Ziyaretçi
İSLAM HUKUKU
Giriş
İslâm Hukukunda, önce fıkhın tarihçesini ve geçirdiği devreleri bilmek gerekir. Böylece mezheplerin kuruluşundan, müctehid imamlardan, onların metodlarından, vaz'ettikleri usûl ve kaidelerden bahsedilerek Hukuk Bilgisine hazırlık yapılmış olur.
İSLAM HUKUKU'nun bir adı FIKIH'tır. Eskiden HUKUK anlamında FIKIH kullanılırdı. Bugünkü Arap literatüründe bu terim, hukuk karşılığı kullanılmaktadır. Fıkh'ın sözlük anlamı: Anlamak, kavramak, bilmek demektir. Terim olarak da eski İslâm Hukuk sistemine denir. Bu sistemin kendine has bir özelliği vardır. Fıkıh: Şer'i delillerden istinbat olunan hükümlerin heyet-i mecmuasıdır. (Müberred, el-Kâmil, s. 529). Şer'î, Dini delillerden hüküm çıkarıp alana, FAKİH denir ki, bugünkü Hukukçu karşılığıdır. İbn-i Haldûn Mukaddemesi, eskiden FUKAHÂ yerine KURRÂ tâbirinin kullanıldığını söyler. FIKIH, kulun hem Allah, hem de insanlarla olan münasebetini tanzim eder. Bugünkü hukukta ise yalnız beşerî münasebetler ele alınır. Bugün İslâm Hukuku ile ifade ettiğimiz Fıkıh, daha sonraları bu anlamda kullanılmağa başlanmıştır. Fıkhın türlü tarifleri yapılmıştır.
İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'ye göre Fıkıh: Kişinin lehinde ve aleyhinde olan hükümleri, yâni haklarını ve vazifelerini bilmesidir.
En yaygın tarif şudur: Ahkâm-ı Şer'iyye-i Ameliyye'yi tafsîlatlı bir sûrette delilleriyle bilmektir. Mecelle ise: "Mesâil-i Şer'iyye-i Ameliyye'yi bilmektir." diye tarif etmiştir. Amelî ve fer'i mes'elelerin hükümlerinin, delillerden nasıl istinbat edildiğinden USUL-I FIKIH bahseder.
İSLAM HUKUKUNUN BAŞLICA DEVİRLERİ
Fıkıh, yâni İslâm Hukuku tarihçeleri, fıkhın geçirdiği devirleri 6'ya ayırırlar:
1– Vahiy Devri: Yâni Hz. Peygamber (S.A.S.) zamanı. Bu devirde teşrî, Kitab ve Sünnete dayanır.
2– Sahâbe Devri (Dört Halife zamanı): Bu devirde de fıkhın kaynağı Kitab ve Sünnettir. Ashâbın ictihadları ve icmada delil olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kitap(1) toplanmış ve istinsah edilmiş, Sünnet tedvin olunmaya başlanmıştır.
___________
(1) Kitab: Kur'ân-ı Kerîm.
3– Tabiîn Devri: Müslümanlar siyasî gruplara ayrılmıştır. Âlimler, muhtelif şehirlere dağılmıştır. Örf ve adetin tesiriyle ihtilaflar artmıştır. Nasslardan hüküm istinbât etme usûlü teessüs etmiştir. Yalan Hadis rivâyeti başgöstermiştir. Ulemâ, Ehl-i Hadis ve Ehl-i Re'y diye iki gruba ayrılmıştır.
4– Hicrî 100–350/ Milâdi 718–960 Yılları Arasındaki Devir: Büyük imamlar ve müctehidler devridir. Kur'an-ı Kerim'in kıraatına, tefsirine büyük önem verilmiştir. Hadisler yazılmıştır. Usul-ı Fıkıh, ictihad usulleri kurulmuştur. Füru'da ihtilaflar çoğalmıştır. Kıyas ve ictihadda ayrılıklar başlamış, fıkıh istılahları çıkmıştır. Ana kaynak olan kitaplar yazılmıştır.
5– 350–656 H./960–1258 M. Yılları Arasındaki Devir: Mezhepler yayılmış ve kuvvetlenmiştir. Mezhep taraftarlığı ve taklid artmıştır. Eskilerin verdikleri hükümlerin sebeplerini araştırmak (Ta'lîl-i Ahkâm) ve onlarınkilerinden mes'ele çıkarmakla uğraşılmıştır.
6– Son Devir: Durgunluk devridir. Ulemâ arasında râbıta kopmuş, her ülke kendi derdine düşmüştür. Fukahâ, eskilerin eserlerini, ya ihtisar veya şerh etmekle meşgul olmuştur. Bu şartlar altında fıkıh duraklamıştır. Ancak zamanımızda İslâm âleminde, her sahada olduğu gibi fıkıh ve hukuk sahasında da bir uyanma ve çalışma başlamıştır.
İSLAM HUKUKU BÖLÜMLERİ
İslam Hukuku, dini kaynaklara dayanan bir hukuktur. Ana delilleri Kitab ve Sünnet teşkil eder. Fer'i deliller arasında örf ve âdete de yer verilmiştir. Bu sûretle milletlerin hayatına kolayca intibak eder. Fakat dini görüşler daima üstün gelir. Aldıklarını İslam potasında eritir. Bu hukukun tek mümeyyiz vasfı İSLAM HUKUKU'dur (Bak: Mahmud Esad, Tarih-i İlm-i Hukuk, S. 228).
FIKHIN TAKSİMİ
Ebû Hanife, fıkıh mes'elelerini üçe ayarmıştır: İ'TİKÂDİ FIKIH- AMELÎ FIKIH-VİCDANÎ FIKIH (Ahlâk ve tasavvuf.) Daha sonra umûmîleşen taksim ise şöyledir: Dinî hükümler USUL-I DİN ve FÜRU-I DİN olmak üzere ikiye ayrılır. Usûl-i Din i'tikad mes'elelerini kapsar. Füru'-ı Din mes'eleleri de dört kısma ayrılır: İBÂDAT, MUAMELAT, MÜNAKEHAT ve MÜFAREKAT, UKUBAT. Bu füru' mes'elelerinden fıkıh bahseder. Bu taksimde esas şudur. Mecelle'nin I. maddesinde de açıklandığı üzere:
a) İnsanın ahirete ait işleri ibadetlerdir. Bunlar kulun Allah ile olan münâsebetleridir.
b) İnsanın dünya işlerine dâir, şahsını ilgilendirenlere, muâmelât denir. Bunlar insanlar arasındaki münâsebetleri tazim eden hükümlerdir. Fıkhın muâmelat kısmının çoğu bugün Medenî Kanunun şümûlüne girer.
c) Yeryüzünde insan neslinin devamını sağlamak için âile yuvası kurmak gerekir. Bunlardan Münâkehât ve Müfârekât (evlenme ve boşanmalar) bahseder. d) İnsanların medeni bir düzen içinde yaşamalarını, enmiyet ve asayişi temin için, kurulu düzenleri, yasaları ihlâl edenlerin cezalandırılmaları gerikir. Bunlar UKUBAT (cezalar) bahsini teşkil eder (Bak: M. Ali Tehânevi, Keşşaf-ı İstilâhati'l-Fünûn, C. I. s. 36). Bundan başka son devrin meşhur fıkıh kitabı olan İbn-i Âbidin şöyle bir taksim yapıyor:
Sponsorlu Bağlantılar
İslâm Hukukunda, önce fıkhın tarihçesini ve geçirdiği devreleri bilmek gerekir. Böylece mezheplerin kuruluşundan, müctehid imamlardan, onların metodlarından, vaz'ettikleri usûl ve kaidelerden bahsedilerek Hukuk Bilgisine hazırlık yapılmış olur.
İSLAM HUKUKU'nun bir adı FIKIH'tır. Eskiden HUKUK anlamında FIKIH kullanılırdı. Bugünkü Arap literatüründe bu terim, hukuk karşılığı kullanılmaktadır. Fıkh'ın sözlük anlamı: Anlamak, kavramak, bilmek demektir. Terim olarak da eski İslâm Hukuk sistemine denir. Bu sistemin kendine has bir özelliği vardır. Fıkıh: Şer'i delillerden istinbat olunan hükümlerin heyet-i mecmuasıdır. (Müberred, el-Kâmil, s. 529). Şer'î, Dini delillerden hüküm çıkarıp alana, FAKİH denir ki, bugünkü Hukukçu karşılığıdır. İbn-i Haldûn Mukaddemesi, eskiden FUKAHÂ yerine KURRÂ tâbirinin kullanıldığını söyler. FIKIH, kulun hem Allah, hem de insanlarla olan münasebetini tanzim eder. Bugünkü hukukta ise yalnız beşerî münasebetler ele alınır. Bugün İslâm Hukuku ile ifade ettiğimiz Fıkıh, daha sonraları bu anlamda kullanılmağa başlanmıştır. Fıkhın türlü tarifleri yapılmıştır.
İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'ye göre Fıkıh: Kişinin lehinde ve aleyhinde olan hükümleri, yâni haklarını ve vazifelerini bilmesidir.
En yaygın tarif şudur: Ahkâm-ı Şer'iyye-i Ameliyye'yi tafsîlatlı bir sûrette delilleriyle bilmektir. Mecelle ise: "Mesâil-i Şer'iyye-i Ameliyye'yi bilmektir." diye tarif etmiştir. Amelî ve fer'i mes'elelerin hükümlerinin, delillerden nasıl istinbat edildiğinden USUL-I FIKIH bahseder.
İSLAM HUKUKUNUN BAŞLICA DEVİRLERİ
Fıkıh, yâni İslâm Hukuku tarihçeleri, fıkhın geçirdiği devirleri 6'ya ayırırlar:
1– Vahiy Devri: Yâni Hz. Peygamber (S.A.S.) zamanı. Bu devirde teşrî, Kitab ve Sünnete dayanır.
2– Sahâbe Devri (Dört Halife zamanı): Bu devirde de fıkhın kaynağı Kitab ve Sünnettir. Ashâbın ictihadları ve icmada delil olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kitap(1) toplanmış ve istinsah edilmiş, Sünnet tedvin olunmaya başlanmıştır.
___________
(1) Kitab: Kur'ân-ı Kerîm.
3– Tabiîn Devri: Müslümanlar siyasî gruplara ayrılmıştır. Âlimler, muhtelif şehirlere dağılmıştır. Örf ve adetin tesiriyle ihtilaflar artmıştır. Nasslardan hüküm istinbât etme usûlü teessüs etmiştir. Yalan Hadis rivâyeti başgöstermiştir. Ulemâ, Ehl-i Hadis ve Ehl-i Re'y diye iki gruba ayrılmıştır.
4– Hicrî 100–350/ Milâdi 718–960 Yılları Arasındaki Devir: Büyük imamlar ve müctehidler devridir. Kur'an-ı Kerim'in kıraatına, tefsirine büyük önem verilmiştir. Hadisler yazılmıştır. Usul-ı Fıkıh, ictihad usulleri kurulmuştur. Füru'da ihtilaflar çoğalmıştır. Kıyas ve ictihadda ayrılıklar başlamış, fıkıh istılahları çıkmıştır. Ana kaynak olan kitaplar yazılmıştır.
5– 350–656 H./960–1258 M. Yılları Arasındaki Devir: Mezhepler yayılmış ve kuvvetlenmiştir. Mezhep taraftarlığı ve taklid artmıştır. Eskilerin verdikleri hükümlerin sebeplerini araştırmak (Ta'lîl-i Ahkâm) ve onlarınkilerinden mes'ele çıkarmakla uğraşılmıştır.
6– Son Devir: Durgunluk devridir. Ulemâ arasında râbıta kopmuş, her ülke kendi derdine düşmüştür. Fukahâ, eskilerin eserlerini, ya ihtisar veya şerh etmekle meşgul olmuştur. Bu şartlar altında fıkıh duraklamıştır. Ancak zamanımızda İslâm âleminde, her sahada olduğu gibi fıkıh ve hukuk sahasında da bir uyanma ve çalışma başlamıştır.
İSLAM HUKUKU BÖLÜMLERİ
İslam Hukuku, dini kaynaklara dayanan bir hukuktur. Ana delilleri Kitab ve Sünnet teşkil eder. Fer'i deliller arasında örf ve âdete de yer verilmiştir. Bu sûretle milletlerin hayatına kolayca intibak eder. Fakat dini görüşler daima üstün gelir. Aldıklarını İslam potasında eritir. Bu hukukun tek mümeyyiz vasfı İSLAM HUKUKU'dur (Bak: Mahmud Esad, Tarih-i İlm-i Hukuk, S. 228).
FIKHIN TAKSİMİ
Ebû Hanife, fıkıh mes'elelerini üçe ayarmıştır: İ'TİKÂDİ FIKIH- AMELÎ FIKIH-VİCDANÎ FIKIH (Ahlâk ve tasavvuf.) Daha sonra umûmîleşen taksim ise şöyledir: Dinî hükümler USUL-I DİN ve FÜRU-I DİN olmak üzere ikiye ayrılır. Usûl-i Din i'tikad mes'elelerini kapsar. Füru'-ı Din mes'eleleri de dört kısma ayrılır: İBÂDAT, MUAMELAT, MÜNAKEHAT ve MÜFAREKAT, UKUBAT. Bu füru' mes'elelerinden fıkıh bahseder. Bu taksimde esas şudur. Mecelle'nin I. maddesinde de açıklandığı üzere:
a) İnsanın ahirete ait işleri ibadetlerdir. Bunlar kulun Allah ile olan münâsebetleridir.
b) İnsanın dünya işlerine dâir, şahsını ilgilendirenlere, muâmelât denir. Bunlar insanlar arasındaki münâsebetleri tazim eden hükümlerdir. Fıkhın muâmelat kısmının çoğu bugün Medenî Kanunun şümûlüne girer.
c) Yeryüzünde insan neslinin devamını sağlamak için âile yuvası kurmak gerekir. Bunlardan Münâkehât ve Müfârekât (evlenme ve boşanmalar) bahseder. d) İnsanların medeni bir düzen içinde yaşamalarını, enmiyet ve asayişi temin için, kurulu düzenleri, yasaları ihlâl edenlerin cezalandırılmaları gerikir. Bunlar UKUBAT (cezalar) bahsini teşkil eder (Bak: M. Ali Tehânevi, Keşşaf-ı İstilâhati'l-Fünûn, C. I. s. 36). Bundan başka son devrin meşhur fıkıh kitabı olan İbn-i Âbidin şöyle bir taksim yapıyor: