Kur'an-ı Kerim'in Namaz Konusunda Verdiği Detaylar
Bugün sizlerle Kur’an dan araştırmaya çalışacağımız konu, acaba Rabbim Kur’an da en çok bahsettiği, namaz kılın emrini verip, nasıl namaz kılacağımızdan ve ne dualar okuyacağımızdan bazılarının söylediği gibi, Kur’an da hiç bahsetmemiş olabilir mi, onu birlikte araştırmaya çalışalım.
Önce hatırlatmak istediğim, namaz kılmasını, oruç tutmasını, zekât vermesini, hacca gitmesini İbrahim peygamberden bu yana tüm dinlere emrettiğini bizlere açıklıyor Rabbim. Hatta Kabenin kurulmasını İbrahim peygambere emrettiğini ve tüm inananların ziyaret edip, çevresinde hep birlikte namaz kılmalarını emrediyor.
Kur’an Hac konusunu da, bizlerin uyması gereken konuları, en ince detayına kadar anlatıyor bizlere. Oruç da aynı şekilde, bizden öncekilere de farz olduğunu söyledikten sonra, onun da tüm açıklamalarını Kur’an da buluyoruz, ne zaman başlayacağından tutun, ne zaman sona ereceğine, tutulmayan orucun ne olacağı, oruç gecelerinde cinsel ilişkinin serbest olmasına kadar açıklamalar yapılmıştır.
Namaz kılmak bizden öncekilere de farz olduğu halde, bazılarının söylediği gibi, kılınışı ve nasıl dualar okuyacağımız ve rekât sayıları konusunda, Kur’an ın hiçbir şey bahsetmediğini söyleyip, bu konudaki detayları Allah ın peygamberimize bıraktığına inanmamız, Kur’an a göre normal midir? Hacca gitme ve oruç konusunda en ince detaya giren Kur’an, neden namaz konusunda detay vermesin? Bu konuyu Kur’anı bir bütün olarak düşünüp, öğrendiğimiz rivayetlerin etkisinde kalmadan, daha sonrada bu soruya Kur’an dan cevap arayalım, Allahın izniyle.
Namaz konusunda Kur’an da detay yoktur diyenler, acaba peygamberimizin dine ilaveler yaptığını mı düşünüyorlar dersiniz? Hani Rabbim ne diyordu bazı ayetlerinde?
Bizim indirdiklerimize, tek kelime kendi sözünü bizim sözümüzdür diye ekleseydi, onun şah damarını keserdik demiyor muydu? Hani Rabbim Kur’anın ipine sarılın diyordu? Hani sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim diyordu? Hani her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik diyordu. Sakın emin olmadığınız sözlerin ardına düşmeyin, sorumlu olursunuz diye ikaz etmiyor muydu bizleri, ne oldu bu ayetlerin hükümleri?
Bizlere Kur’an dışından gelen ve bir rivayete göre diye başlayan bilgilerin tümünü, hiçbir kontrolden geçirmeden kabul etmemiz, doğrumudur? Kur’anı Rabbim ben koruyorum diyor, sormak isterim hiç sorgu sual etmeden, bizlere gelen bilgileri kimler koruyor olabilir? Bizlere Kur’an benzeri, Rahmanın garantisini veren var mı? Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum dedikten sonra, Kur’anda olmayan, Kur’an dışından hükümlerin ve sorumlulukların olacağına nasıl inanabiliriz?
Allah Kur’an ın ipine sarılın derken, neden yalnız Kur’an ipi demişte, başka kaynaktan söz etmemiş, bunu da sanırım çok iyi düşünmeliyiz. Tüm bu ayetleri indiren Rabbim, daha sonraki ayetlerinde bir kelimeden yola çıkarak, daha önce indirdiği ayetlerin tam tersi, başka kitapların bilgilerin de gerekli olduğunu ima eder mi, söyler mi, bunu da çok iyi düşünmeliyiz. Buna inanmakla Kur’an da çelişki yaratmış oluruz.
Bizlerin yaptığı en büyük yanlış, mezheplerin ve zamanla geleneklerin, namazın şekline yaptığı ilaveleri, Allah emri sanmamız ve onları da Kur’an dan aramamızdan kaynaklanıyor. Kur’an da bulamadığımızda ise, bakın demek ki her şey Kur’an da yokmuş, deme gafletine düşmemiz bizleri yanıltmaktadır.
Allah bizlere, her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız diyorsa, namaz konusunda bizlerden istediklerini de sade, kolay bir şekilde mutlaka Kur’an da anlatmıştır. Çünkü bu kitabı yemin olsun ki, sizler için kolaylaştırdım demiyor mu birçok kez? Gelin Kur’an a birlikte bakalım, acaba bizden öncekilere de farz olan, namaz kılın sözcüğüyle Allah bizlerden ne istiyor, daha önce Rabbim bizleri nereye yönlendiriyordu,
Kur’an dan başka dine hüküm koyan kaynaklar var mı, onları Kur’an dan anlamaya çalışalım.
Enam sur. 104. ayet: Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim.
Nisa sur. 136. ayet: Ey iman edenler! Allah'a, onun resulüne, resulüne indirmiş olduğu Kitap'a, daha önce indirmiş olduğu Kitap'a inanın…….
Yasin11: Sen ancak o Kuran'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele.
Araf suresi 3: Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.
Nisa Suresi 105: Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma.
Maide suresi 49: Sen de aralarında, Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma.
Maide Suresi 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et……
Enam 50: ….. Yalnız bana vah yedilene uyarım ben!"…..
Zühruf Suresi 43: Sen, sana vah yedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
Yukarıdaki ayetleri elbette çoğaltabiliriz. Dikkat edin, Rabbim tamamında bizleri Kur’ana sarılmamızı emrediyor. Kur’an için bizlere gelen gönül gözü olduğunu söylüyor. Allah a ve Resulüne inanın, çünkü o Allah ın kitabını sizlere tebliğ edecek, onun sözlerine inanın diyor. Sen ancak Kur’an a inanan insanları uyarabilirsin, Rabbinizden size indirilen Kur’an a uyun, onun berisinden başka velilerin ardına düşmeyin, sana Kur’an ı insanlara onun la hükmedesin diye indirdik, sende insanlara onunla hükmet, sana indirilen Kur’anı tebliğ et diyor ve daha sonraki ayette de peygamberimiz bakın ne diyor?
Yalnız bana vah yedilene uyarım ben. Zühruf 43. ayetinde ise SEN SANA VAHYEDİLENE SIMSIKI SARIL.
Şimdi birlikte düşünelim, namaz gibi Kur’anın çok önemsediği ve çok bahsettiği konularda Kur’an açıklama yapmayıp, detay vermemiş olabilir mi? Sımsıkı sarılmamızı istediği bir rehberde namaz, detaylı açıklanmamış olabilir mi? Yoksa bize Kur’an dışından öğretilenleri Kur’an da bulamadığımız damı bu yanlışı yapıyoruz?
Yukarıdaki ayetlerden anlaşılıyor ki, bizlerin Kur’an a sarılmamızı istiyor Rabbim. Tüm bu ayetleri gördükten sonra, Rabbin bir ayetinde Peygamberiniz size neyi verdiyse onu alın ayetinden, nasıl olurda Kur’an da hiç bahsedilmeyenleri peygamberiniz verdiğinde alın anlamı çıkartırız, bunu hiç düşündük mü? Bu ayete baktığımızda savaşlarda ele geçirilen, ganimetlerin bölüşülmesinden bahseder, bu konuya açıklık getirir. Şimdi Kur’an dan namaz konusunu araştırmaya devam edelim.
Önce yazımızın başında İbrahim peygambere hac yerini, Kabeyi ne maksatla yaptırdığını ve çevresinde bakın nasıl namaz kılmamızı istediğini, ayetinde bizlere anlatıyor onu anlamaya çalışalım.
Hac 26: Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle.
Bakara 125: Hatırla o zamanı ki, biz Beytullah'ı insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir dua yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık: "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rüku-secde edenler için evimi temizleyin.
Ayeti okuduğunuzda Allah İbrahim peygambere şu anda kıldığımız namazın, olmazsa olmazını ne kadar güzel anlatıyor. O evi benim için kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle. Demek ki Allah huzurunda saygıyla durulmasını, onun önünde saygıyla eğilmesini ve yine ona saygıyla secde edilmesini istiyor. İşte namazın nasıl kılınacağının şekli izahı, o günde aynı, günümüzde de aynı, peygamberler arasında namazın farklı kılındığını düşünmek, büyük yanlış olur. Devam edelim Kur’an a namaz konusunda bakmaya.
Aliimran 43: Ey Meryem, Rabbine divan dur, secdeye kapan ve rükû edenlerle birlikte rükû et.
Bu ayette de Meryem anamıza sesleniyor ve bakın yine günümüzde Allahın huzuruna namaz kılarken durduğumuz ve saygıyla el bağladığımız (divan durduğumuz), rükû ve secde ettiğimiz namazın kılınmasını anlatıyor bizlere, dikkat edin bu emir peygamberimizden çok önceki bir zamana, daha Hz. İsa bile doğmamış döneme ait. Düşünün İbrahim peygamberimize dahi namaz konusunda yapılması gerekenler aynı, kıyamda dur, rükû et, secde et, Allaha dua et. Devam edelim Kur’an a bakmaya.
Hac77: Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin; Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtulabilesiniz.
Furkan 64: Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler.
Fetih 29: Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar……….
Şuara 218–219: O ki görüyor seni kıyam ettiğin zaman,Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da.
Tevbe 112: O tövbe edenler, o ibadet edenler, o ham dedenler, o oruç tutanlar, o rükûa varanlar, o secdeye kapananlar, o iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırı koruyanlar... Müjdele o müminleri.
Yukarıdaki ayetleri okuduğunuzda, sanırım sizde namazın olmazsa olmazı olan ve Allahın tarif ettiği namazın, KIYAM ETMEK yani onun huzurunda saygıyla durmak, RUKÜ ETMEK yani onun önünde saygıyla eğilmek, SECDE ETMEK yani onun yüceliği önünde secdeyle yerlere kapanmak, namazın şekli boyutuymuş, çok açıkça anlatıyor Kur’an.
Demek ki namazı Allah Kur’an da anlatmıyor demek, çok büyük bir yanlış olduğu anlaşılıyor. Şimdide namazlarımızda ne okuyacağımız da Kur’an da yazmaz, hadisler olmasa namazımızı kılamayız sözlerine bakalım, gerçekten Kur’an namazlarımızda neler söyleyeceğimizi ne okuyacağımızı, nasıl Rahmanla iletişim kuracağımızdan, bahsetmiyor olabilir mi? Yoksa günümüzde bu duaları okumadığımızda namaz kabul olmaz diyenlerin, büyük bir yanılgı içinde olduğunu mu söylüyor Kur’an.
Müzzemil 20:…… O halde Kur’an'dan, kolay geleni okuyun. Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın lütfundan bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O halde Kur’an'dan, kolay geleni okuyun! Namazı kılın!......
Bakara 45: Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkusuz bu, kalbi ürperti duyanlardan başkasına çok ağır gelir.
Bakara 153: Ey iman sahipleri! Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir.
Aliimran 113: Ama hepsi bir değildir. Ehlikitap içinden Allah için baş kaldıran/Allah huzurunda el bağlayan/hak ve adaleti ayakta tutan/kalkınıp yükselen bir zümre de vardır; gece saatlerinde secdelere kapanmış olarak Allah’ın ayetlerini okurlar.
Yukarıdaki ayetler, namazlarımızda neler okumamız gerektiği konusunda bizlere çok net bilgiler veriyor ve diyor ki; Kur’an dan kolayınıza geleni okuyun ve benden namaza sarılarak, namazlarınızda yardım dileyin, yani bana istekte bulunup dua edin. Ayrıca Kur’an da nasıl yardım dileyeceğimiz konusunda da birçok ayet örnekleri veriyor. Hani namazlarımızda ne okuyacağımız yazmıyordu Kur’anda? Demek ki Kur’anı anlayarak okumadığımızda, ya da taraflı ve yanlı okuduğumuzda, bizleri Allahın doğru yolundan ayırmaları çok daha kolay olacağı belli oluyor.
Sanırım şimdide bu satırları okuyan bazı kardeşlerim, eeeee bak kaç rekât kılacağımızda yazmıyor, bu durumda ne yapacağız dediklerini duyar gibiyim. Bu konuya açıklık getirmeden önce Kur’an da kısaltılmış namazın bizzat peygamberimiz tarafından kıldırıldığı örneğine bakalım. Savaş halinde ya da çok zor durumlarımızda, Allah namazlarımızı kısalta bileceğimiz kolaylığını da getiriyor ve bizzat örneğini Kur’an da veriyor, bakın kısaltılmış namaz kaç rekâtmış.
Nisa 102: Sen içlerinde olup da onlara NAMAZ kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle NAMAZA dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra NAMAZ kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler isterler ki, silahlarınızdan ve teçhizatınızdan habersiz olasınız da üstünüze bir çullanışla çullanıversinler. Eğer yağmurdan gelen bir sıkıntı varsa yahut hasta-yaralı iseniz silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Ama tedbirinizi alın, dikkatli olun. Allah, kâfirler için rezil edici bir azap hazırlamıştır.
Nisa 101:Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gerçek ki, küfre batanlar sizin için açık bir düşmandır.
Nisa 103: Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
Yukarıdaki ayet örneği bizzat peygamberimizin imamlığında yapılıyor ve dikkat edin, zor bir anımızda kılınan namazın ilk secde de bittiğini görüyoruz. Buda demektir ki bizim anlayacağımız şekliyle kısaltılmış namaz bir rekâttır. Yalnız savaş değil, herhangi bir zor anınızda, tedirgin durumunuzda namazı kısaltabileceğimiz kolaylığını çok şükür Rabbim bizlere veriyor.
Bakın namazın bitişinde, günümüzde verdiğimiz selamdan bahsedilmiyor, çünkü onlar farz olanlar değil, daha sonra geleneklerin ve mezheplerin ilaveleridir. Hiçbir sakıncası da elbette yoktur. Fakat bunlar olmazsa namaz olmaz demeden yapmalıyız ve bu bilinçte olmalıyız. Hatırlayınız mezheplerde namaz kılma, şekil bakımından hepsinde farklılıklar arz eder, ama farzlarda hiçbir değişiklik, farklılık yoktur.
Peki, şimdi kendimize soralım kısaltılmış namazın bizim anlayışımızla, bir rekât olduğunu Kur’an dan görüyoruz da, normal durumlarda kılacağımız rekât neden zikredilmemiş? İşte burada yüce Rabbin yemin ederek, sizler için bu kitabı kolaylaştırdım sözünün bir tezahürünü görüyoruz, çünkü namazımızı ne kadar rekât ya da zamanda kılacağımızı Allah bizlere bırakmıştır.
Bakın ne diyor Rabbim, Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Eğer bu sözlerden, yani tam bir biçimde yerine getirin sözünden, belirli bir kalıp ve şekil ya da belli bir rekât anlaşılsaydı, Rabbim her şeyden nice örnekleri verdim diyorsa, onu da açıkça bizlere söylerdi. Demek ki kılacağımız namazlarda, rekât sayısını da Allah bizlere bırakmıştır. Tam bir biçimde yerine getirmek, huşuyla Rabbin huzuruna durup, onu tespih etmek ve ondan yardım istemektir.
Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim, Kur’an ın ipine sarılın, sizi bana ulaştıracak dedikten sonra, sizce Kur’an da rekât sayıları belli olmayan bir imtihandan geçirip, günümüzde bize öğretilen ama her nedense mezhepler arasında değişiklik olan, rekât sayılarından hesap sorar mı? Yorum ve karar sizlerin.
Şimdi yine Allahın vakit namazlarının rekât sayısından bahsetmeyip, bizlere bizzat bıraktığına bir başka konuda da, şahit oluyoruz, buda zekât konusu. Bizlere yine öğretilen yanlış bir inanç, hadisler olmasaydı zekâtımızı nasıl vereceğimizi bile bilemezdik yanılgısı olmuştur. Bizlere öğretilenleri o kadar kanıksamış araştırmadan öyle bir kabul etmişiz ki, neredeyse HÂŞÂ her konuda Kur’anın yeterli olmadığını söyleyip, beşerin kitaplarına ihtiyaç duyulduğunu söyleyerek, Kur’anı yeterli görmeme yanlışına kapılmışız.
Rabbim bu kitabı ve bu dini o kadar kolaylaştırmış ve bizzat bireye kadar indirgemiş ki, birileri bu kadar da kolay olmaz diye, kendi akıllarınca ve kendi menfaatleri yönünde ekleme ve ilavelerle içinden çıkılamaz hale getirmiştir.Şimdide bu gerçekle yüzleştiğimizde kendimize bile anlatamaz olmuşuz bu yanlışları. Hâlbuki bakın Allah zekâtı ve ne kadar vereceğimizi Kur’an da bizlere bırakarak ne kadar güzel açıklamış, lütfen siz Rabbin bu sözlerinden herkesin kendi durumuna göre ve kendi iradesiyle zekât vermesi gerektiğini anlayamadınız mı?
Bakara 219:….. ." Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." Allah, ayetleri size işte böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.
Sizlere sormak isterim, bu ayetin tebliğini siz aldıktan sonra, eeeee ben ne kadar(vereceğim) infak edeceğim diye hala sorar mısınız? Allah açıkça ailenizin ihtiyacından arta kalanından verin diyor ve bizzat ne kadar vereceğimizi bizlere bırakıyor. Fakat bizlerin fazla vermesi içinde, elinden gelen güzel örnekleri veriyor Kur’an da. Bir örneğinde başak misalini veriyor ve kat kat karşılığını alacağımızı müjdeliyor. Daha birçok ayetinde bizlerin elimizden geldiğince zekâtı fazla vermemiz için ödüller vaat ediyor. Zekât vermeyi, Allah a borç verme benzetmesini yapıyor. Hepimiz imtihandayız, ne kadar zekât vereceğimiz konusunda da nefsimiz, her an imtihandadır bunu da unutmayalım.
İşte dostlar Rabbim nasıl zekât verme miktarını bizlere bıraktıysa, namazın rekât sayısını, uzunluğunu onun huzurunda huşuyla durup, ondan yardım dilemenin ölçüsünü bizlere bırakmış ve namazla bizlerin şeytandan uzak kalacağımızı ve Allah a yaklaşacağımızı açıklamıştır. Bakın namazı Rabbim ne için bizlere emretmiş?
Ankebut 45: Kitap'tan sana vah yedileni oku! NAMAZI da kıl! Çünkü NAMAZ, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah'ın zikri/Kuran’ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.
Ta-ha 14: "Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk/ibadet et ve NAMAZINI, beni hatırlayıp anmak için yerine getir.
Bizlere namazın, ne maksatla emredildiğini bakın ne kadar güzel açıklıyor. Namaz bizleri çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyacağını belirtiyor. Demek ki ne kadar çok namaz kılarsak, o kadar Allah a yakın olur, kötülükten uzak kalırız. Hatırlayınız peygamberimizin, bazen saatlerce namaz kıldığını, secdede dahi uzun kaldığı anlatılır. Diğer ayette ise Allah, bana kulluk görevini yerine getirmek için ibadet et, beni hatırla ve an diyor namazla. Ne kadar çok hatırlar ve anarsan Allah ı, o kadar şeytanın tuzaklarından uzak kalırsın.
Şimdide günümüzde kıldığımız ve bir takım ilavelerin yapıldığı namazlara bakalım. Mezhepleri incelediğimizde her mezhebin namaz konusunda bazı değişik ilaveleri olduğunu görürüz. Fakat hiç birisinde Allahın emrettiği kıyam, rükû ve secdenin olmadığı bir namaza rastlamazsınız. Kimisi başlangıcında ilave yapmıştır, kimisi kıyam duruşu yani saygıyla Allah huzurunda duruş sözünden elleri yana salmıştır, diğeri ise elleri bağlamıştır. Ellerin bağlanış şekli bile mezheplerde değişiktir. Namaz esnasında bazı hareketleri ilave etmişlerdir kendi düşünceleri ve itikatları doğrultusunda.
Kadınlarda, erkeklerde bile farklı uygulamalar olmuştur. Namazın bitişi konusunda da ufak değişiklikler çıkmıştır ortaya. Namazda okudukları dualarda mezheplerde hepsinde aynı değildir. Kur’an ışığında baktığımızda hiç kimsenin kıldığı namaza bu namaz yanlıştır diyemeyiz. Çünkü her mezhebin kıldığı namaz da Allahın emrettiği kıyam, rükû ve secde yapılmaktadır. Belki okunacak dua konularında söylenecek söz olabilir, oda Allahın huzurumda benden başka kimseyi muhatap almayın ve aracı koymayın sözleri unutulmamalıdır.
Tüm bunları düşündüğümüzde, eğer peygamberimiz nasıl kıldıysa öyle kılmalıyız, çünkü namazın kılınış şekli ve okunacak dualar hatta rekât sayıları peygamberimizin koyduğu kurallardır dersek, günümüzde kılınan namaz şeklinin hangisinin peygamberimizin kıldığı namaz, ya da hangilerinin peygamberimizin gösterdikleri olduğu konusun da, sanırım mezheplerin anlaşması çok zor olacaktır. Her mezhep benim yaptığım en doğru diyerek, işin içinden sıyrılıyor.
Buradan yola çıkarak düşündüğümüzde, namazın olmazsa olmaz şeklini ve namazlarımızda neler okunabileceği konusunda Kur’an detaylı açıklama yapmıştır. Namazlara yapılan tüm ilaveler de bir sakıncası olmadığı gibi, bir zenginliktir diyebiliriz, yeter ki bunlar Allah emridir denmemesi kaydıyla. Bize öğretilenleri Kur’an da bulamadığımızda, demek ki her şey Kur’an da yokmuş demeyelim.
Buradan da şunu çıkarabiliriz. Allah Kur’an da namazın nasıl kılınması gerektiğini, İbrahim peygamberden bu yana anlatmış, izah etmiş ve aynısı devam ettirilmektedir. Namazlarımızda nasıl dualar okunacağı da açıklanmıştır. Rekât sayıları ise kısaltılmış rekâtın bir rekât olduğu, normal zamanda huşu içinde kılınacak namazın rekât sayısı, uzunluğu, kısalığı ise bizlere bırakıldığı anlaşılmaktadır. Cami kültürü zamanla yaygınlaştıkça, rekât sayılarının belirlenmesi camilerde bir kargaşayı önlemiş olabilir, elbette hiçbir sakıncası yoktur, ama Kur’an gerçeklerini anlamak ve bilmek şartıyla. Rabbin ayetinde söylediği gibi;
Müddesir 11: Benimle, yarattığım kişiyi baş başa bırak.
Rad 40: Ya onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni vefat ettiririz. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.
Lütfen çok ama çok iyice düşünelim, Allah elçisine ne diyor? Benimle yarattığım kişiyi baş başa bırak, TEBLİĞ ETMEK SANA, HESAP SORMAK BİZE DÜŞER. Acaba ne demek istiyor olabilir Rahman bu sözüyle? Allah elçisine adeta şöyle söylüyor, onlara ilettiğin, tebliğ ettiğin kitapla baş başa bırak, bakalım kullarım onun çizdiği yoldan gidiyorlar mı, imtihanlarını doğru kaynaktan yaşayarak, beni dinliyorlar mı göreyim diyor. Ama sanırım gitmediğimizi de çok iyi biliyor, bu konuda bizleri uyarıcı o kadar ayetleri var ki, aklı biraz çalışan anlayacaktır.
Bakın Allah bizleri nereden sorumlu tutacağını söylüyordu, tekrar hatırlayalım. Sizce bu ayet bile bizlerin, Kur’an dan başka hüküm veren, bizleri bağlayan hiçbir söze ve kitaba dönüp bakmamızın yanlış olduğunu göstermiyor mu?
Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
Sizlere sormak isterim, Rabbim sizlerin imtihan olduğunuz kitap Kur’an dır dedikten sonra, acaba Kur’anın vermediği bir hükümden, bilgiden sorumlu tutar mı?
Elbette Kur’an a uyan her bilgi değerlidir, hatta Kur’anı daha iyi anlamamızda peygamberimizin yaşamındaki örnekleri bilmemiz, ayetleri çok daha iyi anlamamıza neden olur, ama hangi sözlerinin onun sözleri olduğunu Kur’an ile karşılaştırmak şartıyla. Her insan kendi hesabını bizzat kendisi verecektir, onun için sanırım çok dikkatli olmanın vaktidir, bizlere düşen yalnız bir hatırlatmadır.
Sizlere son olarak bir ayeti örnek vermek istiyorum, özellikle Allah Kur’an da her şeyi yazmamıştır, bir kısmını da hüküm vermek için peygamberimize bırakmıştır diyenlere, özellikle hatırlatmak istiyorum, bakın peygamberimizden bazı konularda hüküm isteyenlere, bizzat kendisi nasıl cevap vermesini istiyor RAHMAN?
Enam 57: De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur.
Değerli dostlar bakın Allah peygamberimize, deki onlara diyerek bizlere ne söylemesini istiyor, hala aklımızı çalıştırmayacak mıyız? Peygamberimiz sizin istediğiniz hüküm benim yanımda değil, yani ben hüküm veremem diyor. Ben Rabbimden gelen sözleri, hükmü sizlere aktarırım. HÜKÜM YALNIZ VE YALNIZ ALLAHINDIR diyor, hakkı o anlatır ve ayırt edip çözüm getiren yalnız Allah tır diyor. Sanırım peygamberimiz için, ne yani peygamberimiz postacımıydı diyerek, belki de bilmeden, Allahın elçisine saygısızlık edenler, dilerim birazcık bu ayetten yanlış yaptıklarını anlayabilirler.
Ben sizlere Kur’an dan, Rabbin sözlerinden açıkça anladıklarımı aktardım, sizleri düşünmeye davet ettim. Sizlere düşen benim söylediklerimi Kur’an süzgecinden geçirmeden, yani Kur’an ile karşılaştırmadan kabul etmek olmamalıdır. Bizzat Kur’an ı anlayarak defalarca okuyup, Rahmanın ne söylediğini doğru anlamaya çalışmak olmalıdır. Çünkü bu yanlışı çok yapıyoruz.
Bende bir beşerim elbette hata yapabilirim, ama ben Allahın sözlerini anlamaya ve onun söylediği gibi ayetleri düşünmeye, aklım ile iman etmeye çalışıyorum, bu yolu öneren Yüce Rabbim dir. Ya Allahın ayetlerini biz anlayamayız diyerek, beşerin sözlerine hiç düşünmeden inansaydım, benim hata yapma riskim ve doğruya ulaşma şansım sizce ne olurdu?
Bizlerin hesaba çekileceği, Rabbin yemin ederek kolaylaştırdım dediği kitabı anlamaya çalışmak mı daha akılcı ve mantıklı, yoksa beşerin ciltlerce dolusu kitaplarını anlamaya çalışmak mı daha mantıklı? Yorum sizlerin. Eğer gerçekten Rabbim yemin billâh ederek, Kur’anın birçok yerinde sizler için bu kitabı kolaylaştırdım diyor da, birileri hayırrrr kolay değil, çok zor bir kitaptır, herkes anlayamaz onu, veli insanlar anlar diyenlere inanıyorsak, bu işin sonunu tahmin etmek zor olmasa gerek, ne dersiniz?
Allah yardımcımız olsun, gerçekten gözlerimizi kapatmış yürüyoruz bir meçhule. Allahın verdiği aklı ve beyni ise hiç kullanmıyoruz, çünkü içi o kadar yanlış ve boş bilgilerle doldurulmuş ki, doğru bilgiyi içine koyacak yer kalmamış, zorla sokulan doğru bilgi ise, daha önce metabolizmanın alışık olduğu yanlış bilgilere göre yapılandırıldığından, doğru bilgiler kabul edilmeyip, ne yazık ki dışarıya atılmaktadır.
Daha açıkçası doğrular yanlış, yanlışlar doğru görünür olmuş topluma. Doğruları anlatmak, Kur’an dan örnekler vermek bile artık yeterli gelmiyor. Çünkü Rehber Kur’an yüksek bir yere asılmış, beşerin kitapları rehber olmuş. Peygamberimizin mahşer günü söyleyeceği o acı gerçek sanırım günümüzde gerçek olmuş.
Furkan 30: Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular.
Bizleri Allah ile aldatanlar, çoğunluk olmuşlar. Kur’an anlaşılması zor, velilerin anladığı, her konuda açıklık getirmeyen bir kitap ilan edilmiş. Onun içindir ki ona danışan, onun ipine sarılan, Peygamberimizin çok az sayıda ümmeti kalmış. Onlarda itilip kakılıyor ve peygamber düşmanı ilan edilmiş. Daha açıkçası Kur’an ne yazık ki artık, devre dışı kalmış.
Rabbim cümlemizin yardımcısı olsun. Çünkü çok ama çok zorlu bir dönemden geçiyoruz.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK