA UYAR.” diye bizlerin dikkatini çeker. Bu uyarıdan sonra, Kur’an ın dışından hangi kaynağı kabul edebiliriz, bunu da mı anlayamıyoruz. Allah ın elçisine hitaben ayetleri hatırlayın ne diyordu deki onlara diye. BEN YALNIZ KUR’AN A UYARIM, SİZLERİ YALNIZ KUR’AN İLE UYARIRIM.”

Araf 3: RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENE UYUN. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Diyanet meali)

Bakın bu ayetin orijinalin de evliya diye geçer ve sakın Allah ın indirdiği Kur’an ın dışında evliyalara, velilere uymayın diye apaçık bildirir bizlere. Allah ın yolundan giden her kul, Allah ın sevgili kuludur, Allah ın dostudur ayetlerinde bu şekliyle bahseder. Ama kimin Allah ın en doğru yolunda gittiğini de, Rabbimiz yalnız ben bilirim der ayetinde. Onun için bizler kimin Allah ın sevgili kulu olduğunu bilemeyiz. Bunun acı örneklerini günümüzde görüyoruz ama ne yazık ki ders alamıyoruz. Araf suresi 3. ayetinde Allah, tüm iman edenlere seslenerek ne diyordu hatırlayalım, veliler konusunda.” RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENE UYUN; O'nun berisinden BİR TAKIM VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN!”

Arkadaşımız dinimizde tarikat vardır demiş ve ayet ve hadislerle sabittir diye de eklemiş. Kur’an da tek bir tarik, yani yol vardır oda Allah ın Kur’an da açıkladığı, elçisinin uyduğu yoldur. Bunun dışında Allah, sakın dinde bölünmeyin emrini vermiş, bölünenlerin Kur’an ın yani dinin dışına çıkanlar olduğunu söylemiştir. Şeriat Allah ın kanunudur, asla hiç kimse tarafından değiştirilemez, ilave yapılamaz. Buda yalnız Kur’an hükümleridir. EĞER, BEŞERİ HÜKÜMLERLE ŞERİAT YARATIRSAK, BU ALLAH IN DEĞİL, BEŞERİN YARATTIĞI ŞERİATTIR UNUTMAYALIM.

Dinimizi mealden değil, Kur’an dan öğrenin diyen kardeşimize sormak isterim. Araplar kendi dillerinde indirilmiş Kur’an ı mı yaşıyor, yoksa dini bölüp parçalayıp, beşeri şeriatın yaratıldığı mezheplerin oluşturduğu FIKIH inancını mı yaşıyor. Demek ki Kur’an ı Arapça okumak değil önemli olan, Allah ın hükümleri ile yaşamak önemli. İlginçtir hadislerin orijinali de Arapçadır, ama Türkçeye çevrilmiş halinden hiç kimse şikâyet etmez, Kur’an a takındıkları tavrı onlara takınmazlar. Bu hadisler Türkçeye çevrildiğinde gerçek hadis olamaz, diyeni hiç duymadım. Bu farklı tavrı akılla, mantıkla açıklamak çok zor. Kur’an meali Kur’an değildir diyen kişilere, aslında Âlim insan İmamı Azam, çok güzel cevap vermiş yüzlerce yıl önce, hatırlayalım bakalım ne demiş.

“İmamı Azam Görüsünün Hanefi FUKAHASINCA ayrıntılanan gerekçesi söyle özetlenir. Kuran kâğıtlarda Yazılmış ve bizim Okuduğumuz Lafızlar değildir. ESAS KURAN O LAFIZLARIN TAŞIDIĞI MANADIR ki, bir kelam-i nefsi ( ALLAH ın zati ile var olmaya devam eden söz ) OLARAK KALIPTAN KALIBA DÖKÜLÜR. O kalıplar sonradan yaratılmış ( Muhdes ) Varlıklardır. OYSAKİ ESAS KURAN, MAHLÛK OLMAYAN BİR MANADIR.

O HALDE ESASİ İTİBARİ İLE MANA OLAN KURAN I ARAPÇA LAFIZ YERİNE, BAŞKA LAFIZLARDAKİ ÇEVİRİSİNDEN OKUMAK MÜMKÜNDÜR.”

Arkadaşımız, din yalnız Kur’an ı okumakla bitmez demiş ve dini yaşamak için Kur’an ın yanında başka kaynaklarında olduğunu, rahatlıkla söylemiş. Benim Allah ın dostlarına veli kişilere, Allah ın seçtiği insanlara düşmanlık yaptığımı söylüyor. Böyle bir şeyi aklı başında hiç kimse yapmaz. Daha doğrusu böyle bir tavır hiç kimseye yapılamaz. Unutmayalım, günümüzde ismi kullanılıp anlatılan, onca bilgiler acaba bahsedilen kişilerin söylediği sözler mi? Kim garanti verebilir bizlere?

Allah Kur’an da, elçisini bizlere örnek olarak göstermiştir. İslam ı yaşama azmi, insanlara karşı tavrı, davranışları hayat görüşü ile bizler için örnektir Peygamberimiz. Hatırlayınız tarikatlar, mezhepler, Peygamberimizin ölümünden yüzlerce yıl sonra ortaya çıkmıştır. Bu bölünmüşlüğü nasıl savunuruz. Allah yasaklamış. Yaradan dinde sakın bölünmeyin diyor, birileri çıkıyor, dinde bölünmekte zenginlik vardır diyor. Siz Allah a mı inanıyorsunuz, yoksa bu sözleri söyleyenlere mi?

Arkadaşımız izlediği yolunun, hem Kur’an ı kerim, hem de sahih hadislerin yolu olduğunu söylemiş. Sahih kelimesi sağlam, güçlü, şüphe duyulmayacak kadar doğru anlamındadır. Sizce Allah ın ayetlerinden başka sahih, şüphe duyulmayacak kadar doğru olduğuna emin olabileceğimiz sözler var mıdır? Kur’an Allah ın korumasında, bunun dışında hangi bilgi, söz Allah ın korumasındadır, bunun garantisini bizlere aramızda verebilecek var mı? Allah Maide 50. ayetinde, Kimin hükmü/sözü Allah ın kinden daha güzeldir diyor. Araf 185. ayetinde, O halde Kur’an dan sonra hangi söze inanacaklar, diye uyarıyor. Nisa 87. ayetinde, Kimdir sözü Allah ın kinden daha doğru olan diyor. Bakın Allah ın elçisi yalnız nereye uymuş, bakalım arkadaşımızın söylediği gibi, Peygamberimizin uyduğu başka kaynaklar, bilgiler var mı?

BANA VAHYE DİLENDEN BAŞKASINA DA UYMAM! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim.(Ahkaf 9)

“Ey kavmim! ANDOLSUN Kİ BEN SİZE RABBİMİN VAHYETTİKLERİNİ TEBLİĞ ETTİM ve size öğüt verdim.” (Araf 79) . Bu Kuran bana vahyolundu ki, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM. (Enam 50)

(Ey Muhammed!) SANA VAHYOLUNANA UY ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. (Yunus 109) Bu Kuran bana vahyolundu ki, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM. (Enam 19)

Bakın Allah ın elçisi, ben yalnız Kur’an a uydum ve yalnız Kur’an ı tebliğ ettim sizlere diyor. Ama bazı kardeşlerimiz Kur’an ın yanında, emin olamayacağımız rivayetlerin de dinin asli unsuru olduğunu, peygamberimizin din adına tebliği olduğunu söyleyebiliyor. Acaba hangi Müslüman, Allah ın ve elçisinin yolunda yürüyordur? Karar sizlerin, imtihan sizin imtihanınız. Son olarak enbiya suresi 10. ayeti hatırlatmak istiyorum.

Enbiya 10: Yemin olsun, SİZE BİR KİTAP GÖNDERDİK Kİ, ÖĞÜT VE UYARINIZ/ZİKRİNİZ/ŞEREFİNİZ YALNIZ ONDADIR. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? (Yaşar Nuri Öztürk meali)

Allah size öyle bir kitap gönderdik ki, bütün şanınız, şerefiniz, öğüt ve uyarınız yalnız ondadır diyor. Ama bu uyarılar, bu ikazlar bizlere yetmiyor, Allah ın kitabının yanında, asla emin olamayacağımız rivayet bilgileri de, din adına yaşamaktan çekinmiyoruz ve kendimize yol ediniyoruz. Gerçekler ortaya çıktığında, pişmanlık duymak istemiyorsak, Allah ın emrettiği gibi, en garantili yolu izleyelim ve YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILALIM.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Son düzenleyen ahmetseydi; 1 Mart 2018 10:03
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
2 Mart 2018       Mesaj #42
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Bizler ne yazık ki, rivayet hadislere gösterdiğimiz saygıyı, Kur’an ayetlerine göstermiyoruz. Onun içinde Kur’an ın gerçekleri ile buluşamıyoruz. BİR MÜSLÜMAN IN ÖLÇÜSÜ YALNIZ KUR’AN OLMALIDIR. Eğer Kur’an ın dışından farklı ölçü Kullanırsak, inancımız mutlaka Kur’an ile çatışır ve ters düşer, bunu asla unutmayalım. Doğru tekdir, oda Kur’an dır. Kur’an a uymayan, onayından geçmeyen hiçbir söz, bir Müslüman ı bağlamaz. SİZCE ALLAH IN RESULÜ, KUR’AN IN ONAY VERMEDİĞİ TEK BİR SÖZ SÖYLER Mİ? Cevabınızın, söylemez olduğunu biliyorum. ÇÜNKÜ ALLAH ELÇİSİNE, KUR’AN İLE HÜKMET ME EMRİ VERMİŞ VE BİZLERİ, KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEPĞİNİ SÖYLEMİŞTİR. O zaman bizlerde bu gerçeği hayatımıza lütfen geçirelim. Yoksa peygamberimize iftira atmış olacağımızı unutmayalım.

Sponsorlu Bağlantılar
Yazdığım makalelerimde, Allah ın Resulünün söylemesi mümkün olmayan, rivayet edilen hadisleri örnek gösterip, ayetlerle bunu anlatmaya çalıştığımda, sen sünnet inkârcısısın iftirası ile karşı karşıya kalıyorum. Yine bir yazıma cevap veren, rivayet hadislerin neredeyse tamamına, kuşku duymadan inandığı sözlerinden anlaşılan ve bu hadislerin doğruluğunu, genel çoğunluğun kabulüyle açıklayan bir kardeşimiz, bakın bana nasıl bir cevap vermiş.

“CEHENNEMLİKSİNİZ HABERİNİZ OLSUN, HADİSLERİ BU KADAR MÜSLÜMAN KABUL EDİYOR DA, SİZ NEDEN KABUL ETMİYORSUNUZ, BU KADAR ÂLİM HOCA MÜSLÜMAN MI YANLIŞ, YOKSA SİZ Mİ?”

Ne yazık ki din adına Kur’an dışından, imanımızı etkileyen, hatta dine hüküm koyan sözlerin kabul görme kriteri-ölçüsü, genel çoğunluğun kabul etmesi ve geçmiş yüzlerce yıl öncesinden günümüze rivayet yoluyla bizlere ulaşan, âlim ve hocaların bunları söylediğini iddia etmeleri, bizler için doğru ve sağlam bilgi olarak kabul edilebiliyor. Hâlbuki Allah ayetinde bizleri nasıl uyarmıştı. ÇOĞUNLUĞA UYARSAN SİZLERİ DİNDEN SAPTIRIRLAR. İlginçtir, bu sözleri söylediği rivayet edilen kişiler, acaba bu sözleri gerçekten söyledi mi diye hiç kendimize soruyor muyuz? Ya söylemedilerse? Aslında bunun örnekleri Kur’an da var, ama kıssadan hisse almadıktan sonra, ne söylesek boş. Çünkü Kur’an ile bağlantımız koparılmış. Adı üstünde bu bilgiler rivayet. Rivayetin anlamı, dilden dile SÖYLENTİ YOLUYLA BİZLERE ULAŞMIŞ, doğruluğu hakkında tam emin olunamayan, ama içinde doğruda olabilecek sözler demektir.

Yazımın ilk cümlesinde söylediğim gibi, bizler rivayet edilen hadislere gösterdiğimiz saygıyı, itinayı, inanın Kur’an ayetlerine, Allah ın sözlerine göstermiyoruz. Rivayet hadisleri aklayabilmek adına, Allah ın sözlerini görmezden geliyoruz, ayetlerin üstünü örtüyoruz. Hatırlatırım bunun hesabını Allah ın huzurunda veremeyiz. Öyle yanlışlar yapıyoruz ki, Allah ın sözlerinin önüne, emin olamayacağımız rivayetleri geçiriyoruz, böylece ayetler hükümsüz kalıyor hayatımızda. Bunun acısını da, Müslüman toplumlar olarak çekiyoruz. Sizlere bu konuda yaptığımız yanlışlara, bazı örnekler vermek istiyorum.

Allah Kur’an da birçok ayetinde, şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatçinin fayda etmediği o günden sakının dediği halde, Kur’an ın asla onaylamadığı, hatta tam tersini söyleyen rivayet hadislerde, peygamberler, din ulemaları, veliler, şeyhler de şefaatçidir dedikleri hadislere inanmıyor muyuz? Bu hadislere inandığımız takdirde, onlarca ayete iman etmemiş olacağımızın, artık farkında olalım. İşin kötüsü, ayetlerin bir kısmında kelimelerin anlamını değiştirip, farklı anlamlar yükleyip, kendimize kanıt arıyoruz. Diğer ayetlerle ters düşmesi, Kur’an da çelişki yaratması, umurumuzda bile olmuyor.

Kur’an zina, fuhuş yapmanın cezasını açıkça yazdığı, izah ettiği, hatta zina yapan erkek, zina yapan kadınla evlenir örneğini de verdiği halde, hala doğru olması mümkün olamayan rivayet hadise inanıyoruz ve bakın ne diyoruz. “Zinanın cezası aslında Kur’an da recm cezasıydı, ama Kur’an a geçmedi”. Rivayet edilen hadisi, ayetin önüne getirip, Allah ın sözlerini geçersiz kılanlar mı cehennemliktir, yoksa bu yanlışı hatırlatıp, Kur’an a davet edenler mi cehennemliktir, onu Allah ın huzurunda hep birlikte göreceğiz.

Allah Kur’an da bizleri uyarıp, yalnız Kur’an ın ipine sarılın, emin olamayacağınız bilginin ardına düşmeyin, hesabını sorarım dediği halde, Kur’an ın asla onay vermediği ve bir rivayete göre diye başlayan söylentilere göre imanımızı nasıl yaşarız. Onca ayetin üstünü örtüp, görmezden gelip, Allah ın uyarılarına kulak asmayıp, rivayetleri nasıl aklamaya çalışırız, apaçık Allah ın ayetleri önümüzdeyken.

Allah görev verdiği elçisinin, görev ve sorumluluğunu bizlere Kur’an da anlatırken, şu sözlerle uyarıyor. Peygambere düşen, apaçık tebliğden başka bir şey değildir. (Ankebut 18) Biz Resulleri sadece müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz.(Kehf 56) Ben sadece bana vahyedilene uyarım, ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.( Ahkaf 9) Senin görevin sadece tebliğ etmektir. ( Rad 40) diye Rabbimiz bizlere apaçık bildirdiği halde, bizler nasıl olurda emin olamayacağımız onlarca hatta yüzlerce, Kur’an a göre doğru olması mümkün olmayan rivayet hadisleri savunmak adına, ayetleri görmezden geliriz. Bu kadar mı Kur’an ı terk ettik, bu kadar mı gözlerimiz dönmüş.

Allah Kehf 26. ayetinde, KENDİ HÜKMÜNE ALLAH KİMSEYİ ORTAK ETMEZ dediği halde, ne yani peygamberimiz postacımıydı diyerek, Allah ın elçisine vermediği yetkileri bizler verip, Allah elçisine Kur’an ın misli kadar hüküm verme, yetkisi vermiştir diyecek hale geldik. Bunları söyleyip inandığımızda ise, yüzlerce ayeti inkâr ettiğimizin, ne yazık ki farkında bile değiliz. Bunları da emin olamayacağımız, rivayet hadisleri aklamak adına yapıyoruz.

Buna benzer verilecek o kadar çok örnekler var ki, gözlerinde perde olan, gönülleri mühürlenmişlere ne anlatsak boşuna, bunu biliyorum. Ama bir Müslüman a düşen görev, din kardeşini sonuna kadar Kur’an ile uyarmak olmalıdır. Bazı kardeşlerimiz hadisleri İslam dininde meşrulaştırmak, dinin ana unsuru yapabilmek adına şunları söylüyor. “ Peygamberimiz Kur’an ı sağlığında yazdırmamıştır, hadisleri de yazdırmamış olmasının ne önemi olabilir. Kur’an peygamberimizin ölümünden sonra yazıldıysa, hadislerde daha sonra yazılmasının ne sakıncası olabilir” Bu sözler aklın ve mantığın kabul etmeyeceği, nefsimizi kandırmak için söylediğimiz sözlerdir. ALLAH IN ELÇİSİ KUR’AN I SAĞLIĞINDA SAYFA SAYFA TEK TEK YAZDIRMIŞTIR, AMA CİLT HALİNE GETİRMEMİŞTİR, ÇÜNKÜ VAHİY DEVAM EDİYORDU. Ciltlenme işlemi daha sonra yapılmıştır. Verdikleri örnek, nefislerimizde yarattığımız şeytani düşüncenin, dışa vurmuş halidir, lütfen bu düşüncelerin etkisinden kurtulalım. Tüm söylenenleri bir tarafa bırakın, Kur’an ı Allah ben koruyorum diyor. Bu delil, güvence bizlere yetmiyor mu? Emin olamayacağımız rivayetlerin, doğruluk adına garantisini kimler veriyor?

Hepimiz insanız hata yapabiliriz, bende hata yapabilirim. Ama lütfen beni, kendi doğrularınızla değil, ALLAH IN DOĞRULARI, REHBERİ, SORUMLU OLDUĞUMUZ KUR’AN İLE UYARINIZ. Ömür çok uzun gibi gelebilir, ama bir nefes alışı kadar kısa olduğunu bir gün anlayacağız. Tabi o zaman affedilmeyecek büyük hatalar yatıysak, bu hatalarımızı telafi edecek, vaktimizde olamayacak.

Değerli din kardeşlerim. Bir birimizi lütfen sen kâfirsin, sen cehennemliksin sözleriyle itham etmeyelim. Kur’an ehli, zikir ehli bir Müslüman, Allah ın Kur’an da ki uyarısını bilir ve karşısındaki din kardeşine asla böyle bir söz söylemez. Çünkü Allah İsra suresi 84. ayetinde, “YOLCA DAHA DOĞRU GİDENİN, KİM OLDUĞUNU RABBİMİZ DAHA İYİ BİLİR” diye bizleri uyarır. Kim bilir dinsizlikle itham ettiğimiz kişi, belki de bizden Allah katında daha makbuldür, biz bilemeyiz Allah bilir. HADİSLERİ KUŞKU DUYMADAN, ÖLÇÜMÜZ OLAN KUR’AN İLE KONTROL ETMEDEN, ÖYLE BİR SAVUNUYORUZ Kİ, AYETLERİ İNKÂR ETME DURUMUNA DÜŞÜYORUZ.

Kurtuluşa ermek istiyorsak, sorumlu tutulacağımıza Allah ın hükmettiği, KUR’AN IN İPİNE SARILALIM. Allah kurtuluşa erecek olanların, Kur’an a sarılacak olanlar olduğunu bildiriyorsa bizlere, gelin ebedi hayatımızı tehlikeye atmayalım. Emin olamayacağımız rivayetleri aklanmaya çalışırken, yüzlerce ayete iman etmemiş olduğumuzun da farkına varalım. Allah Kur’an da Enam suresi 19. ayetinde, elçisine bizlere söylemesini istediği çok önemli bir hatırlatma var. Bu hatırlatmayı, ikazı lütfen hayatımıza geçirelim, yoksa mahşer günü, PİŞMAN OLANLARIN SAFINDA OLURUZ.

“BU KUR’AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKEZİ UYARAYIM.”

Bu uyarıyı duyanlara, hayatına geçirenlere, sorumlu tutulacağımıza hükmedilen, emin olduğumuz Kur’an ın ipine sarılanlara, her sözü, bilgiyi Kur’an süzgecinden geçirip, inancını emin kaynaklarla yaşayanlara ne mutlu. Allah ın elçisi bizler için örnek gösterilmiştir. Onun örnek oluşu, yaşamı insanlara karşı davranışı ve İslam ı topluma anlatırken takındığı tavrındandır. Onun güzel sözlerini, elbette birbirimize aktaralım ama şunu unutmayalım, Allah ın elçisi ümmetine yalnız Kur’an ile hükmetmiş ve yalnız Kur’an ın hükümlerini topluma anlatmıştır. Onun adını kullanarak, dine hurafe sokmaya çalışanlara fırsat vermeyelim, çünkü Peygamberimiz bu konularda bizleri bakın nasıl uyarmıştır.

“BENDEN KUR’AN DIŞINDA HİÇBİR ŞEY YAZMAYIN. Kim, benden Kur’an dışından bir şey yazmışsa, onu imha etsin.”
Müslim-Zuhd/72(3004)/4137 Ebu Davud-ilm/3(3647)/4136 Musned-c.3/12.21.39 Darimi-Mukaddime/42

5176-Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor.” Resülulllah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: BENİM HAKKIMDA YALAN SÖYLEMEYİN. ZİRA BENİM ÜZERİME YALAN UYDURAN, CEHENNEME GİRER.”
Buhari, ilm 38; Müslim, Mukaddime 1, (1); Tirmizi, ilm 8,(2662)


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
HALUK GÜMÜŞTABAK/ KUR'AN A DAVET.
BATILDAN UZAK, İSLAMI YAŞAYABİLMEK.
hakyolkuran
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
17 Mart 2018       Mesaj #43
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Günümüzde çok konuşulan bir konu vardır. İslam toplumlarının dini bir lidere ihtiyacı vardır, dini lider HALİFE etrafında birleşilmelidir diyenleri duyarız. Halife kelimesini araştırdığınızda, şöyle bir anlamı olduğunu görürsünüz.

“Hazreti Muhammet’ten sonra, ONUN VEKİLİ OLARAK Müslümanların imamlığını ve ŞERİATIN KORUYUCULUĞUNU yapmakla görevli kimse.”

Önce şunu hatırlatmak isterim, ALLAH IN ELÇİSİNİN VEKİLLİĞİNİ HİÇ KİMSE YAPAMAZ. Çünkü böyle bir görevi yapmaya hiç kimsenin yetkisi ve salahiyeti yoktur. Görevi Allah vermiştir ve Peygamberimiz vefat etmeden öncede, en yakınlarına bile benden sonra, bu görevimi sen devam ettir şeklinde bir yetki vermemiştir, zaten veremezdi de. Çünkü böyle bir görevi, yetkiyi Allah dan başka kimse veremez. Böyle bir makam oluşturursak, peygamberin yetki ve görevleriyle onu donatmış oluruz. İslam dininde ruhban sınıfı yoktur. Hıristiyanlarda olduğu gibi Papa ya da papazların, Allah ile kulu arasında aracılık, topluma din adına liderlik yaptığı gibi, İslam dininde aracılık ya da liderlik yapacak, dini yönetecek bir sınıf asla yoktur.

Allah elçisine, sana indirdiğim Kur’an ile onlara hükmet demiştir. Hükümlerde çok açıktır. Kur’an da toplumun düzeni ile ilgili konularda açıklama yapılmış, cezalar getirilmiş, imanı ilgilendiren konularda ise asla bu dünyada Allah ın elçisinin bile, kişisel olarak inanç kurallarını yerine getirmeyenlere, ceza verme yetkisi elçisine bile verilmemiştir. Kur’an ın hiçbir yerinde namaz kılmayana, oruç tutmayana şöyle ceza verilir diye bir hüküm yoktur. ÇÜNKÜ ALLAH ELÇİSİNE, TEBLİĞ ETMEK SANA, HESAP SORMAK BİZE DÜŞER DİYE HÜKMÜNÜ BİLDİRMİŞTİR. İmtihanın da gereği budur.

Allah ın şeriatını, yani kanunlarını, kitabını yine Allah ben koruyorum diyor. Bu konuda çok açık bir şekilde Kur’an ı koruması altına aldığını bildirmiştir. Her Müslüman, Kur’an ı tebliğ aldıktan sonra, onu tebliğ etmek, çevresine anlatmak görevi vardır. Kur’an ı koruma görevi, özellikle bir kişiye verilmemiştir.

Bu durumda Dört halifenin konumu nedir? Bu ismi veren ve bu yetkilerin olduğunu söyleyen bizleriz. Yoksa dört halife nin hiç birisi, Allah ın elçisinin vekili değildi, böyle bir iddiaları da yoktu. Böyle bir görevi de üstlendiklerine dair hiçbir bilgi yoktur. Allah ın elçisine en yakın olan bu insanlar, bu gerçeği çok iyi bilen insanlardı. VEKİLLİK ASLİ GÖREV SAHİBİNİN, YETKİSİNİ DEVRETMESİYLE OLUR. PEYGAMBERİMİZDE ÖLMEDEN ÖNCE ASLA BÖYLE BİR YETKİYLE HİÇ KİMSEYİ GÖREVLENDİRMEMİŞTİR. ONUN İÇİNDE DİNİ LİDERLİK, VEKİLLİK DİYE BİR MAKAM İSLAM DİNİNDE, PEYGAMBERİMİZDEN SONRA OLMAMIŞTIR. Böyle bir makam oluşturulmaya çalışıldığı için, İslam mezheplere, fırkalara bölünmüştür. Allah sakın dinde bölünmeyin dediği halde.

Dört halife seçimle gelmiştir ve kendileri o toplumun yönetiminden sorumlu, devlet başkanlarıydı. Peygamberimizin vekili değildi. DİNİ LİDERİ ALLAH SEÇER ELÇİ OLARAK, BEŞER DEĞİL. Hatırlayınız lütfen, Allah elçime uyun diyordu Kur’an da. Eğer dini bir lider seçersek, seçtiğimiz dini lidere nasıl olurda güvenebiliriz, Allah ın elçisine güvendiğimiz gibi. Hükmü veren yalnız Allah dır, oda Kur’an ın çizdiği sınırlarla sabittir. Seçimle gelmiş her lider/devlet başkanı toplumuna Kur’an ile hükmetmelidir. Ne yazık ki Allah ın koyduğu sınırlar, geçmiş toplumların kendi inisiyatifleriyle oluşturdukları HALİFELİK makamıyla bozulmuş, din adına bu makamlar kullanılarak, dine ilaveler yapılarak, Kur’an ın yanında beşeri FIKIH inancı oluşturulmuştur.

Dini liderlik kisvesi altında yapılan bu makam, öyle bir hal almıştır ki, devleti yönetenlerin de etkisiyle, adeta din toplumun üstünde baskı aracı olarak kullanılmıştır. Fetva makamları oluşturulup, gündelik serbest yaşam hayatı, Allah ın asla karışmadığı sınırlama getirmediği konularda bile, fetvalar verilerek, toplum istedikleri gibi yönetilmiş ve istedikleri kalıplara sokulmuştur. Öyle olunca da düşünemeyen, özgür olmayan bir toplum yaratılarak, toplumların önlerine büyük bir set çekilmiştir. Fetva dini konularda yargıda bulunmak, din adına olur vermek anlamındadır ki, bunun hükmünü Allah dan başka kimse veremez. Oda Kur’an da açıkça belirtilmiştir ve Yaradan sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim diyerek, son noktayı koymuştur.

Allah bizleri yönetecek kişilerin seçimle başa gelmesini ister ve bizlerin ehil insanları seçerek, adaletle toplumu bu kişilerin yönetmeleri uyarısını yapar. Bu yöneticilere de uymamızı emreder. AMA LÜTFEN UNUTMAYALIM, SEÇTİĞİMİZ BU YÖNETİCİLER BİZLERİ DİN ADINA YÖNETENLER DEĞİL, DEVLETİN BEKASI, DEVAMLILIĞI ADINA YÖNETEN YÖNETİCİLERDİR. Elbette yöneticinin görevi toplumu adaletle ve özgürce yöneterek, onların inançlarına karışmadan, baskı yapmadan imtihanlarını yerine getirmelerine yardımcı olmalıdır. Seçilen bu yöneticiler, toplumun inançlarına aykırı kanunlar çıkarmamalıdır ama çoğunluğun, azınlığa baskı kurmasına da asla izin vermemelidir. Onun için Allah dinde zorlama yoktur demiştir.

Dini bir lider seçersek, o kişinin vereceği fetvalara da uymamız gerekir. Ama Allah bu konularda bizleri uyarıyor ve emin olmadığınız bilginin ardına düşüp sakın veliler, efendiler edinmeyin. Kimin en doğru yolda gittiğini yalnız ben bilirim der. Hatta Allah ın sözünden daha doğru kim vardır diyerek, bu konularda bizleri uyarır. Güvenilecek veliniz yalnız benim der Kur’an. Bu durumda din ve iman adına, Allah ın elçisinden sonra güvenebileceğimiz hiç kimse yoktur, olamazda. Bizlerin sarılacağı, rehber edineceği, güveneceği tek kitap Kur’an dır onun açık, muhkem hükümleridir. Hatasız insan olmaz. EN ÖNEMLİSİ ALLAH ELÇİSİNİ, SÜREKLİ KONTROL ALTINDA TUTUYOR İZLETİYOR EN KÜÇÜK BİR HATASINDA İKAZ EDİYORDU. Bunun örneklerini Kur’an da görüyoruz. ONUN İÇİNDİR Kİ, DİN ADINA EN SON LİDER PEYGAMBERİMİZ, UYACAĞIMIZ KİTAPTA YALNIZ KUR’AN DIR.

İslam a sokulan yanlış bir inançta, MEHDİLİK inancıdır. Kur’an asla böyle bir kişinin geleceğinden, İslam toplumlarına liderlik yapacağından bahsetmez. KUR’AN BEKLEMEYİ DEĞİL, O ANI EN DOĞRU YAŞAMAMIZI DEĞERLENDİRMEMİZİ, ÇABA GÖSTERMEMİZİ İSTER BİZLERDEN. Birilerinin kurtarıcı olarak beklenmesi, insanlar arasında çaba gösterilmeden bir başkasından medet umması, Kur’an a aykırı bir düşüncedir. Kur’an birlik ve beraberlik içinde olmamızı ister bizlerden. Ali İmran 103. ayetinde, Allah ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın, dağılıp ayrılmayın der bizlere. Din ve iman adına, velilerin, efendilerin, Liderlerin ardından değil, Kur’an ın ardından gitmemizin uyarısını yapar. DİN DE LİDERLİK, PEYGAMBERİMİZLE NOKTALANMIŞTIR.

Günümüzde böyle bir makamın, oluşturulmaya çalışıldığı izlenimleri vardır. Din adına liderlik, halifelik, mehdilik yapacak bir kişinin olabileceğini düşünmek hatadır. Geçmiş yıllarda oluşturulmuş bu makamlar, ne yazık ki İslam ı böldüğü gibi, birbirlerine düşmanlığı da körüklemiştir. Bizlerin yapması gereken, Allah ın elçisine vekillik yapmak yerine, Allah ın elçisinin bizlere tebliğ ettiği, emanet bıraktığı Kur’an ın çevresinde birleşmek olmalıdır. Bunu başarabildiğimiz ölçüde, İslam a faydamız dokunacaktır. Aksi halde birbirimize düşmanlığımız çok daha fazla artacak ve Müslüman ın Müslüman ı öldürdü günler hiç eksik olmayacaktır. Unutmayalım lütfen, dinde lider aramaya kalkarsak, her mezhep, her cemaat, tarikat kendi içinden lider seçmek isteyecektir. Buda dinde karmaşa yaratır.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Son düzenleyen perlina; 17 Mart 2018 23:16
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
27 Mart 2018       Mesaj #44
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Meryem suresi 68 ….. 72. ayetler acaba bizlere neler anlatıyor, birlikte onu anlamaya çalışalım. Önce geleneksel İslam’ın bir kısmının inanışını sizlerle paylaşmak istiyorum, tabi önce ayetleri yazalım.

Meryem 68: Rabbi’nin yüceliği hakkı için, ONLARI PEŞLERİNDEN GİTTİKLERİ ŞEYTANLARI İLE BİRLİKTE BİR ARAYA GETİRECEĞİZ, sonra da dizüstü çöktürerek cehennemin çevresinde toplayacağız.

69- Sonra her grubun, rahmeti bol olan Allah'a baş kaldıran en azılı elebaşlarını ayıracağız.

70- Sonra biz onların hangilerinin öncelikle cehenneme girmeleri gerektiğini, kuşkusuz, herkesten iyi biliriz.

71- ARANIZDA CEHENNEME UĞRAMAYACAK HİÇ KİMSE KALMAYACAKTIR. Bu Rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür.

72- SONRA SAKINANLARI KURTARARAK ZALİMLERİ, DİZÜSTÜ ÇÖKMÜŞ DURUMDA ORADA BIRAKIRIZ.

Geleneksel İslam anlayışının bir bölümü, ayetlerin sonunda geçen (ARANIZDA CEHENNEME UĞRAMAYACAK HİÇ KİMSE KALMAYACAKTIR.) ve sonrada sakınanların kurtarılacağı sözlerinden bakın ne anladıklarını söylüyorlar.

(Allahın kesinleşmiş hükmü nedir? Oraya Yani cehenneme herkes uğrayacak, ONUN AZAMETİNİ DEHŞETİNE HERKES YAKİNEN ŞAHİT OLACAK. Nedendir bu? Bu aynı zamanda Allah ın müminlere olan rahmetini ve sevgisini göstermesi ve onlara vaadinin hak olmasının göstermesi içindir. Allah onlara söz vermişti. Benim emirlerime uyar ve bana itaat ederseniz, sizin günahlarınızı örteceğim ve cehennem azabımdan sizi uzak tutacağım demesi üzerinedir.)

Bu konuda bir başka düşünceyi, inancıda örnek olarak yazalim;

(Müminler asla azap görmeyeceklerdir. Sadece o sahneyi müşahede edeceklerdir. Önce naklettiğimiz hadislerde de "Ateş onlara soğuk ve selamet olacaktır" veya "Onların nurları cehennemin alevini söndürecektir" şeklinde bu gerçek vurgulanmıştı. Bir hadiste şöyle buyurmaktadır: "ALLAH cennete götüreceği herkesi mutlaka önce cehennem ateşiyle aşina kılacak (ona gösterecek) ki ALLAH’IN kendine verdiği nimetlerin ve fazl-u ihsanın kadrini bilsin ve sevinç ve sürürü daha da artsın. Yine cehenneme götüreceği herkese, önce cennetin nimetlerini gösterecektir ki (nasıl nimet ve lütufları kaybettiğini görüp daha çok üzülsün ve yansın!" (Nur-üs Sekaleyn, c.3, s.354)

Benim çok dikkatimi çeken ve Allah ın zerre kadar bir suçun, ya da mükâfatın karşılıksız kalmayacağını açıklamalarından sonra, insanları beyaz ya da siyah diye(iman eden ya da etmeyen) ikiye ayırarak, işi bu kadar basite alınmasını, hiç ama hiç anlayamıyorum. Acaba Yaradan, hangi titizlikte olacağını söylüyor ona bakalım boşa konuşmayalım.

Enbiya 47: Biz, kıyamet günü için ADÂLET TERAZİLERİ KURARIZ. ARTIK KİMSEYE, HİÇBİR ŞEKİLDE HAKSIZLIK EDİLMEZ. YAPILAN İŞ, BİR HARDAL TANESİ AĞIRLIĞINDA BİLE OLSA onu getiririz. Hesap gören olarak biz yeteriz.

Allah ne diyor, bizler nelere inanıyoruz. Kendimizi avutmaya devam. Allah hiç kimseye, hiç bir şekilde haksızlık edilmez diyor ve Kur'an da, kendinizi temize çıkarmayın sakın, kimin takvaca üstün olduğunu yalnız ben bilirim, ikazlarını düşünen, hatırlayan ne yazık ki yok. Beşeri adaletin bile layık görmediği adaleti, bizler ne yazık ki Allah a nispet ediyoruz. Bu konuyu Kur’an dan araştırmaya devam edelim.

Ali İmran 30: Gün gelecek, her benlik, HAYIRDAN İŞLEDİĞİNİ ÖNÜNDE BULACAKTIR. KÖTÜLÜKTEN İŞLEDİĞİNİ DE... İsteyecektir ki, önüne getirilenle kendisi arasında uzun bir mesafe olsun. Allah sizi, kendisinden sakınmaya çağırır. Allah, kullarına karşı Rauf’tur, çok şefkatlidir.

Hakka 18: O gün arz olunursunuz; HİÇBİR SAKLINIZ-GİZLİNİZ KALMAZ. 19. Öz kitabı sağından verilen: "İşte kitabım, okuyun!" der. 20. "Kendi hesabıma kavuşacağımı sezmiştim zaten."

Ali imran 30. ayette söz edilen (hayırdan işlediğini önünde bulacaklardır, kötülükten işlediğini de…) Ayetin devamında da gördükleri ile aralarında uzak bir mesafe olsun diyecekler diyor, peki neden söyleyecekler bu sözü acaba? Dikkat ediniz bu olay iman eden içinde, etmeyen içinde geçerli. Gördüklerinden utanacaklar diyor.

Hakka 18. ayette de dikkat ederseniz, hiçbir sırrın gizli kalmayacağını ve bizlere gösterileceğini söylüyor, acaba yalnız görmekle yetinilecek mi? Yaptıklarımızın zerre kadar hayır ve şer görülmesi bu ayetlerde yalnız gözlerimizle film seyretmek anlamında mıdır dersiniz? İlahi adalet yaptıklarımızın gözlerimizin önüne serilmesiyle tamamlanacak mı?

Zilzal 7: Artık, kim BİR ZERRE MİKTARI HAYIR ÜRETMİŞSE ONU GÖRÜR.

Zilza l8: VE KİM BİR ZERRE MİKTARI ŞER ÜRETMİŞSE ONU GÖRÜR.

Kitabı sağdan verilenlerin sevinci, cennetin vizesini alan günahlarının hafif geldiğini gören insanların sevincidir. Ama dikkat ediniz, cennetin vizesini alan diyorum. Yoksa yaptıkları onca yanlışın, haksızlıkların tümünün bir kalemde silinmesi değil. Bazı kişiler, İman edenlerin asla cehennem cezasını geçici olsa dahi çekmeyeceğini söylemiş ve yaptıklarının cezasını çekeceğini söylersek, ne anlama gelir diyerek bakın ne demiş.

(SAHİ O HALDE NEREDE KALDI ALLAH IN RAHİM SİFATI, AFÜV SIFATI, TEVVAB SIFATI. ÖNCE CEZA SONRA MI AF? ÖNCE CEZASINI VERDİYSE AFFININ NE ÖNEMİ KALIR.)

Burada arkadaşımız, Rabbim in bağışlayıcı ve yüceliğine kendi değer yargısıyla yaklaşmış ve madem sevabımız fazla, günahlarımızı neden affetmiyor, önce ceza veriyor sonramı affediyor böyle mantık olmaz, yaklaşımıyla cevap vermiş.

Ceza verdiyse, affın bir önemi kalmaz diye düşünüyor. Acaba yaptığımız tüm yanlışların hiç karşılıksız kalması mı adalet, yoksa yapılan yanlışların cezasının verilmesi ve daha sonra yaptığı güzelliklerin karşılığı verilmesi mi? Allah ben affediciyim diyorsa, dilediğini affeder ona sözümüz asla olamaz. Bu dünyada bile herkes yaptığının karşılığını alması için adaletli bir düzen kurmaya çalışmıyor muyuz? Kimisi ebedi cezaevinde kalıyor, kimisi cezasını çektikten sonra özgür hayatına dönüyor. Şimdide size bir örnek daha vermek istiyorum, bakın iman edenlere Allah, nasıl bir tavsiyede bulunuyor?

Nisa 31: Eğer yasaklandığınız günahların büyüklerinden uzak kalırsanız, DİĞER KÖTÜLÜKLERİNİZİ ÖRTERİZ ve sizi nimet ve bereket dolu bir varış yerine ulaştırırız.

İSRA–71: Gün olur, insan gruplarından her birini kendi önderiyle çağırırız. O gün kitabı kendisine sağdan verilenler, KİTAPLARINI OKUYACAKLAR VE BİR KIL KADAR HAKSIZLIĞA UĞRATILMAYACAKLAR.

Nisa 48: Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, BUNDAN BAŞKASINI DİLEDİĞİNE BAĞIŞLAR. Allah'a ortak koşan da gerçekten büyük bir günah işlemiştir.

Nisa 98–99: Kadınlardan, erkeklerden, yavrulardan hiçbiri beceri gösteremeyen, hiçbir yol bulamayanların durumu farklıdır. Bunların, ALLAH TARAFINDAN AFFEDİLMELERİ UMULUR. Allah affedicidir, günahları bağışlayıcıdır.

Tevbe 102: Diğer bazıları da günahlarını itiraf ettiler. Bunlar, iyi bir işle kötü olan diğer bir işi birbirine karıştırdılar. BELKİ ALLAH TÖVBELERİNİ KABUL EDER. Çünkü Allah Gafur’dur, Rahîm'dir.

Enam 120: Günahın açığını da bırakın, gizlisini de. GÜNAH KAZANANLAR YAPIP ETTİKLERİNİN KARŞILIĞINI YAKINDA GÖRECEKLERDİR.

Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, Allah kimin günahını bağışlar ya da bağışlamaz bizler onun hesabını yapamayız. Allah bir kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaklar diyorsa, sanırım her şey çok açık. Önce bunu iyice kabullenmeliyiz. Kendimizce hesaplar yapıp, iman ettik demekle de cehennem azabından kurtulacağımızı zannetmeyelim. Şimdi yazacağım ayet üzerinde, lütfen dikkatle düşünelim.

Ali İmran 24: BUNUN SEBEBİ ONLARIN, "ATEŞ BİZE SAYILI BİRKAÇ GÜN DIŞINDA ASLA DOKUNMAYACAKTIR" DEMELERİDİR. Uydurmuş oldukları yalanlar, dinlerinde kendilerini aldatmaktadır.

Kur’an işte sorduğumuz bütün sorularımıza, böyle apaçık cevap veriyor. Ben iman ettim, onun için cehennem azabı çekmeyeceğim, ya da buna benzer ben cehennemi şöyle bir görüp geçeceğim şeklinde, kendi nefsimizce yarattığımız adaletin, nasılda yalan ve yanlış olduğunu söylüyor Yaradan. Detayını bilmediğimiz konularda lütfen kendi nefsimizin adaletini, Allah ın adaleti gibi göstermeyelim, yanılırız. Bu bilgilerden sonra, Meryem suresi 71 ve 72. ayetlerde Rabbimiz ne demek istiyor, hiçbir yorum yapmadan, Allah ın izniyle anlamaya çalışalım.

71- ARANIZDA CEHENNEME UĞRAMAYACAK HİÇ KİMSE KALMAYACAKTIR. Bu Rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür.

72- SONRA SAKINANLARI KURTARARAK zalimleri, dizüstü çökmüş durumda orada bırakırız.

Meryem suresi 71. ayette Rabbin kesinleşmiş bir hükmünü açıklıyor bizlere, fakat nedenini açıklamadan ve diyor ki, aranızda cehenneme uğramayacak hiç kimse yoktur. Önce Meryem 68. ayeti hatırlayalım, burada Allah şeytanın peşinden gidenler için bakın ne diyordu? (sonra da dizüstü çöktürerek cehennemin çevresinde toplayacağız.) Hesap görüldükten sonra iman etmeyenleri Rabbimiz, önce cehennemin çevresinde toplayacağını özellikle söylüyor. Daha sonrada onların içinden elebaşlarını ayırdığını açıklıyor. Devamındaki cümleyi dikkatle anlamaya çalışalım. (Sonra biz onların hangilerinin öncelikle cehenneme girmeleri gerektiğini, kuşkusuz, herkesten iyi biliriz.)

Bahsedilen gurup iman etmemiş, Allah a baş kaldıran bir guruptan bahsediliyor. Onlar içinde Allah bir ayrım yapıyor ve düşünebiliyor musunuz? Hangilerinin öncelikle cehenneme girmeleri gerektiğini, herkes den iyi ALLAH BİLİR diyor. Burada dahi bir sınıflandırma ayrım var. Peki, bizler nasıl olurda iman ettim diyenler arasında hiç ayrım yapılmayacağını, cehenneme sırf orasının azametini, kötülüğünü görmek için gidileceğini söyleriz?

Allah böyle bir açıklama yapmış mı? Asla yapmamış, peki bu bilgiyi kimden aldık da cehennemi uzaktan yalnız görüp, hemen çıkacağız cennete gideceğiz diyoruz? Meryem 68. ayette izah edilirken cehennemin çevresi sözünü kullanıyor. 71. ayette ise (ARANIZDA CEHENNEME UĞRAMAYACAK HİÇ KİMSE KALMAYACAKTIR.)diye açıkça belirtiyor. Dikkat ettiyseniz bu hitap, inkar edenlere değil, tüm iman edenlere yapılmış.

Bazı arkadaşlar buradaki cehennem sözünden, içi değil daha önceki gibi cehennemin çevresi anlamalıyız diyorlar. Sormak isterim eğer öyle olsaydı Allah Meryem 68. ayette kullandığı kelimeyi, 71. ayette de kullanamaz mıydı? Bunu söylemekle yorum yapmış oluruz, buda bizleri doğrudan saptıracaktır. 71. ayetin son kısmını hatırlayalım. Herkesin cehenneme uğraması sözünün, Allah ın kesinleşmiş bir hükmü olduğunu söylüyor.

Allah sizce verdiği bu hüküm de, bizlere cehenneme uğratma nedenini neden açıkça söylememiş olabilir dersiniz? Doğrusu burada da yorum yapmak, doğru olmasa gerek. Eğer Allah nedenini açıklamamışsa, bunun da bir hikmeti vardır, bunu da unutmayalım ve kendimizi temize çıkarmak adına, Rabbin açıklamadığı bir konuda yorum yapmayalım. Allah ne diyordu bir ayetinde; Benim katımda, açıklamadığım konularda konuşmanızı HARAM kılıyorum.

Şimdide 72. ayete bakalım. (Sonra sakınanları kurtararak zalimleri, dizüstü çökmüş durumda orada bırakırız.) Allah ayette anlatmak isteneni çok açık anlatıyor. Bizlerin bilmesi gereken iman edenlerin eninde sonunda buradan kurtarılacağının müjdesini almaktır. Dikkat ederseniz iman etmeyenler, diz üstü orada kalacaklardır diyor. Eğer söyledikleri gibi herkesin girdiği yer cehennemin çevresi ise, iman etmeyenlerin bırakıldığı yerde cehennemin çevresi olarak düşünmeliyiz ki, böyle bir açıklama asla yok.

Ayette de iman edenlerin kurtarılacağı söyleniyor. Bir insanı bir yerden kurtarmak demek, kötü olan bir yerden onu almak götürmek demektir, yani kurtarılmadan önce demek ki bir müddet kalınmış ki kurtarılma tabirini kullanmış Allah. Hapisten çıkan birisini düşünün, geride kalan hükümlülere, ALLAH KURTARSIN derler. Demek ki cehennemden kurtarılma var, ama orada kalışı konusunda bir açıklama yok. Aşağıdaki ayet, bu konuya açıklık getiriyor ve bakın ne diyor.

Müminun 103: Ama tartıda hafif çekenlere gelince; işte, CEHENNEMDE YERLEŞİP KALMAK ÜZERE kendi kendilerine yazık edenler de böyleleridir; (Muhammed Esed meali)

Muhammed Esed bu ayeti tercüme ederken, çok dikkatli seçmiş kelimelerini ve ayeti çok daha güzel yazmış. Hesap görüldü ve tüm insanlar cehenneme uğradı, burada herkes yaptığı yanlışların karşılığını gördü, ama yaptıkları ölçüldüğünde, günahları ağır gelenler cehennemde ebedi kaldı, diğerleri elbette cennete geçti anlamı çıkıyor ortaya.

Bu ayetlerde bahsedilen kişilerin, Allah ın ayetlerini inkâr eden insanlar olduğunu, onun içinde, aranızda hiç kimse yoktur ki cehenneme uğramasın sözünden, inkârcılardan bahsediyor diye ayetten anlayanları görüyoruz. Ama ayetin devamında dikkat ederseniz, SAKINANLARI KURATACAĞIZ İFADESİ VAR. Demek ki bu ayette bahsedilen yalnız inkârcılar değil, tüm insanlardan bahsediliyor. İnkârcılar neden cehennemden kurtarılsın. Onlar ebedi kalacak olanlar. Buradan da şunu anlıyoruz. Aranızda cehenneme uğrayacak hiç kimse yoktur hükmü, tüm insanlar için verilmiş bir hükümdür.

ALLAH KİMİ KULUNU, O CEHENNEMİN AZAMETİNİ GÖSTERİP DİREK CENNETİNE ALIR, KİMİSİNİ DE İSTEDİĞİ KADAR TUTAR, DAHA SONRA KURTARIR CENNETİNE ALIR. Bize düşen burada kimin ne kadar kalacağının hesabını yapmak değildir, onu yalnız RABBİMİZ BİLİR. Allah bu konuda bir açıklama yapmamışsa bizlere yorum yapmak yerine, BU AYETTEN HER İNSANIN YAPTIĞININ KARŞILIĞINI MUTLAKA ALACAĞINI ANLAMASI GEREKMEKTEDİR.

Allah ın affedeceği, bağışlayacağı konularının neler olacağını Allah bilir. Ama bunların küçük günahlar olacağını özellikle söylüyor. Bir insanın bir insana yaptığı adaletsizliği, iftirayı neden affetsin, zaten affetmeyeceğini söylüyor. Bu sizce adaletli olur mu? Bakın aşağıda ki ayette yetimin malını yiyen, cehennem ateşi ile cezalandırılır diyor, ama orada ebedi kalır demiyor. Buna örnek birçok ayet vardır. Bazı ayetlerde özellikle ebedi cehennemde kalır diye de belirtiyor.

Nisa 10: Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak karınlarında ateş yemiş olurlar. Yakında onlar alevli bir ateşe gireceklerdir. (Bayraktar Bayraklı meali)

Büruç 10: Şüphesiz mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır. (Diyanet meali)

Nur 19: İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Diyanet meali)

Bakara 174: Allah'ın indirdiği kitabın bir kısmını gizleyenler ve onu az bir değere değişenler, karınlarına ateşten başka bir şey tıkmış olmazlar; kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onları temize çıkartmayacaktır; onlara acıklı bir azap vardır.(Bayraktar Bayraklı meali)

Bakın bu ayetlerde, işlenen suçun cezası cehennemdir diyor, ama dikkat ederseniz ebedi cehennemde kalırlar demiyor. Ebedi cehennemde kalırlar diyen ayetlerden örnek verelim.

Araf 40: Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız! ( Diyanet vakfı)

Araf 36: Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. ONLAR ORADA EBEDÎ KALACAKLARDIR. (Diyanet meali)

Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, cehennem suçlular için hazırlanmıştır ve kat kat farklı şekillerde hazırlanmıştır, tıpkı cennet gibi. Bir kısmı cehennemde ebedi kalırlar, bir kısmı da cezasını çektikten sonra çıkarlar. Araf 40. ayet bunu çok güzel açıklıyor ve Allah ın ayetlerini yalanlayanlara, gök kapısı açılmayacak ve deve iğne deliğinden geçene kadar cennete giremeyeceklerdir diyor. DEMEK Kİ BUNUN DIŞINDA OLANLAR, CEZASINI ÇEKTİKTEN SONRA CENNETE GİRECEKLER ANLAMINDA OLDUĞU ÇOK AÇIKTIR.

Ben Kur’an ın bütününü ve Rabbin adaletini düşündüğümde, Kur’an ayetlerinden bunları anladım. Bunlar benim düşüncelerim ve anladıklarımdır yalnız beni bağlar. Dikkat ederseniz ayetler üzerinde asla yorum yapmak yerine, söylenen sözleri bir bütün olarak anlamaya çalıştım.

Elbette hatalarım, eksiklerim olacaktır. Sizlerde Kur’an ı anladığınız dilden bol bol okuyup, ayetler üzerine düşününüz. Dilerim Allah dan, işlediğimiz günahlarımızı bağışlayan, cehennem azabından kısa sürede kurtulanlar arasında oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Son düzenleyen ahmetseydi; 28 Mart 2018 09:00
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
7 Nisan 2018       Mesaj #45
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Değerli din kardeşlerim, bizler Kur’an ayetlerini eğer, Allah ın örnek verdiği diğer ayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışmazda, geleneğin ve beşeri fıkıh inancının etkisiyle anlamaya çalışırsak, Allah ın istediğini değil, kendi nefislerimizde yarattığımız dini yaşamış oluruz. Bugünkü makalemin konusu, İSLAM DİNİNDE, HAREMLİK SELAMLIK VAR MIDIR ve bir kadın evli olmadığı bir erkeklerle beraber aynı ortamda oturamaz mı, bu konuda sizleri Kur’an ı referans alarak, düşünmeye davet etmek istiyorum.

Günümüz beşeri FIKIH inancının öğretisine baktığımızda, bir kadın evli olmadığı başka bir erkekle aynı ortamda oturamaz, ya da toplu halde bulunamaz şeklinde anlatılır. Bunun detayına girmek istemiyorum, çünkü bizler için beşeri fikirler değil, Allah ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an önemlidir.

Bu konudaki ayetlere bakmadan önce, genel anlamda düşünelim. Bir kadının yalnız başına dışarı çıkamayacağına dair, bir hüküm var mı? Ya da tek başına alışverişe çıkamaz mı? Elbette böyle bir emir Kur’an da yok ama beşeri fıkıh inancı, ne yazık ki Allah ın hiç bahsetmediği konularda bile, dinde hükümler koyabiliyor. Böyle bir düşünce zaten, yaradılış kanununa da aykırıdır. Peygamberimiz döneminde kadın toplumsal olaylara katıldığı gibi, savaşlarda da yerini almıştır. Peygamberimizin devrinde, Camilerde günümüzde olduğu gibi perde dahi çekilmeden, birlikte namaz kılarlardı camilerde. Haremlik selamlık, Allah ın emri olsaydı böylemi olurdu?

Hatırlayınız Hac ibadetimizi yaparken, kadın erkek ayrımı yapmadan, hep birlikte, hatta birbirimize çok yakın omuz omuza bir şekilde, Kabeyi tavaf ediyoruz. Bu konuda neden aynı düşünceyi savunmuyoruz? Kadın ve erkek hep birlikte yaşamalıdır, çünkü Allah bizleri her an birbirimizle imtihan ediyor da ondan. Hatırlayınız Nur 30 ve 31. ayetleri. Erkeği de, kadını da uyarıyor Allah, önünüze bakın ve bir birinizi bakışlarınızla etkilemeyin, kötü niyetler beslemeyin birbirinize diye emrediyor. Demek ki kadın ve erkek birlikte yaşayacak ama birbirine saygılı olacak, edebiyle giyinecek. Peygamberimizin döneminde bile, kadınlar ticaretle uğraşıyorlar ve her an erkeklerle muhatap oluyorlardı.

Kur’an da iki ayet vardır ki, bu iki ayeti eğer birbirinden bağımsız anlarda farklı anlamlar yüklersek, Allah ın ne anlattığını değil, nefislerimizin istediklerini anlamış oluruz. İslam dininde haremlik ve selamlık olduğunu iddi edip, kadın ve erkek birlikte oturamaz düşüncesine inananlar, aşağıda örnek verdiğim, ÖZELLİKLE PEYGAMBERİMİZİN EŞLERİNDEN BAHSEDİLEN, AYETİ ÖRNEK GÖSTERİRLER. Önce ayeti yazalım, daha sonrada bu ayette geçen, örnek gösterilen cümle üzerinde birlikte düşünelim.

Ahzab 53: Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe, Peygamber'in evlerine girmeyin. Vaktini bekleyip durmaksızın çağırıldığınızda girin, ancak yemeği yiyince hemen dağılın. Söze dalıp lafı koyulaştırmayın. Çünkü böyle davranmanız Peygamber'i rahatsız eder. Fakat o size bir şey söylemekten utanır. Allah ise hakkı dile getirmekten çekinmez. PEYGAMBER'İN EŞLERİNDEN BİR ŞEY İSTEDİĞİNİZDE, ONLARDAN PERDE ARKASINDAN İSTEYİN. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur. Allah'ın resulüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra onun eşleriyle nikâhlanmanız, size helal kılınmamıştır. Böyle bir şey Allah katında büyük bir vebaldir. (Yaşar Nuri meali)

Bu ayette çok özel ve önemle dikkatlerin çekildiği konulara değiniliyor ve deniyor ki, Allah ın elçisini, olur olmaz konularda rahatsız etmeyin, gerektiğinde evine ziyarete gidin. Peygamberimizin o dönemini hayal ediniz bir an. Kafamıza takılan her konuyu, sorgusuz ve izinsiz evine gittiğimizi düşünün, Peygamberimizin ve eşinin durumu sizce nasıl olur? Eşleri hizmet etmekten yorgun düşmüş ve Peygamberimizde onca kalabalığa anlatmaktan ne hallere gelmiştir kim bilir. İşte Allah o günkü toplumu bu konuda uyarıyor. HEM ELÇİSİNİN KONUMU HAKKINDA, HEM DE EŞLERİ KONUSUNDA. Her niyette insanın oraya gittiğini düşündüğünüzde, bu uyarıların çok özel bir konuya, özellikle peygamber ve eşleri konusuna dikkat çekmek adına yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu konuda bir örnek verelim ki, ayeti daha iyi anlayabilelim.

Ahzab 32: Ey Peygamber hanımları! SİZ, KADINLARDAN HERHANGİ BİRİ GİBİ DEĞİLSİNİZ. Eğer kötülükten korunursanız, yabancı erkeklere karşı çekici bir eda ile konuşmayınız; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Örfe uygun söz söyleyiniz. (Bayraktar Bayraklı meali)

Ayete dikkat ettiyseniz, Allah peygamber eşlerini dikkatle uyarıyor ve siz diğer kadınlar gibi değilsiniz diyerek, onların çok özel konumlarına dikkat çekiyor. Yani ayetteki hitap peygamber eşlerine. Acaba ayette geçen, eşlerinden bir şey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin sözünden ne kast ediliyor olabilir? Eğer Peygamberimizin eşlerinin yüzünü göremezler, bu yasaklanmıştır diye anlarsak, peygamberimizin eşlerinin hiç dışarıya çıkmadığını ve onların peçeyle gezdiğini söylemiş oluruz ki, bu düşünceyi destekleyecek hiçbir örnek yoktur Kur’an da. Çünkü o dönemde yaşayan kadınların, yüzleri kapalı değil açıktı. Geleneklerinden ve sıcaktan dolayı giyindikleri dış giysileri, yani cilbab ları vardı. Peygamberimizin eşinin, bir zamanlar ticaretle bizzat uğraştığını unutmayalım. Bu ayette geçen hicab kelimesinin, mecazi anlamda kullanıldığı anlaşılıyor. Ayette HİCAB diye geçen bu kelimeye, ayette Muhammed Esed bakın nasıl bir açıklama yapmış ve ne anlama geldiği konusunda bilgi vermiş. Yorum sizlerin.

“Hicâb terimi, iki şey arasına giren veya birini diğerinden ayıran, koruyan veya gizleyen nesneyi ifade eder; kullanıldığı yere göre, HEM SOMUT HEM DE SOYUT ANLAMLARIYLA “BARİYER”, “ENGEL”, “DUVAR”, “CAM”, “PERDE”, “ÖRTÜ” VB. GİBİ KELİMELERLE KARŞILANABİLİR. Hz. Peygamber'in eşlerine ancak bir “perde” yahut “pencere” arkasından yaklaşılması emri, Hz. Peygamber'in birçok Sahâbesi'nin yaptığı gibi, lafzî anlamıyla anlaşılabileceği kadar “MÜMİNLERİN ANNELERİ”NE GÖSTERİLMESİ GEREKEN DERİN SAYGIYI İFADE EDEN MECAZÎ ANLAMIYLA DA YORUMLANABİLİR.” (Muhammed Esed)

Şimdide bu konuyu Kur’an dan, başka bir ayetten anlamaya çalışalım. Çünkü Allah biz her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız diyordu. Acaba İslam dininde, Allah ın kanunlarında, eşler ile birlikte aileler, dost ve arkadaşlarla birlikte oturup, sohbet edip birlikte yemek yiyemez mi? Gelin bu konuya Kur’an dan delil, kanıt arayalım.

Nur 61: Köre güçlük yoktur; topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden gerekse şu kişilerin evlerinden yemek yemenizde bir sakınca yoktur: Babalarınızın evleri yahut annelerinizin evleri yahut erkek kardeşlerinizin evleri yahut kız kardeşlerinizin evleri yahut amcalarınızın evleri yahut halalarınızın evleri yahut teyzelerinizin evleri yahut anahtarı size teslim edilmiş olan evler yahut arkadaşlarınızın evleri. HEP BİRLİKTE YAHUT AYRI AYRI YEMENİZDE SİZİN İÇİN HİÇBİR SAKINCA YOKTUR. Evlere girdiğinizde, Allah katından bir esenlik, bir bereketlilik, bir temizlik dileği olarak KENDİNİZE ( BİRBİRİNİZE) DE SELAM VERİN. Allah size ayetleri işte böyle ayan-beyan bildiriyor ki, aklınızı çalıştırabilesiniz. (Yaşar Nuri meali)

Ayeti okuduğunuzda, siz aileler eşleriyle birlikte oturup sohbet edemez, kadın erkek birlikte yemek yiyemez diye mi anladınız, yoksa bu ayette elbette dostlarımızla, akrabalarımızla birlikte oturabileceğimizi mi anladınız? Ayet çok açık kadın erkek ayrımı yapılmadan, birlikte olabileceğimizi söylüyor. Kur’an ın hiçbir ayetinde Allah, bu ayetin tam tersi ni yani, kadın erkek birlikte oturamaz diye bir hüküm zaten vermemiştir. Bunu söyleyen geleneklerin oluşturduğu FIKIH inancıdır. Fıkıh da asla din değildir. Ayetin son kısmında, aslında çok önemli bir konuya dikkat çekiyor ve diyor ki, EVLERE GİRDİĞİNİZDE DOSTLUĞUN, KARDEŞLİĞİN VE BEREKETİN SİMGESİ OLARAK BİR BİRİNİZE SELAM VERİN, SELAMLAŞIN. İslam ın da özünde bu yatıyor. Birlikte dostça kardeşçe, birbirimize güvenerek birlikte yaşamayı öğrenmek. Asıl amaç bu, ama bizler Allah ın bizlere aşılamak istediği bu amacı, hiç anlayamadığımız için, kadını sosyal toplumdan uzaklaştırdık ve onu günah nedeni saydık. KENDİ NEFSİMİZİ ISLAH EDECEĞİMİZE, KADINI TOPLUMDAN, YAKINIMIZDAN UZAKLAŞTIRDIK. Yani kolay olanı seçtik ve Allah ın imtihanından kaçtık. Sonucunu da görüyoruz.

Kur’an selamlaşma konusuna önem verir ve bir birimizle selamlaşmamızı ister. Selamlaşmak dostluğun, kardeşliğin ilk göstergesidir. Selam verdiğimiz kişiye şunu söylemiş oluyoruz, bana güven benden size zarar gelmez. Ben sizin dostunuzum. Bu duyguları taşıyan hiç kimse, karşısındaki arkadaşın karısına, kızına kötü niyetle bakar mı? Bakıyorsa o dost değil düşmandır, derhal yakınından uzaklaştırılmalıdır. İşte bizler bu dünyada, böyle imtihanlardan geçiyoruz.

Allah ın kurmak istediği adaletli İslam düzeninde, kadın ve erkek ayrımı yoktur. Herkesin kendi görevleri vardır ve hiç kimse cinsiyetinden dolayı dışlanamaz, kötülüğün ana nedeni olarak gösterilemez. KÖTÜLÜK NEFİSLERİMİZDEDİR. KİM NEFSİNİ TERBİYE ETMEDİYSE, O KİŞİDEN HER TÜRLÜ KÖTÜLÜK GELİR, KADIN YA DA ERKEK FARK ETMEZ. Geleneksel İslam anlayışı ne yazık ki kadını, adeta şeytanın elçisi gibi göstermeye çalışmış ve toplumdan uzaklaştırıp, izole edilmesi gerektiği kanısına varmışlardır. Bu düşünce Allah ın emri değil, eğitmesi zor geldiği, nefislerin uslanmaz iftiralarının eseridir.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Son düzenleyen ahmetseydi; 7 Nisan 2018 13:54
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
10 Nisan 2018       Mesaj #46
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Kölelik ve cariyelik konusu ne yazık ki İslam toplumunda hala tartışılmakta ve İslam ı rivayet merkezli yaşayan tarikat ve mezhep eksenli düşüncelerin etkisiyle canlı tutularak, İslam dininde kölelik, cariyelik yasaklanmamıştır, tam tersine kurala bağlanmıştır diyecek kadar Kur’an dan uzaklaşanları görüyoruz. Bunları söyleyenler ve inananlar, İslam toplumunda büyük çoğunluğu oluşturuyor.

Kölelik ve cariyelik konusu, cahiliye toplumunun vazgeçilmez bir gerçeğiydi. Allah gönderdiği ayetlerle, köleliğin İslam dininde yerinin olmadığını adeta eğiterek, öğreterek toplumun anlamasını sağlamıştır. Allah Müslüman toplumlarını, köle ve cariyelikten vazgeçirebilmek için, önce köle ve cariye edinme kapısını çok net bir şekilde kapatmıştır. Çünkü köle ve cariyeler, özellikle savaşta kazanılan savaş esirlerinden oluşmaktaydı. Hatta kendi inançlarından olmayan kişileri, savaşla köle ve cariye yapıyorlardı. ŞUNU DA BELİRTMEK İSTERİM, CARİYE KELİME OLARAK KUR’AN DA GEÇMEZ. Bu kelime daha sonra İslam inancına geçmiş, uslanmaz nefislerin, rivayet inançlarını Kur’an a ilave etmenin bir yolu olmuştur. Cariyede kadın köledir. Kur’an da ayrım yapılmadan köle diye geçer. Ama günümüz Kur’an meallerinde, ne yazık ki özellikle bu kelime asla doğru olmayan yerlerde kullanılmıştır. Örneklerini yazımın devamında göreceksiniz. Daha önce söylediğim gibi, Allah köleliğin kapısını önce sıkı sıkı kapatmıştır. Ayeti hatırlayalım.

Muhammed 4: İnkâr edenlerle savaşta karşılaştığınızda, hemen boyunlarını vurunuz. Onları yendiğinizde de sıkıca bağlayınız. SAVAŞ SONA ERDİĞİNDE YA BİR LÜTUF OLARAK KARŞILIKSIZ YA DA FİDYE ALARAK SALIVERİNİZ. Allah dileseydi onlara galip gelirdi. Fakat kiminizi kiminizle denemek için böyle yaptı. Allah yolunda öldürülenlerin yaptıkları hiçbir ameli Allah asla boşa çıkarmayacaktır. (Bayraktar Bayraklı meali)

Ayet çok açık bir hüküm veriyor ve diyor ki, sizi öldürmek için size savaş açanları, sizde öldürebilirsiniz. Bundan sonra savaşlarınızda esir aldığınız, ister erkek ister kadın, BUNLARI ÖNCE BİR BEDEL KARŞILIĞINDA, BU OLMAZSA KARŞILIKSIZ SALI VERECEKSİNİZ. Yani esir olarak tutmayın. Bu ayete iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, hala İslam dininde savaş esirlerini köle yapabiliriz, diyebilir mi? Asla diyemez, diyen ayetleri inkâr ediyor demektir. Yine Kur’an da, Allah ın kölelik, cariyelik kapısını Peygamberimizin döneminde tamamen kapattığına, güzel bir örnek ayet daha vermek istiyorum.

Enfal 67: Yeryüzünde ağır basıncaya kadar, HİÇBİR PEYGAMBERE ESİR SAHİBİ OLMAK YARAŞMAZ. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz; hâlbuki Allah sizin için âhireti istiyor. Allah güçlüdür; hikmet sahibidir. (Bayraktar Bayraklı meali)

Bu ayetten de anlıyoruz ki, Allah elçisine, İslam ı tam olarak yayıncaya kadar, senin savaşlarda esir alıp, onları zorla köle ya da cariye yapman sana yakışmaz diyor. ALLAH IN ELÇİSİNE YAKIŞMAYAN, BİZLERE YAKIŞIR MI? Elbette yakışmaz. Bu ayetten de anlıyoruz ki, BUNDAN SONRA KÖLE YA DA CARİYE EDİNMEK YASAKLANMIŞ.

Şimdide gelelim Kur’an da, bazı ayetlerde geçen ve bazı hükümler verilen kölelik konusuna. Allah madem köle edinmeyi yasakladı, neden o günkü topluma, elinizdeki köleleri serbest bırakın demedi diyebilirsiniz. Bunu yapmış olsaydı, toplumdan büyük bir tepki gelecekti. Çünkü o devrin kültürü ailenin zenginliği, köle sayısı ile ölçülüyordu. Allah öyle bir yöntemle, toplum arasındaki köleliğe son verdi ki, bizlere örnek olmalı. Herhangi bir kötü alışkanlığa müptela olan bir insanı, nasıl yavaş yavaş bu alışkanlıktan vazgeçirmek en doğru yöntemse, Allah da bu yolu izleyerek, bakın toplumu nasıl kölelikten vazgeçiriyor.

Kur’an da Allah insanların yaptığı, bazı büyük günahların kefareti olarak, örneğin; yanlışlıkla adam öldüren, yalan yere yemin eden kişilerin kefareti olarak, bir köle azat edilmesi gerektiği hükmünü vermiştir. Peki, bu örnekten nasıl bir ders almalıyız? İşlediğimiz suç, Allah katında belki çok büyük bir suç, ama bu suçtan kurtulabilmemiz içinde, Allah ın huzurunda çok daha kötü bir davranış olan, köleyi azat edip, özgür bırakmanın önemine dikkat çekiliyor. Yani kölelik bu işlenen suçtan, daha kötü bir davranıştır diyor Allah bu örnekle. Tabi anlayana, anlamak isteyene. Yine Allah o kölelerin durumuna dikkat çekebilmek adına, köleler bir suç işlerse, özgür insana verdiğiniz cezanın yarısını verin diye ayet indirmiştir. Tabi Allah bunlarla da yetinmeyip, hala kölelerini azat etmeyenlere, adeta yüzlerine tokat indirircesine, gerçekleri anlamak, görmek istemeyen, nefislerinin esiri insanlara, bakın nasıl bir ihtarda bulunuyor.

Beled suresi 11.12.13.14.15.16: Fakat insan, SARP YOKUŞU AŞAMADI. O SARP YOKUŞUN NE OLDUĞUNU SEN NEREDEN BİLECEKSİN? KÖLE ÂZAT ETMEKTİR veya açlık gününde yakını olan bir yetimi yahut toprakta sürünen bir yoksulu doyurmaktır. (Bayraktar Bayraklı meali)

Allah ellerinde bulunan kölelerini hala azat etmeyenlere, nefislerinin zor kararlarını veremediler, köle ve cariyelerinden vazgeçip, onları özgür bırakamadılar diye uyarıda bulunuyor. Allah çok açık bir şekilde, o gün Müslüman olan toplumu uyarıyor. KÖLELERİNİZİ AZAT EDİN DİYOR, ama bunu keskin bir bıçakla değil, güzel bir şekilde, İMTİHAN OLMANIN GERÇEKLERİYLE GÖNÜL RIZASIYLA YAPILMASINI İSTİYOR. Yine Allah toplumun ellerinde bulunan kölelerin, içlerinizden özgür kişilerle evlendirilmesini istiyor Nisa 25. Nur suresi 32. ayetlerinde. Bu ayetler, köleliğin ortadan kaldırılması için, çok önemli ayetlerdir. Evlenilen köleler böylece özgürlüğüne kavuşacaklardır. Çok daha ilginci kölelere, zekâtlarımızı verebileceğimizi, onların özgür kalmak isteyip, bedellerini ödediklerinde özgür bırakılmaları gerektiğini söyleyen ayetleri de unutmamalıyız. İşte Allah bu yöntemle köleliği kaldırmıştır.

Kur’an da bazı ayetleri tercüme ederken, ne yazık ki hala geleneğin, batıl rivayetlerin etkisiyle ayetler tercüme edilmekte ve topluma anlatılmaktadır. Çok daha kötüsü, bu tercüme öyle yanlış inançlara sebep oluyor ki, birçok ayet ile çelişiyor. Örnekler verelim ve özellikle iki farklı mealden yazalım ki yanlışımız ortaya çıksın.

Müminun 6: Ancak eşleri ve ELLERİNİN ALTINDA BULUNAN CARİYELERİ bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. (Diyanet meali)

Müminun 6: Ancak eşleri ve ELLERİNİN ALTINDA SAHİP OLDUKLARI hariç. Bunlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. (Bayraktar Bayraklı meali)

Mearic 30: Ancak EŞLERİ YAHUT SAHİP OLDUKLARI CARİYELERİ BAŞKA. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar. (Diyanet meali)

Mearic 30: Ancak onlar, EŞLERİYLE, AKİTLERİNİN SAHİP OLDUĞU ŞEYLER KONUSUNDA KINANAMAZLAR. (Yaşar Nuri Öztürk meali)

Ayetlerin hiç birisinde cariye ya da köle kelimesi geçmez. Ayetlerde EYMÂNUHUM diye geçer ki, bu kelime ayetlerin birçoğunda, ellerinin altında bulunan, ya da akitlerinin, sözleşmeleri olan anlamındadır. Bu kelimeyle, evlilik sözleşmesi yaptığı eşleri kastedilmektedir. Bunun dışında köle, cariye kadınların olması, zaten asla mümkün değildir.

Köle ya da cariyenin, birde Müslüman olduğunu düşünün. Nasıl olurda evlenmeden, cariyelerle ilişkiye girebileceğimizi söyleriz ve buna inanırız. Birde bu cariye ile ailenin erkeklerinin de beraber olabileceğini söyleyen gafiller var. Hatırlayınız Allah bazı ayetlerde, kölelerinizi evlendirin diyordu, hem de özgür insanlarla. Bu durumda hangi özgür insan, bunu kabul ederde o cariye ile evlenir. Hani Allah evlenecek kadınları, namusunu korumuş iffetli kadınlardan seçin diyordu, unuttuk mu bu ayetleri, yoksa nefsimiz hurafe ve batıl inançlarımızın etkisinde mi kaldı?

Kur’an ın hiçbir ayetinde, cariyelerle evlenmeden birlikte olunacağı geçmez. Örneklerini verdiğim ayetlerde ve buna benzer birçok ayette, kelimelere farklı anlamlar verip, Kur’an ın asla onaylamayacağı fikirleri ayetlere ilave etmeye çalışmaktadırlar. Allah bu zalimleri asla affetmeyecektir. Bunları yaparak toplum aldatılmakta ve Allah ın güzelim dini kötü gösterilmektedir. Mezhepler ve tarikatlar, bu yalanı ve batılı körüklemektedir. İŞİD denen zalimler ise, mezheplerin günümüzde de kabul ettiği bu yanlış inancı, bizzat hayata geçirip, savaşta esir aldıkları kadınları, inandıkları yönde cariye hükmünde kabul edip, adeta sex kölesi olarak kullanmaktadırlar.

İnternetten şöyle bir araştırınız, uzun uzun sakalları ile dini anlattığını zannedenler, şunları söylemekten çekinmiyorlar. Allah evliliği dört ile sınırlamış ama cariye almak istediğinde, sınırı yoktur deme cesaretini gösteriyorlar. Ayrıca kölelik ve cariyelik kaldırılmamıştır, günümüzde de geçerlidir. Savaş esirleri köle cariye hükmündedir, demeğe açıkça devam ediyorlar. Bu yalanlara hiç kimse ne yazık ki dur demiyor, yalanlamıyor. İŞTE RİVAYET HADİSLER İNANCIMIZI, BÖYLE YANLIŞ YÖNDE ETKİLİYOR. Ama inatla savunmaya devam ediyoruz. Cariyelik ve köleliğin hala devam ettiğini ve bunun Kur’an emri olduğunu savunmaya devam edenler, özellikle Allah ın elçisine indirdiği ayeti bile tahrif etmekten çekinmemişlerdir. Örnek verelim.

Ahzab 52: Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helâl değildir. ANCAK SAHİP OLDUĞUN CARİYELER BAŞKA. Şüphesiz Allah, her şeyi gözetleyendir. (Diyanet meali)

Ahzab 52: Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal olmaz. Bunları, başka eşlerle değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile - helal olmaz. ELİNİN SAHİP OLABİLECEKLERİ MÜSTESNA. Allah her şey üzerinde bir Rakîb'dir, her şeyi gözetlemektedir. (Yaşar Nuri Öztürk)

Ayette asla ne köle, nede cariye kelimesi geçmediği halde, Allah ın elçisinin, evlenmeden cariyelerle birlikte olabileceği iftirasını, ayete ne yazık ki ilave etmişlerdir. Hâlbuki ayette, bizlerinde günümüzde kullandığımız Arapça (yemînuk(e) yani yemin diye geçer. Yeminlerin, yaptığın sözleşmelerin ile ellerinin altında sahip oldukların anlamındadır ki, buda daha önce evlilik akdi yapmış, diğer eşlerinden bahsedildiği çok açıktır.

Makalemin başında sizlere verdiğim, örnek ayetleri hatırlayın lütfen. Allah elçisine, hiçbir peygambere esir sahibi olmak yakışmaz dediği halde, Allah ın elçisi O örnek insan, kendi emrinde bu ayetleri tebliğ aldıktan sonra, esir/köle kadın ya da erkek tutar mı? Allah Beled suresinde, O SARP YOKUŞTAN BAHSEDİP, KÖLE AZAT ETMENİN HER NEFSİN YAPAMADIĞI BİR GERÇEK OLDUĞUNDAN BAHSETTİKTEN SONRA, SİZCE HALA PEYGAMBERİMİZ EMRİNDE, KÖLE CARİYE TUTABİLECEĞİNE NASIL İNANIRIZ? Ne yazık ki inanıyoruz, çünkü bizlerin Kur’an ile bağı kesildi de ondan.

Bu konuda o kadar çok örnekler var ki, lütfen dikkatle bu gerçekleri Kur’an dan araştıralım ve farkında olalım. İslam ın üzerinde dolaşan bu kara bulutu, bizler ancak uyanık ve bilinçli olursak kaldırabiliriz. Yoksa Kur’an a ve elçisine atılan bu iftiralara seyirci kalan toplumlar olarak, Allah ın huzuruna çıkarız. Bunun da büyük vebali vardır, hesabını veremeyiz unutmayalım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Benzer Konular

5 Ekim 2018 / evo Uzay Bilimleri
25 Kasım 2016 / Hi-LaL Çevre Bilimleri
3 Şubat 2013 / KisukE UraharA Anime Sanatı
26 Ekim 2010 / TAHA Soru-Cevap
24 Aralık 2011 / GüNeSss Soru-Cevap