Türkçe’de “Kara Film” adıyla da bilinen “Film Noir” hakkında herkes bir şeyler duymuştur. Portishead’in de sinematik sound’unu en yerinde tanımlayacak kelimede, noir müzik olacaktır.
Grup, kendini belirli bir müzik tarzına ait edilmesini istemiyor. Buna rağmen İngiliz basını onları; Trip – Hop kategorisine sokuyor.
Yaptıkları müziğin belirli bir kategoriye sokulmasından dolayı hissettikleri hoşnutsuzluğa rağmen, grubun yaptığı avan-gart pop hassasiyetli müzik tarzına bakacak olursak, Trip-Hop’un yaratıcıları sayabileceğimiz Tricky ve Massive Attack’in sounduna çok benzediğini görebiliriz.
Trip-Hop terimi 1994 yılında, Portishead’in de çıkış yaptığı İngiltere Bristol’da doğdu.
Portishead adını; gruptan Geoff Barrow’un yetiştiği, Bristol’daki bir Batı Yakası Gemi Banliyö’sünün adından aldı. Barrow yetiştiği yer olan Bristol hakkındaki düşüncelerini Rolling Stone Dergisi’yle yaptığı bir röportajında şöyle açıklamıştı “Bristol, sevimli bir yer fakat yaşamak için bu sevimlilik yeterli olmuyor.”
Barrow, 17 yaşındayken, yaşadığı yer olan Portishead adındaki gemi banliyösünden, kendine Bristol’daki bir müzik şirketi olan Coach House’da iş bulunca ayrıldı. Burada kayıt operatörü olarak çalıştı. Aynı zamanda, müzik şirketinde bulunan stüdyolarda çalışan gruplara da çay servisi yapıyordu. Gruplara çay getirip götürürken, günün birinde deneysel sample’ları bir araya getirip bütün gün duyduğu birbirinden hiç bir farkı olmayan soundlardan çok daha farklı bir müzik tarzı geliştireceğinin hayallerini kuruyordu.
Barrow, Coach House’da yapabileceğine inandığı her şeyi yaptıktan sonra, hayallerindeki müzik tarzına uygun bir ses bulabilmek için farklı vokalistleri dinlemeye başladı. İlk başlarda bu konuda fazla bir şansı yoktu; 1991 yılında lokal bir işçi bulma kurumunda Beth Gibbons’la tanışıncaya kadar yaklaşık 50 vokalisti dinledi.
Gibbons, uzun bir süredir, Bristol’daki publardan birinde cover parçalar çalan grup başta olmak üzere, bir çok farklı grupta şarkı söylüyordu. İkili, aynı müzikal ideallere sahip olduklarını farkedince, kısa bir sürede grubu oluşturmaya karar verdiler. Böylece Jazz Messengers ve Big John Patton’un kurucularından olan jaz gitaristi Adrian Utley’inde yardımlarıyla şarkı sözlerini yazmaya başladılar. Ve sonunda 1993 yılında İngiltere’de ki GO! Discs’le anlaşma imzaladılar. Bu arada Barrow; Paul Weller, Depeche Mode, Primal Scream ve Ride gibi grupların parçalarının re-mixlerini yaparak stüdyo çalışmalarına da devam ediyordu.
Perküsyonist Dave McDonald’ında aralarına katılmasıyla grup, 1994 yılında ilk albümleri “Dummy”yi çıkardı. Albümden çıkan ilk single ‘Sour Times’ (Nobody Loves Me) oldu. Bu parça, Atlantik’in her iki tarafında hem radyo istasyonlarında hem de televizyonlarda gösterilmeye başladı.
Barrow ve plak şirketi, single için 10 dakikalık bir film olan “How To Kill A Dead Man”den sahneler kullanarak noir bir klip hazırladı. Bu siyah- beyaz sürrealist filmde Barrow ve Gibbons, 60’larda yaşayan iki casusu canlandırıyordu. Klipte kendilerinin rol alma sebebini ise “Bu rolü oynayacak başka kimseyi bulamadığımız için biz oynadık” diye açıkladılar.
Başarılı yükselişinden dolayı “Dummy” albümü; Melody Maker, Mixmag ve The Face tarafından 1994 yılının albümü seçildi.
Durum böyle olunca grup üyeleri zamanlarının büyük bir çoğunluğunu, dünyanın dört bir tarafından kendileriyle röportaj yapmaya gelen basın mensuplarına ayırdı. Portishead’e göre işin promosyon amaçlı bu kısmı aynı zamanda da işin en sıkıcı kısmıydı. Böylece Barrow ve Gibbons işleri daha kolay bir hale sokmak için bir anlaşma yaptılar. Barrow işin röportaj kısmını alacaktı çünkü insanlarla konuşmaktan büyük bir keyif alıyordu fakat fotografının çekilmesinden de bir o kadar rahatsız oluyordu. Gibbons ise fotografının çekilmesinden çok hoşlanıyordu. Fakat röportaj yapmaktan nefret ediyordu. Çünkü ona göre yaptığı müzik zaten onun hakkında ki her şeyi anlatıyordu. Böylece Gibbons’ta işin forograf kısmıyla ilgilenmeye başladı.
Portishead’in ünü daha önce hiç gitmemelerine rağmen albümlerinin 150.000 kopya sattığı Amerika’ya kadar uzandı. 1995 yılında Portishead, İngiltere’de düzenlenen “Mercury Music Prize” ödülünde; PJ Harvey, Blur, Elastica, Tricky ve Oasis’i geride bırakarak bir numaraya yerleşti.
Bu başarılı yükselişleri sırasında gruba, soundtrack teklifleri de geldi. Teklif olarak gelen filmlerden iki tanesi az bütçeli filmlerken bir diğeriyse “Tank Girl”dü.
Bir an önce yeni albüm hazırlıkları için “Coach House” stüdyolarına girmek isteyen Portishead, albümün tanıtım turnesini kısa tuttu.
Barrow’a göre grubun, 10 yılda en az 10 albüm çıkarması gerekiyordu. Fakat olaylar Barrow’un umduğu gibi gelişmedi ve Portishead’in ikinci albümü ilk albüm Dummy’den nerdeyse 3 yıl sonra, 1997 yılında çıktı.
Portishead, 1998 yılında ise içinde New York’ta verdiği konser kayıtlarının bulunduğu bir başka albüm çıkardı. Canlı kayıtların yer aldığı bu albümün kayıtları sırasında gruba, Bristol’lu müzisyenler Clive Deamer(davul), Jim Barr (bas) ve John Baggot (keyboard) eşlik etti.
Bu arada, Geoff Barrow ve grubun DJ’yi Andy Smith klüplerde DJ olarak çalmaya devam etti. Hatta 1998 yılında Smith, “The Document” adında bir DJ albüm çıkardı.
Portishead, 2001 yılının başında yeni albümlerinin kaydı için Sydney - Avustralya’ya gitti. Albümün Avustralya’da kaydedilme fikri ise; gruptan Adrian Utley ve Geoff Barrow’un bir yıl önce Mart ayında, birlikte Oz’u ziyaret ettikleri zaman çıktı.
Adrian BristolSound.co.uk - all about the Bristol music scene a yaptığı açıklamada, “Gerçekten çok sevimli bir stüdyo. Ayrıca çok da ucuz, yeni albümün kayıtları için pahalı bir stüdyo istemiyoruz, çünkü bizim zaten yeterince malzememiz var.
Geçen sefer albümü Ridge Farm’da kaydetmiştik. Fakat gerçekten çok pahalı bir yerdi. Ayrıca stüdyoda bulunan bir çok aleti de kullanmamıştık. Böylece bir sonraki albümümüz için daha küçük, ucuz ve sevimli bir stüdyoda çalışmaya karar verdik.” dedi.
Bristolsound muhabirlerinden birinin, “İngiltere’nin soğuk ve kasvetli havasından farklı olarak, güneşin her daim görüldüğü bir yerde son albümünüzün kayıtlarını yapmak sizce albümün müzikal içeriğinde bir değişiklik yaratacak mı?” sorusuna Adrian gülerek “Güzel olurdu aslında, ama bilmiyorum!” şeklinde cevap verdi.
Adrian son albüm hakkında, “Geçen sefer albüm tanıtımı için yaptığımız turnenin sonunda gerçekten çok yorulmuştuk ve Portishead için bu kadar yeter demiştik. Fakat şimdi bakınca her şeye yeniden başlıyor olmak güzel bir şey aslında. Geoff’la tekrar çalışmak için sabırsızlanıyorum. İkimizin de farklı fikirleri var fakat sabitleşmiş değil hiç biri. Gelecekte neler olacağını hep birlikte göreceğiz.” dedi.
Portishead yeni albümleri için ellerini çabuk tutmaktan yana. Son albümleri için iki sene hazırlık aşaması geçiren grup bu yılın sonunda yeni albümlerini çıkarmayı planlıyor.
Grup, kendini belirli bir müzik tarzına ait edilmesini istemiyor. Buna rağmen İngiliz basını onları; Trip – Hop kategorisine sokuyor.
Sponsorlu Bağlantılar
Yaptıkları müziğin belirli bir kategoriye sokulmasından dolayı hissettikleri hoşnutsuzluğa rağmen, grubun yaptığı avan-gart pop hassasiyetli müzik tarzına bakacak olursak, Trip-Hop’un yaratıcıları sayabileceğimiz Tricky ve Massive Attack’in sounduna çok benzediğini görebiliriz.
Trip-Hop terimi 1994 yılında, Portishead’in de çıkış yaptığı İngiltere Bristol’da doğdu.
Portishead adını; gruptan Geoff Barrow’un yetiştiği, Bristol’daki bir Batı Yakası Gemi Banliyö’sünün adından aldı. Barrow yetiştiği yer olan Bristol hakkındaki düşüncelerini Rolling Stone Dergisi’yle yaptığı bir röportajında şöyle açıklamıştı “Bristol, sevimli bir yer fakat yaşamak için bu sevimlilik yeterli olmuyor.”
Barrow, 17 yaşındayken, yaşadığı yer olan Portishead adındaki gemi banliyösünden, kendine Bristol’daki bir müzik şirketi olan Coach House’da iş bulunca ayrıldı. Burada kayıt operatörü olarak çalıştı. Aynı zamanda, müzik şirketinde bulunan stüdyolarda çalışan gruplara da çay servisi yapıyordu. Gruplara çay getirip götürürken, günün birinde deneysel sample’ları bir araya getirip bütün gün duyduğu birbirinden hiç bir farkı olmayan soundlardan çok daha farklı bir müzik tarzı geliştireceğinin hayallerini kuruyordu.
Barrow, Coach House’da yapabileceğine inandığı her şeyi yaptıktan sonra, hayallerindeki müzik tarzına uygun bir ses bulabilmek için farklı vokalistleri dinlemeye başladı. İlk başlarda bu konuda fazla bir şansı yoktu; 1991 yılında lokal bir işçi bulma kurumunda Beth Gibbons’la tanışıncaya kadar yaklaşık 50 vokalisti dinledi.
Gibbons, uzun bir süredir, Bristol’daki publardan birinde cover parçalar çalan grup başta olmak üzere, bir çok farklı grupta şarkı söylüyordu. İkili, aynı müzikal ideallere sahip olduklarını farkedince, kısa bir sürede grubu oluşturmaya karar verdiler. Böylece Jazz Messengers ve Big John Patton’un kurucularından olan jaz gitaristi Adrian Utley’inde yardımlarıyla şarkı sözlerini yazmaya başladılar. Ve sonunda 1993 yılında İngiltere’de ki GO! Discs’le anlaşma imzaladılar. Bu arada Barrow; Paul Weller, Depeche Mode, Primal Scream ve Ride gibi grupların parçalarının re-mixlerini yaparak stüdyo çalışmalarına da devam ediyordu.
Perküsyonist Dave McDonald’ında aralarına katılmasıyla grup, 1994 yılında ilk albümleri “Dummy”yi çıkardı. Albümden çıkan ilk single ‘Sour Times’ (Nobody Loves Me) oldu. Bu parça, Atlantik’in her iki tarafında hem radyo istasyonlarında hem de televizyonlarda gösterilmeye başladı.
Barrow ve plak şirketi, single için 10 dakikalık bir film olan “How To Kill A Dead Man”den sahneler kullanarak noir bir klip hazırladı. Bu siyah- beyaz sürrealist filmde Barrow ve Gibbons, 60’larda yaşayan iki casusu canlandırıyordu. Klipte kendilerinin rol alma sebebini ise “Bu rolü oynayacak başka kimseyi bulamadığımız için biz oynadık” diye açıkladılar.
Başarılı yükselişinden dolayı “Dummy” albümü; Melody Maker, Mixmag ve The Face tarafından 1994 yılının albümü seçildi.
Durum böyle olunca grup üyeleri zamanlarının büyük bir çoğunluğunu, dünyanın dört bir tarafından kendileriyle röportaj yapmaya gelen basın mensuplarına ayırdı. Portishead’e göre işin promosyon amaçlı bu kısmı aynı zamanda da işin en sıkıcı kısmıydı. Böylece Barrow ve Gibbons işleri daha kolay bir hale sokmak için bir anlaşma yaptılar. Barrow işin röportaj kısmını alacaktı çünkü insanlarla konuşmaktan büyük bir keyif alıyordu fakat fotografının çekilmesinden de bir o kadar rahatsız oluyordu. Gibbons ise fotografının çekilmesinden çok hoşlanıyordu. Fakat röportaj yapmaktan nefret ediyordu. Çünkü ona göre yaptığı müzik zaten onun hakkında ki her şeyi anlatıyordu. Böylece Gibbons’ta işin forograf kısmıyla ilgilenmeye başladı.
Portishead’in ünü daha önce hiç gitmemelerine rağmen albümlerinin 150.000 kopya sattığı Amerika’ya kadar uzandı. 1995 yılında Portishead, İngiltere’de düzenlenen “Mercury Music Prize” ödülünde; PJ Harvey, Blur, Elastica, Tricky ve Oasis’i geride bırakarak bir numaraya yerleşti.
Bu başarılı yükselişleri sırasında gruba, soundtrack teklifleri de geldi. Teklif olarak gelen filmlerden iki tanesi az bütçeli filmlerken bir diğeriyse “Tank Girl”dü.
Bir an önce yeni albüm hazırlıkları için “Coach House” stüdyolarına girmek isteyen Portishead, albümün tanıtım turnesini kısa tuttu.
Barrow’a göre grubun, 10 yılda en az 10 albüm çıkarması gerekiyordu. Fakat olaylar Barrow’un umduğu gibi gelişmedi ve Portishead’in ikinci albümü ilk albüm Dummy’den nerdeyse 3 yıl sonra, 1997 yılında çıktı.
Portishead, 1998 yılında ise içinde New York’ta verdiği konser kayıtlarının bulunduğu bir başka albüm çıkardı. Canlı kayıtların yer aldığı bu albümün kayıtları sırasında gruba, Bristol’lu müzisyenler Clive Deamer(davul), Jim Barr (bas) ve John Baggot (keyboard) eşlik etti.
Bu arada, Geoff Barrow ve grubun DJ’yi Andy Smith klüplerde DJ olarak çalmaya devam etti. Hatta 1998 yılında Smith, “The Document” adında bir DJ albüm çıkardı.
Portishead, 2001 yılının başında yeni albümlerinin kaydı için Sydney - Avustralya’ya gitti. Albümün Avustralya’da kaydedilme fikri ise; gruptan Adrian Utley ve Geoff Barrow’un bir yıl önce Mart ayında, birlikte Oz’u ziyaret ettikleri zaman çıktı.
Adrian BristolSound.co.uk - all about the Bristol music scene a yaptığı açıklamada, “Gerçekten çok sevimli bir stüdyo. Ayrıca çok da ucuz, yeni albümün kayıtları için pahalı bir stüdyo istemiyoruz, çünkü bizim zaten yeterince malzememiz var.
Geçen sefer albümü Ridge Farm’da kaydetmiştik. Fakat gerçekten çok pahalı bir yerdi. Ayrıca stüdyoda bulunan bir çok aleti de kullanmamıştık. Böylece bir sonraki albümümüz için daha küçük, ucuz ve sevimli bir stüdyoda çalışmaya karar verdik.” dedi.
Bristolsound muhabirlerinden birinin, “İngiltere’nin soğuk ve kasvetli havasından farklı olarak, güneşin her daim görüldüğü bir yerde son albümünüzün kayıtlarını yapmak sizce albümün müzikal içeriğinde bir değişiklik yaratacak mı?” sorusuna Adrian gülerek “Güzel olurdu aslında, ama bilmiyorum!” şeklinde cevap verdi.
Adrian son albüm hakkında, “Geçen sefer albüm tanıtımı için yaptığımız turnenin sonunda gerçekten çok yorulmuştuk ve Portishead için bu kadar yeter demiştik. Fakat şimdi bakınca her şeye yeniden başlıyor olmak güzel bir şey aslında. Geoff’la tekrar çalışmak için sabırsızlanıyorum. İkimizin de farklı fikirleri var fakat sabitleşmiş değil hiç biri. Gelecekte neler olacağını hep birlikte göreceğiz.” dedi.
Portishead yeni albümleri için ellerini çabuk tutmaktan yana. Son albümleri için iki sene hazırlık aşaması geçiren grup bu yılın sonunda yeni albümlerini çıkarmayı planlıyor.
Son düzenleyen KisukE UraharA; 6 Temmuz 2008 19:46
Biyografi Konusu: Portishead nereli hayatı kimdir.
Gerçekçi ol imkansızı iste...