Allah neden "zina yapmayın" değil de "zinaya yaklaşmayın" diyor? Harama bakmama üzerinde niye bu kadar duruluyor? Müstehcen görüntülere bakmaya din ne diyor?
İşte size 18 yaşındaki bir delikanlının acı feryadı: “Muhterem ağabey. Bu maili göz yaşları içinde yazıyorum. Bana bir hocam hep Hz. Yusuf’u örnek almam gerektiğini söylerdi. Ancak ben onun gibi Rabbime karşı vefalı olamadım. Gözlerime ihanet ettim. Onları kirlettim. Çok pişmanım. Şimdi o kirleri gözyaşlarıyla temizlemeye çalışıyorum. Sizden ricam bana dua etmeniz. Cenab-ı Hak, Hz. Yusuf hürmetine asrımızın Yusuflarını korusun…”
Kur’an, bütün olarak kâinatı yaratanın, kâinat içinde insanı yaratanın ve insana “görecek gözler” verenin Allah olduğunu hatırlatır ve bize şöyle seslenir: “Gözlerini haramdan korusunlar.” (Nur, 24/30) Bu emri veren, insanı bu fıtratla yaratandır. İnsan için en fıtri ve en uygun hali, Cenab-ı Hak’tan başka kim bilebilir? Kim o fıtratı verenin üstünde söz söyleyebilir?
Yüce Yaratıcı, bu emriyle, bizi yaratılışımızın gereği olan bir duruma davet eder. Gözünü haramdan sakınmama, her önüne gelene bakma, İlahi takdirin uygun gördüğü fıtratla çelişen bir durumdur. Çünkü insana verilmiş sınırsız duyguları tek bir duygunun emrine verir. İradesini hükümsüz bırakır. Bütün hayatını, bütün dünyasını ve bütün düşüncesini sadece bir yere odaklayan kişilikler ortaya çıkarır.
Gözlerin harama kaymasının, imani bir zaafın eseri olup bu zaafı giderek beslemesinin yanı sıra, insanı insanlıktan aşağıya düşüren bir boyutu da vardır. Zira bütün kâinatı saracak duygu ve kabiliyetlerle donanmış olan insanı, şehevi arzu ve hislerinin esiri kılmakta; karşı cinsten olanları da yalnız cinsel bir objeden ibaret göstermektedir. İnsan tarifini bu denli bayağılaştırmaktadır.
“Gözünü haramdan koruma” emrinin manidar bir yönü de, öncelikle içe dönük bir çabayı emrediyor olmasıdır. Gerek mü’min erkeklere, gerek mü’mine kadınlara söylenen ilk söz “Gözünüz önüne gelen haramları ortadan kaldırın” değildir; “Sen gözünü koru”dur.
Bu, Kur’an’ın önceliği insana veren, düğümü fertlerde çözen genel üslubunun manidar bir yansımasıdır. Çünkü problemin kökü, dış dünyada değil, içimizdedir. İç dünyası, iman kalesi sağlam olan biri, tüm dünya haram tablolarla dolu olsa bile, sarsılıp sapmayacaktır.
Nitekim, Yusuf (a.s.) kıssası, bunun bir örneğidir. Önünde kendini tüm ziynetleriyle sunan dünyalar güzeli biri karşısında, Hz. Yusuf’un tavrı, gözünü ve sırtını dönmek olmuştur. Hz. Yusuf (a.s.), tüm insanlığa şu dersi vermektedir: İnsan, eğer gözünün sahibini tanır ve O’nun emrini hakkıyla bilirse, en baştan çıkartıcı manzara bile onu baştan çıkartamaz.
Göz, göre göre...
Tüm şehvani şeylerde en kritik nokta, yaklaşmaktır. Eşik noktası geçildi mi, gerisi çorap söküğü gibi gelir. Mesela, açık bacaklara bakan bir göz, onunla yetinmez, daha fazlasının izini sürer. Çünkü gözü haramdan korumama gibi eşiklerde, artık iradeyi devre dışı bırakan, insanı kalben ve vicdanen istemese bile günahın son kertesine sürükleyen şeytani bir çekim vardır.
Hususi bir hayâsızlığın genelleşmesi görme yoluyla gerçekleşir. Göz göre göre, kural dışı olan kural haline gelir; anormal olan normalleşir. Gerek mü’min erkeklere, gerek mü’mine kadınlara yönelik gözlerin haramdan korunması emri, işte bu umumi yozlaşmayı ta başından kesmektedir. (Metin Karabaşoğlu)
Nur Suresi’nin 30 ve 31. ayetleri, nice mü’minin kalp hanesini yandıran açık saçıklık fitnesi karşısında, bize imani bir şuurlanmaya dayalı aydınlık bir çıkış yolu sunuyor. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“(Ey Resulüm), mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar! Bu, onlar için en uygun olan davranıştır. Allah yaptıkları her şeyden hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar! Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler.” (Nur, 24/30-31)
Yukarıdaki ayetler erkek olsun kadın olsun bütün Müslümanlara zinanın haram kılındığını bildiriyor. Ayrıca, yine hem erkek hem kadınlara, kendilerini zinaya götürecek davranışlardan sakınmaları emrediliyor. Yine bu ayetlerden insanı zinaya sürükleyen en önemli şeyin şehvetle namahreme bakmak olduğunu öğreniyoruz. Hz. Peygamber de bir hadislerinde, “... Gözlerin zinası şehvetle bakmaktır” (Buhari, İstizan 12) buyurarak harama bakmayı, göz zinası olarak niteliyor.
İslam âlimleri, yukarıda mealleri yazılı ayetlere ve konuyla ilgili hadislere dayanarak, erkeklerin ve kadınların, nikâhlı eşleri dışında herhangi bir kimseye şehvetle bakmalarının haram olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Tedavi, şahitlik ve evlenme maksadı gibi, zaruret veya ihtiyaç halindeki bakmalara, fıkıhta belirtilen şartlar ve ölçüler dâhilinde müsaade edilmiştir.
Herşey bir “bakış”la başlar
Harama bakış zinanın başlangıcıdır. Bunun için gözü korumak mühimdir. “Bir
bakmadan ne olur” diyerek bu konuda aldırmazlık gösterenler sonunda büyük felaketlerle karşılaşırlar.
Kasti olmayan ilk bakıştan, kişi sorumlu tutulmamıştır. Fakat tekrar tekrar bakmak yasaklanmıştır. Efendimiz, Hz. Ali’ye, “Ya Ali! (Harama karşı) bakışa bakış ekleme. Birincisi senin için (vebal yoktur; ama) ikincisi aleyhinedir” (Tirmizi, Edeb 28) demiştir.
Ancak burada hemen şunu da ifade edelim: Buradaki “birinci bakış”, insanın çarşıda pazarda yürüyebilmesi için zaruri olarak baktığı yerlerde istemeyerek gözünün rastladığı durumlar için söz konusudur. İnsan gözü kapalı gezemeyeceğine göre, zaruri işleri için, lüzumlu yerlerde kasti değil, elinde olmayacak şekilde rastladığı durumlar birinci bakışa girer. Bu durum, bilhassa Asr-ı Saadet için söz konusudur.
Ama şimdi “Nasıl olsa ilk bakış caizdir” deyip sağı solu teftiş eder gibi bakarak gitmek doğru değildir. Çünkü zamanımızda aniden ve farkında olmadan rastlama gibi bir olay yoktur; her tarafta her an harama rastlanmaktadır. Bunun için tüm bakışları kontrol altında tutmak gerekir. (Cemil Tokpınar, Peygamberimiz’in Diliyle Gençlik, s. 33)
Allah “yapmayın” değil “yaklaşmayın” diyor!
Dinimizde insanı kötülüklere iten zaaflar ve alışkanlıklar konusunda yasaklayıcı hükümler bulunmaktadır. Bu hükümlere uyabilenler ahiretlerini kurtardıkları gibi, dünyalarını da kurtarıyorlar. Gittikçe yaygınlaşan olumsuz alışkanlıklardan kendilerini ve çocuklarını da muhafaza ediyorlar. Rabbimizin şu ikazına kulak verelim: “Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.” (İsra, 17/32)
Cenab-ı Hak, “Zinaya yaklaşmayın!” diyor. “Zina yapmayın!” demiyor. Onun için zinaya vesile olabilecek, davetçilik manasına gelebilecek, tahrik ve teşvikçi görüntülere bakılmasını dinimiz caiz görmez. Çünkü asıl mesele yaklaşmamaktadır. Yaklaşmazsanız kurtulmanız kolay olur. Yaklaştıktan sonraki gelişmelere dayanmanız zorlaşır, ateşe yaklaşanın içine düşmesi gibi bir sonuç çıkabilir.
Gözler müstehcene nazar etmekten sakınılmalı ki hayaller tertemiz olsun, zihinler kirlenmekten korunsun. Mana büyükleri, “Sadece kafa gözlerini kapamakla, sakınmakla kalınmamalı, haramlar hayallere dahi alınmamalı, hayaller bile korunmalı” diyor.
Harama bakmama üzerinde niye bu kadar duruluyor?
Çünkü bütün günahlar, ahlaki bozulmalar müstehcene bakışla başlar, bakışın ısrarıyla gelişir, sonra fiilî günaha dönüşür.
Üstelik gözler baktıklarının resimlerini de çeker, hayal arşivinde depo eder. Nereye gitse, nerede olsa artık çektiği bu resimler, hayal âleminde gözlerinin önündedir.
Öğrenciyse dersine çalışamaz, işçiyse mesleğine tam yönelemez, fikir adamıysa zihnini toparlayamaz; derken her konuda gerileme ve düşüş söz konusu hale gelebilir. Bu duruma düşmemek için din, müstehcene karşı yasaklar koyar, mensuplarını böylesine gerilemelere düşmekten kurtarır.
Cinsel tahrik amacı olsun veya olmasın İslam’a göre çıplaklığın sınırları içine girecek resim ve film çektirmek ve çekmek haramdır. Bu resim ve filmlere bakmak ve bunları pazarlamak da haramdır.
Haramdır, çünkü doğrudan çıplaklıkla resim ve film aracılığıyla çıplaklık temelde aynı gayr-ı meşru amaca yöneliktir. Fark yalnızca tesir bakımındandır. Bizzat çıplaklık, bilvasıta çıplaklıktan şüphesiz daha tesirlidir. Ancak bilvasıta çıplaklıkta da yaygınlık ve süreklilik vardır.
Çıplak resimleri sadece kadın resmi diye sınırlamamak lazımdır. Çıplak resimler kadının olursa günah, erkeğin olursa sakıncasız diye bir şey yoktur. Avret sayılan yerlerin açılması ve bakılması, kimden olursa olsun haramdır ve günahtır. Ancak haramlık ve günahlık en mahrem noktalara yaklaştıkça artar ve ağırlaşır.
Güzele bakmak sevap mı, yoksa gözlerin ihaneti mi?
Güzel nedir, güzel kimdir, güzel kime göredir, güzel kimin içindir? Güzel, nefsin hoşlandığı nesne midir? Yoksa güzel, kalbin akl-ı selimle marifet ve ilim devşirdiği şey midir? Başlıkta sorduğumuz soruyu bu sorular çerçevesinde ele almamız gerekir.
Bunlardan birincisi kötülüğü emreden nefsin güzeli, ikincisi kalbin ve gönlün güzelidir. Birincisinde nefis, gördüğü güzele kendi hesabına bakar ve çirkinleştirir. İkincisinde kalp ve gönül, gördüğü güzele Allah hesabına bakar ve daha da güzelleştirir.
Birincisinde nefsin çıkış noktası kendi açısıdır, niyeti ve nazarı kendi zevkidir ve sınırsız arzularıdır. Burada göz bir tahrik âleti derecesine inmiştir. Bu bakışta hayır yoktur. Bu bakış şükürsüzdür, nankörcedir; bundan dolayı haramdır. Namahrem açık da olsa, örtülü de olsa, güzel de olsa, çirkin de olsa, ona nefis hesabına bakmak haramdır.
İkincisinde kalbin ve gönlün çıkış noktası, niyeti ve nazarı Allah’ın sonsuz güzelliğine ulaşmaktır; yaptığı iş ilim, marifet ve şükürdür. Gayesi Allah’ın rızasını tahsildir. Üstad Bediüzzaman’a göre, burada göz, her şeye gözün yaratıcısı hesabına bakar, her şeyi güzel görür, büyük kâinat kitabının okuyucusudur, Allah’ın sanat mucizelerinin bir seyircisidir ve yeryüzü bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısıdır. (Sözler, 6. Söz, s. 55)
Bu ikinci yaklaşımda her şey güzeldir. Bu bakışta lütuf da güzeldir, kahır da güzeldir. Huzur da güzeldir, bela da güzeldir. Göz, Kur’an gibi, “Allah her şeyi güzel yaratmıştır” (Secde, 32/7) der, her tecellide güzellik arar, güzellik bulur. Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının eserlerini büyük bir saadet ve huzur içinde izler, görür.
Bu bakışta kalp Bediüzzaman gibi, “Melekutiyet (eşya ve hadiselerin iç yüzü) ve hakikat itibariyle her şey şeffaftır, güzeldir” (Sözler, 22. Söz, s. 393) der, Allah’ın isimlerinin tecellilerinden ilim, marifet ve şükür balı toplar. Gönül, bu bakışta İbrahim Hakkı gibi her tecelli için, “Görelim Mevlâ’m neyler, neylerse güzel eyler!” der, Cenab-ı Hakk’ın tasarruflarına teslim olur.
Nefis hesabına namahreme bakmak sevap değil, günahtır. Nikâhımız altında olan güzele ya da bakışı haram olmayan yaratılış, fıtrat ve tabiat güzelliklerine Yaratıcı hesabına bakmak ise sevaptır.
Kur’an, haram bakışı “hâinete’l-a’yün/gözlerin ihaneti” sözüyle ifade eder. Cenab-ı Allah şöyle buyurur: “Allah gözlerin ihanetini de bilir, gönüllerin sakladığını da...” (Mü’min, 40/19)
Gözlerin ihaneti ifadesi, Kur’an’ın eşsiz dilinde, gözlerin gizlice harama kayması demektir. Burada nefs-i emmare, birer kudret harikası olan gözleri kendi hesabına kullanıyor. O iki inci tanesini harama yönlendiriyor.
Oysa bu esnada gözlerin haram noktaya kayıp gidişini Allah görmektedir. Nefs-i emmare ise, Allah’ın, gözlerin bakışını görüyor olduğunu ya nazara almıyor ya da unutuyor. Kur’an buna “gözlerin ihaneti” diyor.
Müstehcen görüntülere bakmaya din ne diyor?
Açık saçık görüntülere bakmak, müstehcen içerikli filmler seyretmek ve buna benzer muhtevada yayın yapan internet sitelerine girmek haramdır. Kur’an iki yerde fuhşiyat, bir yerde açıkça zina tabirini kullanarak fuhşiyat ve zinanın yasak olduğunu açıkça ifade buyurmuştur.
“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını ben okuyup açıklayayım: O’na hiçbir şeyi ortak yapmayın, anneye babaya iyi davranın, fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin, çünkü sizin de onların da rızkını veren Biz’iz. Kötülüklerin, fuhşiyatın açığına da gizlisine de yaklaşmayın! Allah’ın muhterem kıldığı cana haksız yere kıymayın! İşte aklınızı kullanırsınız diye Allah size bunları emrediyor.” (En’**, 6/151)
“De ki: Rabbim o güzel şeyleri değil, açığı ile gizlisi ile, bütün fuhşiyatı haram kılmıştır. Keza her türlü günahı, haksız tecavüzü ve kendisine tapılması hakkında Allah’ın herhangi bir delil bildirmediği bir nesneyi Allah’a şerik yapmanızı, bir de Allah’ın emretmediği birtakım şeyleri iftira ederek O’na mal etmenizi haram kılmıştır.” (A’raf, 7/33)
Ayette bahsedilen açık fuhşiyat genelev, metres, gizli dost vs. hangi yolla olursa olsun zinadır. Gizli fuhşiyat ise insanı zinaya götüren şeylerin bütünüdür. Zina haram olduğu gibi insanı zinaya götüren, gayr-ı meşru şekilde şehvet hislerini kamçılayan şeyler de haramdır.
Nitekim İslam tarihinin başlangıcından bugüne kadar gelen sayısız İslam fıkıhçıları meseleye hep böyle yaklaşmıştır. Ayette fuhuş kelimesinin “fevahiş” denilerek çoğul olarak ifade edilmesi insanı zinaya götüren yolların çokluğunu göstermektedir.
Üçüncü ayet ise: “Sakın zinaya yaklaşmayın; çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur.” (İsra, 17/32)
Dikkatlice bakılacak olduğunda hemen herkesin rahatlıkla yapabileceği çıkarım, ayette sadece zinanın değil zinaya yaklaşmanın yasaklandığı gerçeğidir. Bu da daha önce ifade ettiğimiz zinanın yanı sıra zinaya götüren yolların haram olduğunu bir kere daha vurgulamaktan ibarettir.
Hadis-i şeriflere baktığımızda Allah Resulü, müstehcen manzaralara bakmanın haram olduğunu, gayr-ı iradi olduğu için birinci bakmada bir vebal olmasa da ikinci ve daha sonraki bakışların haram olduğunu söylüyor. (Tirmizi, Edeb 28)
Kudsi bir hadiste ise harama bakışın şeytanın oklarından zehirli bir ok olduğu, kişinin bundan sakınması durumunda Cenab-ı Hakk’ın o kişiye bu hareketinden dolayı imanının tadını kalbinin derinliklerinde hissettireceği ifade ediliyor. (Münzirî, et-Tergib ve’t-Terhib, III, 63)
Diğer bir hadis ise umumi: “Hiç şüphe yok ki, Allah Âdemoğluna zinadan nasibini yazmıştır. Buna kesinlikle erişecektir. (Yani kaçış yoktur. Binaenaleyh) gözlerin zinası bakmak, dilin zinası da konuşmaktır. Nefis temenni eder ve şehvetlenir. Ferc (avret mahalli) de ya bunu tasdik eder ve (yahut da) yalanlar.” (Buhari, İstizan 12)
Hadisin bir başka rivayetinde şu ilaveler var: “Eller de zina eder, onların zinası tutmaktır. Ayaklar da zina eder, onların zinası yürümektir. Ağız da zina eder, onların zinası da öpmektir. Kulaklar da zina eder, onların zinası da dinlemektir.” (Müslim, Kader 21)
Müstehcene bakmak niye zinadır?
Buraya kadar anlatılanlardan hareketle cinsellik noktasında zaafı olan, bunlara başka türlü tatminler arayan kişiler, “Zina olmadıktan sonra bu türlü bakıp etmelerde ne sakınca olabilir, neden bu kadar sert hükümler söz konusu?” diyebilirler. Veya “Neden Kur’an zina ve cinsellik konusuna bu denli sert yaklaşmaktadır” diye sorabilirler.
Şundan: Öncelikle aile, çok bilinen ifadesiyle, toplumun temelidir. Temeli eğer yerinden oynarsa bütün bina sarsılacak demektir. Ailenin ve dolayısıyla toplumun huzurlu ve mutlu bir hayat sürmesi ise eşlerden birinin, açıkça veya er ya da geç açığa çıkacak gizli fuhşiyatı ile mümkün değildir.
İkincisi, bilindiği ya da mutlaka bilinmesi gerektiği gibi, İslam eğer bir hareketin yapılması veya yapılmaması hakkında bir hüküm beyan ettiyse onu destekleyen, zemini ona göre hazırlayan veya koruyan hüküm ve düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir.
Dolayısıyla evliliği teşvik ederken, evlenecek çiftlerin birbirine denk olması, evlilik öncesi birbirlerini görüp beğenmeleri, her türlü temizliğe riayet etmeleri, hoşlanmadıkları şeyleri yapmamaları, kocanın izni olmadan eve yabancı alınmaması vb. aile mutluluğunu alakadar eden onlarca-yüzlerce konuda direkt emir ve yasaklar sunmuştur. Zinayı yasaklarken insanları zinaya sürükleyebilecek şeyleri de yasaklamıştır.
Söz gelimi; kadın ve erkeklerin cinsel cazibelerini ortaya koyacak biçimde giyinmeleri, süslenmeleri ve o halleri ile toplum içine çıkmaları, müstehcenlik, hayâsızlık, karı-koca olmayan kişilerin birbirlerine şehvetle dokunması, bakması ve benzeri şeyler bu cümledendir.
Hatta bu hususta o kadar detaya inmiştir ki başkalarının tahrikine vesile olduğu için kadınların koku sürünmelerine, kışkırtıcı bakış, konuşma ve gülüşmelere kadar sınırlama getirmiştir. Açık-saçık filmler seyretmek, internette insanın şehvani hislerine hitap eden sayfalar arasında gezinti yapmak bunlardan daha aşağı şeyler değildir.
Üçüncüsü; hadiseye toplumsal açıdan baktığımızda genel ahlak ilkelerine göre kamu düzeninin sağlanması her devletin görevi olduğu gibi, sağlıklı bir yaşam isteyen her toplumun da hakkıdır.
Zinanın, insanları zinaya götürecek müstehcenlik başta her türlü cinsel duyguları tahrik eden, cinsel özgürlük deyip fıtrata rağmen o duygulara hiçbir sınırlama getirmeksizin serbestisine izin veren düşünce ve uygulamaların genel ahlak ilkelerine aykırı olduğu ve son tahlilde kamu düzenini bozacağı muhakkaktır.
Eşcinsellikten evlilik dışı çocuklara, genelevlerden müstehcen yayınlara kadar, bu çizgi dışı şeylerin toplum hayatına getirdiği ve götürdüğü şeyler mukayese edilirse ne demek istediğimiz daha net anlaşılır.
İşte İslam’ın söz konusu cinsellik eksenli sapkınlık ve taşkınlıklara bu kadar sert hükümler getirmesinin altında yatan temel esas budur. Aslında bu hükümlere “sert, serbestiyet tanımıyor, özgürlüğü kısıtlıyor” demektense, “her zaman için kaymanın kaçınılmaz olduğu, alabildiğine kaygan bir zeminde insanlara yardım ediyor, ellerinden tutuyor, istikamet kazandırıyor” demek daha uygun olsa gerek...
Evli bir insan hayâsız resimlere niye bakar?
Meselenin dinî boyutunu böylece ortaya koyduktan sonra meseleye bir de başka perspektiften bakalım. İmanlı bir sine, ahirette burada yaptığı her şeyin hesabını vereceğine inanan bir gönül, neden bu türlü şeylere girer?
Şehvani hissin insan olan herkes için tabii ve fıtri olduğu bilinen bir gerçektir. Bunu tatmin yolunun da meşru dairede evlilik olduğu kesindir. Evli ve inanan bir insan olmasına rağmen bir erkeğin bu türlü şeyler içine girmesinin sebebi eşiyle tatmin olamaması, aradığını bulamaması olabilir.
Utanılacak bir mesele olduğu için derdini kimseye açamıyor, belki eşiyle dahi konuşamıyordur. Zinanın haram olduğuna inandığı için de açık-saçık filmlerle bu hissiyatını tatmine çalışıyor olabilir.
Bu ihtimali lütfen yabana atmayın. Çünkü cinsel tatminsizlikten dolayı mahkeme kapılarında kendilerini bulan nice eşler var bugün. Evli oldukları halde kocası ve hanımı dışında gizli dost tutan, metres hayatı yaşayan veya genelevlere giden kişiler arasında yapılan anket ve istatistikler bu hususu varsayım ve tahmin olmaktan çıkarıyor.
Tabii, böylesi bir duruma müptela olma sadece erkeklere has bir hastalık değildir. Erkeklere nazaran daha az da olsa bir hanım da meşru olmayan görüntülere bakma hastalığına müptela olabilir.
Ama netice değişmez. Bir anlamda müstehcen görüntülere sığınmanın altında böyle bir neden varsa yapılacak şey eşlerin birbirlerine karşı alabildiğine açık ve cesur olmasıdır. Beklentilerini, isteklerini anlatmaları ve meşru daire içinde kalarak karşılıklı beklentilerini karşılamalarıdır.
Müstehcen görüntüler, alışkanlık yapar
Ama böyle bir problem yoksa o zaman geride başka bir ihtimal daha kalıyor: Kişi psikolojik bir hastadır ve cinsel duygularında bir sapma yaşamaktadır. Zira hayâsız görüntüler, insanın duygularının karşı cinse uyandığı veya şehvani hislerinin aklını başından aldığı gençlik dönemlerinde anlık zevk olarak başlasa da sonra alışkanlık yapmıştır.
Uzun yıllar müstehcenliğe açık bir hayat yaşayan insanda bu durum cinsel sapma oluşturmuş ve o kişiyi sadece bakmakla, görmekle tatmin olan bir insan haline getirmiştir. Nitekim bugün toplumumuz içinde bu türlü vakalar hiç de az değildir.
Bu tür bir hastalığa maruz kalan bir insan ne yapacak? Aslında böyle bir durumda yapılacak şey psikolojik tedavidir. Hz. Peygamber’in beyanına göre “imandan bir şube olan hayâ, utanma hissi” (Buhari, İman 16) de buna mani olmamalıdır; çünkü bu gerçekten tedavi gerektiren ve belki de sadece çağımıza mahsus bir hastalıktır.
Peki, iman bu konuda yeterli değil midir? Elbette yeterli olmalı, psikologa ihtiyaç bırakmamalı. Zaten şimdiye kadar Kur’an’ı ve Nebevi değerleri hatırlatmamızın, sürekli onlara vurgu yapmamızın sebebi de bu…
Allah’a ve ahiret gününe iman, akıl ve irade ile bütünleşmeli ve İslam’ın hem de boşluk bırakmadan sunduğu emir ve yasaklar bütünü hayata tatbik edilerek bu sorun aşılmalıdır. Batı’nın ve Batılı değerlerin ticaret sektörü haline getirdiği bu türden cinselliğe prim verilmemeli, cinsel duyguların başkaları tarafından sömürüsüne engel olunmalıdır. (Ahmet Kurucan)
Böylece Müslüman fert olarak alnı ak ve açık, dik durarak bu hayatı sürdürmeli ve ahirette hesabını veremeyeceğimiz, bizi Rabbimiz huzurunda amel defterleri açıldığı zaman mahcup edecek şeyler içine girmemelidir.
Kaldı ki bununla insanlık ailesini bugün her zamankinden daha fazla tehdit eden iğrenç zevklerin, cinsel sapıklıkların, gayr-ı meşru ilişkilerin, zina mahsulü çocukların, ruhi bunalımların, bunların sebep olduğu boşanma ve intiharların vs. önüne set çekmiş oluruz.
Sponsorlu Bağlantılar
Kur’an, bütün olarak kâinatı yaratanın, kâinat içinde insanı yaratanın ve insana “görecek gözler” verenin Allah olduğunu hatırlatır ve bize şöyle seslenir: “Gözlerini haramdan korusunlar.” (Nur, 24/30) Bu emri veren, insanı bu fıtratla yaratandır. İnsan için en fıtri ve en uygun hali, Cenab-ı Hak’tan başka kim bilebilir? Kim o fıtratı verenin üstünde söz söyleyebilir?
Yüce Yaratıcı, bu emriyle, bizi yaratılışımızın gereği olan bir duruma davet eder. Gözünü haramdan sakınmama, her önüne gelene bakma, İlahi takdirin uygun gördüğü fıtratla çelişen bir durumdur. Çünkü insana verilmiş sınırsız duyguları tek bir duygunun emrine verir. İradesini hükümsüz bırakır. Bütün hayatını, bütün dünyasını ve bütün düşüncesini sadece bir yere odaklayan kişilikler ortaya çıkarır.
Gözlerin harama kaymasının, imani bir zaafın eseri olup bu zaafı giderek beslemesinin yanı sıra, insanı insanlıktan aşağıya düşüren bir boyutu da vardır. Zira bütün kâinatı saracak duygu ve kabiliyetlerle donanmış olan insanı, şehevi arzu ve hislerinin esiri kılmakta; karşı cinsten olanları da yalnız cinsel bir objeden ibaret göstermektedir. İnsan tarifini bu denli bayağılaştırmaktadır.
“Gözünü haramdan koruma” emrinin manidar bir yönü de, öncelikle içe dönük bir çabayı emrediyor olmasıdır. Gerek mü’min erkeklere, gerek mü’mine kadınlara söylenen ilk söz “Gözünüz önüne gelen haramları ortadan kaldırın” değildir; “Sen gözünü koru”dur.
Bu, Kur’an’ın önceliği insana veren, düğümü fertlerde çözen genel üslubunun manidar bir yansımasıdır. Çünkü problemin kökü, dış dünyada değil, içimizdedir. İç dünyası, iman kalesi sağlam olan biri, tüm dünya haram tablolarla dolu olsa bile, sarsılıp sapmayacaktır.
Nitekim, Yusuf (a.s.) kıssası, bunun bir örneğidir. Önünde kendini tüm ziynetleriyle sunan dünyalar güzeli biri karşısında, Hz. Yusuf’un tavrı, gözünü ve sırtını dönmek olmuştur. Hz. Yusuf (a.s.), tüm insanlığa şu dersi vermektedir: İnsan, eğer gözünün sahibini tanır ve O’nun emrini hakkıyla bilirse, en baştan çıkartıcı manzara bile onu baştan çıkartamaz.
Göz, göre göre...
Tüm şehvani şeylerde en kritik nokta, yaklaşmaktır. Eşik noktası geçildi mi, gerisi çorap söküğü gibi gelir. Mesela, açık bacaklara bakan bir göz, onunla yetinmez, daha fazlasının izini sürer. Çünkü gözü haramdan korumama gibi eşiklerde, artık iradeyi devre dışı bırakan, insanı kalben ve vicdanen istemese bile günahın son kertesine sürükleyen şeytani bir çekim vardır.
Hususi bir hayâsızlığın genelleşmesi görme yoluyla gerçekleşir. Göz göre göre, kural dışı olan kural haline gelir; anormal olan normalleşir. Gerek mü’min erkeklere, gerek mü’mine kadınlara yönelik gözlerin haramdan korunması emri, işte bu umumi yozlaşmayı ta başından kesmektedir. (Metin Karabaşoğlu)
Nur Suresi’nin 30 ve 31. ayetleri, nice mü’minin kalp hanesini yandıran açık saçıklık fitnesi karşısında, bize imani bir şuurlanmaya dayalı aydınlık bir çıkış yolu sunuyor. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“(Ey Resulüm), mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar! Bu, onlar için en uygun olan davranıştır. Allah yaptıkları her şeyden hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar! Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler.” (Nur, 24/30-31)
Yukarıdaki ayetler erkek olsun kadın olsun bütün Müslümanlara zinanın haram kılındığını bildiriyor. Ayrıca, yine hem erkek hem kadınlara, kendilerini zinaya götürecek davranışlardan sakınmaları emrediliyor. Yine bu ayetlerden insanı zinaya sürükleyen en önemli şeyin şehvetle namahreme bakmak olduğunu öğreniyoruz. Hz. Peygamber de bir hadislerinde, “... Gözlerin zinası şehvetle bakmaktır” (Buhari, İstizan 12) buyurarak harama bakmayı, göz zinası olarak niteliyor.
İslam âlimleri, yukarıda mealleri yazılı ayetlere ve konuyla ilgili hadislere dayanarak, erkeklerin ve kadınların, nikâhlı eşleri dışında herhangi bir kimseye şehvetle bakmalarının haram olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Tedavi, şahitlik ve evlenme maksadı gibi, zaruret veya ihtiyaç halindeki bakmalara, fıkıhta belirtilen şartlar ve ölçüler dâhilinde müsaade edilmiştir.
Herşey bir “bakış”la başlar
Harama bakış zinanın başlangıcıdır. Bunun için gözü korumak mühimdir. “Bir
bakmadan ne olur” diyerek bu konuda aldırmazlık gösterenler sonunda büyük felaketlerle karşılaşırlar.
Kasti olmayan ilk bakıştan, kişi sorumlu tutulmamıştır. Fakat tekrar tekrar bakmak yasaklanmıştır. Efendimiz, Hz. Ali’ye, “Ya Ali! (Harama karşı) bakışa bakış ekleme. Birincisi senin için (vebal yoktur; ama) ikincisi aleyhinedir” (Tirmizi, Edeb 28) demiştir.
Ancak burada hemen şunu da ifade edelim: Buradaki “birinci bakış”, insanın çarşıda pazarda yürüyebilmesi için zaruri olarak baktığı yerlerde istemeyerek gözünün rastladığı durumlar için söz konusudur. İnsan gözü kapalı gezemeyeceğine göre, zaruri işleri için, lüzumlu yerlerde kasti değil, elinde olmayacak şekilde rastladığı durumlar birinci bakışa girer. Bu durum, bilhassa Asr-ı Saadet için söz konusudur.
Ama şimdi “Nasıl olsa ilk bakış caizdir” deyip sağı solu teftiş eder gibi bakarak gitmek doğru değildir. Çünkü zamanımızda aniden ve farkında olmadan rastlama gibi bir olay yoktur; her tarafta her an harama rastlanmaktadır. Bunun için tüm bakışları kontrol altında tutmak gerekir. (Cemil Tokpınar, Peygamberimiz’in Diliyle Gençlik, s. 33)
Allah “yapmayın” değil “yaklaşmayın” diyor!
Dinimizde insanı kötülüklere iten zaaflar ve alışkanlıklar konusunda yasaklayıcı hükümler bulunmaktadır. Bu hükümlere uyabilenler ahiretlerini kurtardıkları gibi, dünyalarını da kurtarıyorlar. Gittikçe yaygınlaşan olumsuz alışkanlıklardan kendilerini ve çocuklarını da muhafaza ediyorlar. Rabbimizin şu ikazına kulak verelim: “Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.” (İsra, 17/32)
Cenab-ı Hak, “Zinaya yaklaşmayın!” diyor. “Zina yapmayın!” demiyor. Onun için zinaya vesile olabilecek, davetçilik manasına gelebilecek, tahrik ve teşvikçi görüntülere bakılmasını dinimiz caiz görmez. Çünkü asıl mesele yaklaşmamaktadır. Yaklaşmazsanız kurtulmanız kolay olur. Yaklaştıktan sonraki gelişmelere dayanmanız zorlaşır, ateşe yaklaşanın içine düşmesi gibi bir sonuç çıkabilir.
Gözler müstehcene nazar etmekten sakınılmalı ki hayaller tertemiz olsun, zihinler kirlenmekten korunsun. Mana büyükleri, “Sadece kafa gözlerini kapamakla, sakınmakla kalınmamalı, haramlar hayallere dahi alınmamalı, hayaller bile korunmalı” diyor.
Harama bakmama üzerinde niye bu kadar duruluyor?
Çünkü bütün günahlar, ahlaki bozulmalar müstehcene bakışla başlar, bakışın ısrarıyla gelişir, sonra fiilî günaha dönüşür.
Üstelik gözler baktıklarının resimlerini de çeker, hayal arşivinde depo eder. Nereye gitse, nerede olsa artık çektiği bu resimler, hayal âleminde gözlerinin önündedir.
Öğrenciyse dersine çalışamaz, işçiyse mesleğine tam yönelemez, fikir adamıysa zihnini toparlayamaz; derken her konuda gerileme ve düşüş söz konusu hale gelebilir. Bu duruma düşmemek için din, müstehcene karşı yasaklar koyar, mensuplarını böylesine gerilemelere düşmekten kurtarır.
Cinsel tahrik amacı olsun veya olmasın İslam’a göre çıplaklığın sınırları içine girecek resim ve film çektirmek ve çekmek haramdır. Bu resim ve filmlere bakmak ve bunları pazarlamak da haramdır.
Haramdır, çünkü doğrudan çıplaklıkla resim ve film aracılığıyla çıplaklık temelde aynı gayr-ı meşru amaca yöneliktir. Fark yalnızca tesir bakımındandır. Bizzat çıplaklık, bilvasıta çıplaklıktan şüphesiz daha tesirlidir. Ancak bilvasıta çıplaklıkta da yaygınlık ve süreklilik vardır.
Çıplak resimleri sadece kadın resmi diye sınırlamamak lazımdır. Çıplak resimler kadının olursa günah, erkeğin olursa sakıncasız diye bir şey yoktur. Avret sayılan yerlerin açılması ve bakılması, kimden olursa olsun haramdır ve günahtır. Ancak haramlık ve günahlık en mahrem noktalara yaklaştıkça artar ve ağırlaşır.
Güzele bakmak sevap mı, yoksa gözlerin ihaneti mi?
Güzel nedir, güzel kimdir, güzel kime göredir, güzel kimin içindir? Güzel, nefsin hoşlandığı nesne midir? Yoksa güzel, kalbin akl-ı selimle marifet ve ilim devşirdiği şey midir? Başlıkta sorduğumuz soruyu bu sorular çerçevesinde ele almamız gerekir.
Bunlardan birincisi kötülüğü emreden nefsin güzeli, ikincisi kalbin ve gönlün güzelidir. Birincisinde nefis, gördüğü güzele kendi hesabına bakar ve çirkinleştirir. İkincisinde kalp ve gönül, gördüğü güzele Allah hesabına bakar ve daha da güzelleştirir.
Birincisinde nefsin çıkış noktası kendi açısıdır, niyeti ve nazarı kendi zevkidir ve sınırsız arzularıdır. Burada göz bir tahrik âleti derecesine inmiştir. Bu bakışta hayır yoktur. Bu bakış şükürsüzdür, nankörcedir; bundan dolayı haramdır. Namahrem açık da olsa, örtülü de olsa, güzel de olsa, çirkin de olsa, ona nefis hesabına bakmak haramdır.
İkincisinde kalbin ve gönlün çıkış noktası, niyeti ve nazarı Allah’ın sonsuz güzelliğine ulaşmaktır; yaptığı iş ilim, marifet ve şükürdür. Gayesi Allah’ın rızasını tahsildir. Üstad Bediüzzaman’a göre, burada göz, her şeye gözün yaratıcısı hesabına bakar, her şeyi güzel görür, büyük kâinat kitabının okuyucusudur, Allah’ın sanat mucizelerinin bir seyircisidir ve yeryüzü bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısıdır. (Sözler, 6. Söz, s. 55)
Bu ikinci yaklaşımda her şey güzeldir. Bu bakışta lütuf da güzeldir, kahır da güzeldir. Huzur da güzeldir, bela da güzeldir. Göz, Kur’an gibi, “Allah her şeyi güzel yaratmıştır” (Secde, 32/7) der, her tecellide güzellik arar, güzellik bulur. Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının eserlerini büyük bir saadet ve huzur içinde izler, görür.
Bu bakışta kalp Bediüzzaman gibi, “Melekutiyet (eşya ve hadiselerin iç yüzü) ve hakikat itibariyle her şey şeffaftır, güzeldir” (Sözler, 22. Söz, s. 393) der, Allah’ın isimlerinin tecellilerinden ilim, marifet ve şükür balı toplar. Gönül, bu bakışta İbrahim Hakkı gibi her tecelli için, “Görelim Mevlâ’m neyler, neylerse güzel eyler!” der, Cenab-ı Hakk’ın tasarruflarına teslim olur.
Nefis hesabına namahreme bakmak sevap değil, günahtır. Nikâhımız altında olan güzele ya da bakışı haram olmayan yaratılış, fıtrat ve tabiat güzelliklerine Yaratıcı hesabına bakmak ise sevaptır.
Kur’an, haram bakışı “hâinete’l-a’yün/gözlerin ihaneti” sözüyle ifade eder. Cenab-ı Allah şöyle buyurur: “Allah gözlerin ihanetini de bilir, gönüllerin sakladığını da...” (Mü’min, 40/19)
Gözlerin ihaneti ifadesi, Kur’an’ın eşsiz dilinde, gözlerin gizlice harama kayması demektir. Burada nefs-i emmare, birer kudret harikası olan gözleri kendi hesabına kullanıyor. O iki inci tanesini harama yönlendiriyor.
Oysa bu esnada gözlerin haram noktaya kayıp gidişini Allah görmektedir. Nefs-i emmare ise, Allah’ın, gözlerin bakışını görüyor olduğunu ya nazara almıyor ya da unutuyor. Kur’an buna “gözlerin ihaneti” diyor.
Müstehcen görüntülere bakmaya din ne diyor?
Açık saçık görüntülere bakmak, müstehcen içerikli filmler seyretmek ve buna benzer muhtevada yayın yapan internet sitelerine girmek haramdır. Kur’an iki yerde fuhşiyat, bir yerde açıkça zina tabirini kullanarak fuhşiyat ve zinanın yasak olduğunu açıkça ifade buyurmuştur.
“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını ben okuyup açıklayayım: O’na hiçbir şeyi ortak yapmayın, anneye babaya iyi davranın, fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin, çünkü sizin de onların da rızkını veren Biz’iz. Kötülüklerin, fuhşiyatın açığına da gizlisine de yaklaşmayın! Allah’ın muhterem kıldığı cana haksız yere kıymayın! İşte aklınızı kullanırsınız diye Allah size bunları emrediyor.” (En’**, 6/151)
“De ki: Rabbim o güzel şeyleri değil, açığı ile gizlisi ile, bütün fuhşiyatı haram kılmıştır. Keza her türlü günahı, haksız tecavüzü ve kendisine tapılması hakkında Allah’ın herhangi bir delil bildirmediği bir nesneyi Allah’a şerik yapmanızı, bir de Allah’ın emretmediği birtakım şeyleri iftira ederek O’na mal etmenizi haram kılmıştır.” (A’raf, 7/33)
Ayette bahsedilen açık fuhşiyat genelev, metres, gizli dost vs. hangi yolla olursa olsun zinadır. Gizli fuhşiyat ise insanı zinaya götüren şeylerin bütünüdür. Zina haram olduğu gibi insanı zinaya götüren, gayr-ı meşru şekilde şehvet hislerini kamçılayan şeyler de haramdır.
Nitekim İslam tarihinin başlangıcından bugüne kadar gelen sayısız İslam fıkıhçıları meseleye hep böyle yaklaşmıştır. Ayette fuhuş kelimesinin “fevahiş” denilerek çoğul olarak ifade edilmesi insanı zinaya götüren yolların çokluğunu göstermektedir.
Üçüncü ayet ise: “Sakın zinaya yaklaşmayın; çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur.” (İsra, 17/32)
Dikkatlice bakılacak olduğunda hemen herkesin rahatlıkla yapabileceği çıkarım, ayette sadece zinanın değil zinaya yaklaşmanın yasaklandığı gerçeğidir. Bu da daha önce ifade ettiğimiz zinanın yanı sıra zinaya götüren yolların haram olduğunu bir kere daha vurgulamaktan ibarettir.
Hadis-i şeriflere baktığımızda Allah Resulü, müstehcen manzaralara bakmanın haram olduğunu, gayr-ı iradi olduğu için birinci bakmada bir vebal olmasa da ikinci ve daha sonraki bakışların haram olduğunu söylüyor. (Tirmizi, Edeb 28)
Kudsi bir hadiste ise harama bakışın şeytanın oklarından zehirli bir ok olduğu, kişinin bundan sakınması durumunda Cenab-ı Hakk’ın o kişiye bu hareketinden dolayı imanının tadını kalbinin derinliklerinde hissettireceği ifade ediliyor. (Münzirî, et-Tergib ve’t-Terhib, III, 63)
Diğer bir hadis ise umumi: “Hiç şüphe yok ki, Allah Âdemoğluna zinadan nasibini yazmıştır. Buna kesinlikle erişecektir. (Yani kaçış yoktur. Binaenaleyh) gözlerin zinası bakmak, dilin zinası da konuşmaktır. Nefis temenni eder ve şehvetlenir. Ferc (avret mahalli) de ya bunu tasdik eder ve (yahut da) yalanlar.” (Buhari, İstizan 12)
Hadisin bir başka rivayetinde şu ilaveler var: “Eller de zina eder, onların zinası tutmaktır. Ayaklar da zina eder, onların zinası yürümektir. Ağız da zina eder, onların zinası da öpmektir. Kulaklar da zina eder, onların zinası da dinlemektir.” (Müslim, Kader 21)
Müstehcene bakmak niye zinadır?
Buraya kadar anlatılanlardan hareketle cinsellik noktasında zaafı olan, bunlara başka türlü tatminler arayan kişiler, “Zina olmadıktan sonra bu türlü bakıp etmelerde ne sakınca olabilir, neden bu kadar sert hükümler söz konusu?” diyebilirler. Veya “Neden Kur’an zina ve cinsellik konusuna bu denli sert yaklaşmaktadır” diye sorabilirler.
Şundan: Öncelikle aile, çok bilinen ifadesiyle, toplumun temelidir. Temeli eğer yerinden oynarsa bütün bina sarsılacak demektir. Ailenin ve dolayısıyla toplumun huzurlu ve mutlu bir hayat sürmesi ise eşlerden birinin, açıkça veya er ya da geç açığa çıkacak gizli fuhşiyatı ile mümkün değildir.
İkincisi, bilindiği ya da mutlaka bilinmesi gerektiği gibi, İslam eğer bir hareketin yapılması veya yapılmaması hakkında bir hüküm beyan ettiyse onu destekleyen, zemini ona göre hazırlayan veya koruyan hüküm ve düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir.
Dolayısıyla evliliği teşvik ederken, evlenecek çiftlerin birbirine denk olması, evlilik öncesi birbirlerini görüp beğenmeleri, her türlü temizliğe riayet etmeleri, hoşlanmadıkları şeyleri yapmamaları, kocanın izni olmadan eve yabancı alınmaması vb. aile mutluluğunu alakadar eden onlarca-yüzlerce konuda direkt emir ve yasaklar sunmuştur. Zinayı yasaklarken insanları zinaya sürükleyebilecek şeyleri de yasaklamıştır.
Söz gelimi; kadın ve erkeklerin cinsel cazibelerini ortaya koyacak biçimde giyinmeleri, süslenmeleri ve o halleri ile toplum içine çıkmaları, müstehcenlik, hayâsızlık, karı-koca olmayan kişilerin birbirlerine şehvetle dokunması, bakması ve benzeri şeyler bu cümledendir.
Hatta bu hususta o kadar detaya inmiştir ki başkalarının tahrikine vesile olduğu için kadınların koku sürünmelerine, kışkırtıcı bakış, konuşma ve gülüşmelere kadar sınırlama getirmiştir. Açık-saçık filmler seyretmek, internette insanın şehvani hislerine hitap eden sayfalar arasında gezinti yapmak bunlardan daha aşağı şeyler değildir.
Üçüncüsü; hadiseye toplumsal açıdan baktığımızda genel ahlak ilkelerine göre kamu düzeninin sağlanması her devletin görevi olduğu gibi, sağlıklı bir yaşam isteyen her toplumun da hakkıdır.
Zinanın, insanları zinaya götürecek müstehcenlik başta her türlü cinsel duyguları tahrik eden, cinsel özgürlük deyip fıtrata rağmen o duygulara hiçbir sınırlama getirmeksizin serbestisine izin veren düşünce ve uygulamaların genel ahlak ilkelerine aykırı olduğu ve son tahlilde kamu düzenini bozacağı muhakkaktır.
Eşcinsellikten evlilik dışı çocuklara, genelevlerden müstehcen yayınlara kadar, bu çizgi dışı şeylerin toplum hayatına getirdiği ve götürdüğü şeyler mukayese edilirse ne demek istediğimiz daha net anlaşılır.
İşte İslam’ın söz konusu cinsellik eksenli sapkınlık ve taşkınlıklara bu kadar sert hükümler getirmesinin altında yatan temel esas budur. Aslında bu hükümlere “sert, serbestiyet tanımıyor, özgürlüğü kısıtlıyor” demektense, “her zaman için kaymanın kaçınılmaz olduğu, alabildiğine kaygan bir zeminde insanlara yardım ediyor, ellerinden tutuyor, istikamet kazandırıyor” demek daha uygun olsa gerek...
Evli bir insan hayâsız resimlere niye bakar?
Meselenin dinî boyutunu böylece ortaya koyduktan sonra meseleye bir de başka perspektiften bakalım. İmanlı bir sine, ahirette burada yaptığı her şeyin hesabını vereceğine inanan bir gönül, neden bu türlü şeylere girer?
Şehvani hissin insan olan herkes için tabii ve fıtri olduğu bilinen bir gerçektir. Bunu tatmin yolunun da meşru dairede evlilik olduğu kesindir. Evli ve inanan bir insan olmasına rağmen bir erkeğin bu türlü şeyler içine girmesinin sebebi eşiyle tatmin olamaması, aradığını bulamaması olabilir.
Utanılacak bir mesele olduğu için derdini kimseye açamıyor, belki eşiyle dahi konuşamıyordur. Zinanın haram olduğuna inandığı için de açık-saçık filmlerle bu hissiyatını tatmine çalışıyor olabilir.
Bu ihtimali lütfen yabana atmayın. Çünkü cinsel tatminsizlikten dolayı mahkeme kapılarında kendilerini bulan nice eşler var bugün. Evli oldukları halde kocası ve hanımı dışında gizli dost tutan, metres hayatı yaşayan veya genelevlere giden kişiler arasında yapılan anket ve istatistikler bu hususu varsayım ve tahmin olmaktan çıkarıyor.
Tabii, böylesi bir duruma müptela olma sadece erkeklere has bir hastalık değildir. Erkeklere nazaran daha az da olsa bir hanım da meşru olmayan görüntülere bakma hastalığına müptela olabilir.
Ama netice değişmez. Bir anlamda müstehcen görüntülere sığınmanın altında böyle bir neden varsa yapılacak şey eşlerin birbirlerine karşı alabildiğine açık ve cesur olmasıdır. Beklentilerini, isteklerini anlatmaları ve meşru daire içinde kalarak karşılıklı beklentilerini karşılamalarıdır.
Müstehcen görüntüler, alışkanlık yapar
Ama böyle bir problem yoksa o zaman geride başka bir ihtimal daha kalıyor: Kişi psikolojik bir hastadır ve cinsel duygularında bir sapma yaşamaktadır. Zira hayâsız görüntüler, insanın duygularının karşı cinse uyandığı veya şehvani hislerinin aklını başından aldığı gençlik dönemlerinde anlık zevk olarak başlasa da sonra alışkanlık yapmıştır.
Uzun yıllar müstehcenliğe açık bir hayat yaşayan insanda bu durum cinsel sapma oluşturmuş ve o kişiyi sadece bakmakla, görmekle tatmin olan bir insan haline getirmiştir. Nitekim bugün toplumumuz içinde bu türlü vakalar hiç de az değildir.
Bu tür bir hastalığa maruz kalan bir insan ne yapacak? Aslında böyle bir durumda yapılacak şey psikolojik tedavidir. Hz. Peygamber’in beyanına göre “imandan bir şube olan hayâ, utanma hissi” (Buhari, İman 16) de buna mani olmamalıdır; çünkü bu gerçekten tedavi gerektiren ve belki de sadece çağımıza mahsus bir hastalıktır.
Peki, iman bu konuda yeterli değil midir? Elbette yeterli olmalı, psikologa ihtiyaç bırakmamalı. Zaten şimdiye kadar Kur’an’ı ve Nebevi değerleri hatırlatmamızın, sürekli onlara vurgu yapmamızın sebebi de bu…
Allah’a ve ahiret gününe iman, akıl ve irade ile bütünleşmeli ve İslam’ın hem de boşluk bırakmadan sunduğu emir ve yasaklar bütünü hayata tatbik edilerek bu sorun aşılmalıdır. Batı’nın ve Batılı değerlerin ticaret sektörü haline getirdiği bu türden cinselliğe prim verilmemeli, cinsel duyguların başkaları tarafından sömürüsüne engel olunmalıdır. (Ahmet Kurucan)
Böylece Müslüman fert olarak alnı ak ve açık, dik durarak bu hayatı sürdürmeli ve ahirette hesabını veremeyeceğimiz, bizi Rabbimiz huzurunda amel defterleri açıldığı zaman mahcup edecek şeyler içine girmemelidir.
Kaldı ki bununla insanlık ailesini bugün her zamankinden daha fazla tehdit eden iğrenç zevklerin, cinsel sapıklıkların, gayr-ı meşru ilişkilerin, zina mahsulü çocukların, ruhi bunalımların, bunların sebep olduğu boşanma ve intiharların vs. önüne set çekmiş oluruz.
M. Ali Seyhan
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....