Arama

Itrî

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 5 Temmuz 2012 Gösterim: 23.525 Cevap: 4
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
9 Kasım 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Itrî (?-1711-1712)

Sponsorlu Bağlantılar

Türk, besteci. Klasik Türk müziğinin kurucularındandır.


İstanbul'da doğdu, aynı kentte öldü. Çağdaşlarının, ölümüne tarih düşürmek amacıyla kaleme aldığı mısralar ile, bestelediği yapıtlarda güfte olarak kullandığı şiirlerin yazılış tarihlerine göre, yaklaşık 1630 ile 1640 yılları arasında doğduğu sanılmaktadır. Çeşitli kaynaklarda ölümü için 1711 ve 1712 tarihleri gösterilmektedir. Asıl adı Mustafa'dır. Itrî, şiirlerinde kullandığı mahlastır. Buhurîzade Mustafa Efendi diye de anılmıştır. Buhurîzade adının kendi lakabı mı, yoksa aile adı mı olduğu bilinmemektedir. Yaşamı üstüne bilinenler de, eski ve yeni kaynaklardaki, çoğu birbiriyle çelişen bilgilere dayanır.
Zamanına göre iyi bir öğrenim görmüştür. Ustalarından birinin Hâfız Post olduğuna kesin gözüyle bakılır. Nasrullah Vâkıf Halhalî, Kasımpaşalı Koca Osman Efendi, Derviş Ömer Efendi gibi 17 yy. bestecilerinden de yararlandığı sanılmaktadır. Çağının kaynakları, onun Mevlevi olduğunda birleşirler. Mevlevi tekkelerinde okunmak üzere bir ayin ile bir naat bestelemiş olması da, bunun bir kanıtıdır. Söylentilere göre, Yenikapı Mevlevihanesi'nin o zamanki şeyhi Câmî Ahmed Dede'ye (?-1671) kapılanmış, müzik sevgisiyle Mevlevi olmuştur.
Itrî beş padişah dönemi gördü. Sultan IV. Mehmed zamanında tanındı. Huzurda düzenlenen fasıllara hanende olarak katıldı, bestelediği yapıtlarla padişahlardan büyük yakınlık gördü. Saraya girmeden önce ne tür işlerde çalıştığı bilinmiyor. Yakınlık gördüğü bir başka devlet adamı da, şiirleri ve müzik sevgisiyle tanınan Kırım Hanı I. Selim Giray'dı (1634-1704). Itrî, IV. Mehmed'le yakınlığının bir sonucu olarak, padişahtan, kendisine esirciler kethüdalığı görevinin verilmesi dileğinde bulunmuş, bu dileği yerine getirilmiştir. Bazı kaynaklar, onun bu dileğini, İstanbul'a getirilen esirlerin ülkelerinin müziği üstüne bilgi edinmek, içlerinden müziğe yeteneği olanları da yetiştirmek istemesine bağlarlar.
Itrî uzun yıllar Enderun'da müzik öğretmenliği ve hanendelik ettikten sonra, elli yaşına doğru emekli olarak saraydan ayrıldı. Ancak, müzikteki ünü Lale Devri'nde daha da artarak sürdü. Meyvecilikle çiçekçiliğe meraklı olduğu, kendi adıyla anılan İstanbul'un ünlü Mustabey armudunu ilk kez onun yetiştirdiği de söylenir. Itırdan gelen Itrî mahlası da, çiçek merakına bağlanır. Divan şairlerinden Şeyhî'nin yazdığına göre, ölümünden sonra "Mevlevihane Yenikapusu haricine" gömülmüştür. Mezar taşı kayıptır.
Itrî zamanının tanınmış şairlerindendir. Divan ve âşık tarzlarında şiirleri vardır. Naatlar, gazeller, tahmisler, nazireler, tarih düşüren beytiler ve şarkılar dışında, hece ölçüsüyle türküler de yazmıştır. Bestelediği yapıtlarda şiirlerinin pek azını güfte olarak kullanmış, Nâbî, Bakî, Nazîm, Nailî, Nef'î gibi ustaların şiirlerini bestelemeyi yeğlemiştir. Şiirlerini topladığı Divan'ı kayıptır. Şiirlerine şuara tezkirelerinde, yazma şiir derlemelerinde rastlanır. Ancak, Itrî mahlaslı bütün şiirler ona ait değildir, 1622'de ölmüş başka bir şair de aynı mahlasla şiirler yazmıştır. 17.ve 18 yy'larda Buhurîzade lakabıyla tanınmış iki müzikçi daha bulunduğu için, Itrî'nin onlarla da karıştırılmaması gerekir.
Itrî aynı zamanda tâlîk yazı yazan bir hattatır. Edebiyat ve hat öğretmeni Siyahî Ahmed Efendi'dir (?-1697). Yazdığı tâlik yazı örnekleri, Hâfız Post'un güfte derlemesine eklediği güftelerde görülür. Neyzen olduğu da söylenir. Saz eserleri bestelemesi, ney ya da başka bir saz çaldığını gösterir. Çağının kaynaklarında, kuramsal bilgilerinin çok üstün bir düzeyde olduğundan söz edilir.
Asıl önemi besteciliğindedir. Yapıtlarıyla bir çığır açmış, Klasik Türk müziğinin kurucusu olmuştur. Ondan önceki bestecilerde, bir ölçüde de olsa, Orta ve Yakındoğu müziklerinin izleri sezilir. Bu etkiler onda bütünüyle silinmiş, Klasik Türk müziği diye adlandırılan, Osmanlı-Türk üslubu en belirgin çizgileriyle ortaya çıkmıştır. Klasik üsluba bağlı kalmış pek çok bestecide, az ya da çok, onun etkisi vardır. Itrî, Abdülkadir Merâgi ve Hammâmîzade İsmail Dede Efendi'yle birlikte, Türk müziğinin gelişimini yönlendiren üç önemli besteciden biri olmuştur.
Itrî'nin din dışı yapıtlarının başında gelen Nevâ Kâr Hâfız'ın bir gazeli üzerine bestelenmiştir. Bu yapıt çeşitli makam ve usul geçkileri uygulanarak birbirine bağlanmış ezgilerinin zenginliği yanında, kuruluşu ve titiz işçiliğiyle de özgünlük taşır. Aynı zamanda, Klasik üslubun niteliklerini de en iyi yansıtan, en özlü örneklerinden biridir. Çeşitli makamlardaki, büyük formlu öbür din dışı yapıtları, ilgili fazılların ilk akla gelen parçaları arasındadır. Din dışı küçük formlarda bestelediği hiçbir yapıtı günümüze ulaşmamıştır.
Itrî dinsel müziğe yepyeni bir hava getirmiştir. Dinsel yapıtları, cami ve tekke müziği örnekleri olarak ikiye ayrılır. Teravih namazı sırasında makam değiştirme kuralı ile, camilerde müezzinlerin uyguladıkları çeşitli kuralların Itrî tarafından konulduğu söylenir. Bayram namazlarında okunan Segâh Kurban Bayramı Tekbiri, kutsal emanetlerin ziyareti sırasında okunan Segâh Sal-ât-ı Ümmiye, Mâye Cuma Salâtı, Dilkeşhâveran Gece Salâtı, üç yüz yıldır etkilerinden bir şey yitirmemiş yapıtlardır. Özellikle ilk ikisi çok kısa birer cümle içinde yarattıkları etkinin yoğunluğu bakımından Türk müziğinde benzersiz bir sanat gücü taşırlar.
Mevlevihanelerde, sema törenlerinde, ayinden önce okunan, Rast Naat-ı Peygamber, Itrî'nin Mevlevi müziğine en kalıcı katkısıdır. Güftesi Mevlânâ'nın bir şiirinden alınan yapıtta, güfte ile beste yetkin bir biçimde bütünleştirilmiştir. Bu naatın, bestelenmesinden sonra Mevlevihanelerdeki her sema töreninde okunması bir gelenek haline gelmiştir. Segâh Ayin'i ise, bu türün ilk güçlü örneklerinden biridir.
Günümüze ulaşan yapıtlarının çoğunda mistik bir hava vardır. Bu yönü bir ölçüde, Mevlevi olmasına bağlanabilir. Seçtiği formlar için en uygun anlatımı bulan Itrî, cami müziği olarak bestelediklerinde, derin bir dindarlık duygusunu, Mevlevi müziği yapıtlarında, tasavuffi bir içe dönüş heyecanını dile getirmiş, din dışı yapıtlarında ise, yoğun müzik cümleleri arasında beliren düşünceli ve düşündürücü bir tavrı benimsemiştir.
Sanatı değerlendirilirken, üslubunun niteliği ile yapıtlarındaki teknik özellikler birbirine bağlı iki düzey olarak ortaya çıkar. Itrî'nin müziği 17. yy'da henüz oluşum aşamaları içindeki bir müzik üslubunda "klasik" diye nitelendirilebilecek özellikler taşır. Kişisel duygu ve düşüncelerini dile getirmediği, bütünüyle kendine özgü, kişilikli bir anlatım yaratabilmiştir. Müziğinin dengeli, oturmuş bir yapısı vardır; yapıtlarının en dokunaklı bölümlerinde bile, duygusallıktan, abartamadan, gereksiz süslemelerden kaçınmıştır, cümleleri açık seçik ve berraktır.
Yapıtlarının ezgi yapısındaki özellikler ise, sanatının ancak teknik bir inceleme çerçevesinde değerlendirilebilecek başka bir yönüdür. Hiçbir bestesinde alışılmış ezgi örneklerine rastlanmaz. Belli bir makamdaki yapıtı, başka bir bestecinin aynı makamdan bir yapıtıyla karşılaştırıldığında, o makamı çok farklı buluşlar, taklit edilmeyen, benzersiz deyişlerle işlediği görülür. Bir makama bağlı müzik cümlelerini sadece komşu perdelerden yararlanarak geliştirme kolaycılığından kaçınmış, en uzak perdelere dek uzanarak, zor olanı gerçekleştirmeyi yeğlemiştir.
Böylece ezgilerini dar bir ses alanı içinde kalmaktan kurtarmıştır. Onun müziği bu bakımdan makam ve geçki zenginliği taşır. Bu zenginlik, kullandığı usuller için de geçerlidir. Notasıyla günümüze ulaşamamış parçalarının güfteleri ile usullerini veren eski kaynaklarda, çok ender kullanılmış usullerde bile yapıt bestelediği görülmüştür.
Itrî, Şeyhülislam Esad Efendi'nin belirttiğine göre, bini aşkın beste yapmış olan çok verimli bir bestecidir. Bunların büyük bir çoğunluğu unutulmuş ya da kaybolmuştur; bugün ancak kırk dolayında yapıtı bilinmektedir. Günümüze kalan pek az yapıtıyla bile bugün de Klasik Türk müziğinin en başta gelen birkaç ustasından biri kabul edilmesi, sanatında ki olağanüstü özelliklerin bir sonucudur.


YAPITLAR (başlıca): Segâh Kurban Bayramı Tekbiri; Segâh Salât-ı Ümmiye; Dilkeşhâveran Gece Salâtı; Mâye Cuma Salâtı; Segâh Mevlevi Ayini; Rast Darb-ı Türkî Naat ve Sofyan Tevşih; Nühüft Durak; Nühüft İlahî; Nühüft Tevşih; Nevâ Kâr; 2 Pençgâh Beste; Hisar Devr-i Kebir Beste ve Aksak Semai; Mâhûr Ağır Aksak Semai; Rehavî Berefşan Beste; Buselik Hafif Beste ve Yürük Semai; Segâh Ağır Semai; Segâh Yürük Semai; Bayatî Çember Beste; Bestenigâr Darb-ı Fetih Beste; Dügâh Hafif Beste; Isfahan Zencir Beste ve Ağır Aksak Semai; Nikriz Muhammes Beste; Râhatu'l Ervah Zencir Beste; Irak Aksak Semai; Rast Aksak Semai; Nühüft Aksak Semai; Acemaşiran Yürük Semai; Rehavî Peşrev; Nühüft Peşrev ve Saz Semaisi.




kaynak = kültür.gov.tr

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Biyografi Konusu: Itrî nereli hayatı kimdir.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
1 Kasım 2008       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
(1640-1711), M ıstafa Buhurizade'nin şi­irlerinde kullandığı lakma addır. Türk müzi­ğinin en büyük bestecilerinden biri olan Itri İstanbul'da dünyayaj geldi. IV. Mehmed dö­neminde hanende (ş ırkıcı) olarak Saray Fasıl Heyeti'ne alındığında, bestelediği şarkılarla ünü yayılmaya başlamıştı. Beğenilen bir sa­natçı olması nedeniyle başta padişah olmak üzere, dönemin tümj ileri gelenlerince değerli armağanlarla ödüllendirilen Itri uzunca bir süre Enderun'da müjzik öğretmenliği de yaptı. 1680'lerin sonlarında saraydan ayrıldı. Yaşamöyküsünün buncan sonraki bölümüne iliş­kin çok az şey bilinmektedir.
Besteciliğinin yanı sıra, Itri çağının ünlü şair ve hattatlarından bitiydi. Şiirlerini hem Divan şiiri biçiminde aruz ölçüsüyle, hem de halk şiiri biçiminde hece ölçüsüyle yazdı. Meyveci­lik ve çiçekçilikle de uğraşan Itri'nin aşılama yoluyla ünlü "mustabey armudu'nu ilk yetiş­tiren kişi olduğu söylenir.
Sponsorlu Bağlantılar
Çeşitli türlerde ll.OOO'i aşkın sözlü yapıt besteleyen Itri'nin günümüze ulaşabilen ya­pıtlarının sayısı 40'ı bulmaz. Bunların 10 tane­si dinsel, geri kaknı ise dindışı yapıtlardır. Dinsel yapıtları arısında bir Mevlevi ayini, sözleri Mevlana'nııı olan bir naat (Hz. Mu-hammed'i öven bu yapıt, Mevlevi tekkelerin­de, ayinin başında okunurdu), ünlü Bayram Tekbiri ve Salât-ı Ummiye, bir Cuma Salâtı ve birkaç ilahi vardır. Dindışı yapıtlarının en önemlisi olan Neva Kâr aynı zamanda Türk müziğinin en yetkin örneği sayılır. "Tuti-i mu-cize-guyem, ne desem laf değil" (Mucize söy­leyen papağanım ben, söylediğim boş söz de­ğil) dizesiyle başlayan Segah Yürüksemarsi ise en bilinen dindışı yapıtıdır.


MsxLabs & TemelBritannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
10 Haziran 2012       Mesaj #3
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
UNESCO tarafından 2012 Yılı'Itrî Yılı' ilan edildi.

Bayram namazlarında büyük bir coşku ile okunan Segâh Tekbir'nin bestecisi Mustafa Itrî Efendi'nin vefatının 300. yıldönümündeyiz. UNESCO, bu vesileyle 2012'yi 'Uluslararası Itrî Yılı' ilan etti. Büyük Osmanlı bestekârı Itrî, yıl boyunca düzenlenecek seminer, panel, sergi ve konferanslarla anılacak.
Bu yıl, Osmanlı bestekârı Mustafa Itrî Efendi'nin vefatının 300. yıldönümü olması sebebiyle UNESCO tarafından 'Uluslararası Itrî Yılı' ilan edildi. Bayram namazlarında büyük bir coşku ile okunan Segâh Tekbir'in bestecisi Itrî, böylelikle bir kez daha gündeme gelmiş oldu. Türk Musikisi Vakfı Genel Sekreteri ve aynı zamanda İstanbul Devlet Korosu Müdürü olan Mehmet Güntekin, Itrî'nin Türk müziği için bir dönüm noktası, referans kaynağı olduğu görüşünde. Ünlü bestecinin sadece bizim kültürümüz için değil, dünya mirası için de önemli bir isim olduğunu söyleyen Güntekin, Türk musikisinin Doğu müziğinin zirvesi, Itrî'nin ise Türk müziği için bir zirve olduğunu kaydediyor. Mehmet Güntekin'e göre Itrî, Osmanlı kültürünün sesini özümsemiş bir şahsiyet. "Segâh Tekbiri küçük bir ses alanında döner. Ancak bu basitlikte ihtişam saklıdır. Itrî, bu yüzden bir toplumun hafızasında yer etmiştir." diyen Güntekin, ünlü Osmanlı bestekârının İslam medeniyetinin sesi olduğuna dikkat çekiyor.
Mehmet Güntekin, Itrî'nin sadece dinî eserler değil, günlük hayata karşılık gelen besteleri de ortaya çıkardığını dile getiriyor. Güntekin, Itrî'nin müzik dehası ile ilgili şöyle bir örnek veriyor: "Koca Sinan'ın Süleymaniye'si nasıl mimarîde doruk noktası ise, Itrî'nin Neva-Kâr'ı da aynı şekilde Türk musikisi için bir doruk noktasıdır." İçinde çok sayıda makam ve usul geçkileri bulunan Neva-Kâr'ın klasik Türk müziğinin prototipi olduğunu belirten Güntekin, bu formun Türk musikisi repertuarının en önemli eserlerinden biri olduğunu anlatıyor. Klasik Türk müziği geleneğinin Itrî'ye kadar tam anlamıyla oluşmamış bulunduğunu belirterek Türk müziğinin Itrî ile formel yapısına kavuştuğunu söylüyor.

Güntekin, 'Uluslararası Itrî Yılı'nın çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek; yapılacak etkinliklerin kültürlerin diyaloğuna katkı sunacağını düşünüyor. Buna göre, Londra, Viyana, Floransa, Paris, Berlin gibi dünyanın önemli kültür başkentlerinde Itrî konserleri verilmeli. Kültür Bakanlığı'nın da desteğiyle Itrî'nin tarihsel ve sanatsal kişiliğini öne alan atölye çalışmaları yapılmalı. Güntekin, İstanbul Devlet Korosu olarak İstanbul, Ankara ve diğer illerde konserler vereceklerini anlatarak Itrî'nin bilinen tüm eserlerini CD'ye aktarmayı planladıklarını ve hakkında geniş bir kitap çalışması yapacaklarını kaydediyor. Bir araştırmacının ünlü bestekârın elyazması defterini bulduğunu aktaran Güntekin, söz konusu defterin yakın bir gelecekte yayınlandığı takdirde müzik tarihimizle ilgili birçok bilginin değişeceğini dile getiriyor.


Sen sadece aynasin...
taklım - avatarı
taklım
Ziyaretçi
10 Haziran 2012       Mesaj #4
taklım - avatarı
Ziyaretçi
Çok insan anlayamaz bizim musıkımizden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden
Açar bir altın anahtarla ruh ufuklarını
Hemen yayılmaya başlar sada ve ruh akını
Ve seslenir büyük Itri,semayı örten ruh.
Peşinden dalgalanır bestesiyle Seyyid Nuh.

Yahya Kemal böyle sözlerle başlamış üstad Mustafa Efendiyi anlatırken bizlere. Devamını yazmadığımız dizelerde.
Klasık Türk Müziği de denilen Osmanlı müziğinin kurallarının netleştiği,olgunluk döneminde yetişmiş olan önemli bir bestekardır.Onyedinci yüzyılda gelişen saray musiki hayatının,onsekinci yüzyılında da hızla sürdüğünü tarihçilerimizden öğreniyoruz. Bu önemli isimler,Kadıasker İbrahim efendi Hafız Post lakabıyla bilinen Tanburi Mehmed efendi, Küçük müezzin Mehmet Çelebi ve Buhuri-zade Musfafa Itrı efendi gelmektedir.
Mustafa Efendi (ITRİ) Doğum yılını kesin olarak bilmemekle beraber 1640 olarak kayıtlarda Yer almıştır. Itri takma ismidir.Beş hükümdar devrini görmüştür. Dördüncü Mehmet, Üçüncü Ahmed’e kadar arada gecen padişahların devrini idrak etmiştir. Musikide ki üstadının Hafız Post olduğunu biliyoruz.
Itri ‘nın en büyük özelliklerinden birisi de ondan önceki musıki anlayışı İran kökenli iken. Bu tesiri silerek Türk musikısi uslubu ile müziğe ayrı bir önem katmıştır.Halkın ve dönemin Padişahının iltifatı kazanarak Sarayda Musiki hocalı yapmıştır.
Üstadın eserlerinden günümüze gelen eser sayısı elli civarında olmasına rağmen ikibine yakın Eserinin olduğunu Suphi Ezgi Bey “Atrab- ül asar da belirtmiştir.
Bütün Müslümanların dillerinden düşürmediği, düğünlerde derneklerde, camilerde, ramazan aylarında Segah Tekbirleri, Maye Cuma salası,ve çok az okunan ve çok kimsenin duymadığı bir Sala var ki Dilkeşhaveran makamındaki sala da üstada aittir.Günümüzde okunan Cuma Salalarını müezzinler tek kalıp halinde Hüseyni makamında okurlar.Camilerdeki müezzinlik usulünün tanzimi, Teravih namazı arasında makam değiştirerek farklı namaz kılma şeklide, üstad tarafından geliştirilmiştir.
Mevlevihanelerde ayinden önce solo ve saz eşliksiz üçyüz yıldan beri icra edilen Rast Makamındaki “Naat “ ona aittir. Bu muhteşem ve uzun eserin güftesi Farsça olup, Mevlana Celaleddin-i Rumi’ye aittir. Bu nedenle Nat-ı Mevlana adını almıştır.
Ya Habiballah Resuli Halıki yekta tuyi
Ber güzini Zülcelali pakü bihemta tüyi
Nazenini Hazreti Hak sadru bedri kainat
Nuri çeşmi Enbiya çeşmi çerağı ma tüyi

Diye devam eden mubarek kelamlar gönül dünyamızı aydınlatmaya çoşturmaya hak ve hakikata
Ulaştırmaya devam edecektir.
Yahya Kemal Üstadımızın şiiri ile devam edelim;
Büyük Itrî'ye eskiler derler,
Bizim öz mûsıkîmizin pîri;
O kadar halkı sevkedip yer yer,
O şafak vaktinin cihangîri,
Nice bayramların sabâh erken,
Göğü, top sesleriyle gürlerken,
Söylemiş saltanatlı Tekbîr'i.


Büyük Üstad 1712 yılında hakka yürümüştür. Bizler bu büyüklerimizi, Türk musikisine büyük hizmetler vermiş bestekarlarımızı hatırlamak, onları yad etmek eserlerini araştırmak, okumak ve dinlemek sureti ile hem gönül dünyamızı aydınlatmak hem de musikiye kattıkları zenginliklerden istifade ederek gönül tellerimizi titreten doyumsuz musiki eserlerini diğer müzik dallarına verdiğimiz özen kadar, bu eskimeyen müziğimizi, genç neslimiz ile buluşturarak onlarıda bu zevkten mahrum kalmamalarına katkı sağlamalıyız.
Yazılarımızda zaman zaman büyük üstadlara da yer vererek onları hatırlamak ve hatırlatmak görevimiz olduğunu düşünüyorum.
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
5 Temmuz 2012       Mesaj #5
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Buharizade Mustafa Itrî

(1640 İstanbul-1712 İstanbul), Türk bestecisi. İlköğreniminden sonra Yenikapı Mevlevihanesi'nde Türk dinî musikisini öğrendi. Edebiyat, hat ve musiki dersleri aldı. Enderun'da müzik dersleri verdi. 50 yaşındayken saraydan ayrılıp esirciler kâhyası oldu. Hattatlık ve bahçıvanlık yaptı. Yazılarında Itri mahlasını kullandı. Dinî ve dindışı birçok (binin üstünde) eser besteledi. Notaya almadığı için, günümüze bu bestelerin ancak 40'ı ulaşabildi.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Benzer Konular

11 Ocak 2011 / Misafir Soru-Cevap