Arama

Yesari Asım Arsoy

Güncelleme: 17 Temmuz 2016 Gösterim: 2.290 Cevap: 1
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
17 Temmuz 2016       Mesaj #1
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
Ad:  Arsoy Yesari.jpg
Gösterim: 944
Boyut:  41.2 KB

ARSOY

(Yesari Asım), Türk besteci (Drama 1900 - İstanbul 1992) Solak olduğu için Yesari takma adıyla anıldı. 1920'de İstanbul'a yerleşti. Sonra Fehmi Tokay, Zeki Arif Ataergin gibi müzikçilerden ders aldı. 1930’dan başlayarak bestelediği şarkıların çoğunu plaklara okudu. Dönemin en sevilen besteci ve şarkıcılarından biri oldu. Başlıca şarkıları: Fariğ olmam meşreb-i rindaneden (hüseyni), Yüzyıl o güzel gözlere baksam (suzidil), Biz Heybelide her gece mehtaba çıkardık (sultaniyegâh), Sazlar çalınır Çamlıca'nın bahçelerinde (hicaz), Çamlarda şafak rengi gibi gönlüme aktın (ni- havend), Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır (hüzzam). Mustafa Yesari Asım, Osmanlı fütühatı sıralarında, Konya bozkırlarından Rumeli'ye göç eden, aynı zamanda Konyar da denilen göçmenlerden, Şeyh Ömer namı mürşidin torunu olan Berkofçalı Ömer Lütfi'nin oğludur. Şeyh Ömer, kitabeleri sol eliyle yazdığından Yesari'lik bu suretle Mustafa Asım'da da tecelli etmiş bulunuyor. Şeyh Ömer Efendi Kosava bölgesindeki Prizren kentine yerleşti ve burada ilerde kendi adıyla anılacak, yolu Nakşibendi olan bir tekke kurdu. Torunu Ömer Lütfi, bir müddet sonra aileden ayrılarak, Tuna'nın kuzeyinde küçük bir Türk kasabası olan Berkofça'ya yerleşti. Burada uzun zaman kaldığından, daha sonraları Berkofçalı Ömer Lütfi Efendi olarak anılacaktır.

Sponsorlu Bağlantılar
Doksanüç harbi de denilen Osmanlı-Rus Savaşı [1293 (1877-1888)] başlayınca Ömer Lütfi Efendi Berkofça'yı terk ederek Makedonya bölgesindeki Drama'ya yerleşti. Drama'da o zamanlar aile hüviyetleri Dramalılarca Hacı Yaşarlar olarak bilinen ve büyük Türkoğulları lakabıyla anılan Ahmet Ağa ve eşi Kafesli Emine hanımla tanışarak, bu ailenin kızları Zübeyde Hanımla Nevrokop'ta evlendi. Mustafa Asım bu evlilikten olan sekiz çocuğun altıncısıdır. Naci ve Raci kardeşler daha evvel çocuk yaşlarında ölmüşlerdir. Diğerleri büyüklük sırasına göre Mehmet Tevfik, Emine Hamdiye,Mahmut Remzi, Mustafa Asım, Fatma Bahriye ve Muharrem İhsandır.

Ömer Lütfi'nin bu ikinci evliliğidir.Birinci evliliğinden Ahmed ve İbrahim adlı iki çocuğu daha vardır. Bunlardan Hafız İbrahim İstanbul medreselerinde okumuştur. Mustafa Asım 1314(1896) 6 Ağustos Çarşamba gün Drama'da Namazgah mahallesinde dünyaya geldi. İlk gittiği okul üç sınıflı Nazifi Mektebi 1323 (1905),daha sonra Beykonağı Rüştiyesi (ortaokul) 1326 (1908) dur ve Nihayer Yeni İdadi'ye (lise) 1328 (1910) giderek oradan mezun olmuştur.Küçükten beri sesi güzel olduğundan mektepte ezan olumuş, sonra İzmir Akhisar'ı imamlarından olan dayısı Hacı Hafız Mehmed Efendi ile hıfzı da çalışmıştır.

1912 Balkan Harbi başlayınca, memleketin düşman işgaline uğramasına bir iki gün kala 12 Ekim'de El Mahsura vapuru ile Türkiye'ye göç ederek ilk olarak Adapazarı'na yerleşmişler ve burada sekiz sene kalmışlardır. Adapazarı'nda ailece otel işletmişlerdir.Daha sonra 1920 İstiklal Harbin'de milli kuvvetler Adapazarı'na gelip otele el koymuşlar.(savaşı kazandıktan sonra ödemek kaydıyle senet vermişlerdir.) Mustafa Asım Adapazarı'nda bilfiil musikiye başladı.İlk olarak bağlama, daha sonra o zamanlar dokuz telli de denilen divan sazı çaldı. Ve nihayet iki sene sonra ud'a heves ederek bu sazda karar kıldı. Nota hususunda, Adapazarı Rehber-i Terakki Mektebi öğretmenlerinden Recai Bey ve Bando musiki muallimi Mızıkalı Hikmet Bey isimli zatlardan faydalandı.Kendi gayretleriyle de musikiye ait bilgileri sağlam temellere oturtarak kazanmasını bildi.

Babası musiki ile uğraşmasına karşı idi. Nitekim birkaç defa ud'unu kırmıştır. Bunun üzerine eve gelmeyen Asım daha sonra ud'unu pencereden annesi veya kardeşlerine verip, kendisi kapıdan ud'suz girmeye başladı. Babası duymasın diye yüklük denilen o zamanki büyük gömme dolapta çalışıyor ve hatta sesi boğsun diye ud'un teknesine bez bağlıyordu.Ud'u sol elle çalar ve telleri değiştirmeden, gerdaniye teli yukarı gelecek şekilde tutardı. Adapazarı'nda iken Milli Mücadele'de Sakarya civarı Geyve dolaylarında Milli Kuvvetlerde Çerkez Etem'in yanında çeteci olarak vazife görmüştür. Daha sonra Antalya'ya geçerek bir yıl orada kaldı. Antalya'da Loid Triestino adlı bir İtalyan gemi acentasında 1917'de acenta katipliği yaptı.Burada gizli olarak Milli Emniyet Teşkilatı adına çalışıyordu. Bu arada 1920'de aile İstanbul'a göçerek Fatih semtine yerleşti. Asım Adapazarı'nda kaldı.1921'de İstanbul'a ailesinin yanına döndü. 1923'de İzmit'te maliye memurluğu yaptı. Tekrar İstanbul'a dönen Asım, Fatih'te Muallim İsmail Hakkı Bey'in muavini İzzeddin Hümeyi Bey'in de bulunduğu bir grupta musiki çalışmalarını sürdürdü.

1929 yılı Mustafa Asım için bestekarlığa ilk adım yılı oldu ve üç eser birden aynı zamanda doğdu, yani bu üç eser, evlatlarım dediği eserlerinden ilk üçüz evlatlarıydı.
Bunlar:

Kürdili Hicazkar makamından


Kedersiz hiç coşar ağlar, taşar mı kalb-i naşadım

Saba makamından


Zavallı kalbimi dinle, sana figan eylesin bak

Neva makamından


Geçer hergün bir şirin kız buradan mısraları ile başlayan şarkılardı ve besteler besteleri takip etti.
1930'da eserleri için Colombia plak şirketiyle anlaştı. O zaman henüz soyadı kanunu çıkmadığı için annesi tarafından gelen Büyük Türkoğulları lakabı dolayısıyla ilk plaklarda ismi Mustafa Asım Türkoğlu diye geçti. Daha sonra soyadı kanunu çıkınca Türkoğlu soyadı olarak başkaları tarafından alındığı için ailece soyadları ARSOY olarak tescil edildi ve lakabı olan Yesari de nüfusa geçti.

1933'te ehl-i vukuf (bilirkişi) olarak Yunanistan'a gitti. 1938'de Batı müziğinde bilgisini ilerletmek ve çok sevdiği Çigan müziğini yerinde dinlemek maksadıyla Romanya'ya (Bükreş) gitti.Burada üç ay kalarak genişletilmiş musiki ufku ile yurduna döndü. 1949'da Zehra Altuğ ile ilk evliliğini yaptı.Fakat kendi tabiriyle, sanat hayatını kısırlaştırdığı gerekçesiyle 1954'de tek celsede bu evliliği bitirdi.Bu arada besteler ve plaklar devam etti.Arkadaş gruplarıyla bir iki turneye de udi olarak iştirak etti.Vaki olan muhtelif sahne tekliflerini gönül yapısına uygun bulmadı ve hep reddetti. 1954-1955 yılları arasında İstanbul Radyosu'nda ses stajiyerlerini yetiştirmek üzere artist öğretmen kadrosunda altıyüz yirmibeş TL. aylıkla çalıştı. 1963'te otuz üç sene sonra Colombia plak şirketiyle beraberliğine son verdi. 1975'de elli senelik gönül bağı olan Suzan Arsoy'la evlendi. 1991'de Devlet Sanatçısı ünvanını aldı. 18 Ocak 1992'de gece yarısı, ömrü boyunca hiç hasta yatmadan ve son anına kadar çalışarak geçirdiği dünya hayatına veda etti.

Asıl adı Mustafa Asım'dır. Kendisinin verdiği bilgilere göre ataları Avrupa'ya yapılan akınlar sırasında Konya'dan göç ederek Drama'ya yerleşmişler. Babasının dedesi şeyh Ömer Efendi, Prizren'de bir tekke yaptırmış, sol eli ile yazı yazan tanınmış bir hattatmış. Arsoy ve ablası da sol ellerini kullandıkları için "Yesâri" sıfatını almışlar. Aile isimleri "Hacıyaşarlar"dır. Bergofça'lı Ömer Lütfi Efendi ile Zübeyde Hanımın oğludur. İlkokul idadi öğrenimini tamamladıktan sonra ailesiyle önce İstanbul'a, sonra 1917 yılında Adapazarı'na yerleştiler. Çalışma hayatına 1920 yılında Antalya'da bulunan "Loid Triestino" vapurları acenteliğinde kâtip olarak başladı ve sekiz ay kadar burada çalıştı. Aynı yılın sonunda ailesi Adapazarı'ndan geri İstanbul'a dönmüştü. Antalya'dan ayrılarak İstanbul'a geldikten bir süre sonra yeni bir iş dolayısıyla İzmit'e gitti. Fehmi Tokay'ın aracılığı ile önce İzmit mâliye dairesine, sonra “Tabacos Tütün Gümrüğü”ne girdi. Burada bir buçuk yıl çalıştı, ardından Galata gümrüğündeki komisyoncularının birinin yanına kâtip oldu. Bunlardan başka muhasebecilik, avukat kâtipliği gibi işler yaptı. Hiçbirinde sürekli olarak çalışmadı. En sonunda bu gibi işleri bırakarak kendisini tamamıyle mûsikî çalışmalarına verdi. 1954 yılında kısa bir süre için İstanbul Radyosu'nda da çalışmıştır.

Sesi güzel olduğu için çocukluk yıllarında mahallesinin câmiinde ezan okurdu. Çok dindar olan babasının hâfız olması için yaptığı baskılara rağmen hâfız olmadı. Dayısı Hâfız Mehmed Efendi'den aldığı dersleri de yarı bıraktı. Mûsikî çalışmalarına Adapazarı'nda başladı. Önceleri bağlama çalarken, sonra bunu bırakıp ud çalmayı denedi. Ciddî mûsikî çalışmalarına ilk hocası "Rehber-i Terakki" okulu öğretmenlerinden Recai Bey ile bando öğretmeni Hikmet Bey'dir. İstanbul'a taşındıklarında Fatih'de oturdular. Komşusu olan Udî Refet, Kemanî Namık, Kanunî Süreyya ve İzzettin Hümâi'den eski eserleri öğrendi. İzmit'te çalıştığı yıllarda orada Bayındırlık müdürlüğü mühendisi olan Fehmi Tokay ile Zeki Ârif Ataergin'i tanıdı, bilgisini ilerletti. Mûsikî çevrelerine girdikten sonra Hâfız Âşir Efendi, Bahriyeli Şahap, Hâfız Osman Efendi, Arap Yaşar gibi ses sanatkârlarıyla ilişki kurdu.

Udî Selânikli Ahmed Efendi'den istifadeler sağladı. Anadolu turneleri düzenleyerek sazı ve sesi ile katıldığı programlar yaptı. Sanatta kısırlığa neden olduğu gerekçesi ile 1949 yılında evlendiği Zehra Hanım'dan 1954 yılında boşandı. Bestekârlığa 1930 yıllarında başladı. İbnülemin Mahmud Kemal İnal'a verdiği bilgiye göre, 1958 yılı itibariyle iki yüz onbir eser besteledi. Bugün bilinen serlerinin sayısı iki yüz elli civarında olduğu sanılıyor. En tanınmış olanları yüz on kadardır. Bir çoğu unutulmuş ya da kolleksiyoncuların elinde kalmıştır. Kendine özgü bir uslûb ve sanat anlayışı ile beste yapmıştır. Plâklara en çok eseri okunan sanatkârlar arasındadır. Ayrıca kendisi de Ud çalarak ya da başka sazların eşliğinde hayli plâk doldurmuştur. Aynı zamanda şiirle uğraşan Arsoy, eserlerinin çoğunu sözlerini kendisi yazmıştır.

Klasik Türk müziği bestecisi, söz yazarı, yorumcu. Konya'dan göçedip Drama'ya yerleşen bir ailenin çocuğu olarak orada doğdu. Babası Bergofçalı Ömer Lütfi Efendi, annesi ise Zübeyde Hanım'dır. Babasının dedesi Şeyh Ömer Efendi sol eli ile yazan tanınmış bir hattat idi. Asım ve ablası da sol ellerini kullandıkları için Yesari (solak) adını aldılar. Yesari Asım orta öğrenimini tamamladıktan sonra aile İstanbul'a göçetmiş, 1917 yılında ise Adapazarına yerleşmiştir. İlk müzik derslerini Adapazarı'nda aldı. Önce bağlama, sonra ut çalıştı, okuldaki hocalarından ve komşu müzisyenlerden eski eserleri öğrenerek kendini geliştirdi. Dindar babanın baskılarına rağmen hafız olmak istemedi, ancak zaman zaman camilerde ezan okudu. 1920'de Antalya'daki bir gemi acentesinde çalışarak iş hayatına atıldı, daha sonra İstanbul ve İzmit'te değişik işlerde çalıştı. İzmit'te yaşarken, Fehmi Tokay ve Zeki Arif Ataergin'den yardımlar gördü, müzik çevrelerine girerek çok sayıda müzisyenle tanışma ve çalışma fırsatı buldu. 1930'larda beste yapmaya başlayan Yesari Asım, sözlerini de genellikle kendisi yazmıştır. 1954 yılında kısa süre İstanbul Radyosunda da çalışan bestecinin günümüze ulaşan eserleri yaklaşık 250 tanedir. Unutulan ya da gün ışığına çıkmayan çok eserinin olduğu tahmin edilmektedir.

Ad:  Arsoy.jpg
Gösterim: 962
Boyut:  4.1 KB
Yesari Mustafa Asım Arsoy, 6 Ağustos 1896 tarihinde (eski tarihle 1314) Osmanlı Devleti ait olan batı Trakya topraklarında Drama şehrine Konya’dan göç edip gelen bir ailenin çocuğu olarak orada doğdu. Babası Bergofçalı Ömer Lütfi, annesi ise Zübeyde Hanım’dır. Yesari Mustafa Asım Arsoy, sekiz çocuğun altıncısıdır. Naci ve Raci kardeşler daha evvel çocuk yaşlarında ölmüşlerdir. Diğerleri büyüklük sırasına göre Mehmet Tevfik, Emine Hamdiye,Mahmut Remzi, Mustafa Asım, Fatma Bahriye ve Muharrem İhsandır.

Büyük dedesi Şeyh Ömer Efendi solak olduğundan “Yesari” lâkabı ile anılıyordu, Asım ve ablası da sol ellerini kullandıkları için Yesari (solak) asoy adında olan abisinin oğlu, Sinema sanatçısı Göksel Arsoy yeğenidir. Yesari Asım Arsoy, 1905’te Nazifi Mektebinden, daha sonra 1908 de Beykonağı Rüştiyesi’nden (orta okul) ve 1910 yılında Yeni İdadiye (Lise) başlayarak oradan mezun oldu. Balkan Harbi sırasında, 12 Ekim 1912 de ailesiyle birlikte düşman işgaline uğrayan topraklarından göç ederek Adapazarı’na yerleşmiştir. Sekiz yıl kaldıkları Adapazarı’nda ailece otel işletmişlerdir. Yesari Asım Arsoy’un ilk ciddi müzik çalışmaları da burada başladı. Önceleri bağlama ve ud çalmayı öğrendi. Adapazarı’nda bulunduğu, bu günlerde Geyve dolaylarında Çete savaşı yapan Çerkez Ethem’in yanında çok kısa bir süre bulundu. Daha sonra Antalya’ya gelen Yesari Asım Arsoy, “Loid Triestino” adlı bir İtalyan gemi acentesinde 1917 yılında kâtiplik yaptığı dönemde Milli Emniyet Teşkilatı adına gizli olarak, bilgiler topladı. Yesari Asım bir süre daha Adapazarı’nda kaldı ve 1921’de İstanbul’a ailesinin yanına geldi. 1923 yılında İzmit’e giderek Maliye dairesinde çalıştı. Sonra “Tabacos Tütün Gümrüğü”ne girdi. Burada bir buçuk yıl çalıştı, ardından Galata gümrüğündeki komisyoncularının birinin yanına kâtip oldu. Bunlardan başka muhasebecilik, avukat kâtipliği gibi işler yaptı. Hiç birinde sürekli olarak çalışmadı. Tekrar döndüğü İstanbul’da, bir müzik topluluğunda musıki çalışmalarını sürdürdü. 1929 yılında ilk üç eserini yaklaşık aynı zaman dilimi içinde besteledi. Kürdî’li Hicazkâr şarkı “Kedersiz hiç çoşar ağlar taşar mı kalb-i nâşâdım”, Sabâ şarkı “Zavallı kalbimi dinle sana figan eylesin bak” ve Nevâ şarkı “Geçer her gün bir şirin kız buradan.” Daha sonra ilham eseri olan ve bir dönemde Türkiye’yi sarsacak eserlerini peş peşe bestelemeye başladı. 1930 yılında Colombia plâk şirketi ile yapmış olduğu anlaşma sonucunda şarkıları plâğa okunmaya başladı. Önceleri anne tarafından gelen Büyük Türkoğulları lâkabı nedeniyle plâklarda adı “Mustafa Asım Türkoğlu” olarak geçti. Daha sonra soyadı kanunu çıkınca “ARSOY” soyadını aldı, lakabı olan Yesari de nüfusa geçti. 1938 yılında Romanya, Bükreş’e gitti, özellikle çıgan müziği ve batı müziği hakkında bilgilerini geliştirmek için 3 ay kadar kaldı. 1949 yılında “Fatih Millet Kütüphanesi”nde tanıştığı Zehra Altuğ ile evlendi. Özellikle san’at hayatındaki kısırlaşma ve bazı nedenlerden dolayı 1954 yılında boşandı. Daha önce evlenme izni vermediği ağabeyinin vefatından önce vasiyetinde izin vermesiyle gençlik döneminden beri tanımış olduğu yahudi olan Suzan Arsoy ile ancak 1977 yılında evlendi. Göksel Arsoy’un babası olan ağabeyinin, dini farklılıktan dolaymen aşkından vazgeçmeyen Yesari Asım Arsoy, yıllar boyunca Suzan hanım’ı adada ziyarete gelmiş ve bestelerinin büyük çoğunluğunu da Suzan hanım için yapmıştır. “Ada sahillerinde bekliyorum” şarkısının bestesini de onun için yapmıştır. 1954-1955 yılları arasında İstanbul Radyosunda stajyer sanatçıları yetiştirmek üzere görev aldı. 1975 yılında İzmir’de görev aldı ve oradaki stajyerlere musıki dersleri verdi. 1991 de “Devlet Sanatçısı” ünvanını aldı. Musıki tarihimiz içinde yaşamış ve sayıları oldukça az olan “üslub” sahibi bestekârlarımızdan biri de Yesari Asım Arsoydur. Bugün bilinen eserlerinin sayısı iki yüz elli civarında olduğu sanılıyor. Yesari Asım Arsoy, çok düzgün bir sesi olmasına rağmen, kendisini hiçbir zaman ses sanatçısı olarak kabul etmemiş, sanatındaki onurlu çizgiyi muhafaza adına prensiplerinden taviz vermeyerek, yüksek ücretlerle sahnelerde okuma tekliflerini hep geri çevirmiştir.

Yesari Asım Arsoy, 18 ocak 1992 tarihinde 96 yaşında vefat etti.

Evlilikleri

1.evliliği: 1949 yılında Zehra Altuğ ile evlendi. 1954 yılında boşandı.
2.evliliği: 1977 yılında Suzan (Arsoy) hanım ile evlendi.
Kaynak: MsXLabs.org & Büyük Larousse & Derleme...

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Biyografi Konusu: Yesari Asım Arsoy nereli hayatı kimdir.
🌘 🚀
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
17 Temmuz 2016       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Yesari Asım Arsoy

Ad:  Yesari Asım Arsoy.jpg
Gösterim: 716
Boyut:  32.2 KB

(d. 1900, Drama, Yunanistan - ö. 18 Ocak 1992, İstanbul),
Sponsorlu Bağlantılar
Türk besteci ve ses sanatçısı.

Şarkıları, fantezileri ve kendi bestelerini okuduğu plaklarıyla tanınmıştır. Udu sol eliyle çaldığından Yesarî (solak) diye adlandırılmıştır.
Drama İdadisi’ni bitirdi. Ailesiyle birlikte 1917’de Adapazarı’na, 1920’de de İstanbul’a yerleşti. Başta İzzeddin Hümayî (Elçioğlu) olmak üzere tanınmış müzikçilerden ders aldı. Bir süre İzmit’te, bir süre de İzmir’de çalıştı. İzmit’teyken Fehmi Tokay ve Zeki Arif Ataergin’den yararlandı. 1929'da beste yapmaya, 1930’da “Mustafa Asım Türkoğlu” adı altında kendi bestelerini plağa okumaya başladı. Sesi, alışılmış hanende seslerinden oldukça farklıydı. Fazla tizleri olmasa da, davudi sesi ve Rumeli ağzına kaçan prozodisi ilgiyle karşılandı. Şarkıcılığını plaklarla sürdürdü. 1960’lara değin özgün üsluplu bir ses sanatçısı ve zaman zaman yüksek değerde yapıtlar veren, hiçbir zaman belli bir düzeyin altına düşmeyen şarkı ve fantezi bestecisi olarak ününü korudu. 1991'de kendisine devlet sanatçısı unvanı verildi.

Besteleri şarkı, fantezi ve türkü olarak üç bölümde toplanabilir. En çok bilinen şarkıları “Yüz yıl o güzel gözlere baksam yine kanmam” (suzidil), “Ömrümce o saf aşkını kalbimde yaşatsam” (kürdilihicazkâr), “Fariğ olmam meşrebi rindâneden” (hüseyni), “Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır” (hüzzam), “Çamlarda şafak rengi gibi gönlüme aktın” (nihavend), “Açmazsan eğer kalbime sen yârei hicran” (hicaz), “Sazlar çalınır Çamlıca’nm bahçelerinde” (hicaz), “Biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık” (sultaniyegâh); fantezileri “Sonbaharı bir genç kızla Hisarlar’da geçirdim”, “Sarıyer’de tanıştığım bir hanım”, “Yeniköy’de bir kız gördüm adı Sarı Zambak’mış”, “Yalova’nın şen kızını kandıralım alalım”; türküleri ise “Adalardan bir yar gelir bizlere”, “Yar saçları lüle lüle”, “Akasyalar açarken”dir.

kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

13 Temmuz 2009 / _cesminaz_ Sinema tr
8 Mart 2016 / thedoctor_611 Sinema tr
24 Haziran 2015 / _KleopatrA_ Edebiyat tr
24 Haziran 2015 / Safi Edebiyat tr