Ziyaretçi
Saltanatın Kaldırılması
Sebepleri
Saltanatın kaldırılmasının en önemli sebebi, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sonrasında 20. yüzyıla ayak uyduramayan Osmanlı monarşisi yerine, 20. yüzyılda hedef gösterdiği muhasır medeniyetlerin, devlet sistemi olan ulus-devlet'ni kurmak istemesidir. Egemenliğin halka dayanması gerektiğini savunan ve saltanatın zorbalık olduğunu düşünen Atatürk, 1 Kasım 1922'de Meclis'de yaptığı konuşmada bu görüşünü şöyle dile getirmiştir:
Osmanlı Devleti saltanatla yönetiliyordu. Yavuz Sultan Selim zamanında halifeliğin Osmanlılara geçmesinden itibaren Osmanlı Padişahları aynı zamanda "halife" unvanını da taşımaya başladılar.
Osmanlı'da ki, Saltanat yönetiminde, son dönemleri hariç, egemenlik sadece bir kişinin elindeydi ve milletin, başındaki yöneticileri seçme hakkı yoktu.
Saltanat yönetiminin başarısızlığı ve kusurları Osmanlı Devletinin son zamanlarında oldukça artmış, yönetim Türk Milleti için zararlı olmaya başlamıştı. Atatürk'ün ülkeyi ve milleti kurtarmak için başlattığı Türk Kurtuluş Savaşını baltalamaya çalışmış ve Sevr antlaşmasını imzalayarak da Türk Milletini zor durumda bırakmıştı.
Diğer dünya devletleri de tek bir kişinin veya zümrenin yönetiminden kurtulma mücadelesi vermeye başlamışlardı. Milletin egemenliğine dayalı cumhuriyetler kurmaktaydılar. Yeni Türk Devleti de 23 Nisan 1920'de T.B.M.M.'nin açılmasıyla bu yolu seçti.
20 Ocak 1921'de kabul edilen anayasanın birinci maddesine; "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir." hükmü kondu. Yani egemenlik, padişahlıktan alınıp doğrudan millete veriliyordu. Yasama (kanun çıkarma) yetkisi meclise aitti. Böylelikle Osmanlı Padişahının Türk Milleti üzerinde artık hiç bir yetkisi kalmamıştı.
Türk Milleti Kurtuluş Savaşından zaferle çıkınca itilaf devletleri tarafından Lozan'daki barış görüşmelerine çağrıldı.
Osmanlı Hükümeti de barış görüşmelerine çağrılmıştı. İtilaf Devletlerinin hem Ankara Hükümetini hem de Osmanlı Yönetimini çağırmaktaki amaçları, ikilik yaratıp, kendi çıkarlarını daha kolay gerçekleştirmekti. Oysa Türk Milletinin gerçek temsilcisi T.B.M.M. ve Ankara hükümetiydi. Bu nedenle T.B.M.M.'nde saltanatın resmen kaldırılması gündeme geldi. 1 Kasım 1922'de kabul edilen bir kanunla saltanat ve halifelik birbirinden ayrıldı ve saltanat kaldırıldı. Osmanlı saltanatının kaldırılmasıyla millet egemenliği önündeki engel de kaldırılmış oldu.
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, saltanatın kaldırılmasından sonra sadece halifelik yetkilerine sahip olmuştu ama 17 Kasım 1922'de bir İngiliz gemisiyle İstanbul'dan ayrıldı. Yerine Abdülmecid Efendi halifeliğe atandı.
Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'nı Baltalama Çabaları
Padişah Vahdettin'in onayladığı Atatürk ve arkadaşlarını idama mahkum eden ferman
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin'e göre, savaşın galibi İngiltere yenilmezdi ve var olan koşullar altında İngiltere'nin güdümüne girip insafına sığınmak izlenencek en akılcı yoldu. Bu nedenle Vahdettin, Kurtuluş Savaşı'na karşı cephe almakta sakınca görmemiş ve başarıya ulaşmasını engellemek için İngiltere ile işbirliği yapmaktan kaçınmamıştı.
Vahdettin'in bu yöndeki çabalarından bazıları şunlardır:
Saltanatın kaldırılmasını hızlandıran başlıca olay, İngiltere'nin Lozan Konferansı'na hem Ankara hem de İstanbul Hükümetleri'ni çağırmasıydı. Bu yolla İngiltere, Ankara ile İstanbul arasındaki sorunları kullanarak görüşmelerde avantaj sağlamayı umuyordu. İngiltere'ye koz vermemek ve barış görüşmelerinde Türkiye'nin haklarını birlik içinde temsil etmek için saltanatın kalkması gerekiyordu.
Millet Meclisi'nde görüşmelerin başlaması
TBMM'de saltanatın kalkması hakkındaki görüşmeler 30 Ekim 1922'de başladı. İçlerinde Atatürk'ün de olduğu 82 milletvekili imzalı bir önerge meclise sunuldu. Bu önerge ile Osmanlı İmparatorluğu'nun çökmüş olduğunun ve meşruiyetini halka dayandıran yeni bir Türkiye'nin kurulmuş olduğunun ilan edilmesi isteniyordu. Ancak, çoğunluğun sağlanamaması yüzünden önerge o gün kabul edilemedi.
1 Kasım 1922'de tekrar toplanan Millet Meclisi'nde konuşan Atatürk, Vahdettin ve İstanbul Hükümeti'nin Kurtuluş Savaşı'nı baltalamak için yaptıklarından söz etti ve saltanat ile hilafetin birbirinden ayrılarak saltanatın kaldırılması gerektiğini belirtti. Fakat Meclis, önergeyi Anayasa, Adalet ve Dışişleri komisyonlarından oluşan bir karma komisyonda incelemeye karar verdi.
Bu komisyonda bazı milletvekillerinin "saltanatsız, iktidarsız hilafet olamayacağını" savunmasının ardından komisyon çalışmalarını izleyen Atatürk, ünlü konuşmasını yaptı:
Saltanatın Kaldırılmasını Öneren Kanun'un içeriği
Bu kanun ile monarşik İstanbul Hükümeti yok sayılıyordu. Osmanlı Hanedanı'na ait kabul edilen Hilafet makamına ise Millet Meclisi'nin uygun göreceği birisi getiriliyordu.
Sonuçları
Saltanat kaldırılınca Padişah Vahdettin çok zor durumda kalmıştı. Kurtuluş Savaşı'nı baltalamaya çalıştığı için göreceği tepkiden korkuyordu. Bu nedenle 17 Kasım'da İngiliz Donanması'na bağlı Malaya zırhlısı ile Malta Adası'na kaçtı. Vahdettin'in kaçmasının ardından Millet Meclisi'nde yapılan toplantıda, bu davranışın halifeye uymayacağını öne sürülerek halifelik ondan alındı ve veliaht Abdülmecit Efendi'ye verildi.
Saltanatın kaldırılması ile Osmanlı İmparatorluğu tasfiye ediliyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri atılıyordu. Türkiye'yi 20. yüzyıla taşıyacak olan Atatürk Devrimleri'nden ilki, muhafazakar kesimlerin direnmesine rağmen başarıyla gerçekleşmişti.
Sebepleri
Sponsorlu Bağlantılar
"Efendiler... Osmanoğulları, zorla Türk ulusunun egemenliğine el koymuşlardı. Bu yolsuzluklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk ulusu bu saldırganlara, artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliğini kendi ellerine almış bulunuyor."Tarihçesi
Osmanlı Devleti saltanatla yönetiliyordu. Yavuz Sultan Selim zamanında halifeliğin Osmanlılara geçmesinden itibaren Osmanlı Padişahları aynı zamanda "halife" unvanını da taşımaya başladılar.
Osmanlı'da ki, Saltanat yönetiminde, son dönemleri hariç, egemenlik sadece bir kişinin elindeydi ve milletin, başındaki yöneticileri seçme hakkı yoktu.
Saltanat yönetiminin başarısızlığı ve kusurları Osmanlı Devletinin son zamanlarında oldukça artmış, yönetim Türk Milleti için zararlı olmaya başlamıştı. Atatürk'ün ülkeyi ve milleti kurtarmak için başlattığı Türk Kurtuluş Savaşını baltalamaya çalışmış ve Sevr antlaşmasını imzalayarak da Türk Milletini zor durumda bırakmıştı.
Diğer dünya devletleri de tek bir kişinin veya zümrenin yönetiminden kurtulma mücadelesi vermeye başlamışlardı. Milletin egemenliğine dayalı cumhuriyetler kurmaktaydılar. Yeni Türk Devleti de 23 Nisan 1920'de T.B.M.M.'nin açılmasıyla bu yolu seçti.
20 Ocak 1921'de kabul edilen anayasanın birinci maddesine; "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir." hükmü kondu. Yani egemenlik, padişahlıktan alınıp doğrudan millete veriliyordu. Yasama (kanun çıkarma) yetkisi meclise aitti. Böylelikle Osmanlı Padişahının Türk Milleti üzerinde artık hiç bir yetkisi kalmamıştı.
Türk Milleti Kurtuluş Savaşından zaferle çıkınca itilaf devletleri tarafından Lozan'daki barış görüşmelerine çağrıldı.
Osmanlı Hükümeti de barış görüşmelerine çağrılmıştı. İtilaf Devletlerinin hem Ankara Hükümetini hem de Osmanlı Yönetimini çağırmaktaki amaçları, ikilik yaratıp, kendi çıkarlarını daha kolay gerçekleştirmekti. Oysa Türk Milletinin gerçek temsilcisi T.B.M.M. ve Ankara hükümetiydi. Bu nedenle T.B.M.M.'nde saltanatın resmen kaldırılması gündeme geldi. 1 Kasım 1922'de kabul edilen bir kanunla saltanat ve halifelik birbirinden ayrıldı ve saltanat kaldırıldı. Osmanlı saltanatının kaldırılmasıyla millet egemenliği önündeki engel de kaldırılmış oldu.
Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, saltanatın kaldırılmasından sonra sadece halifelik yetkilerine sahip olmuştu ama 17 Kasım 1922'de bir İngiliz gemisiyle İstanbul'dan ayrıldı. Yerine Abdülmecid Efendi halifeliğe atandı.
Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'nı Baltalama Çabaları
Padişah Vahdettin'in onayladığı Atatürk ve arkadaşlarını idama mahkum eden ferman
Vahdettin'in bu yöndeki çabalarından bazıları şunlardır:
- 10 Nisan 1920'de Şeyhülislam Dürrizade'nin Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idamını isteyen fetvasını yayınladı.
- 24 Mayıs 1920'de , Mustafa Kemal, Halide Edip ve Ali Fuat Cebesoy için verilen idam kararlarını onayladı. 27 Mayıs'ta Fevzi Çakmak'ın, 15 Haziran'da ise İsmet İnönü, Fehmi Gerçeker, Refet Bele, Rıfat Börekçi, Bekir Sami, Celaleddin Arif, Yusuf Kemal Tengirşenk, Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Fahrettin Altay'ın idam kararlarını onayladı.
- 14 Temmuz 1920'de Kuvayi Milliye'ye katılan subayların idam cezasını onayladı.
- 28 Temmuz 1920'de Sadrazam Damat Ferit kanalıyla İngiliz Yüksek Komiseri Roberck'e Kürtleri Mustafa Kemal'e karşı kullanma önerisini yaptı.
- 10 Ağustos 1920'de , Sevr Antlaşması'nı onayladı.
- 6 Mart 1922'de Londra Konferansı'na giderken İstanbul'a uğramış olan Yusuf Kemal Tengirşenk'in başkanlığındaki Ankara Heyeti'nin bavulundaki gizli belgeleri çaldırdı ve İngiltere'ye bu belgelerin fotoğraflarını iletti.
- 26 Mart 1922'de İngiltere'ye yaptığı öneride özel ve gizli bir antlaşma ile Boğazlar'ın denetimini kalıcı olarak İngiltere'ye devretmeyi önerdi.
Saltanatın kaldırılmasını hızlandıran başlıca olay, İngiltere'nin Lozan Konferansı'na hem Ankara hem de İstanbul Hükümetleri'ni çağırmasıydı. Bu yolla İngiltere, Ankara ile İstanbul arasındaki sorunları kullanarak görüşmelerde avantaj sağlamayı umuyordu. İngiltere'ye koz vermemek ve barış görüşmelerinde Türkiye'nin haklarını birlik içinde temsil etmek için saltanatın kalkması gerekiyordu.
Millet Meclisi'nde görüşmelerin başlaması
TBMM'de saltanatın kalkması hakkındaki görüşmeler 30 Ekim 1922'de başladı. İçlerinde Atatürk'ün de olduğu 82 milletvekili imzalı bir önerge meclise sunuldu. Bu önerge ile Osmanlı İmparatorluğu'nun çökmüş olduğunun ve meşruiyetini halka dayandıran yeni bir Türkiye'nin kurulmuş olduğunun ilan edilmesi isteniyordu. Ancak, çoğunluğun sağlanamaması yüzünden önerge o gün kabul edilemedi.
1 Kasım 1922'de tekrar toplanan Millet Meclisi'nde konuşan Atatürk, Vahdettin ve İstanbul Hükümeti'nin Kurtuluş Savaşı'nı baltalamak için yaptıklarından söz etti ve saltanat ile hilafetin birbirinden ayrılarak saltanatın kaldırılması gerektiğini belirtti. Fakat Meclis, önergeyi Anayasa, Adalet ve Dışişleri komisyonlarından oluşan bir karma komisyonda incelemeye karar verdi.
Bu komisyonda bazı milletvekillerinin "saltanatsız, iktidarsız hilafet olamayacağını" savunmasının ardından komisyon çalışmalarını izleyen Atatürk, ünlü konuşmasını yaptı:
"Bu bir oldu bittidir. Sözkonusu olan ulusa egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorusu değildir. Sorun, gerçekleşmiş bir olayı yasa ile saptamaktan başka bir şey değildir. Bu, ne olursa olsun yapılacaktır. Burada toplananlar, meclis ve herkes sorunu doğal bulursa, sanırım ki uygun olur. Yoksa yine gerçek, yöntemine göre saptanacaktır ama, belki bir takım kafalar kesilecektir."Bu tehditten sonra hızla yasa önerisini hazırlayan karma komisyon, teklifi meclise sundu. Teklif, aynı gün, Millet Meclisi'nde oy birliği ile kabul edildi.
Saltanatın Kaldırılmasını Öneren Kanun'un içeriği
Bu kanun ile monarşik İstanbul Hükümeti yok sayılıyordu. Osmanlı Hanedanı'na ait kabul edilen Hilafet makamına ise Millet Meclisi'nin uygun göreceği birisi getiriliyordu.
Sonuçları
Saltanat kaldırılınca Padişah Vahdettin çok zor durumda kalmıştı. Kurtuluş Savaşı'nı baltalamaya çalıştığı için göreceği tepkiden korkuyordu. Bu nedenle 17 Kasım'da İngiliz Donanması'na bağlı Malaya zırhlısı ile Malta Adası'na kaçtı. Vahdettin'in kaçmasının ardından Millet Meclisi'nde yapılan toplantıda, bu davranışın halifeye uymayacağını öne sürülerek halifelik ondan alındı ve veliaht Abdülmecit Efendi'ye verildi.
Saltanatın kaldırılması ile Osmanlı İmparatorluğu tasfiye ediliyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri atılıyordu. Türkiye'yi 20. yüzyıla taşıyacak olan Atatürk Devrimleri'nden ilki, muhafazakar kesimlerin direnmesine rağmen başarıyla gerçekleşmişti.
Son düzenleyen Safi; 15 Nisan 2016 20:49